Fidye ödemek, kanunla yasaklanacak!

ABD, 45’ten fazla ülkenin katılacağı yıllık bir toplantıda, bilgisayar korsanlarına fidye ödememeyi teşvik etmeyi planlıyor. Bu inisiyatif, fidye yazılım saldırılarına karşı bir caydırıcı olarak hareket etmeyi amaçlıyor. Ulusal güvenlik danışman yardımcısı Anne Neuberger, bu konuda destek bulma umudu taşıdığını ancak bu politika kararının zorluğunu kabul ettiğini belirtti.

Fidye yazılımı, bilgisayar korsanlarının kurbanın dosyalarını şifreleyerek kullanılamaz hale getirdiği ve daha sonra bu dosyaların kilidini açmak için fidye talep ettiği kötü niyetli bir yazılım türü. Bu tür saldırılar son yıllarda popülerlik kazanmıştı, çünkü kurbanlar genellikle fidyeyi ödemeyi tercih etmekte, zira operasyonları yeniden başlatmanın ve fidye ödemenin daha kolay olduğu düşünülmekte.

Neuberger, fidye yazılım saldırılarının temel nedeninin para olduğunu ve bu nedenle fidye ödemelerinin engellenmesinin önemli olduğunu vurguladı. Bu bildirinin özellikle hükümetler için geçerli olması beklenmektedir. Biden yönetimi, 2021 yılında fidye yazılımlarını ele almak için uluslararası bir zirve düzenlemiş ve siber güvenlik liderlerini bir araya getirerek işbirliği yapmalarını teşvik etmişti.

Ancak, fidye ödemelerini yasaklama konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bazıları, haraç ödemeleri yasaklanmadan önce daha fazla güvenlik önlemi alınması gerektiğini savunurken, Neuberger, siber güvenlik standartlarının yükseltilmesi, hazırlık yapmanın ve kolluk kuvvetlerinin daha etkili müdahalelerinin artık fidye ödememeyi daha mümkün kıldığını iddia etmekte.

Neuberger ayrıca, kripto para işlemlerinde daha fazla şeffaflık sağlamak ve kripto para firmalarının “Müşterini Tanı” kurallarını uygulamalarını teşvik etmek istemektedir. Ayrıca, dünya genelinde siber güvenlik etiketleme standartları oluşturulmasını ve internete bağlı cihazların güvenliğini değerlendirmeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.

Bu inisiyatifin, 2024 Noel’ine kadar “Nesnelerin İnterneti” cihazlarının mağazalarda güvenlik etiketlerine sahip olmasını hedeflediği belirtilmiştir.

Synergia ve Co-Founder.Work iş birliği ile ortak çalışma alanları çoğalacak!

İş hizmetleri platformu Synergia ve yeni nesil bir çalışma deneyimi sunan Co-Founder.Work, stratejik iş birliği anlaşması imzaladı. Bu iş birliği ile birlikte Synergia ve Co-Founder.Work, İstanbul’da hizmet verdikleri ofis sayısını 3’e çıkardı.

Synergia ve Co-Founder.Work iş birliği ile yeni dönem başlıyor!

Ortak çalışma ofisi sektörüne hızlı bir giriş yapan ve önemli bir ivme kazandıran Co-Founder.Work ve bir iş hizmetleri platformu olan Synergia, imzaladıkları yeni stratejik iş birliği anlaşmasını duyurdu. Co Founder.Work, girişimciler için bir işbirliği platformu olarak tanınırken, Synergia, işletmelerin büyümeleri için gerekli kaynaklara erişimlerini kolaylaştırıyor.

İki şirket, Türkiye başta olmak üzere; Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri gibi dünyanın birçok noktasında girişimciler için danışmanlık, mentorluk, hızlandırma, kuluçka, pazara açılma gibi alanlarda ortak çalışma ofisleri oluşturmak için birlikte çalışacak.

Özgürce çalışmak isteyenlere! PODA nedir?

Kurulacak ofisler, girişimcilerin ihtiyaç duyduğu nitelikli, kaliteli, ekonomik, fiziksel, dijital ve entelektüel hizmetleri tek çatı altında toplayacak. Ortaklık; fikir aşamasından şirketleşmeye, ivmelenmeye, uluslararası pazarlara açılmaya ve yurt dışında şirketleşme faaliyetlerine kadar birçok konuda uçtan uca destek vererek girişimcilere yardımcı olacak.

Bu sayede girişimciler, ihtiyaç duydukları birçok hizmete tek merkezden erişim sağlayabilecek. Bu anlaşma, iki önde gelen şirketin, girişimcilere ve şirketlere daha iyi bir iş birliği, network ve büyüme ortamı sunma misyonlarına odaklanmalarını sağlayacak.

Co-founder.Work Kurucusu Hakkı Alkan, ortaklığın, inovasyonun ön saflarında yer alan herkes için büyük bir kazanç olacağına dikkat çekerek, “Synergia ile yaptığımız bu iş birliği, girişimciler için daha fazla fırsat ve kaynak anlamına geliyor” dedi.

Synergia Kurucu Ortağı Dr. Ali Cihan KURT ise iş birliğine ilişkin açıklamasında “Co-founder.Work ile işbirliği yaparak hizmet verdiğimiz ofislerin sayısını artırmakla kalmayıp, ABD başta olmak üzere uluslararası arenada girişimcilik ekosistemine daha fazla değer katma yolculuğumuzda büyük bir adım atmış oluyoruz“ sözlerine yer verdi.

Bu stratejik iş birliği ile ilk olarak Synergia ve Co-Founder.Work, İstanbul’da hizmet verdikleri ofis sayısını 3’e çıkarmış oluyor. Önümüzdeki günlerde sisteme dahil olacak yeni lokasyonlarla, İstanbul’un birçok bölgesindeki girişimciler için ortak çalışma ofisleri daha erişilebilir hale gelecek. Kurulan iş birliğinin yol haritasında, 2024 yılının ilk yarısında ABD ofisinin açılması da yer alıyor.

Güneş ve rüzgar enerjisi tarihte ilk kez fosil yakıtları geçebilir!

Güneş panellerinin giderek daha ucuz hale gelmesi ve rüzgar enerjisi ile birleşerek en ekonomik enerji kaynağı haline gelmesi, tarihteki büyük bir enerji dönüşümünün habercisi. Güneş enerjisi kurulumları hızla artıyor ve bu eğilim sürdüğü takdirde, fosil yakıtlardan tamamen kurtulmak artık bir hayal değil.

Geçtiğimiz yıl, güneş enerjisi kapasitesi diğer tüm enerji kaynaklarını geride bırakarak rekor bir büyüme kaydetti. Bu büyüme hızı devam ederse, 2050 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfıra indirmek mümkün olabilir.

Geçtiğimiz yıl, güneş enerjisi kurulu gücü ilk kez 1 terawatt’ı aştı. Bu yıl da 300 gigawatt’lık ek bir kapasite bekleniyor. Eğer yıllık %20 büyüme oranı sürdürülebilirse, 2031 yılında 6 terawatt’lık bir kapasiteye ulaşmak mümkün olacak. Bu, kömür, gaz, nükleer ve hidroelektrik santrallerin toplam kapasitesini aşacak.

