Beyoncé teknoloji startup yatırımcısı oldu
Snoop Dogg, Ashton Kutcher ve Justin Bieber gibi bir yandan da yatırımcı olan ünlüler kervanına katılan Beyoncé, işletme becerilerini teknoloji dünyasında sergilemeye karar verdi. Parkwood Entertainment adındaki şirketi ile Sidestep şirketine 150 bin dolar yatırım yapan Beyoncé, böylece teknoloji dünyasına da adım atmış oldu.
Çoğunlukla konser ürünlerini almak için uzun kuyruklarda beklemek ve konseri seyretmek arasında seçim yapmak zorunda kalan izleyici, ezici çoğunlukla konseri seyretmeyi tercih ediyor. Kuyruklar yüzünden konserden elde edilecek ek gelir çok büyük sekteye uğramış oluyor. Sidestep işte burada devreye giriyor.
Sidestep, ünlülerin konser ürünlerini satan ve konser sırasında sıra beklemeden ürünlerin alınmasını sağlayan bir mobil uygulama. Bizdeki Biletix’in, bilet haricinde konserle ilgili her şeyi satan versiyonu gibi. Sidestep, Beyoncé’nin Formation Düya Turu t-shirtlerini ve posterlerini satarak hayatına başlamıştı. Ortaya çıktıktan iki hafta içerisinde o kadar başarılı satış rakamlarına ulaştı ki, Beyoncé ve Parkwood Entertainment uygulamaya yatırım yapmaya karar verdiler. Sidestep’in CEO’su Eric Jones “Beyoncé’nin dünya turunun oldukça teknoloji odaklı olmasını istemiştik. Daha yeni kurulmuş küçücük bir startupın dünyanın en büyük turnesini sponsor etmesi herkesi şaşırttı” diyor.
Sidestep, ürünü konserden önce, konser sırasında hatta konserden sonra bile sipariş edilmesini sağlıyor. Siparişten sonra tek yapılması gereken, konser alanına kurulmuş özel bölüme gidip bir QR kod okutmak ve sipariş edilen ürünü hemen almak. Alternatif olarak evlere de ürün gönderilebiliyor. Böylece istenilen ürünün stokta kalmaması, bedeninin bulunmaması, saatlerce kuyrukta beklemek gibi dertler ortadan kalkıyor.
Sidestep yalnızca Beyoncé ürünleri satmıyor. Guns N’ Roses, Fall Out Boy, Selena Gomez, ve Weezer ürünleri de Sidestep’te yer bulan “markalar” arasında. Sidestep aynı zamanda sanatçılara, müşterileri hakkında veri de sağlıyor. Bu ürünleri kim alıyor, ne zaman alıyor, hangi ürünler daha çok rağbet görüyor, hangi bedenler tercih ediliyor vb. Yüzde 10’luk hizmet bedeli ise müşteriye yansıtılıyor.
Sidestep şimdiye kadar toplamda, aralarında sinema oyuncusu Jared Leto, Lady Gaga’nın eski menajeri Troy Carter, LA Dodgers’ın CEO’su ve Cross Culture Ventures gibi şirket ve şahıslardan toplamda 1,7 milyon dolar yatırım almayı başardı. Uygulama üzerinden bu yıl içerisinde 2 milyon dolar satış yapıldı. 2015 yılında bu satış rakamı yalnızca 200 bin dolardı.
Beyoncé yatırım dünyasına uzak bir isim değil. WTRMLN WTR adındaki bir kavun suyu içecek şirketine yatırım yapmıştı. Juicero adındaki meyve suyu aletleri şirketi ile bağları olduğu söyleniyor ancak ne hikmetse kimse bu konuda konuşmak istemiyor. Ayrıca 22 Day Nutrition adındaki bir vegan yiyecek şirketine de kurulum aşamasında yüklü bir miktar yatırım yaptığını biliyoruz. Beyoncé’nin yatırımları arasında en bilineni ise, Tidal müzik platformunda hisse sahibi olması. Bu hisseler sayesinde kendi parçalarının öncelikli olarak Tidal’da yer almasını sağlamıştı. Ancak Sidestep yatırımının tüm bunlar içerisinde apayrı bir yeri var. Sidestep ile doğrudan sanatçıların para kazanmasına yardımcı olabilir.
Online müzik yayını yapan sitelere yayın haklarını vererek buradan para kazanmaya çalışan müzisyenler kendilerini kandırıyor. Gerçek para, bu hizmetleri kullanıp ünlü olduktan sonra konser bileti ve ürün satışından geliyor.
Mağazalarda sanal gerçeklik kullanımı
İşletmeler süreç akışlarını geliştirmek, CAD tasarımlarını görselleştirmek, güvenlik eğitimi ve müşterileri için gerçekten daha iyi deneyimler yaratmaya başlamak için sanal gerçeklik (Virtual Reality -VR)teknolojilerini kullanıyorlar. 1999 hatta daha eski tarihlerden beridir var olan VR teknolojisi, özellikle müşteriler ile doğrudan temas eden mağazalarda, pazarlamayı değiştirmeye başladı. Ancak teknolojinin müşterilerin karşısına çıkması yalnızca son 2 yılda gerçekleşti.
Bunun en büyük sebebi, sanal gerçeklik teknolojisinin müşterilerin “kurcalaması” için yeterince pratik ve alımlı olmamasıydı. Ancak günümüzde Samsung, HTC, Oculus gibi şirketlerin ön ayak olması ile, kişisel bilgisayarlarımızda, hatta cep telefonlarımızda bile sanal gerçeklik deneyimini yaşayabiliyoruz.
HTC’nin B2B ve İş Geliştirme Başkan Yardımcısı Herve Fontaine, “Kurumsal müşterilerin, son kullanıcıya sunulandan daha güçlü, daha karmaşık ama aynı zamanda daha güvenilir sanal gerçeklik platformlarına ihtiyaçları var” diyor.
Yani devir değişti. Eskiden kullanıcının karşısına çıkartmaktan çekinilen teknoloji, zaman içerisinde o kadar yaygınlaşmaya başladı ki, kurumların kendi müşterilerinin karşısına çok daha iyi bir sistemle, platformla, çözümle çıkmaları gerekliliği doğdu. İronik olarak, roller tersine döndü.
Şu anda, mağazalarda ve işletmelerde VR kullanımını destekleyen iki farklı görüş var. Birini Samsung temsil ediyor. Yalnızca bir gözlük ve cep telefonu ile VR deneyimini yaşatabilen sistemler geliştirdiler ve kurulum kolaylığından aslında mobil bir sistem olmasına kadar birçok avantajı var.
İkinci kamplaşma ise, HTC ve NVIDIA tarafından temsil ediliyor. Bu kamp, çok güçlü grafik işlemciler ve özel üretilmiş gözlükler kullanarak tüm mağaza içi sanal gerçeklik deneyimini düzenliyorlar.
Sanıldığının aksine birçok büyük işletme sanal gerçekliği çok önceden beri kucaklamış durumda. Bu gibi işletmeler arasında otomobil piyasasından Audi, Ford, BMW ve Daimler sayılabilir. Mimarlık firmaları arasında AEcom ve Gensler sayılabilir. Mağazalarda tüketicinin deneyebileceği bir test ürünü olmadığında veya bu ürünün mağazada yer alması basitçe mümkün olmadığında, ürün tasarım halindeyse veya deneyimsiz tüketicinin kullanımına ilk etapta sunulamayacak kadar karmaşık, zor, kırılgan, tehlikeli ise, sanal gerçeklik devreye giriyor.
HTC ve NVIDIA işbirliğinde, NVIDIA tarafı çok yüksek işlem kapasitesine sahip grafik kartlarını sağlıyor. Sanal gerçeklik uygulamalarında üç boyutlu görüntüyü yaratmak için, aynı sahnenin farklı açılardan iki ayrı gösteriminin, iki ayrı göze gösterilmesi gerekiyor. Bu da, üç boyutlu sahnenin iki kere işlemden geçmesi demek. Dolayısıyla gerekli olan işlem gücü bir anda iki katına çıkıyor. Bu senaryo, yalnızca bir tek kişi için geçerli. Mağazada 3-4 kişiye sanal gerçeklik turu düzenleyeceğini zaman, işlem yükü bir anda 8 katına çıkabilir.
