Yeni yeteneklerin keşfedilmesini sağlayacak T-Hackathon, 8-9-10 Haziran 2015 tarihlerinde ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Nesnelerin Interneti (IoT), enerji ve bilişim alanlarında fikri olanlar takım kurarak 3 gün sürecek hackathon’da proje geliştirecek.
Hackathon, birden fazla gün süren ve kalabalık bir insan topluluğunun iş birliği halinde, sınırlı bir zaman diliminde bilgisayar programlama faaliyetini yürüterek bir ürün çıkarmaya çalıştıkları bir etkinlik. Mutlaka 42 saat içerisinde sıfırdan geliştirilmiş bir ürün/uygulama olması gereken T-Hackathon’da, başlamadan önce temayla uyumlu bir uygulama fikri bulmak, gerekli bilgileri toplamak ve uygulamanın nasıl kodlanacağını araştırıp öğrenmek konusunda bir engel bulunmuyor. Ekipler istedikleri teknolojiyi, 3. parti kütüphaneyi veya kaynak kodunu kullanabilecekler. Yarışmacılar ayrıca, mobil platformu da hedef platform olarak kullanabilecekler.
Başarılı bulunan ekipler dünyanın en büyük ve en etkili girişim hızlandırma programı Y Combinator tarafından 1-2 Ağustos tarihlerinde San Francisco’da düzenlenecek YC Hacks hackathonuna başvurma şansı elde edecekler ve kabul edilmeleri halinde tüm masrafları Y Combinator tarafından karşılanacak. Katılımcıların YC Hacks’e katılmaları halinde, geliştirecekleri ürünlerini tüm dünyaya duyuracak, her biri birbirinden yetenekli insanlarla tanışacak ve Silikon Vadisi’ne ilk adımı atacaklar.
Katılımın kısıtlı sayıda tutulacağı T-Hackathon’da yer almak isteyenler, 3 Haziran’a dek www.t-hackathon.com sitesi üzerinden başvurularını tamamlayabilir.
Kurumların uluslararası arenada söz sahibi olması için güçlü mali yapılara sahip olmaları gerekiyor. Hızlı değişim gösteren ekonomik dalgalanmalardan kurtulup anında karar almak, kurumların faaliyetlerini doğrudan etkiliyor. Otomatize edilmemiş iş süreçleri, yıllık bazda büyük maddi külfetler getiriyor. İhtiyaçlara özel çözümler, kurumların tasarruf ederek rekabette ve kârlılıkta öne çıkmalarına yardımcı oluyor. Asseco SEE Fidelity Çözümü ile kurumsal varlık ve gider yönetimi optimal şekilde sağlanıyor. Kurumlar doğru yönetilen gider analiz çalışmalarıyla önemli tasarruf fırsatları yakalarken, yoğun rekabet ortamında kârlılık avantajı da elde edebiliyor.
Kurumların yüzde 49’ı tasarruf olasılıklarını öngörmek istiyor
Uluslararası araştırma şirketi Aberdeen Group tarafından gerçekleştirilen “Gider Analizi” araştırmalarına göre, gider analizi yöntemlerini kullanan büyük işletmeler yüzde 12, küçük işletmeler ise yüzde 9 oranında tasarruf elde ediyor. Araştırmaya katılan yöneticilerin yüzde 88’i, gider analizi yönetim süreçlerini yüksek öncelikli proje olarak değerlendiriyor. Kurumların yüzde 46’sı gider analizi için iş süreçlerini destekleyici kurumsal uygulamalardan besleniyor. Kurumların gider analizi ihtiyaçlarını tetikleyen nedenlerin başında; satın alma ve ERP sistemlerinden alınan gider verisinin kalite düşüklüğü (yüzde 51 oranında) yer alıyor. Kurumların yüzde 49’ı ise gider tasarrufu olasılıklarını öngörebilmeyi talep ediyor.
Yöneticiler, gider analizine her an ve her yerden erişebiliyorlar
Kurumsal varlık ve gider yönetimi iş süreçlerine uygulandığında, şirketler yoğun rekabet koşullarında avantaj elde edebiliyor. Yeni tasarruf fırsatlarının yakalanmasına olanak sağlayan gider yönetimi, yönetimsel kararlarda doğruluk yüzdesini artırıyor. Varlık ve gider yönetimini iş süreçlerine entegre eden kurumlar; diğer kurumlara oranla yüzde 33 daha iyi en alt kırılıma inebilen kategori yönetimi, yüzde 21 oranında daha iyi tedarikçi analizi ve yüzde 11 oranında daha iyi gider görünürlüğü sağlayabiliyor. Asseco SEE Fidelity, mobilitenin her geçen gün yaygınlaştığı günümüzde kurumlara, zaman ve mekândan bağımsız yönetim ve karar alma platformu sunuyor. Saha çalışanları ve tedarikçiler ihtiyaç duyulan kritik bilgilere anında erişebiliyorlar. Böylece kritik kararlar ve onaylar zamanında verilebiliyor, kayıpların önüne geçilebiliyor.
Fidelity yatırımın geri dönüşünü sağlıyor
Fidelity çözümü ile kurumların varlık, satın alma ve gider yaşam döngülerine katma değer sağladıklarını vurgulayan Asseco SEE İş Geliştirme Yöneticisi Didem Kurt Demirkaya, “Fidelity ile kurum ihtiyaçları doğrultusunda ölçeklenebilecek şekilde esnek ve modüler bir yapı sunuyoruz. 500’den fazla özel fonksiyon ile deneyimlenmiş en iyi iş uygulamalarını, esnek ve müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda özelleşebilen bir altyapı ile çok kısa sürelerde uygulayabiliyor ve yatırımın geri dönüşünü sağlıyoruz.” dedi.
Bütçe, satın alma ve tedarikçi yönetimi tek çatı altında
Fidelity, varlık ve gider yönetimi için temel uygulamalar olan satın alma yönetimi, tedarikçi sözleşmeleri yönetimi ve varlık yaşam döngüsü yönetimini tek bir çatı altında bir araya getirirken, gayrimenkuller, şubeler, inşaat hizmetleri ve araç filosu gibi özel gider kalemlerinin operasyonunu da yönetiyor. Tüm gider kalemlerine ilişkin proaktif maliyet kontrolü sağlayan bütünleşik bütçe yönetimi ile talepten itibaren tüm tedarik sürecinin her aşamasında bütçe kontrolü yapıyor.
Türkiye’nin önde gelen bilgi teknolojisi şirketlerinden BimSA’nın da sponsorları arasında yer aldığı zirvede, BimSA Genel Müdürü Tunç Taşman, “Büyük Veri İle Aranızdaki Mesafe” sunumunda veri üretiminin artışındaki hıza vurgu yaparak, şirketlerin data merkezli çalışma sistemi ile dünya devi olduklarına dikkat çekti.
BimSA Genel Müdürü Tunç Taşman
BimSA Genel Müdürü Tunç Taşman, “Dijital ve fiziksel endüstri aynı anda ve hızla büyüyor. Sabancı Grubu şirketlerinin bugüne kadar ürettikleri toplam veri 2,5 PetaByte’a ulaştı, üretilen veri miktarı her yıl yüzde 25 artıyor. Sabancı Topluluğu şirketlerinden Bimsa da 40 yıllık bilgi teknolojileri tecrübesi ile, şirketlerin dijitalleşmesine rehberlik ediyor. Veri üretimindeki artış hızı girişimcilere sıra dışı işler yaptırabildi. Artık şirketler analitik veri oluşturabilen güvenli yazılımlar sayesinde ürettikleri veriyi ürün olarak kullanabiliyorlar. Dünyanın en değerli perakendecisi “Alibaba”nın envanteri yok, dünyanın en büyük taksi şirketi “Über”in filosu yok. Dünyanın en yaygın konaklama sağlayıcısı “Airbnb” otel işletmiyor, “Facebook” dünyanın en popüler medyası fakat içerik üretmiyor. Bulut tabanlı teknolojiler, şirketler ile müşteri ya da kullanıcı arasında görünmez bir köprü oluşturdu. Teknolojinin tüketiciler tarafından içselleştirilip kullanılma hızında inanılmza bir artış var. Sabit telefonun 50 milyon kullanıcıya ulaşması 75 yıl almıştı, Facebook aynı sayıda kullanıcıya 4 yılda, Instagram 2 yılda ulaştı.” dedi.
