Microsoft güvenliği yapay zekaya bırakıyor!

0

Microsoft, son dönemdeki siber saldırı ve sistem açıklarını gidermek adına taktik değişikliğine gidiyor ve yapay zekayı devreye sokmaya hazırlanıyor. Yeni nesil antivirüs yazılımları geliştirmek için milyonlarca bilgisayar kullanılacak.

microsoft antivirüs

Microsoft, virüslere yapay zeka ile savaş açıyor

Son dönemde çığ gibi büyüyen siber saldırıların ardından, dünya çapında milyonlarca kullanıcısı olan Microsoft’un üstündeki sorumluluk ciddi bir seviyede arttı.  Dünya çapında 200 binden fazla bilgisayara bulaşan WannaCry saldırısı ile başlayan siber saldırıların ardı arkası kesilmedi. Zarar gören bilgisayarların çok büyük bir kısmının güncelliğin yitirmiş Windows sürümlerine sahip olması da bir diğer önemli detay.

Bu haber de ilginizi çekebilir!

ABD Nükleer Santralleri Saldırı Altında

Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ile yapılan çalışmalardan sonra Haziran ortasında yayınlanan yamalar ile güvenlik açıkları giderilmişti ancak riskin tamamen ortadan kalkmadığı da ortadaydı. Microsoft ise olası bir küresel siber saldırıya karşı savunma hattı oluşturabilmek için Machine Learning (ML) teknolojisine ağırlık verecek. 

Microsoft tarafından yapılan açıklamaya göre, yeni nesil antivirüs sistemi, Windows 10 çalıştıran 400 milyondan fazla bilgisayardan oluşturulacak. 

Sonbaharda gelecek olan Creators Update ile, Azure, Endpoint ve Office gibi yazılımlardan toplanan veriler ile tasarlanacak olan yapay zeka sayesinde zararlı yazılımların davranışları tahmin edilebilecek. Windows Defender Advanced Threat Protection yazılımı da tarayıcı odaklı Application Guard ve bulut tabanlı Device Guard ve Exploit Guard gibi özellikler sunacak.

Bu sisteme göre, herhangi bir Windows 10 işletim sistemli cihazda tespit edilecek olan yeni zararlı yazılımın hemen sonrasında şirket tarafından geliştirilecek olan dijital imza ile dünya çapındaki tüm cihazlar koruma altına alınacak. Virüsün ilk kurbanı da bu yazılım sayesinde bulut ortamına hapsedilecek ve sistem temizlenmiş olacak.

Bu çalışma sistemine ise örnek olarak Microsoft Office verildi. Özellikle Word uygulamasındaki açıklar bu şekilde giderilecek.  Word uygulamasının olağandan fazla bellek tükettiği zaman bu tespit edilecek ve gerekli müdahale yapılabilecek.

Bu güncelleme, Edge tarayıcısını kullananlar için de tarayıcı bazlı bir güvenlik sunacak. 5 milyondan fazla cihazı etkileyecen Fireball için önemli güvenlik geliştirmeleri yayınlanacak.

Sıcaklık takip sistemi şart!

Araç takip sistemleri sunan şirketler, uyguladığı sıcaklık takip sistemi ile soğuk zincirle taşınan besinlerin ısı dalgalanmalarını takip ediyor, olası risk durumlarında alarm veriyor. Sistem, yaz aylarında artan sıcaklığa bağlı gıda bozulmalarının önüne geçmeyi sağlıyor. 

Çöl sıcaklarının yaşanmaya başladığı bu günlerde gıda zehirlenmesi ve besin bozulması haberleri artmaya başladı. Bu olaylar gıda güvenliği konusunu tekrar gündeme getirdi. Soğuk zincir takibi ile insan sağlığı için ciddi tehdit oluşturan ve gıda israfına neden olan gıda bozulmalarının önüne geçmek mümkün. Gıda güvenliğinin sağlanması dondurma, tavuk, et, süt ve benzeri ürünlerin soğuk zincir dışına çıkmadan taşınması ile gerçekleştiriliyor.

