Microsoft’tan mobil rekabette kritik hamle

0
CyanogenGoogle’ın kişiselleştirilebilinir ve kontrolü çok daha kolay diye lanse ederek pazara hükmetmesini sağlayan mobil işletim sistemi Android, çok yakında karşısına sağlam bir başka rakip daha alabilir. Wall Street Journal’ın haberine göre Microsoft geçtiğimiz günlerde Cyanogen‘e sebebi belirsiz bir bağışta bulunmuş ve yatırım gerçekleştirerek yeni bir yola girmiş. Cyanogen, Android platformunu çok daha özgür hale getiren, Google’ın kontrolünden çıkartarak tam anlamıyla serbest bir sistem sunmanın peşinde. Microsoft ise bu konuda kendisine destek olmasını umduğu isme, iddialara göre 70 milyon dolar yatırımda bulunmuş. Cyanogen’in web sitesi de bu arada şirketlerinin “mobil işletim sistemini baştan tasarlamak” amacında olduğu mesajını veriyor. Android tabanlı sistem, güçlü kişiselleştirme seçenekleri, daha dengeli bir arayüz, hızlı tepkime ve daha uzun batarya ömrü vaat ediyor. CyanogenMod adlı sistem, standart Android’in önüne geçmek için hayata geçirilmiş bir proje olarak biliniyor. Şirket ise iddialara karşı yorum yapmaktan kaçınıyor. Microsoft’un bu işe girişmesinin nedeni olarak da, yazılım markasının Windows Phone ile daha ileriye gitmesinin pek mümkün olmadığını kavraması olduğu söyleniyor. Markette sadece yüzde 3’lük bir paya sahip olan Windows Phone, Android karşısında zayıf durumda. Donanım üreticileri de Google’ın elini güçlendirmeye devam ediyor. Açık kaynak kodulu bir sistem olması gereken Android, üreticilerin cihazlarına ücretsiz bir şekilde girmeli. En azından markaların arzusu bu yönde. Google ise diğer yandan açık kaynak kod lisanları altında kaynak kodunu yayınlıyor, çoğu Android cihaz açık kaynak konu ve müseccel yazılımlarla (özellikle de Google lisanslı) geliyor. Böylece ürün geliştiricileri mecburi olarak Google’ın bazı içeriklerini barındırmak durumunda kalıyor.

İş ile özel hayat artık bir arada

0
Intel Security, çalışan profesyonellerin nasıl çalıştığı, nerede çalıştığı ve çevrimiçi gizlilik ve verilerin korunmasına ilişkin tutumlarının ne olduğunu araştırmak üzere gerçekleştirdiği küresel bir anketin sonuçlarını yayımladı. Anketin sonuçlarına güvenlik perspektifinden bakıldığında, çalışanların çevrimiçi ortama katıldığı riskli bir davranışın, işverenler için de olumsuz sonuçlar doğurabileceği anlamına geliyor. Ayrıca, çalışanlar iş için kendi cihazlarını kullanarak, tüm son noktalar yeteri kadar güvenlikli değilse şirket verilerini de riske atıyorlar. MSI Research tarafından Intel Security adına gerçekleştirilen bu anketin sonuçları şu şekilde:
  • Anket yanıt verenlerin dörtte üçünden fazlası (yüzde 78), kişisel cihazlarını işle bağlantılı faaliyetlerde kullandığını ifade etmiştir
  • Çok daha fazla katılımcı (yüzde 79) kişisel çevrimiçi aktivitelerini şirket cihazlarında gerçekleştirdiğini belirtmiştir
  • Çalışanların yüzde 40’ı evden veya “herhangi bir yerden” çalışmaktadır
  • Katılımcıların yüzde 65’i, şirket cihazlarında kişisel verilerin korunmasından bilgi işlemin sorumlu olduğunu düşünmektedir
  • Ankete yanıt verenlerin yüzde 77’si işverenlerinin tüm önemli verileri korumak için gereken tüm önlemleri aldığı konusunda kendilerini çok güvende veya güvende hissetmektedir.
  • İşyerindeki faaliyetlerin yüzde 61’i kişiseldir, gizlidir veya özeldir.
Şirketlerin bilmesi gerekenler:
  • İş birimleri, “Bring Your Own Device” (BYOD) (Kendi Cihazını Getir) politikasını istekli bir şekilde kucaklamıştır ancak bilgi işlem departmanları genellikle bu politikayı biraz kaygıyla karşılamaktadır. Uygun kontroller ve politikalar uygulanmadan, bilgi işlem departmanları kullanıcıların kendi tüketici cihazlarını kurumsal ağa getirmelerine izin verilmesi halinde belirli miktarda kaos, düzensizlik, veri kaybı ve güvenlik riski potansiyeli olabileceğini düşünmektedir.
  • BYOD işgücünüzü güçlendirebilir. Kurumsal ağa ve verilere herhangi bir zamanda kendi istedikleri cihazlardan herhangi bir yerden erişebilme imkânıyla çalışanlarınız daha fazla esnekliğe sahip olacak ve daha üretken olacaktır.
  • BYOD, ekonomik olarak da avantajlı olabilir. Büyük ve orta ölçekli şirketlerde daha yaygın olmakla birlikte, bilgi işlemin işgücüne uyarlanması küçük şirketlerde de bütçe açısından yerini almaya başlamıştır. Pek çok şirket cihazlarından uzaklaşmaya ve tek bir basit sebepten dolayı yani uygun şekilde uygulanırsa maliyeti düşüreceği için BYOD modelini kullanmaya başlamıştır.
  • BYOD özellikle mobil cihazlara yönelik yeni iş uygulamalarının geliştirilmesinde inovasyon için itici güçtür. Örnek olarak iş cetvelleri, yer check-in/check-out’ları ve çalışanların self-servis İK uygulamaları ve diğerleri verilebilir.
  • Mobil kullanıcıların çoğu kendi cihazlarının güvenliğini yönetme konusunda genellikle çok fazla kaygı duymazlar. Daha çok iş yapma ve iletişim konusundan dolayı çok meşguldürler. Ancak, çoğu zaman bilinçli olmamaktan dolayı şirketinizi riske atabilecek şekilde kullanıcıların yaptıkları ve yapmadıkları pek çok şey vardır.
Intel Security Türkiye ve Azerbaycan Bölge Müdürü İlkem Özar bu anket sonuçlarını “Katkıları yadsınamayacak olan BYOD kullanımında önemli olan, şirketlerin bu cihazları da sisteminin bir parçası olarak görerek, gerekli güvenlik uygulamalarıyla bu cihazları da güvenli hale getirmesi ve endişe yaratan konuları gidermesidir” açıklamasıyla değerlendirdi.

Bilim kiloyla satılır mı?