BimSA’nın şirketlerin büyük veri ile olan imtihanında yanlarında olduğunu vurgulayan Tunç Taşman, “Güvenilir veri analizi yapmanın ötesinde, doğru yeteneklere yatırım yapmak, yatırım maliyetlerini etkili yönetmek, pilot projeler yapmak ve analitiği gerçek zamanlı operasyona dönüştürmek başarıyı getirecek” dedi. BimSA “iş çözümlerinde güvenilir iş ortağı olmak” misyonu ile bugün ve yarının iş teknolojileri alanında müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanarak şirketlerin dijitalleşme yolculuklarına eşlik etmeye devam ediyor.
Peki, kaçımız okul ve servis seçerken güvenlik altyapısına bakıyoruz? Okullardaki ileri seviye ve birbiri ile entegre çalışan güvenlik sistemleri sayesinde; çocuğunuzun servis içinde güvenli seyahat etmesi ve kaza halinde hatanın tespit edilmesi, merkezi yoklama sistemi ile yangın halinde çocuğunuzun bina içinde olup olmadığını çok kısa sürede öğrenmeniz ve olası sıkıntıların büyümeden çözülmesi mümkün…Hatta termal kameralar sayesinde bulaşıcı ve salgın hastalıklar öğrencilerin vücut ısılarından tespit edilebiliyor ve yayılmasının da önüne geçilebiliyor.
Türkiye’nin önde gelen elektronik güvenlik sistemleri entegratörü Sensormatic’in Pazarlama Direktörü Pelin Yelkencioğlu okullarda ve servislerde olması gereken güvenlik altyapısına ışık tuttu. Okul yolunda ve okul içinde çocukların güvenliğini sağlayan bu çözümler, özellikle bu yıl çocukları ilkokula başlayacak velilere rehber olacak. Okul seçmeden önceden bu haberi mutlaka okuyun…
Sensormatic Pazarlama Direktörü Pelin Yelkencioğlu“Veli profili değişiyor”
Özellikle çocukları ilkokula başlayan anne-babaların okul seçim sürecinde güvenlik altyapısına bakmaları gerektiğine vurgu yapan Sensormatic Pazarlama Direktörü Pelin Yelkencioğlu, “Eğitim sektörü, çocuğum haftada kaç saat yabancı dil öğrenecek diye merak ederken, güvenlik altyapısı ne kadar gelişmiş diye sormayı da ihmal etmeyen bir veli profili ile karşı karşıya. Bu bilinç her geçen gün gelişiyor ve eğitim sektöründeki güvenlik altyapısının olması gereken seviyeye gelmesini destekliyor.” dedi.
Okul ve çevresinde bakmamız gereken güvenlik çözümlerine örneklerServis İçi Takip Sistemleri: Veliler, servis araçlarında öğrencileri izleyebilmek ve güvenliklerinden emin olmak istiyor. Milli Eğitim Bakanlığı Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliği’nde bu konuya yeni düzenlemeler getirmişti.
Salgın Hastalıklarda Termal Kamera ve Video Analiz Entegre Çözümü: Salgın hastalıkların önlenebilmesi cocukların sağlığı, eğitim kalitesi ve sürekliliği açısından büyük önem taşıyor.
Çevre Güvenlik ve Uzaktan Video İzleme Çözümleri: Okul faaliyet saatlerinde veya dışında kampüs ve okul binalarının güvenliği ve hizmet ekiplerinin izlenmesi büyük önem taşıyor.
Alarm Çözümleri : Detektör ve kuru kontak yönetimleri ile izinsiz girişler, ihlaller tespit edilip, gerçek zamanlı aksiyonlar alınabiliyor. Risk senaryoları tasarlanarak, sistem tasarımı yapılabiliyor, izleme merkezi ve güvenlik kameraları ile entegre ediliyor.
Okul İçi Kimlik Doğrulama ve Merkezi Yoklama: Öğrenci ve eğitmen yoklama takibinin merkezi olarak yapılabilmesi ve raporlanması ihtiyacına çözüm sunuyor.
Veliler için Biyometrik veya Kartlı Geçiş Sistemleri: Öğrencileri okuldan alacak veli yada öğrenci yakınlarının yetkilendirilmesi ve kayıt altına alınması güvenlik sistemleriyle mümkün.
İstanbul geçtiğimiz hafta keyifli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Dijital dünyanın liderleri Lithium Technologies tarafından desteklenen DDD’15 etkinliğinde bir araya geldi. Biz de özel davetle katıldığımız bu etkinlikte Dünyanın önde gelen sosyal CRM ve Community platform teknolojileri yaratıcısı Lithium Technologies’ten baş biliminsanı Dr. Michael Wu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Google ve Facebook, tüm dünyayı kapsama alanına almak için birbirleriyle yarışıyorlar. Facebook, Internet.org projesiyle 17 fakir ülkede, internete erişim imkanı bulamayanlar için çok kısıtlı bir şekilde internet bağlantısı hizmeti sunarken Google ise geniş bant interneti yaygınlaştırma hedefinin peşinde daha farklı projeler yürütüyor.
Google’ın internet hizmeti sunan projelerinden biri atmosferi dolaşan balonlarla havadan internet bağlantısı sağlayan Project Loon. Diğeri ise belli bir bölgenin üzerinde sürekli dönüp durarak yine havadan internet bağlantısı sağlayacak olan insansız uçaklar.
Bu uçaklar, Google’ın kısa süre önce satın aldığı Titan havacılık ve robot teknolojileri şirketi tarafından geliştirildi ve 50 metrelik kanat açıklığı ile dünyanın en büyük insansız hava araçları durumundalar. Ayrıca üzerlerindeki güneş panelleri sayesinde, aylarca yere inmeden havada kalabilecek enerjiyi de sağlayabiliyorlar.
Ancak ne var ki, Google’ın test sürecinde talihsiz bir kazanın yaşandığı ortaya çıktı. Mayıs ayı içinde New Mexico bölgesindeki testlere başlayan Google’ın uçaklarından biri kalkıştan kısa süre sonra düşerek, büyük hayal kırıklığı yaşattı.
Bu kaza aynı zamanda, ABD’de havacılık regülasyonlarını sağlayan kurumlar tarafından da endişe ile karşılandı. Google, hatanın sebebini bulmaya çalışırken, testlere şimdilik ara verilmiş görünüyor. Kazadaki tek sevindirici haber, 50 metre genişliğindeki dev uçağın, yerleşim biriminin üzerine düşmemiş olması. Aksi halde çok sayıda kişinin ölebileceği veya yaralanabileceği tahmin ediliyor.
İşletmeler, herhangi bir teknik entegrasyon ve kurulum çalışmasına gerek olmadan Paraşüt’le e-Fatura gönderip alabilecek. Fatura yazdırma, kurye ile gönderme ve takip sürecini ortadan kaldırarak operasyonel verimliliğini artıran işletmeler, aynı zamanda maliyet avantajı da sağlayacak.