Sıcaklık takip sistemi ile gıda firmaları, ürünlerin sevkiyat sırasındaki sıcaklıklarını takip edebiliyor. Üstelik, firmalar sadece araçların nerede olduğunu değil aynı zamanda sensörler vasıtasıyla araç içindeki sıcaklık durumlarını da denetleyebiliyor. Kullanılan bu sistem ile gıdaların sıcaklık seviyesi dengede tutuluyor, sapma halinde devreye giren alarm sistemi ile ürünlerin transferi sırasındaki olası gıda güvenliği riski ortadan kalkmış oluyor.

Yerken anlaşılmıyor

Firmalar ürünlerini tesislerinde güvenli şekilde üretiyor, marketler de çeşitli uygulamalar ile güvenli bir şekilde bu ürünleri satışa sunuyor. Fakat firmalar, ürünlerin taşıması sırasında başına ne geldiğini de bilmek istiyor. Ürün kalitesinde bozulma olmadığından emin olmak için sıcaklık takip sistemi olan araçlarla nakliye yapmak istiyor.
Arvento Genel Müdürü Özer Hıncal

Yaz aylarında soğutma dolaplarının ihmalden, unutkanlıktan ya da tasarruf nedeniyle kapatılabildiğini söyleyen Hıncal özellikle eriyen dondurmaların tekrar dondurulduğunda şekilsel bir bozulma olmadığına vurgu yaptı. Hıncal, “Tüketiciler bu ürünleri yerken anlamıyor ama ürünler çoktan bakteri üretmiş oluyor. Bu durum sadece dondurma için geçerli değil et, süt ve tavuk için de bunu söyleyebiliriz. Eğer ürünler soğuk zincire uygun transfer edilmezse gıda zehirlenmelerine davetiye çıkıyor. Firmaların ürünlerini kontrol altında tutma ve soğuk zinciri yönetme ihtiyacı gıda sektörüyle bizi bir araya getiriyor” ifadelerini kullandı.

Firmalar, bakkal dolaplarını kontrol etmek istiyor

Gıda güvenliğine ilişkin yeni bir cihaz geliştirdiklerini belirten Hıncal şöyle konuştu: “Yeni ürünümüz olan bu cihaz, soğutma dolaplarının içine yerleştiriliyor. Bu dolapların kapaklarının kaç defa açıldığı, kapağın ne kadar süre açık kaldığı, dolap içi sıcaklığı, satış noktasındaki bölgenin sıcaklık bilgisi gibi veriler sistemden takip edilebiliyor. Bu sistem ile firmalar kontrol mekanizmalarını bakkalların dolaplarına kadar taşımış oluyor. Bu uygulama yaygınlaştıkça gıda güvenliği de genele yayılacak”

 

Petya virüsünün kilidi yayınlandı

0

Kısa süre önce özellikle Ukrayna’da büyük hasar yaratan fidye virüsü Petya’nın kurbanlarını kurtaracak olan djital kilit, virüsün geliştiricisi tarafından internette yayınlandı.

Kendilerine Janus Cybercrime Solutions ismini veren hacker grubunun, binlerce bilgisayarı kilitlemiş bulunan virüsün kilidini neden yayınladığı bilinmiyor ancak antivirüs firmaları kilidin işe yaradığını teyit etmiş durumdalar.

Janus, Twitter’dan yaptığı duyuru ile şifrelenmiş bir mesaj yolladı ve şifreyi çözen antivirüs uzmanları, Petya virüsünün kilidini açan anahtarla karşılaştılar. 

Mesaj tam olarak şöyle:

Congratulations!
Here is our secp192k1 privkey:
38dd46801ce61883433048d6d8c6ab8be18654a2695b4723
We used ECIES (with AES-256-ECB) Scheme to encrypt the decryption password into the “Personal Code” which is BASE58 encoded.