HTC ve NVIDIA sanal gerçeklik deneyimini tek merkezden yönetirken, Samsung kendi ürettiği akıllı telefonlara güveniyor. Galaxy S7, Galaxy S7 edge, Galaxy Note5, S6 edge+, S6 ve S6 edge telefonlar ile çalışan Samsung’un sanal gerçeklik çözümü, çok sayıda müşteri için gereken işlem gücünü böylece cihazlarına yayıyor.
Her iki yöntemin de avantajları ve dezavantajları var. Hangi yöntemin seçileceği hem müşteri beklentileri hem de mağaza ihtiyaçları göz önünde bulundurularak seçilecek. Apple, Google ve Microsoft gibi devlerin de sanal gerçekliğe yatırım yapmaları (örneğin hibrit bir teknoloji olan HoloLens gibi), gelecekte çok daha sık bir şekilde işletmelerin kendi kurumsal kimlikleri açısından sanal gerçeklik ile haşır neşir olacaklarını gösteriyor.
Online firma rehberleri AI kontrolünde
Son aylarda hem dünyada hem Türkiye’de çok popüler olan “chatbot”ların ilk örnekleri ortaya çıkmaya başladı. “Bot”, internette verilen görevleri yerine getiren programlar olarak öne çıkıyor. Chatbot’lar ise kullandığımız mesajlaşma/chat uygulamalarında “yaşayan” ve sizinle sohbet edebilen bot’lar olarak tanımlanıyor. Yellow Pages Türkiye ekibi, sunduğu hizmetlere bir yenisini daha ekleyerek bir ilki gerçekleştirdi ve Türkiye’nin ilk firma rehberi robotu RehberBot’u hayata geçirdi. RehberBot, Türkiye’nin ilk rehber robotu olduğu gibi dünyadaki Yellow Pages’lar arasında da bir ilk.
RehberBot ile firmalar rekabet güçlerini artıracak
Bugün 850 binden fazla firmanın yer aldığı YellowPages.com.tr üzerinden Mesaj Gönder butonundan ya da Facebook’tan Messenger ile ulaşılabilen RehberBot ile kullanıcılar rehberde firma arayabiliyor ya da rehbere firma ekleyebiliyorlar. RehberBot’un en büyük avantajlarından biri, kullanıcıları istedikleri firmalara daha kolay, hızlı, sıcak bir dilde ve hatta eğlenceli bir şekilde ulaştırması… Diğer bir avantajı ise rehbere kayıtlı olmayan firmaların kendilerini rahatlıkla rehbere kaydederek bulunabilirliği artırması. RehberBot, firmasını rehbere kaydetmek KOBİ’lere ya da rehberde arama yapmak isteyen kullanıcılara adım adım yol gösteriyor ve yardım ediyor.RehberBot üzerinde firma ekleyenlerin oranı %43
Henüz geçtiğimiz hafta yayına alınan RehberBot’un ilk kullanım istatistikleri de çıktı: RehberBot’la konuşan kullanıcıların %43 RehberBot’u “firma ekleme” için kullanırken %45’i “firma arama” için kullanıyor. Kalan %12’lik kesim ise RehberBot’a “günaydın” diyerek çıkanlardan iş başvurusu yapan, yemek tarifi soran, trafikte hatalı araç kullanımı bildiren kişilere kadar çok çeşitli konularda robotla konuşmaya çalışan, robotu merak eden kullanıcılardan oluşuyor. RehberBot’un firma eklemek isteyen işletme sahiplerinin ya da arama yapan kullanıcılarının konuşmalarını anlayabilmesi için konuşmaların belirli bir formatta olması gerekiyor. Örneğin hava durumunu soracak olursanız, RehberBot özür dileyerek sizi anlamadığını belirtiyor. Anlayabilmesi için önceden belirlenmiş bir soru seti içinden seçim yapmanızı istiyor. Sorularına yanlış cevap verirseniz, örneğin telefon numaranızı eksik girerseniz, sizi uyarıyor ve doğru formatta cevap vermenize yardımcı oluyor. Bu yönlendirmeler sayesinde, firma ekleme veya firma arama kullanımlarının başarıyla sonuçlanma oranı %85’in üzerinde.e-Ticaret siteleri için bildirim yükümlülüğü geliyor
6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafınca hazırlanan “Elektronik Ticarette Bildirim Yükümlülükleri Hakkında Tebliğ Taslağı” 22/09/2016 tarihi itibarıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, e-ticaret dernek ve federasyonlarının görüşüne açıldı.
Tebliğ Taslağını incelediğimizde aşağıdaki bazı önemli noktalar ile karşılaştık:
Elektronik ticaret faaliyetinde bulunan işletmeler, faaliyette bulundukları internet sitesi, mobil site veya mobil uygulamaları Bakanlığa bildirecek. Bu sayede, e-ticaret yaptığını bildiren işletmeler kayıtlı hale gelecek ve e-ticaret işletmelerinin ulaşılabilir olmasına imkân sağlanacak.
Ayrıca, elektronik ticaret ortamında sunulan mal ve hizmetlerin türü ve ödeme yöntemleri gibi bilgiler de Tebliğ kapsamında Bakanlığa bildirilecek.
Bildirimde bulunan işletmelerin internet adresleri ile Bakanlıkça gerekli görülen diğer bilgilerin “www.eticaret.gov.tr” adresinden yayımlanması ve tüketicilerin bu ortamdan bilgilendirilmesi sağlanacak.
Ülkemizde e-ticaretin farklı ticaret türlerinde ve mal / hizmet sektörlerinde gelişimini izlemek bu alandaki verilerin eksikliğinden dolayı şimdiye kadar sağlıklı şekilde yapılamıyordu. Düzenleme ile e-ticaretin gelişimini izlemeye ve değerlendirmeye imkan sağlayacak istatistiki veriler ayrıntılı şekilde izlenecek ve değerlendirilecek.
Elektronik Ticaret Bilgi Sistemi kuruluyor
Elektronik ticaret verilerinin toplanması, bu verilerin işlenerek istatistiki bilgilerin üretilmesi ve Tebliğ kapsamında bildirim yapılabilmesi amacıyla Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde Elektronik Ticaret Bilgi Sistemi (ETBİS) kurulacak. Tebliğ uyarınca bildirimde bulunması öngörülen işletmeler ETBİS’e, www.eticaret.gov.tr adresi veya e-Devlet kapısı üzerinden ulaşabilecek. Tebliğ metnine buradaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.Kişisel verilerin korunması mobil alışverişi yaygınlaştırıyor
Türkiye’de online ve temassız mobil alışverişi yaygınlaştırmak için müşteriye ait kişisel verilerin gizliliğine dikkat etmek gerekiyor. Yeni yürürlüğe giren kişisel verileri koruma kanunu bunu güvenceye alarak tüketicinin güvenle online alışveriş yapmasını sağlıyor.
Yapı Kredi Bankacılık Akademisi yeni regülasyonlar çerçevesinde kişisel verileri koruyan ve bankacılık işlemlerini hızlandıran fintek çözümleri geliştiriyor. Ülkemizde e-ticaret, online alışveriş ve zincir perakende sektörünü güçlendirmek için geliştirilen çipli kimlik kartı, dijital imza ve biyometrik kimlik doğrulama gibi teknolojileri Yapı Kredi Bilişim Teknolojileri ve Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Cahit Erdoğan’a sorduk.
Apple ve Deloitte dijitalleşme için işbirliği yapıyor
Apple ve Deloitte, işletmelerin dijitalleşme süreçlerini hızlandırmak için işbirliğine gidiyor. iOS platformunun iPhone ve iPad aracılığıyla iş yerine getirdiği gücü, kullanım kolaylığını ve güvenliği en yüksek düzeye çıkararak her büyüklükteki şirketin çalışma biçimini hızla ve kolayca dönüştürmesini amaçlayan bir ortaklık ile Apple ve Deloitte bir araya geldi.
