Google, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu bulut uygulamalarını geliştirmesine yardımcı olacak yeni bir araç setini duyurdu.
Tamamen sürükle-bırak mantığı ile çalışan ve ileri uzmanlık düzeyi gerektirmeyen yeni araç seti App Maker ismini taşıyor. Google’ın online uygulamalarının yer aldığı G Suite üzerinden erişilebilen App Maker ile şirketler, kendi iş süreçlerine uygun olacak kendi bulut uygulamalarını sadece birkaç gün içinde kolayca oluşturabilecek.
Google, App Maker’ın nasıl çalıştığını basitçe şu blog üzerinde anlatıyor. Ayrıca, hizmetin tanıtımı için de küçük bir video yayınlamış bulunuyor.
Kulağa şaka gibi geliyor ama değil.
Amazon’un bulut servisi Amazon Web Services, artık müşterilerinin verilerini buluta tırla taşıyacak. Bu yeni hizmetin ismi ise Snowmobile.
Snowmobile, bir tır ve onun zerine yerleştirilmiş dev bir konteyner’dan oluşuyor. Konteyner ise aslınada bildiğimiz dev bir hard disk. Bu hardisk birkaç exabytes boyutunda veri taşıyabiliyor. Merak edenler için söyleyelim, 1 exabyte, 1 milyar gigabytes anlamına geliyor.
Snowmobile hizmetini anlayabilmek için onun ortaya çıkış öyküsünü bilmek gerekiyor.
Amazon Web Services, hizmet almaya başlayan müştirlerinin veri merkezlerindeki, sunucularındaki veriyi, kendi veri merkezlerine aktarmak durumunda ki, tüm şirket çalışanları ve hatta müşterileri bulut üzerinden bu veriye ulaşabilsin. Ancak ne var ki, artık çoğu şirketin birikmiş verileri internet üzerinden kısa sürede aktarılabilecek boyutları geçmiş durumda.
Amazon bu sorunu yenmek için geçen yıl Snowball isminde, küçük bir PC kasası boyutlarında özel bir hard disk üretti. Bir AWS çalışanı, müşterinin veri merkezine gidip, bu iri harddiskle birikmiş tüm veriyi kopyalayıp AWS sunucularına götürüyordu. Bu kasalar, 1 petabyte veriyi taşıyabiliyordu ki, bu da 1 milyon gigabytes anlamına geliyor.
Ancak ne var ki, bazı şirketlerin ürettiği veri miktarı, Snowball’ın kapasitesini çok aşmaya başladı. Öyle ki ekabytes boyutlarında veriler üreten şirketlerin verisini AWS merkezine taşımak için binlerce Snowball gerekiyordu.
AWS bu sorunu çözmek için, tır kasası boyutlarında yeni bir ürün geliştirdi. Snowmobile adını alan yeni dev hard disk Exabytes boyutlarında veriyi taşıyabiliyor. Yani binlerce Snowmobile’ın taşıyabileceği veriyi tek seferde alıyor. Yine de öyle dev şirketler var ki, Amazon 6 tırlık filosuyla birlikte bu şirketlerin toplam verisini buluta ancak haftalar süren git gellerle taşıyabilecek.
Bosch Termoteknik’in teknolojiye, inovasyona verdiği değeri ve müşteri odaklı çözümlerini paylaştığı merkezde, alanında uzman bir kadro görev alacak. İş ortaklarından üniversitelere, Bosch çalışanlarından tüm sektöre kadar uzanan geniş bir yelpazedeki paydaşlara, ısıtma ve soğutma sektöründeki son teknolojiyle geliştirilmiş ürünler hakkında eğitimler verilecek.
Ziyaretçiler, en yenilikçi kombi, klima ve diğer teknolojik ürünleri ve bu ürünlerin teknolojiyle olan birlikteliğini deneyimleme fırsatı bulacak. Bu merkezde gerçekleştirilecek toplantı, çalıştay ve müşteri deneyimleme uygulamaları sektörün inovasyon gücüne de katkı sağlayacak.
Termoteknoloji İnovasyon Merkezi’ne 2 milyon avro yatırım
Bosch Termoteknik Türkiye’nin 2 milyon avro yatırım tutarıyla Manisa Fabrikası bünyesinde kurduğu Termoteknoloji İnovasyon Merkezi’nin açılışı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Ali Çelik tarafından yapıldı. Açılışa, Manisa Valisi Mustafa Hakan Güvençer, Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi Martin Erdmann ve diğer protokol üyeleri ile Bosch Termoteknik Kalite ve Üretimden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Ulrich Schmidt, Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young’ın yanı sıra Bosch Termoteknik üst düzey yöneticileri, bayileri, servisleri, müşteriler ve sektör paydaşlarından oluşan kalabalık bir davetli topluluğu da katıldı.
Polat: “Sektörle ve iş ortaklarımızla birlikte büyüyoruz”
Bosch Termoteknik Türkiye, Ortadoğu ve Kafkasya Satış Genel Müdürü Zafer Polat konuşmasında, Türkiye’nin Bosch Termoteknik için çok önemli bir pazar olduğunu vurgulayarak, aynı zamanda önemli bir Ar-Ge, üretim ve yetkinlik merkezi olduğunu söyledi.
Polat, “Bu pazarda şirketimizin büyümesi kadar sektörün gelişmesi de en önemli önceliklerimizdendir. Biz ürün geliştirmeden satış sonrası hizmetlere kadar uzanan geniş bir yelpazede bir yandan kullanıcılar için fark yaratan çözümler sunup, etkileyici ürünlerimizle dünyanın dört bir yanında yaşam kalitesini artırırken, diğer yandan da sektörle birlikte büyüyoruz. Yenilikçi gücümüzü, değerlerimizi ve inovasyon anlayışımızı daima sektörün hizmetine sunuyoruz. İş modelleri, tüketici alışkanlıkları ve ürün teknolojileri değişirken, hem bu değişimin öncüsü oluyoruz hem de iş ortaklarımızı ve sektör oyuncularını yeniliklerle beraber bu değişimin dışında bırakmayarak destekliyoruz” dedi.
Sektörün eğitim ve deneyim merkezi olacak
Uzun yıllardır sektörün içinde olduklarını, iklimlendirme sektörünün temel ihtiyaçlarını çok iyi bildiklerini, özellikle bilgi ve kalifiye işgücü ihtiyacının yüksek olduğunu dile getiren Zafer Polat; “Bu ihtiyaçların karşılanmasının beraberinde, güvenli, kaliteli ve uzun ömürlü çözümlerle müşteri memnuniyetini artıracağız. Bu alandaki ihtiyacın bilinciyle hem sektörümüzü geliştirmeyi hem de müşterilerimizi memnun etmeyi hedefleyerek bu merkezi kurduk” diye konuştu. Termoteknoloji İnovasyon Merkezi’nin iklimlendirme alanında çok sayıda farklı ürün ve uygulamayı tek bir noktada birleştiren ve bunu da teknolojiyle destekleyen bir merkez olduğunu vurgulayan Polat, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu merkez, Türkiye’deki çalışanlarımızın ve iş ortaklarımızın yanı sıra ihracat yaptığımız Avrupa’dan Asya’ya kadar uzanan 41 farklı ülkenin tamamına açık bir müşteri deneyim merkezidir. Bu merkezde iş ortaklarımıza, mevcut ve potansiyel müşterilerimize, tüm ürünlerimizi ve bu ürünlerin teknoloji ile olan birlikteliğini deneyimleyerek gösterebilme imkanımız var. Misafirlerimiz kombi, klima, kazan, ısı pompaları ve ısı kontrol sistemleri gibi ürünleri çalışır şekilde tecrübe etme fırsatı da bulacak. Sadece müşterilerimize de değil; meslek lisesi, üniversite öğrencileri ve öğretmenleri, gaz şirketleri, dernekler gibi kurum ve kuruluşlara da eğitimler vereceğiz. Yani burası yalnızca Bosch’un değil, sektörün bir deneyim ve eğitim merkezi olacak. İnovatif yaklaşımlarla tasarlanmış bu merkezde fikirler tartışılarak, paylaşılarak sektör için yeni yaklaşımlar geliştirilecek. Ayrıca bizi geçmişten geleceğe taşıyan teknoloji, üretim, müşteri odaklılık, eğitim ve başarı gibi değerlerimizi sektöre, dünyaya ve gelecek nesillere aktaracağız.”
Bosch Termoteknik Kalite ve Üretimden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Ulrich Schmidt de termoteknoloji sektörünün geleceğini şekillendirmek istediklerini vurgulayarak, “Müşterilerimize istedikleri ve bizden bekledikleri bu etkileyici ürünleri sunabilmek için büyük bir mesafe kat ettik. Araştırma ve geliştirmeye ve ürünlerimizin dijitalleşmesine büyük bir önem veriyoruz. Bugüne kadar dünya genelinde 200.000’in üzerinde bağlanabilirlik ürünü sattık. Bu ürünlerin gelecekte büyük bir potansiyele sahip olacağına inanıyoruz. İnovasyon Merkezimizde bir dijital sergi salonu bulunmasının nedenlerinden biri de budur” dedi.