Güneş enerjisi henüz dünya elektrik üretiminde sadece %5’lik bir paya sahip olsa da hızla yaygınlaşıyor. Özellikle Avrupa ülkeleri, kişi başına düşen güneş ve rüzgar enerjisi kapasiteleri ile öne çıkıyor.

Güneş enerjisinin yaygınlaşması, elektrifikasyonun artmasına ve fosil yakıtlardan vazgeçmemize yardımcı olacak. İşte güneş enerjisinin gelecekte bize sağlayabileceği faydalar:

  1. Elektrikli Araçlar: İçten yanmalı araçların yerini elektrikli araçlar alacak, çevreye daha dost bir ulaşım seçeneği sunacak.
  2. Isıtma Sistemleri: Ev ve iş yerlerinde doğalgazlı ısıtma sistemleri, elektrikle çalışan ısı pompalarıyla değişecek, enerji verimliliği artacak.
  3. Sanayi Dönüşümü: Sanayideki gaz fırınları elektrikli fırınlarla değiştirilecek, çevre dostu üretim süreçleri yaygınlaşacak.
  4. Yeşil Hidrojen Üretimi: Suyun hidrolizi ile yeşil hidrojen üretimi artacak, amonyak, metaller, plastikler ve sentetik havacılık yakıtları temiz olarak üretilebilecek.

2050 yılına kadar dünya nüfusunun 10 milyara çıkması bekleniyor ve bu kadar büyük bir nüfusa hizmet etmek için büyük miktarda elektriğe ihtiyaç duyulacak. Güneş ve rüzgar enerjisi büyümeye devam ederse, karbon emisyonlarını azaltarak karbon sıfır bir dünyaya ulaşmak mümkün olabilir.

Uzun vadede, güneş paneli yapımı için bol miktarda hammaddeye sahibiz. Güneş, milyarlarca yıldır sınırsız bir enerji kaynağı olarak parlıyor. Panellerin temel malzemesi olan silisyum kumu bolca bulunuyor. Ayrıca, geri dönüştürülebilir metaller olan çelik ve alüminyum gibi malzemeler de kullanılıyor. Güneş panelleri toksik maddeler içermez ve çevreye zarar vermez. Ayrıca, güneş ve rüzgar enerjisi kaynakları, birçok ülkenin kullanabileceği fazla potansiyele sahiptir.

Sonuç olarak, güneş ve rüzgar enerjisi tarihin en büyük enerji dönüşümünü başlatıyor. Fosil yakıtlardan kurtulmak ve çevreye daha dost bir gelecek inşa etmek için güneş enerjisinin büyümesine olanak tanımak, karbon emisyonlarını azaltmak ve enerji dönüşümünü hızlandırmak için kritik bir adımdır. Gelecekte, güneş enerjisi ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları, yaşamlarımızda daha fazla yer alacak ve dünyamızı temiz bir enerji geleceğine taşıyacak.

ABD şifrelerin “kırılabilir” olmasını istiyor!

Kuantum bilgisayarlarının, mevcut şifreleme yöntemlerini kısa sürede çözebilecek kapasiteye sahip olması gelecekteki siber güvenlik tehditlerini artırıyor. Bu nedenle, daha güvenli algoritmaların geliştirilmesi için çabalar yoğunlaşıyor. Ancak önde gelen bir kriptografi uzmanı, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA), yeni nesil şifreleme standartlarını kasıtlı olarak zayıflatabileceği uyarısında bulunuyor.

Chicago Illinois Üniversitesi’nden Daniel Bernstein, ABD Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST) ile NSA arasındaki ilişkinin “kuantum sonrası kriptografi” (PQC) için yeni şifreleme standartları geliştirmedeki katkısının gizli tutulduğunu iddia ediyor. Bernstein ayrıca, NIST’in hesaplamalarda hatalar yaptığını ve yeni standartların güvenliğini eksik veya yanlış bir şekilde sunduğunu öne sürüyor. NIST bu iddiaları reddediyor.

Kuantum bilgisayarlarının mevcut şifrelemeyi tehdit etme potansiyeli göz önüne alındığında, NIST, 2012 yılından bu yana yeni nesil algoritmaların standartlaştırılması için çalışmalar yürütüyor. Ancak Bernstein, NIST’in Kyber512 adlı bir PQC standartı için yaptığı hesaplamaların hatalı olduğunu ve algoritmanın gerçek güvenliğini aşırı değerlendirdiğini iddia ediyor.

NIST’ten Dustin Moody, Bernstein’ın iddialarına katılmadığını ve Kyber512’nin güvenli olduğunu belirtiyor. Ancak NIST, daha güçlü bir versiyon olan Kyber768’i kullanmayı öneriyor.

NSA’nın şifreleme algoritmalarını kasıtlı olarak zayıflatabileceği yönündeki uzun süredir devam eden söylentiler ve öneriler bulunsa da, resmi olarak böyle bir iddia reddediliyor. Snowden sızıntıları sonrasında NIST, güvenilirliğini artırmak için önlemler aldığını belirtiyor.

Uzmanlar, mevcut PQC adaylarının yoğun güvenlik analizine tabi tutulduğunu ve güvenlik açıklarının henüz tespit edilmediğini belirtiyorlar. Ancak bazı uzmanlar, istihbarat kurumlarının şifreleme zayıflatma geçmişini göz önünde bulundurarak dikkatli olunması gerektiğini vurguluyorlar.

Intel Meteor Lake, AMD Ryzen 5 7640HS’yi geride bırakıyor

0

Intel’in yeni Meteor Lake işlemci ailesi, taşınabilir bilgisayarlarda AMD’nin Ryzen 5 7640HS işlemcisini geride bırakmayı başaracak gibi görünüyor. Intel’in mobil odaklı Meteor Lake işlemci ailesi için çalışmalar devam ederken, bu yeni aileye dair sızıntılar da artıyor. En son gelen bilgilere göre, bu ailenin bir parçası olan Core Ultra 5 135H işlemcisinin performans sonuçları paylaşıldı.

Intel Core Ultra 5 135H, Geekbench 5 veritabanında keşfedilen en yeni Meteor Lake işlemcisi unvanını taşıyor. Bu işlemci, 4 P-Core, 8 E-Core ve 2 LP E-Core içeren 4+8+2 çekirdek yapıya sahip, veya daha basitçe ifade etmek gerekirse 14 çekirdekli bir yapıda bulunuyor. Core Ultra 135H işlemci, toplamda 18 MB L3 önbellek ve 18 iş parçacığı sunacak. Sızıntının hangi üretici veya dizüstü bilgisayardan geldiği belirtilmemiş olsa da, sistem 16 GB LPDDR5 bellek ile yapılandırılmış gibi görünüyor. Bu, şu ana kadar görülen ikinci Core Ultra 5 serisi işlemci, diğeri ise Core Ultra 5 125H’di.