Bu ortak çabaların bir parçası olarak,e Dloitte, şirketlerin perakende, saha hizmetleri ve işe alımdan AR-GE, envanter yönetimi ve back office sistemleri gibi müşteriye yönelik işlevlere kadar tüm kurumsal yapılarında çalışma biçimini dönüştürmelerine yardımcı olmaya odaklanmış 5 binin üzerinde stratejik danışmanla benzeri olmayan bir Apple hizmeti sunuyor.
Apple ve Deloitte, Deloitte Consulting aracılığıyla müşterilerin iş hayatında iOS’un donanım, yazılım ve hizmetler ekosisteminden tam olarak yararlanmalarına yardımcı olmak için tasarlanmış, EnterpriseNext adı verilen yeni bir hizmeti geliştirmek için de işbirliği yapacaklar. Bu yeni hizmet müşterilerin sektörleri içinde en büyük etki olanaklarını keşfetmelerine ve süratli prototipleme aracılığıyla kısa zamanda özel çözümler geliştirmelerine yardımcı olacak.
“iOS’un şirketler için en iyi mobil platform olduğunu biliyoruz; çünkü Deloitte’in çalışanları tarafından kullanılan 100 binden fazla aygıt ve 75’in üzerinde özel uygulama ile biz de faydasını bizzat deneyimledik.” diyor Deloitte Global CEO’su Punit Renjen. “Özel Apple uygulamamız global şirketlere iOS, iPhone ve iPad’in güçlü ekosisteminden yararlanma olanağı vermek ve verimlilik ve üretkenliği artırırken tutkularını da gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için ihtiyaç duydukları uzmanlık ve kaynakları sağlayacak.
“Dijital dönüşüm stratejisi alanında lider olan Deloitte, Apple’a özel stratejik danışmanlar ekibi ile müşterilerin iOS, iPhone ve iPad aracılığıyla çalışma biçimlerini gerçek anlamda köklü bir şekilde dönüştürmelerine destek olan ideal bir ortaktır,” diyor Apple’ın CEO’su Tim Cook. “iPhone ve iPad her yerde insanların işlerini yapma biçimini dönüştürüyor. Bu ortaklık sayesinde, daha da fazla şirketin yalnızca Apple ekosisteminin sağlayabileceği inanılmaz yeteneklerden yararlanmalarına yardımcı olabiliyoruz.”
Deloitte Consulting’in EnterpriseNext hizmeti şirketlere 20’den fazla sektörde uzman desteği verecek ve müşterilerine şunları sağlayacak:
– Sektörlerinde iPhone ve iPad için en yüksek etkiyi yaratabilecek mobil olanakları keşfetmelerine, mobil fırsatlar için hazırlanmalarına ve dijital kaynakların önceliklerini belirlemelerine yardımcı olmak amacıyla iOS için EnterpriseNext Değer Haritaları
– Fikirleri, prototipten özel oluşturulmuş iOS çözümlerine hızla geçirmek amacıyla iOS için EnterpriseNext Atölyeleri
– ERP, CRM, analiz ve İK dahil mevcut kurumsal platformlarla sorunsuz bir şekilde entegre olan, kurulumu kolay, kaliteli özgün uygulamalar oluşturmaya yardımcı olacak, tüm dünyada Deloitte Digital Studios ofisleri aracılığıyla ulaşılabilen iOS mimarları, tasarımcıları ve mühendisleri.
Türkiye DDoS saldırılarında birinci, en büyük saldırı ise Fransa’ya
Dünyanın en önemli içerik dağıtım ağlarından ve bulut bilişim sağlayıcılarından biri olan Akamai, küresel internet altyapılarının güvenliğine dair 2016 yılının ilk çeyrek raporunu yayınladı. Raporda DDoS saldırılarında Türkiye’nin de yer aldığı dikkat çekici bilgiler var.
Geleneksel olarak ‘State of Internet’ başlıklı raporlar hazırlayan Akamai’nin bu raporu ‘Security’ yani Güvenlik alt başlığını taşıyor ve ülkelerin internet üzerinden aldığı tehditleri yakından inceliyor.
Daha önce siber gasp çetesi DD4BC’nin hedeflerini, yöntemlerini ve amaçlarını raporlayan Akamai’nin güncel raporuna göre DDoS atakları 2016’nın ilk çeyreğinde 30 Mpps (Million Packets Per Second) yoğunluğunun üzerinde 6 saldırı gerçekleşti. Şubat ayında 51 Mpps, Mart ayında ise 67 Mpps yoğunluğunda gerçekleşen saldırıların 2/3’si teknoloji ve yazılım endüstrisini vurdu.
Küresel bir perspektiften bakan Akamai, Türkiye’yi yine DDoS saldırılarının kaynağı olan zirvedeki 5 ülke arasında arasında gösteriyor. Çin’in yüzde 27’lik payla ilk sırada yer aldığı listenin ikinci sırasını yüzde 17,2 ile ABD alıyor ve Türkiye, yüzde 10,24 pay ile 3. sırayı alıyor. Paylaşılan bilgilere göre Türkiye 2015’in ilk 3 çeyreğinde bu sıralamada yer almıyordu. Ancak 2015’in son çeyreğinde yaklaşık yüzde 22’lik payla 2. sıraya kadar yükselmişti.
Akamai’nin raporu DDoS ataklarının yarısından fazlasının yüzde 54,8 payla oyun endüstrisini vurduğunu, ikinci sırada ise yazılım ve teknoloji endüstrisinin (yüzde 25,1) geldiğini paylaşıyor.
Akamai, web uygulaması saldırılarının yüzde 70’inin HTTP protokolüne dönük olduğunu da belirtiyor. Bu da HTTPS’in güvenlik katmanı olarak işe yarar olduğunu bir kez daha doğruluyor.
Web uygulaması saldırılarının başlangıç ve bitiş noktalarına baktığımızda ise ABD’nin her iki açıdan da zirvede olduğunu görüyoruz. Saldırıların yüzde 43’üne kaynak olan ABD, yapılan saldırılarınsa yüzde 60’ına hedef oluyor. Web uygulamaları saldırıları da en çok (yüzde 43,42) perakende sektörünü vuruyor.
Geçtiğimiz sene siyasi nedenlerden ötürü ülkemize karşı gerçekleştirilen bir DDoS saldırısı, internet tarihinin en büyük DDoS saldırılarından birisi olmuştu.
En büyük DDoS saldırısı Fransa’ya karşı gerçekleşti
Ülkemize gelen saldırıdan beridir en güçlü DDoS saldırıları listesine girebilecek boyutta bir saldırı olmamıştı. Fakat geçtiğimiz hafta Fransız merkezli bir hosting firması olan OVH’yi hedef alan saldırı, listeye dahil olmakla kalmayıp en üst sıraya da yerleşmeyi başardı. Saniyede 1 terabit gibi inanılmaz bir trafiğe sahip olan saldırıya karşı koyabilecek herhangi bir sistem şu an dünya üzerinde mevcut değil. Saldırıyı ilgi çekici yapan bir diğer kısım ise saldırının bilgisayarlardan gelmemiş olması. Saldırının 150 bini aşkın sayıda çeşitli teknolojik cihaz üzerinden geldiği açıklandı. Bu cihazların çok büyük bir kısmını web kameraları, ufak işlemci gücüne sahip internete bağlanabilen elektronik cihazlar oluşturuyor. DDoS saldırılarının artık bilgisayarlardan çok daha basit teknolojik aletler üzerinden yapılıyor oluşu ise hackerların yeni yol haritası hakkında bizlere bilgi veriyor. Özellikle nesnelerin internetinin yaygınlaşması ve uzun süredir bu sistemlerin yeterli siber güvenlik şartlarında olmadığı söylemi bu saldırı ile kısmen doğrulanmış oldu. Kişisel bilgisayar ve taşınabilir cihazların güvenlik açısından gelişmesi ve kullanıcı bilincinin artması ile bu cihazlar artık hackerların gözdesi değil. Ancak kullanıcı bilinci ne kadar artarsa artsın, bunun nesnelerin internetine bir katkısı olmuyor.Microsoft dijitalleşmeyi kucaklamaya çağırıyor
2030 yılına geldiğimizde IoT (Nesnelerin İnterneti) gibi dijital teknolojiler, dünyanın en büyük 20 ekonomisine 14 trilyon dolar daha ekleyecek. Bu rakam, şu andaki gayri safi milli hasılaların beşte biri. Yani dijitalleşme devam ettikçe, dünya ekonomileri 14 yıl içinde yüzde 20 büyüyecek.