1
domatesBizim medyanın, özellikle haber ajanslarının kötü bir alışkanlığı var. Konu, bilim ve teknoloji olduğunda, özellikle de bir Türk biliminsanının katkısı varsa hemen teraziyi rafın altından çıkartıp tartmaya kalkıyorlar. Bunun son örneği, dün akşam Anadolu Ajansı kaynaklı bir haberin, pek çok “haber” sitesinde “Kilosu 72 bin dolar” başlığıyla verilmesiyle yaşandı. Habere göre Dumlupınar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yunus Erdoğan başkanlığındaki bir ekip, borun fabrikada işlendikten sonra oraya çıkan endüstriyel atıklarda Rubidyum elementine ulaşmayı keşfetti… Ajanstan dağıtılan haberde neyseki Rubidyum’un kullanım alanlarına da değinilmiş. Buna göre tıbbi görüntüleme cihazları, fiber optik telekomünikasyon ve tıp alanında kullanılıyormuş. Bunlar haberin ilk bölümüne yerleştirilmiş, ama “Kilosu 72 bin dolar” dendikten sonra. Alt detaylara inmek için Dumlupınar Üniversitesi’nin sitesine girdiğimde ise daha detaylı ve gerçekçi açıklamalarla karşılaştım. Prof. Dr. Yunus Erdoğan ve ekibini kutluyor ve tekrar asıl mevzuuya dönmek istiyorum. Eski ve kötü bir alışkanlık Medya, özellikle bahsettiğim gibi ajanslar bunu ilk kez yapmıyor. Daha önce pek çok kez, neredeyse bıktırırcasına Bor madeninin etkilerinden, sağlayacağı milyar, hatta trilyon dolarlardan bahsedildi haberlerde. Daha yakın örneklerde Aselsan ve Bilkent Üniversitesi işbirliğiyle kurulan çip fabrikasında üretilecek Galyum Nitrat temelli çiplerin kilosunun 10 milyon dolar olduğundan bahsedilmişti. Yine İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde çalışmalarına başlanan “Kuantum Nokta”ların kilosunun da 10 milyon dolar olduğuna değinildi. Bu noktada Kuantum’u bir kenara bırakalım. Ajanslar, haber siteleri bunları yazarken kimi zaman ilgili açılışa katılan Bakan statüsündeki kişilerin görüşlerine de yer veriyor. Örneğin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ar-Ge’nin önemine değindiği bir konuşmasında 1400 kilogram domatesin 1 iPad etmediğinden bahsetmiş. Yukarıda bahsettiğim “Galyum Nitrat’ın kilosunun 10 milyon dolar” olduğu bilgisi ise Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a ait. Konu bilim ya da teknoloji olunca farklı dönemlerde Bakan seviyesindeki farklı isimlerin benzer konuşmaları arşivlerde yer alıyor. Bakan seviyesindeki her açıklamanın televizyonlarda da yayınlandığını hatırlatmama gerek yok sanırım… Domates soslu bilim Ajansların hitap ettiği kitleler farklı eğitim seviyelerindeki milyonlarca kişi olabilir. O açıdan bakıldığında bilimi kiloyla tartmak bir nebze mantıklı da görünebilir. Ancak yapılan açıklamaların hiçbirinde bahsedilen ürünlerin, teknolojilerin asla bir domates, patates kadar çok satmayacağını göremezsiniz. Gerçek rakamlardan gidelim. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2013 yılı sofralık domates üretimi yaklaşık 8 milyon ton. Bu miktar, 1 milyon 280 bin dekarlık bir alanda üretilmiş. Dumlupınar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yunus Erdoğan’ın açıklamasına göreyse bor işleyen tesislerden çıkan atık 3,5 milyon ton. Ancak bunun tamamı Rubidyum ya da Sezyum anlamına gelmiyor. Atığın içinden 1000 ppm kadar bir kazanım olabileceğinden bahsediliyor. Wikipedia, ppm için; “Herhangi bir karışımda toplam madde miktarının milyonda 1 birimlik maddesine 1 ppm denir.” diyor. Yani, iş öyle haberlerde yazılıp çizildiği gibi kilo hesabı yapmaya hiç ama hiç benzemiyor…
Dumlupınar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Kimya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yunus Erdoğan, Yrd. Doç. Dr. Ferda Özmal, Dr. Emel Özder Yeşil
Dumlupınar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Kimya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yunus Erdoğan, Yrd. Doç. Dr. Ferda Özmal, Dr. Emel Özder Yeşil
Yine de bilimi kiloyla tartalım dediğinizde ise küçük bir binadaki yüksek teknolojili bir laboratuvar çıkıyor karşımıza. Hadi büyükçe bir fabrika diyelim. Kapladığı alan hepi topu 20 – 30 bin metrekare. İçindeki laboratuvar deseniz olsun olsun birkaç yüz metrekare. Geliştirilen ürünlerin değeri kilo hesabıyla milyonlarca dolar. Tabii, atlanmaması gereken çok ama çok önemli bir nokta daha var: Bu teknolojiyi üretiminde kullanacak yüksek teknolojiden faydalanan bir endüstriniz olmalı… Özetle, siz sakın bazı yetkililer gibi, Rubidyum, Galyum Nitrat vb. gramla fiyatlandırılan ve niş pazarlara hitap eden ürünlerden domates gibi 8 milyon ton satacağınızı söylemeyin. En hafif tabiriyle onyıllar boyunca dalga geçilen biri olursunuz. Kilo değil, PISA İşte bahsettiğim bu nedenlerden dolayı bu tür haberlerin gerçekten doğru şekilde verilmesi gerekiyor. İnsanlara anlatırken keşfin, yeniliğin bir mucize değil, basamak atlamayı sağlayacak bir şey olduğunu söylemek gerekiyor. Gerekiyor ki; haberleri okuyanlar, izleyenler içi boş iddialarla yaşamlarını boşa harcamasın. Sonuç olarak; yüksek teknolojiye, Ar-Ge’ye elbette yatırım yapmalıyız. Ama farkedilen her yeniliğin bizi dünyanın en ileri teknolojiye sahip, dünya ekonomileri arasında ilk 10’a sokabilecek seviyede olmadığını da algılayabilmemiz gerekiyor. Eğer amacımız gerçekten buysa, içi boş hesapları bir kenara bırakıp, uluslararası geçerliliği olan PISA gibi eğitim kriterlerine uymak inanın çok daha mantıklı olacak…

“Yenilikçi ürünlerin daha hızlı pazara çıkması için çalışıyoruz”

0
CDT Bilgi Teknolojileri, araştırma ve geliştirmede Türkiye’nin yüz akı olan değerli markaları ile birlikte büyüyor. CDT, ülkemizin başta savunma sanayinin önde gelen firmaları olmak üzere pek çok değerli sanayi kuruluşuna sunduğu elektronik tasarım otomasyonu çözümleri ve danışmanlık hizmetleri ile pazar payını 2014 sonunda ciddi oranda artırarak bu alandaki önemini artırdı. CDT Genel Müdürü Alpay Göğüş, bu gelişmeler ışığında firmanın 2014 performansını şöyle değerlendirdi: “Türk sanayiinin gereksinimleri doğrultusunda çözümler üretmek amacıyla 20 yılıdır ülkemizin yenilikçilik çabalarına tanık olmanın ve doğrudan destek vermenin mutluluğunu yaşıyoruz. Elektronik tasarım otomasyonunda dünyanın önde gelen markalarıyla toplam çözüm sunabilen tecrübeli ekibimiz ve gerçekleştirdiğimiz çok sayıda proje ile ülkemizde önemli başarı öykülerini hayata geçirmekten gurur duyuyoruz. Özellikle elektronik, telekomünikasyon, savunma, otomotiv, uzay/uçak ve üretim sektörlerine sunduğumuz çözümler, kurumların çok daha hızlı bir tasarım ortamına sahip olmalarını ve tasarım maliyetlerini düşürmelerine katkıda bulunuyor. CDT olarak baskılı devre kartları (PCB) tasarım ve analizinden, sistemlerin modellenmesine; gömülü (embedded) sistemlerden araç içi sistem tasarımlarına kadar birçok alanda araştırma geliştirme merkezlerinin en çok tercih ettiği marka konumundadır. Bünyemize katılan yeni markalarla birlikte mevcut yazılımlarımız ve danışmanlık hizmetlerimiz, kurumlara ve ar-ge merkezlerine uçtan uca ve eksiksiz tasarım çözümleri sunabiliyoruz. Ürün geliştirme sürecini hızlandıran çözümlerimizle 2014 yılını büyüyerek kapattık ve bu ivmeyi 2015 yılında da artırarak sürdüreceğimize inanıyoruz.” CDT’nin elektronik tasarım, üretim ve kablolama tasarım süreçlerine çeşitli noktalarda dokunan bilgi teknolojileri çözümleri arasında Mentor Graphics, Downstream Technologies, Logicircuit, Verisense, HiFuture,  Eltek, Leading Edge ve Concept Engineering gibi dünyaca ünlü markalara ait ürünler yer alıyor.