Intel Meteor Lake

İşlemcinin saat hızlarına gelince, Intel Core Ultra 5 135H, 3,60 GHz temel saat hızına sahip ve 4,4 GHz’e kadar artırılmış saat hızlarına ulaşabiliyor. Ancak Geekbench test sonuçlarına göre işlemci, bu yüksek saat hızlarına çıkmadığı için sonuçlar nihai değil. Performans açısından, Intel Core Ultra 5 135H, tek çekirdekli testlerde 1144 puan ve çok çekirdekli testlerde 9587 puan elde etti. Tek çekirdekli performansı AMD Ryzen 5 7640HS ve Intel Core i5-13500H işlemcilerinden daha düşük olsa da, çok çekirdekli performansı Core i5-13500H’ye yaklaşırken genellikle 8500-9500 puan alan Ryzen 5 7640HS’nin önünde bulunuyor.

Ancak unutmayın ki bunlar sadece ilk test sonuçları ve gerçek ürünler piyasaya sürüldüğünde daha iyi performans bekleniyor. Intel Meteor Lake işlemcilerin piyasaya sürülmesi için 1. Nesil Core Ultra işlemcilerinin 14 Aralık’ta çıkacağı açıklandı, ancak genel erişilebilirlik 2024’ün ilk aylarında olacak. Meteor Lake ailesi öncelikle dizüstü bilgisayarlar için tasarlandı ve masaüstü kullanım için beklenmiyor.

WhatsApp’a tarihe göre mesaj arama özelliği geliyor

WhatsApp, kullanıcı deneyimini geliştirmek için çalışmalarına devam ediyor ve şu anda beta programındaki kullanıcılara sunduğu yeni bir özellikle geliyor. Bu özellik, Web uygulamasında geçmiş mesajları tarihleri bazında aramayı kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Kullanıcıların uzun süredir kaybolmuş veya unutulmuş mesajları hızlı bir şekilde bulmalarına yardımcı olacak olan tarihe göre mesaj arama özelliği, WhatsApp’ın web uygulamasına ekleniyor. Bu yeni özellik, kullanıcıların belirli bir tarihteki sohbetlerini hızlıca tarayabilmesini sağlayacak.

WhatsApp  tarihe göre

Kullanıcılar, bu özelliği kullanmak için Web uygulamasında takvim simgesine tıklayarak özel bir panel açabilecekler. Ardından, istedikleri tarihe giderek o tarihte paylaşılan mesajları kolayca bulabilecekler. Bu, özellikle geçmiş konuşmaları incelemek veya belirli bir tarihte paylaşılan önemli bilgileri bulmak isteyen kullanıcılar için oldukça faydalı olacak.

Tarihe dayalı mesaj arama özelliği, iOS platformu için beta 22.24.0.77 sürümünde mevcut bulunuyor. Ancak, bu özelliğin ne zaman diğer platformlara ve genel kullanıma sunulacağı hala belirsiz. WhatsApp kullanıcıları, bu özellik sayesinde geçmiş sohbetlerini daha hızlı ve etkili bir şekilde yönetebilecekler.

WhatsApp, sürekli olarak kullanıcı deneyimini iyileştirmeye yönelik yeni özellikler geliştirmeye devam ediyor ve bu tür güncellemelerle kullanıcılarına daha iyi bir iletişim deneyimi sunmayı hedefliyor.

WhatsApp’ın tarihe göre mesaj arama özelliği nasıl çalışıyor?

  1. WhatsApp web uygulamasını açın.
  2. Sohbet listesinde, istediğiniz sohbeti açın.
  3. Sohbet panelinin sağ üst köşesindeki takvim simgesine tıklayın.
  4. Açılan panelde, aramak istediğiniz tarihi seçin.
  5. Arama sonuçları, seçilen tarihte paylaşılan mesajları gösterecektir.

Üniversiteli genç, çok düşük fiyatlı bir elektrikli araç dönüşüm kiti icat etti!

REVR (Hızlı Elektrikli Araç Retrofitleri) başlıklı kit, ortalama 30.000 dolara mal olan ve bu yüksek fiyat nedeniyle genellikle değerli, klasik araçlar için ayrılan mevcut elektrikli otomobil dönüştürme hizmetlerine daha ucuz ve daha kolay bir alternatif sağlamayı amaçlıyor.

Genellikle süreç, içten yanmalı motorun ve vites kutusu ve hidrolik frenler gibi onunla ilgili tüm donanımların sökülerek bunların yerine piller ve elektrik motorlarının yerleştirilmesi şeklinde icra ediliyor.

REVR ile bu bileşenlere dokunulmuyor. Bunun yerine, arabanın arka tekerlekleri ile disk frenleri arasına düz, kompakt, yoğun güç sağlayan bir motor, stepne yuvasına veya bagajına ise bir akü ve kontrol sistemi yerleştirilecek. Kaputun altına fren ve direksiyon takviyelerinin yanı sıra e-ısıtma ve klima gibi bazı ek hazır sistemler de eklenecek.

Burton, bu yaklaşımı benimseyerek ürünü yaklaşık 3000 dolar karşılığında sunabileceğine ve onu hemen hemen her araba ile uyumlu hale getirebileceğine inanıyor.

Burton, Melbourne’daki RMIT Üniversitesi’nde Endüstriyel Tasarım ve Sürdürülebilir Sistem Mühendisliği alanında lisans öğrencisi ancak REVR üzerinde büyük ölçüde alanının dışında çalıştı.

Projenin kıvılcımı birkaç yıl önce, kendisi ve babası, Burton’ın iyi yapılı ve güvenilir olarak tanımladığı 2001 model Toyota aile arabasını dönüştürmeyi düşünmeye başladıklarında geldi.

Burton, benzin yakılmasından kaynaklanan emisyonların azaltılmasına yardımcı olmanın yanı sıra, geleneksel arabalardan daha yüksek olduğu tahmin edilen yeni elektrikli araçlar üretmeye yardımcı olurken, kendi pozisyonundaki diğer kişiler için uygun fiyatlı bir çözüm bulmak istiyordu.

REVR ile insanlar mevcut arabalarının ömrünü birkaç yıl daha uzatabilecekler.

Kit, aracı tamamen elektrikli bir araç yerine hibrit bir araca dönüştürecek ve küçük bir batarya, sürücünün içten yanmalı motora geçmesi gerekmeden önce araca 100 kilometrelik elektrik menzili sağlayacak.

Burton’a göre burası, insanların arabada birkaç değişiklik yaparak ancak emisyonları önemli ölçüde azaltarak “paralarının karşılığını en iyi şekilde” alabilecekleri yer.

Burton, “Devasa bir pili bir tekerlek yuvasına sığdıramazsınız ama buna ihtiyacınız olmayacağına bahse gireriz.” dedi. “İnsanlar özellikle burada, Avustralya’da çok fazla araba kullanıyor olsa da günde ortalama 35 kilometre yol kat ediyorlar ve çoğunlukla işe gidip geliyorlar.”