Ancak burada coğrafi bir sorun var. Afrika ve Orta Doğu’daki birçok işletme, dijitalleşmeye karşı direnç sergiliyorlar. Bu direncin sebepleri arasında net bir dijital stratejinin olmaması, çok katı IT regülasyonları, hızlı değişimlere ayak uyduramama, iş ve teknoloji yetenek eksikliği sayılabilir.
Bugün Dubai’de yapılan bir basın etkinliğinde Microsoft, Orta Doğu ve Afrika’da bulunan şirketlerin dijitalleşme süreçlerinde yardımcı olacağının sözünü verdi. Etkinlikte bir araya gelen konunun uzmanları ve tabii ki basın, şirketleri dijital dönüşüme sokma, dijital güvenlik, nesnelerin interneti, yapay zekalı bulut uygulamaları gibi konularda fikir alışverişinde bulundular.
Windows ve Cihazlar İş Grubu Orta Doğu ve Afrika Direktörü Denis Klimashev, aslında sorunun nerede olduğunu çok güzel özetledi: “Geleneksel kurumlar sanki birer startup olmuşlar gibi davranmak istiyorlar. Ancak bunu gerçekleştirmek için gereken teknoloji altyapısından veya operasyon modellerinden yoksunlar. Bu yüzden başından beri dijital olarak kurulan startupların gerisinde kalıyorlar.”
Dijital dönüşümün kilit taşı ise liderlik. Dijital oryantasyon işletmenin en tepe noktasından başlayarak en alt düzey çalışanlarına kadar yayılmalı. Vizyon veya yönlendirme olmadan şirketler gerçek dijital fırsatları kaçırıyorlar.
Büyük veri ise dijitalleşmenin temelinde yatıyor. Büyük veri olmadan liderlerin karar vermelerini sağlayacak analizler ve öngörüler yapılamaz. Örneğin müşteri davranışları verileri yeni tasarımlar, daha iyi ürünler ve yeni gelir kapıları gibi yeniliklerle dolu bir dünyayı karşımıza çıkarttı.
Bazı şirketlerin dijitalleşmesine ise, dijital güvenlik endişeleri ket vuruyor. Ancak, özellikle Orta Doğu ve Afrika coğrafyasında dijitalleşmeyi en erken kucaklayan kurumlar bankalar oldu. Müşterilerine mobil bankacılık hizmetleri sunarak dijitalleşmeye başlayan bankalar, aslında dijitalleşmenin sanıldığından çok daha güvenli olduğunun yaşayan kanıtları gibi. Örnek verelim: Orta Doğu coğrafyasındaki orta büyüklükteki bankaların tamamı mobil teknoloji hizmetleri sunuyor. Tüm bankaların yüzde 65’i ya şu anda özel bulut sistemleri ile çalışıyor ya da 12 ay içinde bu sistemlere geçecekler.
Bütün bunların yanında Klimashev, şirketlerin geleceğini ilgilendiren en kritik noktaya da parmak bastı: “2030 yılında iş gücünün yüzde 75’ini milenyum kuşağı oluşturacak ve bu gençler, en iyi dijital fırsatları sunan işletmelerde çalışmak isteyecekler” dedi. Yani Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin şirketleri acilen dijitalleşme yolunda adımlar atmazlarsa, diğer şirketler ile rekabeti bir kenara bırakın, kendilerinde çalışan eleman bile bulamaz hale gelecekler.
Smart Moderation 2,5 milyon dolar yatırım aldı
StartersHub, Startupbootcamp Istanbul hızlandırma programına katılmış olan Smart Moderation’a 2.5 milyon dolar değerleme üzerinden yatırım yaptı.
Facebook ve Instagram’da istenmeyen yorumları otomatik olarak gizleme hizmeti sunan Smart Moderation, aralarında BMW, The Next Web, France 24, The University of Arizona gibi dünyaca ünlü markaların da olduğu profillere ait milyonlarca yorumu gerçek zamanlı yönetebilecek güçlü bir yapay zeka ve entegrasyon teknolojisine sahip.
Finansman desteğinin yanı sıra mentorluk, yurt içi ve yurt dışı uzmanlardan eğitimler, yerel ve global iş bağlantıları ve stratejik ortaklıklar dahil olmak üzere girişimcilerin ihtiyacı olan her şeyi aynı çatı altında toplayan StartersHub tarafından düzenlenen hızlandırma programı Startupbootcamp Istanbul’dan mezun olan; sosyal medyadaki yorumların yönetilmesini akıllı ve otomatik hale getiren yerli girişim Smart Moderation, faaliyetlerine devam ediyor.
Nisan 2016’da lansman yapan Smart Moderation beş ay içinde aralarında BMW, The Next Web, France 24 ve The University of Arizona gibi dünyaca ünlü markaların ve Türkiye’deki ünlü sanatçılarında yer aldığı 1.200 sosyal medya profilini yönetiyor. Halihazırda günlük 1.5 milyonun üzerinde yorumu yöneten Smart Moderation’un mobil uygulaması Eylül ayı içinde beta olarak App Store’da yerini aldı.
Smart Moderation, geliştirdiği yapay zeka yazılımıyla, sosyal medya profillerinden yayımlanması sakıncalı olan ve marka itibarına zarar veren spam reklam, küfür, hakaret içeren kullanıcı yorumlarının ve trolling saldırılarının gerçek zamanlı olarak otomatik gizlenmesi hizmeti sunuyor. Smart Moderation ile Facebook için Sayfa, Reklam, Canlı Video, Comments Plugin; Instagram içinse Profil ve Reklamların altına yazılan bu tip yorumlar silinebiliyor.
Smart Moderation sosyal medya platformlarında kullanılan küfür filtrelerinde olduğu gibi kelime tabanlı çalışmıyor; bir insan gibi düşünerek, metinleri bütünsel olarak anlamlandırarak karar veriyor. Smart Moderation’u benzerlerinden ayıran en önemli özelliği ise profil bazında bu yapay zekanın kullanıcının gizleme davranışlarından öğrenebilmesi. Yani her kullanıcı zaman içerisinde kendine özel bir yapay zekaya sahip oluyor.
Smart Moderation, otomatik gizleme seçeneği ile 7/24 risk koruma sağlıyor. Eğer çok fazla spam yorum alan bir profil yönetiyorsanız, sistemi otomatik-gizleme seçeneğinde kullandığınızda, Smart Moderation hiç uyumayan bir moderasyon ekibi gibi çalışmaya devam ediyor.
Kitle kaynak ile imkansız işler saatler içinde bitiriliyor
Her türlü şirket, bir işin yapılması için ya bir çalışanı kiralar, ya da bünyesine katar. Ancak günümüzde, özellikle verinin zengin olması gereken alanlarda öyle işler var ki, hiçbir şirketin mali gücü tek seferde bu işleri yapmaya yetmeyebilir. Örneğin, yeni logonuzun güzel olup olmadığı hakkında 50 bin kişiden görüş almak, veya bir şehirde yanlış dağıtılmış elektrik faturalarının yerini bulmak gibi.
Kitle kaynak (crowdsource) çözümleri burada devreye giriyor. Devasa boyutlardaki bir iş, olabilecek en küçük bileşenlerine ayrılıyor ve kitlelere bu küçük ve kendi başına çok basit olan işleri yapmaları isteniyor. Bu işlere mikro-iş (microwork) deniliyor. Katılımcılara daha sonra işin bedeli ödeniyor.
Kulağa çok basit gibi gelse de, uzun zamandır teorik olarak var olan ancak bir türlü uygulamaya konulamayan bu mikro iş yöntemi, SaaS ve mobil iletişimin gelişmesi ile gerçek oldu.
