Elon Musk, yapay zekayla mücadele için 10 milyon dolar bağışladı

2
Yüzlerce biliminsanının paylaştığı açık mektup, yapay zeka teknolojisinin gelecekte ne gibi tehlikeler doğurabileceği, bunların şimdiden engellenmesi ve ilk adımların dikkatli atılmasını söylüyordu. Paylaşılan metinden kısa bir süre sonra Elon Musk, özel bir güvenlik projesi için 10 milyon dolar bağışta bulundu. Yüklü miktardaki bağış, gönüllülük esasına dayanan ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Future of Life Institute‘a yapıldı. FLI’ın ilk önceliği ise yapay zekanın insanlara getireceği faydaların yanında, insan zekası ile yarışabilecek bu teknolojinin olası risklerini tespit etmek. Musk’ın yaptığı bağış 22 Ocak 2015’ten başlayarak yapay zeka araştırmacıları ile ekonomik, hukuksal ve etik gibi başlıklarda çalışacak diğer isimlere destek sunacak. Teknoloji ve bilim konusundaki esaslı isimlerin endişesi ise, ses tanıma ve onay, görsel tanımlama, otonom araçlar ve akıllı yanıt sistemleri gibi noktalarda büyük paraların harcanması ancak bunların insanlığa gerçek anlamda nasıl yardım edebileceğinin tartışılmaması. Açık mektuba Stephen Hawking ile birlikte destek olan Elon Musk, işin üstesinden gelebilecek kişilerin yapay zekanın getirileri ve kontrolü gibi konularda çalışmalarda bulunmasını talep etmişti.

Geleceğin otomobillerinde yeni stratejiler

0
Şöföre ihtiyaç duymadan kendi kendine ilerleyebilen akıllı otomobiller yavaş yavaş gerçeğe dönüşürken, ünlü otomobil üreticileri ise şimdiden farklı çözümler üretmenin peşinde. Bunlardan bir tanesi olan Mercedes, halen konsept aşamasında olan bir akıllı otomobil için alışılagelmedik bir yolculuk yöntemi üzerinde çalışıyor. CES Fuarı’nda tanıtılan ve Detroit’te gerçekleşen Kuzey Amerika Uluslararası Otomobil Fuarı’nde karşımıza çıkan Mercedes F 015 Luxury in Motion adlı konsept araç, farklı tasarımı sayesinde yolcuların tamamının birbirinin yüzüne bakmasına olanak sağlıyor. Sürücü ve yan koltuğunun arkaya doğru dönebildiği tasarımda otomobilin tüm yolcuları birbirini görebilecek ve aynen tren ve otobüslerde olduğu gibi sohbet edebilecekler. Pek tabii bu esnada akıllı otomobil yolculuğa kendi başına devam edecek. Altmışlı yılların sonunda ilk olarak Chrysler Imperials tarafından ortaya atılan fikir, böylece uzun yılların ardından gerçeğe dönüşme şansını yakalayacak. Bu ilgi çekici fikrin bir de eksi yönü mevcut. Ön taraftaki yolcular koltukları ile dönüş yaptıklarında aracın ön yüzüne arkalarını dönmüş olacaklar ve bir bakıma tersi istikamete yolculuk yapacaklar. Ters yöne yolculuk yapan çoğu insanda oluşan mide bulantısı gibi sorunların da baş göstermesi ihtimali doğmuş olacak. Ama asıl endişe konusu farklı. Ön kısımdaki şoför ve yolcu yön değiştirdiklerinde hava yastıklarından uzaklaşmış olacak ve hatta otomobil, yazılım ya da donanım sebebiyle kontrolden çıkarsa, aracı süren kimsenin kontrolü geri alması imkansıza yakın olacak. Bu gibi sebeplerden dolayı benzeri konseptler şimdilik hayata geçemezken, uzmanlar önümüzde yaklaşık bir 10 sene olduğunu dile getiriyorlar.