“Bu mesafe yalnızca beş kilowatt saatlik bir pil gerektiriyor ve bunun üç katını tekerlek yuvasına koyabiliyoruz.”

Türkiye uzay sektörü, IAC 2026’ya ev sahipliği yapacak

Türkiye’nin uzay alanındaki hızlı gelişimi, Türkiye Uzay Ajansı (TUA), TÜBİTAK UZAY ve TÜBİTAK SAGE gibi kamu kurumları ile bir dizi önde gelen uzay firmasının işbirliğiyle bir adım daha ileri taşınıyor. Türkiye Uzay Ajansı, Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı 77. Uluslararası Uzay Kongresi (IAC 2026) için başvuruda bulundu ve bu önemli etkinlik için seçildi.

IAC 2026, Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı en büyük uluslararası bilimsel zirve ve sergi olma özelliğini taşıyor. Etkinlik, Türkiye Uzay Ajansı (TUA) ve SAHA EXPO AŞ tarafından organize edilecek ve 70’ten fazla ülkeden 10 binden fazla katılımcıyı Antalya’da buluşturacak. SAHA EXPO AŞ, IAC 2026’nın kongre ve fuarlarla ilgili etkinliklerinin yönetimini üstlenecek.

Bu etkinlik, Türkiye’yi dünya uzay sektöründe önemli bir prestij ve fırsatla buluşturacak. Dünyanın dört bir yanından uzay otoriteleri, kurumları ve firmaları aynı çatı altında buluşturacak olan IAC 2026, Türkiye’nin uzaydaki milli kabiliyetlerini sergilemesine olanak tanıyacak.

IAC 2026’ya ana paydaş olarak katkı sağlayan SAHA Milli Uzay Endüstrisi Komitesi (SAHA MUEK), sivil havacılık alanında önemli bir otorite olan Uluslararası Havacılık Kalite Grubu’na (IAQG) dahil oldu. SAHA MUEK, IAQG bünyesindeki Uzay Forumunun çalışmalarına katılarak dünya uzay endüstrisi kalite süreçlerine katkıda bulunacak.

Dünyanın en geniş uzay örgütlenmesi olan Uluslararası Uzay Federasyonu (IAF) üyesi SAHA MUEK, “Milli Uzay Programı” yörüngesinde başarılarını sürdürüyor. Geçen yıl Paris’te düzenlenen 73. Uluslararası Uzay Kongresi’ne katılan SAHA İstanbul, Türkiye’yi “Dernek, Küme ve Profesyonel Topluluklar” kategorisinde temsil eden ilk ve tek organizasyon olma özelliğini kazandı.

Ayrıca, SAHA MUEK’in girişimiyle Türkiye’nin ilk “uzay pavilyonu” SAHA EXPO 2022 Fuarı’nda hayata geçirildi. 2024’te de benzer bir pavilyonun oluşturulması bekleniyor, bu sayede Türkiye’nin uzay endüstrisi ve teknolojileri alanındaki başarıları daha geniş bir kitleye tanıtılacak.

Türkiye’nin uzay sektöründeki büyüme ve gelişimi, uluslararası alanda dikkat çekmeye devam ediyor. IAC 2026, bu alandaki başarıların daha da öne çıkmasına katkı sağlayacak önemli bir adım olarak göze çarpıyor.

Ericsson’dan Orta Doğu ve Afrika’ya 5G yatırımı!

Orta Doğu ve Afrika’da faaliyet gösteren iletişim servis sağlayıcılar için gelişme imkanı sağlayacak olan 5G Çekirdek Mükemmeliyet Merkezi, bölgede 5G hizmetlerinin yaygınlaşmasına ve geleceğe dönük kullanım senaryolarının uygulanmasına destek olacak. İleri teknolojiler barındıran Mükemmeliyet Merkezi’nin, inovasyon, iş birliği ve 5G teknolojisinin gelişmesinde önemli bir rol oynaması hedefleniyor.

Ericsson, Mükemmeliyet Merkezi’nde 5G teknolojisinin potansiyelini ve gerçek dünya kullanımlarını gösteren interaktif sunumlar aracılığıyla, hem sabit kablosuz erişim ve bulut tabanlı oyunlar gibi hizmetler ile son tüketiciye ulaşacak, hem de medya, eğlence ve kamu güvenliği gibi endüstri çözümlerini sergileyecek.

Merkezde neler yapılacak?

5G Çekirdek Mükemmeliyet Merkezi, 5G teknolojisinin çok yönlülüğünü göstererek bu teknolojinin pratikte deneyimlenebilmesini sağlayacak. Bulut tabanlı şebeke mimarisine odaklanarak 5G şebekelerinin geleceği keşfedilecek. Bu mimari dönüşüme hangi ilkelerin yön verdiği incelenerek bu dönüşümün şebekelere kazandırdığı esneklik ve çeviklik  gözlemlenebilecek. CaaS tabanlı düzenli güncellemeler ve diğer gelişmiş çözümleriyle iletişim servis sağlayıcılarının operasyonel verimliliğini nasıl artırdığı görülecek.

Şebeke dilimleme ve 5G şebeke programlama esnekliğinin, iletişim servis sağlayıcıları için yeni gelir kaynakları yaratmadaki rolüne tanıklık edilecek. 5G etkinleştiricilerinin nasıl dinamik hizmet özelleştirmeleri ve esneklik imkanı oluşturduğu gözlemlenebilecek.  

Hedef, 5G’den kazanç elde etmek isteyenlere destek olmak

Ericsson Orta Doğu ve Afrika Başkan Yardımcısı ve Bulut Yazılım ve Hizmetleri Başkanı Lucky La Riccia, konuyla ilgili şunları söyledi: “Ericsson 5G Çekirdek Mükemmeliyet Merkezi iş birliği ve inovasyon için elverişli bir ortam sunmakla beraber, demolarla ve tüketici ve kurumlara yönelik pratik kullanım olanaklarıyla 5G’den kazanç elde etme yolunda müşterilerimize destek olacak. Yenilikçi ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi ve ticarileştirilmesi için gereken kaynak ve desteği sağlamaya kararlıyız. Bu bağlamda önemli bir adım olan 5G Çekirdek Mükemmeliyet Merkezi Orta Doğu ve Afrika bölgesi için oldukça faydalı olacağına inanıyoruz.”