Paraşüt’te 2015 yılı boyunca ilk 1000 e-Fatura kullanıcısı ücretsiz e-Fatura hizmetinden faydalanabilecek. Paraşüt’ün kullanıcı dostu ara yüzüyle kolayca e-Fatura gönderip almak için uygulamaya üye olmak yeterli.
Paraşüt Kurucu Ortağı Sean X. Yu’nun açılış konuşmasıyla başlayan toplantı, Paraşüt’ün diğer kurucu ortaklarından Fahri Özkaramanlı’nın e-Fatura konusundaki sunumuyla devam etti. Toplantı, Paraşüt’ün çözüm ortağı FIT Solutions’ın CTO’su Koray Gültekin Bahar’ın sunumunun ardından soru ve cevaplar ile son buldu.
Basın toplantısında konuşan Paraşüt Kurucu Ortağı Sean X. Yu, şu sözleri aktardı:
“Paraşüt olarak çıkış noktamız, günümüzde küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansal operasyonlarını yönetirken bulut tabanlı teknolojik altyapılara ihtiyaçları olduğunu görmemizdi. Bu ihtiyacı, küçük işletmelerin bütçelerine uygun fiyat ve paketlerle sunmak için yola çıktık. Sunduğumuz çözümlerimize önemli bir hizmet daha ekleyerek, bu ay itibariyle e-Fatura hizmeti vermeye başladık. Paraşüt’te e-Fatura hizmetinden yararlanmaya başlayan ilk 1000 kullanıcı, kampanya kapsamında 2015 yılı sonuna kadar ücretsiz e-Fatura gönderip alabilecek. Bugün burada bu önemli hizmetimizi basın mensupları ile paylaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Finansal kontrol paneli niteliği taşıyan uygulamamızda; fatura ve cari hesap yönetimi, kredi kartı ile online tahsilat ve güncel raporlar gibi temel finansal hizmet ve bilgileri gerçek zamanlı ve kolay anlaşılır şekilde sunuyoruz. Uygulamamızı, müşterilerimizden gelen talepler ve yeni teknolojiler doğrultusunda geliştirmeye devam edeceğiz. Bugün yanımızda olan değerli basın mensuplarına teşekkürlerimi sunarım.”
SAS, çok büyük miktarda veri üretilen sektörler arasında yer alan sigortacılık sektöründe analitiğin kullanımını,faydalarını ve sigortacılığa özel sunduğu analitik çözümlerini, düzenlediği “SAS Analitik Sigortacılık Günü”nde anlattı. Sigortacılık sektörünün önde gelen temsilcilerinin katıldığı özel toplantıda SAS’ın sigortacılık alanında sunduğu müşteri, bankasürans, aktüerya ve suistimal alanındaki analitik yaklaşımlar aktarıldı. SAS Sigortacılık Sektörü’nden Sorumlu İş Geliştirme Direktörü David Hartley, SAS Türkiye Genel Müdürü Hakan Erdemli, SBM Merkez Müdürü Aydın Satıcı ve Eureko Sigorta Genel Müdür Yardımcısı İlker Arabacı’nın konuşma ve sunumlarının yer aldığı “SAS Analitik Sigortacılık Günü”nde analitik sayesinde sigorta şirketlerinin verileri ile ne gibi avantajlara sahip olabilecekleri dile getirildi.
SAS Analitik Sigortacılık Günü açılış konuşmasını yapan SAS Türkiye Genel Müdürü Hakan Erdemli, “Türkiye’de sigortacılık sektörü istikrarlı büyümesine devam ediyor. Sektör ilk çeyrekte geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 12,85 oranında büyüdü ve 8 milyar TL’lik prim seviyesine ulaştı. GSMH ile oranlandığımızda ise hali hazırda ülkemizin penetrasyon oranı yüzde 1,5 seviyesinde. Bu oranı yüzde 7 olan Avrupa ortalamasıyla kıyaslandığımızda, Türkiye’de gelişime çok açık bir alan olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bu olumlu göstergelerin aksine sektörün teknik kârlılık tarafındaki sıkıntısı ne yazık ki kendini 2015’in ilk çeyreğinde gösterdi. İlk çeyrekte, hayat sigortası dışında sektörde toplam 205 milyon TL teknik zarar oluştuğu açıklandı. Sigorta sektörünün tamamı için teknik kârlılığa geri dönmek çok büyük bir önem taşıyor. Bunun için de suistimal önleme çözümleri başta olmak üzere analitik temelli çözümlerin kullanılması kaçınılmazdır” dedi.
SAS Sigortacılık Sektörü’nden Sorumlu İş Geliştirme Direktörü David Hartley, Avrupa’da yapılan Sigortacılıkta Suistimal Durum Araştırma Raporu’nun sonuçlarını açıkladığı toplantıda Haziran ayı içinde Türkiye Sigortacılık Sektörü için de yapılacak araştırma ile benzer bir raporun yazılıp yayınlanacağı bilgisini verdi. SBM Merkez Müdürü Aydın Satıcı ise sektörde suistimalle mücadelenin önemine değinerek, SAS Suistimalle Mücadele Çözümü ile yaptıkları organize suistimalle mücadele çalışmalarından bahsetti. Etkinlikte söz alan Eureko Sigorta Genel Müdür Yardımcısı İlker Arabacı, dijital stratejilerinin temeline veriyi koyduklarını belirterek, şirket olarak analitiğe bakış açılarını ve SAS çözümlerini kullanarak devam eden analitik yolculuklarını anlattı.
Türkiye’de 4G ihalesi için belirlenen tarih 26 Mayıs’tı. Ancak hemen öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “4G’yi boşverip 5G’ye geçelim” çıkışı sonrası sektörde tartışmalar başlamış ve sonunda 4G ihalesi üç ay ertelenerek 26 Ağustos’a ertelenmişti.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın CNBCE’de katıldığı programda yaptığı ve aynı zamanda bakanlığın internet sitesinde de yer bulan açıklamalar ise akıllara “yeni bir erteleme daha mı olacak?” sorusunu getirdi.
Bakan Işık’ın “Hedef 5G” başlığıyla yayınlanan açıklamasında Türkiye’nin halihazırda 3.8G seviyesinde bulunduğu belirtilirken, bir sıçrama için 4G yerine 4,5G olması gerektiği ifade edildi. Yerli uçak tartışmaları hakkında da yorum yapan Bakan Işık’ın 4G’ye dair söyledikleri ise şu şekilde:
“3,8G ile 4G arasında aslında fazla bir fark yok fakat Türkiye, 3,8G’den bir sıçrama yapacaksa eğer, bunun 4G olması yerine 4,5 olması en makulü şu anda. Ulaştırma Bakanlığımız da bunu benimsedi. 4,5G’ye geçerken de Türkiye’nin önceliği bu teknolojiyi yerli olarak geliştirmek olmalı. Türkiye 4,5G teknolojisine odaklanır bütün imkanlarını seferber eder ve bu teknolojide belirli bir konuma gelirse, sadece teknolojiyi kullanan değil teknolojiyi üreten ve ihraç eden konuma gelir. Sayın Cumhurbaşkanımızın vurgusu da özellikle bu anlamdaydı. Yani önümüzdeki süreçte 4,5G’ye odaklanacağız. 5G daha ileri bir aşama, daha standartları oluşmadı. Benim önceliğim teknolojinin yerli üretilmesi. Burada alınan karar son derece doğru. Bu konuda bir seferberlik yapıp, Türkiye’yi 4,5G’ye geçirmek. Yani LTE Advanced noktasına geçirmek. Bu 5 olmayacak zaten. Dünyada 5 uygulamada değil. 5’in hangi standartlarda olacağını daha net olarak da bilmiyoruz. Şu anda dünyada var olan 4,5G teknolojisi, yani LTE Advanced teknolojisi. Türkiye bu teknolojiyi yakalayabilir, bunu yerli üretimle de başarabilir. Bu noktada Türkiye’nin hazırlıkları da var.”İhale yeniden ertelenir mi?
