Bosch Rexroth’tan Endüstri 4.0’a özel çözümler

0
bosch2 Endüstriyel uygulamalarda birçok alanda öncülük eden Bosch Rexroth, teknoloji alanında gerçekleşen ve dördüncü sanayi devrimi olarak anılan Endüstri 4.0 için tasarlanan özel bir hizmet portföyü yarattı. İçinde bulunduğumuz dijital çağla birlikte artık sadece gündelik hayatımızda değil, iş dünyasında da önemli değişiklikler bizi bekliyor. Üretim süreçleri ve otomasyon alanında beklenen teknolojik gelişmelerin, endüstriyel üretimi de değiştirmesi öngörülüyor. Üretim dünyasının ise Endüstri 4.0’ın avantajlarını kullanarak, daha verimli bir hale geleceği bir dünya kapımızda… Kalite kontrol ve hata tespitini makineler yapabiliyor Yakın bir gelecekte PLC’lerin (Programlanabilen Akıllı Kontrolör) yerini, PAC’lere (Programlanabilen Otomasyon Kontrolörü) ve IPC’lere (Endüstriyel PC) bırakması bekleniyor. Üretim bandı içindeki her bir parçanın internet ağıyla birbirlerine ve diğer bilgisayarlara bağlanması yoluyla maliyetlerin ciddi oranda düşeceği ve rekabet gücünün artacağı öngörülüyor. Bu gelişmelerle üretim tesisleri; makinelerini, depo sistemlerini, araç gereçlerini küresel ağlara dönüştürebilecek. Böylece üretimde, akıllı cihazlar birbirleriyle gerçek zamanlı iletişim kurarak, daha verimli halde çalışacak. Ürün geliştirme aşamasında ise tasarımdan gerekli malzeme kullanımına, pazarlamadan sevkiyata kadar birçok süreçte daha şeffaf ve birbirine bağlı bir sistem kurulabilecek. Birbiriyle iletişim halinde olan, ağa bağlı makineler ürünün kalite kontrolünü yapıp, üretim sürecindeki hataları daha hızlı tespit etmeyi sağlayacak. Bosch Rexroth, Endüstri 4.0’ı üretim sahalarına taşıdı Tüm bu gelişmeleri yakından takip eden Bosch Rexroth, nesnelerin ağ üzerinden birbiriyle haberleşmesini anlatan “Nesnelerin İnterneti” kavramını üretim sahalarına taşıyor. Şirket, üreticilerin de Endüstri 4.0’ın sunduğu daha iyi kaynak kullanımı, daha yüksek verimlilik ve karlılık gibi avantajlara ulaşmasını sağlıyor. Bosch Rexroth Açık Kaynak Mühendisliği portföyü ile otomasyon ile IT dünyası arasında köprü kurarken, diğer yandan da makine üreticilerine yeni bir alan yaratıyor. Üretim hattı operatörlerinin, otonom teknolojiden (RFID etiketleri gibi) en iyi şekilde yararlanmasını sağlarken, geliştirilen modüller, müşterinin veya ürünün özel ihtiyaçlarına göre uyarlanabiliyor. Bosch Rexroth, üretim hatları ve makinelerin kontrolünde kullanılan, insan gücünü neredeyse yarıya indirebilen PLC (Programlanabilir Mantıksal Denetleyici) teknolojisi ile IT (Bilişim Teknolojileri) dünyasını birbirine bağlıyor. Şirketin Açık Kaynak Mühendisliği (Open Core Engineering – OCE) yazılımı ile yazılım mühendisliğindeki sınırlar ortadan kaldırılıyor. Açık kaynak ara yüzü ilk kez, değişkenleri yapılandırmak ve PLC fonksiyonlarını gerçekleştirmek için makine üreticilerinin kontrol sistemlerinin çekirdeğine erişmesini sağlıyor. Kullanıcılar, geliştirilen Açık Kaynak Mühendisliği (OCE) ile kontrol programından bağımsız olarak gerçek zamanlı uygulamalara özel fonksiyonları işleme alabiliyor, ayrıca kendi yazılımlarını geliştirerek uygulamaları çalıştırabiliyor. RFID ile üretim hattındaki her parçayı takip edin… Bosch’un üretim hattındaki her bir parça üzerinde bulunan kimlik teknolojisi RFID (Radyo Frekans Kimlik Belirleme) etiketiyle ürünün hangi şartlarda ve ne şekilde bir araya getirileceğini istasyonlara aktarılabiliyor. Bosch Rexroth’un RFID ID 200 çözümleri, Endüstri 4.0’ın uygulanması konusunda önemli kolaylıklar sağlıyor. Çözümlerle, antenler üst kontrol sistemine, Ethernet veya PROFIBUS DP ara yüzlerine sahip iletişim modelleri aracılığıyla entegre edilebiliyor. Makineler arası iletişim, iş süreçlerine entegre ediliyor Bosch Rexroth’un yeni nesil Nexo somun sıkıcıları Endüstri 4,0 teknolojisinin uygulanmasını mümkün hale getiriyor. Entegre kontrol sistemleri böylece, kablosuz çalışma özelliğine sahip somun sıkma makinelerinin, kurumsal ağınızda herhangi bir ilave donanım gerekmeden diğer sistemlere bağlanmasını sağlıyor. Şirketin yeni kaynak kontrol cihazı PRC7300 ile çelikten alüminyuma kadar her türlü sac kalınlığı kombinasyonunda kaynak işlemleri yapılırken yüksek kalite sağlanıyor. Kullanıcılar, artan kullanılabilirlikten ve enerji verimliliğinden faydalanırken maliyet tasarrufu da sağlanıyor. IndraMotion MLC ile kullanıcılara denetim özgürlüğü Bosch Rexroth’un tüm kontrol mekanizmalarını bir araya getiren otomasyon çözümü IndraMotion MLC ise makine kontrol ve hareket yönetimi için kullanıcılara ciddi bir denetim özgürlüğü sunuyor. IndraMotion MLC teknolojisi, ethernet bazlı bir endüstriyel ağ sistemi uygulamalarını da bir arada (sercos, ethernet OP, Profinet) gerçekleştirme imkanı tanıyor. IP iletişimi içeren sistem, ayrıca makineler arası iletişim M2M için entegre bir OPC-UA sunucusuna sahip bulunuyor. IndraDrive Mi teknolojisi ile kablo miktarını %90 azaltın Bosch Rexroth’un yeni IndraDrive Mi teknolojisi ise diğer sürücü sistemlerinden farklı olarak istediğiniz şekilde uyarlanabiliyor. IndraDrive Mi, elektronik aksamları ve motoru, tek bir üniteye entegre ediyor. Sürücü elektronik aksamlarına duyulan ihtiyacı ortadan kaldırıyor ve bileşenleri birbirine bağlamak için gereken kablo miktarını %90 oranında azaltabiliyor. Kablosuz bağlantıyla birlikte Entegre eksek kontrol cihazı (IAC) Çoklu Ethernet özelliği hidrolik sürücüler için bir OBE regülatör platformu olurken, hidrolik kontrol mühendisliği için basamaklı bir hidrolik dişli regülatörü de içeriyor. Bosch Rexroth’un tasarladığı yeni hidrolik hareket kontrolörü HMC ise entegre bir eksen kontrolörüne ve IEC61131-3 PLC işlevselliğine sahip bir dijital kontrol birimi görevini yürütüyor.