Young: “Türkiye bir yetkinlik merkezi, burada olmaktan gururluyuz”
Bosch Türkiye olarak bu yıl ikinci önemli açılışı gerçekleştirdiklerini belirten Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young, “Mayıs ayında İstanbul’da açtığımız Bosch Türkiye ve Ortadoğu Merkezi’nin ardından, hem Manisa’ya hem de sektöre hareketlilik kazandıracak Termoteknoloji İnovasyon Merkezi’nin açılışını yapıyoruz. Bu açılışlar, Bosch Türkiye’nin Bosch Global’in yetkinlik merkezi haline geldiğinin önemli birer kanıtı… Bosch Grubu olarak, 100 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de faaliyet gösteriyoruz. Uzun yıllardır Türkiye’deki yerel sanayinin modern teknolojilerle gelişmesine katkı sağlıyoruz. Bugün öyle bir konuma geldik ki, Türkiye’nin bir noktasında NASA için özel üretim yaparken diğer bir noktasında ise ürettiğimiz kombilerle dünyanın dört bir yanında evleri sıcak bir yuva haline getiriyoruz. Bunu da uzun vadeli bir taahhüt olarak görüyoruz. Burada olmaktan, buralı olmaktan gurur duyuyoruz” dedi.
Türkiye’deki tecrübe ve bilgi birikimi tüm dünyaya aktarılacak
Bosch Termoteknik Manisa Fabrikası bünyesinde hayata geçirilen Termoteknoloji İnovasyon Merkezi’nde 320 kişilik oditoryum, 3 farklı alanda hizmet veren eğitim salonu, ürünlerin sergilendiği dijital ve mobil içeriklerle de desteklenen showroom yer alıyor. Burada mobil uygulamalar, dokunmatik ekranlar, sanal gerçeklik uygulamaları, üç boyutlu filmler, sosyal medya ve dijital içerik ekranlarıyla bilgi birikimi ve deneyimlerin tüm dünyaya ve sektöre aktarılması hedefleniyor.
Dünyanın ilk akıllı oyuncak pad’i olma özelliğini taşıyan ürün, ailelerin ve günümüzün en büyük problemi olan sık tablet kullanımı ve çocuk gelişimde rastlanan ince motor becerileri, odaklanma gibi sorunları çözmek için ortaya sunuluyor.
Toyji, 3B yazıcı kullanarak oluşturulabilir ve değiştirilebilir gerçek oyuncaklara dokunarak, akıllı tabletlere dokunmadan oynanan eğitici dijital oyunlar sunarak, ailelerin ve çocukların daha verimli zaman geçirmelerini hedefliyor.
Dünyanın ilk oyuncak pad’i Toyji ön siparişlere başladı!
Bahçeşehir Dragos Kampüsü Anaokulları ve aileler ile yapılan çalışmalar ile son halini alan Toyji, Kickstarter kampanyası ile görücüye çıktı. Toyji’nin oyunlarını aynı zamanda Bluetooth bağlantısıyla iOS ve Android tabletlerde oynayabileceksiniz.
Toyji’nin oyunları ve teknolojisi genel ve müfredat bilgilerini, kodlama, dil ve sosyal becerileri, üç boyutlu düşünmeyi, motor becerilerini ve mesafeler, ağırlık ve sıralama gibi konseptleri anlama ve öğrenme yolunda çocuklara katkı sağlamayı hedefliyor. Projenin sadece 4 günde %20 oranında, 15 bin doların üzerinde fonlanmış olmasıysa hayli sevindirici bir gelişme. Eğer ürünü 9 Ocak tarihine kadar Kickstarter üzerinden satın alırsanız da, Toyji sizlere çıkış fiyatının altında bir bedelle sunuluyor.
Otonom sürüş teknolojisi nihayet Atlantik’in doğusuna yayılıyor.
ABD’de yoğun olarak test edilen otonom sürüş teknolojisi, Ford’un hamlesi ile şimdi Avrupa’da da gündeme taşınacak.
Ford, 2017’de otonom sürüş testlerine başlamak için Avrupa’dan izni kopardı. Hali hazırda Avrupa’da otonom sürüş testleri yapan çok az sayıda otomobil bulunuyor. Ford’un test araçlarıyla beraber bu sayı çok artmış olacak.
Avrupa otonom otomobil istiyor
Ford’un ilk aşamada Avrupa yolları için hazırladığı 30 araçlık bir test filosu var. Ford ile birlikte diğer teknoloji şirketlerinin de Avrupa’da testlere yoğunluk vermesi bekleniyor.
Ford ayrıca 2021 yılında ABD’de otonom taksileri devreye sokmak istiyor. Ancak rakiplerinin aksine Ford’un piyasaya çıkacak otonom araçlarında direksiyon bulunmayacak. Ford, otonom sürüşe güvenin oluşması için bu adımın gerekli olduğunu savunuyor. Google da, otomobil üretimyor olmasına rağmen, otonom sürüş teknolojileri hayata geçtiğinde direksiyonlu otomobil üretiminin durması gerektiğini ve insan sürücülerin kademeleri olarak trafikten çekilmesi gerektiğini vurguluyor.
Dünyada 250 milyar dolara ulaşan uydu sektörünün devleri İstanbul’da buluştu. İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen ve 2 gün sürecek etkinlikte “uzay teknolojileri, yayıncılık sektörü, uydu endüstrisi, mobil iletişim ve 5G, uydu operatörleri ile nesnelerin interneti” başlıklı konular tartışılacak.
2. Global SatShow’un açılışına Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Faruk Özlü, MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak,TÜRKSAT Yönetim Kurulu Başkanı Dr. M. Vecdi Gönül, TÜRKSAT Genel Müdürü Cenk Şen katıldı. Açılışta konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, TÜRKSAT 6A’yı 2019’da tamamlayacaklarını belirterek, “Artık uzayda bir uydumuz olmayacak, bir uydu filomuz olacak. TÜBİTAK UZAY’ın hedefi, 12 yıl içinde dünya standartlarında en ileri düzey kabul edilen 30 santimetre yer örnekleme mesafesine ulaşmaktır” dedi.
“Milli savaş uçağımızı üreteceğiz”
Açılışta konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, TÜRKSAT 6A’yı 2019’da tamamlayacaklarını belirterek, “Artık uzayda bir uydumuz olmayacak, bir uydu filomuz olacak. TÜBİTAK UZAY’ın hedefi, 12 yıl içinde dünya standartlarında en ileri düzey kabul edilen 30 santimetre yer örnekleme mesafesine ulaşmaktır” dedi. Özlü, bilgi ve iletişim sektörü ürünlerine olan ihtiyacın daha da artacağını, özellikle Dördüncü Sanayi Devrimi’nin iletişim anlayışında çok ciddi değişikliklere neden olacağını kaydetti.
Bakan Özlü, Türkiye’nin bugün dünyanın önemli üretim merkezlerinden birisi olduğunu belirterek, “Özellikle otomotiv, tekstil, hazır giyim ve makine gibi sektörlerde oldukça başarılıyız.” dedi.
Bu sektörlerde Ar-Ge, tasarım ve markalaşma yoluyla, daha yüksek katma değerli bir üretim yapısına geçmeyi amaçladıklarını aktaran Özlü, bunu yaparken Türkiye’nin uzay, havacılık, savunma, enerji, gıda ve biyoteknoloji gibi sektörlerde de ciddi bir ivme yakalamak istediğini, bu sektörleri ülke için stratejik sektörler olarak gördüklerini kaydetti.
Özlü, Türkiye’nin ATAK helikopteri, eğitim uçağı HÜRKUŞ, insansız hava araçları ANKA, KARAYEL ve BAYRAKTAR gibi projeleri başarıyla hayata geçirdiğini ve geçirmeye devam ettiğine işaret ederek, “Yine milli savaş uçağımızı ve bölgesel yolcu uçağımızı üretmek için de çalışmalarımız sürüyor” diye konuştu.
“Özel sektörle daha fazla işbirliği”
“RASAT ve GÖKTÜRK 2 gibi uyduları, kendimiz tasarladık ve ürettik. Bunun yanında, yine TÜBİTAK Uzay liderliğinde ve sanayimizin de katılımıyla ilk yerli haberleşme uydusu olan TÜRKSAT 6A projemiz de başladı” diyen Özlü, TÜRKSAT 6A’yı 2019’da tamamlayacaklarını anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Milli projelerimizi yürütürken en büyük önceliğimiz, özel sektörümüzle daha fazla işbirliği yapmaktır. Geliştirdiğimiz uydularda kullanılan bazı parçaları özel sektörümüzün geliştirmesini istiyoruz. Mesela biz uydu üretirken, bazı firmalarımıza güneş paneli veya hidrojen yakıt pili gibi parçaları üretme becerisi de kazandırabilirsek, bu projeler esas amacına o zaman ulaşacaktır. Zira bu becerileri kazanan bir firma, yurtdışındaki projeler için de üretim yapabilecektir. Bir uyduda kullanılan bir parçanın sivil veya askeri diğer birçok alanda da kullanılması söz konusu olacaktır.”
“Türksat 6A milli olarak üretilecek”
Türksat AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Vecdi Gönül, teklif değerlendirmelerinin devam ettiğini belirterek, “Türksat 5A’yı ve Türksat 5B’yi 2019 yılının sonuna kadar hizmete sokmayı hedeflemekteyiz.” dedi. Gönül, Türkiye’de son 10 yılda uydu ve uzay teknolojilerinin geliştirilmesi ve entegrasyon faaliyetleri ile bu alandaki teknolojik gelişimin ülke genelinde farklı sektörlere yaygınlaştırılmasının hız kazandığını ifade etti.
Gönül, her ne kadar kısa vadede uyduların dışarıdan alınması ekonomik görünse de uzun vadede dışa bağımlılığın sürmesinin hiçbir ülke için istenen bir durum olmadığını dile getirdi.