Dolayısıyla, bilgisayarları kilitlenmiş, dosyaları şifrelenmiş kişiler, 38dd46801ce61883433048d6d8c6ab8be18654a2695b4723 anahtarını kullanarak bilgisayarlarını çözebilecekler. 

Ancak öte yandan, bilgisayarlarına fidye virüsü bulaştığı için sabit disklerini formatlamış, dosyalarının yedeğini almamış kişiler için anahtarın artık bir anlamı bulunmuyor. Janus’un şifreyi niçin yayınladığı ise şimdilik bilinmiyor ancak Rusya destekli olduğu düşünülen Janus’un batılı devletlerin istihbarat örgütlerinden çekinerek veya ciddi bir tehdit alarak bu “geri çekilmeyi” gerçekleştirdiği düşünülüyor. 

1938’den bu yana IBM

0

IBM stratejisini, kognitif çözümlere, bulut platformuna ve endüstri bazlı çözümlere odaklı olarak belirliyor. Dijital dönüşüm kapsamındaki hedefleriyse, yapay zekâ olanaklarını da devreye alarak, müşterilerin yeni iş modelleri üretebilmelerine ve verimliliklerini arttırmalarına yardımcı olmak.

Şirketin bu alanda büyük veriyi şirketlerin karar alma aşamasında en etkin şekilde kullanmasına olanak sağlayan çözüm portföyleri uzun zamandır bulunuyor. IBM’in donanım sistemleri ise, dijital dönüşümün kognitif dahil tüm yetkinlikleri ile ilgili gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanmakta.

IBM çözümleri teknoloji şekillendiriyor

1938’den bu yana Türkiye’de bilişim sektörünün gelişiminde rol oynayan IBM, B2B alanda portföyünde işletmeler için hızlı ve güvenilir BT altyapısı sağlayacak kurumsal sunucular ve yazılımlar bulunduruyor. IBM Donanım İş Birimi, Mainframe sunucuları ve depolama olmak üzere iki ana alanda faaliyet gösteriyor. Sunucu alanında Power Systems, z Systems, Linux gibi ürünler üzerinde çalışan IBM, depolama alanında ise Flash, Hibrit, Spectrum ve Manyetik Bant depolaması gibi çözümler sunuyor.

 

Donanım sektörü, kendi içinde gelişmeye çok açık, genel yaygınlık anlamında da farklı yerlere taşınacak bir sürecin başlangıcında bulunuyor. IBM de bu değişimin öncülerinden biri. IBM’in sunucu teknolojileri 50 yıllık bir geçmişe dayanıyor.  Bunun yanı sıra şirketin sunucu çözümleri pazardaki yeni dinamikler ve fırsatlar doğrultusunda dönüşüyor.

Günümüzde IBM, Blockchain gibi yeni ve her sektörde benimsenmesi beklenen teknolojileri BT altyapısına entegre eden çözümler üzerinde çalışıyor. Blockchain teknolojisi, IBM Mainframe üzerinde çok güvenli bir şekilde kullanılabiliyor. Her işlemin kendi içinde kriptolandığı Mainframe, hem güvenlik hem de hızlılık anlamında Blockchain Teknolojisi’ni üzerinde en iyi çalıştıran sistem olarak biliniyor.

Türkiye’de büyük çaplı bankalar, kamu kurumları ve önde gelen havayolu şirketleriyle birlikte çalışan IBM, bu alanda çok ciddi bir teknoloji yatırımı yapıyor. IBM, açık geliştirme ile ciddi bir ekosistem yaratıyor. Google, Samsung ve NVIDIA gibi gibi lider teknoloji şirketleri ile birlikte OpenPOWER Konsorsiyumu’nu kuran IBM; bu platform ile Power sunucularını ilk kez açık geliştirme için kullanılabilir hale getirdi.