Sanal gerçeklik uçağa bindi

1
Qantas_SamsungGearVRAvustralyalı havayolları şirketi Qantas ilginç bir işe imza atıyor. Firma, first class sınıfında uçan yolcularına Avustralya ile ABD arası uçuşlarda sanal gerçeklik gözlükleri ile farklı bir deneyim vaat ediyor. Bu deneyim, halen dünyanın en büyük yolcu uçağı olan Airbus A380’ler’de kendine yer buldu. Samsung’un Gear VR adlı sanal gerçeklik ürünü sayesinde yolcular daha önceden hazırlanmış içerikleri izleyebilecekler. Bu enteresan video içeriklerin ise Qantas ve uçuş mevzileri ile bağlantılı olacağı belirtiliyor. Bahsi edilen kısa filmler 360 derece çekim yapabilen 3D kameralar ve 3D mikrofonlar ile çekilmiş olacak. Şirket başkanı Olivia Wirth yaptığı açıklamada, Qantas’ın bu özel atılımla birlikte yolcularına en iyi ve en yenilikçi uçuş tecrübeleri yaşatacağını belirtiyor. Wirth, 40 bin feet yükseklikte konforlu bir ortamda, favori Hollywood filmlerini sanal bir dünyada takip edeceklerini de ekliyor. Şimdilik VR sistemler için uyarlanmış çok fazla gişe filmi olmasa da, bu cihazlar sayesinde yaygınlıklarının artması şaşırtıcı olmayacak. Qantas’ın sanal gerçeklik deneyimini yolcularına yaşatan ilk şirket olmasıyla birlikte de, başka markaların bu yöntemi izlemek isteyeceği de aşikar. Heyecan uyandıran girişim şimdilik 3 ay boyunca Qantas yolcuları için denemeye açık olacak ancak daha sonra farklı bir ücretlendirme ile sunulacak.

İş zekasında çatışma kapıda

0
Businessman and business sketchGeleneksel iş zekası ve analiz modelleri, Gartner‘ın açıklamasına göre BT bölümleri ile iş yönetim ve takipçileri arasındaki dengeyi bozacak. Gartner’ın araştırmacıları 2017’de çok sayıdaki kurumsal kullanıcıların ve organizasyonlardaki analistlerin veri analizleri için self-servis araçlar kullanacağı tahmininde bulunuyor. Araçların çoğu, şirketlerin akıllı veri keşfi için olasılıkları, yeterlilikleri yükseltmesine ve interaktif analiz sürecine girmesini sağlayacak. Son kullanıcının kurumsal verilere erişme arzusu, BT bölümlerinin bu ihtiyaca cevap verecek yeterliliğe sahip olamaması ile birlikte organizasyonlar arası iş zekası teşebbüsleri öne çıkacak. Tedarikçiler bulut tabanlı teknolojiler, analizler ve raporlamalar için daha iyi planlama yapabilecek. Bu araçlar BT kısmını geçerek, analitik yayılma, tamamlanmamış ya da düzensiz verileri, güvenilmez formülasyonları ve gereksiz ya da abartılı şekilde paylaşılmış sonuçları işler hale getirerek kolaylık sağlatacak. Bu gelişmelerin ve kolayca erişilebilen verilerin güvenlik ve gizlilik konusunda sıkıntı yaratabileceğini de bildiren Gartner, şirket yöneticilerinin bu dağınıklık yüzünden rahatsız olabileceğini de ekliyor.

“Kliksa Türkiye’nin Amazon’u olacak”

1
2012 yılının Mart ayında kurulan Kliksa, koyduğu tüm hedeflerde, ömrü yaklaşık bir asra yaklaşan Sabancı Topluluğu’nun yaklaşımlarını ve bakış açısını göz önüne alarak hareket eden genç ve dinamik bir şirket. Şirketin 2015 hedeflerini genel müdür Nevgül Bilsel Safkan ile değerlendirdik.

Bilgisayar çipleri daha verimli olacak

0
MIT_Concurrent_QueuesHer bilgisayar mühendisinin iyi bildiği gibi bilgisayarın hafızasındaki verileri organize etmenin birden fazla yolu vardır. Her veri yapısının kendine has artıları vardı. Bazıları daha çabuk yanıt verir, bazıları aramalarda daha etkilidir ya da ekleme ve silmelerde daha efektif olurlar. Günümüz donanım üreticileri ise bilgisayar çiplerini daha çok çekirdek ile üreterek onları daha hızlı hale getirmek istiyor. Bazı veri yapıları, çok çekirdekli çipler ile daha yüksek verim sağlarken, bazıları da tam tersi etkiyi yaratabiliyor. İşlemleri daha hızlandırmak için çekirdek sayısını ikiye katlamak yeterliyken, öncelik sırası olarak anılan standart veri yapılarını kullanan algoritmalar sekiz çekirdeğe kadar daha verimli olma kuralına uymaktalar. Ancak iş çekirdek sayısını yükselttiğinizde değişiyor. Massachusetts Institute of Technology’deki (MIT) Computer Science and Artificial Intelligence Laboratory‘ının yeni çalışması sayesinde öncelik sıraları artık çekirdek sayısı ile entegre olarak çalışacak ve işlem görebilecek. Bu süreç sayısı 80’e kadar çıkabilecek çekirdek için geçerli olacak. Veri yapılarındaki öncelik sıralaması, işlem esnasında veri parçalarını saklandıkları tarihe göre sıralıyor. Sıranın önünde olan veriler daha çabuk ulaşılabilir oluyor.  Öncelik sıralamalası standart algoritmaların, ağlar ve simülasyon esnasında ulaşılacak veriyi en kısa sürede bulmak için merkezi olarak görülür. Modern çok çekirdekli sistemlerde ise birden fazla çekirdek aynı anda aynı işi görmeye çalıştığında ise performans düşüşü yaşanır. Bilgisayar teknolojileri ve mühendisliği profesörlerinden Nir Shavit‘in öğrencilerinden Jerry Li ve Microsoft Research’den Dan Alistarh, her bir çekirdeğin sıradaki veriye ulaşması esnasında yaşanan yavaşlamayı ortadan kaldırmak istiyor. Eğer sıranın başındaki veri parçaları paralel olarak hareket ederse, her bir çekirdek aynen işlemesi gerektiği gibi çalışacak. Yine de çekirdek veri parçacığının nereye atandığını bilmek zorunda olacak ve bu da oldukça sıkıntılı bir sürece dönüşecek. Zira belli sıradaki parçaların arasına yeni bir ekleme yapmak istediğinizde bu baştan sona sürecin yenilenmesi anlamına geliyor. MIT’nin araştırmacıları bu süreci atlatmak için başka veri yapılarını tekrardan yeni görevler ile atayacak ve bunlar atlama (geçiş) listesi adını alacak. Atlama listesi, sıradaki veri listesinin en üstündeki parça ile iletişim halinde olacak. Böylece anlık atlamalar ile veriler arası hızlı gezinti ve geçiş mümkün hale gelecek.