Onlarınki kokmuyor ya da küçük markaların makus talihi

2
Öyle ya, zaten hayatımızın her anı, bir sürü reklamı tüketmek, farkında olmadan maruz kalmak, örneğin sinemalarda artık neredeyse filmin uzunluğuna erişen reklamlara mahkum olmak, ürün yerleştirme vs. cinliklere bıyık altından gülümsemek ya da nefret etmek; çoğu zaman aslında bir çok reklamı temsil etmek, elimizde taşımak, üzerimize giymek, evimizde görmek ve sokaklarda göstermek durumundayız… Bundan da kaçışımız yok, ona da tamam… Malumu ilam Akıllı telefon demek serbest, tablet demek de, arama motoru, sosyal medya, arkadaşlık sitesi, iş ağı ya da mikro blog denebilir, sıkıntı yok… 100 kişiye sorsaydık çoğunluğun aklına gelecek ilk marka nedir? Boşlukları zihnimizden dolduralım. Akıllı Telefon: …………… Tablet: ……………… Arama Motoru: …………………. Mikro Blog: ……………… Arkadaşlık Sitesi: ……………. İş Ağı: ………….. Boşluklara yazacağımız şeyler her neyse birer marka değil midir? Diğer her marka kadar marka onlar da… Yani ilgili ürünlerin “haber değeri” onların marka olma durumlarından daha aşkın bir fark yaratarak, bambaşka bir noktaya getiriyor konuyu. Geldik bir çıkmaza Ben tabii ki olmasın demiyorum, ama: Bir haber programın ya da filmin, arkadaşlık sitesi sayfası olması ve bunun alenen yayın esnasındaki teşhiri “marka söyleyemezsin” meselesini saçmalaştırmıyor mu? Piyasa dediğimiz “şey” de, bir şeyi sorun olarak görmek ya da görmemekle ilgili tercihlerin toplamından oluşan bir sahne elbette… Yasa koyucunun ve yürütmenin yanısıra “piyasa büyüklerinin”, yapılması imkansız talepler yığını üreterek herkesi şaşkına çevirmesinin de bir takım sınırları olmamalı mı? Bir Kaos Örneği: Şirketlere Web Sitesi Zorunluluğu Hadisesi Son cümleden olarak, geride kalan yıllarda yaşanan benzer, yasama ve yürütme kararları bağlamında, piyasada oluşan verimsiz kargaşalardan kritik bir örneği anımsamak yararlı olabilir. Bir ara ortalık kaynıyordu. Herkese mailler geliyordu sabah akşam durmaksızın: Web sitesi yapmazsanız hapse gireceksiniz türünden… Bu yaklaşık 6-7 yıl sürdü. Sonuç hakkında anlamlı ve yaygın bir değerlendirme gören, duyan, okuyan var mı? Bu felaket tellalı maillerle kaç kişi web sitesi yaptırdı? Sonra ne oldu? Şimdi o siteler nerde? Bizi kurtaracağını söyleyen web firmaları nerde? O kadar arbede neyi çözdü? Bu soruları kim soracak? Daha da önemlisi kimler yanıtlayacak? Ve asıl konu aslında ne olacak? Bu konu ne zaman açıklığa kavuşur fikri olan var mı gerçekte? Konumuza dönüyoruz Müfreze- Platoon (1986) tarihli Oliver Stone filminin afişinde belirtildiği gibi: Savaşın ilk zayiatı masumiyettir. Teknoloji konusunda iş yapmaya çalışan Startup ve KOBİ’ler, -bu cümleyi, hayatta kalmaya çalışan küçük şirket ve girişimler olarak da okuyabilirsiniz- böylece herşeyin aslında reklama dönüştüğü bu yerde, elleri böğürlerinde ve boğazlarını sıkmaya devam eden bir takım yazılı ve yazısız kurallar gereği, kendilerini anlatmalarının olanaksız olması nedeniyle, susmak zorundalar. Anlatabildim mi? Reklama girer yoksa… Reklama girer İşte bunu hiç bilmiyoruz, bazen uluslararası medyada bile, bir takım yeni girişimler/markalar büyülü bir şekilde öne çıkarılabiliyor. Ama birilerinin süzgecinden geçmek, bir takım filtrelere tabii olmak da gerekli olmalı herhalde. Masum garaj hikayeleri, öğrenci yurtları ve kantinlerinden uluslararası piyasanın belirleyici aktörlerine dönüşen masalsı kişilikler: “Mark’ta o tişörtten bir sürü var, korkmayın, kokmuyor” Facebook ile ilgili bir BBC ortak yapımı belgeselde, üst düzey bir kadın yönetici böyle diyordu kameralara gülerek. Fizik gibi, biyoloji gibi bi’şey bu demek ki? Ticari hayatta da büyümek, içinde herşeyi ve herkesi barındırdığında büyük çaplı bir çekim gücü oluşuyor, sonsuz evrendeki bir toz bulutunda asılı minik mavi çekirdek üzerinde yaşayan karbon bileşikleri arasındaki bu manasız savaşlar insan öğütmeye devam ediyor. “Larry Ellison her ay bir şirket alıyordu, 2008 krizinde her ay 2 şirket aldı.” Bu cümlede reklam olan ve olmayanın ne olduğuna kim karar verecek? Büyük markalar, küçük markaları sanki konakçı parazitler gibi hissettiriyor, ama varlık nedenleri olduğunu da bildiklerinden ara ara verdikleri ayarlar dışında iyi geçinmeye çalışıyorlar. “Kraldan çok kralcılık” bu mudur? Budur! Bir arkadaşım gelişmekte olan markaları ile ilgili Vikipedi’ye içerik girmek istedi ve bana sordu. İlk vikipedi yazarlarından sayılabileceğim için ilgimi biliyordu. Bu deneyi siz de yapabilirsiniz: Herhangi bir büyük şirket adı boşluk vikipedi yazıp aratın. Çıkan ayrıntılı bilgi sizi oldukça şaşırtabilir. Arkadaşım bunu görmüş ve şirketinin gayet güzel logosu, yeterli düzey başarıları ve anlamlı metinlerle bana geldi. İçeriği kurallarına tam olarak uyarak yaptık ve gerçekten çok güzel oldu… Sadece bir kaç saniyeliğine ama… Muhtemel Türkçe viki içeriğinde silinmesi çoktan gereken binlerce saçma içerik olduğuna eminim, yaptıklarımızın çalışkan ve muktedir bir editör tarafından tamamen silinmesi sadece bir kaç saniye sürdü… Yani piyasa ve içinde barındırdığı saçmalıklar her yere sirayet etmiş durumda. Küçük ayrıntılar büyük ayrımcılık Burada herhangi bir şeye karşı olmak ya da destek olmaktan sözetmiyorum, o mevzular sorunu daha da karmaşıklaştırarak tamamen anlaşılmaz hale getirecek herşeyi, sadece sürecin gelişimi bağlamında oluşan tuhaf ve ölçüsüz ayrımcılığın görünür olmasını istiyorum, hiç olmazsa kendimizi kandırmaktan vazgeçebiliriz belki böylece, yavaş yavaş da olsa… Şeytanın gizlendiği ayrıntılar, bazen sıradanlık kisvesi altında herşeyi belirlemeye başlamıyor mu?

Kurumsal ürünlerde Casper teknolojisi

0
Casper ülkemizdeki en köklü yerli teknoloji şirketlerinden bir tanesi. Bireysel alandaki ürünlerini 24 yıldır tüketiciyle buluşturan markanın kurumsal alandaki çözümleri hakkında Casper Kurumsal Satış Grup Müdürü Enes Koçak ile sohbet ettik.

Synology, KOBİ’lere enerji tasarrufu sağlıyor

0
Büyük ölçekli şirketlerden kamuya, KOBİ’lerden bireysel kullanıcılara kadar geniş bir yelpazeye çözümlerini ulaştıran Synology, pazara sunduğu yeni DiskStation DS2015xs ve DS3615xs ürünleri ile maliyet tasarrufu ve verimlilik sunmaya devam ediyor. Kurumları, kullanıma sunulan DiskStation DS2015xs ve DS3615xs ürünleri ile verimli kıldıklarını ifade eden Synology Türkiye Ürün Müdürü Volkan Yiğit, “Günümüzde verimli ve kolay veri yönetimi, kurumların ve bireylerin en büyük önceliği. Doğru verilerin doğru zamanda konumlandırılması ve uygun alanlarda kullanımı, yüksek katma değerlerin elde edilmesini mümkün kılıyor. Yeni ürünlerimiz sayesinde bu katma değerlere katkıda bulunmaya devam ediyoruz. Yüksek performanslı, verimli ve ihtiyaçlara göre şekillenebilen ürünlerimiz ile kullanıcılarımızı geleceğe taşıyoruz” dedi. Yeni ürünlerden DiskStation DS2015xs, Cortex A15 dört çekirdekli işlemci ve 8 GB’a kadar genişletilebilir bir RAM modülü ile kullanıma sunuluyor. Ürün 8 yuvaya ve Dual 10GbE SFP+ LAN portlarına sahip. İstenildiğinde DX1215 genişletme ürünü ile yuva sayısı 20’ye kadar çıkabiliyor. Özellikle KOBİ’ler için standart bir kullanımın üzerinde maliyet avantajı sağlayan DS2015xs ile yüksek performanslara ulaşmak mümkün. DiskStation DS3615xs ise 3,4 GHz çift çekirdekli x64 işlemcisi ile yüksek performansı mümkün kılıyor. Ürün, 32 GB’a kadar genişletilebilir RAM modülünü üzerinde barındırıyor. DS3615xs, 3,0 12 yuvaya sahip bu ürün, dört adet Gigabit LAN portları sayesinde, yüksek hızlı veri aktarımında ultra yüksek performans dönemini de başlatmış bulunuyor. Yüzde 90’a varan enerji tasarrufu Kullanıcı ve enerji dostu NAS ürünleri ile veri depolama alanında yüzde 90’a varan enerji tasarrufu sağladıklarını belirten Yiğit, “Ürünlerimizin en temel özellikleri; kolay kullanılması, yüksek performansa sahip olması, sınırsız paylaşımı mümkün kılması, verimli olması ve güvenirlik. Mevcut BT altyapılarına kolay bir şekilde entegre edilebilen ürünlerimiz, verilerin tek bir noktadan kolayca yönetilebilmesine imkan sağlıyor. Verimli ve kullanışlı bir deneyim sunan ürünlerimiz, sahip olma maliyeti, enerji tasarrufu sağlaması gibi avantajlar ile birlikte sezgisel ve kullanıcı dostu arayüze sahip. Aynı zamanda ürünlerimiz en iyi fiyat/performans dengesini sunuyor. Synology olarak, kurumlara sürdürülebilir, uçtan uca çözümler sunmaya devam edeceğiz” dedi.

