San Francisco merkezli yapay zeka şirketi OpenAI, Çinli teknoloji devi ByteDance’ın GPT (Generative Pre-trained Transformer) tarafından üretilen verilerle kendi yapay zeka modelini eğitirken, hem Microsoft hem de OpenAI’nin geliştirici lisansını ihlal ettiğini belirtti. Command Line dergisinin bugünkü sayısında yayınlanan bir rapora göre, OpenAI, ByteDance’ın hesabını askıya aldı.
OpenAI sözcüsü Niko Felix, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Tüm API müşterileri, teknolojimizin iyi amaçlarla kullanılmasını sağlamak için kullanım politikalarımıza uymak zorundadır. ByteDance’in API’mizi kullanımı asgari düzeyde olsa da, daha fazla araştırma yaparken hesaplarını askıya aldık. Kullanımlarının bu politikalara uymadığını tespit edersek, gerekli değişiklikleri yapmalarını isteyeceğiz veya hesaplarını feshedeceğiz” dedi.
Raporun yayınlanmasının ardından ByteDance’in GPT kullanımının çoğunun doğrudan OpenAI üzerinden değil, Microsoft’un Azure platformu üzerinden gerçekleştiği ortaya çıktı. OpenAI‘nin ardından Microsoft’a da aynı konuda sorular yöneltildi. Henüz bir açıklama yapılmazken, GPT tabanlı model eğitimindeki bu lisans ihlali konusu, yapay zeka dünyasında dikkatle takip edilmeye devam ediyor.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Ekim ayında düzenlenen Workup Demo Day etkinliğinde ekosisteme duyurduğu Maximiles Business Startup Kredi Kartı’na ilişkin yaptığı açıklamada, startupların hayatını kolaylaştırmak ve işlerine odaklanarak hem büyümelerinin hem de katma değer yaratmalarının önünü açmak için yeni ürün ve hizmetler geliştirdiklerini vurguladı. Maximiles Business Startup Kredi Kartı’nın dünyada örneği olmayan bir ürün olduğunu paylaşan Aran, “Yaptığımız araştırmalara göre, startuplara en yüksek maliyeti yaratan kalemin teknoloji harcamaları olduğunu gördük. Buna özel bir avantaj sağlamak istedik ve dünyada en çok tercih edilen bulut işletim sistemi AWS ile özel bir anlaşma yaptık. Bu sayede dünyada AWS ücretsiz bulut kredisi erişimi sunan ilk kredi kartını girişimcilerimizle buluşturduk” dedi.
AWS Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın ise “AWS olarak, dünya çapındaki veri merkezlerinden 200’ün üzerinde tam özellikli hizmet sunan, dünyanın en kapsamlı ve en yaygın kullanılan bulut platformuyuz. En hızlı büyüyen startuplar, maliyetleri düşürmek, daha çevik olmak ve daha hızlı inovasyon yapmak için AWS ürün ve çözümlerini kullanıyor. Biz de Türkiye’deki startupları büyüme yolculuklarında desteklemeye devam etmek istiyoruz. Bu doğrultuda İş Bankası ile yaptığımız iş birliğinin startupların hayatını kolaylaştırmaya ve büyüme potansiyellerine daha hızlı ulaşmalarına yardımcı olacağına inanıyoruz” diye konuştu.
Startup’lara ne gibi avantajlar sağlıyor?
AWS iş birliği ile ücretsiz bulut kredisine erişim, dünyada ilk olarak bu kart ile sunuluyor.
Maximiles Startup Business Kart ile AWS bulut sistemlerinde ayrıcalıklı olacak İş Bankası müşterisi startuplar, ilk aşamada yalnızca İstanbul, İzmir ve Ankara’da yer alan Girişimcilik Şubeleri aracılığı ile bu karta başvurabilecekler.
Maximiles Business Startup Kredi Kartı’na sahip startuplar henüz kullanmamışlarsa AWS’in ücretsiz cloud hizmetinden yararlanabilecekler.
Bu hakkın sona ermesinden sonra ise AWS fatura ödemelerini kartla indirimli olarak gerçekleştirebilecekler.
Girişimciler, Maximiles Business Startup Kredi Kartı ile aynı zamanda Maximiles’ın ayrıcalıklı dünyasına da dâhil olurken harcamalarından mil ve puan kazanacak, üye işyerlerindeki taksit ve özel fırsatlardan da yararlanabilecekler.
İş Bankası, AWS ile yapılan iş birliğinin yanı sıra yakında farklı iş ortaklarıyla yine girişimcilerin hayatında yer tutan harcama kalemlerinde ayrıcalıklar sunmayı ve dönemsel kampanyalarla startupların özellikle yurtdışı kaynaklı harcamalarında kolaylıklar sağlamayı amaçlıyor.
ABD yönetimi, Cuma günü küresel ısınma ile mücadelede önemli bir adım atarak jet seyahatlerini daha çevre dostu hale getirme planını duyurdu. Yapılan açıklamada, jet motorlarında kullanılmak üzere tarımsal ürünlerden elde edilen “sürdürülebilir havacılık yakıtları” için sübvansiyonların sağlanacağı belirtildi. Bu yakıtlar arasında, soya fasulyesinden üretilen biyoyakıtlar, hayvansal yağdan elde edilen dizel ve geleneksel etanol türleri bulunuyor.
ABD Yüksek düzeydeki Beyaz Saray yetkilileri, programın sadece havayolu endüstrisini temizlemekle kalmayıp aynı zamanda Amerika’nın kırsal kesimine ekonomik refah getireceğini vurguladı. Ancak, çevre grupları ve bazı bilim adamları, özellikle mısır bazlı etanol teşvikleriyle ilgili önceki deneyimlere dayanarak, sübvansiyon planına karşı çekincelerini dile getirdi.
Başkan Biden’ın imzasını taşıyan iklim yasası, yeni vergi kredileri aracılığıyla, petrol bazlı ürünlerin yarısından fazla emisyon üretmeyen jet yakıtlarının üretimini desteklemeyi amaçlıyor. Her bir galonu için 1.75 dolara kadar vergi kredisi alabilecek bu yakıtların üretimi teşvik edilecek.
Tim Searchinger, Princeton Üniversitesi’nde kıdemli bir araştırma görevlisi, sübvansiyon planının muazzam arazi kullanımına neden olabileceği konusunda endişelerini dile getirdi. Aynı zamanda, tarım arazilerinin jet yakıtı üretimi için kullanılmasıyla ormansızlaşmanın küresel çapta artabileceği uyarısında bulundu.
Tarım Bakanı Tom Vilsack, bu endişeleri dikkate aldıklarını ve jet yakıtlarının iklim dostu olup olmadığını ölçmek için bilimsel modelleri güncellediklerini belirtti. Vilsack ayrıca, sürdürülebilir havacılık yakıtı endüstrisinin potansiyelini vurgulayarak, yeni teknolojilerle üretilen tarımsal ürünlerden elde edilen yakıtların çeşitliliğini artırmaya odaklandıklarını söyledi.
Perşembe günü gerçekleşen dev güneş patlaması, ABD’nin birçok bölgesinde ve dünyanın çeşitli noktalarında iki saat süren radyo iletişimini geçici olarak durdurarak bilim dünyasını şaşırttı. NASA‘nın Güneş Dinamiği Gözlemevi tarafından titizlikle kaydedilen olay, 2017’den bu yana yaşanan en büyük güneş patlamalarından biri olarak tarihe geçti.
Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ndeki uzmanlar, patlamanın geniş bir alana yayıldığını ve olağanüstü bir şekilde yüksek frekansları dahi etkilediğini belirtti. NOAA’nın Uzay Hava Tahmin Merkezi’nden Shawn Dahl, “Bu kombinasyon, tarih boyunca kaydedilen en büyük güneş radyosu olaylarından biriyle sonuçlandı” dedi.
Olayın etkisi, birden fazla ülkede hissedildi ve iletişim kesintilerine neden oldu. Dahl, bilim insanlarının şu anda güneş lekesinin bu bölgesini yakından izlediğini ve Dünya’ya doğru olası bir plazma patlaması olan koronal kütle atımını araştırdığını söyledi. Bu durum, jeomanyetik bir fırtınaya yol açabilir.
NASA’nın Güneş Dinamiği Gözlemevi tarafından 2010 yılında fırlatılan uzay aracı, Dünya çevresinde son derece yüksek bir yörüngede bulunuyor ve güneşi sürekli izleyerek güneş aktivitelerini gözlemliyor. Güneş, 11 yıllık güneş döngüsünün zirvesine yaklaşıyor ve bilim insanları, maksimum güneş lekesi aktivitesinin 2025 yılında gerçekleşmesini bekliyor.