Diğer yandan dünyada gelişen haberleşme teknolojileri ve Türkiye’de artan haberleşme sektöründeki ihtiyaçlar neticesinde, milli uydu sistemlerinin üretimine yönelik çalışmalar yapılması zaruretinin ortaya çıktığını anlatan Gönül, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu bağlamda milli imkânlar ile geliştirilip üretilmesi planlanan Türksat 6A Yerli Haberleşme Uydusu Geliştirme ve Üretim Projesi fiilen başlatılmış bulunmaktadır. Türksat 6A projesi ülkemizde uydu tasarım ve üretim kabiliyetine sahip kurum ve kuruluşların iş birliğinde milli olarak üretilecektir. Bu projede Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız ve Türksat müşteri kurum olarak, TUBİTAK UZAY Proje yöneticisi kurum, ASELSAN ve TAI firmaları ise proje yürütücüsü kurumlar olarak yer almaktadır. Türkiye, TÜBİTAK’ın öncülüğünde Türksat’ın da içinde yer aldığı ortak iş birliği ile Ankara Kazan’daki TUSAŞ-TAI Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi’nde (USET) kendi uydusunu üretecektir. Bu konuda, 2003 yılından itibaren savunma sanayisinde yerli üretime verdiğimiz önemin, bu doğrultuda ortaya koyduğumuz güçlü iradenin büyük payı vardır.”
Gönül, iş birliklerini koordine etmek ve sektöre yön vermek üzere, Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulmasının da bu bağlamda stratejik öneme sahip olduğunu söyledi.
“Sıçrama için yüksek teknolojili üretim”
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Nail Olpak da Türkiye’nin son 10 yılda siyasi istikrarın getirdiği imkanları kullanarak bütün sektörlerde dikkate değer bir atılım yaptığını belirterek, “Fakat burada kalamayız. Bu kazanımları zemin kabul ederek ikinci bir kalkınma hamlesiyle bir üst gelir düzeyine çıkmamız gerekiyor. Bu sıçrama için yüksek teknolojili üretime geçmekten başka bir yol yok.” dedi.
“Uzayda izi olmayanın, dünyada sözü olmayacak”
Bugün uydu uzay ekonomisinin toplam 250 milyar dolarlık bir değere ulaştığına işaret eden Olpak, “Uydu operatörleriyse, bu ekonominin üçte ikisini karşılıyor. Her geçen gün gelişen bu sektör, bugün tüm dünyada yaklaşık 1 milyon kişiyi istihdam ediyor. Yakın gelecekte, bu teknolojinin ve bu ekonominin dışında kalmanın telafisi imkânsız olacak. Yani uzayda izi olmayanın, dünyada sözü olmayacak.” ifadelerini kullandı. Olpak, Türkiye’nin vizyonunun bunu gördüğüne dikkati çekerek, şunları kaydetti: “2005’ten sonra hızlanan çalışmalarla, uzayda uydusu bulunan 30 ülke arasına girmiştik. TÜRKSAT 6A ile kendi haberleşme uydusunu yapabilen 10 ülke arasına gireceğiz. Uyduları fırlatmak ve yörüngeye oturtmak için gereken teknolojileri de üretmek gerekiyor. Başta ROKETSAN olmak üzere, bu amaçla faaliyet gösteren kurumlarımız da son yıllarda çalışmalarını hızlandırdı.”
“Türkiye inovasyonların da tam merkezinde yer alıyor”
EMEA Uydu Operatörleri Birliği (ESOA) Genel Sekreteri Aarti Holla ise Türkiye’nin uzay ve uydu teknolojilerinde de önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı. Holla, “Türkiye’de endüstriyel gelişmelere ve özellikle uzay teknolojilerine yoğun yatırım yapıldığını görüyoruz. Türksat gibi dev şirketler umuyorum ki bu yatırımlarına devam edecek. Sektörümüz değişimlere de sahne oluyor. Düzenlemelerin artması, spektrumların azalması ve fiyatlandırmada baskılar gibi bazı zorlukların olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Holla şunları söyledi: “Türkiye inovasyonların da tam merkezinde yer alıyor. Bu yıl orta gelirli ülkelerde global inovasyon endeksinde 4. sırada yer alıyoruz. Ne kadar fazla teknoloji ve gelişmeye yatırım yapıldığını görüyoruz. Savunma ve uzay teknolojilerinde yatırımların devam edeceğini umuyoruz. Bu Türkiye’yi çok önemli bir ortak haline getiriyor.” dedi.
Öte yandan bini aşkın yabancı katılımcının ziyaret ettiği ve iki gün sürecek etkinlik boyunca, 200’den fazla katılımcı firma, 5 bin metrekareden fazla stand alanında uydu-uzay teknolojileri alanındaki ürün ve projeleri sergileniyor.
Türkiye’nin siber güvenlik durumuna yönelik önemli ipuçları veren Trend Micro, araştırma birimi Trend Labs’ın elde ettiği bulguları paylaştı. Bilgilere göre Türkiye, dünyada en çok fidye yazılımı saldırısına uğrayan dördüncü, en çok online bankacılık saldırısına uğrayan sekizinci ülke durumunda. Bunun yanında Türkiye’deki kullanıcıları hedef alan 1 milyon 976 bin 965 zararlı yazılım ve 9 milyon 868 bin 413 istenmeyen e-posta Trend Micro’nun güvenlik duvarına takıldı. Ayrıca kullanıcılar tarafından indirilen 472 bin 741 mobil uygulamanın 6 bin 385 tanesinin zararlı yazılım içerdiği belirlendi.
Türkiye’de fidye yazılımları yine başrolde
Hackerların bilgisayarları kilitleyerek karşılığında para istedikleri fidye yazılımları Türkiye’de durmadan artmaya devam ediyor. Trend Micro’nun elde ettiği verilere göre 2016’nın Ocak ayından Eylül ayına kadar Türkiye’yi hedef alan toplam 9 milyon 554 bin 906 fidye yazılımı saldırısı gerçekleşti. Türkiye tüm dünyadaki saldırıların yüzde 5,29’una maruz kaldı. ABD, Brezilya ve Hindistan’dan sonra dünyada en fazla fidye yazılımı saldırısına uğrayan dördüncü ülke oldu.
Online bankacılıkta Avrupa’da en çok saldırıyı Türkiye alıyor
Online bankacılık saldırılarında ise Avrupa’da birinci, dünyada ise en çok saldırıya uğrayan sekizinci ülke Türkiye oldu. Üçüncü çeyrek dönemde toplamda 4 bin 128 kişi bu saldırılara maruz kaldı. 2016 yılının Ocak ayından Eylül ayının sonuna kadar Türkiye’ye yönelik 15 bin 644 tane online bankacılık saldırısı gerçekleştirildi.
Zararlı reklamlar bilgisayarı yavaşlatıyor
Türkiye’de üçüncü çeyrek dönemde 11 bin 651 kullanıcı zararlı reklam yazılımlarına hedef oldu. En çok görülen zararlı reklam çeşidinin 5 bin 237 bin cihaza bulaşan OpenCandy olduğu görüldü. OpenCandy bulaştığı bilgisayarı yavaşlatan, reklamlar gösteren ve kendi kendine çeşitli uygulamalar indiren bir zararlı reklam yazılımı olarak biliniyor.
Bunun yanında Türkiye’de 26 bin 713 kullanıcının zararlı yazılımlara hedef olduğu görülüyor. En fazla görülen zararlı yazılım çeşidi ise 9 bin 204 cihaza bulaşan Yahlover olarak belirlendi. Yahlover, işletim sistemindeki dosyalara zarar vermesi ve kayıt defterini değiştirmesiyle biliniyor. Bilgisayarın güvenliğini azaltan bu zararlı yazılım aynı zamanda diğer tehditlerin de bulaşmasını kolaylaştırıyor.
Zararlı sitelere 4 milyona yakın kişi tıkladı
İnternet üzerinde yer alan zararlı web siteleri incelendiğinde Türkiye’deki tam 3 milyon 877 bin 489 kullanıcının zararlı sitelere tıkladığı görülüyor. Bu gibi zararlı siteler kimlik avından, zararlı yazılımların bulaşmasına kadar birçok siber tehdidi bünyesinde barındırıyorlar.
Samsung, NewNet Communication Technologies bünyesinde zengin iletişim hizmetleri (RCS) üzerine faaliyet gösteren NewNet Communication Technologies şirketini satın aldığını duyurdu.
NewNet Communication Technologies tarafından satın alınmasından önce NewPace olarak bilinen şirket, günümüz RCS altyapı ve hizmetlerinin öncüsü konumunda bulunuyor. Samsung, bu satın almayla mobil ağlardan IP tabanlı ağlara ve hizmetlere geçiş yaparak, zengin iletişim hizmetlerini ne kadar önemsediğini gösteriyor.
İletişim sektöründe önemli bir hamle
Bu satın alma, sadece Samsung için değil, aynı zamanda iletişim sektörü için de önemli bir dönüm noktası. Dünya GSM Birliği ile uyumlu uçtan uca bir RCS çözümü olarak bu işbirliği, tüketicilere yaygın bir standart mesajlaşma ve iletişim platformu sağlayan RCS etkin ağların kurulumunu hızlandıracak. Aynı zamanda Samsung’un henüz kendi RCS altyapılarına sahip olmayan mobil operatörlere birlikte çalışabilen sunucu çözümleri sunmasına da olanak tanıyacak. Operatörler ve tüketiciler için önemli bir değer sağladığından, mobil iletişim pazarı daha geniş bir iletişim ekosisteminden faydalanacak.