Veri potansiyelini ortaya çıkaran, iş verimliliği ve çevikliğini artıran Spectrum çözümü ile IBM, kurumların depolama altyapılarını sanallaştırmaya ve tek bir yerden yönetmeye imkân sağlıyor. IBM, aynı zamanda bu çözüm ile işletmelerin bulut ortamına geçmesine de yardımcı oluyor. 

Açlığı Sıfırlamaya 100 milyon öğün

0

Almanya’nın Hamburg şehrinde gerçekleşen 2017 Küresel Vatandaşlık Festivali’nde Mastercard ve Dünya Gıda Programı (WFP) açlık ve yoksullukla mücadele için gerçekleştirdikleri iş birliği çerçevesinde yeni bir taahhütte bulunuyorlar. 100 Milyon Öğün programı ile dünya genelinde en çok ihtiyaç duyan insanlara önemli miktarda fon ve yemek sağlamak amaçlanıyor.

Nakdin dezavantajlarından arınmış ve açlık probleminin olmadığı bir dünya yaratmak için başlatılan bu cesur girişim, Birleşmiş Milletler’in 3 sürdürülebilir kalkınma hedefinden biri olan “Açlığı Sıfırla”maya yönelik Mastercard’ın yoksulluk kısır döngüsünü kırmak için WFP ile gerçekleştireceği ilk global program olacak. Bu taahhüdü gerçekleştirmek için Mastercard ilk 12 aylık süreçte mümkün olduğunca fazla yiyecek sağlamak için oldukça agresif hedefler koydu.

Yoksulluk kısır döngüsünü kırmak için Mastercard ve WFP birlikte daha önce de ortak programlar gerçekleştirmişti. Mastercard daha önce iş ortağı bankalarla ve perakendecilerle ortak oluşturulan fon sayesinde dünya genelinde 17 milyon çocuğa okul yemeği imkanı sunmuştu. Bu yeni programın amacı ise en muhtaç durumdaki “dünya vatandaşlarına” ulaşmak.  Ancak Mastercard, bu program ile daha fazla ihtiyaç sahibine erişerek daha kapsayıcı bir sonuç yaratmayı hedefliyor.

Mastercard daha iyi bir hayatın kapılarını aralıyor

100 milyon yiyecek sağlamaya yönelik Mastercard ve WFP’nin bu iş birliği, en kuytu köşede kalmış milyonlarca çocuğun gıda ihtiyacının karşılanmasını sağlarken, daha fazla hayatın değişmesine de destek olacak. Mastercard’ın 2012’den beri WFP’ye verdiği destek sayesinde açlıkla mücadele eden toplumlardaki ihtiyaç sahipleri, yerel işletmelerden elektronik kuponlar ile gıda temin edebiliyor.

Bu kuponlar, cep telefonları veya kartlar aracılığıyla, finansal hizmetlere erişimi olmayan kişilere ulaştırılıyor. 2016’dan bu yana Mastercard çalışanları WFP ofisinde çalışarak, okul yemeğine yatırılan her 1 doların, daha iyi sağlık ve eğitim koşulları sunmasını ve 6$ olarak ekonomik geri dönüşünü sağladılar.

Küresel sosyal sorumluluk çalışmalarıyla da tanınan ödeme teknolojileri öncüsü Mastercard, WFP’nin ”Dijital Gıda” projesini desteklemek amacıyla geniş kapsamlı bir online bağış mekanizması oluşturmakla kalmayıp, projeye farkındalık ve fon oluşturmak için kendi pazarlama ve marka gücünü de kullanıyor. Yaptığı iş birlikleri ile Mastercard ağını kullanan iş ortaklarını, hatta 70’in üzerinde pazarlama kampanyası ile kart sahiplerini de işin içine katarak insani yardımlar konusundaki desteğin çapını genişletiyor.

2017 yılında Avrupa genelinde sürdürülen yeni program, sonrasında dünya geneline yayılacak.

Volvo, kangurulardan önemli bir ders aldı!