Yaşanan patlamanın etkisiyle gelecek günlerde yüksek enlemlerde kuzey ışıklarına veya auroralara tanık olabileceğimizi belirten Dahl, bu olayın aynı zamanda yüksek frekanslı radyo sinyallerini bozarak iletişimde geçici kesilmelere neden olabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Dünya genelinde 5G teknolojisinin yaygınlaşmasına odaklanılırken, Çinli araştırmacılar 6G için çığır açan bir anten geliştirdi. Bu anten, elektromanyetik dalgaların beş önemli yönünü kontrol edebilen özel bir yapıya sahip. “Microwave Universal Metasurface Antenna” veya UMA olarak adlandırılan bu anten, yazılım kontrolü aracılığıyla elektromanyetik dalgaların tüm temel özelliklerini dinamik, aynı anda, bağımsız ve hassas bir şekilde kontrol edebiliyor.
Kablosuz iletişimde devrim yaratıyor
UMA, 6Gkablosuz iletişim sistemlerinde önemli bir ilerleme olarak kabul ediliyor. Antenin benzersiz yetenekleri, sinyalleri kontrol etme ve güvence altına alma konusunda çeşitli uygulamalarda değerli bir rol oynayabilir. Dalgaların gücü, zamanlaması, frekansı, yönü ve hatta titreşim şekli gibi özellikleri aynı anda ayarlayabilen bu anten, iletişim, veri iletimi, algılama ve bilgi toplama gibi birçok alanda kullanılabilir.
UMA’nın 6G anten güçlü özellikleri yalnızca iletişimle sınırlı değil. Anten aynı zamanda kablosuz güç aktarımını da mümkün kılabilir, yani fiziksel bağlantılara gerek kalmadan cihazları şarj edebilir. Bu özellik, enerji verimliliği ve kullanım kolaylığı açısından önemli bir avantaj sunabilir.
Gizlilik ve güvenlik
Anten, sinyallerinin yönünü kontrol edebilme özelliği sayesinde ek bir gizlilik ve güvenlik katmanı ekleyebilir. Bu, iletişim sistemlerinde konuşmaların gizliliğini sağlamak isteyenler için önemli bir avantaj sunar.
Araştırmacılar, UMA’nın terahertz frekanslarına genişletilebileceğini belirtiyor. Bu da artırılmış gerçeklik, holografi, 6G için entegre algılama ve iletişim, kuantum optik ve kuantum bilgi bilimi uygulamalarına olanak tanıyabilir.
Bu çığır açan anten, kablosuz iletişimde ve gelişmiş bilişim sistemlerinde önemli bir devrim vadederken, gelecekteki teknolojik gelişmelere de kapı aralıyor.
Yazılım geliştirme, makine öğreniminde geliştiriciler tarafından yaygın olarak kullanılan Phyton web uygulamaları, etkili, öğrenmesi kolay ve birçok farklı platformda çalıştırılabildiği için tercih ediliyor.
ESET Research, resmi Python paket deposu olan PyPI aracılığıyla dağıtılan bir dizi kötü amaçlı Python projesi keşfetti. Tehdit hem Windows hem de Linux sistemlerini hedef alıyor ve genellikle siber casusluk yeteneklerine sahip özel bir arka kapı sunuyor. Uzaktan komut yürütmeye ve dosya sızdırmaya izin veriyor ve bazen ekran görüntüsü alma özelliğini de içeriyor. Bazı durumlarda son yük, kişisel verileri ve kimlik bilgilerini çalan kötü şöhretli W4SP Stealer’ın bir çeşidi veya kripto para çalmak için basit bir pano monitörü veya her ikisi olabilir. ESET, 53 projede kötü amaçlı yazılım içeren 116 dosya keşfetti. Geçtiğimiz yıl boyunca kurbanlar bu dosyaları 10 binden fazla kez indirdi. Mayıs 2023’ten itibaren indirme sayısı günde 80 civarındaydı.
PyPI, kod paylaşımı ve indirme konusunda Python programcıları arasında popüler. Herkes depoya katkıda bulunabildiği için, bazen meşru, popüler kod kitaplıkları gibi görünen kötü amaçlı yazılımlar ortaya çıkabiliyor. Kötü amaçlı paketleri keşfeden ve analiz eden ESET araştırmacısı Marc-Étienne Léveillé şunları söyledi, “Bazı kötü amaçlı paket adları diğer meşru paketlere benziyor, ama potansiyel kurbanlar tarafından yüklenmelerinin ana yolunun yazım hatası ile değil sosyal mühendislik üzerinden gerçekleştiğine inanıyoruz.”
Bu araştırmanın yayımlandığı tarihte paketlerin çoğu zaten PyPI tarafından kaldırılmıştı. ESET, kalanlarla ilgili harekete geçmek için PyPI ile iletişim kurdu ve şu anda bilinen tüm kötü amaçlı paketler çevrimdışı hale getirildi.
Üç farklı teknik kullanılıyor
ESET, bu kampanyanın arkasındaki operatörlerin kötü amaçlı kodları Python paketlerine yerleştirmek için üç teknik kullandığını gözlemledi. İlk teknik, paketin içine kolaylıkla gizlenmiş kod içeren bir “test” modülü yerleştirmek. İkinci teknik, Python projelerinin kurulumuna yardımcı olmak için genellikle pip gibi paket yöneticileri tarafından otomatik olarak çalıştırılan setup.py dosyasına PowerShell kodunu yerleştirmek. Üçüncü teknikte, operatörler meşru kodu pakete dahil etmek için hiçbir çaba sarf etmezler, böylece yalnızca kötü amaçlı kod kolaylıkla gizlenmiş bir biçimde bulunur.
Tipik olarak son yük, uzaktan komut yürütme, dosya sızdırma ve bazen ekran görüntüsü alma becerisine sahip özel bir arka kapıdır. Windows’ta arka kapı Python’da uygulanıyor. Linux’ta arka kapı Go programlama dilinde uygulanıyor. Bazı durumlarda son yük, arka kapı yerine kötü şöhretli W4SP Stealer’ın bir çeşidi veya kripto para çalmak için basit bir pano monitörü veya her ikisi de kullanılabiliyor. Pano monitörü Bitcoin, Ethereum, Monero ve Litecoin kripto para birimlerini hedefliyor.
Delta Dental of California ve bağlı kuruluşları, MOVEit Transfer yazılımı ihlalinde meydana gelen veri sızıntısı nedeniyle yaklaşık yedi milyon hastanın etkilendiği bir veri ihlali yaşadıklarını duyurdu.
Delta Dental of California, 15 eyalette 45 milyon kişiyi kapsayan ve Delta Dental Plans Association’ın bir parçası olan bir diş sigortası sağlayıcısıdır. MOVEit dosya aktarım yazılımı aracılığıyla meydana gelen veri ihlali, şirketin bildirdiğine göre, sıfır gün SQL enjeksiyon kusuru nedeniyle yetkisiz erişime maruz kalmıştır. Bu kusur, Clop fidye yazılımı çetesinin dünya çapında birçok kuruluşu etkilediği CVE-2023-34362 olarak bilinmektedir.
Şirket, 1 Haziran 2023 tarihinde tehdidi fark etti ve beş gün sonra, iç bir soruşturmanın ardından, 27 Mayıs ile 30 Mayıs 2023 tarihleri arasında yetkisiz kişilerin sistemlere eriştiğini ve veri çaldığını doğruladı.
İkinci bir soruşturma, güvenlik olayının kesin etkisini belirlemek için 27 Kasım 2023 tarihinde tamamlandı. Şu ana kadar, Delta Dental of California’nın 6.928.932 müşterisi etkilendi ve bu müşterilere ait isimler, finansal hesap numaraları ve güvenlik kodları da dahil olmak üzere kredi/banka kartı bilgileri açığa çıktı.*
Delta Dental of California, etkilenen hastalara destek olmak amacıyla 24 aylık ücretsiz kredi izleme ve kimlik hırsızlığına karşı koruma hizmetleri sağlamaktadır. Kayıt ayrıntıları, kişisel bildirimlerin eklerinde bulunmaktadır.
Eğer Delta Dental of California müşterisiyseniz, verilerinizin kimlik avı aktörleri, dolandırıcılar ve diğer siber suçlularla paylaşılmış olabileceği göz önüne alındığında, istenmeyen iletişimlere karşı dikkatli olmanız önerilir.
Delta Dental of California vakası, Maximus (11 milyon) ve Welltok’un (8,5 milyon) ardından üçüncü en büyük MOVEit veri ihlali olarak kayda geçti.
Genel müdürlük koltuğunu Galip Karagöz’e devreden M. Murat Ertem ise Hayat Finans’ın Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmalarına devam edecek.