Facebook’tan güvenli internet ipuçları

0
facebook-security Facebook’un araştırmasına göre, internette güvenliğin yolu şu adımlardan geçiyor: 1) İşe yarayan yöntemleri değiştirmeyin. Genelde gerçek hayatta çocuğunuza nasıl ebeveynlik yapıyorsanız internet ortamında da aynı şekilde davranabilirsiniz. Çocuğunuzun aranızda vardığınız bir anlaşmaya daha iyi uyum sağladığını görüyorsanız, iki tarafın da kabul edeceği bir anlaşmaya varın. Ya da belki çocuğunuzun sadece temel kuralları bilmesi gerekiyordur. Bu durumda, çocuğunuza ilk kez bir mobil cihaz aldığınızda bu kuralları erken bir aşamada belirleyebilirsiniz. 2) Çocuklar “söylediğinizi değil yaptığınızı yapar” ve bu gerçek hayatta olduğu gibi internet ortamında da geçerlidir. İyi bir örnek olmaya çalışın. Çocuğunuz için sosyal medyada veya internette bir zaman sınırı belirliyorsanız (örneğin, akşam 10’dan sonra mesaj atmak yok) aynı davranışı sergileyerek örnek olmanız büyük bir fark yaratacaktır. Çocuğunuzun internette medeni bir şekilde davranmasını istiyorsanız, ona gönderdiğiniz mesajlarda medeni davranma ve saygılı olma konularında örnek olun. 3) Erken aşamada bağlantı kurun ve standartları belirleyin. Elde edilen veriler, ebeveynlerin çocukları sosyal medyayı kullanmaya başlar başlamaz onlarla internette iletişime geçmeleri gerektiğini göstermektedir. Çocuğunuz Facebook’a katılır katılmaz onunla arkadaş olun veya Instagram’a kaydolduğunda hemen takip etmeye başlayın. Beklediğinizde, iletişime geçmek daha da zorlaşır. Bu pek de şaşırtıcı değil, ancak gerçek hayatta çocuğunuzla aranızdaki diyaloglar ve konuşmalar için erken aşamalarda zemin yarattığınız gibi, internet ortamında da böyle bir zeminin erken aşamalarda oluşturulması gerektiğini akılda tutmak faydalı olabilir. Çocuğunuz sosyal medyaya adım atmadan önce bile onunla genel olarak teknoloji hakkında konuşun. Bu konuşmalar, ilerideki konuşmalarınız için zemin oluşturmanıza yardımcı olabilir. 4) Önemli anları kaçırmayın. Bu konuşmaların doğal olarak yapılabileceği pek çok zaman vardır. Örneğin çocuğunuzun ilk cep telefonunu alması (temel kuralların belirlenmesi için iyi bir zamandır), 13 yaşına basarak Facebook’u, Instagram’ı ve diğer sosyal medya servislerini kullanabilecek yaşa gelmesi veya sürücü ehliyeti alması (mesajlaşmaya değil arabayı sürmeye odaklanma konusunu konuşmak için iyi bir zamandır) gibi. 5) Çocuğunuzdan size öğretmesini isteyin. Instagram hesabınız yok mu? Belki de bir müzik yayını servisini denemek ilginizi çeker. Çocuğunuz zaten bu servisler konusunda bilgi sahibiyse, sizin için muhteşem bir kaynak olabilir. Bu konuşma ayrıca emniyet, gizlilik ve güvenlik konularını tartışmak için de bir fırsat olabilir. Örneğin, kendi Facebook hesabınızı açarken ona gizlilik ayarları hakkında sorular sorabilirsiniz. Çoğu ebeveynin çok iyi bildiği gibi, çocuğunuz size bir şeyler öğretme fırsatından çok hoşlanacaktır. Bu liste yalnızca bir başlangıç ve sizin ailenizin ihtiyaçlarına tamamen uymayabilir. Burada önemli olan şey konuşuyor olmanızdır. Güvenli İnternet Günü (gençler için ipuçları): 9 Şubat’ta düzenlenecek Güvenli İnternet Günü’ne 100’den fazla ülke katılıyor. İnternet yalnızca bu 100 ülkeye ait değil. Size de ait. İnternetin güvenli kalması için siz de bir rol üstleniyorsunuz. Bunu aklınızda tutun ve internetteyken hatırlamanız gereken birkaç temel ipucuna göz atın: 1) Paylaşmadan önce düşünün. Kendimizi kaptırıp kolayca o an için eğlenceli gelen bir şey söyleyebilir veya yapabiliriz. Ama söylediklerinizin birini gerçekten incitebileceğini veya başınızı derde sokabileceğini unutmayın. Paylaşımda bulunmadan önce şu sorulara cevap vermenin faydalı olacağını düşünüyoruz: İnsanların beni böyle mi görmesini istiyorum? Birisi bunu kullanarak bana zarar verebilir veya itibarımı zedeleyebilir mi? Bunu başka insanlarla paylaşırlarsa üzülür müyüm? Bunu paylaşırsam olabilecek en kötü şey nedir? Ayrıca yorumlar, notlar veya görüntülü sohbetler dahil, paylaştığınız tüm bilgilerin istemediğiniz şekilde paylaşılma olasılığı olduğunu da unutmayın. Paylaşımda bulunmadan önce, kendinize şunu sorun: Bu içerik, okulumdaki arkadaşlarım ve öğretmenlerimle veya gelecekteki işverenimle paylaşılsaydı sorun olur muydu? Tabii ki hepimiz hata yaparız. Bir şeyi söylememiş veya yapmamış olmayı dilediğinizi fark ederseniz, özür dilemek için asla geç değildir. 2) Kiminle iletişimde olduğunuzu bilin. Facebook’ta bir gönderi, bir fotoğraf veya bir bağlantı paylaştığınızda bunu tam olarak kimlerin görebileceğini seçersiniz. Facebook’ta ayrıca arkadaşlarınızı da seçersiniz ve bu nedenle, yalnızca tanıdığınız kişilerden gelen arkadaşlık tekliflerini kabul etmeniz çok önemlidir. Profilinizde incitici veya kötü amaçlı mesajlar ya da gönderiler almanız durumunda yapabileceğiniz şeyler vardır. Durumun ciddiyetine bağlı olarak bunu görmezden gelebilir, kişiden davranışına son vermesini isteyebilir, kişiyi arkadaşlıktan çıkarabilir veya engelleyebilir ya da ebeveynlerinize, bir öğretmene, danışmana veya güvendiğiniz başka bir yetişkine söyleyebilirsiniz. Herkes kendisine saygılı davranılmasını hak eder. 3) Siz de katkıda bulunun. Facebook’ta, sizin veya başkasının profil sayfasındaki kötü niyetli bir içeriği her zaman şikayet edebilirsiniz. Facebook’u kullanan herkes, ne tür gönderilerin kabul edilip hangilerinin edilmediğini belirleyen Topluluk Standartlarımıza uymayı kabul eder. Örneğin Facebook’ta nefret söylemi, şiddet görüntüleri ve zorbalığa izin verilmez ve şikayet edildiklerinde bu tür içerikleri kaldırırız. Uygun olmayan Sayfaları, Grupları, Etkinlikleri ve sahte veya taklit profilleri de şikayet edebilirsiniz. (Şikayetlerin gizli tutulduğunu, bu yüzden kimsenin şikayeti kimin yaptığını bilmeyeceğini unutmayın.)

Hitachi ile iş dünyasının veri alt yapısını konuştuk

0
KOBİ’lere ve kurumlara IT alt yapısı kuran Hitachi Data Systems’in iki yöneticisi Max Bauman ve Jon Cooper, şirketlerin veri alt yapılarını kurmak ve işletmek konusunda önlerindeki seçenekleri anlatıyor ve Hitachi’nin bu alandaki çözümleri ve gelecekteki planları hakkında bilgi veriyor.  