Kullanıcılar; geliştirilmiş çağrı, grup sohbeti gibi özelliklerin yanı sıra multimedya, yüksek çözünürlüklü fotoğraflar dâhil büyük dosyaları kolayca paylaşma gibi gelişmiş bir mesajlaşma deneyiminden faydalanacak. Pazardaki diğer mesajlaşma uygulamalarının aksine sektör genelinde getirilecek bu standartlar sayesinde, kullanıcılar herhangi bir ağ üzerinde sadece SMS’e olanak tanıyan cihazlar dâhil herhangi bir RCS etkin cihaz ile iletişim kurabilecekler. Halifax, Nova Scotia merkezli NewNet Canada, Samsung Canada’nın yüzde yüz iştiraki olarak Brent Newsome ve Gavin Murphy liderliğinde bağımsız şekilde faaliyet göstermeye devam edecek.
Online yemek siparişi hizmeti veren Türkiye’nin önemli markalarından Yemeksepeti, Vale isimli yeni bir hizmetini duyurmaya hazırlanıyor.
Yemeksepeti üyesi restoranların, kuryelerini paylaşarak maliyetleri bölüşmek ve aynı zamanda cirolarını arttırmak prensibi üzerine kurulacak Vale’nin detayları ise 29 Kasım Salı günü basına anlatılacak.
Aynı zamanda Yemeksepeti kullanıcılarının da, evlere servisi olmayan restoranlardan sipariş almasını sağlayacak bir hizmet olacak Vale, Yemeksepeti’nin kurucusu ve CEO’su Nevzat Aydın tarafından tanıtılacak.
29 Kasım Salı günü, basın lansmanı sırasında açıklanacak bilgileri takip ederek TechInside.com üzerinden aktarıyor olacağız.
Türkiye’de tüketici teknolojileri ürünleri pazarı, yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,7 büyüyerek, 12,5 milyar liralık ciroya ulaştı.
Araştırma şirketi GfK tarafından açıklanan “GfK TEMAX Türkiye 2016 Üçüncü Çeyrek Sonuçları”na göre, bir önceki yılın aynı dönemine göre ciroda pozitif yönde büyüyen sektörler sırasıyla beyaz eşya, küçük ev aletleri ve telekom olurken, tüketici elektroniği, ofis ekipmanları ve sarf malzemeleri, bilgi teknolojileri ile görüntüleme sistemleri daraldı.
Buna göre, telekom sektörünün cirosu yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,8 artışla 4,6 milyar lira oldu.
Olumsuz etkiler pazarı daralttı
Üçüncü çeyrekte pazar, darbe teşebbüsü, cep telefonlarında kredi kartına taksit uygulamasının yeniden yürürlüğe alınmaması, ikinci çeyreğin son döneminde cep telefonlarına gelen ek vergiler, değişen rekabet yapısı, fiyat indirimlerinin yön verdiği marka kampanyaları ve pazar dinamiklerinden etkilenirken, sektörde ilk kez adetsel daralma gözlendi.
Bilişim teknolojileri sektörünün cirosu aynı dönemde yüzde 7,9 daralarak 1,1 milyar liraya gerilerken, alt grupta cirosu en çok düşüş gösteren ürün grubu tablet ve masaüstü bilgisayarlar oldu.
Ofis makineleri ve sarf malzemeleri sektörünün cirosu yüzde 3,5 düşüş göstererek, 101 milyon liraya geriledi. Sektördeki çok fonksiyonlu yazıcılardaki ciro artışı diğer ürün gruplarındaki tek fonksiyonlu yazıcılar, toner ve kartuşların negatif seyri karşısında, toplam büyümeyi pozitife çekmede yeterli olmadı.
Beyaz eşyada büyüme devam ettiBu yılın üçüncü çeyreğinde beyaz eşya sektörünün cirosu, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24,5 artışla 4,1 milyar liraya ulaşırken, sektördeki tüm ürün grupları çift haneli büyüme gösterdi.
Büyümeye en çok katkı sağlayan ürünler ise 5 programlı bulaşık makineleri, buzluk altta buzdolapları, 9 kg kapasiteli çamaşır makineleri ve dikey derin dondurucular oldu. Küçük ev aletleri sektörü de aynı dönemde yüzde 17,5’lik büyüme gösterdi ve 1,2 milyar lira ciro seviyesine ulaştı.
Söz konusu sektörde cirosal olarak en iyi performans gösteren ürünler tıraş makineleri, sıcak içecek hazırlama, elektrikli süpürgeler, tost makineleri, saç kurutucular, ütü, saç şekillendiriciler olurken, ekmek yapma makineleri, fritöz, narenciye/katı meyve sıkacakları ve su ısıtıcıları ise küçülme gösteren kategoriler oldu.
Tüketici elektroniği sektörünün hakim ürün grubu olan televizyonlarda aynı dönemde 1,4 milyar liralık ciro elde ederken, görüntüleme sektörü yüzde 18,6 daraldı.
Kaspersky Lab’ın araştırma sonuçları, siber saldırıların gözle görülür tehdidine rağmen iş dünyasında korunma ve stratejik tehlike azaltma yaklaşımları üzerine çeşitli bakış açıları olduğunu ve bunun yanı sıra mevcut ve gelişmekte olan tehlikeler karşısında sahip olunan en önemli zayıf noktaları ortaya çıkarıyor. Günümüzde her şirket bir şekilde siber saldırılara uğrama riskiyle karşı karşıya bulunuyor ve istatistiklere göre, son 12 ay içerisinde Türkiye’deki şirketlerin %56,8’inin siber saldırı sonucu veri kaybına uğradığı belirtiliyor. Dünya çapındaki büyük şirketlerin %20’si ise, aynı zaman zarfında dört veya beş defa verilerinin hedef alındığı siber saldırılara uğradığını rapor etmiş bulunuyor.
Algıya Karşı Gerçeklik
Kaspersky Lab’ın 2016 yılını kapsayan dünya çapındaki araştırması, güvenlik tehditleri konusunda var olan algı ile söz konusu olayların yaşanarak tecrübe edilmesini karşılaştırmaya odaklanarak, zararlı yazılımlar ve spam gibi alışılagelmiş tehditlerin ötesinde kalan potansiyel zayıf noktalara işaret etme amacını taşıyor. Karşılaşılan gelişmekte olan tehditler incelendiğinde, şirketlerin %32’sinin hedefli saldırılara uğradığı ve %20’sinin ise fidye yazılımı tehdidiyle karşılaştığı ortaya çıkıyor. Araştırma sonucunda ortaya çıkan bir diğer önemli tehdit ise çalışanların dikkatsizliği. Şirketlerin neredeyse yarısı (%43) bu sebeple güvenlik sıkıntısı yaşadığını belirtiyor.
Şirketlere özellikle hangi noktalarda savunmasız hissettikleri sorulduğunda farklı bir dizi zorlukla karşılaşılıyor. Yönetilmesi en zor ilk üç tehdit, sırasıyla; mobil cihazlar üzerinden verilerin uygunsuz şekilde paylaşılması (%54), donanımın fiziksel olarak kaybedilmesi sonucu önemli verilerin açık edilmesi (%53) ve BT kaynaklarının çalışanlar tarafından uygunsuz kullanımı (%50) olarak karşımıza çıkıyor. Bunları ise üçüncü parti bulut hizmetlerinin güvenliği, Nesnelerin İnternet’i sebepli tehditler ve BT altyapılarının dış kaynaklı olarak çözülmesinden doğan güvenlik sorunları takip ediyor. Şirketlerin algısı ile gerçeklik arasındaki söz konusu fark, salt önlem almaktan ziyade, teknolojinin ötesine uzanan güvenlik stratejilerine duyulan ihtiyaca işaret ediyor.
Kaspersky Lab 1000+ Kullanıcılı İşletmeler Bölüm Başkan Yardımcısı Veniamin Levtsov, konuyla ilgili olarak: “Araştırma sonuçları, giderek daha da karmaşık bir hale gelen siber tehditler karşısında yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Karşılaşılan zorluklar saldırıların karmaşıklığı ile alakalı olmaktan çok, saldırılabilecek alanların genişlemesi sonucunda daha çeşitli korunma metodlarına ihtiyaç olmasıyla ilgili. Bu da dikkat etmeleri gereken noktaların sayısında bir artış olan BT Güvenliği departmanlarının işini daha da zorlaştırıyor. Çalışanların dikkatsizliği ise modern dünyamızdaki tehditlerin acı bir gerçeği daha olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla gerçek anlamda etkin bir strateji; güvenlik teknolojilerini, dahili ve harici siber tehdit istihbaratının analizini, sürekli gözlemlemeyi ve olaylara müdahale konusunda başarılı örnekleri uygulamayı bir potada eritmeyi gerektiriyor.” diyor.
Kuzey Amerika, güçlü ekonomisiyle dünyanın en zengin bölgesi. Credit Suisse’in araştırmasına göre böyle kalmaya da devam edecek.
Bankanın araştırmasına göre, önümüzdeki 5 yıl içinde dünyada 945 yeni dolar milyarderinin ortaya çıkması bekleniyor. Bunların 300’ü ise Kuzey Amerika’dan çıkacak.
5 yılda 300 milyarder, yılda 60 yeni milyarder anlamına geliyor. Bu da her 6 günde yeni bir milyarderin ortaya çıkması demek.
Her 6 günde bir yeni milyarder ortaya çıkacak
Kısacası, sadece Kuzey Amerika’da her 6 günde yeni bir milyarder iş adamı ortaya çıkacak. Bu iş adamlarının büyük bölümünün ise teknoloji odaklı iş alanlarından ortaya çıkması bekleniyor.