0

Otonom araçlar, Iot (Internet of Things) kavramının en önemli konularından biri. Son yıllarda hızla gelişen otonom araçlar için çeşitli testler sürmeye devam ediyor. Volvo, testlerini sürdürdüğü otonom araçlarının güvenlik noktasında daha akıllı olması için kangurulardan iyi bir ders aldı. Nasıl mı?

Volvo

Volvo, otonom araçlarında kaza riskini azaltmaya çalışıyor

IoT kapsamındaki en önemli konuların başında otonom araçlar geliyor. Sürücüsüz olan bu araçlar, insiyatif kullanabilecek şekilde geliştirilmekte. Hatanın en ufak toleransının olmayacağı bu konuda, otomobil üreticileri de işlerini çok sıkı bir şekilde yapıyorlar. Otomobil dünyasının en büyük isimlerinden Volvo, bu konuda ilginç bir geri dönüş alarak, güvenlik çalışmalarının boyutunu değiştirdi.

Bu haber de ilginizi çekebilir!

Nokia, Xiaomi ile anlaştı!

Trafik kazalarının önemli hasarlar ve kayıplarla biten senaryolarından biri büyük hayvan kazaları. Araçlar, aniden yola çıkan büyük hayvanlara çarptığı zaman ciddi hasarlar alabiliyor. Hayvanların yaralanması veya ölmesi ise daha üzücü olmakta. İşte bu noktada, otonom araçların daha isabetli tespit yeteneklerine sahip olması gerekiyor. 

Volvo’nun çalışmaları sırasında kanguruların büyük bir boşluğu ortaya çıkarttığı anlaşıldı. Avustralya’da yapılan testlerde, kanguruların doğal sıçrayış hareketlerinin otonom araçlardaki tespit mekanizmasını hataya sürüklediği anlaşıldı. Avustralya’nın sembollerinden biri olan kanguruların sıçrama hareketi, araçların uzakta ölçümlemesini sağlarken, zeminde durduklarında yakınmış gibi algılamasına sebep oluyor.

Bu da tespit sisteminin, araç ile kanguru arasındaki gerçek mesafeyi ölçememesi anlamına geliyor. Bu konudaki eksikliğin tespitinin hemen sonrasında, çalışmaların yönünü ve odağını değiştiren Volvo’nun bu tip olasılıklar için algoritmasını da değiştireceği ifade edildi. 

Volvo’nun araçlarındaki hesaplama ve karar alma süresi 0.05 saniye olarak açıklandı. Bu işlemin insanlardaki ortalama süresi ise 1.2 saniye. Bu kıyaslama bile IoT ile geliştirilen otonom araçların kaza riskini ne kadar aşağıya çekeceğini gösteriyor. Otonom araçların bu tip durumlarda insanlara kıyasla çok daha hızlı karar vermesi muhtemelen ancak beklenmedik senaryolar için biraz daha geliştirilmesi gerekiyor. 

İnsanlara ve trafiğin yoğun olduğu ortamlarda yeterli düzeye çıkmaya başlayan acil fren ve tespit desteğinin ilerleyen dönemde çok daha iyi seviyelere gelmesi kaçınılmaz. 

Soundcloud batıyor mu?

0

Alternatif müzik paylaşım servisi Soundcloud, Spotify ve Apple Music gibi güçlü rakiplerin karşısında havlu atmak üzere olabilir. Popüler müzik servisi 420 çalışanından 170’ini işten çıkarıp San Francisco ve Londra’daki ofislerini de kapattı. Şirket artık Berlin’deki merkezinden yönetilmeye devam edecek. ABD operasyonlarını ise New York ofisi sürdürecek.

Soundcloud’un kurucularıdnan Alex Ljung bu operasyonu, “daha karlı bir şirkete dönüşme çabası” olarak açıklarken, piyasada Soundcloud batmak üzere mi sorusu da dile getirilmeye başlandı.

Şirket kısa süre önce yatırımlarını desteklemek için bankalardan 70 milyon dolarlık kredi almasıyla gündeme gelmişti. Bu sırada Spotify’ın Soundcloud’u satın almak için görüşmeler yaptığı da biliniyor ancak Soundcloud şimdilik, küçük yatırımlara gelir düzeyini yükselterek bağımsız kalmaya odaklandığının altını çiziyor.