Ericsson Orta Doğu ve Afrika Başkan Yardımcısı ve Bulut Yazılım ve Hizmetleri Başkanı Lucky La Riccia ve Ericsson Orta Doğu ve Afrika Operasyon Destek Sistemleri, Çekirdek Şebeke ve Bulut Çözümleri Başkanı Said Zantout

Mükemmeliyet Merkezi’nde bulunan 5G Laboratuvarı, gelişmiş bağımsız 5G altyapısı ve yüksek hızlı şebeke ekipmanları ile donatılmıştır. Bu platform, geliştiricileri, sistem entegratörlerini ve endüstri uzmanlarını bir araya getirerek yenilikçi 5G kullanım senaryoları oluştururken, 5G teknolojisinin potansiyelini birlikte keşfetmelerini sağlayacak bir çalışma alanı sunacak. Ayrıca, Ericsson’un fikirleri, piyasaya sürülebilecek ürün ve hizmetlere dönüştürme sözünden hareketle, ticarileştirme ve dağıtım için sıçrama tahtası olacak.Ericsson Orta Doğu ve Afrika Operasyon Destek Sistemleri, Çekirdek Şebeke ve Bulut Çözümleri Başkanı Said Zantout, şunları söyledi: “Ericsson 5G Çekirdek Mükemmeliyet Merkezi, bu etkileşim çağında 5G uygulamalarını geliştirmek ve test etmek için iş ortaklarımız ve müşterilerimizle iş birliği yapmamızı sağlayacak.  5G Laboratuvarı’ndan çıkacak yenilikçi çözümleri sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu çözümlerin bölge genelinde inovasyonu teşvik edeceğine hiç kuşkumuz yok.” 

Ericsson’dan Lenovo ve Motorola’ya 5G patent ihlal davası!

2019 yılında ilk kez yaygın bir biçimde Güney Kore’de konuşlandırılmaya başlayan 5G teknolojisi son yıllarda giderek hızlanan bir biçimde farklı ülkelerde benimseme kazanıyor. Ancak teknolojideki bu dönüşüm, baz istasyonlarına ve telekom cihazlarına ekipman sağlayan şirketler arasındaki rekabeti ve anlaşmazlıkları da kızıştırıyor. Ericsson, Motorola ve Nokia gibi son kullanıcı pazarında artık isimlerini pek duymadığımız şirketler, 5G teknolojisinde devasa yatırımlara ve patent haklarına sahip ve çıkar çatışması kaçınılmaz bir süreç. Bu çatışmaların son halkasında da Ericsson’un Lenovo ve Motorola aleyhine açtığı dava yer alıyor.

İsveçli telekom şirketi Ericsson, Çinli Lenovo ve iştiraki Motorola Mobility aleyhine bir dizi patent davası açtı. Ericsson, Lenovo’nun bir SEP lisansına ihtiyaç duyduğunu hiçbirzaman inkar etmediğini, ancak Çinli şirketin 10 yıllık müzakerelere rağmen bir telif ücreti ödemeyi geciktirdiğini ve bunun da şimdi bir dava ile sonuçlandığını iddia ediyor. Lenovo tarafından ise henüz herhangi bir açıklama gelmedi.

Ericsson tarafından yapılan açıklamada “Ericsson, Lenovo ve iştiraki Motorola Mobility’ye karşı bir dizi dava açtı. Davalar, birden fazla yargı alanında ve 5G ile ilgili patent davalarıdır. En iyi çabalarımıza rağmen, lisans şartları ve kapsamı konusunda nihai bir anlaşmaya varamadık. Buna karşın hem Lenovo hem de Motorola Mobility firmaları patentli teknolojimizi lisanssız olarak kullanıyor” deniliyor. İsveçli firma ayrıca “Ericsson’un yıllık yaklaşık 4 milyar dolarlık yatırımları, bugün 5G’deki lider küresel konumumuzu ve lider 5G patent portföyümüzü sağladı. Patent lisanslamaları, müşterilerimize fayda sağlayan inovasyona yeni yatırımlar yapılmasını sağlamak için önemlidir” diyor.

5G sektöründeki şirketler, lisans gelirleri elde etmek için rutin olarak birbirlerine karşı patent ihlali davaları açıyor. Ericsson bu yılın ikinci çeyreğinde yaklaşık 289 milyon dolar patent lisanslama geliri elde ettiğini bildirmişti. Ayrıca İsveç merkezli firma, bir başka Çin teknoloji devi Huawei ile 3G, 4G ve 5G hücresel teknolojileri özelinde; 3GPP, ITU, IEEE ve IETF standartları gibi çok farklı standart için gerekli patentleri kapsayan, uzun vadeli bir küresel patent lisanslama anlaşması imzaladıklarını duyurmuştu.

Google’ın yapay zeka trafik ışığı programı işe yaradı! Bize de gelecek mi?

Google’ın üzerinde yoğun uğraşlar verdiği Green Light, belirli bir ışıkta mevcut trafik sıkışıklığının miktarını ve orada duran araçların ortalama bekleme sürelerini hesaplamak için Harita verilerini tarayarak makine öğrenimi ve yapay zeka sistemlerini kullanıyor. 

Bu bilgi daha sonra söz konusu kavşaktaki trafik zamanlamasını otonom bir şekilde optimize edebilen, boşta kalma sürelerini ve araçların orada yapması gereken frenleme ve hızlanma miktarını azaltabilen yapay zeka modellerini eğitmek için kullanılıyor. 

Bunların hepsi Google’ın ortaklarının karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar bir gigaton kadar azaltmalarına yardımcı olma hedefinin bir parçası.

Program 2021’de ilk duyurulduğunda, İsrail Ulusal Karayolları Şirketi ortaklığıyla İsrail’de yalnızca dört kavşakta pilot teste tabi tutulmuştu ancak Google’ın bu testler sırasında “yakıt ve kavşak gecikme süresinde yüzde 10 ila 20 azalma” gözlemlediği bildirildi. Pilot program o zamandan bu yana büyüyerek dünya çapında bir düzine ortak şehre yayıldı.

Google’ın Geo Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı Yael Maguire, geçen hafta bir ön brifing etkinliğinde gazetecilere verdiği demeçte, “Bugün bunu paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz… 2024’te daha fazla şehre ölçeklendirmeyi planlıyoruz.” dedi. 

Maguire, “Yapay zeka önerilerimiz mevcut altyapı ve trafik sistemleriyle çalışıyor.” diye devam etti. “Şehir mühendisleri etkiyi izleyebiliyor ve sonuçları birkaç hafta içinde görebiliyor.“.

Maguire ayrıca Manchester testinde emisyon seviyelerinde iyileşmeler görüldüğünü ve hava kalitesinin yüzde 18’e kadar arttığını belirtti. Proje için her şey olumlu ilerliyor, ancak Google henüz projenin yol haritası ile ilgili bir detay paylaşmadı. Bu projeyi İstanbul sokaklarında görmek hem projenin en büyük testi, hem de başarılı olması durumunda rüştünü ispatı olurdu.

Apple CEO’su Tim Cook, açıkladı: Her yıl yeni bir iPhone almaya gerek var mı?

Apple satış rakamlarındaki en büyük dilimi oluşturan iPhone‘un tutkunları, her çıkan yeni modelde satın alabilmek için sabırsızlıkla bekliyor ve iPhone 1’in 2007’deki lansmanından bu yana, akıllı telefon şu ana kadar 15 yükseltmeye tanık oldu.

Peki her yıl yeni bir iPhone’un piyasaya sürülmesi gerçekten gerekli mi? Apple’ın CEO’su Tim Cook’a yakın zamanda Brut ile konuşurken bu soru soruldu.