Samsung, “Yaratıcılık Laboratuvarı”nda ürettiği üç projesini CES 2016’da tanıttı

0
tiptalkSamsung’un çalışanlarının kendi yaratıcı iş fikirlerini geliştirmesine yardımcı olan inovasyon programlarından biri olan C-Lab bünyesinde yaratılan TipTalk, WELT ve rink projeleri, ilk kez sergilendiği CES 2016’nın konuşulan teknolojileri arasında yer aldı. Akıllı saatlerle uyumlu çalışan, parmağı basitçe kulağa dokundurarak sesi vücut üzerinden ileten TipTalk, kullanıcılara bel ölçülerini, günlük hareketlerini ve beslenmelerini şık bir kemer aracılığıyla mobil cihazlar üzerinden takip etme olanağı sağlayan akıllı kemer WELT ve oyun oynarken veya görsel bir içeriği izlerken el hareketleriyle kontrol edilebilen kumanda rink teknoloji tutkunlarıyla buluştu. TipTalk: Giyilebilir iletişimin geleceği TipTalk, insanların Samsung Gear S2 gibi akıllı cihazlarla uyumlu çalışan ve kol saati kayışı biçiminde olan olağanüstü bir yeni kullanıcı deneyimi(UX). Cihazınızdan gelen sesi kulaklık olmadan sadece parmağınızı kulağınıza dokundurarak dinlemenizi sağlayan bu benzersiz ürün, aynı zamanda çağrıda ses netliğini artırıyor. Konser salonu gibi ses açısından hassas bir yerde ya da şantiye gibi gürültülü ortamlarda dahi, çağrıları yanıtlayabilme kolaylığı ile ‘TipTalk’, analog veya akıllı saatlere takılabiliyor. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra TipTalk, akıllı telefonlar ile senkronize olarak Metinden Konuşma (TTS) özelliğini de kullanma imkanı sunuyor. WELT – Sağlığınızı takip etmek için yeni sırrınız WELT normal bir kemer gibi görünen giyilebilir bir akıllı kemer. Kullanıcılara, akıllı sensör teknolojisini kullanarak sağlık durumlarını izleme olanağı sunan WELT, bel ölçüsü, yemek yeme alışkanlıkları, atılan adım sayısı ve oturarak geçirilen zaman gibi bilgileri kayıt altına alıyor. Ardından, bu verilerin analizinin yanı sıra kişiye özel sağlık ve kilo kontrol planı hazırlanması için özel olarak tasarlanmış bir uygulamaya gönderiyor. Kullanıcılara, modern hayatın yoğun çalışma temposunda büyük uğraşlara girmeden kendilerine bakma ve sağlıklarını takip etme olanağı sunan WELT, şık tasarımı ile de dikkat çekiyor. rink – El Hareketleriyle Kumanda özelliği sayesinde mobil sanal gerçekliğin ötesine rink, sanal dünya ile etkileşim kurmanın daha sezgisel ve farklı bir yolunu sunan mobil sanal gerçeklik cihazlarına yönelik, gelişmiş bir el hareketleri ile kontrol edilebilen bir kumanda. Sadece ellerini kullanarak oyunu veya içeriği sezgisel olarak kumanda etme olanağı, kullanıcılara çok daha yoğun bir mobil sanal gerçeklik deneyimi sağlıyor. C-Lab, Samsung Çalışanlarına İnovasyon Kültürü ile Güç Veriyor Samsung’un Yaratıcılık Laboratuvarı (C-Lab) 2012 yılında kurulduğundan bu yana şirket genelinde yaratıcı düşünceyi teşvik etti ve 100’den fazla projeyi destekledi. Bu C-Lab projelerinden yaklaşık 70’i şimdiden tamamlanmış durumda ve 40’ı ise şu anda Samsung’un iş birimleri tarafından daha da geliştiriliyor. Bu yıl, bu projelerin dokuzunun yüksek potansiyele sahip olduğu belirlendi. Buna bağlı olarak Samsung, bu proje ekiplerinin tam donanımlı harici şirketler kurmasına yardım etti ki bunlardan biri de TipTalk’un yaratıcısı olan, Ağustos 2015’te bağımsız bir şirket olarak piyasaya giren Innomdle Lab oldu.  

TechInside’ın 18. sayısını okuyabilirsiniz

0
kapakTechinside 18 TechInside’ın 18. sayısı da ücretsiz olarak okumak isteyenler için hazır. 18. sayımızda iş ve teknoloji dünyasının gündeminde giderek daha büyük yer kaplayan veri güvenliğini konusunu mercek altına aldık. İş dünyasının, günlük hayatın ve sosyal hayatın artık büyük oranda internet ve dijital teknolojilerle iç içe geçmesi, veri güvenliğini çok hassas bir konuma yükseltiyor. Şirketler, veri güvenliği konusunda gerekli hassasiyeti göstermediğinde hem ağır maddi kayıplar yaşayabiliyorlar hem de onarılması zor ticari itibar kaybı yaşayabiliyorlar. Dosya konumuzda bu alanda güncel teknolojilerin ve uygulamaların durumunu inceledik ve sektörden profesyonellere veri güvenliği hakkında sorular yönelttik. Elbette, dergimizde yine farklı konuları da doyurucu detaylarla okuyabileceksiniz. Teknoloji dünyasından ve şirketlerden önemli haberlerin, farklı görüş ve köşe yazılarının yanında BT çalışanları nasıl sorunlar yaşıyor, BT yöneticilerinin farklı deneyimleri, BT dünyasındaki yeni atamalar, yeni projeler, anlaşmalar, şirket evlilikleri, yeni teknolojiler gibi çok önemli haberleri ve başka bir yerde bulamayacağınız çok değerli köşe yazılarıyla analizlere de yine dergimizin sayfalarından ulaşabileceksiniz. Web sitemiz üzerinden ücretsiz olarak okuyabileceğiniz dergimiz sayfaları arasında teknoloji ve iş dünyasına ilişkin çok sayıda haber, analiz ve köşe yazıları sayesinde teknoloji dünyasına dair farklı görüş ve yorumlarla oluşmuş zengin bir içerikle karşılaşacaksınız. Eğer herhangi bir işletmede yönetici, medya veya PR ajansı çalışanı iseniz, bu formu doldurarak dergimize ücretsiz aboneliğinizi başlatabilirsiniz. Henüz kaydolmadıysanız haftalık e-posta bültenimize de dahil olmanızı tavsiye ediyoruz. İçeriğimizle ilgili görüşlerinizi her zaman olduğu gibi bekliyoruz.
TechInside dergimizin dijital kopyasını bu linkten her zaman olduğu gibi ücretsiz okuyabilir ve indirebilirsiniz.

Dünyanın kablosuz lisans destekli ilk LTE erişimi

0
lteQualcomm Incorporated iştiraklerinden Qualcomm Technologies, Deutsche Telekom (DT) ile birlikte, LTE teknolojisinin dünya üzerinde evrimine katkı sağlıyor. Lisanslı ve lisanssız spektrum bantlarının birleştirilmesiyle yapılan son denemeler, LTE’nin LAA (Lisans Destekli Erişim)  ile birlikte erişim alanını ve kullanım kapasitesini genişletme yetkinliği ile kullanıcılara kusursuz bir mobil deneyimi sunuyor. Bu, ayrıca lisanssız spektrumda Wi-fi ile adil bir birlikteliğe de imkân sağlıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Deutsche Telekom’un Teknolojiden Sorumlu Başkan Yardımcısı (CTO) Bruno Jacobfeuerborn, “LAA, sürekli artan veri talebini karşılamaya yardımcı olacak ve daha iyi bir mobil bağlanabilirlik sunacak kilit teknolojilerden biridir. Bu denemeler, kablosuz ekosistemin ve önde gelen paydaşların, LAA’nin faydalarını ilk elden doğrulamalarına ve deneyimlemelerine yardımcı olacak.” dedi. Qualcomm Technologies Inc. Genel Müdür Yardımcısı ve Teknolojiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Matt Grob ise açıklamasında, “Bu denemeler, global LAA teknolojisinin kısa bir süre sonra, Avrupa’daki kullanıcılara sunacağı gelişmiş deneyimleri göstermesi bakımından önemli bir dönüm noktasını oluşturuyor. Mobil genişbant teknolojilerinin test edilmesi ve örneklenmesinde Deutsche Telekom ile işbirliği gerçekleştirmekten memnuniyet duyuyoruz.” şeklinde konuştu. LAA, 4G LTE Advanced teknolojisinin sağladığı fayda kapsamını lisanssız spektrum bantları ile daha da genişletiyor. LAA, 2016’nın ilk yarısında hazır olması beklenen ve üçüncü jenerasyon ortaklık projesi 3GPP Release 13’te mobil genişbant standartları paralelinde geliştirilen LTE Advanced Pro teknolojisinin yeni bir özelliğidir. Lisanslı ve lisanssız spektrumun birleştirilmesi, 4G LTE evrimi ile birleşik bir 5G platformunun geliştirilmesi için en başından itibaren doğal bir destek olarak öngörülen lisanssız spektrumun birleştirilmesi yönünde önemli bir adım anlamına geliyor. Kablosuz şebeke üzerinden yapılan deneme, Almanya’nın Nüremberg kentinde, üç hafta süren geniş kapsamlı ölçüm çalışmaları sonucunda 20 Kasım 2015 tarihinde tamamlandı. Denemede, Qualcomm Technologies Ar-Ge Departmanı Qualcomm Research tarafından geliştirilen ve sevk edilen LAA test ekipmanı kullanıldı. Deutsche Telekom’un lisanslı spektrum sağladığı testler Qualcomm Technologies’in Nuremberg Kampüsü’nde yapıldı. LTE için sağlanan taşıyıcı sinyal 5 GHz lisanssız spektrumu ile takviye edilirken birçok bağlantı noktası da LAA test ağında kullanıldı. Test ekibi, LAA’nin genişletilen kapsama alanı ile kapasitesini ölçümledi ve ispatladı. LAA ile Wi-Fi bağlantının lisanslanmamış 5 GHz bandında adil bir şekilde bir arada bulunmaları aynı zamanda farklı radyo sinyallerinin enterferansı ile farklı sayıda bağlantı noktasının etkilenebileceğini ortaya koyuyor. Küresel, lisanslanmamış bant regülasyonlarıyla uyum sağlaması için özel olarak tasarlanan LAA test ekipmanı, mevcut 3GPP Release 13 standardıyla uyumluluk gösteriyor. “Konuşmadan Önce Dinle” (Listen-Before-Talk) özelliğini de kapsıyor. Avrupa ve Japonya gibi bölgelerde Net Kanal Değerlendirme Prosedürleri (Clear Channel Assessment Procedures) ve kanal doluluk limit bilgileri gerekiyor. LAA ile Wi-Fi bağlantıları arasında sağlanan adil spektrum kullanımı tüm senaryolar için denendi.