Hayat Finans’tan önce 4 yıl boyunca Osmanlı Yatırım Menkul Değerler’in Yönetim Kurulu Üyesi olan ve BT Danışmanlığı yapan Galip Karagöz, 2018-2019 yılları arasında dünya çapında 20’den fazla ülkede faaliyet gösteren Santander Corporate & Investment Banking’in Londra ofisinde BT Danışmanlığı ve Çözüm Mimarı olarak görev aldı. 2017-2018 yılları arasına Londra merkezli teknoloji danışmanlık şirketi Ezgetech Technology’in CEO’su olan Karagöz, 2016-2017 yılları arasında e-ticaret platformu Hepsiburada’da BT Grup Direktörü, 2012 ve 2016 yılları arasında ise Merkezi Kayıt Kuruluşu’nda Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak üst düzey pozisyonlarda bulundu.
Hayat Finans Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Galip Karagöz
Galip Karagöz aynı yıllar arasında Takasbank’ın CIO’su olarak bankanın Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstlendi. 2005-2011 yılları arasında Türkiye’nin en köklü kamu kurumlarından Ziraat Finans Grubu’nun iştiraki olan Ziraat Teknoloji’de Uygulama Geliştirme Direktörlüğü yapan Karagöz, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’nin ardından İşletme Yönetimi’nde yüksek lisans yaptı.
Finans sektöründeki engin deneyimini teknolojinin iş süreçlerine entegrasyonu konusundaki derin bilgi birikimi ile harmanlayan Galip Karagöz, yenilikçi lider vizyonu ile Türkiye’nin ilk dijital bankası olma unvanına sahip olan Hayat Finans’ı dijital bankalar alanında ve küresel banka olma hedefinde zirveye taşımayı hedefliyor.
Polise şifre verilmemesi ile ilgili kararda ele alınan sorular, ister söz konusu davanın ister benzer bir davanın incelenmesi yoluyla, en sonunda ABD Yüksek Mahkemesi tarafından ele alınabilir.
Karara konu olan dava, eski kız arkadaşını kaçırıp ona saldırdığı için tutuklanan Alfonso Valdez’i kapsıyor. Polis memurları Valdez’in telefonunun içeriği için arama emri aldı ancak şifresini kıramadı.
Valdez, şifresini polis dedektifine vermeyi reddetti. Bugünkü kararda, duruşmada eyaletin “dedektifin Valdez’in sorulduğunda şifresini vermeyi reddettiği konusunda ifadesini aldığı” belirtildi. “Ve kapanış tartışmaları sırasında Devlet, Valdez’in reddinin ve bunun sonucunda cep telefonunda delil bulunmamasının onun savunmalarından birinin doğruluğunu zayıflattığını iddia etti. Jüri Valdez’i mahkum etti.“
Bir temyiz mahkemesi, “Valdez’in Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın Beşinci Değişikliği uyarınca şifresini vermeyi reddetme hakkına sahip olduğu ve Devletin duruşmada Valdez’in reddini ona karşı kullanarak bu hakkı ihlal ettiği konusunda hemfikir olarak mahkumiyeti bozdu.” Utah Yüksek Mahkemesi temyiz mahkemesinin kararını onadı.
Dava, Yüksek Mahkeme incelemesi için olgunlaşmış olabilir
Kararda, cihaz şifreleriyle ilgili gelişen hukuki sorunlara ilişkin bazı yorumlar sunuldu:
Elektronik cihazlardaki bilgileri şifreleyen şifrelerin yaygınlığı (ki bunlar genellikle kolluk kuvvetleri tarafından suç teşkil eden eylemleri araştırırken ele geçirilir), Beşinci Değişiklik’in kolluk kuvvetlerinin bu cihazların kilidini açma ve içindeki içeriklerin şifresini çözme çabalarını nasıl kapsadığı konusunda önemli soruları gündeme getirdi.
Bu soruların özellikle kolluk kuvvetlerinin, şüphelinin gerçek şifreyi açıklamasını gerektirmeyen yollarla (örneğin, şüpheliyi kilidi açılmış bir şifre sağlamaya zorlamak için bir emir almak gibi) ele geçirilen bir cihazın içeriğine erişmeye çalıştığı durumlarda özellikle karmaşık olduğu kanıtlanmıştır.
Valdez davası, şüpheliyi bir cihazın kilidini açmaya zorlama emrini içermiyor. Bunun yerine, “kolluk kuvvetleri Valdez’den sözlü olarak şifresini vermesini istedi” ifadesi yer alıyor.
“Bu koşullar, Yüksek Mahkeme’nin henüz ele almadığı bir senaryoda modern teknolojiyi içerse de, bu gerçeklerin, yerleşik Beşinci Değişiklik ilkeleriyle yanıtlanan daha basit bir soruyu ortaya çıkardığı sonucuna varıyoruz.”
Utah Yüksek Mahkemesi eyalet aleyhine karar vererek, “cep telefonu şifresinin sözlü olarak verilmesinin Beşinci Değişiklik uyarınca bir tanıklık iletişimi olduğu konusunda temyiz mahkemesiyle aynı fikirde” olduğunu söyledi.
Berkeley Hukuk Profesörü Orin Kerr, davanın ABD Yüksek Mahkemesine gidebileceğini yazdı. “Dijital delil araştırmaları kanunundaki en önemli konulardan biri, kendi aleyhine suçlamaya karşı Beşinci Değişiklik ayrıcalığının telefonların kilidini açmaya nasıl uygulanacağıdır.”.
Şu ana kadar Kerr’e göre “alt mahkeme içtihatları tam bir karmaşa“.
Eyalet Yüksek Mahkemeleri arasında bölünmüş
Kerr, Valdez davasının Yüksek Mahkeme incelemesine değer olabileceğini savunuyor çünkü kısmen “Eyalet Yüksek Mahkemesi, Beşinci Değişiklik imtiyazının bir telefon için bir emrin yerine getirilmesi için bir şifreyi zorunlu kılma emirlerine nasıl uygulanacağı konusunda bölünmüş durumda.” Utah Yüksek Mahkemesinin kararı Pensilvanya Yüksek Mahkemesinin kararına benzer ancak New Jersey Yüksek Mahkemesinin kararıyla çelişiyor.
Valdez davasının lehine olan diğer bir faktör de nihai bir karara sahip olması. Diğer zorunlu kilit açma davalarının çoğunda hükümet, sanığın şifreyi vermesini veya telefonun kilidini açmasını gerektiren bir emir alır ve Kerr’e göre “Bu emrin uygulanıp uygulanamayacağı, davanın geri kalanı hala derdest iken temyize gider.”.
Karmaşıklıklardan biri, Kerr’e göre “Valdez’nin zorunlu bir kilit açma durumu değil, zorunlu bir ifşa davası olmasıdır.”. “Eyalet yüksek mahkemesinde hem zorunlu açıklama hem de zorunlu kilit açma konusunda bölünmeler var. Ancak Valdez mahkemesinin derinlemesine incelediği gibi, sorunlar potansiyel olarak çok farklı.“
Yargıtay’ın Valdez’i ele alması “bulmacanın yalnızca yarısını” çözebilir; Kerr’in yazdığı gibi: “Valdez’deki kayıt, kendisinden şifreyi girmesinin değil, sağlamasının istendiği. Ve mesele, hükümetin bu konuda tanıklığa sahip olup olamayacağı. Eğer Yüksek Mahkeme Valdez’i alırsa, yalnızca zorunlu açıklama sorununu yanıtlaması ve ardından zorunlu kilit açma sorununu başka bir güne saklaması gerekebilir.“
Mahkeme, polise şifre iletmek ile kilidi açılmış bir telefonu fiziksel olarak polise vermek arasında bir fark olduğunu söyledi.
Kararda, memurların şüphelilerden parmak izi veya yüz tanıma gibi biyometrik yöntemlerle telefonların kilidini açmalarını isteyebileceği belirtildi. Şifrenin sözlü olarak verilmesi “sıradan ifade” olarak adlandırılabilir; ancak bir telefonun kilidini parmak iziniz veya yüzünüzle açmak fiziksel bir eylem. Bu mahkemeye göre “iki senaryo Beşinci Değişiklik kapsamında farklı sorunlar ortaya koyuyor“.
Mahkeme, “kaçınılmaz sonuç” istisnasının “bir ‘üretim eyleminin’ örtülü olarak bilgi ilettiği için tanıklık değerine sahip olup olmadığını analiz eden davalarda geçerli olduğunu” söyledi.
Devlet ayrıca “Valdez’in duruşmadaki sessizliği hakkında yorum yaparak haklarını ihlal etmediğini” savundu ve bu tür bir yorum Valdez’in telefonun içeriğini tartışmaya açmasına verilen adil bir yanıttı. Ancak Utah Yüksek Mahkemesi, eyaletin, savcının Valdez’in şifresini vermeyi reddetmesine ilişkin yorumlarının “Valdez’in başlattığı bir soruna adil bir yanıt olarak kabul edilebilir olduğu” yönündeki iddiasını reddetti.
Karar, “Son olarak Devlet, Yüksek Mahkemenin ‘adil tepkisinden’ yararlanamaz; emsal çünkü, böyle bir emsal geçerli olsa bile, Devlet metin mesajları hakkında ifade aldı ve Valdez, telefonundaki metin mesajlarının içeriği hakkında kanıt sunmadan önce Valdez’in şifresini vermeyi reddetti.” dedi.