Vodafone, İTÜ’de ders konusu oldu

0
Vodafone_ITUÜniversite-sanayi işbirliğini öncelikli hedefleri arasında konumlayan Vodafone Türkiye, iş dünyasında örnek gösterilen uygulamalarıyla derslerde yer almaya devam ediyor. 2009 yılında başlattığı ve başarıyla tamamladığı Stratejik Dönüşüm Programı ile dünyanın en prestijli işletme okullarından London Business School’un İşletme Yüksek Lisansı (MBA) müfredatında yer alan Vodafone Türkiye, şimdi de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) 1998’den bu yana sürdürülen “İTÜ Executive MBA” programı kapsamında “vaka incelemesi” olarak okutulmaya başlandı. Tüm dünyada “Türk başarı reçetesi” olarak gösterilen Vodafone Türkiye Stratejik Dönüşüm Programı, Doç. Dr. Mehmet Erçek tarafından verilen “Stratejik Yönetim” (Strategic Management) dersinde örnek vaka olarak inceleniyor. Vodafone örnek vakasının incelendiği ilk ders, Vodafone Türkiye CEO’su Gökhan Öğüt, İTÜ İşletme Fakültesi Dekanı Fethi Çalışır ve İTÜ Sosyal Bilimler Enstitü Müdürü Şebnem Burnaz’ın katılımıyla İTÜ İşletme Fakültesi’nde gerçekleştirildi. 40’ı aşkın öğrenci katılıyor Doç. Dr. Mehmet Erçek tarafından verilen ve çeşitli yönetim pozisyonlarındaki 40’ı aşkın yüksek lisans öğrencisinin aldığı “Stratejik Yönetim” dersinde, Vodafone Türkiye Stratejik Dönüşüm Programı kapsamında belirlenen vakalar, stratejik durum analizi yapabilme, durum analizlerine göre stratejik öncelik belirleyebilme ve pazara girişte satın alma kararı verme açılarından tartışılacak. Önceden belirlenen öğrenci gruplarına özellikle stratejik durum analizi ve stratejik öncelik belirleme konularında ödevler verilecek. Ödevlerin başarıyla tamamlanması, dersin geçme koşulları arasında yer alacak. Dijital dönüşüm de ders konusu olmuştu Vodafone Türkiye, daha önce de Kasım 2013’te başlattığı dijital dönüşüm programıyla Boğaziçi Üniversitesi’nin “AD 440: Digital Marketing” (Dijital Pazarlama) ders programına entegre olmuştu. Bu kapsamda, şirketin özellikle dijital pazarlama alanında hayata geçirdiği proje ve uygulamalar Vodafone Red Academy eğitmenlerinin desteğiyle öğrencilere tanıtılmış ve İşletme Bölümü’nden 48 dördüncü sınıf öğrencisi 12 gruba ayrılarak “Vodafone Red”, “Vodafone FreeZone” ve “Vodafone Arena” markalarına yönelik gerçek vakalar üzerinde çalışmıştı.

2015’in yatırım yapılacak en başarılı 15 girişimi

0
etohum_2015_e15Türkiye’deki internet şirketlerinin sayısını artırmak, girişimcileri desteklemek, internet ekosisteminin yaratılması ve gelişmesi için çalışan Etohum, 31 Ocak Cumartesi günü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maslak Kampüsü’ndeki Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde  gerçekleştirdiği Etohum Girişimcilik Zirvesi’nde 2015’in en başarılı 15 girişimini açıkladı. 26-28 Şubat tarihinde Antalya’da gerçekleştirilecek 7. Startup Turkey organizasyonuna katılma hakkı kazanan girişimciler, bu aşamadan sonra bir dizi mentorluk ve eğitim sürecini tamamlayacak, yatırımcılarla yüz yüze görüşmeler yaparak girişimlerini büyütmeye çalışacaklar. Seçilen 15 girişim ve faaliyet alanları şu şekilde sıralanıyor; LastOda: Burak Balkaya ve Selen Balkaya tarafından kurulan LastOda telefonunuz ya da tabletiniz üzerinden yüksek standartlı ve uygun bütçeli son dakika konaklama fırsatları sunan bir mobil uygulama. Oteller LastOda sisteminde henüz dolduramadıkları odalar için uygun fiyatlı teklifler yayınlayarak boş oda maliyetlerini azaltabiliyor, doluluk oranlarını ve kârlılıklarını artırarak yeni bir misafir kitlesine görünür hale gelebiliyor. MINIQ: Metin Taşçı tarafından kurulan MINIQ, kreş ve etüd merkezleri için özel olarak geliştirilen bir yönetim ve takip sistemi. Web tabanlı çalışan MINIQ, kurumların öğrenci ödeme takibi gibi tüm iş akış süreçlerini gerçek zamanlı olarak ve kolayca yönetmelerini sağlıyor. ÖDE.AL: Fevzi Güngör ve Ali Can Baykal tarafından kurulan ÖDE.AL, KOBİ’ler için yalnızca mobil telefon ya da tablet üzerinden başka bir cihaza ihtiyaç duymadan kredi kartı ile ödeme kabul edebildikleri, CRM ve raporlama modülüyle talepler yaratıp satışlarını arttırabildikleri bir platform. ÖDE.AL, satıcı ve müşteriyi bir araya getirirken ödemelerde ve satış sonrasında da taraflara katma değer kazandırmayı amaçlıyor. Bi’kutu Mutluluk: Merdol Başer, Ayşe Şimşekci ve Aslıcan Aydın tarafından kurulan girişim, özenle seçilmiş ve kullanıcı için tasarlanmış mutlu ürünlerin, tasarımıyla kişileri gülümsetecek mutlu kutusu içerisinde toplanıp kullanıcıya gönderilmesi üzerine hizmet veriyor. Bi’kutu Mutluluk kutularından, Bi’kutu Mutluluk tasarım ürünleri, özel olarak tasarlanmış partner marka ürünleri ve tasarım grafik ürünleri çıkıyor. Cubic.fm: Boğaziçi Üniversitesi mezunları Erdem Gelal, Onur Yavuz, Özgür Akçalı ve Barış Can Aktepe tarafından kurulan Cubic.fm, farklı müzik servislerini tek noktada birleştirerek dijital müzikteki parçalanmış yapıyı ortadan kaldıran bir müzik platformu olma amacıyla yoluna devam ediyor. Cepyol: Egemen Sekeralp, Ali Güldür ve Mert Pozcu tarafından kurulan Cepyol; otel, uçak, araç kiralama, otobüs biletleri ve İDO biletlerinin cep telefonundan satış sistemi. Richiepic: Bilkent Üniversitesi öğrencileri Tunç Tuğcu, Eren Kırımlı ve Melih Ekmekçi tarafından kurulan Richiepic, şu ana kadar oluşturulmuş aplikasyonlara yenilikçi bir bakış açısı getirerek, fotoğraf yarışmaları anlayışına farklı bir boyut kazandırmayı amaçlıyor. İşte Manikür: Müge Meydan tarafından kurulan İşte Manikür, iş kadınlarına zaman kazandırmak için şirketlerle anlaşarak “manikür servisini” iş yerlerine götüren online randevu sistemidir. Chall: Oğuz Aslan, Mertcan Savaşçı ve Burak Boysan tarafından kurulan Chall, kullanıcıların takipçilerine, bağlı bulundukları gruplara ya da tek bir kişiye meydan okuyabildiği global bir meydan okuma ağı. Mobil bir uygulama olan Chall kullanıcılarına yeni bir meydan okuma şansı verdiği gibi, mevcut olan meydan okumalara da cevap vermelerine izin veriyor. Sensmarine: Tufan Özdoğan tarafından kurulan Sensmarine bir Tekne Takip sistemi. Kişiler teknelerini internet üzerinden izleyebiliyor, ayrıca teknelerinin bulunduğu lokasyonu, izlediği rotayı, teknenin hızını, yakıt tüketimini uzaktan takip edebiliyor. Buradan Oraya: Cambridge mezunu Mark Zealey’in 2009 yılında İstanbul’a taşınması sonrası kurduğu Burada Oraya, Türkiye’nin ilk halk ulaşım ve yolculuk bilgilendirme sistemi olma niteliği taşıyor. Şu an Türkiye’nin 6 farklı şehrinde ayda 100 binden fazla kullanıcı sistemi kullanıyor. Buradan Oraya ile farklı ulaşım şekillerini dahil eden yolculuk planlama ve zaman hesaplama yapılabiliyor. Pandora: Kemal Akçalı ve Caner Soyer tarafından kurulan Pandora, inşaat ve mimarlık sektörleri için özelleştirilmiş bir artırılmış gerçeklik uygulaması. Bir mimari makette bulunan özelliklerin yanı sıra animasyonlar ile zenginleştirilmiş görselliğe sahip olup, daha etkileyici bir kullanıcı deneyimi, taşınabilirlik ve pazarlama kabiliyeti sunuyor. Rent’n Connect: Özgür Gen ve Deniz Aydemir tarafından kurulan Rent‘n Connect, düşük maliyetli ve esnek, 3G’li mobil cihaz kiralama servisidir. Rent‘n Connect, pahalı dolaşım ücretlerinden kaçınmak ve Türkiye’deyken hızlı, güvenilir ve uygun ücretli mobil internet erişimine ihtiyaç duyan turistlere hizmet veriyor. Chain: Kemal Apaydın tarafından kurulan Chain, seminer, konferans ve fuar gibi etkinliklerde çevrenizde bulunan profesyonellerle daha kolay tanışabilmenizi sağlayan bir mobil uygulama. Positive Energy: Soner Hacihaliloglu, Fatih Kılıç ve Cem Aybars tarafından kurulan Positive Energy; bir enerji tüketimi analizi, tahmin ve raporlama portalı. Bu portalda ticari zincirler, enerji giderlerini otomasyon cihaz markası bağımsız olarak ihtiyaçları doğrultusunda gerçek zamanlı olarak takip edebilecek, analizini yapacak ve ileriye dönük enerji tüketim tahminlerini yöneterek bu tüketimlerini raporlayabilecekler.