İş Bankası dijital dönüşüm yolculuğuna çıkıyor

0
Türkiye İş Bankası, 2024 100. yıl vizyonu doğrultusunda dijital dönüşüm yolculuğuna devam ediyor.  Bu kapsamda 2014 yılında dünyada da ilk olan uygulamaları müşterilerine sunan İş Bankası, 2015’te de dijital dönüşümde yeni ürün ve hizmetlere imza atacak. İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran, alternatif dağıtım kanallarına ilişkin bankanın stratejilerini paylaştığı toplantıda,  İşCep’te Touch ID,  XBox uygulaması İşBox gibi teknolojik yeniliklerinin yanı sıra 2015 ve gelecekteki hedeflerini aktardı. Alternatif dağıtım kanalları yolculuğuna 1982 yılında Bankamatik ile başlayan, 1997 yılında internet bankacılığıyla devam eden İş Bankası’nda şube dışı kanallardan 2014 yılında 2,2 milyar adet işlem gerçekleştirildiğini kaydeden Aran, mobil bankacılık aktif müşteri sayısında son 3 yılda 7 kat artışla 2014 yılsonu itibarıyla 1,5 milyon aktif İşCep müşteri sayısına, mobil bankacılık işlemlerinde ise 12 kat artışla 521 milyon işleme ulaşıldığını belirtti. Türkiye bankacılık sektöründe mobil bankacılıktan geçen her 2 yatırım işleminden 1’i, her 3 fatura işleminden 1’i ve her 4 finansal işlemden 1’inin İşCep’ten yapıldığını anlatan Aran, İş Bankası’nın alternatif dağıtım kanalları alanında yaptığı teknolojik atılımlara her geçen gün bir yenisini ekleyerek Türkiye’de mobil bankacılığın lideri konumunu korumaya devam ettiğini aktardı. 17 Eylül’de tanıtılan İşCep Touch-ID uygulamasının şu ana kadar 75 bin İş Bankası müşterisi tarafından kullanıldığını söyleyen Aran, aynı zamanda “Xbox One”da yer alan dünyadaki ilk banka olduklarını vurguladı. Teknolojiye 200 milyon dolarlık yatırım Dijital bankacılıktaki üstünlüğü yurt dışı şubelerinde de kullanmaya özen gösterdiklerini, özellikle 2015 yılında teknoloji alanında geliştirdikleri ürünleri ABD başta olmak üzere yurt dışına pazarlayacak ve oralarda da satışı gerçekleştirebilecek noktaya geldiklerini vurgulayan Aran, Silikon Vadisi ile Türkiye arasındaki bağlantıyı sağlayacak ve onun üzerinden diğer ülkelere göre önde oldukları alanlardaki ürünleri İş Bankası olarak yazılım şirketleri aracılığıyla pazarlayabileceklerini söyledi. Teknolojiye yaptıkları yatırımın yıllık 100 milyon doların üstüne çıktığını kaydeden Aran, net ihracat geliri elde ettikleri alanlar arasına finans teknolojilerini yerleştirebileceklerini belirtti.