ODTÜ TeknoJUMP, 6 genç şirketi Türkiye’den dünyaya taşıyor

0
teknojumpODTÜ TEKNOKENT tarafından hayata geçirilen, Türkiye’nin ilk uluslararası hızlandırma programı TeknoJUMP, üçüncü yılını hedeflerini aşarak tamamlıyor. TeknoJUMP, ABD San Francisco’da yer alan “ODTÜ TEKNOKENT T-Jump Merkezi”nde gerçekleşecek programa katılmaya hak kazanan 6 şirketi Silikon Vadisi üzerinden dünyaya açmaya hazırlanıyor. Teknoloji tabanlı genç şirketlerin uluslararası platforma taşınmasına destek olmak amacıyla öncelikle kapsamlı bir eğitim ve mentorluk hizmeti sunan TeknoJUMP programının Türkiye ayağı 5 Aralık’ta gerçekleştirilen Demo Day (Sunum Günü) ile sonlandı. Türkiye’deki Demo Day sonrasında belirlenen 6 şirket programın ABD ayağına katılmaya hak kazandı. Belirlenen şirketler 8 Şubat’ta başlayacak ve toplamda 1 ay sürecek Silikon Vadisi etabına hazırlıklarına başladı. ABD programına katılmaya hak kazanan genç şirketler ODTÜ TEKNOKENT T-Jump Merkezi’nin uzmanlığı ile Silikon Vadisi’nde yoğun görüşmeler, iş geliştirme faaliyetleri ve ziyaretler gerçekleştirecekler. TeknoJUMP ABD Programı ile katılımcı şirketlere ufuk açıcı, uluslararası platformlara taşıyan ve kalıcı işbirliklerine giden yolda ilerlemeyi sağlayacak bir tecrübe sunmayı hedefleniyor. 8-22 Şubat arasında gerçekleşecek ilk iki haftalık döneme katılacak şirketler, Silikon Vadisi’nde çalışan uzmanlar tarafından ABD pazarında faaliyete geçme ve çalışma konusunda bilgilendirilecek. Silikon Vadisinde bir şirket kurma konusunda da destek alacak olan katılımcı genç şirketler, 17 Şubat’ta San Francisco’da gerçekleşecek Demo Day ile yatırımcıların karşısına çıkacaklar. Bu süre boyunca T-Jump’ı kendi ofisleri olarak kullanacak ve yerel koşulları bizzat deneyimleme imkanı kazanacak olan 6 şirket, programın ilk bölümünün ardından Türkiye’ye dönecek ve potansiyel müşteri ve iş ortaklarıyla yaptıkları görüşmelere istinaden stratejilerini tekrar gözden geçirecekler. Programın ikinci etabının ise Mart ayında gerçekleşmesi planlanıyor. TeknoJUMP ABD Programına katılmaya hak kazanan şirketler ve Silikon Vadisi’nde yatırımcıların karşısına çıkacak projeler ise şu şekilde sıralanıyor: BTech tarafından geliştirilen omurga kılavuz sistemi ile zor ve riskli omurga ameliyatlarının daha basit ve kolay bir şekilde yapılabilmesi hedefleniyor. Geliştirilen sistem ile radyolojik görüntüler 3-boyutlu görüntülere dönüştürülüyor ve ameliyat sanal olarak bilgisayar ortamında gerçekleştiriliyor. Doktorların hata yapma riskini engelleyen ve kritik omurga cerrahilerde uygulanabilen bu yöntem ameliyat sürelerini azaltırken ameliyatlarda başarıyı artırıyor ve böylece hastaların daha hızlı iyileşmesini sağlıyor. ELBA HR’ın insan kaynakları için büyük verinin anlamlı hale getirilmesini hedefleyen “Elba Entegre Bulut İK Uygulamaları” projesi ise kurumlara yetkin, yatkın, kültüre uygun çalışanları bulmaları ve hızla adapte olmalarına yardımcı olacak, işveren markasını güçlendiren çözümler sunuyor. Video tabanlı çevrimiçi modüller kurumları 10 kat hızlandırıyor ve kendini 3 ay içinde ödeyen servisler üretiyor. TeknoJUMP ABD programına katılmaya hak kazanan bir diğer şirket olan ApiPlug ise,yazılımcıların hiç kod yazmadan mevcut veri tabanından otomatik REST-API kodları üretmelerini sağlayan yazılım geliştiricilere yönelik bir araç. Bu noktada hedef geliştiricilerin hayatını kolaylaştıracak araçlar üretmek olurken, API Generation ise bu konuda bir başlangıç oluşturuyor. İlerleyen dönem içerisinde bu araca ek özellikler eklemekle beraber backend geliştiricilerin ihtiyacı olabilecek başka araç ve servislerin de sunulması planlanıyor. ANDAR ise yüksek performanslı ve emniyetli, özgün elektromekanik sistemler geliştirme vizyonuyla faaliyete geçen ve insansız sistemler için uçuşa elverişlilik gereklerine uygun uluslararası pazarda rekabetçi bir ürün yelpazesi oluşturmak olarak benimseyen bir şirket. Bu hedefle elektronik ve mekanik alanlarında ürün geliştirme faaliyetlerini sürdürüyor. Halihazırda başarı ile kullanılan ürünler STANAG 4671, SAE-ARP-4761, MIL-STD-810, MIL-STD- 461 uyumlu olarak geliştiriliyor. ABD’de yatırımcıların karşısına çıkacak bir diğer genç şirket Kuartis tarafından geliştirilen ve CoRID olarak isimlendirilen ürün ise temel olarak bağlantılı Akıllı TV ya da dijital yayın platformlarında seyredilen içeriğin tespit edilmesi / kimliklendirilmesi ve elde edilen izleme bilgisinin etkin bir şekilde kullanılmasına yönelik. Söz konusu ürün ve teknolojinin öncelikli olarak izleyici ölçümü ve daha sonra da reklamcılık alanlarında çok çeşitli fırsatlar yaratması bekleniyor. Hemodyn ise kardiyovasküler cerrahi operasyonlar için üretilmiş 3-boyutlu skeç tabanlı bir tasarım platformu ile TeknoJUMP’ın ABD Programı’na katılmaya hak kazandı. Hemodyn çocuklarda görülen kalp hastalıklarına yönelik biyomedikal teknoloji geliştirmeyi hedefliyor. Uygulama, gerçek cerrahi operasyondan önce web yoluyla kalp cerrahi operasyonlarının planlanmasına yönelik. Hemodyn ile cerrah 3-boyutlu modelde yapıyı çiziyor, kan akışı işlenmiş modelde simule ediliyor ve sonuçlar cerraha iletiliyor.