Artık bu tür işlerde çalışmak isteyebilecek kişilere cep telefonları üzerinden anında ulaşılıyor, iş tanımı yapılıyor ve iş bitiminde yine cep telefonu üzerinden sonuçlar alınıyor. CrowdFlower gibi San Francisco’nun startup cennetinden türeyen firmalar, 9-10 yıldır kitle kaynak işleri yapıyorlar. Daha çok veri bilimcilerin, akademisyenlerin ve büyük holdinglerin rağbet ettiği kitle kaynak firmaları, global olarak çalışıyorlar. İhtiyaç halinde yerel KOBİ ve startuplar da, kendi başlarına halledemeyecekleri, çok sayıda insanın katılımı gereken işleri kitle kaynağı ile çözme yoluna gidebiliyorlar.
Twentify Kurucu Ortağı ve CEO’su İlker İnanç, kitle kaynak iş platformlarının nasıl işlediğini özetliyor: “Çözümlerimizi tercih eden müşterilerimizin geniş bir yüzdesi büyük ve kurumsal firmalardan oluşurken, Türkiye’de ve yine globalde çözümlerimizi kullanan KOBİ’ler de mevcut. Geçtiğimiz sene Kanada, Ukrayna, Güney Afrika ve Meksika’daki faaliyetlerimize ek olarak, Nijerya ve Tayland’da da faaliyetlerimize başladık.”
Twentify, geliştirdiği Bounty uygulaması ile hizmet verdiği firmaların global bir mobil iş gücüne erişmelerini sağlıyor ve bu sayede firmalara gizli müşteri, mağaza denetleme, tüketici içgörü anketi ve müşteri kazanımı gibi çözümler sunuyor. Sunulan hizmetler, müşteri ihtiyacına göre şekillenebiliyor. Bounty uygulamasında açılan görevleri gerçekleştiren kullanıcılar ise, gerçekleştirdikleri görevler karşılığında nakit para kazanıyorlar.
Kitle kaynağı firmalarının kalesi durumundaki Amerika, aslında bu sektördeki firmaların girmesi hem kolay, hem de zor bir pazar. Neredeyse sektördeki tüm firmalar global oldukları için, dünyanın dört bir yanından edindikleri ekonomik kaynakları ABD pazarında tutunmak ve kendilerine parlak bir yer edinmek için kullanabilirler. Ancak, o kadar köklenmiş yerel firmalar da rekabeti bırakacak gibi değiller. Twentify, yüz binlerde kullanıcısının gücünü arkasına alarak ABD pazarına da damga vurabileceğini düşünüyor. İnanç, “Amerika’da değer katabileceğimiz büyük bir pazar olduğunu görüyoruz ve bu konuda çalışmalarımız hızla devam ediyor. Ürünümüz ve ekibimiz ile, Global oyuncuların olduğu bu tür pazarlara girebilecek güçteyiz. Her bir noktada verilecek işleri heyecanla bekleyen 200.000 kullanıcımız ile birlikte sağlam adımlarla, hedef ve çözüm odaklı olarak ilerlemeye devam ediyoruz” diyor.
KOBİ ve harçlığını çıkartmaya çalışan öğrenci cenneti Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında oldukça iyi işleyen kitle kaynak platformunun, ABD’de nasıl bir başarım sergileyeceğini yakından izleyeceğiz.
Madem arabalar otonom, kamyonlar neden olmasın?
En sağ şeritten, yavaş bir hızla, tamamen belli bir güzegahta giden bir aracın kontrolü için gerçekten bir insana ihtiyaç var mı? Uber tarafından geçtiğimiz ay 680 milyon dolara satın alınan Otto’ya göre, ihtiyaç yok.
Yukarıda yaptığımız tanıma çoğu kamyon ve özellikle uzun araç sınıfındaki TIRlar uyuyor. Otto, bu gibi taşıma ve nakliye araçlarına, insansız sürüş özellikleri kazandırıp otonom bir şekle sokmaya çalışan yeni bir şirket. Google’ın akıllı araçları ile doğrudan rekabet içinde olan Uber tarafından satın alınması zaten an meselesiydi, o da oldu.
Otto, özellikle uzun araç statüsüne giren nakliye araçlarının ABD otoyollarında otonom olarak sürüş yapabilmeleri için değişikliğe uğratıyor. Yani Otto’nun sistemi, farklı bir araç yapmak değil. Hali hazırda var olan TIR filolarındaki araçları modifiye edip, otonom sürüş yetenekleri kazandırmak. Bu yaklaşım, sıfırdan araç yapmaya göre, şu anda hesaplamamıza değmeyecek kadar daha ucuza mal oluyor.
Otto’nun teknolojisi biraz Tesla’nın teknolojisini andırıyor. Otonom sürüş sistemi, yalnızca otoyollarda çalışıyor. Yani kamyonun veya TIRın içerisinde yine de bir insan sürücüye ihtiyaç var. Ancak bu insan sürücü, aracı yalnızca şehir içinde veya otoyol dışındaki yollarda sürecek. Böyle büyük nakliye araçlarının kat ettikleri yolun büyük kısmı otoyollarda geçtiği için, sürücüler daha çok dinlenebilecekler. Dinlenmiş sürücüler kaza riskini azalttığı gibi, daha çok nakliye işlemi yapabilecekleri anlamına da geliyor.
Otto geçtiğimiz ay sonu satın alındığı sırada teknoloji geliştirme aşamasındaydı. Ancak işin içine Uber’in teknolojisi ve deneyimi girince, otonom TIR teknolojisi roket gibi hızlandı. Otto, 2017 yılı içerisinde bu teknolojisi kullanıma sunabileceğini düşünüyor.
Uber uygulamasında bir tuşa bastığınızda ortalama 3 dakika içerisinde aracınız önünüzde oluyor. Nakliye endüstrisinin şu andaki standart uygulaması ise, 5 saat sürebilecek telefon görüşmeleri ile öncelikle kamyonun yerini belirlemeye çalışmak. Böyle bir ilkellik, tüm dünya ekonomisinin dayanak noktalarından olan kara nakliye ve taşımacılık sektörüne yakışmıyor.
Otto’nun satın alınıp teknolojisini pazara çıkartması Uber’in de işine yarıyor. Uber, son zamanlarda temel işi olan taşımacılıktan nakliyeye yönelmiş durumda. Örneğin Uber Eats, restoranlardan evlere servis hizmetlerini otonom hale getirmeye çalışıyor.
Facebook At Work önümüzdeki ay kullanıma açılıyor
Facebook, iş yaşamını sosyal medya kadar bağımlılık yapıcı bir hale getirmek istiyor. Facebook’un kurumsal iletişim ve iş bölümü ağı olan Facebook At Work önümüzdeki birkaç hafta içerisinde kullanıma açılacak.
Microsoft tarafından satın alınan ve piyasadaki ciddi bir şekilde ilgi uyandıran tek kurumsal ağ olan Yammer ile doğrudan rekabete girecek Facebook At Work, normal Facebook kullanımının sunduğu tüm özellikleri ve kullanıcı deneyimini kurumsal çalışanlara sunacak.
Tabii, Facebook ile Facebook At Work arasında bazı farklar var. Öncelikle Facebook At Work ücretli bir ağ. Facebook, şirketlerden aylık aktif kullanıcı sayısına göre bir ücret alacak. Bunun iki sebebi var: Birincisi, Facebook kurumsal çalışanların Facebook At Work’e çok talepkar yaklaşacaklarını düşündüğü için sabit bir ücret belirlemenin anlamsız olacağını düşünüyor. İkincisi, kurumsal çalışanlar eğer olur da yeterli ilgiyi göstermezlerse, kurumların boşu boşuna Facebook At Work için para vermesini istemiyor.
Facebook ile Facebook At Work arasındaki başka bir önemli farklılık ise, Facebook At Work’ün SaaS araç tedarik şirketleri ile uyumlu çalışacağı. Böylece kurumların kullandıkları SaaS araçları, Facebook At Work ile kolayca entegre olabilecek. Böyle SaaS tedarikçileri arasında en başta Asana’nın ismi sayılıyor.