2015’e yön verecek 8 trend

0
Autodesk’e göre bu yıl, farklı malzeme ve teknolojilerle “canlanan” binaları, dijital şehirleri ve hatta uzayda üretimi konuşacağız. 3D yazıcılar ve baskı, büyük veri, artırılmış gerçeklik gibi son dönemde hayatımızı değiştirmeye başlayan önemli teknolojik kavramlar bu yıl daha da yoğun olarak hayatımızda yer alacak. 2015 trendlerini sekiz başlıkta toplayan Autodesk’in belirlediği kavramlar şu şekilde sıralanıyor; Kitlesel kişileştirme 3D yazıcıdan kişiselleştirilmiş kulaklık üreten ABD merkezli start-up Normal, bu yolla müşterilerinin kulaklarına ideal şekilde oturan kulaklıkları sunuyor. Normal CEO’su Nikki Kaufman’ın tanımıyla “vücudunuza özel olarak üretilen” bu kulaklıklar, kişiselleştirilmiş ürünlerin gelebileceği en son noktaya bir örnek. Son yıllarda pek çok şirket müşterilerine, ürünlerini önceden tanımlanmış seçenekler üzerinden kendi zevk ve tercihlerine göre kişiselleştirme imkanı sunuyor. Autodesk, bundan sonra tüketicilerin kendi ihtiyaç, tercih ve vücutlarına özel olarak tasarlanmış ‘tek’ ürünleri daha çok tercih ve talep edeceklerini öngörüyor. Dijital şehirler Bugünün binaları, altyapı çalışmaları ve şehirlerinin tasarım ve inşaat süreçleri için, artık eskiden kullanılan ölçekli ahşap maketlerin kullanılması yeterli olmuyor. Ne de olsa ölçekli maketler, ne kadar düzgün yapılırsa yapılsın, bir dijitalsehirlerşehir bağlamında inşa edilecek bir binanın nasıl bir etki yaratacağını anlama konusunda bilgi sağlamıyor. Bugünün mimar, mühendis ve şehir planlamacıları; lazer tarama sistemleri, sensörler ve bulut tabanlı yazılımlar gibi yeni teknolojilerden yararlanarak şehirlerin 3D modellerini oluşturuyor ve sanal olarak şehri her açıdan gözlemleyebiliyor. Tek tuşla analiz edip değişiklik yapma kolaylığı sunan bu teknoloji Los Angeles, Chicago, Singapur, Tokyo ve Boston gibi büyük şehirlerde kullanılmaya başladı. Bu “dijital şehirlerin” 3D modelleri, şehirdeki binaların şekli ve lokasyonu gibi bilgilerin yanı sıra, şehrin canlı bir tablosunu da çıkarıyor. Kaldırımlardan şehirde enerji kullanımına, karbon ayak izinden su dağıtımına, ulaşımdan bulaşıcı hastalıkların yayılma hareketine kadar çeşitli “şehir bilgileri” dijital ortamdan takip edilebiliyor. Robotlarla ilişkimiz boyut değiştirecek RobotGelecekte insanlar ve robotlar daha fazla etkileşime girecek, birbirinden daha fazla yararlanacak. Şimdilik günümüz robotları veriyi toplama ve makine öğrenme tekniklerinden yararlanarak bunlardan bir anlam çıkarma, kendileri ve insanlar için işleme ve uygun analitik bilgiye dönüştürme gücüyle sınırlı. Öngörülebilir gelecekte robotların, insanlardan ilham ve kılavuzluk almadan çalışması da beklenmiyor. Ne de olsa bir algoritma ne kadar tasarımcı olabilirse, bir robot da o kadar zanaatkar sayılabilir. Tasarımlar büyüyecek Lightning Motorcycles adlı şirket, yeni elektrikli motosiklet modeli için arka tekerleği gövdeye bağlayan oynar kolda yeni nesil bir tasarım gerçekleştirmek için Autodesk’in bir yaklaşımını kullandı. “Project Dreamcatcher” adlı bilgisayar destekli (CAD) sistem ile otomatik olarak belirli tasarım kriterlerine uygun yüzlerce hatta binlerce tasarım geliştiren şirket, bu çözümle en etkili tasarıma ulaşmayı başardı. Project Dreamcatcher yazılımı gibi teknolojiler, yeni bir tasarım döneminin de işaretçisi. Autodesk’e göre önümüzdeki dönemde tamamen organik ya da oldukça matematiksel görünen komplike formlara aşinalığımız artacak. Uzayda üretim başlayacak Made in Space adlı şirket tek bir konuya odaklanıyor: Uzayda üretim. 3D baskı teknolojisi testlerinde 30 bin saati geçkin çalışma gerçekleştiren Made in Space; bilgi birikimini, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kullanılabilecek ilk 3D yazıcıları tasarlayıp üretmek için kullanıyor. Bu tek örnek bile 2015 yılına uzayda üretimin damga vuracağının bir göstergesi. Gelecek yıllarda uzay ortamında üretilen uzay sistemleri çok daha yaygınlaşacak. Böylece mühendisler tasarımlarını gerçekleştirirken, uzay aracı fırlatma maliyetinden doğan baskılarla kısıtlanmadan rahatça çalışabilecek. Yaşayan binalar Bugüne kadar cansız malzemelerle inşa edilen binalar, yeni malzeme ve teknolojiler sayesinde “canlanmaya” başlıyor, “yaşayan binalar” kavramı hayat bulmaya başlıyor. Örneğin tasarım ve araştırma stüdyosu The Living’in kurucu ortağıtheliving David Benjamin, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi bitki biyologlarıyla işbirliği yaparak bakterilerden yeni kompozit malzemeler üretmeye çalışıyor. Bu süreçte, plastik üretimi için ham madde olarak geri dönüştürülemeyen petrol yerine yenilenebilir şeker kullanılıyor. The Living, 2014 yılında Modern Sanat Müzesi ve Moma PS1’in Genç Mimarlar Programı yarışmasına da, Hy-Fi ismi verilen “yaşayan” bir enstalasyon ile katıldı. İnovatif malzemeler şirketi Ecovative ile birlikte geliştirilen enstalasyon, mısır sapı ve mantar gibi tamamen doğada çözülebilen malzemelerden üretilen 10 bin tuğla ile inşa edildi. 13 metrelik bu kule eser yaz sonunda demonte edilerek, tuğlaları yeniden toprağa dönüştürüldü. 2015 yılı bu gibi çalışmaların arttığını gördüğümüz bir yıl olacak. Artırılmış gerçeklik tasarımla buluşuyor Oculus Rift gibi yeni sanal cihazlar ve artırılmış gerçeklik uygulamalarının daha fazla görünür olması için, yeni nesil uzamsal tasarımcıların da artması gerekiyor. Autodesk fütüristlerine göre halihazırda kullanılan dokunmatik ekran teknolojisi, sanal ve artırılmış gerçeklik platformları ile yaratılan uzamsal boyutlardan faydalanarak “Sanal Gerçeklik Tasarımı”nın önünü açacak. Bu tür uygulama geliştirme takımlarına katılacak mimarlık öğrencilerini, oyun tasarımcılarını ve çoklu boyut uzmanlarını parlak bir gelecek bekliyor. 3D veri patlaması yaşanacak Autodesk, 123D Catch uygulaması veya Structure sensörü gibi uygulamalar ile mobil cihazlarda 3D modellemenin kolaylaşması sayesinde herkesin etrafındaki üç boyutlu dünyayı sanal olarak görüntüleyebileceğini öngörüyor. WebGL teknolojisi ve 3D baskının daha yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte, 2015 yılında 3 boyutlu veri miktarında ciddi bir patlama yaşanabilir. Kullanıcı talebine cevap veren sosyal platformlar, 3 boyutlu verinin doğrudan paylaşılmasını mümkün kılacak ve işbirliğine dayalı, 3D deneyim sunacak.