Mozilla tarafından üç yıl önce yeniden tasarlanan Firefox‘un Android tarayıcısı, 450’den fazla yeni uzantı ekleyerek kullanıcı deneyimini zenginleştirdi. Bu güncellemeler, Chrome’un yerine tercih edilen Firefox’u kullanan Android kullanıcıları için daha özelleştirilebilir ve işlevsel bir tarayıcı sunuyor.
Mozilla, bugün Firefox Tarayıcı Eklentileri sayfasında kullanıcılara sunulan 450’den fazla yeni uzantıyı duyurdu. Bu uzantılar, mobil tarayıcıyı kişiselleştirmek isteyen kullanıcılara çeşitli seçenekler sunuyor. İzlemeyi engelleyen gizlilik araçları, içerik engelleyiciler, üretkenlik araçları ve diğer özelliklerle birlikte, kullanıcılar tarayıcılarını ihtiyaçlarına göre özelleştirebiliyor. Bu, müzik akışı, karanlık mod ve sekmeleri daha etkili bir şekilde yönetme gibi yeni deneyimlere olanak tanır.
Uzun yıllar boyunca uzantı eksikliği, Firefox’un Android kullanıcıları arasında bir sorun olmuştu. Ancak 2020’de piyasaya sürülen yeni sürüm, tarayıcı motorunu hızlı, özelleştirilebilir ve GeckoView tabanlı olarak değiştirerek bu sorunu ele aldı. Mozilla, uzantı geliştirmenin uzun kuyruğunu ve yazılım geliştiricileri için fırsatı ortadan kaldırmak amacıyla desteklenen uzantıları sınırladı, ancak bu kararıyla tarayıcıyı hızlı bir şekilde kullanıcılara ulaştırdı.
Bu yılın ağustos ayında, Mozilla, Android için Firefox’a açık uzantı ekosistemini geri getirmek için gerekli altyapının tamamlandığını açıkladı. Şirket, şu anda 450’den fazla uzantının kullanıcılara sunulduğunu duyurarak, açık bir ekosistemin önemini vurguladı. Firefox’un masaüstü kullanıcılarının yarısından fazlasının deneyimlerini kişiselleştirmek için uzantılar kullandığını belirtti.
Mühendislik Direktörü Giorgio Natili, uzantı geliştiricilerinin Android kullanıcıları için yeni tarama deneyimleri ve özellikler yaratmada aktif olduğunu belirterek, “İnovasyon fırsatı çok büyük” dedi. Android için Firefox, gizliliğe önem verenlerin tercihi olmaya devam ediyor ve Google Play Store verilerine göre 100 milyon indirmeyi aşmış durumda. Natili, “Uzantılarla, Android için Firefox’un görünümünü ve davranışını özgürce değiştirebilirsiniz. Bu heyecan verici yeni alanda daha fazla geliştirici yenilik yaptıkça durum daha da iyi olacak” diye ekledi.
Infinix, Çinli teknoloji devi olarak, 2024 Tüketici Elektroniği Fuarı’nda (CES) dünya çapında iki devrim niteliğinde teknolojiyi tanıtmaya hazırlanıyor. İnovasyonun öncüsü olarak bilinen şirket, mobil endüstride çığır açacak iki yeni teknolojiyi duyurdu: Infinix AirCharge ve Infinix Extreme-Temp Battery.
Bu teknolojiler, kullanıcı deneyimini dönüştürmeyi ve cihazları şarj etme şeklini evrimleştirmeyi amaçlıyor. Çığır açan AirCharge ve Extreme-Temp Battery, dünyaya CES 2024’ün merakla beklenen etkinliği ShowStoppers’da tanıtılacak.
Infinix AirCharge: Kablosuz şarjın yeni boyutu
AirCharge teknolojisi, kablosuz şarjı havanın gücüyle birleştiren çığır açan bir çözümdür. Bu yenilikçi teknoloji, hareket halindeyken cihazları şarj etmek için kullanışlı ve kullanıcı dostu bir seçenek sunarak fiziksel kablo ihtiyacını ortadan kaldırıyor.
Bu teknoloji, kullanıcıların şarj pedine dokunmak ya da kablo kullanmak zorunda kalmadan, 0 ila 20 cm arasındaki bir mesafeden cihazlarını şarj etmelerine imkan tanıyor. Infinix AirCharge, bobinlerin 60 dereceye kadar eğilebildiği çok bobinli manyetik rezonans teknolojisi ve uyarlanabilir algoritmalar sayesinde mükemmel bir performans sunuyor.
AirCharge, kullanıcı güvenliğini ön planda tutarak 6.78MHz altındaki düşük bir frekansta çalışır ve 7.5W’a kadar şarj gücü sunar. Bu, hızlı şarj olmayabilir ancak rahatlıkla cihazınızı şarj etmenin keyfini sunar. Aynı zamanda, güvenlik için uçtan uca Rezonans ve Aşırı Gerilim Koruma (OVP) Devresi gibi önlemleri içerir.
Infinix Genel Müdür Yardımcısı Liang Zhang, “Kablosuz şarj teknolojisinin sınırlarını zorlayarak pratiklik ve tüketici güvenliğine odaklandık. Infinix, çok bobinli rezonans teknolojisiyle akıllı cihazlarımızı şarj etme şeklinde devrim yaratmayı hedefliyor.” açıklamasında bulundu.
AirCharge, normal kablolu şarj sistemleriyle karşılaştırıldığında birinci sınıf kolaylık ve çevre entegrasyonu sunar. Kullanıcılar, fazla çaba harcamadan, cihazlarını şarj ederken oyun oynama ve video izleme gibi aktivitelerin keyfini çıkarabilirler. Tek yapmaları gereken, kablosuz şarj pedini yakınlarına kurmak.
Infinix, CES 2024’te AirCharge ve Extreme-Temp Battery ile teknoloji dünyasına yeni bir soluk getirirken, kullanıcıların günlük yaşamlarında daha fazla pratiklik ve konfor yaşamalarını hedefliyor.
Hamdi Ulukaya tarafından kurulan ve ABD’nin en hızlı büyüyen gıda şirketi Chobani, 900 milyon dolarlık bir anlaşma ile ABD’nin kahve devi La Colombe‘u satın alarak büyüme hedeflerini güçlendirdi. Bu stratejik adım, Chobani’nin pazardaki etkinliğini artırırken, La Colombe’un perakende deneyimi ve geniş müşteri tabanından faydalanarak yeni kanallarda büyüme fırsatları sunuyor. Bu birleşme aynı zamanda Chobani’nin ürün portföyünü genişleterek küresel ölçekte büyüme hedeflerine önemli bir katkı sağlayacak.
Hamdi Ulukaya tarafından kurulan ve ABD’nin son 10 yılda en hızlı büyüyen gıda şirketlerinden biri haline gelen Chobani, ABD’nin kahve devi La Colombe’u 900 milyon dolarlık bir anlaşmayla satın alarak büyüme hedeflerini güçlendiren bir adım attı. Bu stratejik birleşme, Chobani’nin pazardaki etkinliğini artırırken, La Colombe’un perakende deneyimi ve geniş müşteri tabanından faydalanarak yeni kanallar açarak büyümesine imkan sağlayacak.
Perakende, kafe, gıda hizmetleri ve doğrudan tüketici gibi farklı kanallarda geniş bir müşteri kitlesine hitap eden bir marka olarak öne çıkan La Colombe, özellikle hazır içilebilir kahve kategorisindeki benzersiz konumu ve sadık müşteri kitlesiyle dikkat çekiyor. Chobani’nin bu stratejik satın alma hamlesi, hızlı büyüyen 5 milyar dolarlık ABD hazır içecek kahve kategorisinde önemli bir oyuncu olan La Colombe’un sahip olduğu perakende tecrübesinden yararlanarak yeni pazarlarda genişleme ve büyüme hedefini destekliyor.
900 milyon dolarlık bu stratejik satın almayla birlikte, Chobani olarak kahve kategorisindeki varlığını daha da güçlendirdiklerini belirten Chobani’nin Kurucusu ve CEO’su Hamdi Ulukaya, Gıda sektörünun satışları artırmak için zorluklarla karşılaştığı bir dönemde, Chobani’nin çift hanelere ulaşan hacim odaklı satış büyümesi ve önemli bir kar marjı genişlemesi sağladığını ifade etti. Chobani’nin gelecekteki büyüme stratejisini belirleme konusunda her zamankinden daha güçlü ve iyi bir konumda olduğunu vurgulayan Ulukaya, ‘Zaten daha once Chobani krema ürünleriyle kahve kategorisine yatırım yapmıştık ve La Colombe’u Chobani ailesine katmanın heyecanını yaşıyoruz. La Colombe’un lezzetli, yüksek kaliteli soğuk demleme kahvesi ve hazır içeceğini, Keurig Dr Pepper’in güçlü distribütörlük desteği ile gelecek neslin tüketicilerine sunma fırsatından dolayı heyecanlıyız.Özellikle La Colombe’un perakende deneyimi, ürün portföyü ve geniş müşteri tabanıyla yeni kanallarda etkin bir şekilde büyümeyi hedefliyoruz.” dedi.