Bakan Fikri Işık’ın açıklamalarında dikkat çeken noktalar arasında LTE Advanced ve yerli üretim öne çıkıyor. İlk ihalenin öncesinde Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı Orhan Öğe yerli olmayacaksa ihale olmasın demiş ve BTK’ya yönelik suçlamalarda bulunmuştu.
Öğe’nin bu çıkışının ardında ise çalışmaları bir süredir devam eden yerli 4G baz istasyonunun henüz tamamlanmamış olması yatıyordu. Ulak adı verilen bu proje Aselsan, Netaş ve Argela işbirliğiyle geliştirilmiş durumda. Ancak yeni bir ürün olması ve yoğun rekabette ne kadar ilgi göreceği biraz da ihale şartnamesinde belirlenen “yerli baz istasyonu kullanım oranıyla” ilgili olacak.
Bu noktada henüz resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Bakan Işık’ın açıklamalarından Ulak’ın pazarda kendine yer bulması adına yeni bir ihale ertelemesi çıkması şaşırtıcı olmayacak. Net bir tarih vermek mümkün olmasa da yerli üretim çalışmalarının kapsamının genişlemesi için 2016’nın ilk yarısı şu an en mantıklı tarih gibi görünüyor.
Kuzey Kore’nin başkanı Kim Jong-un hakkında alaycı bir sinema filmi çektikleri için Kuzey Koreli hackerların Sony Pictures’a saldırması ve ağır maddi hasar bırakması sonrasında gözler dünyadaki hacker saldırılarına çevrilmişti.
Ancak son bir gelişme şimdi hackerların ne kadar ileri gidebileceği sorusunu gündeme getirdi.
Kuzey Kore’den kaçarak iltica eden yüksek seviyeli bir devlet görevlisi, Kim Jong-un’un, çok büyük bir hacker ordusu kurduğunu ve bu ordunun, insan ölümlerine sebep olabilecek dijital saldırılar da planladığını iddia etti.
Kuzey Kore’li bilim insanı Prof Kim Heung-Kwang’a göre, ülkede 6000 kişilik bir askeri hacker grubu eğitildi. Bu hackerların görevleri arasında batıdaki askeri ve sivil hedeflere dijital saldırılar düzenlemek bulunuyor. Hedefler arasında ise barajlar, fabrikalar ve nükleer santraller de bulunuyor. Prof Kim Heung-Kwang, askeri siber saldırı birimlerinin, önemli bir hedefin sistemlerine sızması halinde çok sayıda insanın hayatını kaybedebileceği müdahaleler gerçekleştirmelerinden endişe ediyor.
Daha önce de ABD’nin İran’ın nükleer tesislerindeki bilgisayarlara Stux.net isimli bir tojan yerleştirerek nükleer programı yıllar boyunca gizlice sabote ettiği ortaya çıkmıştı. Ancak Stux.net saldırıları sırasında tesislere ve insanlara zarar verecek patlamalar, iş kazası görünümündeki saldırılar düzenlenmediği de vurgulanmıştı.
Öyle görünüyor ki, artık ülkeler birbirlerine mermiyle, topla, uçakla, gemiyle, piyadelerle değil, hackerlarla saldırmaya başlayacak ve tansiyon böyle yükselmeye devam ederse korkarız ki yakında tarihin insan ölümüne neden olan ilk hacker saldırısı da gerçekleşecek.
Bu senaryonun hiçbir zaman gerçek olmayacağını umuyoruz.
Dosya senkronizasyonu ve paylaşımına yönelik çözümler kullanan şirketlerin içinde ve dışında dolaşan geniş kapsamlı belgeler, sunumlar, e-postalar ve çalışma tabloları hakkında giderek artan güvenlik kaygılarını ele alan Commvault, işletme kullanıcılarının dosyaları neredeyse her yerde güvenle depolaması, erişim sağlaması ve paylaşmasına yardımcı olmak üzere yeni kabiliyetleri duyuruyor. Şirket ayrıca, kabiliyetlerin Endpoint Data Protection Solution Set (Son Nokta Veri Koruma Çözüm Paketi) içerisinde genişletilmesiyle; Commvault, hassas verilerin iş gereklilikleriyle uyumlu biçimde güvenli kalabilmesi amacıyla kurumsal veri yönetimine ilişkin en iyi uygulamalara bağlı kalarak şirketlere mevcut çözümlerin akıllı bir tamamlayıcısı ve/veya bu çözümlerin alternatifi olan işletme dosya senkronizasyonu ve paylaşımı (EFSS) çözümünü de sunuyor.
OneDrive ve DropBox gibi dosya paylaşım hizmetlerinin giderek artan kullanımı işletmede yeni işbirliği düzeylerini gerektirirken, beraberinde maliyeti de getirmektedir: bu dosyalar ve içerisindeki veriler yedeklenmiyor ve işletme ortamlarında rutin olarak kabul edilen aynı veri yönetimi tedbirlerine tabi tutulmuyor. Bunun bir sonucu olarak, kullanıcılar şirket içinde ve dışında verileri paylaştıkça CIO’lar (Bilgi Teknolojilerinden Sorumlu Başkanlar), uyum ve risk sorumluları ve genel danışmanlar yasal gereklilikler ile uyum gerekliliklerini yerine getirme konusunda daha fazla kaygılanmaya başlamıştır. Commvault File Sharing’in tanıtılmasıya birlikte, işletmeler kullanılabilirlikten ödün vermeden en çok güvenlik hassas kullanım durumlarında artık bu verileri tamamen bilgi işlemin kontrolü altına alan güvenli bir çözüme sahiptir; zira bu çözüm bütüncül, uçtan uça bir çözüm olup piyasadaki diğer çözümler gibi karşılaştırılabilir özellikler, fonksiyonellik ve kullanım kolaylığı sunmaktadır. Commvault File Sharing çözümünü kullanan işletmeler, kullanıcının verilerini herhangi bir web tarayıcısı veya mobil cihaz aracılığıyla erişilebilir güvenli bir havuzda saklayarak katı düzenleyici gerekler ile veri yönetimi gereklerini karşılayabilmektedir.
Commvault aynı zamanda Commvault File Sharing çözümü içerisinde yeni bir özellik olan Edge Drive’ı da satışa sunduğunu duyurmuştur. Bu özellik, mobil cihazlar arasında ve bir web konsolu aracılığıyla gerçek zamanlı paylaşım için “kişisel bulut” olarak hareket eden sanal bir klasör sunmaktadır, bu durum da dosya paylaşımı ve işbirliği için evrensel erişim sağlamaktadır. Edge Drive, diğer EFSS çözümleri dahil çeşitli kaynaklardan verileri alarak kullanılabilirlik, fonksiyonellik ve esneklikten ödün vermeden pürüzsüz bir veri koruması ve yönetimi sağlamaktadır.
ZyXEL, tüm ürünlerine sınırsız ve ücretsiz teknik destek sunarak müşteri memnuniyeti en uç seviyede tutuyor. ZyXEL, Türkiye kurulduğu günden beri, en yenilikçi ve ileri teknoloji ürünleri pazara sunarken, aynı zamanda sınırsız ve ücretsiz teknik destek hizmeti ile sahada çalışan tüm ürünlerini desteklemeye devam ediyor.