Kendi kendine giden otomobiller ve Türkiye

2
Volvo_otonomBoston Consulting Group (BCG) tarafından yapılan bir araştırma, otonom sürüş olarak tanımlanan ve teknolojinin yardımıyla, şoför müdahalesine gerek bırakmaksızın kendi kendine gidebilen araçların geleceğini yansıtıyor. Araştırmaya göre 2035 önemli bir tarih. Çünkü bu tarihte satılan her 10 otomobilden 1’i bu yeteneğe sahip olacak. BCG’nin araştırmasında dikkat çeken bir başka nokta ise tüketicilerin ödeyeceği fark. ABD’deki her 5 kullanıcıdan biri, otomobilinin bu özelliğe sahip olması için 5 bin dolar daha fazla ödeyebileceğini açıklamış. Her ne kadar Audi, BMW, GM, Mercedes, Volvo ve Google’ın otonom sürüşe sahip otomobilleri, ABD’nin izin verilen eyaletlerinde kullanılabiliyor olsa da, üreticilerin seri üretime geçmesi için 2025’i beklemek gerekecek. Araştırmaya katılanların yüzde 55’i, BCG’nin “Önümüzdeki 5 yıl içinde yarı otonom sürüş özelliğine sahip araçları satın almayı düşünüyor musunuz?” sorusuna olumlu yanıt vermiş. Hiçbir şekilde almam diyenler ise yüzde 21’de kalmış. Soru, “Önümüzdeki 10 yıl içinde tam otonom sürüş özelliğine sahip araçları satın alır mısınız?” şeklinde değiştirildiğindeyse yüzde 44’lük bir kesim olumlu bakmış. Ancak almam ya da hiç almam diyenlerin oranıysa yaklaşık yüzde 35’e yükselmiş. Burada, “sürüş keyfi” faktörünün rol oynadığını düşünmek yanlış olmayacak.
Otomobil fiyatları ne kadar değişecek? Bir aracın kendi başına gidebilmesi için çok sayıda sensör, kamera ve GPS sistemiyle donatılması gerekiyor. BCG, bununla ilgili 2014 fiyatlarını baz alan bir değerlendirme de gerçekleştirmiş. Henüz seri üretime geçmemiş teknolojiler içinse tahmini bir aralık belirlemiş. Buna göre, aracın takometre sistemiyle entegre çalışacak bir GPS sisteminin maliyeti araç başına 80 ila 6000 dolar arasında değişecek. “Light Detection and Ranging – Lidar” adı verilen ve aracın tavanına monte edilen şapkaya benzer kamera ise 90 dolarla 8000 dolar arasında değişen maliyetler demek.
Mercedes'in konsept aracı F015, CES Fuarı'nda büyük ilgi toplamıştı.
Mercedes’in konsept aracı F015, CES Fuarı’nda büyük ilgi toplamıştı.
Şu an fiyatı belli olan teknolojilerde ise ultrasonik sensörler 15-20 dolarla en ucuz ek maliyet. Radar sensörleri ise ölçtüğü mesafeye göre 50 – 150 dolar arası fiyatlar demek. Video kamera ise 125 – 200 dolar arasında aracın etiketini etkileyecek. Bu fiyatlar, tüketicilerin “5 bin dolar daha fazla öderim.” bakış açısına uygun görünüyor. Her yeni teknolojide olduğu gibi burada da zaman içinde maliyetlerin daha da düşeceğini söylemek mümkün. BCG’nin öngörüsü, 2035’te 12 milyon kendi başına gidebilen aracın yollarda olacağı yönünde. Bu sayının sadece ABD için değil, tüm dünya için öngörüldüğünü belirtelim. Türkiye ne yapmalı? Otomotiv Sanayicileri Derneği’nin (OSD) raporlarına göre Türkiye’de otomotiv sektöründe 14 üretici bulunuyor. Bunlardan, otonom sürüş yeteneğine nispeten daha az ihtiyaç duyan traktörleri çıkardığımızda 2014’ün tamamında yaklaşık 1 milyon 200 bin kadar araç ürettikleri görülüyor. Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) verilerine göreyse derneğin 342 üyesi bulunuyor. İhracat rakamları göz kamaştırıcı. 2014’te otomotiv ana sanayii 12,8 milyar, otomotiv yan sanayii ise 9,4 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirmiş. Bu verilerin ışığında sektörün otonom sürüş dünyasında da gücünü koruması için teknoloji sektörüyle işbirliği önemli. 2015 Ocak ayında Las Vegas’ta düzenlenen Consumer Electronic Show (CES) etkinliğinde bu geleceğin neye benzeyeceğine dair somut örnekler karşımızdaydı. Otonom sürüş yeteneklerine sahip otomobiller, gelişmiş multimedya sistemleri, artırılmış güvenlik teknolojileri derken CES bir elektronik fuarından çok otomotiv fuarına dönüşmüştü. Hatta Audi, 900 kilometrelik bir mesafeyi şoför müdahalesi olmadan almayı başarmıştı. ABD’de bazı eyaletlerde, şoför koltuğunda biri oturması şartıyla – acil durumda müdahale edebilmesi için – otonom sürüşe izin veriliyor. Ancak Türkiye’de bugünkü tabloya baktığımızda teknoloji ve otomotiv arasında yeterince etkileşim olduğunu söylemek güç. Ar-Ge elbette yapılıyor ancak bunlar ya sınırlı ölçüde gelişim sağlıyor ya da makine kalıp dışına pek çıkamıyor. Malum, Türkiye’de dönem dönem telaffuz edilen yerli otomobil markamızı üretelim çağrıları mevcut. Günümüz koşullarında yeni bir marka ve model üretme konusunda Türk şirketleri yeterli bilgi birikimine sahip. Ancak iş sadece üretmek değil, diğer ülkelerde de pazarlayabilmek olduğu için, BCG’nin raporu ışığında, otonom sürüşü destekleyen teknolojik girişimlerde bulunmak çok daha mantıklı olacak.