Türk izleyicisi vergi cezasına çarptırılıyor

0
TV yayınlarını eskiden çatılarımıza, balkonlarımıza kurduğumuz antenler aracılığıyla seyrediyorduk. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte uydu ve internet üzerinden, sadece oturma odalarımızdaki TV cihazımızdan değil, bilgisayarlarımızdan, tabletlerimizden ve cep telefonlarımızdan da TV seyretmek artık mümkün hale geldi. Bu yayınları D.Smart, Turkcell ve TTNET gibi TV yayıncılığı platformu sunan şirketlerden satın almaya başladık. Bu süreçte dünyadaki örneklerinden farklı olarak Türkiye’deki vergi oranları sebebiyle tüketicilerin cebinden daha fazla para çıkarken, bu hizmetlerin oluşturduğu sektör ise beklendiği gibi gelişmiyor. Bu soruna dikkat çekmek isteyen TELKODER konuyu gündeme getirmek için bir açıklama yayınladı. Açıklamanın tam metni şu şekilde; 1999 yılında yaşadığımız deprem ile geçici olarak hayatımıza giren Özel İletişim Vergisi (ÖİV), o tarihten bu yana devam ederek kalıcı duruma getirildi. Bu vergi daha sonraki yıllarda internet hizmet bedelleri %25-15’ler seviyesinden %5’lere kadar çekildi. Ancak, yayıncılık platformu hizmetlerindeki vergi yükü olduğu gibi bırakıldı. Bu durumdan bilgi ekonomisinin önemli bir bölümünü oluşturan yayıncılık platformu olumsuz yönde etkileniyor ve bunun nihai etkisini de tüketici çekiyor. Bu vergiler, tüketicinin cebinden çıkıyor ve bilginin büyük kitlelere ulaşmasını önlüyor. Dünyada iletişim hizmetlerine uygulanan vergiler ile ülkemizde uygulanan vergiler karşılaştırıldığında, Türkiye’de hem uygulanan vergilerin çok çeşitli ve karmaşık olduğu hem de vergilerin çok yüksek oranlarda uygulandığı görülüyor. Dünyada tüketicinin TV seyretmek için verdiği vergi oranı ortalama %20’ler seviyesinde iken ülkemizde %33 (KDV+ÖİV) oranında olduğu görülüyor. Ayrıca, ülkemizde yayıncılık platformlarının yayınlarının izlenebilmesi için kullanılan alıcı cihazları (receiver) üzerinden ithalat veya imalat aşamasında %19,7 oranında Özel Tüketim Vergisi, Bandrol ve Kültür Bakanlığı kesintileri de alınıyor. Bunların da en fazla %10 olacak şekilde azaltılması gerekiyor. Bu vergiler ve kesintiler kullanım yaygınlığını olumsuz etkiliyor. Avrupa Birliğinde %63, Doğu Avrupa ülkelerinde  %50’ler seviyesinde olan kullanım yaygınlığının ülkemizde %30’lar seviyesinde olduğunu tahmin ediyoruz. Hatta Doğu Avrupa ülkelerinde 2017 itibariyle %61 seviyesine ulaşması bekleniyor. Ülkemizde, Maliye Bakanlığı ile Ulaştırma Denizcilik Haberleşme Bakanlığı tarafından acil olarak yeni bir sektörel vergi reformu yapılmasına ihtiyaç duyuluyor. Diğer yandan, Yayıncılık platformlarınca yapılan TV ve radyo gibi içerik satışı elektronik haberleşme hizmeti olmadığından sunulan bu hizmetler dolayısıyla alınan içerik bedellerinin Özel İletişim Vergisi (ÖİV)’ye tabi tutulmaması da gerekiyor. Tüketiciler içerik üzerinden ÖİV ödemek zorunda kalmamalılar. Ülkemizde uydu ve İnternet üzerinden film, dizi gibi alanlarda yayın yapan ve 6112 sayılı Radyo Ve Televizyonların Kuruluş Ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun kapsamında yerleşik kabul edilmediğinden lisans almak zorunda olmayan bazı yabancı kanallar ücret karşılığında izleniyor. Ancak bu yayınları yapan yabancı şirketler devlete vergi ödemiyorlar. Aynı işi yapan yerli şirketler ise devlete her türlü vergilerini ödüyorlar. Bu durum sektörde haksız rekabete yol açıyor. Devlet vergi kaybediyor. Haksız rekabete sebep olan ve vergi kaybına yol açan bu uygulamaların da makul çerçevede düzenlemesi, şartların dengelenmesi gerekiyor. Sektördeki olumsuzlukların ortadan kaldırılmasını sağlamak için TELKODER bünyesinde bir Yayıncılık Platformu Komisyonu oluşturuldu. Bu Komisyona D-Smart, Turkcell ve TTNET üye oldular. Bu Komisyonun en önemli amaçları verginin adil bir seviyeye indirilmesi, serbest ve adil rekabetin sağlanması ve bu yolla ülkemizde yayıncılık platformlarının dünyadaki gelişmişlik seviyesine ulaşması ve halkımızın daha uygun koşullarla TV, film ve dizi izlemesi olacaktır.

2015 sağlık teknolojilerine neler getirecek?

0
Bellevue, Wash merkezli sağlık IT şirketi Edifecs’in strateji danışmanı Jay Sultan, sektöre dair ilginç öngörülerde bulundu. Sultan’a göre öncelikle analiz için kullanılan veriler gerçek anlamda hem operasyonel hem de klinik kullanım için daha aktif olacak. Bu yıl ayrıca alışılagelmiş organizasyonel sorunlar arkada bırakılarak, verilerin nasıl kullanılacağına odaklanılacak. Yüksek risk taşıyan hastalar daha rahat tespit edilecek, bu süreçte proaktif bir anlayış hakim olacak. Sultan’ın diğer öngörülerinden bazıları ise şu şekilde; ICD-10 adlı kategoriler sistemi her türlü aksaklığa rağmen 1 Ekim 2015 tarihinde hayata geçecek. Zira masrafları karşılayan isimler ve protokolün aktif hale gelmesini sağlayacak CMS için milyar dolarlar harcandı. Kredi kuruluşu ACA ile olan destek karmaşası devam edecek. Milyarlarca dolarlık birikime rağmen milyonlarca fakir Amerikalı sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamayacak. Bu arada yatırımcılar ağırlıklı olarak uzun süreli yatırımlara bel bağlayacak. Giyilebilir teknoloji ürünleri ve teletıp küçük bir adımla da olsa yola gerçek anlamıyla koyulacak. Geniş kapsamlı hasta profili daha çok hastane tarafından kabul görecek, yine de kişiye özel sağlık çözümlerine ulaşılamayacak.

Geliştiriciler nesnelerin internetine hazır olmalı

1
Embarcadero Technologies’in gerçekleştirdiği bir araştırma nesnelerin internetinin (Internet of Things – IOT) yepyeni bir fırsat olarak görüldüğünü ortaya çıkarttı. Embarcadero Technologies’den John Thomas, geliştiriciler son kullanıcı ile olan bağları için uygulamalarındaki alışkanlıkları değiştirmeli diyor. Thomas’a göre “iş artık sadece 4 inç’lik telefonlar ile sınırlı değil. Gerçek çözümler üretebilmek için birden fazla platform gerekiyor”. Araştırma, nesnelerin internetinde kullanılan cihazların yüzde 56’sının fiziksel klavye ve tuşlar gibi arayüzlere sahip olduğunu, yüzde 97’sinin sensörler ve GPS gibi standart dışı içeriklere uygun olduğu, yüzde 37’lik kesimin ise sanal gerçeklik ve dokunsal sanal gerçeklik gibi sıradışı başlıklara uyum göstereceğini ortaya koyuyor. Thomas’a göre geliştiriciler çok sayıdaki cihaz için birden fazla ve farklı çözüm üretmeyi öğrenmek zorunda. Raporun detayları, nesnelerin interneti örneğinin cihazların sadece tek başına önem arz etmediğini, iş dünyasının da bu konuda önemli bir yer edineceğini gösteriyor. Veriler 2015’te IoT çözümleri üretecek geliştiricilerin oranının pazarın yüzde 77’sini oluşturacağını, aynı zamanda neredeyse yarısının da iş dünyası için farklı içerikler ortaya koyacağını paylaşıyor. Son olarak paylaşılan bilgilere göre, IoT cihazlarının yüzde 71’i, başka cihazlar ve sunucular arasında veri paylaşımı yapacak, yüzde 72’si çoklu teknolojiler ile iltişim içinde olacak ve yüzde 49’u da bulut teknolojilerinin yanında Android ve Windows gibi sitemler ile uyumlu iş yürütecek.