Şöyle yanıtladı, “Bence isteyenler için her yıl bir iPhone sahibi olmak harika bir şey. Biz de insanların telefonlarını takas etmelerine izin veriyoruz. Ve eğer hala çalışıyorsa o telefonu yeniden satıyoruz. Ve eğer çalışıyorsa. çalışmıyor, onu parçalara ayırmanın ve yeni bir iPhone yapmak için gerekli malzemeleri almanın yolları var.

Apple, 12 Eylül’de düzenlenen ‘Wonderlust‘ etkinliğinde iPhone 15‘i tanıttı. Yeni model, tüm iPhone’larda ilk olan USB-C şarj bağlantı noktasıyla birlikte geliyor. Bu hamle, Avrupalı ​​düzenleyicilerin USB-C kullanımına yönelik gerekliliklerini yansıtıyor ve halihazırda iPad’ler ve Mac’ler için kullanılan şarj kablolarının aynılarının kullanılmasına olanak tanıyor.

Hem iPhone 15 Pro hem de diğer modellerde daha parlak bir ekran, 48 megapiksel kamera ve pillerde yüzde 100 geri dönüştürülmüş kobalt bulunuyor.

iPhone 15’in uydu bağlantısı artık yol yardımını çağırmak için kullanılabiliyor. Şirket, bu özelliği Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Amerikan Otomobil Birliği (AAA) ile birlikte kullanıma sundu.

iPhone 15 Pro, üç boyutlu bir video yakalamak için cihazın iki kamerasını kullanarak “uzaysal videolar” olarak adlandırdığı şeyleri yakalayabiliyor ve bu videolar Apple tarafından önümüzdeki yılın başında çıkarılacak olan Vision Pro kulaklığında izlenebilecek.

Türksat 6A, tüm testleri başarıyla geçti!

Türkiye’nin uzaydaki varlığını güçlendirmek ve dünya çapında ses getirmek amacıyla yürütülen uzay projeleri kapsamında önemli bir kilometre taşı yaşandı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye’nin uzayda söz sahibi olma hedefine kararlılıkla ilerlediğini ve Türksat 6A’nın tüm testlerini başarıyla geçtiğini açıkladı.

Türksat 6A, Türkiye’nin ilk yerli haberleşme uydusu olma özelliği taşıyor ve bugüne kadar geçirdiği testlerle bu iddiayı destekliyor. Mart 2024’te yer teslimi yapılacak olan bu önemli proje, uzay teknolojilerinde Türkiye’nin uluslararası arenadaki konumunu güçlendirecek.

Uydunun hizmet vermesi planlanan bölge 42 doğu boylamında yer alacak ve yer merkezli bir yörüngede 35 bin 786 kilometre uzaklıkta konumlanacak. 7,5 kilovat güce sahip Türksat 6A, 20 aktarıcı ile donatılacak ve Ku bantında hizmet sunacak. Ayrıca, daha önce erişilemeyen bölgelere ulaşım sağlayacak kapasiteye sahip olmasıyla dikkat çekiyor.

Bu başarı, Türkiye’nin uzay teknolojileri alanındaki büyümesinin ve uluslararası alanda tanınmasının bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Türksat 6A, Türk savunma sanayii ve teknoloji alanındaki büyük bir başarıya işaret ediyor.

Türkiye’nin uzaydaki bu önemli adımı, gelecekteki uzay projeleri ve teknolojik gelişimleri için de büyük bir umut kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Türksat 6A, sadece Türkiye için değil, uzay teknolojileri ve iletişim alanında küresel çapta bir başarı hikayesi olarak tarihe geçmeye aday. Bu başarı, Türkiye’nin gelecekte uzayla ilgili daha büyük ve iddialı projelere imza atacağına dair umut veriyor.

Devrim niteliğinde bir akıllı telefon şarj teknolojisi geliyor!

0

Cambridge Üniversitesi’nin önde gelen bilim insanları, teknoloji dünyasında devrim niteliğinde bir gelişmeyi müjdeleyen bir projenin üzerinde yoğunlaşıyorlar. Bu projede, akıllı telefonların şarj ömrü, bir mikroçip teknolojisi aracılığıyla yalnızca ayda bir kez şarj edilmesini hedefliyor. Bu büyüleyici gelişme, akıllı telefon kullanıcılarını sürekli şarj etme zorunluluğundan kurtararak, günlük yaşamlarını büyük ölçüde kolaylaştırabilir.

telefon şarj

Bu çığır açan mikroçip teknolojisi, kullanıcıların cihazlarını yılda sadece 12 kez şarj etmelerini sağlayarak büyük bir çevresel etki yaratabilir. Ayrıca, akıllı telefonların pil ömrünü önemli ölçüde uzatarak, cihazların ömrünü de artırabilir. Bu proje, teknoloji dünyasında beklenen büyük bir dönüm noktası olabilir.

SiliconCatalyst.UK adlı ticari firma ile işbirliği içinde çalışan bilim insanları, bu inovasyonu gerçeğe dönüştürme konusundaki kararlılıklarını vurguluyorlar. SiliconCatalyst.UK’nin yöneticisi Sean Redmond, “Eğer bu inanılmaz iddiayı gerçekten yerine getirebilirlerse, bu, bir gün değil, bir ay boyunca şarj yapmayan bir cep telefonunuz olacağı anlamına gelir. Bugün dünyada hiç kimse bunu bir yarı iletken çip ile başaramadı; eğer bunu yapabilecek bir ekip varsa, o da Cambridge’deki bu ekip olacaktır,” şeklinde ifade etti.

Bu geleceğe dönük teknoloji, akıllı telefonların enerji tüketimini azaltarak hem kullanıcıların hem de çevrenin yararına olabilir. Eğer bu projenin başarılı olması halinde, akıllı telefon kullanıcıları artık günlük şarj sorunlarıyla baş etmek zorunda kalmayacaklar ve akıllı telefonlarına daha uzun süre güvenebilecekler. Teknoloji dünyasında önemli bir dönemeç yaklaşıyoruz gibi görünüyor.

.

Minecraft 300 milyon satış rakamıyla rekor tazeledi

0

İlk olarak 2009 yılında geliştirilen ve 2011 yılında tam sürüm oyun olarak yayınlanan Minecraft, tarihi anlarından birisini daha yaşıyor. Kısa süre sonra 15 yaşına girmeye hazırlanan oyun, 300 milyondan fazla kopya sattığını ve aylık 140 milyon aktif kullanıcı rakamına ulaştığını duyurdu. Satış rakamı tüm zamanların rekoru olarak niteleniyor. Tüm zamanların en çok satan ikinci oyununun 185 milyon ile Grand Theft Auto V olduğu, son yılarda müthiş bir popülerlik yaşayan PUBG Battlegrounds’ın ise ancak 75 milyon rakamına ulaştığı düşünülürse Minecraft muazzam bir başarı yakalamış ve açık ara liderliğini pekiştirmiş görünüyor.