En önemli farklılık ise, Facebook At Work dahilinde yalnızca işletmenin çalışanlarının olması. Dışarıdan başka kimse bu ağa giremeyecek. Ancak bu özellik tartışmalı. Özellikle yüksek miktarda dış kaynak desteği kullanan veya danışmanlık şirketlerinden yardım alan kuruluşların, bu kişileri de ağlarına eklemek istemeleri gibi bir senaryo doğabilir. Bu durumda Facebook At Work’ün nasıl işlediğini sanırız ortaya çıktığında göreceğiz.
Facebook At Work 2014 yılında geliştirilmeye başlandı ve 2015 yılında bazı seçme kurumlarca beta testleri yapıldı. Özellikle Royal Bank Of Scotland gibi çok yüksek çalışan sayısının olduğu kurumlar test için tercih edildi; 100 bin çalışandan fazla.
Facebook At Work, Facebook’tan aşina olduğumuz News Feed yerine Work Feed kullanıyor. Adı haricinde diğer işlevleri tamamen aynı. Convo (aylık 9 dolar), Salesforce Chatter (aylık 15 dolar), ve Microsoft Yammer (aylık 24 dolar) işlevlerini tek elden yerine getiriyor. Facebook At Work ayrıca yine aşina olduğumuz Messenger uygulamasının tüm mesajlaşma, fotoğraf, video gönderme, grup kurma, sesli ve videolu görüşme gibi işlevlerini sunduğu için bir yandan da Slack ve Skype ile rakip oluyor. Hiç kimsede olmayan özellikler arasında ise canlı video yayınını ve etkinlik düzenlemeyi sayabiliriz.
Görünüşe göre Facebook At Work’ün iki tane çok güçlü ayrıcalığı var. Birincisi, tüm yukarıda saydığımız uygulama, yazılım ve ağların özelliklerini tek elden sunması. Böylece kurumsal müşterilerin IT departmanları birçok uygulamayı aynı anda yönetmeye çalışırken saç baş yolmayacak. Çalışanların bilgisayarları da yazılım çöplüğüne dönmeyecek.
Ama en büyük artısı, aşinalık. 1,7 milyar insan aktif olarak Facebook kullanıyor. Türkiye’de internet bağlantısı sahibi kişilerin yüzde 95’i aktif olarak Facebook kullanıyor. Yani kurumsal çalışanlar ağa girdikleri anda nasıl kullanacaklarını zaten biliyorlar. Oryantasyon süreci yalnızca saniyeler alacaktır.
Startup çalışanı olmak ya da olmamak
Startup, gençlerin başına beladır. Beladır, çünkü gelecek hayallerini planlamada, tekere çomak sokar. Üniversiteyi bitirip iş hayatına atılma arifesinde ne kadar kolaydır oysa kurumsal bir şirkete kapak atmaya çalışmak. Maaş belli, görev belli, oh.
Ama işte, startupların cazibesi, sıfırdan bir hizmeti, ürünü, şirketi ayağa kaldırmanın tatmini yoktur kurumsal şirketlerde. Kurumsal tarafta hikaye yazılıp bitmiştir. Hikayede rol alan oyuncular bellidir. Bu şirketlerde özel sağlık sigortası, pozisyona göre özel araç ve başka yan haklar vardır ama, kendinin efendisi olma yoktur. Eğer ileride kendi işinizi kurmak isterseniz, bu konuda deneyim sağlayamazlar.
Bunu yalnızca biz söylemiyoruz. Önemli startup şirketlerin kurucuları da söylüyor. Örneğin Türkiye’nin önemli startup şirketleri arasında gösterilen Paraşüt’ün Kurucu Ortağo Sean Yu, “Belki ileride kendi şirketinizi kurmayı düşünüyor olabilirsiniz. Böyle bir hedefiniz varsa bir startup’ta çalışmak belki de hayallerinizi gerçekleştirmek için gerekli tüm deneyimleri kazanacağınız yer olabilir. Bir startup’ta çalışmak, sıfır noktasındaki yeni bir ürünün ayağa kalktığını görmek gibidir. Startup organizasyonlarda dikey bir yapılanma olmaması, tüm çalışanların yöneticiler ile daha yakın temasta çalışabilmesine olanak tanıyor. Böylelikle şirketin hedefleri, karşılaşılan zorluklar ya da elde edilen başarılar, müşterilerle geliştirilen ilişkiler/deneyimler, tüm çalışanlar tarafından yakından tecrübe edilebiliyor. Startup çalışanları bir girişimin başlangıç safhasından itibaren tüm olgunlaşma evrelerine şahit oldukları için, ileride başarılı bir girişimci olmak için bulunmaz bir deneyim kazanmış oluyor” diyor.
Bir startup’ta çalışarak her gün yepyeni bir deneyim yaşayabilir, işinizle ilgili karşınıza çıkan zorlukları tek başınıza aşmak durumunda kalabilirsiniz. Öğrenmek ve kendinizi geliştirmek, zorunlu olduğunuz bir şey haline gelir. Bir Startup’ta çalışmak kesinlikle merdivenin basamaklarını daha hızlı çıkmanızı sağlıyor.
Bir Startup’ta birkaç yıl çalıştıktan sonra kendi girişimini kuran, pazara yeni bir ürün sunan birçok girişim görebiliyoruz. Ayakta kalabilen ve başarılı startup’lar çoğunlukla önceki kariyer hayatında startup ekosistemi içerisinde çalışmış bireylerden oluştuğunu görüyoruz. Girişimcilik ekosisteminin herhangi bir parçasında deneyim kazanmak, kesinlikle ileriki kariyer hedeflerini olumlu anlamda etkileyecektir.
Güncelleme kılığındaki fidye yazılımı Fantom
Yeni bir fidye yazılmı (ransomware) olan Fantom, Microsoft Windows güncellemesi kılığına girerek kullanıcıların yazılımı indirmesini sağlıyor ve veri güvenliğini ihlal ediyor.
Bildiğiniz gibi hackerların sistemleri bloke etmesini ve kullanıcıların dosyalarını şifrelemesini, böylece dosyaların açılamamasını veya kullanılamamasını sağlayan zararlı yazılımlara fidye yazılımı deniyor. Fidye yazılımları aynı zamanda uygulamaların çalışmasını engelliyor. Böylece bundan etkilenen kişiler, sistemlerini tekrar çalıştırmak veya dosya ve uygulamaları açmak- kullanmak için hackerlara fidye ödemek zorunda kalıyorlar. Son günlerde fidye yazılımı saldırılarının sayısı da gittikçe artıyor. Son aylarda fidye yazılımı saldırılarına maruz kalan birçok kurum var.
Fantom nasıl işler?