İnternet ve telefon kanalı üzerinden 365 gün-7 gün 24 saat hizmet misyonuyla hareket eden ZyXEL İletişim Merkezi, uzman bir ekiple müşterilerin soru ve sorunlarına çok kısa sürede çözüm üretebiliyor. Firma, bu önemli hizmetiyle rakiplerinden ayrılıyor.
Teknoloji hizmeti alanında da çıtayı yükselten ZyXEL, çağrı merkezi ve online web sayfası gibi her türlü iletişim kanalından gelen sorulara günün her saatinde çözüm üretebiliyor.
Sadece teknoloji geliştirmede değil, aynı zamanda hizmet sunmada da en iyi olduğunu kanıtlayan ZyXEL, telekomünikasyon ve internet servis sağlayıcıları başta olmak üzere entegratörler aracılığıyla eğitim, sağlık, inşaat ve gıda gibi farklı sektörlerden birçok firma ve bireysel kullanıcıların sorunlarına ilk temasla ortalama 6 dakika gibi kısa bir süre içinde çözüm sunuyor.
Taleplerini ZyXEL Türkiye’nin web sayfası üzerinden de iletebilen müşteriler, en fazla bir saat gibi kısa bir süre içinde sorularına yanıt alabiliyorlar. Telefonla alınan çağrılar ya da internet sayfasından gelen tüm talepler CRM programı üzerinden takip ediliyor ve oluşturulan kalite standartları çerçevesinde değerlendirmeye alınıyor.
ZyXEL’de her müşteri özel
ZyXEL Türkiye Genel Müdürü Vefa Tarhan, “ZyXEL, ilk ürün satın almasının ardından müşterisinin yanında ömür boyu dost olarak bulunuyor” diyor ve ekliyor: “Firma olarak bu güvenin karşılığını her zaman takdir edip korumak için desteğimizi esirgemiyoruz ve bunu her zaman aklımız
ZyXEL Türkiye Genel Müdürü Vefa Tarhan
da tutuyoruz. Daima önceliğimiz müşterimiz diyoruz. Servis kalitesinde hiçbir zaman maddi bakış açısıyla bakmıyoruz. Para kaybetmek müşterimizin dostluğunu kaybetmenin yanında hiç önemli değil.”
Amaç hizmet sunmak değil, kaliteli hizmet sunmak
“Misyonumuzun temelinde tek başına hizmet sunmak değil, kaliteli hizmet sunmak vardır” diye konuşan Vefa Tarhan, konuşmasını şöyle sürdürüyor:
“Bugün hangi çağrı merkezini arasanız “hizmet kalitesi adına” çağrıların kayıt altına alındığı anonsunu duyarsınız. Eskiden çağrılar sadece kayıt altına alınırdı. Sonra bunlar kalite birimleri tarafından dinlenir ve bazı çapraz dinlemelerle kalibrasyon doğrulamaları yapılırdı. Günümüzde sesleri analiz edip, çağrının rengini anlatan yazılımları kullanabiliyoruz. Kalite kurallarına uyulup uyulmadığının kontrol edilmesinin bir adım ötesinde, kelime analizleri ile çağrının olması gereken standartların altında ya da üstünde olduğunu saptayabiliyoruz. Müşterilerimiz kesinlikle çağrı merkezi sürecinde aktif rol oynuyorlar. Çağrı merkezimizde işimiz bilgi sunmanın bir adım ötesinde.”
Teknoloji değişse bile destek devam ediyor
Küçük ve orta ölçekli işletmeler başta olmak üzere kurumlar için gerçekleştirdikleri alt yapı yatırımlarının devamlılığı ve sürekli çalışabilir olması çok önemlidir. İşte bu nedenle kurumlar maliyet avantajı sağlayabilmek ve işlerin sürekliliğinden emin olabilmek adına daha uzun süre kullanılabilen ve güçlü teknik desteği bulunan ürünleri tercih ediyorlar. ZyXEL’in üstün mühendisliği ve müşteri geri bildirimlerinden yola çıkılarak geliştirilen ağ çözümleri, uzun kullanım ömrü vaat ediyor. Ağ altyapısı içerisinde yıllarca çalışmaya devam eden farklı ZyXEL ürünleri işlevlerini yıllarca kesintisiz olarak sürdürebiliyor.
Müşteri geri bildirimleri ile mühendislik harikası ürünler
25 yıldır müşterilerden aldığı geri bildirimler ile yeni ürünlerini geliştiren ZyXEL, kalite odaklı mühendislik felsefesi gereği uzun süreli kullanım ve kolay kurulum avantajı sunuyor.
ZyXEL’in müşteri ihtiyaçlarını en iyi adresleyen ürünler geliştirdiğini vurgulayan Vefa Tarhan “150’den fazla ülkede bulunan ZyXEL ofis ve temsilcileri, müşterilerden aldıkları geri bildirimleri Ar-Ge merkezine ileterek yeni ürünlerin geliştirilmesine katkı sağlıyor. Müşteriler ile ilişkilerini sürekli canlı tutan firmamız, yeni çözümler, değişim talepleri ve teknik destek hizmetlerinde müşteri odaklı yaklaşımı gereği ilk temasla birlikte ortalama 6 dakika içerisinde cözüm sunan teknik destek anlayışı hizmet veriyor. ZyXEL olarak öncelikle çözüm ortaklarımıza marka bağımsız ağ teknolojileri eğitimi veriyoruz. Sonrasında partnerlerimiz ürünlerimizin ayrıntılı eğitimini alıyorlar. Her birinin müşteri odaklı iyi bir danışman olmasını arzuluyoruz. Onlara çok gelişmiş bir SLA temelli bir servis sistemiyle ve özel müşteri temsilcilerimizle destek oluyoruz. Böylece çözüm ortaklarımız da hem müşteri portföyünü genişletiyor hem de projelendirme ve servis olanaklarıyla bu yapıdan büyük avantaj elde ediyoruz” diyor.
İnsansız su altı aracından, akıllı vitrin uygulamalarına çok farklı alanlarda yer alan İTÜ Çekirdek projeleri, sanayicilerin, öğrencilerin ve yatırımcıların büyük ilgisini topladı.
İTÜ Çekirdek’in Bursa çıkarmasına katılan firmalar arasında insansız su altı aracını ilk kez sergileyen Norma Teknoloji, her türlü hava koşulana dayanıklı uzun mesafe gidebilme özellikli Drone üreticisi S.O.S firmaları büyük ilgi topladı. Akıllı vitrin uygulamaları üreticisi KUAX, bisikletler için akıllı güvenlik sistemleri üreticisi Lock&Go, küçük yaşta ritim ve düşünme yeteneğini geliştiren oyuncak üreticisi Drummy firmaları, ufuk açıcı buluşlarıyla teknolojinin geldiği noktayı katılımcılarla paylaştı.
İTÜ ARI Teknokent İş Geliştirme Direktörü Arzu Eryılmaz, Tekstil ve Otomotiv İnovasyon ve Tasarım Buluşmaları’nda gerçekleştirdiği konuşmasında İTÜ Çekirdek’in İTÜ ARI Teknokent bünyesinde, 2012 yılında faaliyete geçtiğini ve bugüne kadar girişimcilere 5 milyon TL’yi aşan destek sağladığını belirtti. Eryılmaz, “İTÜ ARI Teknokent olarak üstlendiğimiz misyon gereği teknoloji tabanlı şirketlerimizin dünya pazarına açılmaları için tüm desteğimizi verme gayretindeyiz. ‘İyi Girişimler Çekirdekten Yetişir’ mottomuzla şirketlerimizin dünya markası olma yolunda uluslararası yatırım almalarını ve ülkemize katma değer yaratacak projelere imza atmalarını hedefliyoruz. Öte yandan Otomotiv İhracatçıları Birliği ile gerçekleştirdiğimiz iş birliği sonucu İTÜ Çekirdek’te bu sene açtığımız Otomotiv Teknolojileri Kategorisi ile otomotiv teknolojilerinin gelişimine destek olmaktan ötürü de büyük mutluluk duyuyoruz” dedi.