Bosch, Japonya’da otonom sürüş testlerine başladı

0
bosch Bosch, otonom sürüşün geliştirilmesini bir adım ileriye taşıyor. Almanya ve ABD’de olduğu gibi teknoloji ve servis tedarikçisi, artık geleceğin teknolojisini Japonya’da test ediyor. Bosch’un ilk hedefi, otomobillerin 2020 yılından itibaren otobanlarda ve otoban benzeri yollarda kendi kendini sürmelerini sağlayacak otoyol pilotunun geliştirilmesi. Bosch Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Dirk Hoheisel, “İnsanların araçlarını soldan sürmesi ve karmaşık trafik koşulları nedeniyle Japonya, geliştirme konusunda bize değerli katkılar sağlıyor.” diyor. Dünya genelinde yaklaşık 2.500 Bosch mühendisi, sürücü destek sistemlerini ve otonom sürüşü daha fazla geliştirme konusunda çalışıyor. Almanya ve ABD’deki mühendisler gibi Japonya’daki ekip de halka açık yollarda otonom test araçları ile testler yapmaya başladı. Test sürüşleri, Tochigi ve Kanagawa eyaletlerinde yer alan Tohoku ve Tomei şehirlerinin etrafındaki ekspres yollarda ve ayrıca Bosch’un Shiobara ve Memanbetsu’daki iki deneme alanında gerçekleştiriliyor. Almanya, ABD ve Japonya’daki ekipler arasında yakın işbirliği Geliştirme faaliyetleri devam ederken Japonya’daki yeni ekip, 2011 yılından beri otonom sürüş konusunda çalışmalar yürüten Almanya ve ABD’deki meslektaşlarından aldıkları bulgulardan faydalanıyor. Bosch, 2013 yılının başından beri Almanya’da A81 otobanında ve Amerika Birleşik Devletleri’nde eyaletler arası otoban olan Interstate 280’de test araçlarını kullanıyor. Hoheisel, “Mühendislerimiz, tek bir kaza bile olmadan halka açık yollarda 10.000 kilometrenin üzerinde test sürüşünü tamamlandı.” diyor. Bosch test araçları, gerekli olduğu durumlarda hızlanarak, fren yaparak ve sollama yaparak trafikte kendilerini yönlendiriyor. Ayrıca, dönüş sinyalini ne zaman yakacaklarına ve ne zaman şerit değiştireceklerine, trafiğin durumuna bağlı olarak kendileri karar veriyor. Bu, aracın çevresinin ayrıntılı bir resmini sunan sensörlerle sağlanıyor. Buna ek olarak, Bosch’un iş ortağı TomTom da oldukça yüksek doğruluğa sahip harita verileri sağlıyor. Bir bilgisayar, yoldaki diğer kullanıcıların davranışını analiz ve tahmin etmek üzere tüm bu bilgileri kullanıyor ve buna dayanarak otonom araçların sürüş stratejisi hakkında kararlar alıyor. Otonom sürüş için yasal çerçeveye ihtiyaç var Otonom sürüşün sadece prototiplerde değil, üretim araçlarında da gerçeğe dönüşebilmesi için, buna ilişkin yasal koşulların oluşturulması gerekiyor. Bu konu şu anda ABD, Japonya ve Almanya’da siyasi gündem içerisinde yer alıyor. Viyana Karayolları Sözleşmesi’nde, Almanya’nın da onayladığı değişikliklerin yakın olduğuna dair işaretler var. 23 Nisan 2016 tarihinde, sözleşmedeki tadiller yürürlüğe girecek. Bunun ardından, üye ülkelerin bu tadilleri ulusal kanunlarına aktarması gerekecek. Bu değişikliğe göre sürücü istediği zaman engel olabildiği veya devre dışı bırakabildiği sürece otonom sürüşe izin verilebilecek. Araç tescili kanunu kapsamında, UNECE’nin (Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu) gayri resmi bir çalışma grubu da direksiyona sadece saatte 10 kilometre hız limitine kadar otomatik müdahaleye izin veren R.79 sayılı Yönetmeliği incelemeye başladı. Otonom sürüş işlevlerinin onaylanması da bir başka zorluk. Mevcut yöntemler kullanıldığında, bir otoyol pilot sisteminin üretime başlamadan önce milyonlarca kilometrelik testi tamamlaması gerekiyor. Bosch, şu anda tamamen yeni yaklaşımlar üzerinde çalışıyor. Otomobilin her alanındaki uzmanlığı Bosch’u farklı kılıyorOtonom sürüşün geliştirilmesinde, dünyanın en büyük otomotiv tedarikçilerinden birisi olan Bosch, gerekli olan tüm teknolojinin parmaklarının ucunda olmasından fayda sağlıyor. Bunların arasında sadece güç aktarma organları, frenler ve direksiyon değil, aynı zamanda navigasyon sistemleri ve aracın içinde ve dışında yer alan bağlanabilirlik çözümleri yer alıyor. Hoheisel’in söylediği gibi: “Bosch, münferit parçalardan sistemin tamamına kadar her şeyi geliştiriyor.” Örneğin, Bosch sensörleri yüksek bir talep görüyor: Geçtiğimiz yıl şirket, ilk kez sürücü destek sistemleri için 50 milyondan fazla surround sensör sattı. 2014 yılında, satılan radar ve video sensör sayısı ikiye katlandı ve 2015 yılında da aynısı olacak. ACC adaptif seyir kontrolü gibi sistemlerde kullanılan radar sensörleri söz konusu olduğunda Bosch, dünya genelinde pazar lideridir. On milyonuncu radar sensörünün (77 GHz), 2016 yılında seriye katılması bekleniyor. 2015 yılında, 50 milyonuncu servo motorlu direksiyon sistemi, Bosch’un Schwäbisch Gmünd, Almanya’daki üretim hattından çıktı. Otomasyonun artması, Almanya’daki kazaları üçte bir oranında azaltacak Bosch için otonom sürüş, karayolu trafiğini daha güvenli bir hale getirmek anlamına geliyor. BM, her yıl dünya genelinde trafik kazalarında 1,25 milyon kişinin öldüğünü tahmin etmektedir. Bu kazaların yüzde 90’ını, insan hatası nedeniyle meydana gelmektedir. Hoheisel, “Kritik trafik durumlarında, doğru destek hayatları kurtarabilir.” diyor. Bosch kaza raporu, sadece Almanya’da üçte bir oranında olmak üzere, otomasyonun arttırılmasının kaza oranlarını çok düşük seviyelere çekebileceği tahmininde bulunuyor. Otonom sürüş, karayolu trafiğini daha güvenli bir hale getirmenin yanı sıra, aynı zamanda çok daha etkin bir hale getiriyor. ABD’de gerçekleştirilen çalışmalar, otobanlarda kestirimci sürüş stratejilerinin uygulanmasının, yüzde 39 oranında bir yakıt tasarrufu sağladığı sonucuna vardı. Tamamen otonom park etme, tamamen otonom sürüşten önce seri üretime hazır hale gelecek Otonom sürüşten önce bile Bosch, otonom park etme üzerinde çalışıyordu. Bosch’un otomatik park asistanı daha şimdiden üretimde. Akıllı telefon ile uzaktan kontrol edilen sistem, otomobilleri park yerlerinde bağımsız bir şekilde manevra yapmasını sağlıyor. Hoheisel, “Bizim için otonom park etme araçta başlıyor, ama çok daha ötesine gidiyor.” diyor. Örneğin, Bosch aktif park yönetimi, sürücülerin bir park alanı bulmasını kolaylaştırıyor. Yol yüzeyine monte edilen sensörler, alanın dolu olup olmadığını gösteriyor. Daha sonra bu bilgileri, örneğin internet üzerinden erişilebilen gerçek zamanlı bir haritaya aktarıyorlar. Böylece sürücüler uygun bir park alanı seçerek oraya yöneliyor. Ve Bosch, Daimler ile işbirliği içerisinde daha da ileriye gidiyor. Park etme konusunda devrim yapmak istiyorlar. Müşterilerin otomobilleri park edip, daha sonra nereye park ettiklerini araması yerine, otomobil otomatik olarak boş bir park yerine gidiyor ve daha sonra komut aldığında, sürücüyü bıraktığı yere geri dönüyor. Bu amaçla Bosch, park alanı doluluk sensörleri, kameralar ve iletişim teknolojisi başta olmak üzere otopark yapıları için gerekli altyapıyı geliştiriyor.

Ericsson İsveç’te Küresel ICT Merkezi’ni açtı

0
20 bin m2 büyüklüğündeki Rosersberg tesisi, Ericsson’un Linköping’te 2014 yılında açtığı ICT Merkezinden sonra, hizmete soktuğu ilk ICT Merkezi olma özelliğini taşıyor. İsveç’te bulunan iki merkezin yanı sıra Ericsson, 2016’nın ikinci çeyreğinde Kanada’nın Montreal şehrinde de bir ICT Merkezi açmayı planlıyor. Açılan bu yeni tesis, Ericsson’un yeni çözümlerini, gerçeğe en yakın mobil operatör ağları üzerinde test etmesine olanak tanıyor. Yakın bir gelecekte Ericsson’un müşterileri de 2016’da detayları açıklanacak on adet ‘Business Near Centers’ vasıtasıyla birlikte çalışabilirlik testleri, denemeler, erken erişim ve yeniliklere ulaşmak için ICT Merkezlerine uzaktan bağlanabilecekler. Ericsson’un Küresel ICT Merkezleri, bulut çözümlerinden beslenecek ve Ericsson’un ürün portfolyosunun önemli bir kısmına ev sahipliği yapacak. Bu olağanüstü rasyonelleştirme ve sanallaştırma çabaları sonucu, dünya çapında 50’den fazla test merkezi olan Ericsson, inovasyon üretim süreçlerini kısaltmayı, maliyetleri azaltırken küresel işbirliğini de artırmayı hedefliyor. Küresel ICT Merkezleri, Ericsson’un aynı zamanda sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşması anlamında da çok nemli bir adım niteliğini taşıyor. Tesislerin özel dizaynı, modüler ve ölçeklenebilir yapısı ile enerji ve alanların etkin kullanımını mümkün kılıyor. Ericsson, Kanada’daki Montreal tesisini de açtıktan sonra, 2012 test laboratuarlarındaki tüketimine oranla %40 daha az enerji harcayacağını öngörüyor. Ericsson Cloud ve IP Bölümü Başkanı Anders Lindblad, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: İkinci Küresel ICT Merkezi’ni açmamızla birlikte, Ericsson olarak Bağlantılı Toplum (Networked Society) anlayışımıza biraz daha yaklaşıyoruz. Bulut teknolojisinin üzerine kurulan bu merkezdeki AR-GE çalışmalarımızı ilerlettikçe, insanlar, işletmeler ve toplumlar için fayda sağlayacak yeniliklere ulaşacağız. Kurumumuzun ICT dönüşüm yolculuğu hızlanıyor ve ICT Merkezlerimiz bu amaçla 7/24 küresel yeteneklerimizi maksimize etmek için işbirliğine açık durumda. Aynı zamanda, veri trafiğindeki patlama ile birlikte, Ericsson’un teknoloji ve hizmet liderliğini müşterilerimize her zamankinden daha hızlı götürebileceğiz.”