Öte yandan Kuzey Amerika dışında kalan 645 milyarder de azımsanacak gibi değil. Bu yaklaşık olarak her hafta 2 yeni milyarderin, Kuzey Avrupa dışındaki ülkelerde belireceğini ortaya koyuyor. Elbette büyük kısmının Uzak Doğu’daki dinamik ekonomilerde görülmesi bekleniyor.
ABD’de şu anda 13,6 milyon milyoner bulunuyor. Onu 1,1 milyon milyonerle Kanada izliyor. Öte yandan Asya’nın dev ekonomisi olan Çin henüz kendi zenginlerinin sayısını arttırabilmiş değil. ABD ile rekabet halindeki Çin’de sadece 1,6 milyon dolar milyoneri bulunuyor.
ABD’nin bir diğer güçlü olduğu nokta ise, Ultra Yüksek Zenginlik olarak tanımlamam 50 milyon dolar üzerindeki varlık sahibi vatandaşlar. ABD’de 2021 yılında, 100 binden fazla Ultra Yüksek Zengin bulunacağı ahmin ediliyor. Çin’de ise bu rakam sadece 2 bin kişide kalıyor.
Kaspersky Güvenlik Ağı’dan alınan bilgilere göre, dünyadaki Wi-Fi ağlarının %25’i herhangi bir şifreleme ile korunmuyor. Yani bu ağlar üzerinden geçen tüm bilgiler tamamen erişime açık ve üçüncü şahıslar tarafından okunabilir olarak iletiliyor. Diğer bir %3’lük kısım ise verileri şifrelemek için WEP (Wired Equivalent Privacy) protokolünü kullanıyor. Güvenilir olmayan bu protokolün şifresi, internette ücretsiz olarak bulunan araçlar ile dakikalar içerisinde kırılabiliyor.
Geriye kalan Wi-Fi bağlantı noktaları ise WPA (Wi-Fi Protected Access) protokolleri temelli olan, daha güvenilir bir şifreleme kullanıyor. Bu ağları hacklemek için harcanacak efor, seçilen parolanın güçlülüğü dahil olmak üzere kullanılan ayarlara bağlı olarak değişebiliyor. Örneğin zayıf veya bazı kafelerde olduğu gibi halka açık bir parola kullanılıyorsa, hackerlar bu ağlardan geçen verileri rahatlıkla deşifre edebiliyor.
Hacklenmekten korkmuyoruz
Dikkat çekici bir diğer nokta ise, şifreleme kullanılmayan Wi-Fi bağlantı noktaları sayısı en yüksek 20 ülkesi içerisinde turistik açıdan popüler, Tayland, Fransa, İsrail ve ABD gibi birçok ülke bulunuyor. Seyahat edenler genellikle bulabildikleri ilk Wi-Fi bağlantı noktasını kullanmak durumunda kaldıkları için en savunmasız kullanıcılar arasında geliyor. Aynı zamanda, bir diğer araştırmaya göre ise, Türkiye’deki internet kullanıcılarının sadece %46’sı Wi-Fi bağlantısı kullanırken verilerine izinsiz erişilebileceğinden endişe ediyor.
Kaspersky Lab Antivirüs Uzmanı Denis Legezo, konuyla ilgili olarak “Kullanıcılara Wi-Fi ağlarına bağlanırken dikkatli olmalarını tavsiye ediyoruz. Şifrelenmemiş kablosuz ağ noktalarına bağlanmayın ve halka açık Wi-Fi noktalarını da online bankacılık, alışveriş veya önemli bilgileri paylaşmak gibi amaçlarınız olduğunda kullanmayın. Üçüncü bir kişi bu tarz bir veri trafiğine erişirse maddi kayıplar dahil olmak üzere ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Ayrıca veri trafiğinizi korumak adına elbette sanal özel ağlar (VPN) gibi bir takım ek tedbirler alınmasını da öneriyoruz.” diyor.
Bir yandan Çin’den dünyaya açılma planları yapan Alibaba ile rekabet eden Amazon, diğer yandan da Orta Doğu ülkelerinin azalan petrol gelirleri sonrasında odaklarını online ticarete yöneltmeleri nedeniyle tedirgin günler yaşıyor.
Suudi Arabistan’ın Japon ortakları ile 500 milyon dolar sermayeli online alış veriş serivis’i Noon’u duyurması üzerine Amazon da Noon’a rakip olarak Orta Doğu’ya girme kararı aldı.
Araplar artık Amazon’dan alışveriş yapabilecek
Noon’un Orta Doğu’da rakipsiz bir şekilde büyüyerek ileride Amazon’a dünya çapında rakip olmaması için Noon’u daha doğarken ezmeye karar veren Jeff Bezos, şirketin Orta Doğu’daki operasyonları için 1 milyar dolarlık bütçe ayırdığını duyurdu.
Amazon’un Orta Doğu ofis tam olarak Noon’un faaliyet alanını hedef alıyor. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’da faaliyet gösterecek olan Amazon Orta Doğu, böylece Noon ile aktif rekabet edebilecek.
Japonya, dünyanın en güçlü süper bilgisayarını üretmek için 173 milyon dolarlık bütçe ayırdığını duyurdu.
Çinle ezeli rakip olan Japonya, Çin’in bu yıl dünyanın en güçlü süper bilgisayarını üretmesinin ardından rekoru onlardan almak için harekete geçti.
Çin’le rekabet için büyük hamle
130 petaflop işlem gücüne sahip bir süper bilgisayar üretmek için düğmeye basan Japonya böylece Çin’in Sunway TaihuLight isimli süper bilgisayarını geçmiş olacak.
Japonya’nın mevcut en güçlü süper bilgisayarı 2011 yılında kurulan Fujitsu K Computer idi. 2011 yılında dünyanın en güçlü süper bilgisayarı olan K Computer, 10.5 petaflops işlemci gücüne sahip.
Japonya, farklı şirketlere bu bilgisayarı geliştirmesi için teklifte bulundu. Hangi şirketle anlaştığını ise 8 Aralık’ta duyuracak. Yeni süper bilgisayar 2018’te çalışmaya başlayacak.
Bulut tabanlı finansal yönetim uygulaması Paraşüt, aldığı yeni yatırımlarla büyümesini sürdürüyor. Üçüncü tur yatırımını dört farklı yatırım şirketinden toplamda 2 milyon dolar olarak alan Paraşüt’ün pay sahibi yatırımcıları arasında, daha önceki turlarda da yatırım yapan, RevoCapital ve RibbitCapital de yer alıyor.
Paraşüt’ü yatırımıyla destekleyen diğer iki şirketten biri, teknoloji girişimlerini destekleyen yatırım şirketi Diffusion Capital Partners (DCP), diğeri ise dünyanın en aktif girişim hızlandırma ve tohum yatırım şirketi 500 Startups oldu.
Üçüncü tur yatırımla ilgili olarak Paraşüt’ün Kurucu Ortağı SeanYu şu sözleri dile getirdi: “Paraşüt olarak Türkiye ekonomisinde büyüyen küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansal alanında çözüm ortağı olmak için yola çıktık. Kurulduğumuz yıldan bugüne 110.000’i aşkın işletmeye ulaşarak alanımızda çok önemli bir oyuncu haline geldik. Müşterilerimizden aldığımız geri bildirimler sonucunda sunduğumuz hizmetleri geliştirmeye devam ediyoruz. Yakın zamanda Akbank Direkt ile entegre olduk. Bu gelişme ile birlikte kullanıcılarımıza, giderlerini tek tıkla Paraşüt’e aktarabilme kolaylığının yanı sıra banka ödemelerini de Paraşüt üzerinden yapabilme olanağı sağlıyoruz. Aldığımız bu üçüncü yatırımı hizmetlerimizi daha da geliştirmek için kullanacağız.”
Wired Dergisi’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı ve Avrupa’nın en gözde girişimlerinin seçildiği ‘Europe’s 100 HottestStartups’ listesinde 2. kez yer alan Paraşüt, kurulduğu 2014 yılından beri 110.000’i aşkın işletmeye ulaşmış durumda.
Yıllarca ülkemizde sektör-üniversite işbirliğini konuştuk. Ancak artık teknoparklar, kuluçka merkezleri ve teknoloji transfer ofisleri genç girişimcilerinin önünü açmaya başladı. Bu bağlamda Türkiye’nin en yeni girişimcilik merkezlerinden biri olan YTÜ Kuluçka bünyesindeki dört başarılı firmayı sizler için inceledik.
Bu dört başarılı girişim, iş fikirlerinin test edilmesinden 3D printerla hızlı prototip aşaması ve ürünün ticarileşmesine kadar her aşamada kuluçka merkezlerinin dijital dönüşümü KOBİ’lerde nasıl hızlandırdığına iyi birer örnek oluşturuyor.
Söyleşimize 3D printer geliştirerek Türkiye’de yan sanayi dönüşümüne öncülük eden Katı Hal ile başlıyoruz. Katı Hal kuruluş aşamasını tamamlayarak ticari ürünlerle satışlara başlamış bir girişim ve şirketin yönetici ortağı Ahmet Alpat, ülkemizde 3D printerlarla hiper lokale yatırım yapan sayılı girişimciden biri olarak işin mutfağını anlatıyor.
Yan sanayide dijital dönüşümü nasıl başlattınız?