Startup’lar, artık dünyanın inkar edilemez gerçeklerine dönüştüler. Facebook’un, Twitter’ın, GoPro’nun, Kickstarter’ın, WhatsApp’ın ve sayısız başka uygulama ya da servisin, yoluna bir teknoloji startup şirketi olarak başladığını biliyoruz. Umut vadeden bir ürün ve hizmet geliştirip ardından buldukları güçlü fonlarla yollarına devam edip milyarlarca dolarlık gelir elde edebilen bu startup’ların başarıları herkesi kıskandırıyor.
Başarıya ulaşmış startup’ların erken dönemlerinde şirkette işe girenler de kısa süre sonra şirketin önemli yöneticileri veya hissedarlarına dönüşebiliyor ve elbette şirketin kazanmaya başladığı büyük hacimli dolarlardan önemli paylar alıyorlar.
Startup yöneticileri ile uyuşamayıp yarı yolda şirketten ayrılsalar bile geliştirmeye başladıkları ürünle artık isimleri piyasada duyulmuş oluyor ve daha iyi şartlarda, daha iyi bir pozisyonda iş bulabiliyorlar hatta iş ağlarını doğru kurmuşlarsa, kendi startup’larını başlatıp milyarderlik yolunda hızla ilerlemeye devam ediyorlar.
Bu kurgu sadece ABD ve Silikon Vadisi için de geçerli değil. Teknolojinin yükseldiği her ülkede, çalışanların “kapağı bir startup’a atmak” istediği göze çarpıyor. Çin, Hindistan, Avrupa, eski Sovyet bloğu ülkeleri… 20-30-40-50-75 kişilik küçük şirketler kısa süre sonra, yüz milyonlarca dolarlık cirolara ulaşabiliyor. Daha da başarılı olanlar, milyar dolarlık bir satın alma ile Google’ın, Yahoo’nun, Facebook’un, Apple’ın veya başka bir teknoloji devinin parçası haline geliyor. Elbette çalışanlar da bu dev şirketlerin bünyesine katılıyor ve hayatları değişiyor.
Türkiye’de ise garip şekilde bu kurgunun işlemediğini gözlemek hiç zor değil. İnsanların, iş tercihinde yeni işe başlamış bir startup’ı değil, dev kurumsal yapıları öncelikle tercih ettiğini görüyoruz.
Elbette kimi zaman ödemelerin düzensizleştiği, nakit sıkıntısının yaşanabildiği küçük bir şirkette çalışmaktansa, insanların düzenli ödeme yapan, güçlü sosyal haklar sağlayan, iş yükünün daha adil dağıldığı dev kurumsal şirketleri tercih etmek istemesi çok doğal bir sonuç ancak bu noktada, Türkiye’nin dünya ile rekabet etmesini engelleyen bir paradoks ortaya çıkmıyor mu?
Çalışanların bu tercihlerine bakarak, Türkiye’de işlerin startup’lar için çok da parlak olmadığını söylemek zor değil, zaten bu sır da değil. Dünyadaki rakipleri gibi, kolayca fon bulamayan, üzerinde çalıştıkları ürünü ya da hizmeti öz kaynakları veya zar zor elde ettikleri küçük fonlarla, özverili bir çalışma düzeni içinde geliştirmeye çalışan startup’ların çalışanlarına güven veremiyor olması, Türkiye’den güçlü bir ürün ya da hizmetin çıkmasını çok zorlaştırıyor. Bu handikap da Türkiye’den, dünyadaki rakipleriyle yarışacak bir teknoloji şirketinin doğmasını engelliyor.
Nitelikli, azimli, motive olmuş, çalışkan iş gücü büyük şirketlerin ağır çarkları altına girip yaratıcılıklarını kullanabilecekleri fırsatları kaçırırken, yaratıcı ve azimli çalışanlara ihtiyaç duyan küçük startup’lar da ihtiyaç duyduğu insan gücüne ulaşamayarak batmaya mahkum kalıyor.
Yatırımcıların ise sadece para kazanmaya başlamış ürün veya hizmetlere odaklandığı ama bu desteğin de çok cılız kaldığı bir ekosistemde, startup kurucusu da olmak, çalışanı da olmak büyük cesaret istiyor.
Bölgedeki büyük ölçekli işletmelerin yenilikçiliği teşvik etmek ve rekabet avantajı sağlamak için üçüncü platform teknolojilere yatırım yapmaya devam ettiği bir ortamda, CIO’lara yeni fırsatları tespit ederek bu fırsatlardan yararlanmalarına yardımcı olma amacıyla düzenleniyor.
“Mümkün Olanı Yeniden Tanımlayın” temasıyla düzenlenen etkinlik, BT’nin rolü ve sorumluluklarının işletmelere daha büyük değer sağlamak için değişmeye devam ettiği bir ortamda bölgede etkin olan kilit sektörlerden 100’den fazla vizyoner CIO’yu ve üst düzey BT profesyonelini bir araya getiriyor.
Araştırma şirketi Vanson Bourne tarafından 33 ülkeden BT konusunda karar verme yetkisi olan 10 bin 451 yöneticiyle gerçekleştiren global bir araştırmaya göre, BT’nin günümüzde işletmenin büyümesinde etken bir faktör olması konusunda herhangi bir şüphe yok, ancak buna rağmen EMEA (Avrupa, Ortadoğu, Afrika) bölgesinden araştırmaya katılanların %47’si harcama kararlarının hızlı bir şekilde BT departmanlarının kontrolünden çıktığına inanıyor. BT dışındaki departmanların üst düzey yöneticileri üçüncü platform teknolojilerinin satın alımında her geçen gün daha aktif bir role sahip oldukça, CIO’ların görev alanı da daha stratejik, pazara dayalı girişimlere odaklanacak şekilde dönüşüyor. Bu girişimler daha sonra rekabet avantajı sağlamak, hissedarlara daha fazla değer sunmak, işin işleyişini basitleştirmek ve mevcut müşteri portföyünü muhafaza ederken yeni müşteriler kazanmak için kurum içi ve aracılardan temin edilen BT hizmetleri tarafından destekleniyor.
BT liderlerinin stratejik CIO’lara dönüşme yolculuğu
EMC’nin Türkiye, Doğu Avrupa, Afrika ve Ortadoğu’dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mohammed Amin, etkinliği çevik ve modern hizmetler sunmak için stratejik CIO’lara dönüşme sürecinden geçen BT liderlerinin karşılarına çıkabilecek fırsatların altını çizen bir sunumla açtı. Sunumda, EMC’nin BT liderlerine bu fırsatları yakalamaları, BT gündemlerini iş hedeflerine uygun şekilde yeniden düzenlemeleri ve yazılım tanımlı işletmelere dönüşüm süreçlerinin daha fazla çeviklik ve verimlilik sağlamasını mümkün kılmalarına yardımcı olma hedefi de ayrıntılı olarak irdelendi.