Intel 5G yol haritasını açıklıyor

0
intel Intel, şirketin 5G yol haritasını 22 Şubat tarihinde, Barselona’daki Mobile World Congress 2016 etkinliğinde açıklayacağını duyurdu. Basına gönderilen davetiyelerde yer alan bilgilere göre,  internete bağlı milyarlarca cihazın daha etkin çalışmasını sağlayacak olan 5G teknolojisi hakkında Intel’in yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verilecek ve yol haritası açıklanacak. Intel’in başkan yardımcısı ve Intel Communication and Devices Group’un genel müdürü Aicha Evans tarafından düzenlenecek basın toplantısı, önümüzdeki dönemde dijital cihazlarımızın kazanacağı yetenekleri anlayabilmek ve 5G’nin potansiyelini daha iyi görebilmek adına büyük önem taşıyor. Intel 5G teknolojileri hakkında yeni geliştirdiği ürünleri de tanıtacağını vurguluyor.

5 Gün Önce 10 Yıl Sonra #3 Akıllı Şehirler

0
Techinside.com olarak, başladığımız video serisine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Geçen hafta Akıllı Otomobiller‘i konuştuğumuz ikinci bölüme aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

5 gün önce 10 yıl sonra 2. bölüm – Akıllı Otomobiller

Her hafta Cuma günü saat 17.00‘de başlayan programımız, bu hafta yine tam vaktinde karşınızda.

Kaçırmak yok!

Programımız YouTube üzerinden canlı olarak yayınlanıyor ve daha sonra kaydediliyor. Kaçıranlar tekrarını izleyebiliyorlar. Akıllı Şehirler Bu haftaki konumuz akıllı şehirler oluyor. Nesnelerin internetinin yaygınlaşması ile gelişim sürecinin başlayacağı tahmin edilen akıllı şehirlerin, gelecekte insan hayatını nasıl etkileyeceğini bu canlı yayına konuşacağız. Melih Çelik ve Tolga Cem Küçükyılmaz’ın sunumuyla ikinci bölüm karşınızda. İyi seyirler.

Bisiklet almak için terk ettiği şirketi 250 milyon dolara satıldı

1
chris hill scotMicrosoft’un İngiliz yapay zeka şirketi SwiftKey’i 250 milyon dolara satın alması, bu haftanın gündemine oturdu. ABD’li şirketlerin İngiliz yapay zeka şirketlerine ilgisinin son örneği olarak görülen SwiftKey satın alması, aynı zamanda, tarihin en büyük yatırım hatalarından birini de ortaya çıkardı. SwiftKey’in kurucularından olan Chris Hill-Scott’ın, şirketin kuruluşundan birkaç ay sonra, yeni bir bisiklet almak için paraya ihtiyacı olduğu gerekçesiyle, şirketteki hisselerini birkaç yüz dolara satarak SwiftKey’den ayrıldığı anlaşıldı. Hisselerini satmamış olsaydı bugün 83 milyon dolar seviyesinde bir sevetin sahibi olacakken, şimdi medyada bisikletiyle fotoğraflar veren Chris Hill-Scott, tarihin en kötü yatırımcılarından biri olarak anılmaya başlandı. İngiliz hükumeti için yazılım geliştirmeye devam eden Chris Hill-Scott, Twitter hesabından da ne kadar pişman olduğuna dair paylaşımlarıyla dikkat çekti. Chriss’in, satın aldığı BMX bisikletiyle çektiği akrobatik fotoğrafları da Flicker’daki hesabından takip edilebiliyor. SwiftKey, 2008 yılında, Cambridge Üniversitesinde öğrenci olan Chris Hill-Scott, Jon Reynolds ve Ben Medlock tarafından kurulmuştu.  

Girişimciler için yatırımcıları etkilemenin yolları

0
StartUps_2014 Kısa bir sürede Hollanda merkezli “Revo Capital” ve ABD merkezli girişim sermayesi fonu olan “Ribbit Capital”den aldığı yatırımlarla girişimini büyüten Paraşüt kurucusu Sean X. Yu, girişimci adayları için yatırım konusundaki fikirlerini paylaşıyor. Günümüzde iş sahibi olmanın en zorlayıcı tarafı fikrinizi hayata geçirirken ihtiyacınız olan finansmanı bulmanızdır. Pazarı doğru analiz ederek yarattığınız iyi bir iş fikrinden hemen sonra nasıl finansal kaynak bulabileceğinizi düşünmeniz gerekiyor. İşinizi kurmak ve büyütmek için melek yatırımcılar ya da girişim sermayesi yatırımcıları ile görüşerek ilk adımınızı atabilirsiniz. İyi bir ekip kurun Bir yatırımcının ilk bakacağı iyi bir ekip kurup kurmadığınızdır. Önce ortaklarınızı iyi seçin. Sonra etrafınızda en iyi takımı kurmaya özen gösterin. Takım, sizi tamamlayacak nitelikte olmalı. Takımdaki herkes daha iyiye ulaşmak ve gelişim için birbirini rahatlıkla sorgulayabilir. Personel alımına, çevrenizi geliştirmeye, takım oluşturmaya çok zaman ayırın. Açık bir iş planınız olsun Dili ve içeriği ile açık bir iş planınız olsun. Yatırımcı iş planınıza baktığında aklında hiçbir soru işareti kalmasın. Çözdüğünüz problemi apaçık ortaya koyun Sunduğunuz ürün ve hizmet apaçık bir problemi çözmeli. Önce bu problemi tanımlayın ve çözüm önerinizi listeleyin, bu eksenden uzaklaşmayın. Bu öneriniz ile yatırımcıları yakalayın. Büyüme potansiyelinizi ve yakaladığınız fırsatı gösterin Çözdüğünüz sorun ile beraber yakaladığınız fırsatı gösterin. Fakat bunu rakamlarla ve iyi bir araştırma ile gösterin. Rakiplerinizi, pazarınızı iyi tanıyın ve açıklayın. Bu pazarda bu rakiplerden farklı olarak ne yapabileceğinizi gösterin ve rakamlarla büyüme potansiyelinizi gösterin. Kısıtlı kaynakları en doğru şekilde kullanın Start up bir firma olarak kısıtlı insan gücüne ve paraya sahip olacaksınız. Bu koşullarda doğru ürünü, özelliği geliştirdiğinizden emin misiniz? Doğru pazarlama ve dağıtım kanallarını kullandığınızdan emin misiniz? Gücünüzü çok fazla farklı şeye odaklanmaya çalışarak dağıtmayın. Hayır demekten çekinmeyin ve en önemli şeylere odaklanmaya gayret edin. Kararlı ve sabırlı olun Start up kurmak bugüne kadar karşılaştığınız en büyük zorluk. Hiçbir start up bir gecede gerçekleşen bir mucize değildir. Çok çalışın ve zorlukları kararlılıkla aşın! Neyle karşılaştığınızın hiç önemi yok. Ekibinize, topluluğunuza ve topluma güveninizi gösterin Beraber yola çıktığınız ekibe, birlikte iş yaptığınız kişilere/firmalara ve değer kattığınız ürüne gösterdiğiniz değeri gösterin. Örneğin biz yalnızca bir ön muhasebe programı geliştirmiyoruz, büyüyen bir ekonominin ve KOBİ’lerin çözüm ortağı olarak bu büyümenin parçası olmaktan heyecan duyuyoruz.