UXIstanbul 2015’e kayıtlar başladı

0
UXIstanbulUXServices, UXIstanbul 2015 etkinliği ile Kullanıcı Deneyimi Tasarımı ve Kullanılabilirlik alanının bankacılık, e-business, girişimcilik, bilgi teknolojileri, telekom sektörlerindeki önemli isimleri İstanbul’da ağırlıyor. Kullanılabilir ekran tasarımlarının nasıl yapıldığı ve en iyi kullanıcı deneyiminin nasıl yaşatılabileceğinin örneklerle anlatılacağı etkinlik, 28 Nisan 2015 tarihinde Esentepe Dedeman Otel’de gerçekleştirilecek. Konferansa iş analistleri, UX ve Usability uzmanları, grafik tasarımcılar, yazılım ve test uzmanları, pazarlama uzmanları gibi farklı iş kollarından 500’ün üzerinde profesyonelin katılması bekleniyor. Teması “Global UX and Usability Best Practices and Techniques” olan UXistanbul’da, Dünya’dan ve Türkiye’den alanında önde gelen isimler sektör profesyonelleriyle buluşacak. Kullanıcı deneyimi tasarımı ve kullanılabilirlik konusunda dünyadaki en iyi uygulamaların mercek altına alınacağı konferansın konuşmacıları arasında Microsoft, Google, Booking.com gibi şirketlerden temsilciler bulunuyor.

SAP, buluttan 28 milyar Euro gelir bekliyor

0
SAPSAP, 2014’ün dördüncü çeyreğinde bulutta güçlü bir büyüme kaydetti. Sektör çapında bulut dönüşümüne öncülük eden SAP, IFRS olmayan bulut abonelikleri ve destek gelirlerinde efektif ve sabit kurlarda yüzde 45 büyüme sağladı ve gelirini 1,1 milyar Euro’ya yükseltti. Şirket ayrıca; peşin yazılan lisans ağırlıklı gelir yapısından, döneme eşit dağılan bulut bazlı gelir yapısına hızlı geçişe rağmen yazılımla ilgili yükek bir servis geliri elde etti. IFRS olmayan yazılım ve yazılımla ilgili servis gelirleri sabit kurlarda yüzde 7 büyüme gösterirken (efektif kurlarda %6 ile 14,87 milyar Euro), sabit kurlarda tüm yıla ilişkin yüzde 6-8’lik büyüme hedefi tutturuldu. IFRS olmayan faaliyet kârı, sabit kurlarda yüzde 3 büyüme göstererek 5,63 milyar Euro’ya (efektif kurlarda yüzde 3 artışla 5,64 milyar Euro’ya) yükseldi. Sabit kurlarda tüm yıla ilişkin 5,6-5,8 milyar Euro’luk gelir hedefi yakalandı. McDermott: “2014-2020 arasında 7 kat büyüyeceğiz” 2014-2020 döneminde 7 kat büyümeyi hedeflediklerini açıklayan SAP CEO’su Bill McDermott, güncel finansal sonuçlara dair şu açıklamayı yaptı: “2014’te müşterilerimizin işlerini dönüştürmelerine yardım etmek hedefiyle yola çıktığımız Run Simple (Sadeleştir) stratejimiz amacına ulaştı. SAP, HANA platformu, dünyadaki en geniş bulut portföyü ve en büyük iş ağı ile güçlü bir büyüme sağladı. SAP, 21’inci yüzyılda şirketler için büyüme formülüne  hayat veriyor: İş ağları üzerinden, gerçek zamanlı platformlarda  basitleşen  süreçleri ile   çalışma. Öngörülebilir iş modelleri yaratmak üzerine faaliyetlerimizi sürdüreceğiz. Bulut hedeflerimizi bir kez daha yükseltiyoruz. 2014 ile 2020 yılları arasında bulutta 7 kat büyümeyi hedefliyoruz.” SAP Türkiye Genel Müdürü Zeynep Keskin ise 2014’te Türkiye’de çift haneli büyüme elde ettiklerine dikkat çekti. Keskin sözlerini şöyle sürdürdü: “Geniş çözüm yelpazemiz ve sunduğumuz yenilikçi teknolojilerle her sektörden müşterilerimizin işlerine değer katmaya ve onların iş süreçlerini sadeleştirmeye devam ediyoruz.” 2015 öngörüleri SAP, 2014 değerlendirmesiyle birlikte 2015 yılına ilişkin finansal öngörülerini de açıkladı. Buluttaki büyüme ivmesine dayanarak SAP 2015 yılında IFRS olmayan bulut abonelikleri ve destek gelirinin sabit kur oranları üzerinden 1,95-2,05 milyar Euro’ya ulaşmasını ve yüzde 86’lık bir büyüme beklediğini açıkladı. Concur ve Fieldglass satın almalarının bu büyümeye yaklaşık 50 puanlık bir katkıda bulunması bekleniyor. 2015 yılı sonunda IFRS olmayan bulut ve yazılım gelirlerinin sabit kurlarda yüzde 8-10 artmasını bekliyor. (2014: 14,33 milyar Euro). IFRS olmayan faaliyet kârının ise 5,6-5,9 milyar Euro aralığında olmasını bekliyor.

BKM’den “Kartlı Hayat Güzeldir” videosu

0
Bugüne kadar banka kartı kullanımının getirileri üzerine çok sayıda tanıtım çalışması hazırlayan BKM, güncel verileri de içeren yeni bir video yayınladı.
Kartların günlük hayat için sağladığı kolaylıkların vurgulandığı videoda çeşitli bilgiler de paylaşılıyor. Buna göre Türkiye genelinde 46 bin ATM ve 2,4 milyon POS cihazı bulunuyor. Toplam kart sayılarına bakıldığında ise 57 milyon kredi kartı ve 106 milyon banka kartı olduğu görülüyor.

IBM akıllı şehir projelerini ödüllendirmeyi sürdürüyor

0
ibm_akilli_sehirSmarter Cities Challenge (Akıllı Şehirler Mücadelesi) programı dahilinde yerel yönetimlere destek veren IBM, sunduğu destek programının süresini uzattı. Program kapsamında 700 IBM uzmanı dünyanın dört bir yanındaki belediyelere gönüllü danışmanlık hizmeti verdi ve vatandaşlar açısından kritik önem taşıyan belediyecilik hizmetlerinin iyileştirilmesi için projeler hazırladı. Dört yıldır devam eden Smarter Cities Challenge (Akıllı Şehirler Mücadelesi) destek programını kazanan 116 belediye, kamu güvenliği, ekonomik kalkınma, gelir, şeffaflık, vatandaşlarla etkileşim, sağlık, ulaşım, sosyal hizmetler ve kamu hizmetleri gibi alanlarda ciddi ilerlemeler kaydetti. Smarter Cities Challenge (Akıllı Şehirler Mücadelesi) destek programına hak kazanan her belediye IBM’den 500 bin dolar değerinde destek aldı. IBM uzmanlarından oluşan altı kişilik ekip, 3 hafta boyunca bu destek programından faydalanmaya hak kazanan bölgede, belediyenin seçtiği kritik alanlarda iyileştirmeler sunmak için mevcut verileri analiz ediyor. Üç hafta içinde ekip üyeleri yerel yönetimden, vatandaşlardan, iş dünyasından ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlardan onlarca kişiyle bir araya gelerek farklı perspektiflerden çözümler üretiyor. Proje sonunda IBM uzmanları, maliyetlerin azaltılması ve verimliliğin artırılması, farklı departmanların süreçlerinin ve hedeflerinin birbirleriyle bağlantılı hale getirilmesi ve vatandaşlara ulaştırılan hizmetlerin iyileştirilmesi için kapsamlı öneriler ve detaylı yazılı planlar sunuyor. Destek programını kazanan yöneticilerin, şehirdeki çeşitli paydaşlarla IBM ekipleri arasında yüz yüze görüşmeler yapılmasına ve böylece doğru tespitlere dayanan çıktılar hazırlanmasına destek olacaklarını taahhüt etmeleri gerekiyor. Smarter Cities Challenge (Akıllı Şehirler Mücadelesi) kazanan yöneticilerin belirlenen konu başlığı ile ilgili IBM ekibine detaylı bilgi vermeleri de bekleniyor. Süresi uzatılan IBM Smarter Cities Challenge (Akıllı Şehirler Mücadelesi) programına, yerel ve bölgesel yönetimler, şehirler ve ilçeler, başvuruda bulunabiliyor. 6 Şubat 2015 tarihine kadar sürecek başvurular smartercitieschallenge.org adresinden yapılabilecek.