Yazılım tanımlı veri merkezleri konu edildi
Bu mesajın ardından, diğer konuşmacılar Yazılım Tanımlı Veri Merkezi’nin işleyişi ve konuşlandırılması ve günümüzde farklı birçok sektörde işletmelerin çeviklik, ölçeklenirlik ve verimlilik konusundaki ihtiyaçlarını gidermelerine olanak sağlayan Bulut, Flash ve Büyük Veri teknolojileri hakkında en iyi uygulamalardan örnekler verdi. Zirvede internet üzerinden sürekli olarak birbirine bağlı olan toplumların taleplerini karşılamak için daha akıllı, daha güvenli hizmet altyapısını mümkün kılan akıllı şehirlerin kurulması sürecinde ölçeklenir yeniliklere duyulan ihtiyacın öneminin vurgulandığı bir özel oturum da gerçekleşti.
İki gün süren EMC CIO Connect Zirvesi 2015’te BT gündemlerini ve iş süreçlerini yeniden tanımlamak, rakiplerinden farklılaşmak ve performanslarını artırmak isteyen BT liderlerinin karşılıklı fikir alışverişinde bulunmalarını, uzmanlıklarını paylaşmalarını mümkün kılan interaktif sunumlar, paneller ve seminerler yer aldı.
Küresel platformun önde gelen cep telefonu üreticilerinden ZTE, daha doğal ve sezgisel iletişim sağlayan teknolojilerin önümüzdeki yıllarda mobil inovasyonda ön planda olduğunu ve daha fazla göreceğimizi tahmin ediyor. ZTE Küresel Pazarlama Direktörü Waiman Lam Mobil Teknolojinin geleceği konusunda bir makale kaleme aldı: bu yıl düzenlenen Mobil Dünya Kongresi’nde tanoışma fırsatı bulduğumuz Lam’ın makalesini aşağıda okuyabilirsiniz.
ZTE Küresel Pazarlama Direktörü Waiman Lam
Mobil Dünya Kongresi’ne ve IFA Preview’e bu yıl katılmış biri olarak, ‘akıllı’ teknolojinin evriminin hiç bir yavaşlama emaresi göstermediğini ilk ağızdan doğrulayabilirim– her şey akıllı oluyor. Akıllı telefonlar, akıllı saatler, akıllı kıyafetler– tuhafından uçuk kaçık ve harika olanına kadar yeni ‘akıllı’ cihazların birer birer şova katılmasının sonu görünmüyor.
Bu tufana rağmen, tüm bu cihazların ortak özelliğine, yani insanların neden bu cihazların ‘akıllı’ etiketini hak ettiğini düşündüğüne gelecek olursam; bu cihazların birleştirici nihai amacı oldukça basit: akıllı teknoloji, tüketicinin günlük yaşamını sorunsuz bir şekilde sadeleştirmek ve iyileştirmek için tasarlanmaktadır. Başka türlü ifade etmek gerekirse, bir cihazın işletimi için ihtiyaç duyulan akıllı özelliklerin eksikliğinin bu cihazın akıllı olarak nitelendirilmesini sağladığı söylenebilir.
Teknoloji şirketleri, akıllı cihaz arenasında liderlik için yarışmaya devam etmemizden hoşlanırken, asıl komutanın tüketicilerin olduğu aşikardır. Bir teknolojinin piyasaya sürülmesinin iki yolu vardır; ya sektör tarafından tüketicilere kabul ettirilir ya da tüketiciler tarafından sektöre kabul ettirilir. Akıllı teknolojiler kesinlikle ikinci seçeneğe girmektedir ve bunun bir sonucu olarak uzun vadede daha başarılı olacaktır.
Peki, tüketici taleplerinin bizi bir sonraki aşamada nereye götüreceği konusunda ZTE ne düşünüyor? Bu çok hızlı gelişen ortamda her zaman var olan geri kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorken, önümüzdeki beş yıl içerisinde hangi teknolojiler üzerinde bahis oynuyoruz?
Mobil deneyimi
Tüketicilerin bir cihazdan beklentileri her gün giderek artıyor. Bunun sonucunda, tüketicilerin teknolojiyle etkileşim şekli de önemli ölçüde değişiyor. Artık içerik alışkanlıklarını en son inovasyonlara uydurmak zorunda kalmaktan hoşnut olmayan tüketiciler, daha ziyade teknolojinin kendilerine, yani davranışlarına, yaşam tarzlarına ve istedikleri deneyim ve iletişim şekline uyum sağlamasını bekliyor.
Bu taleplerden dolayı, daha doğal ve sezgisel iletişim sağlayan teknolojilerin önümüzdeki yıllarda mobil inovasyonda ön planda olduğunu daha fazla göreceğimizi tahmin ediyoruz.
Dolayısıyla, ZTE’de, geliştirme çalışmalarımızı iki kilit alana yoğunlaştırıyoruz: ses kontrolü ve hareket algılama:
Ses kontörlü, hands-free devriminin bir sonraki aşamasıdır. Birden fazla görevi yerine getirmeye çalıştığımız yoğun hayatlarımıza uyum sağlayan bu özellik tüketicilerin mobil cihazıyla istedikleri zaman, istedikleri yerde ve dokunmaya gerek duymaksızın etkileşim kurmasını sağlamaktadır.
Mimik kontrolü, benzer şekilde daha akıllı bir yaşam için gerçekten pratik avantajlar sunmaktadır. Bu özellik, tüketicilerin uzun süren bir dizi adımı gerçekleştirmektense mimiklerini kullanarak cihaz başlatma komutlarını pürüzsüz bir şekilde vermesini sağlıyor.
Bağlantılı dünya gerçeğe dönüşürken, ses ve mimik kontrol teknolojisinin gelişiminde, hem sorunsuz bir tüketici deneyiminin sağlanması açısından hem de ZTE’nin rakipleri arasından sıyrılmasına yardımcı olması konusunda büyük bir pazar potansiyeli görüyoruz.
Şu anki hiper rekabetçi akıllı telefon pazarında, ZTE dahil olmak üzere imalatçıların büyük çoğunluğu, günümüzün tüketicilerini ihtiyaçlarını karşılayan premium cihazları sunmaya odaklanmaktadır. Ancak, sadece donanımla rekabet edersek başarılı olamayız, işte bu nedenle deneyimi artıran teknolojiler bu kadar değerli hale geliyor. Aynı şekilde, akıllı telefon sektörünün dar sınırlarının da dışına çıkarak modern kullanıcının istediği yaşam tarzını kolaylaştırmaya hizmet eden geleneksel olmayan cihaz kategorilerine (akıllı projektörler veya giyilebilir teknolojiler) girmenin önemli olduğunun farkındayız.
Giyilebilir tartışması
Satışa çıktığı ilk haftada net 1 milyar pound’luk hasılat getiren Apple Watch’la (Saat) birlikte, çoğu şirket artık varını yoğunu (geleneksel ve geleneksel olmayan ürünler) daha karlı görünen giyilebilir teknolojilere koymayı düşünüyor olabilir.
Bu yılki CES’te ZTE Grand Band’i lanse ederek giyilebilir teknolojiye çok fazla yatırım yapmamıza rağmen, giyilebilir teknolojiler ürün portföyümüzün sadece bir parçasını teşkil ediyor ve hem akıllı cihazlar hem de giyilebilir teknoloji alanında inovasyonumuzu devam ettireceğiz.
Giyilebilir teknolojinin akıllı telefon pazarında büyük bir oyun çıkarabilmesi ve uygun bir alternatif olduğunun düşünülebilmesi için, akıllı telefonlarla aynı işleve sahip olması gerekiyor. Tüketiciler nasıl akıllı telefonlarından giderek artan düzeylerden fonksiyonellik beklentisi içerisine giriyorsa aynı şekilde giyilebilir cihazlardan da çıktıkları ilk andan itibaren aynısını bekliyor. Dolayısıyla ZTE gibi imalatçılar tüketicilerin sezgisel teknolojilere yönelik ihtiyacı ile pratik teknoloji deneyimini sunma arasında bir denge kurmaya odaklanacaktır.