2016’da göreceğimiz video güvenlik trendleri

0
video 2015 video güvenlik sektörü için karışık bir yıldı. Avrupa’nın bazı bölgelerinde agresif bir rekabet yaşandı ve pazar koşulları son derece zorluydu ancak yenilikçi çözümlere yönelik büyük talep değişmeden kaldı. Sektör geçen yıl beklentileri fazlasıyla aştı. İyileştirilmiş görüntü çözünürlüğü, geliştirilmiş performans, daha düşük bant genişliği ve daha iyi yatırım geri dönüşü trend listesinin üst sıralarındaydı. Sektör geçen yıl her açıdan olgunlaştı. Full HD pazarı iyice oturdu ve bunun ötesini düşünen güvenlik profesyonellerinin sayısı arttı. 2016’da 4K ve yüksek çözünürlük teknolojisi gelişmeye devam edecek ve sektördeki isimler de bu çözümlerle neler başarabileceklerini ve bu çözümlerin onlara neler sağlayabileceğini hayal edip hayata geçirmeye başlayacaklar. İzleme ürünlerinin özellikleri her yıl gelişiyor ve 2016 da bu açıdan çok farklı olmayacak. Önümüzdeki 12 ay içinde görmeyi bekleyebileceğimiz gelişmelerden bazıları şunlar: 1. 4K yolu İster inanın ister inanmayın, analog teknoloji hala pazarın bazı kısımlarına hakim durumda. Belirli dikey pazarlar HD ve IP’ye geçmekte tereddüt ediyor. Bu durum önümüzdeki 12 ay içinde değişecek. 2016’da yeni nesil, yüksek performanslı IP kameraların (4K) pazarda kendisine yer bulduğunu göreceğiz. Bu da güvenlik müşterilerini geçişe yatırım yapmayı düşünmeye teşvik edecek. 4K teknolojisinin faydaları sektörde daha fazla kabul görmeye başlayacak. Azalan kamera sayısı ve daha iyi iş akışı, kurulum ve çalıştırma maliyetlerinde tasarruf sağlamanın yanı sıra üst düzey pazara yeni çözümler sunuyor. HD artık herkese hitap ediyor ve 2016, birçok güvenlik müşterisinin video güvenlikte 4K yolunu benimseyip bu teknolojiye geçeceği yıl olacak. 2. Bant genişliği savaşı Hassasiyet 2016’da da önemini koruyacak. Bu yıl sektör, yüksek çözünürlük için hassasiyetten ödün vermek zorunda olmadığını anlayacak. Aslına bakarsanız birkaç yıl önce üretilen IP kameralar, günümüzün 4K kameralarından daha fazla bant genişliği kullanıyor. Daha fazla güvenlik müşterisi Full HD çözümlerle neler başarabileceğini anlayacak ve bu da 4K’nın yükselişinde büyümeyi tetikleyecek. Geçişin eskisinden çok daha kolay olması buna yardımcı olacak. İzleme teknolojisi son yıllarda büyük mesafe kat etti ve pazara daha fazla ürünün girmesi, çok yönlü bir çözüme yatırım yapmak için harika bir fırsat teşkil ediyor. 3. Modernliği koruma Günümüzün video güvenlik çözümleri önceki yıllara göre çok daha modern ve hem mevcut hem de yeni sistemlere kolayca uyarlanabiliyor. 2016’da CCTV, alarm sistemleri ve erişim kontrolü gibi çoklu güvenlik kaynaklarının daha fazla altyapıya entegre edildiğini göreceğiz. Bunun sonucunda üreticiler ve kurulumcuların pazara yalnızca güvenlik değil aynı zamanda aydınlatma, ısıtma ve havalandırmayı da içeren daha birleşik çözümler sunduğunu da göreceğiz. Bu durum, çok daha entegre bir ortam oluşturacak. Böylece kullanıcılar, koşulları kontrol etme ve iskân edilen ya da yüksek önceliğe sahip alanları izleme olanağına sahip olurken, iskân edilmeyen alanlardaki kaynaklardan da tasarruf sağlayabilecekler.

Intel ile Google bağları koparmak üzere!

1
intel Google’ın, milyarlarca kullanıcısına hizmet vermek için çalıştırdığı veri merkezleri çok büyük operasyonlar gerektiriyor. Bu veri merkezlerindeki sayısız sunucu ise bugüne kadar Intel’in sunucu sınıfı işlemcileri ile çalışıyordu. Ancak Google artık iş ortağını değiştirmek üzere. Google’dan sızan bilgilere göre şirket artık sunucularını çalıştırmak için Qualcomm işlemcilerini kullanmayı düşünüyor. Google’ın sunucularının %99’unun Intel işlemcileri ile çalıştığını düşünecek olursak, bu çok önemli bir değişiklik olacak. Yine Google’dan sızan bilgilere göre, Google’ın bu açıklamayı kısa süre sonra yapması bekleniyor. Elbette bu açıklama Intel hisselerinde önemli bir düşüşe yol açabilir ve Qualcomm hisselerinde de ani bir yükselişe neden olabilir (Bu bilginin yatırım tavsiyesi olmadığının altını çizeyim.)

Peki Google ile Intel arasındaki işbirliğinin boyutları nedir?

IDC’nin raporlarına göre, Google Intel’den her çeyrekte 300 bin işlemci satın alıyor. Yani yılda 1,2 milyon sunucu işlemcisi… Intel şimdi Google’ı kaybettiğinde sunucu işlemcisi satışlarında 1,2 milyon adet düzeyinde düşüş yaşanacak. Elbette Google’ı kaybetmek Intel’i yıkmayacaktır, Intel’in halihazırda çok büyük bir müşteri portföyü bulunuyor. Ancak bu kayıbın Intel için hem prestij hem de maddi kayıp anlamına geleceği açık. Intel aynı zamanda, PC pazarındaki en büyük işlemci sağlayacısı. Ancak gelirlerinin yarısını da işlemci pazarından elde ediyor ve bu pazardaki kayıpları şirketin bilançosuna önemli zararlar verebilir. Qualcomm ise aslında PC için değil, Apple dışındaki telefon ve tabletlerde kullanılan işlemcileri üretiyor. PC satışları hızla düşerken telefon satışlarının yıllık 1.8 milyar adede yükselmesi, Qualcomm’un Intel karşısında büyük bir avantaj kazanmasına neden oldu. Google ise hazırladığı yeni yazılımla, sunucularının Intel işlemcilerinden Qualcomm işlemcilerine dönüşünü hızla tamamlayacak. Şimdi bakalım Google bu açıklamayı ne zaman yapacak?  

Şifrelerde büyük tehlike!

0
password Risk seviyesi, çok sayıda hesap için sadece birkaç parola kullanan kişiler (%36) ve aynı parolanın farklı varyasyonlarını kullanan kişiler (%12) için daha düşük sayılmaz. Başka bir Kaspersky Lab araştırmasına göre durumu daha da karmaşıklaştıran şey, 10 kişiden birinin uzunluğu en az sekiz karakterden daha kısa parolalar oluşturması ve kullanıcıların %12’sinin örneğin büyük harf, rakam, noktalama işaretleri ya da benzer başka hileler kullanarak tahmin edilmesi zor parolalar oluşturmuyor olmaları. Daha da kötüsü, araştırmaya göre aynı zamanda tüketiciler parolalarını erişilmesi kolay veya güvensiz yerlerde saklayarak güvenlik riskine davetiye çıkarmakta. Katılımcıların yarısından fazlası (%57), parolalarının bir kağıt parçası üzerinde ya da telefonlarında yazılı olduğunu, bilgisayarlarında bir metin dosyası olarak sakladıklarını ya da tarayıcılarına kaydettiklerini söylemiş. Tarayıcıların kullanıcı adı ve parolayı kaydetmeyi önerdikleri durumlarda katılımcıların üçte biri (%36) bunu kabul etmeye hazır olduğunu söylemiş ve böylece ilgili cihazı ele geçirme ihtimali bulunan siber suçlular ya da sahtekâr insanların elini güçlendirmiş oluyorlar. Parolalara karşı takınılan bu dikkatsiz tutum, pek çok kullanıcının bilgisayarlarında sakladıkları herhangi bir gizli bilgi olmadığına ikna olmaları ile açıklanabilir. En azından katılımcıların %27’si, parola ve oturum açma bilgilerinin siber suçluların favori hedefi olduğunun farkında olmadan, buna inanıyor. Buna ek olarak, Kaspersky Lab tarafından yapılan güncel çalışmalardan bir diğeri, kullanıcıların %73’ünün iç çamaşırı giymeden dışarı çıkmak yerine parolalarını teşhir etmeyi tercih edeceklerini göstermiş. Sonuç olarak, ankete katılan kullanıcıların %25 gibi endişe verici bir oranının hesapları geçtiğimiz yıl ele geçirilmiş. Kaspersky Lab Kıdemli Güvenlik Araştırmacısı David Emm şu şekilde açıklıyor: “Ne yazık ki birçok kişi, İnternet tehditlerinin ölçeği hakkında çok iyi bir anlayışa sahip değil ve kişisel verilerinin çevrimiçi korunması konusunda yeterince ciddi olmamaları nedeniyle bu verileri kaybetme risklerini önemli ölçüde artırıyorlar. Her bir hesap için farklı ve güçlü bir parola oluşturmak, dijital kimliğinizi korumanın önemli bir temel unsurudur. Kırılması kolay olmayan ancak hatırlamakta zorlanmayacağınız parolalar oluşturmak için bir algoritma bulabilir ve bunu uygulayabilirsiniz. Ayrıca, parola oluşturma ve saklamayı kolaylaştıran özel programlar da bulunmaktadır.”