Markaların müşteriyi ikna etmek için 20 saniyesi var

0
Ehrenberg-Bass Pazarlama Bilimleri Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırma ve sunduğu “Shopping Takes Only Seconds…In-Store and Online” raporu marka sahipleri ve reklamcılar için önemli veriler içeriyor. Çok sayıdaki üretici, müşterisinin markalarına olan sadakatine inanırken, araştırma ise tam tersini söylüyor. Rapora göre, – Sıradan bir müşteri mağaza içi alışverişlerinde herhangi bir markanın ürününü almak için 13 saniye harcıyor. Veriler çok sayıdaki müşteri alışkanlıkları araştırmasından alınmış. – Online satın alımlarda durum değişmiyor, müşteri sadece 19 saniyede ürünü seçerek alışverişini tamamlıyor; hatta bazıları 10 saniyede işini bitiriyor. Kısacası zaten hayatı oldukça yoğun ve karmaşık olan müşteri kesimi, marka seçimi için fazladan zaman ayırmak istemiyor ve belli alışkanlıklarını takip ediyor. Ehrenberg-Bass’ın “zihinsel uygunluk” dediği anlayışa göre aynı markayı tercih eden kişiler belli kıstaslara dikkat ediyor ve alışkanlık ediniyor. Bir başka deyişle alıcı, ürünü satın alırken markayı ve içeriği hatırlatacak öğelere bakıyor. Bunlar arasında sloganlar ve ikonlar yer alıyor. Daniel Kahneman’ın “Thinking, Fast and Slow” adlı kitabında, insanın aynı etkideki iki ayrı karar mekanizmasından, hızlı ve yavaş düşünmeden bahsediliyor. Hızlı düşünmede ekstra zaman harcanmıyor, alışkanlıklar ön plana çıkabiliyor. Sıradan ürünler için karar mekanizması acele ediyor. Yavaş düşünmede ise zihinsel aktiviteyi zorlayacak, daha çok başlığı gözönüne getirecek, dolayısıyla daha çok vakit ayırılacak tercihler gerçekleştiriliyor. Müşterilerin çoğu ise hızlı düşünüyor. Hızlı düşünme gerçekleştiren müşterileri kendisine çekmek isteyen markaların; – Rakiplere göre daha avantajlı ve hafızaya hitap eden öneriler (dikkat çekici şeyler) kullanması, – Stratejilerinde ve kullandığı uygulama metodlarında hafızaya hitap etmenin yollarını arayın. Bunlara sıkıca tutunun. – Reklam kampanyalarınızın yoğunluğunu arttırarak hatırlanabilir olun. – Medya üzerindeki etkinliğinize devam edin, markanızı öne çıkartın. Zira bazı ürünler her daim satın alınıyor.

Tivibu’dan bol gollü dönüşüm

0
Türk Telekom Grubu, televizyon yayıncılığı alanında iddialı adımlar atıyor. Televizyon izleme alışkanlığını tamamen değiştirerek kullanıcıya farklı bir TV izleme deneyimi sunan Tivibu, IPTV’den sonra uydu yayınlarına da başlayarak daha geniş kitlelere ulaşacak. Tivibu, uydu üzerinden 4K çözünürlüğe kadar çıkabilecek yayınları, IPTV’nin Durdur İzle-Geri Al İzle, Tekrar İzle gibi özellikleri ve dört ekrandan sunacağı farklı destekleyici uygulamaları ile Türkiye’de televizyon yayıncılığında yeni bir dönemi başlatacak. Dünyanın en önemli spor organizasyonlarından birisi olan UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nin yayın haklarını alan Türk Telekom Grubu, Tivibu’nun gelişmiş özellikleri ile futbolseverlere yepyeni bir futbol keyfi yaşatmaya hazırlanıyor. “TV yayıncılığı, Türk Telekom’un ana faaliyetlerinden biri oluyor” Türk Telekom Grubu olarak nihai amaçlarının, müşterilerine alanında en iyi hizmetleri ilk ve en hızlı biçimde sağlamak olduğunu belirten Türk Telekom Grubu CEO’su Rami Aslan, Türkiye’de TV yayıncılığında yeni bir dönem başlattıklarını ve sektörü yeniden şekillendirmeye kararlı olduklarını söyledi. Türkiye için daha fazla ‘değer’ ve ‘sinerji’ yaratmak için ‘Bireysel ve Kurumsal segment’lerden oluşan yeni entegre yapının oluşturulduğunu belirten Grup Bireysel İş Birimi CEO’su Erkan Akdemir ise şu açıklamayı yaptı: “Yeni entegre yapı içerisinde Türk Telekom Grubu’nun bireysel hizmetlerine bağlı tüm mobil, sabit telefon, geniş bant internet ve son olarak televizyon birimlerinin yönetimini üstlenmiş bulunuyorum.  Tamamen müşteri odaklı olan bu yeni organizasyon, müşterilerimizin tüm ihtiyaçlarını teknoloji ve lokasyon bağımsız karşılamaya yönelik bir yapı.” Tivibu’nun yeni hizmetiyle ilgili detayları paylaşan Türk Telekom Grubu Strateji ve İş Geliştirme Yöneticisi Hakan Dursun ise şunları aktardı: “Dünyanın en değerli spor olaylarından ikisini; IPTV’nin yanı sıra uydu teknolojisi üzerinden sunacağız. Türk Telekom’un güçlü altyapısı ve teknolojisiyle; futbol izleme deneyimini tamamen farklılaştıracağız. Futbolseverler artık maç saatinde ekranın karşısında olmak zorunda değiller. Tivibu’nun ‘Tekrar İzle’ özelliği ile diledikleri maçı istedikleri zaman izleyebilecekler. Maçın en heyecanlı yerinde ekran başından ayrılmak zorunda kalan futbolseverler, Tivibu’nun IPTV’deki ‘Durdur İzle’ özelliği ile maç heyecanına kaldıkları yerden devam edebilecek. Tivibu’nun ‘Geri Al İzle’ özelliği sayesinde sporseverler IPTV’de canlı yayını geri alabilecek, en heyecan verici anları defalarca izleme fırsatı bulabilecek. Sporseverler, Tivibu’nun Türkiye’de bir ilk olan Spor Mozaik kanalı sayesinde IPTV’de 6 yayını aynı anda izleme imkânı elde edecek. HD maç yayınlarımızı sürdüreceğiz ve uydu yayınlarında bazı maçlarda 4K çözünürlüğüne ulaşacağız. Futbolseverleri, en ünlü spor yorumcularından maçları dinleme seçeneğiyle tanıştıracağız. Güçlü teknoloji altyapımız ve özel içeriklerimiz ile Türkiye’deki televizyon yayıncılığını geliştirerek, sektöre bu alanda da öncülük etmeye devam edeceğiz.” Türk Telekom’un TRT ile yapılan iş birliğiyle, UEFA Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nin Salı ve Perşembe günleri oynanacak birer maçı TRT üzerinden açık kanalda da Tivibu ile eş zamanlı yayınlanacak.