Minecraft’ı geliştiren ve daha sonra Microsoft tarafından 2,5 milyar dolar gibi rekor bir ücretle satın alınan Mojang Studios, 300 milyon satış rakamına ulaştıklarını  Minecraft Live etkinliği sırasında duyurdu. Ayrıca geliştiriciler, bir dizi oda ve koridor boyunca üzerinize gelen tuzaklar ve çetelerin bulunduğu bir deneme odası gibi oyuna gelen yeni özellikleri paylaştı. Yapılan açıklamaya göre oyun için geliştirilen yeni bir Star Wars: Path of the Jedi DLC’si ve Planet Earth DLC’si de sırasıyla 7 Kasım ve gelecek yılın başlarında satışa sunulacak.

Microsoft’un Xbox Game Studios bölümü altında hizmetini sürdüren Mojang Studios başkanı Helen Chiang konuyla ilgili yaptığı açıklamada “15. yıldönümüne yaklaşırken, Minecraft 300 milyondan fazla kopya satışıyla tüm zamanların en çok satan oyunlarından biri olmaya devam ediyor” dedi ve ekledi. “Bu, hepimiz ilk bloklarımızı yerleştirirken kimsenin hayal bile edemeyeceği bir kilometre taşı.”

15. yılını kutlayan Minecraft’ın kısa tarihi

Notch olarak bilinen oyun geliştiricisi Markus Persson, Minecraft’ı ilk olarak 2009’da (yıldönümü kutlanıyor) halka sundu, ancak oyun 2011’in sonlarına kadar resmi olarak piyasaya sürülmedi. Persson 2009’daki ilk lansmanı oyunu daha iyi hale getirmek için bir fırsat olarak kullandı, geri bildirimleri takip etti ve 2010 yılında yeni şirketi Mojang adı altında alfa ve beta güncellemelerini yayınladı. Jens Bergesten o yılın sonunda baş tasarımcı olarak görevi devraldı ve Kasım 2011’de resmi Minecraft oyunu piyasaya sürüldü.

2012’ye gelindiğinde Minecraft çoktan 5 milyon kopya satmayı ve 80 milyon dolar gelire ulaşmayı başarmıştı. Ertesi yıl ise firma Raspberry Pi cihazları için Minecraft’ın eğitim odaklı bir sürümünü yayınladı ve oyunun konsol sürümünün Microsoft’un platformlarında kullanılabilirliği konusunda Microsoft ile kaleme alınan münhasırlık maddesinin süresi dolduktan sonra oyunun PlayStation 3, PlayStation 4 ve PlayStation Vita sürümlerini duyurdu. Ekim 2013’te, daha önce kumar şirketi Betsson’da çalışan Jonas Mårtensson, Mojang’ın başkan yardımcısı olarak işe alındı ve aynı yıl Mojang, 129 milyon doları kâr olmak üzere 330 milyon dolar gelir elde etti.

Bu arada, 2014’te Steve Ballmer’ın ardından Microsoft CEO’luğuna getirilen ve halen görevini sürdüren Satya Nadella’nın ilk gerçekleştirdiği büyük alımın 2,5 milyar dolar karşılığında Minecraft ve tasarım stüdyosu Mojang alımı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Şirket o dönemde hızla büyüyen oyun pazarında ciddi bir yer edinmekte zorlanıyordu ve offshore banka hesaplarında geri dönüş vergisi ödemeden ABD’ye geri getiremeyeceği 2,5 milyar doları vardı.

Stockholm şehir merkezinde elektrikli araç dönemini başlatıyor

İsveç başkentinin ulaşımından sorumlu Yeşiller Belediye Meclisi üyesi Lars Strömgren geçtiğimiz hafta açıklamada, 2025 yılında Stockholm şehir merkezindeki ticari bir bölgede benzinli ve dizel yakıtlı araçların yasaklanacağını, sadece elektrikli araç çalıştırılacağını duyurdu. Avrupa’nın pek çok başkentinde benzinli ve dizel araçlara yönelik çeşitli kısıtlamalar var ancak Strömgren, Stockholm’ün tamamen yasaklanmasının bir ilk olacağını söylüyor.

Strömgren, yasağın kirliliği azaltmak, gürültüyü azaltmak ve elektrikli araç kullanımını teşvik etmek amacıyla dükkanlar, yaya yolları ve birkaç evden oluşan 20 blokluk bir alanda yürürlüğe gireceğini söyledi. Amaç, sadece elektrikli araçlara izin verilecek bir “çevre bölgesi” oluşturmak. Bölgede acil durum araçları ve engellilere yönelik araçlar gibi bazı istisnalar olacak. Yaptığı açıklamada “Benzinli ve dizel araçlardan çıkan zararlı egzoz gazlarını ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu nedenle bugüne kadarki en iddialı düşük emisyonlu bölgeyi uygulamaya koyuyoruz” diyen Strömgren, uygulanacak ilk yasağın ardından çevre bölgesinin kademeli olarak genişletilmesine 2025 yılının ilk yarısında karar verileceğini söyledi.

Sol eğilimli ve çevre odaklı belediye meclisi geçtiğimiz hafta oluşturulan 2024 yılı bütçesinde, şehrin ünlü Eski Kent bölgesinin hemen kuzeyindeki hedef bölgeye ilişkin planı açıkladı. Belediye hükümeti konseyde çoğunluğu elinde bulundurduğundan 23 Kasım’da yapılacak oylamanın formalite olması bekleniyor. Şehrin ana taksi şirketlerinden biri olan Taxi Stockholm de, emisyonsuz araçlara geçişin hızlı bir şekilde ilerlediğini ve emisyonsuz araçların şu anda filolarının %30’unu oluşturduğunu duyuruyor. Buna karşın, muhalefetteki Hıristiyan Demokratlardan Nike Örbrink bu planın işletmelere ve otelcilik sektörüne zarar vereceğinden endişe ettiğini söyledi.

Elektrikli araçlar için yükseliş dönemi

Diğer Avrupa başkentleri de benzer hedefler taşıyor. Örneğin Hollanda’nın başkenti Amsterdam, otomobiller de dahil olmak üzere kentteki tüm ulaşım araçlarının 2030 yılına kadar emisyonsuz olmasını hedefliyor. Paris’te ise 2006 yılından önce üretilmiş dizel ve 1997 yılından önce üretilmiş benzinli araçların Paris ve çevresindeki 77 kentte hafta içi günde 12 saat süreyle trafiğe çıkması yasak. Bu yasağın 2 sene içerisinde, 2011’den önce üretilmiş dizel ve 2006’dan önce üretilmiş benzinli araçları kapsayacak şekilde genişletilmesi planlanıyor.

Elektrikli araçlara olan ilgi tüm dünyada hızla artıyor. Geçtiğimiz ay açıklama yapan Uluslararası Enerji Ajansı’na göre dünya genelinde 26 milyondan fazla elektrikli araç yollarda. Türkiye’de ise TÜİK’in Ocak 2023 verilerine göre 14.552 araç var ve dünya genelindeki artış göz önünde bulundurulduğunda 2030’da 32,5 milyon elektrikli aracın trafiğe çıkması öngörülüyor.