e-Mutabakat ile maliyetlerden yüzde 40 tasarruf mümkün

0
e-mutabakat 1999’dan beri faaliyet gösteren ve e-Defter, e-Arşiv, e-Fatura, e-Denetleme, e-Bilet, e-İmza, e-Ödeme, e-Yedekleme, e-Finansman, Süreç Yönetimi gibi e-Dönüşüm® hizmetleri sunan FIT Solutions, hizmet portföyüne e-Mutabakat’ı da ekledi. e-Mutabakat ile işgücünde yüzde 70, maliyetlerde ise yüzde 40’a varan oranlarda tasarruf sağlanabiliyor. e-Mutabakat, şirketler arası cari hesap ve BABS mutabakat yazışmalarının telefon, faks ya da posta yerine elektronik ortamda yapılması. e-Mutabakat ile her şirket kendi cari verilerini sisteme yükleyebiliyor ve karşı tarafın gönderdiği verilerle kolayca karşılaştırma yaparak mutabakat işlemlerini kısa sürede, sorunsuz bir şekilde telefonsuz fakssız gerçekleştirebiliyor. FIT Solutions ise elektronik mutabakatlaşmayı bir adım ileriye taşıyacak verdiği KEP (Kayıtlı Elektronik Posta) hizmeti ile bunun yasal zemini de müşteriye hazır olarak sunuluyor. FIT Solutions’ın e-Mutabakat çözümü hem SAP hem de SAP olmayan sistemlerde, istenirse bulut üzerinde veya on-premise olarak çalışabiliyor. KEP üzerinden mutabakat gönderimi sağlayarak yasal zemin oluşturan hizmet, aynı zamanda e-Faks gönderimi ve kısa mesaj hatırlatma işlevleri de barındırıyor. Bir e-Dönüşüm® hizmeti olan e-Mutabakat üzerinden cari kalem bazında anında karşılaştırma ve farklılık tespiti yapılabildiği için zaman tasarrufuna odaklanmak isteyen firmalara büyük kolaylık sağlıyor. e-Mutabakat hizmetinin özellikleri aşağıdaki gibi sıralanıyor:
  • Cari hesaplarınızı toplu olarak gönderebilir,
  • Dip toplamları alabilir ve tüm verileri raporlayabilir,
  • Mutabakat dönüşlerinin ne kadar zamanda yapıldığını gözlemleyebilir,
  • Sorunlu müşterilerinizi tespit edebilir,
  • Hatırlatma SMS’leri ile hesap açıklarınızı önleyebilir,
  • Muhatap olunan şirketlerin hesaplarıyla kendi hesaplarınızı karşılaştırabilir,
  • Karşı tarafa sistem üzerinden not yazabilir,
  • Kendi kapalı devre sistemini kurabilir ya da FIT Solutions’ın bulutunu kullanabilir,
  • Alıcı veya gönderici olmak üzere personeller arasında görev dağılımı yaparak rol yönetimi verimli bir şekilde gerçekleştirebilir.
FIT Solutions’ın e-Mutabakat hizmetinin şirketlere olan doğrudan yararları haricinde dolaylı yararları da var. Çevrecilik, gider tasarrufu, yasal bir takım avantajlar gibi faydalar, tüm şirketler için e-Mutabakat hizmetini cazip kılıyor. Çevreci e-Mutabakat sayesinde şirketler arası ticari anlaşmaların gerçekleşmesi, ağaçların kesilip kağıt elde edilmesinden elektronik ortama taşınarak, çevreci bir anlayışa kavuşur. Zaman Tasarrufu Zorlu ve çetin geçen borç-alacak mutabakat işlemleri için evrak karıştırarak veya faks ve telefon başında bekleyerek zaman harcamanıza gerek kalmaz. e-Mutabakat ile cari hesaplarınızı paylaşabilir, muhatap olduğunuz şirketin hesaplarıyla karşılaştırmayı online ortamda gerçek zamanlı yapabilirsiniz. Düşük Maliyetli Arşivleme, kargo ve kağıt masraflarından elektronik mutabakat ile kurtulun. Üstelik personellerinizin yapacağı çok daha önemli işleri var! Hızlı ve Kolay Veri Aktarımı e-Mutabakat, Excel’le veri alabildiğiniz tüm sistemlerle çalıştığından verilere kolay ve hızlı bir erişim imkanı sunar. Yasal Avantaj KEP (Kayıtlı Elektronik Posta) ile mutabakatlarınızı elektronik ortamda yasal bir zemine oturtabilir; çok hızlı şekilde geri dönüşler alabilirsiniz. Noter onaylı göndermekle aynı geçerliliğe sahip mutabakatlarla rahat edebilirsiniz.

YouTube canlı 360 derece video yayını için hazırlanıyor

0
PANOPTICAM 360 derece videolar, online dünyanın en etkileyici formatlarından biri. Kullanıcıların, video içinde istediği açıya bakabilmesini ve elbette VR başlıkları kullanabilmesini sağlayan bu video formatı henüz çok popüler olmasa da yakında medyanın vazgeçilmezleri arasına girebilir. YouTube’dan sızan haberlere göre online video paylaşım servisi yakında 360 derece videoların canlı yayınına destek vermek üzere hazırlık yapıyor. Bu sayede artık bir olayın, bir ekinliğin canlı yayını sırasında izleyiciler ekran karşısında veya VR başlığı ile olayın gerçekleştiği ortamı her açıdan görebilecekler. Ancak bu yeni formatın önünde hala önemli engeller bulunuyor. Her şeyden önce bant genişliği kullanıcıların canlı yayına aktif şekilde katılmasını engelleyebilecek çünkü yüksek çözünürlüklü ve 360 derece formatlı videolar, videoyu çeken 360 derece kameraya göre değişmekle birlikte, normal bir videonun 10-15 katı daha fazla veri transferi gerektirebiliyor. Çok profesyonel kameralarda 30-35 kata kadar çıkabiliyor. Bu da, mevcut bağlantı hızlarında izleyicilerin bağlantı sorunları yaşamasına neden olabilecek. Anca YouTube’un bu sorunları geçmek için hazırlık yapmadığını düşünmek doğru olmayacaktır. Şimdilik bu yeni “görev” çok zor görünüyor ancak Google bu yeni servisi hayata geçirmeyi başarırsa, izlenme oranlarını büyük oranda arttırarak haber, belgesel, eğlence gibi alanlarda televizyon kanallarından bile daha çok izlenen bir mecraya dönüşebilir.    

Adil kullanım kotasında değişiklik mi olacak?

1
speedtest-akk-turk-telekom Türkiye’deki internet kullanıcılarının büyük bir bölümünü “Adil Kullanım Kotası” uygulamasından şikayetçi. Her ne kadar internet sağlayıcılarının AKK olmayan paketler sunsa da, bu paketler yüksek fiyatları yüzünden tüketiciyi pek memnun etmiyor. 8 mbps hızla adil kullanım kotası olmayan tarifelere 100 TL civarında ücret ödeyerek satın almak mümkün. Standart paketler ise 50 TL’den başlıyor. Ancak standart paketlerde adil kullanım kotası ortalama 60 GB oluyor. Bu da yaklaşık 1 adet GTA 5 oyununun indirme boyutu ile eş değer. Tüketimin dijitale doğru büyük oranda kayması ve tüketici şikayetleri Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nu (BTK) harekete geçirdi. 2016 İş Planını yayınlayan BTK, Adil Kullanım Noktası (AKN) uygulamalarına ilişkin çalışmayı planları arasına dahil etti. AKN planının açıklamasında ise; “Yaşanan teknolojik gelişmeler ve artan tüketici talepleri nedeniyle sabit ve mobil internet erişiminde uygulanmakta olan AKN ile ilgili çalışma yapılması suretiyle, özellikle AKN sonrası veri indirme hızlarının iyileştirilmesi, tüketiciler açısından belirliliğin ve şeffaflığın artırılması amaçlanmaktadır.” İfadeleri yer alıyor. Planın tamamlanma tarihi olarak Ağustos 2016’yı işaret eden BTK, AKK’de büyük değişikliklerin olacağının sinyallerini veriyor. Tahminler AKK’nin standart paketlerde 100 ile 150 GB arasında olması yönünde. Kaynak: ShiftDelete.Net