Fantom, açık kaynak fidye yazılımı projesi EDA2’ye dayanarak geliştirilmiş bir fidye yazılımı ve sahte bir Windows Güncellemesi Ekranı göstererek ortaya çıkıyor. Bu güncelleme ekranı size Windows’un yeni ve kritik bir güncelleme kurduğunu düşündürüyor. Fidye yazılımının dosya özelliklerinde bile bunun Microsoft’tan geldiği belirtiliyor ve dosya tanımlaması olarak ‘Kritik Güncelleme’ ibaresi yer alıyor. Bunun gerçekten bir Windows güncellemesi olduğuna inandırıldığınız için, olasılıkla çalıştırıyorsunuz. Fidye yazılımı böylece WindowsUpdate.exe isimli bir başka gömülü programı çıkarıyor ve çalıştırıyor, sonra da sahte bir Windows Güncellemesi ekranı beliriyor. Bu ekran, tüm aktif pencerelerin üzerini kaplıyor ve açık olan herhangi bir uygulamaya geçemiyorsunuz. Bu güncelleme ekranında görünen yüzde, size Windows güncellemesinin devam ettiğini düşündürüyor ama aslında yüzde arttıkça dosyalarınız şifreleniyor. İsterseniz Ctrl+F4 tuş kombinasyonuyla bu ekranı kapatabiliyorsunuz ama dosyalar arka planda şifrelenmeye devam ediyor. Diğer EDA-2 temelli fidye yazılımları gibi Fantom da rastgele bir AES-128 anahtarı oluşturuyor ve bunu RSA kullanarak şifreliyor. Sonra bu, zararlı yazılımcıların Kumanda ve Kontrol sunucusuna yükleniyor. Bu dosyalar AES-128 şifreleme protokolü kullanılarak şifrelenip şifrelenen her dosyaya .fantom uzantısı ekleniyor. Fantom’un şifrelediği dosyaların bulunduğu klasörlerde ayrıca DECRYPT_YOUR_FILES.HTML isminde bir fidye notu oluşturuluyor. Şifreleme tamamlandığında Fantom iki ortak iş dosyası açıp çalıştırıyor ve bu dosyalar, gölge kopyalarını ve daha önce gelmiş olan sahte güncelleme ekranını siliyor. Ve sonunda DECRYPT_YOUR_FILES.HTML ismindeki fidye notu geliyor. Burada verilerinizi kurtarmak için onlardan parola satın almanız gerektiği söyleniyor. Ödeme talimatları için [email protected] veya [email protected] adresine e-posta göndermeniz isteniyor. Aynı zamanda dosyalarınızı kurtarmaya çalışmamanız, aksi takdirde verilerinizi tamamen yok edebileceğiniz konusunda uyarılıyorsunuz. Hackerlar fidye yazılımları ile saldırıda bulunurken birçok farklı yöntem kullanıyor ama Fantom’da kullanılan strateji, akıllıca. Saldırganlar, kurumsal kullanıcılar da dahil olmak üzere birçok kullanıcının tanıdığı ve hatta güvendiği bir ekranı taklit ediyorlar; insanları gerçek bir Windows güncellemesi yaptıklarına inandırmak ve bu şekilde Fantom’u indirmelerini sağlamak nispeten kolay. Bu, genel anlamda zararlı yazılımlar ve özellikle de fidye yazılımları açısından tehlikeli bir trende işaret ediyor olabilir.Disney Twitter’ı satın almak için görüşmelere başladı
Daha dün ilettiğimiz haberde Twitter’ın satışı için Google ve Salesforce’un görüşmeler için fırsat kolladığını duyurmuştuk. Birçok farklı kaynak tarafından onaylanan yeni bilgilere göre Disney, Twitter’ı satın almak için uzmanlar ile görüşmelere başladı.
Disney’in şu anda bankerler ile yaptığı görüşmeler, satın almanın şirketleri için mantıklı olup olmadığı ve ne kadarlık bir fiyat teklifi ile Twitter’ın karşısına çıkmaları gerektiği üzerine. Bazı raporlar Twitter’ın değerini 30 milyar dolar olarak belirtirken, uzmanlar fiyatın aslında çok daha düşük olduğunu söylüyor. Cuma gecesinden beri, Google ve Salesforce tarafından satın alma haberleri ile birlikte hisse fiyatları büyük yükseliş kaydeden Twitter’ın değerinin 20 milyar doları bulmuş olabileceği konuşuluyor. Ancak bazı kaynaklar da, bir satın almada 13 milyar dolar civarı fiyatlar konuşulacağını tahmin ediyorlar.
Disney çoğu kişinin aşina olduğu gibi bir çizgi film yapım şirketi veya kanalı değil. Disney, ABC ve ESPN gibi dev medya ağlarını da bünyesinde barındıran bir medya üretim şirketi. Görünüşe bakılırsa Twitter gibi büyük bir sosyal medya platformunu satın alarak etki alanını artırmak niyetinde.
Twitter Amerikan Futbol Ligi maçlarını canlı olarak yayınlayan bir platforma sahip. Hatta bu platformda kullandığı altyapının bir benzeri ile Periscope ürününü geliştirdi. Altyapıyı üreten şirket ise BAMTech. Disney’in BAMTech’te de yüzde 33 hissesi bulunuyor. Twitter’ın CEO’su ve Kurucusu Jack Dorsey de Disney’in yönetim kurulunda bulunuyor. Yani Twitter ve Disney arasındaki bağlantılar aslında oldukça sıkı.
Bu durum göz önüne alındığında, özellikle Amerika’da ve dünya çapında kablolu yayınlardaki düşüş ve dijital yayınlardaki yükseliş de dikkatle incelendiğinde, Disney’in yayınlarını göstermek için bir platform aradığı sonucuna varıyoruz. Özellikle ESPN ve ABC, daha büyük dijital video iş birlikleri ve sosyal medya entegrasyonu ile büyük yararlar elde edebilirler.
Bu birliktelik eğer gerçekleşirse, dağıtım platformlarının tekrar kurgulanması ile uzun dönemli gerçek zamanlı içerik vizyonu gerçekleşmiş olacak.
Amazon ve Google Microsoft’u haklı çıkarttı
Bulut bilişimde Amazon ve Google stratejileri aslında Microsoft’u öne geçirebilir.
Microsoft’un Azure bulut bilişim platformu, 10 milyar dolarlık Amazon’un Web Hizmetleri (AWS – Amazon Web Services) devinin epey gerisinde ikinci sırada olabilir. Ancak Microsoft’un büyük bir avantajı var: Azure’u, dünyanın en geniş kullanıcı tabanı olan kendi kurumsal müşterilerinin hepsine satabilir.
Burada anahtar nokta Microsoft’un Windows Server iş modeli. Bu model ile hali hazırdaki veri merkezi yatırımları doğrudan Azure’a bağlanabilir. Tek yapılması gereken şirketin kurumsal harcamalar için kullandığı kredi kartı numarasını girmek ve sonucunda teorik olarak sınırsız süper bilgisayar gücüne kavuşmak.
Bulut bilişimde esas para kaynakları, büyük veri merkezlerine sahip bu kurumsal şirketler. Amazon ve bulut bilişim konusunda üçüncü sıradaki Google da, bulut hizmetlerini bu tarz şirketlere satabilmek için yazılımlarını güncelleme peşindeler.
Bu uğraş, Amazon ve Google’ın bulut iş modelini oluşturan, herkesin kullanımına açık bulut platformu konseptinin tam tersi. Her iki şirkette sonunda herkesin böyle bir bulut platformu kullanmak istemeyebileceğini kabul ettiler. Örneğin regülasyonlar ve veri yönetimi endişeleri ile verilerin asla özel sunucuları terk etmemesi gereken şirketler var. Mesela var olan tüm finans kuruluşları ve tüm bankaları bu sınıfta sayabiliriz.
Bu yönelim özellikle Google için pek bir şey değiştirmedi çünkü daha 2015 yılının Temmuz ayında OpenStack ile ortaklık kurarak Amazon Web Hizmetleri’nin ücretsiz ve açık kaynak versiyonunu yapmaya çalışıyordu. Bu versiyon aynı zamanda özel veri merkezlerine de kurulup çalıştırılabilecekti.
Amazon için ise bu trendin epey ciddi sonuçları olabileceğini tahmin ediyoruz. 2015 gibi yakın bir tarihte Amazon’un CTO’su Werner Vogels, “Hibrit bulut denilen şeyi, şirketler tüm IT altyapılarını AWS’a kaydırmadan önce bir ara adım olarak görüyorum” demişti. Amazon’un AWS Storage Gateway gibi hibrit çözümleri olsa da, müşterinin kendi verisini yönetmesine yönelik değil, tüm verisini Amazon bulutuna taşımasını sağlayan hizmetler üretiyor.
Amazon’un da özel bulut için yazılım yatırımı yapıyor olması, bu pazarı çok ciddiye aldığını gösteriyor. Ancak Microsoft, öteden beridir pazardaki bu boşluğu görüp, tüm yazılım ve satış stratejisini bunun üzerine kurduğu için, kısa vadede Amazon Web Services ile arasındaki gelir uçurumunu azaltacağını, belki de kapatacağını düşünmemek için bir sebep yok.
Microsoft bir yandan da 2017 Azure Stack lansmanı ile hibrit bulut stratejisini daha da hızlandırmaya çalışıyor. Azure Stack şirketlere, sunucularına doğrudan Azure Cloud’un bir karbon kopyasını kurmalarını, böylece bulut kurulum işlemlerini oldukça basite indirgemeyi planlıyor.