Katı Hal olarak 3D printer işine yan sanayi ihtiyaçlarını karşılamak için atıldık. Yan sanayi 3D printerların en etkili olduğu alanlardan biri ve bizim için de iyi bir örnek olay incelemesi oluşturdu. Örneğin farklı firmaların ürün taleplerini seri üretim kullanmadan karşıladığınız zaman 10 ila 500 adetlik üretim yapıyorsunuz. Bunlar benzer parçalar olmasına rağmen parçaların yerleştirildiği kutularının farklılaşması gerekiyor. Sonuçta benzer ürünlerden söz ediyoruz ve işimiz kreatif reklam olmadığı için ürünleri sadece reklam içeriğiyle farklılaştırmamız mümkün değil.
Dijital dönüşümde 3D printerla farklılaşma
Bu noktada firmaların ürünlerini paketlemesi için farklı kutular kullanması gerekiyor. Ancak, bu kutuları her seferinde ayrı kalıpla üretmek maliyetleri artırıyor. Maliyeti düşürmek için piyasadan hazır kutular almak da ürünlerin farklılaşmasını önlüyor. Biz de bundan yola çıkarak kutuları 3D printerla basmaya karar verdik. Böylece kalıp maliyetine girmeden farklı kutular tasarlamamız mümkün oldu. Ardından 3D printerda ürettiğimiz kutuları bizimle aynı sorunları yaşayan şirketlere satmaya başladık. Hızlı büyümek için de önce yakın bölgemizi tercih ettik. Bu süreçte sanayide ve okullarda kullanılmak üzere iki 3D printer modeli geliştirdik.
3D printer dijital dönüşümü hızlandırıyor; ama bu daha başlangıç
Katı Hal olarak dünyanın problemlerine basit, yaratıcı, estetik çözümler getiriyoruz. Bu nedenle 3D printerın ötesini de düşünmeye başladık ve sanayide üretimle işletim verimliliğini artırmaya yönelik çözümler geliştirmeye karar verdik. 3D printerlar dijital dönüşüm portföyümüzün ilk ürünü oldu.
Neden önce 3D printer?
3D printerlarda kullanılan temel teknolojiler bu zamana kadar patentle korunuyordu ve bu da teknolojinin yaygınlaşmasını geciktirdi. Ancak birkaç yıl önce patent süresi doldu ve cihazlar hızla ucuzlamaya başladı. Hızlı prototip sürecinde Ar-Ge’yi hızlandıran 3D printerlar kısa süren eşantiyon üretimi sürecinin ardından okullarda uygulamalı derslerin baş tacı oldu. Son olarak da 3D printerları fotoğrafınızı çekerek 3D özçekim yapmanızı sağlayan dükkanlarda görmeye başladık ki Özdilek AVM’de böyle bir mağaza var. Patent süresinin dolmasının ardından 3D printer fiyatları 5’te bire inince biyopinterlar gibi klinik deneylerde kullanılan daha incelikli çözümlerin de önü açılmış oldu.
Katı Hal Yönetici Ortağı Ahmet Alpat.
3D printer sektöründe sürdürülebilirlik nasıl sağlanır?
Bu bağlamda biz Türkiye ve dünyada yapılmayan bir işin peşindeyiz. 3D printerla çözülecek yeni sorunlar arıyoruz. Oysa diğer üreticiler 3D printerın popülerliğinin artmasıyla birlikte çıkan dalganın üstünde sörf yapmak istiyor. Bu aslında 3D printer Ar-Ge sürecine ket vuran bir eğilim. Özellikle de bireysel tüketicinin daha hassas üretim yapan hızlı 3D printerlara erişimini sınırlandırıyor. Oysa sektörün sanayi tipi 3D printerlar ile basit masaüstü 3D printerlar arasındaki boşluğu dolduracak hassas ve ekonomik çözümlere ihtiyacı var.
Daha hızlı at yerine çok daha hızlı bir otomobil
Bu noktada Henry Ford’un ünlü sözünü temel alıyoruz: “Müşteriye ne istediğini sorsaydım benden daha hızlı bir at isterdi.” Evet, müşterinin ihtiyacı olmayan bir teknolojiyi geliştirmek ve sonra bunu satmaya çalışmak yanlış. Ancak bazen de müşterinin asıl ihtiyacını bulmak veya ihtiyacının farkında olmasını sağlamak gerekiyor. Biz 3D printer Ar-Ge’sinde bunu yapıyoruz. Aksi takdirde mevcut 3D printerların modası geçtiğinde dünyadaki birçok imalat sorununu çözecek olan bu teknoloji körelebilir.
Kendi disrupt eden startuplar kazanacak
Bunu matbaa makinesi, fotokopi makinesi ve sms’in gelişme süreciyle örnekleyebiliriz. Tek ürüne bağlı kalan ve tek ürünle Ar-Ge yapan şirketler sonunda Kodak gibi çıkmaza giriyor. Kodak, müşterinin meta ihtiyaçlarına odaklanmadı. Hedef kitlesi olan film endüstrisini öldüreceğini düşündü ve inovasyon yapmadı. Sonunda eski gücünü yitirerek ortadan kayboldu. Öte yandan Uber, taksi lobisinin işine mani olduğunu fark etti ve sektörü disrupt etmek yerine kendini disrupt etmeye karar verip Volvo ile robot taksi işine girdi.
Üretim metotları ve tüketim alışkanlıkları değiştikçe 3D printerların da buna bağlı olarak değişmesi gerekiyor. Başladı aslında. Tek üründen milyonlarca üretmek yerine; yani seri üretim yapmak yerine, 3D printerlarla birçok üründen yüz binlerce üretiyor ve hiper lokal olarak satabiliyoruz. Bu noktada 3D printerların disrupt edeceği ilk sektör tedarik zinciri. Bu iş yarın öbür gün Migros’ta lokal olarak yedek parça basmaya kadar gidecek ama daha başlangıç aşamasındayız. Örneğin, otomotiv sektörü yedek parçadan kazanmak istediği için henüz oto sanayide hiper lokale pek sıcak bakmıyor.
Hiper lokalin belkemiği
Yine de kişinin istediği ürünü özel üretim olarak istediği yerden almasına izin verecek bir dönüşüm geliyor. Amerika’nın Afganistan’daki mekanize birliklerine yedek parça taşımak yerine bunları basan 3D printerları gönderdiği ve uzay istasyonunda yedek parça imalatı için 3D printerların uzaya yollandığı bir çağda yaşıyoruz.
Bu noktada fabrikalarla 3D printerlar arasında iş bölümü olacak ve hem hızlı hem de ucuza üretilmesi gereken temel parçaların fabrikalarda seri olarak üretildiğini göreceğiz (çıplak motor blokları gibi). 3D printerlar ise bu bloklara modüler parçalar eklemekte ve farklı özellikler kazandırmakta kullanılacak.
Benetton’un beyaz tişörtleri
Bunu 3D printerlardan önce Benetton yaptı. Tüm tişörtleri beyaz renkte tek ülkede üretti. Ancak Türkiye’de satılacak olanlar ülkemizde boyandı. Tabii bu bir marka için her ülkede boya kalitesinin farklı olmasına yol açabilir. Ancak, 3D printerlar boya fabrikalarından daha genel bir modüler teknoloji standardının yakalanmasını sağlayacak.
Bu konudaki diğer bir öncü şirket de Dell. Dell sadece müşteri sipariş geçtiği zaman üretime başlayan bir firma ve Toyota şirketi de yalın imalat (lean manufacturing) modelini Dell’den uyarladı. Demek ki 3D printerlar için gerekli altyapı sanayide hazırdı. Biz sadece patent süresinin dolmasını bekliyorduk. Ancak, 3D printerlarla sadece çocukları hedeflerseniz asla konfor alanının dışına çıkamazsınız. Türkiye’nin sorunu bu: 80 milyon nüfus var ve sanayicilerimiz dışa açılarak rahatını bozmak istemiyor. Oysa 6-7 milyon nüfuslu İsrail tüm dünyaya teknoloji ihraç ediyor.
Neden böyle?
Çünkü bankada atıl yatan paranın bir maliyeti var ve büyük bir sermayeniz varsa bunu değerlendirmeniz lazım. Sizce neden girişimcilik dalgası San Francisco’dan geldi? Türkiye’nin gelirine neredeyse eşit değer üreten ve kilometrekare başına en çok dolar milyarderinin yaşadığı şehirden söz ediyoruz. Palo Alto ve diğer bölgelerdeki büyük firmalar gelir fazlasını teknolojiyi dışarıya ihraç etmekte kullandılar.
Böylece kendilerine yeni ürün ve çözümler geliştirmeleri için yeni sorunlar icat ederek pazarı büyütecek startuplar kurdular. Ardından bunların yarattığı ekosistemde çalışmaya başladılar. Türkiye bunları başaracak kadar zeki insanlarla dolu; ama vizyon sorunumuz var. Biz Katı Hal olarak bu işi 3D printer ve süreç optimizasyonu açısından yaklaştık. Başka şirketler de başka alanlarda Ar-Ge yapabilirler.
Daha net söylemek gerekirse ülkemizin ekonomisi tabii ki büyüyor; ama yüksek teknolojinin ekonomideki payı büyümüyor. Bir pasta düşünün, en tatlı yeri kaymak olsun. Pasta sürekli büyüyor ama kaymak aynı kalıyor; yani genelde inceliyor. Bu aslında ekonominin hantal ve verimsiz olmasına yol açıyor. Türkiye’nin ileri teknoloji oranı bu yüzden yüzde 8’den yüzde 5’e düştü. Türkiye ekonomisi kas yapmak yerine kilo alıyor. Bu kısırdöngünün kırılması lazım. Hani meşhurdur, bir kamyon domates gönderip bir iPhone satın alıyorsunuz. Bu da öyle bir şey.