 

Windows 95’li ofis simülasyon oyunu

2

Oyun dünyasında simülasyon türünün her zaman farklı bir yeri olmuştur ve bu türe ilgi duyan insanların sayısı hiç de az değil. Tır şoförü olduğumuz Euro Truck Simulator ve doktor olduğumuz Surgeon Simulator‘dan sonra şimdi de bir “ofis çalışanı” simülasyonu çıktı.

Windows 95 nostaljisi!

Tasarım profesörü Pippin Barr tarafından geliştirilen “It Is As If You Were Doing Work” sizi Windows 95 zamanlarına geri döndürüyor ve o zamanlarda yapılan ofis işlerini başarıyla yapmanızı istiyor. Ücretsiz bir tarayıcı oyunu olarak geliştirilen bu oyunun en güzel tarafı, Windows 95’in özlediğimiz görüntülerini ve seslerini bize tekrar yaşatıyor olması.

Bu haber de ilginizi çekebilir: Nokia ile Xiaomi anlaştı

Oyuna giriş yapmak için ilk olarak bir kullanıcı adı ve şifre girmeniz gerekiyor. Daha sonra karşınıza çıkan Windows 95 masaüstünde oyunun size verdiği görevleri yerine getiriyoruz. Kimi zaman e-mail yazıyor kimi zaman da kutucukları dolduruyoruz.

Windows 95

Bu arada bir süre çalıştıktan sonra ara verebiliyor ve işletim sisteminde yer alan oyunları oynayarak biraz kafa dağıtabiliyoruz. Ayrıca kişiliğiniz yansıtacak duvar kağıdını belirlemek de sizin elinizde.

Eğer siz de bu ilginç simülasyon oyununu oynamak istiyorsanız bu link üzerinden  giriş yapabilirsiniz.

Bulut çözümler için Microsoft binlerce kişiyi işten çıkarabilir

Yazılım devi Microsoft şirketin odağını bulut çözümlere kaydırmak için büyük bir değişime gidiyor. Bu alana yönelmek isteyen Microsoft, yeniden organize olabilmek için 3000 kişiyi geçici olarak işten çıkarabilir. CNBC‘nin raporuna göre, bu işten çıkarmalar şirketin satış bölümünü kapsayacak.

Bulut çözümler için Microsoft organize oluyor

Bulut çözümler tarafında Microsoft elini güçlendirmek istiyor. Bunu yapabilmek içinse şirket içerisinde bazı taşların yerinden oynaması gerektiğine inanıyor olabilirler. Burada varsayımlar devreye giriyor çünkü, Microsoft tarafından işten çıkarılacak kişi sayısı tam olarak bilinmiyor. Şirket açıklama yapmayı reddederken, yüzden 10’luk kısmın 3 bin kişiye denk geleceği iddia ediliyor. Aşağı yukarı bir tahmine dayanan bu rakam elbette değişecektir. 

Microsoft’un böyle radikal karar almasının altında Amazon ve Google‘ın büyük bulut başarıları yatıyor. IoT tarafında her gün yepyeni bir çözümle gelen iki şirket Microsoft’un elini hayli sıkıştırıyor. Üstelik Google bulut tarafındaki başarılarını işletim sistemleri ile senkronize ettiği için yazılım rekabetinde de hızla gücünü katlıyor.

Diğer bir yönden Microsoft’un bulut çözümler sunduğu Azure inanılmaz bir hızla büyüyor. Şirketin böylesine radikal bir karara hazırlanıyor olmasının en büyük sebeplerinden biri geçtiğimiz çeyrekte Azure’nin yüzde 93’lük büyüme sağlamış olması olabilir. Aynı zamanda, Azure şirket gelirlerinin yüzde 15’i kapsayacak kadar büyümüş durumda.