Bu yeni gelişme ile birlikte La Colombe, Chobani’nin bir parçası haline gelirken, aynı zamanda bağımsız bir marka olarak faaliyetlerine devam edecek. Bu yaklaşım ile iki şirket arasında iş birliği ve bilgi paylaşımını kolaylaştırmasının yanı sıra, La Colombe’nin bilinen benzersiz kimliğini ve yenilikçi ruhunu korumayı amaçlıyor.
Chobani bu stratejik satın alma ile ayrıca Chobani’nin kahve kreması, yulaf sütü ve ana yoğurt portföyünü, La Colombe’un ürün yelpazesiyle uyumlu bir şekilde birleştirmeyi hedefliyor. Bu birleşme, Chobani’nin büyüme stratejisini desteklerken, La Colombe’un pazardaki konumunu da güçlendirmeyi amaçlıyor.
Chobani’nin sahip olduğu perakende ağı, üretim kapasitesi, pazarlama yetkinlikleri ve soğuk zincirdeki deneyimi, La Colombe’un geniş ürün yelpazesinin de yeni pazarlarda daha geniş kitlelere ulaşmasına olanak sağlayacak.
Bu stratejik birleşme, Chobani’nin küresel bir yiyecek ve içecek devi olarak genişleme hedeflerine daha da yaklaşmasını sağlayacak önemli bir adım olarak değerlendirilirken, Chobani’nin global ölçekte büyüme ve La Colombe’un kaliteli ürünlerini daha fazla tüketiciyle buluşturma hedeflerini güçlendiriyor.
Samsung, 2023 yılını yoğun bir şekilde geçirdi ve Galaxy S23 serisini piyasaya sürdü. Ancak gözler şimdi 2024’ün başlarına çevrildi, çünkü Samsung’un bir sonraki amiral gemisi serisi olan Galaxy S24’ü duyurması bekleniyor.
Henüz resmi bir duyuru tarihi olmasa da, yakın tarihler ve FCC başvurularına dayanarak Galaxy S24 serisinin 17 Ocak 2024’te San Jose, California’da düzenlenecek Unpacked etkinliğinde duyurulabileceği tahmin ediliyor. Bu, Samsung’un Ocak ayında yeni Galaxy S serisini piyasaya sürdüğü ilk sefer olacak ve üç yıl aradan sonra gerçekleşecek.
Tasarım:
Sızan görsellere göre, Galaxy S24 serisi düz ekranlar ve daha ince çerçevelerle birlikte gelecek. Galaxy S24 Ultra’nın titanyum çerçevesi, telefonun ağırlığını azaltarak dikkat çekiyor. Tasarımın genel olarak önceki modellere benzemesi bekleniyor, ancak S24 Ultra’nın yeni renk seçenekleriyle ve çerçeve malzemesiyle dikkat çekeceği belirtiliyor.
Ekran ve performans:
S24 Ultra’nın 1440p çözünürlüğe sahip 6,8 inç WQHD ekranı, önceki modellere kıyasla daha parlak olacak. S24 Plus’ın 6,7 inç WQHD ekranı ve S24’ün 6,2 inç FHD ekranı bekleniyor. Yonga seti konusunda, S24 ve S24 Plus modelleri bölgeye bağlı olarak Qualcomm Snapdragon 8 Gen 3 veya Exynos yonga setleriyle gelebilir, ancak S24 Ultra’nın her yerde Qualcomm çipini kullanacağı belirtiliyor.
Kameralar:
Kamera özellikleri özellikle S24 Ultra’da odaklanıyor. 200 MP ana kamera, 12 MP ultra geniş kamera ve 5x ve 10x zoom telefoto kameralar bekleniyor. Ayrıca, Instagram kamera kısayolu S24 serisine eklenebilir.
Pil:
Pil kapasitelerinde iyileştirmeler bekleniyor. S24, 4.000 mAh, S24 Plus 4.900 mAh, ve S24 Ultra 5.000 mAh pille gelebilir.
Yazılım ve Güncellemeler: Galaxy S24 serisi, Samsung One UI 6 veya 6.1 ile önceden yüklenmiş Android 14 ile piyasaya sürülecek. Samsung’un Android güncelleme politikası konusundaki beklentiler ise henüz net değil.
Yapay zeka:
Galaxy S24 serisinin, Samsung Gauss adlı yeni bir yapay zeka özelliğine sahip olması bekleniyor. Gauss, metin oluşturma, dil çevirisi, kod yazma ve görüntü oluşturma gibi yeteneklere sahip bir yapay zeka modeli olarak öne çıkıyor.
Fiyat:
Samsung’un fiyatlandırma stratejisinin devam etmesi bekleniyor. Giriş seviyesi S24 modeli 800 dolar, S24 Plus modeli 1.000 dolar ve amiral gemisi S24 Ultra modeli en az 1.200 dolar olacak şekilde. Bu, Samsung’un fiyatları artırmayarak rakiplerine meydan okuduğu bir dönemi yansıtıyor.
Samsung Galaxy S24 serisi, tasarım, ekran, kamera, pil ve yapay zeka özellikleriyle dikkat çekiyor. Kullanıcılar, bu yeni amiral gemisi serisinin duyurusunu heyecanla bekliyor ve Samsung’un önceki başarılarını nasıl geliştireceğini görmek için sabırsızlanıyor. Unpacked etkinliğini bekleyip, resmi açıklamaları takip edeceğiz.
Instagram Başkanı Adam Mosseri, sosyal medya platformu Threads’in ActivityPub entegrasyonuyla ilgili heyecan verici gelişmeleri paylaştı. Mosseri, bu entegrasyonun teknik zorlukları aşmanın yanı sıra gizlilik ve bütünlük konularında da çeşitli zorlukları içerdiğini belirtti. Ancak Threads’in şimdiden yaptığı ActivityPub testlerinden umutlu olduğunu dile getirdi.”
“Threads ekibi, entegrasyonun ilk aşamalarında, diğer platformlarda bulunan Threads hesaplarını takip etme seçeneğinin tüm kamu hesapları için mümkün olmasını hedefliyor. Ayrıca, diğer platformlardan gelen yanıtların doğrudan Threads içinde görünmesi planları arasında yer alıyor. Mosseri, bu özelliklerin, kullanıcıların diğer uygulamalara geçiş yapmadan geniş topluluktan gelen yanıtları Threads uygulaması içinde görmelerini sağlayarak kullanıcı deneyimini güçlendireceğini vurguluyor.”
Entegrasyonun ötesinde, Mosseri, takipçi taşınabilirliğini “anahtar bir özellik” olarak ön plana çıkarıyor. İçerik üreticilerinin, diğer uygulamalara veya sunuculara geçtiklerinde takipçilerini yanlarında götürebilme imkanı, Mosseri’ye göre, içerik üreticilerinin izleyici kitlesi ile olan ilişkilerini güçlendirecek ve korumanın önemli bir yolu olacak.
Mosseri,uygulama üzerindeki bir videoyu Mastodon’da izlemiş olmanın memnuniyetini dile getirirken, ActivityPub testlerinden aldıkları geri bildirimlerin kendilerini olumlu bir şekilde etkilediğini belirtiyor. Threads ekibi, entegrasyonun devamı için planlarını açıklamış ve ilerleyen dönemde kullanıcılara yeni işlevler sunma sözü vermiştir.
“Threads ve fediverse arasındaki bu entegrasyonun, içerik üreticileri için yeni fırsatlar sunarken, takipçilerin sevdikleri içerik üreticilerini farklı platformlar arasında özgürce takip edebilme imkanı sağlayarak dijital içerik üretimi ve tüketimi dinamiklerini kalıcı olarak değiştirmesi bekleniyor. Entegrasyonun tamamlanması bir yıldan uzun sürebilir, ancak Threads ekibi, hizmet kalitesinden ödün vermemek ve dengeyi sağlamak konusunda kararlılıklarını sürdürüyor.“
Microsoft, dil modelleri ve üretken yapay zeka (AI) alanındaki çabalarına bir yenisini ekleyerek Phi-2 adlı güçlü küçük dil modelini tanıttı. Bu önemli adım, Azure AI Studio şablon kataloğunda kullanıcıların erişimine sunulan Phi-2 ile sektördeki dil modeli geliştirmelerine yeni bir boyut kazandırıyor.
Phi-2, 2,7 milyar parametre içeren kompakt bir dil modeli olarak dikkat çekiyor. Önceki versiyonu Phi-1,5‘ten önemli ölçüde daha büyük olan bu model, 13 milyardan az parametre ile karmaşık kıyaslama testlerinde benzerlerinden 25 kata kadar daha iyi performans sergiliyor.