Apple Store’larda iPhone’lar kutusu açılmadan güncellenecek

0

Apple, iPhone 15 ve 15 Pro kullanıcılarının kutularını dahi açmadan iOS güncellemelerini alma deneyimini baştan aşağı değiştirmeyi planlıyor. Şirket, yeni iOS 17.0.1 sürümünü, cihazlar müşterilere ulaşmadan önce mağaza çalışanları aracılığıyla yükleyecek.

Bu yeni sistem, kullanıcıların telefonlarını ilk kez açarken karşılaştıkları güncelleme ekranıyla ilgili sıkıntıları ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Artık iPhone kullanıcıları, Apple Store’larda, kutuları açılmamış telefonlarını mağaza çalışanlarına teslim edebilecekler. Mağaza çalışanları, özel bir pad benzeri cihaz kullanarak telefonun kablosuz bağlantısını açacak ve güncellemeyi başlatacak. Güncelleme tamamlandığında, telefon tekrar kapatılacak ve müşterilere temiz bir şekilde teslim edilecek.

Bu yeni yaklaşım, kullanıcıların işlerini hızlandırmalarına ve güncellemeleri daha sorunsuz bir şekilde alabilmelerine olanak tanıyacak. Apple, bu yeni sistemin 2024 yılına girmeden tüketicilere sunulacağını belirtiyor. Böylece, müşteriler mağazada iPhone’larını alırken güncellemelerle ilgili herhangi bir sorun yaşamadan cihazlarını kullanmaya başlayabilecekler.

Bu güncelleme, Apple’ın kullanıcı deneyimini iyileştirmeye yönelik sürekli çabalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Şirket, müşterilerine en yeni yazılım sürümlerini kolayca ve sorunsuz bir şekilde sunma hedefini sürdürüyor.

Adobe, Figma satın alımını erteleyebilir

Yazılım devi Adobe, 20 milyar dolar karşılığında Figma’yı satın alma anlaşmasını bir yıldır sonuçlandıramadı. Antitröst yetkililerinin araştırmaları nedeniyle aksayan süreç, Adobe’nin kendi ürünlerine odaklanmasına neden oldu.

Bloomberg’in haberine göre, Adobe’nin Los Angeles’taki son konferansında Figma’nın adı sahnede hiç duyulmadı. Geçen yılki etkinlikte ise Figma CEO’su Dylan Field açılış konuşmalarında yoğun bir şekilde yer almıştı.

Wells Fargo analisti Michael Turrin, Adobe’nin bir yıl önce Figma’yı satın almasının büyüme fırsatlarını tükettiği algısı olduğunu söyledi. Ancak şimdi, Photoshop ve diğer ürünler için yapay zeka özelliklerinin yayınlanmasıyla, Figma’yı satın almanın “bir yıl önce olduğu kadar acil bir ihtiyaç gibi görünmediğini” belirtti.

Adobe yöneticileri anlaşmayı tamamlamak niyetinde olduklarını söylüyorlar. Gecikmelerin nedeni ise yasa düzenleyiciler olarak gösteriliyor. İngiliz ve Avrupalı antitröst yetkilileri birleşmenin rekabeti nasıl etkileyeceğini araştırıyorlar.

Anlaşma şartlarına göre, satın almımın Mart 2024 sonuna kadar tamamlanmaması halinde Figma’ya 1 milyar dolar tazminat ödeyecek.

Satın alımını ertelemesi, tasarım yazılımı endüstrisinde önemli bir gelişme olacak. Figma, bulut tabanlı bir tasarım yazılımı olarak, Adobe XD ve Sketch gibi rakiplerine karşı önemli bir rekabet avantajı sağlıyor. Adobe’nin Figma’yı satın alması, şirketin tasarım yazılımı pazarındaki hakimiyetini artıracaktı.

Ancak Adobe’nin yapay zeka odaklı stratejisine yönelmesi, Figma satın alımını ertelemesine neden olabilir. Adobe, Photoshop ve Illustrator gibi ürünlerine yapay zeka özellikleri eklemek için önemli yatırımlar yapıyor. Bu yatırımlar, Adobe’nin tasarım yazılımı pazarındaki rekabet gücünü artırmaya yönelik.

Adobe’nin Figma satın alımını ertelemesi, Figma’nın bağımsızlığını korumasına olanak tanıyacak. Figma, bağımsız olarak büyümeye ve gelişmeye devam edecek.

Adobe’nin Figma satın alımını ne zaman tamamlayacağı henüz net değil. Ancak anlaşmanın Mart 2024 sonuna kadar tamamlanmaması durumunda, Figma’nın bağımsızlığını koruması muhtemel görünüyor.

Antarktika’da 25 yılda 66,9 trilyon ton buz eridi

0

Son 25 yılda Antarktika’da buz kütlerinde ciddi kayıp, iklim değişikliği konusundaki endişeleri artırıyor. Leeds Üniversitesi‘nden Dr. Benjamin Davison liderliğindeki bir araştırma ekibi, Antarktika’yı çevreleyen 162 buz tabakasının 71’inin 1997’den 2021’e kadar 25 yıl içinde hacminin yüzde 40 azaldığını tespit etti. Bu kayıp sonucunda yaklaşık 67 trilyon ton buzun eriyerek okyanus sularına karıştığı tahmin ediliyor. Bu etkileyici rakamlar, Antarktika’nın giderek eriyen buz kütlesinin ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor.

Özellikle batı Antarktika tarafındaki buz yapıları, bu kayıptan büyük ölçüde etkilendi. Doğu tarafta ise bazı buz yapıları stabil kalmış veya hacim olarak genişlemiştir. Ancak toplamda, net bir kayıp olarak 7,5 trilyon ton erimiş su okyanusa bırakılmıştır. Bu sürecin nedenlerinden biri, doğal okyanus akıntılarıdır. Ancak daha büyük bir rol oynayan faktörlerden biri küresel ısınmadır. Artan sıcaklıklar, buzların erimesine ve bu erimiş suyun okyanuslara karışmasına yol açmaktadır.

Bu buz kaybının ikincil etkileri de dikkate değerdir. Eriyen buz sahanlıkları, okyanus ekosistemini de etkileyebilir ve okyanus sirkülasyon sistemini zayıflatabilir. Eriyen tatlı suyun Güney Okyanusu’na karışması, bu bölgede suyun yoğunluğunu azaltarak okyanus sirkülasyonunu bozabilir. Bu, deniz yaşamını ve hava sistemlerini etkileyebilir, iklim değişikliği ile birleşen bu faktörler sonuçları daha karmaşık hale getirir.

Antarktika’daki buz kaybı, iklim değişikliği ve çevresel etkilerin somut bir göstergesidir. Bu tür araştırmalar, iklim değişikliğinin etkilerini anlamak ve gelecekteki olası senaryoları değerlendirmek için kritik bir rol oynamaktadır. Bu veriler, iklim politikalarının geliştirilmesi ve çevresel koruma çabalarının artırılması için önemli bir temel oluşturmaktadır.