TELKODER: 4G için fibere yatırım şart

0
telkoder_logo_Yuksek4G ihalesinin 2015’in ilk çeyreğinde yapılacağına dair kamu yöneticileri tarafından yapılan açıklamalar sektördeki kurumları ve STK’ları da harekete geçirdi. Konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan TELKODER, 4G için alınması gereken çok yol olduğunu ifade etti. TELKODER’in sayılarla desteklediği açıklaması şu şekilde: “Türkiye’de elektronik haberleşme sektörünün 2015 yılı gündeminin en önemli maddelerinden birisi yapılacak olan 4G ihalesi olacak. 4G teknolojisinin tüketicilere getireceği en büyük avantajlar arasında, 3G teknolojisine göre çok daha büyük hızlarda veri taşıma kapasitesinin olması ve bu sayede İnternet’e çok daha hızlı erişim sağlanması bulunuyor. İhalenin gerçekleştirilmesi gündemdeyken, ülkemizin altyapısının 4G’ye geçişe hazır olup olmadığı sorusu ise henüz kesin olarak yanıtlanmış değil. Mevcut uygulamada cep telefonu ile baz istasyonu arasındaki iletişim telsiz sinyalleri kapsamında sağlanıyor. Baz istasyonundan sonraki adımda ise 4G ile ortaya çıkacak olan büyük kapasitenin taşınabilmesi için her baz istasyonunun fiber ile birbirine bağlanması gerekiyor. Ülkemizde yurt çapına yayılmış toplam 60 bin civarında baz istasyonu olduğu düşünüldüğünde fiber şebekelerin neden hızla yaygınlaştırılmasının gerekliliği açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Son BTK raporuna göre ülkemizdeki fiber şebekelerin toplam uzunluğu 240 bin kilometre olarak verilmiş durumda. 60 bin adet baz istasyonunun bağlanabilmesi için ise bu uzunluğun en az 7-8 kat arttırılması gerekiyor. 4G teknolojisinin verimli olarak kullanılması için gerekli olan fiber şebeke uzunluğu belliyken, mevcut fiber şebekesi bu ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Bunun yanı sıra fiber alanına yatırımlar da yeterli hızda değil. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınan verilere göre, kazı izni verilen fiber optik metrajları 2008’den 2014’e kadar büyük ölçüce düşmüş gözüküyor. 2008 yılında başlanan fiber optik şebeke yatırımlarında yıllar içinde artış olması beklenirken, İstanbul’da 7 yıl içinde yapılan kazı uzunluğunun tam tersine çok büyük ölçüde düştüğü gözlemleniyor. 2008 yılında İstanbul’da 678 kilometre fiber şebeke döşenmişken bu uzunluk 2014 yılında sadece 17 kilometreye düşmüş durumda. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (UDH Bakanlığı) ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) çözümü için çeşitli çalışmalar yapıyorlar ancak fiber şebekelerinin yaygınlaşması konusunda büyük sorunların devam ettiği açıkça görülebiliyor. Fiber şebekeler nasıl artabilir? Fiber şebekelerin hızla yaygınlaşabilmesi için iki yol bulunuyor. Bunlardan ilki, bir işletmecinin kendi şebekesini (fiber kablo, kanal, göz) kurabilmesi ve kamu/özel mülkiyet altındaki arazilerden geçebilmesi için kazı yapma izni alması. Genel olarak “Geçiş Hakkı” adı verilen bu izin ile UDH Bakanlığı ilgileniyor. Bu konuda Bakanlık tarafından yapılan düzenlemeler beklenen sonuçları vermiş değil. Bugüne kadar TELKODER üyesi işletmeciler tarafından geçiş hakkı istemiyle Bakanlık’a yapılan 55 başvuru içerisinden sadece 9 tanesinin olumlu, 4 tanesinin olumsuz sonuçlandığını, 42 tane de bekleyen başvuru olduğunu görüyoruz. İkincisi yol ise “Tesis Paylaşımı”, adı verilen mevcut milli yeraltı kablo kanallarından isteyen işletmecilerin makul bir bedel karşılığı faydalanması. Bu yolla her işletmecinin kendi kazısını yapmasının yerine, mevcut kurulmuş fiber şebekesinin herkes tarafından kullanılması sağlanıyor. Bu sayede fiber şebekelerin yaygınlaşması büyük hız kazanabiliyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun ilgilendiği “Tesis Paylaşımı” konusunda da çok gecikmeli olarak yapılan düzenlemeden beklenen sonuç alınabilmiş değil. Bugüne kadar TELKODER üyesi işletmeciler tarafından BTK’nın yaptığı düzenlemeye uygun olarak Türk Telekom’a yaptıkları toplam 319 tesis paylaşımı başvurusu içerisinde de sadece 31’inin olumlu, 135’inin olumsuz sonuçlandığını, 153 tane de bekleyen başvuru olduğunu görüyoruz. Ayrıca BTK’nın 2011 yılında aldığı karar ile, Türk Telekom’u fiber yatırımı yapması halinde 5 yıl boyunca tüm düzenlemelerden muaf tutmasının da rekabeti engellemek dışında bir şeye hizmet etmediği açıkça görülüyor. Yatırımların artması için bu kararın ortadan kaldırılması gerekiyor.”