Microsoft’un yaptığı açıklamaya göre, Phi-2 modeli, Meta’nın Mistral’ın Llama-2 modelleri ve Google’ın Gemini Nano 2 gibi büyük dil modelleriyle karşılaştırılabilir performans gösteriyor. Ancak Phi-2‘nin avantajı, daha küçük boyutu ve daha az parametresiyle bu performansı sağlaması.
Phi-2‘nin eğitimi sırasında Microsoft, el yazısı kalitesi verilerini kullanarak başladı ve daha sonra seçkin web verilerini ekleyerek veritabanını zenginleştirdi. Şirket, bu yaklaşımın SLM’lerin (Küçük Dil Modelleri) uygun maliyetli alternatifler olduğunu ve daha az karmaşık görevler için ideal olduklarını gösterdiğini vurguluyor.
Daha da önemlisi, SLM’lerin çalıştırılması için gereken bilgi işlem gücünün LLM’lere (Büyük Dil Modelleri) göre daha düşük olması, kullanıcıların pahalı GPU’lara yatırım yapmadan veri işleme ihtiyaçlarını karşılamasına olanak tanıyor. Microsoft’un Phi-2 modeli, bu alanda yeni bir döneme işaret ederken, daha küçük boyutlu dil modellerinin de etkileyici performans gösterebileceğini kanıtlıyor. Bu gelişme, dil modeli teknolojisinin geleceğine yeni bir perspektif katıyor.
Batılı istihbarat ve güvenlik yetkilileri, Marsalek hakkında muhtemelen yaklaşık on yıldır bir Rus ajanı olduğu yönünde rahatsız edici bir sonuca ulaştıklarını söylüyor.
Marsalek, halihazırda yatırımcılardan yüz milyonlarca dolar çalmakla suçlanıyor. Çok sayıda uluslararası soruşturmanın ardından, çeşitli ülkelerdeki istihbarat, polis ve yargı teşkilatlarından yetkililer; 43 yaşındaki Avusturya vatandaşının, Rus casus teşkilatlarının dünya çapındaki gizli operasyonları finanse etmek üzere para taşımasına yasadışı bir şekilde yardım etmek için feshedilmiş ödeme şirketini kullandığını söylüyor.
Dünyanın en çok aranan adamlarından biri olan Marsalek, aynı zamanda eski Rus savaş ağası Yevgeny Prigozhin‘in paralı asker örgütüne de yardım etti ve şimdi yeni ikametgahındaki Rus yetkililer adına Afrika’daki iş imparatorluğunun yeniden yapılandırılmasıyla ilgileniyor.
Batılı istihbarata göre Dubai’de. Wirecard, bir İnternet finans devi olma yolunda, pornografi web siteleri için ödeme işlemeye başladı. En parlak döneminde şirket, çeyrek milyon işletme adına yılda 140 milyar dolarlık işlem gerçekleştirdiğini iddia etti ve bu da onu Square ve PayPal’ın rakibi haline getirdi.
Kısa süreliğine herhangi bir Alman bankasından daha fazla değerlendi. Eski ortaklar, Marsalek’i bir zamanlar Münih’te bir malikaneyi ayda 35.000 avroya kiralayan neşeli bir kişi olarak hatırlıyor. Maaşından yılda milyonlarca dolar kazanıyordu ve özel jetleriyle dünyayı dolaşıyordu.
Aynı zamanda casusluğun pelerin ve hançer dünyasına da takıntılıydı; çoğu zaman istihbarat görevlileriyle bağlantıları olduğunu ima ediyordu ve çoğu kişini tarafından yaygaracı olarak reddedildiğini iddia ediyordu.
Apple, bu hamlesiyle geleneksel LCD ekranlardan uzaklaşırken 150 milyar dolarlık ekran endüstrisini daha da sarsacak.
OLED veya organik ışık yayan diyot ekranlar, iPhone’lar da dahil olmak üzere premium akıllı telefonların çoğunda zaten kullanılıyor. Birçok teknoloji sektörü yöneticisi, Apple’ın bu teknolojiyi gelecek yıl üst düzey iPad’lerinde kullanmayı planladığını söyledi. Kaynaklar, bir OLED MacBook modelinin de en erken 2025’in ikinci yarısında üretilmek üzere geliştirilme aşamasında olduğunu söyledi.
OLED’in artan penetrasyonu, bu pahalı ekran teknolojisine büyük yatırım yapan Güney Koreli Samsung Display ve LG Display ile Çin’in BOE Technology Holding’i için önemli bir kazanç. Diğer taraftan, Japonya’dan JDI ve Sharp ile Tayvan’dan AUO ve Innolux dahil olmak üzere bu segmentte fazla varlığı olmayan teşhir üreticileri için bu bir darbe olabilir.
Apple, esnek OLED ekranları tablete yerleştirdikten sonra katlanabilir iPad yapma olasılığını da değerlendirmeye başladı ancak konuya aşina iki kaynağa göre şirketin bunu yapmak için somut bir zaman çizelgesi yok.
iPhone üreticisi, tabletler için OLED ekranları benimseyen ilk şirket değil. Örneğin Huawei bu trendin önemli bir itici gücü oldu ve bu da Çin ekran tedarik zincirinin güçlenmesine yardımcı oldu.
Samsung, Güney Koreli teknoloji devinin teknolojideki hakimiyeti ve büyük üretim kapasitesi göz önüne alındığında, ürünleri için geleneksel LCD ekranlardan OLED ekranlara geçiş yapma konusunda da agresif davrandı.
Apple, 2020 yılında premium iPhone’ları için OLED ekranları kullanmaya başladığında küresel ekran endüstrisini sarstı. Aynı şeyi iPad’ler için yapmak da aynı şekilde yıkıcı olacak çünkü iPad dünyanın en büyük tablet üreticisi. IDC’ye göre geçen yıl 60,4 milyon iPad sevk ederek %37,4’lük küresel pazar payı elde etti. Samsung ise 30,3 milyon adet ve %18,6 pazar payıyla ikinci sırada yer aldı.
OLED ve LCD tedarikçilerinden bir yönetici, “Küçük orta boy ürünlerde OLED kullanımının artması nedeniyle LCD üreticilerinin büyük bir baskı altında olduğunu görüyoruz. Huawei, Lenovo… hepsi tabletlerinde OLED kullanma konusunda çok agresifler.” dedi. “Apple’ın gelecek yıldan itibaren hayata geçireceği iPad planıyla, LCD üreticileri için önümüzdeki günlerin daha da zor olacağını hayal edebiliyoruz.“
Counterpoint Research’e göre OLED akıllı telefon satışları şimdiden yükselişe geçti ve 2023’ün ilk çeyreğinde küresel pazarın neredeyse yarısını oluşturdu. Counterpoint, tabletlerde şu anda yaklaşık %8 olan oranın 2024’ün ikinci çeyreğinde %15’inin OLED ekran kullanacağını tahmin ediyor.
Her iki endüstri liderinin de tabletlerinde OLED kullanması, diğer markaları da aynı yolu izlemeye ikna edecek ve bu teknolojiye yönelik tedarik zinciri yatırımlarını daha da teşvik edecek.
Çin’in ekran şampiyonu ve iPhone OLED tedarikçisi BOE, geçtiğimiz günlerde 8.6 nesil OLED ekran fabrikası inşa etmek için yaklaşık 8,65 milyar dolar harcamayı planladığını duyurdu. Bu, 2025 sonlarında üretime başlaması beklenen Samsung Display’in ardından dünyadaki ikinci gelişmiş tesis olacak.
TrendForce’un deneyimli ekran analisti Boyce Fan, “Apple’ın LCD ekranlardan OLED ekranlara geçişinin yönü kesin. Bunu Samsung ve BOE gibi tedarikçilerin yatırımlarından görebiliyoruz.” dedi.
Analist, OLED’in akıllı telefon, tablet ve kişisel bilgisayar pazarlarındaki artan nüfuzunun geleneksel LCD ekran tedarikçileri üzerinde “kaçınılmaz olarak” baskı oluşturacağını söyledi.
Fan, “Pazarda OLED kullanımının artmasıyla birlikte daha fazla LCD ekran üreticisinin ekran kapasitesini küçülttüğünü görmemiz kaçınılmaz.” dedi.
“Hepsi odaklarını otomotiv uygulamasına kaydırırken, bu aynı zamanda otomotiv pazarının daha rekabetçi hale geleceği ve öncekiyle karşılaştırıldığında daha az elverişli marjlara sahip olacağı anlamına da geliyor.“
Dubai’deki COP28’de, deve ve palmiye ağaçlarının yeşil şekilleriyle aydınlanan mağara gibi bir tiyatro salonunda, Birleşmiş Milletler Trilyon Ağaç Kampanyası’nın eski baş bilimsel danışmanı ekolojist Thomas Crowther, birkaç yıl önce hiç beklemediği bir şey yapıyordu: Yalvarıyordu. Çevre bakanları, bu kadar çok ağaç dikmeyi durdurmalı.