6493 sayılı kanunla e-ticarette yeni bir dönem başlıyor

0
Asseco SEE, e-ticaret sektöründe yaşanan gelişmeleri sektör paydaşları ile değerlendirmek üzere, 15 Ocak 2015 tarihinde “E-ticarette yeni bir dönem başlıyor” temasıyla bir etkinlik düzenledi. Etkinlik kapsamında, ödemelerin kredi kartıyla gerçekleştiği e-ticaret dünyasındaki güvenlik olgusu da ele alındı. Asseco SEE Grup Yöneticisi Burak Kutlu; “Hızlı ve güvenli alışveriş bir arada” başlıklı sunumuyla, kredi kartı bilgilerinin güvenli olarak saklanması, tek tıkla ödeme ve bu alanda Asseco SEE’nin çözümleri hakkında bilgiler verdi. Sahibinden.com Genel Müdür Yardımcısı Bora Biçer ve İşNet Yazılım Geliştirme Yöneticisi Hasan Atalay ise e-ticaret başarı öykülerini ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı. Asseco SEE Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Şenver’in yönettiği, Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği (ETİD) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Orhun ile e-ticaret ve bilişim hukuku alanlarında uzman avukatlar Dr. Mete Tevetoğlu ve Sertel Şıracı’nın katılımıyla gerçekleşen panelde ise 6493 sayılı kanunun sektörü nasıl etkilediği, Türkiye’de e-ticaretin nasıl şekillendiği, kişisel verilerin güvenliği ve e-ticaret sektöründeki hukuksal düzenlemelerle ilgili ayrıntılı bilgiler verildi. Mobil alışveriş güvenliği daha önemli hale getirdi Türkiye’de e-ticaret hacmi son yıllarda çok hızlı büyüdü. Bu büyüme, internet üzerinden yapılan tüm ödemelerle ilgili yeni ürünleri ve çözümleri de beraberinde getiriyor. Özellikle mobil cihazlardan yapılan alışverişlerin artması ve 6493 sayılı kanun gibi yeni yasal düzenlemeler, kullanıcıların hassas ödeme verilerini güvenli ortamlarda saklama ihtiyacını gündeme getirdi. Etkinlikte sektörü ilgilendiren yeni yasal düzenlemelerle, kullanıcıların hassas ödeme verilerinin güvenli ortamlarda saklanmasının güvence altına alınarak, e-ticarette yeni bir dönemin başlamasına zemin hazırlandığına dikkat çekildi.

Cisco’dan anlamlı eğitim projesi

0
Safranbolu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, engellilerin topluma entegrasyonunu ve ekonomik hayata katılımlarını sağlamak amacıyla örnek bir projeyi hayata geçirdi. “Bilişim Engel Tanımaz” adını taşıyan proje ile, Safranbolu Ahi Evran Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde, Cisco Networking Academy programı dahilinde engelli gençlere ağ uzmanlığı eğitimi veriliyor. Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) tarafından TR81/14/Sosyal/0029 numaralı Sosyal Kalkınma Destek Projesi kapsamında desteklenen proje ile, 17-30 yaş arası yüzde 20 ortopedik engelli 10 genç, bilgisayar ağları tasarlayabilmeleri, oluşturabilmeleri ve yönetebilmeleri için gerekli bilgi ve becerileri öğreniyor. Gençler, BAKKA tarafından sağlanan finansmanla, 28.09.2014 tarihinde başlayan ve 17.01.2015’te sona erecek, toplam 300 saatlik Cisco Networking Academy eğitimini başarıyla tamamladıklarında, uluslararası geçerliliği olan bir Ağ Uzmanlığı Sertifikası’na sahip olacak. Böylece gençler, kamuda ve özel şirketlerin bilgi işlem bölümlerinde istihdam edilme şansını yakalayabilecek. 2008 yılından bu yana Cisco Networking Academy üyesi olan Safranbolu Ahi Evran Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, “Bilişim Engel Tanımaz” projesinin yanı sıra bir başka başarıya daha imza attı: Okulda görevli bilişim teknolojileri öğretmeni ve Cisco Networking Academy Sorumlusu Ahmet Nusret Özalp, 2013/2014 öğretim yılında Ortadoğu, Kuzey Afrika, Avrupa bölgesinin en başarılı Cisco Bilişim Teknolojileri kursu eğitmeni seçilerek, IT Essentials Curriculum Specialist ve Advanced Level Instructor Excellence ödüllerine layık görüldü.

Epson’dan eğitim dünyasına özel kampanya

0
Eğitim dünyasında teknolojik cihazların kullanımı sürekli artıyor. Bu cihazlar arasında projektörlerin de ayrı bir yeri bulunuyor. Epson, bu kapsamda eğitim sektörüne özel bir kampanya başlatmış durumda. Kampanya, 3D çift katlı projektör modeli EB-W16SK‘yı içeriyor ve 1 adet gerçek gümüş perde, 1 adet HDMI çoklayıcı ve 30 adet 3D pasif gözlük hediyeleri bulunuyor. Epson EB-W16SK projektör sistemi, özel tasarlanmış bir montaj sistemiyle biraraya getirilmiş iki ayrı projektör ünitesinden oluşuyor. Her iki projektör üst üste ekli konumda ve görüntüler, otomatik projektör hizalama ayarı kullanılarak elektronik olarak hizalanıyor. Bu da kurulum süresini önemli ölçüde azaltıyor. Epson 3LCD teknolojisi ile geniş bir renk yelpazesinde, aslına uygun şekilde doğal ve canlı renkler sağlayan Epson EB-W16SK, çeşitli ortam aydınlatmalarında parlak 3D görüntüler için 3.000’er lümenlik Beyaz ve Renkli Renk Çıkışı özelliklerine sahip. HDMI uyumlu 3D sinyal formatlarının tümünü destekleyen Epson EB-W16SK, yanyana, üstte ve altta derlenmiş görüntü karesi içeriklerini görüntülüyor. Böylece mümkün olan en geniş 3D içerik aralığında görüntüleme yapma esnekliği sunuyor.