Bia Teknoloji Türkiye’nin ilk tıp robotlarından birini geliştiriyor
Söyleşimize YTÜ Kuluçka bünyesinde ürününü ticarileştirme aşamasında olan genç girişimcilerle devam ediyoruz:
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Türkiye ile bölge ülkelerindeki sağlık merkezleri ve hastaneler için tıbbi cihaz geliştirmek amacıyla YTÜ teknoparkta kurulan Bia Teknoloji Ar-Ge faaliyetlerine 2015’te başladı. Ben ismim Kemal Eren Cengiz ve arkadaşım Hüseyin Ergin ile birlikte YTÜ Makine bölümünden 2 yıl önce mezun olduk. Ben şu anda YTÜ Makine Teorisi ve Sistem anabilim dalında yüksek lisans yapıyorum.
Üniversiteden mezun olduktan sonra Sanayi Bakanlığı Teknogirişim Sermayesi desteğiyle kendi işimizi kurarak iş hayatına atılmış olduk. Bu noktada YTÜ Kuluçka merkezi ve prototip atölyesi bize büyük destek oldu. Üniversite yıllarında öğrenci kulüpleri arasında en aktif kulüplerden biri olan Makine Teknolojileri Kulübü’nde projelere yapıyor ve etkinlikler düzenliyorduk. Üniversiteden sonra ise kendi işimizi kurmak istiyorduk.
İş fikriniz nasıl ortaya çıktı?
Tıbbi cihazlar ilgi alanımıza giriyordu ve çevremizde bel-boyun ağrısı/fıtığı olan çok sayıda insan yer alıyordu. Doktorlar bu kişilerin ameliyat olmasının riskli olduğunu söylüyordu. Biz de araştırmalarımız sonucunda bel ve boyun rahatsızlığı çeken insanlara yönelik bir fizik tedavi cihazı yapabileceğimizi anladık. Türkiye’de bu alanda ürün tasarlayan ve üreten firma sayısının az olması kendi işimizi kurmamıza yardımcı oldu.
Kişiye özel programlanabilir tıp robotu
Şu anda üzerinde çalıştığımız ilk ürün olan SpinaTrak çözümü bel ve boyun fıtığının tedavisinde kullanılan bir spinal dekompresyon cihazı. Cihazımız bel ve boyun rahatsızlıklarında omurlar arasındaki disklerin basıncını azaltılarak rahatsızlığın tedavisini sağlıyor. Ameliyata gerek kalmadan robotik rehabilitasyon yapılan cihazla mobilizasyon tedavisi de mümkün oluyor.
SpinaTrak’ın en büyük özelliği hastanın omurgasının sertliği gibi parametrelere göre kişiye özel olarak programlanabilmesi ve kişiselleştirilmiş tedaviye imkan vermesi. Ön ayarlar belirlendikten sonra otomatik olarak da çalışabilir; ama hasta güvenliği açısından her zaman hekim kontrolünde kullanılması gerekiyor.
Bu cihazı Türkiye’de geliştiren ilk firma olarak sağlık sektörüne öncülük ediyoruz. Cihazımız hastanelerde fizik tedavi uzmanlarının işini kolaylaştıracak. Bu da hastaların fizik tedaviye erişimini kolaylaştırarak tedavinin ülke genelinde yaygınlaşmasını sağlayacak.
Yüzde 100 yerli tasarım
Şimdilik devlet desteğiyle ilerliyoruz. Sanayi Bakanlığı’ndan Teknogirişim Sermayesi Desteği alarak 100 bin TL ile cihazın bir prototipini ürettik ve patent başvurusunu tamamladık. Bu bağlamda yazılım, elektronik kartlar ve mekanik tasarım bize ait. Medikal motor ise yurt dışından geliyor. Sonuçta 3D printer step motorundan çok daha hassas olan bu motorlar özel üretim olmak zorunda.
Ürünün endüstriyel hale getirilmesi için Tübitak 1507 Programı desteğini aldık ve projenin bütçesini 500 bin TL olarak belirledik. En kısa sürede ürünü tamamlayıp pazara hazır hale getirmek için özveriyle çalışıyoruz. Ancak, fizik tedaviden sonra hastanın evinde yanlışlıkla kendini sakatlamadan tedaviye devam etmesi gerekiyor. Sürekli doktor kontrolü olmasa da doktor yönlendirmesi gereken bir süreç bu ve en iyi çözüm de hastayı giyilebilir teknolojilerle desteklemek.
Giyilebilir sensör ağı
Hastaların tekrar fıtık olmamak için kaslarını güçlendirmesi gerekiyor. Biz de bunun için giyilebilir bir sensör ağı tasarlıyoruz (kişi başına 4-8 sensör). Sonuçta bel, boyun gibi bölgelere sensörler yerleştirilecek. Bunlar hastanın kaslarını ne kadar çalıştırdığı ve zorladığına dair doktora bilgi verecek. Tablet, akıllı telefon ve laptop ekranında hasta ile doktor yapılan egzersizleri takip edebilecek.
2017’nin ikinci yarısında ürünü satılabilir hale getirmeyi ve 3 senede 7,5 Milyon TL satış hasılatı elde etmeyi planlıyoruz. Nakit akışı ile birlikte şu an fikir aşamasında olduğumuz rehabilitasyon cihazlarının üzerinde çalışarak ürün sürekliliğini sağlamayı hedefliyoruz. Sonuçta cihazımız omurların dönme merkezlerine özel tasarlandı. Bu yüzden omurgayı hastaya göre döndürüyor. Tedavi kolaylığı sağlayan bu özellik sadece bizim cihazımızda var.
Yerli üretim tıbbi cihazlar ekonomiye büyük katkıda bulunuyor ve yurttaşların fizik tedavi gibi kritik süreçlere erişmesini kolaylaştırıyor. YTÜ Kuluçka ile Sanayi Bakanlığının desteği biz girişimcilerin hayallerini gerçekleştirmesini, katma değerli ürünlerle hizmetler yaratmasını ve nihayet sektör-üniversite işbirliğinin üretkenliğini artırmasını sağlıyor.
Şimdi Maptone teknolojiye geçiyor ve altyapı girişimciliği hakkında bilgi alıyoruz
İsmim Barış Düzenli. Yeditepe Üniversitesi elektrik-elektronik mühendisliği mezunu ve Maptone teknoloji şirketinin kurucusuyum. Yıldız Kuluçka bünyesindeki diğer birçok firma gibi biz de sanayi ve bilgi teknolojileri sektöründe üretimi hızlandırarak hizmet kalitesini artıracak ara çözümlere odaklanıyoruz. Maptone teknoloji olarak altyapı kalitesine yönelik teknolojiler geliştiriyoruz.
Ne gibi teknolojiler?
Startup olarak hayatımıza başladığımız zaman çözüm odaklı olmak istedik ve altyapıya baktığımızda bilgi teknolojilerinin temeli olan fiberoptik kabloların fabrikada üretildikten sonra elle sarılarak paketlendiğini gördük. Bunu hızlandırmak için de özel bir makine geliştirmeye karar verdik.
Kuluçka merkezinde büyük düşün, küçük başla
Bir startup olarak biliyoruz ki altyapı olmadan girişimcilik olmaz ve fiberoptik kablolar da modern internet hatlarının temeli olarak kritik önem taşıyor. Böyle bir teknolojide otomasyonun artırılması, ürünlerin ucuzlaması ve internete erişimi sınırlı yoksul bölgelerdeki insanların bile global bilişim ağına katılması anlamına geliyor. Biz de Maptone’la bu amacı gerçekleştirmek için cam kadar hassas olan fiberoptik arabağlantı kablolarını fabrikada istenen metrede saran ve taşıyıcı bant üzerinde paketleyen bir makine geliştirdik.
Örnek olay incelemesi
Firma olarak faaliyetlerimiz kurumsal dijital dönüşüm süreçleri için mütevazi bir örnek oluşturuyor. Fiberoptik kablo üreten bir fabrikaya gittiğiniz zaman bütün süreci insan yerine makinelerle yapmanın ekonomik olmadığını görüyorsunuz. Ancak zincirin en zayıf halkasını, yani üretimin en masraflı, en hatalı veya en yavaş kısmını dijitalleştirerek maksimum etki yaratabilirsiniz. Maptone örneğinde gördüğünüz üzere Türkiye’deki girişimciler de artık süreç optimizasyonunun farkında bulunuyor.
Şunu da belirtelim: Bu kablolar Çin, Vietnam ve Tayland gibi ülkelerde üretiliyor. Kablo sarma işlemi de hep elle yapılıyor. Biz kablo yığınlarını otomatik olarak ayıran ve tek tek saran robotumuz sayesinde (1 metrelik 100 kabloyu insanların tek tek elle çekmesi yerine otomasyon sağlayan bir sistem) sadece Türkiye’deki tek bir üreticinin ayda 16 bin dolar tasarruf etmesini sağladık. Sonuç olarak robotumuz kablo başına 45 saniye süren bir işlemi 9 saniyeye indiriyor.
Şimdi siz yörüngeye uydu taşıyan SpaceX roketlerinin yakıt doldurma sürecini bu kadar hızlandıramazsınız; yani sanayideki tüm süreçlerde bunu yapamazsınız. Ancak, şimdiye kadar önemsenmeyen, ama ekonominin temeli olan altyapı girişimcilerinde dijital dönüşüm başlatırsanız sektörü hızla güçlendirebilirsiniz. Biz bunu internet altyapısının temeli olan fiberoptik kablolarla başlattık.