Sezgisel özellikler sunan ancak bataryasının sık sık doldurulması gereken Apple Watch’un hala doğru dengeyi bulmak zorunda olduğunu düşünüyorum.
Sürdürülebilirliği benimseyen markaların, kârlılıklarını ortak değer yaratarak artırmak için nasıl stratejiler oluşturmaları gerektiğini, inovasyonu ve yenilikçi çalışmaları nasıl kullanacaklarını tartıştıkları Sürdürülebilir Markalar Konferansı, 26-27 Mayıs tarihlerinde Park Bosphorus İstanbul Otel’de gerçekleştirildi. Sürdürülebilir ve uzun vadeli hedeflerle yola çıkan e-ticaret platformu n11.com, Sürdürülebilir Markalar konferansları serisinin İstanbul ayağına, Platin Sponsor olarak destek verdi.
Konferansın ikinci gününde n11.com Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Bilgen Aldan Albayrak ana konferans programında, n11.com açık pazar yeri platformu ile yeni ekonomide yeni iş modeli ile markanın doğuşu, farklılaşması, markalaşmaya giden başarı hikâyesini anlattı.
n11.com’un kuruluşundan bu yana geçen 2 senelik zaman zarfında, KOBİ’lere güçlü bir e-ticaret kanalı sunarak hızlı ve istikrarlı bir büyüme gerçekleştirdiklerini söyleyen Bilgen Aldan, “n11.com olarak, sektörün gelişimine katkı sağlayacak ve tüketicinin e-ticarete dair algısını değiştirecek çalışmalar yapıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz hızlı başlangıcı 2015 yılında sektörün büyümesine ön ayak olacak yeni projelerle sürdürülebilir şekilde geliştirmeyi hedefliyoruz. Sektöre iki sene önce giren yeni bir oyuncu olarak bu noktaya gelmemizi güçlü altyapımıza ve yenilikçi çalışmalarımıza borçluyuz. Türkiye’de e-ticaret yeni ve özgün bir satış kanalı olarak firmaların gündemine girdi. Geleneksel satış kanallarıyla ulaşamadıkları kitleye ulaşan üreticiler, pazarlama ve bilişim altyapısı desteği ile e-ticaretin farkını yaşadılar.
Teknoloji ve inovasyondaki başarımız ile Türkiye’deki e-ticaret sektörünü şekillendirmeyi ve yerel işletmeleri destekleyerek sektörü büyütmeye devam etmeyi hedefliyoruz. Güçlü bir pazarlama ve daha gelişmiş bir altyapı ile Anadolu’da büyük hacimlerde üretilen ürünleri Türkiye’nin tüm bölgelerine genişletmek mümkün. Sürdürülebilir iş modeli olarak hayata geçmiş n11.com açık pazar modelinin Türkiye ekonomisinin temel çark ve belkemiklerinden biri olan KOBİ’lerin kalkınmasına ve dijital ekonomiye dâhil olmalarına imkân veriyor” dedi.
Sektörde var olduğu 2 sene boyunca n11.com’un elde ettiği başarının sadece ticari faaliyetlere dayanmadığını ifade eden Bilgen Aldan, “Liderlik, işinizi çok iyi yapmanın yanı sıra, topluma ve yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarımızın da farkında olmayı gerektiriyor. İşimizin sürdürülebilirliğinin sadece içinde yaşadığımız toplum ve çevre sürdürülebilir olduğu takdirde mümkün olabileceğine inanıyoruz.
“Ülkemizde de tüketicilerin artık sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk konusunda daha fazla bilgi sahibi olduğunu ve daha dikkatli davrandığını görüyoruz. Tüketicilerin gözündeki bu değişim, marka algısına çok büyük etki yapıyor ve sürdürülebilirlik alanında başarılı olan şirketler, toplumdan sosyal lisans alan şirketler haline geliyor. n11.com olarak biz de tüm projelerimize sürdürülebilirlik çatısının altında yer vermeye çalışıyoruz, çünkü ancak uzun dönemli çalışmaların uzun soluklu fayda getireceğine inanıyoruz. Projeler ihtiyaca cevap veriyorsa ve sürdürülebilir etkileri oluyorsa proje yararlı oluyor. Ancak, projelerin sadece finansal destekle kalmaması son derece önem arz ediyor. Bu kapsamda biz, sürdürülebilirlik kavramını, iş yapış şeklimizin merkezine alıyoruz. Ülkemize, insanımıza katma değer yaratmak için her geçen gün daha büyük bir özveri ve emekle çalışıyoruz” dedi.
Teknoloji gelişiyor, gelişen teknolojiyle birlikte tehditler de değişiyor ve daha çeşitli hale geliyor. Geçtiğimiz hafta ülkemizi ziyaret eden PaloAlto Networks Başkan Yardımcısı Scott Stevens ile hem gelecek ve tehditleri konuştuk hem de keyifli bir sohbete imza attık. Detaylar da videomuzda…
Vakko ve BKM Express, gerçekleştirdikleri iş birliğiyle moda sektöründe bir ilke imza atıyor. Perakende sektörüne yeni bir soluk getirecek ve Türkiye’de bir ilk olan uygulamayla, Vakko müşterileri artık ödeme yapmak için kasaya kadar gitmeden, satın aldıkları ürünlerin ödemesini mağaza içinde diledikleri bir noktada, cep telefonlarından sadece birkaç tuşa dokunarak saniyeler içerisinde yapabilecekler.
BKM Express Vakko ile perakende mağazalarına yayılacak
Mobil cihazlardaki dijital cüzdan BKM Express, mağaza içi mobil ödeme uygulamasıyla yüz yüze ödemede yeni bir dönemin kapılarını açıyor. Internet alışverişlerinin yanı sıra, restoran, taksi ve benzin istasyonlarında da hızlı ve güvenli mobil ödeme imkanı sunan BKM Express, Vakko öncülüğünde perakende sektörüne de adım attı. Kasasız alışverişi mümkün kılan QR ödeme fonksiyonu, Vakko ve BKM Express işbirliğiyle, Türkiye’de ilk kez mağaza içi ödeme sisteminde kullanılmış olacak.
Soner Canko: “Online perakendede mobil ödemenin payı iki yıl içerisinde yüzde 30’a çıkacak”
Perakende sektörüne yeni bir soluk getirecek uygulama ile ilgili bilgi veren BKM CEO’su Soner Canko “BKM olarak odaklandığımız temel noktalardan bir tanesi de web ve mobil üzerinden yapılan işlemleri geniş kitlelere yaymak. Vakko ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği, BKM Express olarak perakende sektörüne giriş için çok önemli bir adım” dedi. Alışverişlerde mobil ödemenin payının 2014 yılının son çeyreği itibariyle kayda değer bir artış gösterdiğini söyleyen Canko, “E-ticaretin ardından akıllı cihaz pazarının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla mobil ticaret de giderek büyüyor. Buna paralel olarak mobil ödemeler de artıyor. Türkiye’de online perakendede mobil ödemenin payı şimdilik yüzde 17 seviyesinde. İki yıl içerisinde bu rakamın 30’a çıkmasını bekliyoruz. BKM olarak, ülkemizdeki kart kullanıcılarının hayatını kolaylaştırmak, alışverişte ödemelerini “basitleştirmek” için çalışıyoruz. Çalışmalarımızı “basit yaşa, basit öde!” sloganımız çerçevesinde sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.