Aruba Networks, KOBİ pazarını da hedefliyor

0
Aruba Networks, ortaklarına yönelik iyileştirmelere devam ediyor. Yeni KOBİ odaklı kanal ekibi ve KOBİ’lere özel tasarlanmış ürünler sunan Aruba Networks, kısa süre önce piyasaya sürülen 802.11ac ürünlerini duyurdu. Yeni ürünler dışında yeni programlar, promosyonlar ve KOBİ yetkilendirme desteği sunan Aruba, ayrıca İrlanda’nın Cork kentinde yine KOBİ çözümleri odaklı bir yetkinlik merkezini hayata geçirdi. Bu merkez, kurulumu ve bakımı kolay, KOBİ’lere uyum sağlayabilecek bulut tabanlı çözümler ile Instant Access noktalarının satışında ortakları desteklemeye odaklanacak. Aruba Networks Küresel Kanalları Başkan Yardımcısı Karl Soderlund, “Aruba Instant ve Aruba Central ile gördüğümüz ilginin yanı sıra, geçtiğimiz aylarda önemli sayıda ortak edinmemiz, Aruba Bulut Wi-Fi Çözümünün büyük bir hızla KOBİ’lerin tercihi WLAN çözümü olduğunu gösteriyor.” açıklamasında bulundu. Aruba Networks Türkiye Kanal Müdürü Bora Yüksel ise yeniliklerle ilgili şu yorumu yaptı: “Aruba Networks ile küçük ve orta ölçekli işletmelerde uzun yıllardır aktif olarak yer aldık. Başarımızın sırrı ise Instant APs; kullanım kolaylığı ve kalitesi bu pazar için kusursuz, bu yüzden Aruba’nın bu pazara daha fazla yoğunlaşacağını öğrenmekten büyük memnuniyet duyuyoruz.” Dell’Oro Group tahminlerine göre, yıllık KOBİ WLAN pazarı birkaç yıl içinde milyar dolarlık bir büyüklüğe yaklaşabilir; zira KOBİ’ler ve dağınık şirketler hem küçük ofis/home ofis (SOHO) sınıfı cihazlarını yükseltmek hem de daha yüksek performanslı 802.11ac cihazlarına geçmek istiyor.

Bilgisayarlar bizi herkesten iyi tanıyor

0
Stanford Üniversitesi ile Cambridge Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği detaylı bir araştırma programı, bıraktığımız sanal ayak izleri sayesinde, bilgisayarların bizleri ailelerimizden daha iyi tanıyabileceğini gösteriyor. Facebook‘taki “Like” kayıtları gibi içerikler sayesinde, bilgisayarların psikolojimize bakarak karakter özelliklerimizi tanımlamasını olası kılıyor. Araştırmacılar akıllı bilgisayarların tam anlamıyla gerçek olması durumunda, geliştirilen teknolojilerin kişisel veriler konusunda güvenlik sorunları yaratabileceğine dikkat çekiyor. Araştırmada, bilgisayarlar kişinin karakteri hakkındaki detayları, Like’lar sayesinde yakınları ya da iş arkadaşlarından daha iyi tahmin edebilmiş. 2013 yılındaki araştırmanın ardından başlatılan yeni safhada ise 86 bin 220 Facebook kullanıcısı gönüllü olarak myPersonality uygulaması üzerinden 100 puanlık karakter tespit sorularına dolaylı olarak yanıt vermiş. Like’lar sayesinde uygulama çok daha geçerli karakter testi sonuçları ortaya koymuş. Araştırmacılar 17 bin 622 katılımcının bir arkadaş ya da aile üyesi, 14 bin 410’unun ise iki ayrı kişi tarafından değerlendirilmesine (bilgi vermesine) izin vermiş. Araştırmayı yürüten biliminsanlarına göre halihazırda veri taraması yapan kurumlar ve hizmet sağlayıcılar şimdiden geleceğe yönelik “alışkanlıkları tespit edebilen” makinelerin temelini atıyor.

BlackBerry satılıyor iddiası bu kez gerçek olabilir

0
Dün Türkiye saati ile geceyarısı civarı Reuters kaynaklı bir haber teknoloji dünyasının gündeminde ön sıralarda yer aldı. Habere göre, Samsung, BlackBerry’yi satın almak için ciddi bir hazırlık yapmıştı. Reuters’in kendi kaynaklarına dayandırarak açıkladığı iddialara göre bu ciddi hazırlığın tutarı 7,5 milyar dolar. Bu haberin duyulmasıyla birlikte BlackBerry hisselerinde yüzde 30’u bulan artış da yaşandı. Samsung ve BlackBerry yakınlaşması aslında yeni değil. Daha önce kurumsal müşterilere yönelik olarak işbirliğine giden iki şirket; BlackBerry’nin bir sonraki işletim sistemi BlackBerry 12 ve Samsung’un kurumlara yönelik mobil uygulama platformu Knox‘un uyumlu olması noktasında anlaşmıştı. Kurumsal mobil platformlardaki rekabet 2014 başından bu yana sürekli artışta. Geçen yıl IBM ve Apple arasındaki işbirliği, bu pazarın ne kadar zorlaşacağını göstermişti.

Reklam alıcıları önce güvenlik diyor

0
Kasım 2014 tarihinde tamamlanan Integral Ad Science‘ın araştırması, Amerikalı dijital medya alıcılarının üç önemli başlığa dikkat ettiğini gösteriyor. Reklam dolandırıcılığı, izlenebilirlik ve marka güvenliği. Katılımcıların üçte biri reklam dolandırıcılığını ilk sıraya koyarken, yüzde 26’lık kesim takip edilebilirlik ve marka güvenliği demiş. Asıl sorun ise şirketlerin tam anlamıyla aynı paydada buluşmaması. Aynı sıkıntı satın alım yapan mecralar için de geçerli. Reklam satışı yapan ve alım yapan farklı firmalar izlenebilirlik açısından oldukça farklı fikirlere sahip. Alıcıların sadece yüzde 22’si Media Rating Council‘in izlenebilirlik kurallarını yeterli bulduğunu söylüyor, satıcılarda ise oran yüzde 61’i buluyor. Amerikalı pazarlama mecraları ile ajansların önem verdiği ilk şey ise beklenileceği üzere marka güvenliği. Katılımcıların büyük kısmı yatırdıkları paranın karşılığını tam olarak almak istediğini belirtiyor, katılımcıların belli bir kısmı satın aldıkları reklam içeriğini istedikleri gibi takip edebilmek arzusunda olduklarının altını çiziyor. Son olarak korkulu rüyaların başında bot’ların düzenli olarak hedef aldığı reklamlar bulunuyor. 10 ajanstan 3’ü bot’ların oluşturduğu sahte trafikten yakınırken, reklam satışı yapan isimlerin de yüzde 50’si aynı sıkıntıyı duyduklarını ekliyor.