Şimdi endüstriyel tasarımla üretimde kaliteyi artıran Ferge Mühendislik’e geçelim
İsmim Fatih Erdoğmuş. YTÜ metalürji ve malzeme mühendisliği mezunu ve Ferge Mühendislik kurucusuyum. Biz YTÜ Kuluçka bünyesinde Seramik Karo Körüğü İmalat Projesi’ne odaklanmış bulunuyoruz ve genç girişimciler olarak uzmanlık alanımız dijital dönüşümde kaliteyi artırmak.
Bu bağlamda Kalebodur gibi firmaların seramik imalatında kullandığı hidrolik preslerin mekanik aksamlarını tozdan koruyan kauçuk türevi bir körük gelişirdik. Aslında projemiz tamamlandı ama yeni çözümler için Ar-Ge’ye devam ediyoruz. Geliştirdiğimiz yeni çözümle yedek parça değiştirme sıklığını ve arıza oranını azaltarak maliyet optimizasyonu sağlıyoruz.
Malzeme teknolojileri
İş fikrimizi geliştirme aşamasında yaptığımız incelemelerde makinelerin hareketli parçalarını tıpkı otobüs körüğü gibi tozdan koruyan parçaların, yani körüklerin deriden ve elle yapıldığını gördük. Deri körükler yüksek maliyetli oluyor. Üstelik yapay deri kullanmak da verimli değil: Yeterince esnek değiller ve yapay deri körükler kolayca yırtılıyor. Bu sebeple kauçuk türevi malzemelere odaklandık.
Sonuçta banyolarımızdaki karolar seramik tozunun tıpkı patates tozundan üretilen Pringles cipsler gibi preslenmesi ve ardından fırında pişirilmesiyle üretiliyor. Bu açıdan neredeyse kızıl gezegen Mars toprağı kadar ince tozlu bir ortam söz konusu. Seramiğin ham maddesi silisyumdioksit ve bu da dünyadaki en aşındırıcı malzeme. Bu yüzden tozun özel körüklerle azaltılması insan ve makine sağlığı için önem taşıyor.
Ayrıca körüklerin koruduğu makineler bozulursa 2500 kişilik fabrikada üretimin tümüyle durması gerekiyor. Biz de Ar-Ge’de bu zayıf halkayı güçlendirmeyi hedefledik. Meselenin boyutlarını anlamak için bu makinenin körük değiştirmek amacıyla yılda sadece sekiz saat durması gerektiğini belirtelim. Esnek körük çözümümüzün farkı burada ortaya çıkıyor: Her seramik karonun büyüklüğü ve boyutları farklı. Biz de boyuttan bağımsız çalışacak esnek bir sistem geliştirdik.
Deri kullanmadık; çünkü her hayvanın derisi farklı. Çok iyi çıkan deriler olduğu gibi iki gün içinde bozulan körükler de var. Ancak deriden daha uzun ömürlü olan kauçuk bu sorunu önlüyor. Bizim için gerekli olan kauçuğu dış kaynak olarak kullandığımız firmalar üretiyor. Biz de özel imalat aşamasını gerçekleştiriyoruz. Ürünümüz ticarileştikten sonra ilk müşterimiz Eczacıbaşı oldu.
Fatih Ayhan
Hızlı prototip anatomisi
Son olarak YTÜ Kuluçka Merkezi Prototip Atölyesi yöneticisi Fatih Ayhan ile kuluçka merkezlerinin prototip atölyeler aracılığıyla girişimlerin hızlandırılmasına nasıl katkıda bulunduğunu konuştuk. Elektronik haberleşme mühendisi Fatih Bey, hızlı prototip ve Ar-Ge sürecinde kullanılan teknolojileri yakından tanıyor.
Prototip atölyesi nedir ve nasıl bir rol üstleniyor?
Kuluçka merkezlerine sadece startup iş fikirlerinin hayata geçirilmesi, şirket kurma ve hızlandırma açısından bakarsak yanlış olur. Özellikle YTÜ Kuluçka gibi donanım geliştiren girişimlerin de desteklendiği bir kurumda prototip atölyesi önemli bir rol üstleniyor. Desteklediğimiz girişimlerin ürünlerini ticari hale getirerek satış yapmaya başlaması için prototip geliştirmesi şart. Biz de bu açıdan gerçek bir okul ve workshop olarak hizmet veriyoruz.
15 ay önce kurulan atölyemizde 3D printerlardan torna tezgahlarına ve robotlara kadar birçok makine var. Pek yakında buna CNC tezgahlarını da ekleyeceğiz. Destek olduğumuz Ar-Ge faaliyetleri içinde üç örneği yukarıda tanıtma fırsatı bulduk. Bunun dışında dokunma hissi olan hassas robotların üretilmesine izin veren bir altyapıya da sahip bulunuyoruz. Böylece arkadaşlarımız basit bir torna tezgahını kullanırken bile hizmet verdikleri sektörlerin üretim aşamasında karşılaştığı güçlükleri öğreniyor ve bu sayede nokta atışı çözümler geliştiriyor.
Atölyemizin altyapısını üniversitedeki mevcut donanımla kurduk ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin desteğiyle güçlendirdik. Üstelik sadece kuluçka firmalarına değil, teknoparkımızdaki yerleşik firmaların prototip ihtiyaçlarına da cevap veriyoruz. Sanayi tecrübesi olan öğretmenlerimizin desteğinde önce tasarım aşamasıyla başlıyoruz. Teknik uzmanlarımız üretim için hangi malzemeler ve ham maddeler kullanılacağı konusunda danışmanlık veriyor. Ardından prototip imalatı başlıyor.
Bugüne kadar YTÜ teknoloji transfer ofisinden 31 arkadaşımız atölyemize geldi. Büyük kısmı patent başvurularını tamamladı. Geri kalanlar da patent alma aşamasında bulunuyor. Bu başarıyı gerekli altyapıya sahip olmamıza, hızlı çalışmamıza ve çözüm odaklı olmamıza borçluyuz; çünkü daha işin başında hızlı prototip atölyesi için 400 metrekarelik çalışma parkı ve 100 metrelik ofis alanıyla başladık. 750 metrekarelik büyüme alanımız da hazır. YTÜ Kuluçka bünyesinde genç girişimcileri desteklemek için yatırımlara devam edeceğiz.
2011’de kurulan ABD’li Fintech şirketi Stripe, sunduğu ödeme çözümleri ile online servislerde büyük ilgi görüyor. Kickstarter gibi servislerde de destek gören Stripe yeni aldığı yatırımla topla değerini 9 milyar dolar yükseltti.
İrlandalı iki kardeş tarafından kurulan Startup, daha önce Elon Musk ve Facebook’un yatırımcısı Peter Thiel tarafından da yatırım almıştı. Yeni yatırımını ise CapitalG, General Catalyst, Sequoia Capital’in de aralarında olduğu bir grup yatırımcıdan aldı.
Toplam değerde büyük sıçrama
Toplamda 150 milyon dolar yatırım alan ödeme çözümleri servisi, önceki yatırımında kazandığı 5 milyar dolarlık toplam değerden 9 milyar dolara zıplatmış oldu.
110 ülkeden kullanıcıları olan Stripe, kasasına giren parayı yeni ürünler geliştirmek, farklı startup’ları satın almak ve başka şirketlere ortak olmak için kullanıyor. Bu şekilde yeni pazarlara yayılarak sürekli büyümeyi tercih ediyor.
Google’ın yapay zeka servisi DeepMind, Google Translate servisinde yapay zekanın yaptıklarını görünce, yapay zekaya karşı özel güvenlik uzmanları işe almaya başladı.
DeepMind yapay zeka servisi, Google Translate servisine adapte edilmişti ve yapay zeka yabancı dil çevirilerini internetteki örneklerden yola çıkarak düzeltmeye başlamıştı.
DeepMind kontrolden çıkıyor mu?
Ancak bu süreç çok hızlı gelişti ve DeepMind bir anda Google Translate’in kontrolünü ele geçirdi. Öyle ki, birbirine çevrilmesi için henüz eğitilmemiş dilleri, eğitimini aldığı başka dillere çevirerek onların üzerinden sonuca ulaşmaya başladı. Örneğin “Japonca ve İngilizce” ile “İngilizce ve Korece” çeviri eğitimi olan servis, “Japonca ve Korece” çeviri eğitimi olmamasına rağmen, bu dilleri önce İngilizce’ye ardından da diğerine çevirmeyi akıl etmeye başladı.
Daha da ötesi, DeepMind uzmanları, yapay zekanın çevirileri yaparken hangi sistemi kullandığını, nereden bilgi aldığını, nasıl çalıştığını anlamakta zorluk çekmeye başladılar zira yapay zeka servisi hiç beklenmedik şekilde mükemmel çeviriler yapmaya başladı.
Şimdi Google bu gelişmelerin kontrolden çıkmaması için, yapay zeka servisini sürekli kontrol altında tutacak, takip edecek ve tehlikli işler çevirmesini engelleyecek mühendisler işe almaya başladı.
Fizikçi Stephen Hawking ve Tesla’nın kurucusu Elon Musk’un da aralarında bulunduğu dünyanın en zeki zihinlerinin bir kısmı, Oxford Üniversitesi felsefecisi Nick Bostrom’un “Süper Akıl Altyazı” adlı bir kitapta tanımlanan “süper akıllı” makinelerin, insanlığın yok etmek isteyebileceğine dair ısrarlı uyarılarda bulunuyordu.
Google, Tanslate servisinde deneyimlediği gelişmeden sonra Hawking ve Musk’ı ciddiye almaya başlamış gibi görünüyor.