Insider değerlemesini 2,2 milyon dolar daha büyütüyor
Dijital ve online pazarlama yapan şirketlere, çok kanallı müşteri deneyimini iyileştirme üzerine çözüm hizmetleri sunan Insider’a yapılan yatırıma, İstanbul merkezli risk sermaye firması 212 LTD’nin öncülüğünde, Insider’ın ilk destekçisi GBA’nın yanı sıra Wamda Capital ve Doğan Grup’un risk sermayesi şirketi ÖNCÜ GSYO da katıldı. Insider’ın bu turda aldığı yatırım miktarı 2,2 milyon doları buldu. Bu turdaki yatırımlar ile birlikte Insider’ın 2012’de kurulmasından bu yana aldığı toplam yatırım 3,3 milyon dolara çıktı.
Insider’ın Kurucu Ortağı ve CEO’su Hande Çilingir konuyla ilgili yaptığı açıklamada aldıkları yeni yatırımı öngörüsel modelleme, gelişmiş segmentasyon ve oto optimizasyon teknolojilerini geliştirmede ve global açılımda değerlendireceklerini belirterek, “Büyük ülkeler olmasına karşın yetersiz hizmet alan Japonya, Güney Kore, Çin gibi pazarlarda oldukça tatmin edici bir ilgiyle karşılaştık. Önümüzdeki yıl boyunca Asya Pasifik (APAC) bölgesindeki varlığımızı sağlamlaştırıp gelirimizi 2016’da üçe katlayarak yeni pazarlara açılmayı planlıyoruz’’ dedi.
GBA Başkanı Emre Kurttepeli ise yaptıkları yatırımla ilgili olarak şunları söyledi: “Sundukları öngörüsel modelleme ve oto optimizasyon teknolojisiyle sektörü kökünden değiştirmeye hazırlanan Insider pazarlama uzmanlarının harcamalarını ve dönüşüm oranlarını optimize etmelerini sağlayarak, işlerini kolaylaştırmaya devam edecek. Web, mobil ve uygulama üzerinden gelen veriyi gerçek zamanlı olarak analiz ederek kullanıma hazır bir şekilde bizlere sunan Insider’a güvenimizi bu yatırımla bir kez daha göstermiş olduk. GBA dışında önemli fonların da gücünü arkasına alan Insider’ı desteklemeye devam edeceğiz.”
GBA’nın Kurucu Üyesi ve Melek Yatırımcısı Melih Ödemiş ise yaptığı değerlendirmede, “Insider ekibini bu girişime başlamalarından daha önceden beri tanıyorum. İyi bir fikir ve çok sağlam bir kurucu ekip bir araya geldi. En başından beri onları hem maddi hem de manevi olarak ciddi şekilde destekledim. Cesur ve seri adımlarını, yurtdışına açılma konusundaki başarılarını çok takdir ediyorum. Türkiye’den çıkmasını arzuladığımız uluslararası başarı hikâyesi olmaya aday bir girişim. Bu yatırım turunda bizlere katılan yeni yatırımcıların da desteğiyle şirketi çok daha iddialı bir noktaya taşıyacağımıza inanıyorum.” dedi.
Türkiye’de finans teknolojileri nereye gidiyor?
Dünyada bankalar ekonominin temeli ve Türkiye’de ekonomik beklentiler her zaman yüksek. E-ticaret, online alışveriş, kişiselleştirilmiş pazarlama, mobil ve temassız ödemelerin yaygınlaştığı günümüzde fintek olarak adlandırılan finans teknolojileri gittikçe yaygınlaşıyor. Teknoloji artık doğrudan ekonomiyi ve pazarları belirleyerek bankaların rekabet gücünü, hizmet kapasitesini artırıyor. Örneğin, BKM verileri temassız ve mobil ödemelerin alışveriş oranını üçte bir oranında artırdığını gösteriyor.
Öte yandan, finans teknolojilerinin ülkemizde yaygınlaşması için mevzuat uyumluluğu yetmiyor. Aynı zamanda bankaların teknik şartnameler bağlamında ortak standartlar belirleyerek bankalar arası işbirliğini güçlendirmesi gerekiyor. Peki, Türkiye’de bankalar bu talebe karşılık vermeye hazır mı? Yapı Kredi Bilişim Teknolojileri ve Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Cahit Erdoğan’a sorduk.
Söyleşimizde yapay zekanın iş zekasına dönüşerek kişiselleştirilmiş pazarlamayı tetiklediğini vurgulayan Erdoğan, özellikle mobil cihazlar bağlamında müşterinin de evde, yolda, işte ve tatilde farklı alışveriş davranışları sergilediğini belirtti.
İlgili yazı: Bankacılık Sektörünü Fintech Startupları Kurtarır mı?
Yapay zekaya uygun regülasyonlar
Mobil cihazların klasik müşteri segmentlerini dinamik bir akışa dönüştürmesi fintekte büyük veri analizinin önemini de artırıyor; çünkü çoğu zaman müşteri de birkaç saniye içinde hangi ürünü alacağına, ne yapacağını bilmiyor. Bütün bunlar genellikle anlık kararlar çerçevesinde gerçekleşiyor ve mobil cihazlar müşteri davranışındaki değişkenliğin en büyük tetikçisi oluyor. Bu nedenle dünyada ve Türkiye’de fintek öncelikle entegrasyon teknolojileri üzerinden yürüyor. Gelecekte yapay zekanın çağrı merkezi, ATM’ler ve online destek hizmetlerinde gerçek çalışanların yerini alması bekleniyor. Sanal müşteri temsilcileri, kişisel dijital asistanlar ve yatırım danışmanı botlarının yaygınlaşacağı günler yaklaşıyor.Cahit Erdoğan ile finans teknolojilerinin geleceği
EMEA işletmelerinin siber güvenlik stratejileri
Fortinet tarafından yaptırılan yeni bir araştırma, EMEA bölgesinde 250’den fazla çalışanı olan kurumlardaki IT karar vericilerinin siber güvenlik stratejilerini ortaya koydu:
• Katılımcıların yüzde 48’i, giderek çoğalan güvenlik ihlallerine verilecek en iyi karşılığın, tehdit döngüsünün tamamında koruma sağlayan yeni siber güvenlik stratejilerine yatırım yapmak olduğunu düşünüyor.
• IT yöneticilerinin en büyük iki kaygısı bulut güvenliği ve IT sistemlerindeki zaaflara karşı korunma:
Bulut güvenliği: Bölgedeki katılımcıların yüzde 53’ü ve İspanya’dakilerin yüzde 61’i- en yüksek EMEA’da.
IT sistemlerindeki zaaflara karşı korunma: Bölgedeki katılımcıların yüzde 53’ü ve İtalya’dakilerin yüzde 59’u.
• Ancak, çoğu kişi giderek artan güvenlik ihlallerinin, ayrıca yönetilen bir güvenlik hizmet sağlayıcısından dışkaynak hizmeti alınmasına katkı yaptığını düşünüyor. Araştırma, üç veya beş yıl içinde, EMEA kurumlarının yüzde 44’ünün siber güvenlik önceliklerini dışkaynak hizmeti ile karşılayabileceğini ortaya çıkardı. Siber güvenliğin dışkaynak hizmetiyle karşılanacağı öngörüsünün en yüksek olduğu ülke Almanya (tüm kurumların yüzde 14’ü bu değişimi yapacak), bu konuda en yavaş olanı (yüzde 4) ise İspanya.
Fortinet Global Satış ve Destek’ten sorumlu Başkan Yardımcı ve Kıdemli Yönetim Kurlu Üyesi Patrice Perche konuyu şöyle özetliyor: “Yaptığımız bağımsız araştırma EMEA bölgesinde her sektörden kurumsal ölçekteki işletmelerin acil ihtiyaç duyduğu konuların altını çiziyor. İşletmeler, sınırsız ağları için bütüncül ve uyarlanabilir siber güvenlik mimarilerine yatırım yaparak güvenlik ihlallerine daha hızlı ve etkin bir şekilde karşılık verme ihtiyacı duyuyorlar. Fortinet, sorunsuz ve kapsamlı güvenlik yapısıyla bu konudaki güvenliği tavizsiz bir şekilde tedarik edecek benzersiz bir yapıya sahip.”