Crowther, 9 Aralık’ta zirvenin “Doğa Günü” etkinliklerinden birinde söz aldığında, kitlesel plantasyonların iddia edildiği gibi çevresel bir çözüm olmadığını savundu. Yeni oluşturulan ormanların karbonu azaltma potansiyeli çoğu zaman abartılıyor ve biyolojik çeşitliliğe zarar verebilirler.
Yeni ağaç dikmenin popülaritesi, Crowther’in kendi yarattığı bir sorun. 2019’da ETH Zürih’teki laboratuvarı Dünya’da fazladan 1,2 trilyon ağaca yer olduğunu buldu ve laboratuvarın araştırmasına göre bu ağaç daha fazla emilebilir. İnsanların tarihsel olarak atmosfere saldığı karbonun üçte ikisi kadar. Çalışmada “Bu, küresel ağaç restorasyonunun bugüne kadarki en etkili iklim değişikliği çözümümüz olduğunu vurguluyor.” dedi. Crowther daha sonra bu yönde düzinelerce röportaj verdi.
Bu görünüşte kolay iklim çözümü, Shell’den Donald Trump’a kadar; aslında emisyonlarını azaltmadan çevreci kimliklerini parlatmaya istekli şirketler ve liderler arasında ağaç dikme çılgınlığını ateşledi.
Bu, aynı zamanda Crowther çalışmasının orman restorasyonu için uygun araziyi ve çekebileceği karbon miktarını fazlasıyla abarttığını öne süren bilim adamlarının eleştirilerine de yol açtı.
Mesajının yanlış yorumlandığını söyleyen Crowther, geçen ay daha ayrıntılı bir makale yayınladı; bu makale, mevcut ormanları korumanın, ağaç dikmekten daha büyük bir iklim etkisine sahip olabileceğini gösteriyor. Daha sonra, önceki çalışmasının teşvik ettiği türden “yeşil yıkamayı ortadan kaldırmak” için sonuçları COP28’e getirdi; yani, karbon salmaya devam etmek için ağaç dikmenin faydalarına ilişkin güvenilmez kanıtları bir bahane olarak kullandı.
“Yeşil yıkamayı ortadan kaldırmak, doğaya yatırım yapmayı bırakmak anlamına gelmiyor.” diyor. “Doğru yapmak anlamına geliyor. Bu, zenginliğin yerli halklara, çiftçilere ve biyolojik çeşitlilikle yaşayan topluluklara dağıtılması anlamına geliyor.”
COP28’deki ülkeler asıl noktayı anladılar mı?
Crowther’in konuşmasından birkaç dakika sonra, ev sahibi ülke Birleşik Arap Emirlikleri’nin iklim değişikliği ve çevre bakanı Mariam Almheiri tiyatroda bir konuşma yaptı.
Sunumunu övdü ve ardından BAE’nin 2030 yılına kadar 100 milyon mangrov dikme yolunun neredeyse yarısına geldiğini söyleyerek övünmeye başladı.
O günün ilerleyen saatlerinde Dubai Expo Şehri’nin gölgeli yollarında yürüyen Crowther, BAE’nin planları hakkında “yargıya varma süreci hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını” ancak diğer bakanların yerli toplulukları koruma konusunda yetkilendirme hakkında konuştuğunu duyduğunda heyecanlandığını söyledi. “Beş yıl önce doğayla ilgili konuşmalar böyle değildi.” dedi.
Bir miktar saflık da içeren bu tür bir iyimserlik, el davulu çalmaktan oynamaktan hoşlanan sakallı ve at kuyruklu Crowther’ın mümkün olmasını sağlayan şeydi ve Zürih ormanlarında “ormancılık” kampları kurmak, henüz 37 yaşındayken böyle bir etki yarattı. Galler kırsalında “doğaya takıntılı” bir şekilde büyüyen Yale’de doktora ve doktora sonrası eğitim almak için disleksi ile mücadelenin üstesinden geldi. Orada, o zamanlar BM’nin Milyar Ağaç Kampanyası’nda çalışan bir ev arkadaşı, Crowther’in akademideki hızlı yükselişini başlatacak bir soruyu gündeme getirdi: Dünyada kaç ağaç var?
Uydular orman örtüsünün altında kaç ağaç gövdesi olduğunu göremediğinden, bunun yanıtlanabileceğini çok az kişi düşündü. Ancak Crowther ve bir meslektaşı, yerdeki ağaç sayıları ile aynı alanların uydu görüntüleri arasındaki ilişkileri bulmak için yapay zekayı kullanmaya başladı ve ardından bulgularını daha geniş bölgeler için tahmin etmeye başladı.
Diğer bilim adamlarından veri toplayıp analiz ederek, 2015 yılında orman yoğunluğuna ilişkin bir harita yayınladılar; bu harita, Dünya’da önceden düşünülenden çok daha yüksek bir sayı olan 3 trilyon ağaç bulunduğunu öne sürdü. BM’nin ağaç dikme kampanyası bir milyardan trilyon ağaca çıkarıldı. Crowther 2017’de kendi laboratuvarını kurmak için Hollandalı bir vakıftan 2,7 milyon dolar aldı.
Ardından 2019 araştırması geldi. Al Gore bundan, Dünya Ekonomik Forumu ile birlikte kendi Bir Trilyon Ağaç girişimini başlatan ve Trump’ı imza atmaya ikna eden Salesforce CEO’su Marc Benioff’a bahsetti. Crowther projenin danışmanlarından biri oldu. Fikrin popülaritesi hızla arttı; o kadar ki, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler artık o kadar çok ağaç dikme vaadinde bulundu ve bunlar için gerekli arazi en az 500 milyon hektar. Tüm bunlar küresel emisyonlar artmaya devam ederken gerçekleşti.
2019 araştırmasının sonuçları Crowther’ı mahvetti, çünkü bu durumun doğa restorasyon projelerine olan güveni baltaladığını, oysa aslında ülkelerin ve şirketlerin karbonsuzlaştırmanın yanı sıra restorasyon yatırımlarını da artırmaları gerektiğini söylüyor. Karbon dengelemenin başka bir biçiminin değersiz olduğunun ortaya çıkmasıyla, doğaya dayalı programlara olan güven krizi bu yıl da devam etti. Crowther, “Doğanın iklimde bir rolü olup olmadığı konusunda hâlâ tartışmalar var.” diyor. “Ve bu durum çevre hareketini felce uğratıyor.“
Buna yanıt olarak, 200’den fazla bilim insanının ortak yazar olarak listelendiği Crowther’in Kasım ayındaki çalışması bunun yerine, bozulmamış ormanlık alanları korumanın gücünü vurguluyor. Tahrip edilmiş veya parçalanmış ormanların onarılması potansiyel olarak 87 gigaton karbon absorbe ederken, mevcut ormanların olgunlaşıncaya kadar büyümesine izin verilmesi ilave 139 gigaton karbon absorbe edecektir. Bu tahminlere, bir zamanlar ormanlara sahip olan ancak doğaya bırakılması pek muhtemel olmayan kentsel alanlar, tarım ve otlatma alanları dahil değil.
Referans olarak, insanlar tarih boyunca yaklaşık 2.500 gigaton karbon saldı ve bu karbonun büyük bir kısmı atmosfere ve okyanuslara yayıldı. Orman restorasyonu iklim krizine karşı sihirli bir çözüm olmayabilir ancak teorik olarak anlamlı bir fark yaratabilir. Crowther yeni araştırması hakkında şunları söylüyor: Makale, “açıkça doğanın iklim değişikliğine karşı mücadelemizin merkezi bir parçası olduğunu” gösterdi. “Fakat daha da önemlisi, doğaya karşı sorumluluk sahibi taahhütlerin ne anlama gelmesi gerektiğine dair yol gösterici bilgiler gibiydi.”
Yeni makale diğer bilim adamlarından çok daha az eleştiri aldı. Ancak Maryland Üniversitesi’nden Matthew Fagan, sürdürülebilir ağaç kesimi için gerekli olan kurak alanlar ve “çalışan ormanlar” gibi alanları dahil ederek orman restorasyonunun karbon potansiyelini yine de olduğundan fazla tahmin edebileceğini söylüyor. Orman potansiyeline ilişkin bu üst düzey tahminlerin yine yanlış yorumlamayı ve yeşil yıkamayı teşvik edebileceğinden endişe ediyor.
“Bu karbonun ne kadar hızlı elde edilebileceğini, çalışmalarındaki sınırlamaları ve gerçek sayının muhtemelen çok daha düşük olma olasılığını açıklamanın Dr. Crowther’e düştüğünü düşünüyorum. Makalelerinde bundan bahsettiler, ancak bunu yakın zamanda rakamlarla detaylandırmaları gerekiyor.” diyor Fagan.