‘GREAT Startup’ yarışmasını kazananlar Londra’da

0
GreatStartupBirleşik Krallık ile Türkiye arasındaki ticaret ve yatırımı desteklemek amacıyla Birleşik Krallık hükümeti tarafından yürütülen GREAT kampanyası kapsamında Türkiye’deki genç teknoloji şirketleri arasında düzenlenen ‘GREAT Startup’ yarışmasını kazananlar, yarışma ödüllerinden biri olan Londra gezisini gerçekleştirdi. Ocak ayında gerçekleştirilen Londra seyahatinde “GREAT Startup” yarışmasını kazanan şirketlerin kurucuları, girişimlerini geliştirmek için Birleşik Krallık Başbakanlık ofisinden Başbakanlık İş İlişkileri Danışmanı Chris Hopkins ve Başbakanlık Teknoloji Politikaları Danışmanı Daniel Korski ile Başbakanlık konutu olan Downing Street 10 Numara’da bir araya geldi. Grup ayrıca, Birleşik Krallık Ticaret ve Yatırım Ajansı (UKTI) bünyesinde Başbakanlık Ticaret Elçisi Lord Janvrin, UKTI Gelişmekte olan Pazarlar Başkanı Daniel King ve UKTI Yazılım, Yaratım ve Medya Sektör Lideri Terry Mankertz ile de görüşerek projelerini paylaştılar. “GREAT Startup” yarışmasını kazanan şirketlerin kurucularından oluşan grup, 4 gün süren Londra gezisi boyunca girişimcileri büyüten, fon bulmalarına destek olan London & Partners İç Yatırımlar Yöneticisi Omar Hassan ile de buluşarak projeleri hakkında görüşme fırsatı buldular. Londra’da teknoloji kenti ve Google kampüsü gibi öne çıkan bölge ve ofisleri de ziyaret eden Grup, Birleşik Krallık’a yatırım yapma, muhtemel işbirlikleri gibi konularda düzenlenen çeşitli toplantılara da katıldı. Geziye katılan HotelRunner kurucu ortağı Ali Beklen, Londra’da bulundukları süre içinde Birleşilk Krallık’ın teknoloji yatırımlarına verdiği önemi ve disipliner yaklaşımı her boyuttan dinleme şansı bulduklarını belirterek, “Kurduğumuz yeni bağlantılar sayesinde Birleşik Krallık’tan yeni yatırımcılar ile görüşmelere başladık. HotelRunner’in küreselleşmesi sürecinde İngiltere’deki ekosistem ile yollarımızın kesişeceğine hiç şüphem yok. Bu kusursuz organizasyona destek veren herkese HotelRunner ailesi olarak teşekkür ederiz” dedi. “GREAT Startup” yarışmasının ödülü olan Londra gezisine, yarışmayı ‘Kadın Teknoloji Girişimcisi’ kategorisinde kazanan alışveriş ve moda arama motoru vitringez.com adına Natali Yeşilbahar, ‘Üniversiteli Genç Girişimci’ kategorisinin birincisi, 7 farklı sosyal medya uygulaması sunan visionteractive.com adına Onur Candan, ‘Anadolu’dan Teknoloji Girişimcisi’ kategorisinde birinci olan cloud üzerinden callcenter hizmeti sunan alo-tech.com adına Cenk Soyak, ‘Sosyal Teknoloji Girişimcisi’ kategorisinde birinciliği alan yemek sitesi favoreat.com adına Seli De Eskinazis, ‘Jüri Özel Ödülü’nü alan seyahat turizm siteleri cloudarena.com ve HotelRunner projesini temsilen de Kurucu Ortak Ali Beklen katıldı. Startup yarışmasında kategori birincisi olan şirketler risk sermayesi şirketlerinin de yer aldığı Birleşik Krallık seyahatine katılım hakkı, Birleşik Krallık’ta iş kurmak isteyenlere danışmanlık, ilgili kişilerle tanışma ve Birleşik Krallık’ta iş yapmakta olan kişi ve şirketlerle tanışma ve fikir alışverişinde bulunma olanağı kazanmışlardı.

Büyük filmlerin verileri de büyük olur

0
Gişe rekorları kıran filmler, artan talep ve beklentiler karşısında gittikçe daha fazla veri yaratıyor. İncelikle hazırlanan bilgisayarda oluşturulmuş görüntü (CGI) efektleri, 3D sinema teknolojileri, lokalize edilmiş versiyonlar ve 3D, 4K ve IMAX gibi bitmiş ürünün boyutları, prodüksiyon ve post-prodüksiyon sürecinde oluşturulan veri miktarını şaşırtıcı rakamlara ulaştırıyor. Sinema dünyasının yıldızı verinin, film yapım sürecindeki her aşamada nasıl rol oynadığına gelin birlikte bakalım. 2017’de eğlence sektörünün yıllık veri üretiminin 87 bin petabayta ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu rakam verinin, 5 yıl içinde 4 kat büyüme kaydedeceğini gösteriyor. Pazar araştırması Film stüdyoları, yapım sürecine başlamadan önce, bir filmin piyasada nasıl performans göstereceğini öngörmek için ayrıntılı analizler gerçekleştiriyor. Bu analiz modellerinden biri 12 değişkenden oluşuyor:
  1. Toplam ve haftalık sinema doluluk oranları
  2. Tür
  3. Filmi yapan ülke
  4. Yaş sınıflaması
  5. Rakipler
  6. Yönetmen
  7. Oyuncular
  8. Reklam harcaması
  9. Piyasaya çıkarken üretilecek kopya sayısı
  10. Eleştiriler
  11. Devam filmi olup olmadığı
  12. Piyasaya çıkma tarihi veya mevsimsellik
MOVIE PRODUCTION infographic r9 FINALProdüksiyonda Görsel efekt ve 3D animasyon stüdyoları, filmlerdeki sahneleri işlemek için artık on binlerce bilgisayar çekirdeği kullanıyor. Toplamda saniyede 288 megabayt veri içerisinde, (HD’ye benzer) sıkıştırılmamış her bir 2K film karesi 12 megabayt tutuyor. Ultra HD’ye benzer sıkıştırılmamış her bir 4K film karesi ise yaklaşık 40 megabayt tutuyor. Bu da saniyede yaklaşık 1 gigabayta eşit. İki saatlik ortalama bir film, 20 saatlik içerik anlamına geliyor. Bu da 50 terabaytlık ek veri demek. 4.096 piksel Her bir kare = 8.8 milyon piksel 2.160 piksel Sinema salonlarında Hasılat rekorları kırabilecek filmler artık sinema salonlarına film bobini şeklinde değil, sabit disk sürücüler içinde ya da uydu aracılığıyla ulaştırılıyor. Film stüdyoları bir filmin IMAX ve 3D dahil olmak üzere birden çok versiyonunu eşzamanlı olarak salonlara dağıtıyor. Bazı sahneler, farklı ülkelerdeki izleyici profiline göre yeniden düzenleniyor. Hatta bazı durumlarda tüm sahneler yeniden tasarlanabiliyor. 3D filmler, 2D filmlerden 2 kat daha fazla veri tüketiyor çünkü temelde tek bir film için iki kopya oluşturuluyor–her bir göz için birer adet. Evlerde Bundan 30 yıl önce filmleri evimizdeki salonlara taşımak için yalnızca bir VHS, bir de TV versiyonu hazırlamak yetiyordu. Bugün evde film izlemek için birden fazla hizmet ve platformdan faydalanabiliyor, filmleri yüzlerce farklı şekilde edinebiliyoruz. Günümüzde bir film dosyası, cep telefonlarında görüntülenmek üzere 150 MB ila 3D HD Blu-ray versiyonlar olarak 54 gigabayt arasında değişiyor. Netflix gibi ev sineması hizmeti veren şirketler filmleri, farklı bant genişliklerine, cihazlara ve dillere uyumlandırmak için 100 farklı versiyon olarak sıkıştırıyorlar.

Autodesk, öğrencileri sürdürülebilir ulaşıma yönlendiriyor

0
Şehir yaşamı ve beraberinde ulaşım sorunları gittikçe artıyor. Bu konuya dikkat çekmek istediklerini belirten Autodesk Akdeniz Ülkeleri Eğitim Koordinatörü Evren Arın, bu yıl ikinci kez düzenledikleri DesignNext yarışmasının temasını bu amaçla “Şehir içi engelsiz deniz yolculuğu” olarak seçtiklerini belirtti. Basın toplantısı için mimari yönden zengin 150 yıllık bir binayı tercih ettiklerini de belirten Arın, yarışmada kazanan isimlerin, diğer ülkelerde kazanen ekiplerle birlikte Şangay’da Autodesk Panorama isimli bir eğitim programına alınacağını da belirtti. Bu yıl 68 üniversiteden 211 takımın katıldığı ve 63 proje tesliminin gerçekleştiği yarışma iki ana kategoride düzenlendi. Mimari Tasarım dalında “Engelsiz İskele” tasarımlarıyla yarışan ekipler arasında İstanbul Teknik Üniversitei Mimarlık Bölümü’nden Damla Öztürk ve Ece Bahar Elmacı‘dan oluşan ekip birinciliği alırken; Ürün Tasarımı dalında ise şehir içi deniz ulaşımına yönelik “Engelsiz Yolcu Motoru” tasarımları yarıştı. Bu kategoride kazanan isimler ise Balina Gemi Projesi isimli çalışmalarıyla Gazi Üniversitesi’nden Aysun Ocak ve Demet Parlak oldu. Arın’ın yarışmanın kapsamıyla ilgili verdiği bilgileri ve kazanan öğrencilerin yorumlarını videomuzda bulabilir, yarışmaya katılan örnek çalışmaların tamamına ise designnext.org adresinden ulaşabilirsiniz.