Ve ormanlar doğru şekilde restore edilip korunsa bile bu tür doğa projeleri, eğer kullanılırsa yeşil aklamaya hâlâ katkıda bulunabilir.
Gerçek bir doğa restorasyonu kazanımı olarak, COP28’de kabul edilen metinler ilk kez Glasgow Bildirgesi’nin 2030 yılına kadar orman kaybını tersine çevirme hedefine ve bu hedefe ulaşmak için “geliştirilmiş destek ve yatırım ihtiyacına” atıfta bulundu. Zirve aynı zamanda ülkelerin doğadaki “piyasa dışı” yatırımlarına ilişkin kuralların belirlenmesi konusunda da ilerledi; ancak ülkeden ülkeye emisyon sayımı anlaşmaları veya karbon kredileri için BM pazarı üzerinde anlaşma sağlanamadı. Bu, karbon dengelemenin geleceğin dalgası olduğuna dair şüpheleri artıracak.
Ancak yeşil yıkamanın öldürülmesi zor. Norveç’in COP28’de Amazon Fonu’na yaptığı 50 milyon dolarlık bağış etkileyici görünüyor; ta ki ülkenin yakın zamanda devlete ait Equinor da dahil olmak üzere 18 milyar dolarlık yeni petrol ve gaz projelerini onayladığını düşünene kadar. (Doğa ve biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak için dünyanın yılda ilave 700 milyar dolar harcaması gerektiği tahmin ediliyor.)
Crowther, “Eğer hiç kimse ‘Bir trilyon ağaç dikin’ demeseydi, sanırım çok daha iyi bir alanda olurduk.” diyor.
“Fakat belki de doğa üzerinde bu kadar çok gürültü ve ilgi olmazdı, böylece burada bulunan sorumlu bilim adamlarının tümü bunu düzeltebilir ve onu iyi bir şeye dönüştürebilirdi.“
Pek çok yakın gözlemcinin hiçbir zaman gelmeyebileceğini düşündüğü bir anda, fikri mülkiyetin en önemli parçasının ve belki de Amerikan pop kültürünün en ikonik karakterinin en az bir versiyonu, ilk beyazperde gösterimi olarak Disney’in telif haklarından muaf olacak. 1928’de hem Mickey hem de Minnie Mouse’un yer aldığı kısa “Steamboat Willie” herkesin kullanımına sunuldu.
“Budur. Bu Mickey Fare. Bu heyecan verici çünkü bir nevi sembolik.” diyor hukuk profesörü ve Duke Kamusal Alan Çalışmaları Merkezi yöneticisi Jennifer Jenkins, “Kamu Alanı Günü” için her yıl 1 Ocak’ta köşe yazısı yazıyor. “Kendimi vapurdaki dumanı dışarı atan boru gibi hissediyorum. Oldukça heyecan verici.“
ABD yasaları, Kongre’nin Mickey’nin yaşamı boyunca birkaç kez genişletmesinden sonra telif hakkının 95 yıl süreyle tutulmasına izin veriyor.
Jenkins, “Bazen alaycı bir şekilde Mickey Mouse Koruma Yasası olarak anılıyor.” dedi. “Bu fazla basite indirildi çünkü görev süresinin uzatılması için baskı yapan yalnızca Disney değildi. Eserleri yakında kamu malı olacak olan ve 20 yıllık ekstra korumadan büyük ölçüde yararlananlar, telif hakkı sahiplerinden oluşan bir gruptu.”
Bir Disney sözcüsü Associated Press’e yaptığı açıklamada, “Mickey Mouse’un 1928 tarihli kısa film Steamboat Willie’de ilk kez ortaya çıkmasından bu yana, insanlar karakteri Disney’in hikayeleri, deneyimleri ve özgün ürünleriyle ilişkilendirdiler.” dedi. “Steamboat Willie filminin telif hakkı sona erdiğinde bu durum değişmeyecek.“
Mevcut sanatçılar ve yaratıcılar Mickey’den yararlanabilecekler, ancak büyük sınırlamalarla. Sadece “Steamboat Willie”deki daha haylaz, fareye benzeyen, konuşmayan tekne kaptanı kamuoyuna duyuruldu.
Disney’in açıklamasında “Mickey’nin daha modern versiyonları, Steamboat Willie telif hakkının sona ermesinden etkilenmeyecek ve Mickey, hikaye anlatımımızda, tema parkı atraksiyonlarında ve ürünlerimizde Walt Disney Company’nin küresel elçisi olarak öncü bir rol oynamaya devam edecek.” dedi.
Ancak bir karakterin sergilediği her özellik veya kişilik özelliği mutlaka telif hakkına tabi değildir; dolayısıyla mahkemeler önümüzdeki yıllarda Disney’in mülkiyetinin içinde ve dışında ne olduğunu belirlemekle meşgul olacak.
Şirket, “Elbette Mickey Mouse’un daha modern versiyonları ve telif hakkına tabi diğer eserler üzerindeki haklarımızı korumaya devam edeceğiz.” dedi.
Disney, kurumsal maskot ve marka tanımlayıcı olarak Mickey’nin ticari markasını hâlâ sağlam ve ayrı bir şekilde elinde tutuyor; yasa ise tüketicileri bir ürünün orijinal yaratıcıdan geldiğini düşünmeye sevk etmek için aldatıcı bir şekilde karakterin kullanılmasını yasaklıyor. Bir film şirketi ya da tema parkı kuran hiç kimse, fare kulaklarını logosu yapma özgürlüğüne sahip olmayacak.
Disney’in açıklamasında “Mickey ve diğer ikonik karakterlerimizin izinsiz kullanımından kaynaklanan tüketici kafa karışıklığına karşı koruma sağlamaya çalışacağı.” belirtildi.
Walt Disney ve ortağı Ub Iwerks’in yönettiği ve sesi görselleriyle senkronize eden ilk çizgi filmlerden biri olan “Steamboat Willie“, aslında Mickey ve Minnie’nin yer aldığı üçüncü çizgi filmdi ama piyasaya sürülen ilk çizgi filmdi. Bir teknenin kaptanlığını yapan ve diğer hayvanlardan müzik aletleri yapan daha tehditkar bir Mickey’yi içeriyor.
Bu filmde ve son yıllarda Disney animasyon filmlerinin girişinde kullanılan bir klipte Mickey, 1910 yapımı “Steamboat Bill” şarkısını ıslıkla çalıyor. Şarkı, “Steamboat Willie“den yalnızca birkaç ay önce vizyona giren Buster Keaton filmi “Steamboat Bill Jr“ın ismine ilham kaynağı oldu. Keaton filminin telif hakkı yenilenmedi ve film 1956’dan beri kamu malı.
Cory Doctorow, “95 yıl geçmesine rağmen hâlâ tanınabilen ve kalıcı olan eserlerin olması açıkçası dikkat çekici.” dedi. “Ve bu, kaybetmiş olmamız gereken, hala geçerliliği olan şeyler hakkında düşünmenizi sağlıyor.“
ABD kamu alanına giren diğer eserler arasında Charlie Chaplin’in “Sirk” filmi, Virginia Woolf’un “Orlando” romanı ve Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” adlı müzikal oyunu da yer alıyor.
1998’de kabul edilen mevcut telif hakkı terimi, ABD’yi Avrupa Birliği ile daha yakın bir uyum haline getirdi ve bu da Kongre’nin bu süreyi uzatmasını pek mümkün kılmadı. Artık aralarında yayıncılık koluyla Amazon, kitap projesiyle Google’ın da bulunduğu ve bazı durumlarda kamusal alanı savunan güçlü şirketler de var.
Illinois Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde telif hakkı ve uluslararası fikri mülkiyet hukuku alanında uzmanlaşmış profesör Paul Heald “Aslında şu anda Mickey Mouse yasasının kabul edildiği 20 yıl öncesine kıyasla daha fazla geri dönüş var.” dedi.
Bazı durumlarda ABD, Avrupa’nın çok ötesine geçiyor ve kendi menşe ülkesinde halihazırda kamuya açık olan eserlerin telif hakkını koruyor; ancak uluslararası anlaşmalar, ABD’nin orada üretilen eserler üzerinde diğer ulusların daha kısa koşullarını benimsemesine izin verecek.
Örneğin George Orwell’in, her ikisi de 1940’larda basılan “Hayvan Çiftliği” ve “1984” kitapları, memleketi Büyük Britanya’da artık kamu malı.
Heald, “Bu çalışmalar ABD’de 25 yıl boyunca kamu malı haline gelmeyecek.” dedi. “Kongrenin, ‘şimdi kısa vade kuralını benimsiyoruz’ diyen bir yasayı geçirmesi kelimenin tam anlamıyla maliyetsiz olurdu, bu da burada tonlarca eserin kamuya açık hale gelmesine neden olurdu.“