Kısaca işten çıkarılacak kişiler sayesinde, bulut alanında AR-GE çalışmalarına daha fazla kaynak sağlanabilecek. Microsoft’un işten çıkarılacak kişi sayısını ve açılacak yeni pozisyonları kısa süre içinde açıklaması bekleniyor.

Nokia, Xiaomi ile anlaştı

0

Çin’de kapıları aralamak isteyen Finlandiyalı teknoloji devi Nokia, Çin’in en önemli telefon üreticilerinden Xiaomi ile anlaşmaya vardı.

Xiaomi’ye büyük bir indirimle teknoloji patentlerini ve donanım desteği verecek olan Nokia böylece Çin pazarında güçlü bir yer edinecek. Xiaomi ise özellikle mobil pazarda büyük rağbet gören Nokia patentlerine çok düşük fiyatla erişmiş olacak. 

Nokia ayrıca Çin’de kuracağı yeni ofisle, Çinli internet ve teknoloji firmalarının ülke dışına açılmalarına da destek olacak. Çin’de, iç pazarda yüz milyonlarca kullanıcıya sahip olan ve bu nedenle yurt dışına açılmaya gerek duymayan önemli internet servisleri ve teknoloji şirketleri bulunuyor. Bunların dünyaya açılması halinde kullanıcı sayılarının milyar seviyesine ulaşmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Çin şirketleri neden dünyaya açılmıyor?

Çin’in dev teknoloji ve interneti şirketleri Çin’in kapalı yapısı nedeniyle, dünya pazarları hakkında yeterince bilgi sahibi değiller ve mevcut enerjilerini Çin dışına açılma macerasıyla harcamak istemiyorlar. Nokia burada güvenilir ve deneyimli bir partner olarak Çin firmalarına yol gösterici rolünü üstlenecek. Nokia ayrıca, bu dev şirketlerin yurt dışı operasyonlarına ortak olarak kendisi için yeni bir iş alanı yaratmış ve Çin’deki pozisyonunu güçlendiren önemli ortaklıklar kurmuş olacak. 

Türkiye’de Amazon Web Services dönemi

0

Tech Data, iş ortaklarına, müşterilerinin bulut servislerini kullanabilir hale getirmelerine yardımcı olmak için Türkiye’de Amazon Web Services (AWS) çözümlerini sunacak. Çözümler arasında entegrasyon ve geçiş hizmetleri bulunacak ayrıca müşterilerinin bulut çözümü gereksinimlerini karşılamak için de ihtiyaç duyacakları eğitim ve gelişim programları gibi katma değerli hizmetler sunulacaktır.

Tech Data EMEA Bulut Direktörü David Newbould konuyla ilgili olarak “AWS’yi giderek daha çok sayıda ülkeye sunmaktan heyecan duyuyoruz. Bir yandan Tech Data ve Technology Solutions işlerimizi entegre etmeye devam ederken, öte yandan da bileşik portföyümüzdeki teklifleri daha da zenginleştirmek için birlikte çalışarak çok değerli bilgi ve deneyimler paylaşıyoruz ” dedi.

Ulusal inovasyon hızlanıyor

Amazon Web Services Türkiye Ülke Yöneticisi Yinal Özkan ise “Tech Data’nın esnek, ölçeklenebilir ve güvenli AWS teknolojilerini Türkiye’ye getirmesinden ve AWS’nin iş ortağı ekosistemine erişimini genişletmesinden heyecan duyuyoruz.  Bunun ülkede zaten gerçekleşmekte olan dijital dönüşümü ve ulusal inovasyonu daha da hızlandırdığını görmeyi ümit ediyoruz” dedi.

Milli Klavye artık tescilli

1

Boğaziçi Üniversitesi tarafından Türkçeye uygun ergonomik ve optimal olarak geliştirilen E-Klavye, Türk Standardları Enstitüsü tarafından “Alfasayısal Türkçe E-Klavyenin Temel Yerleşim Düzeni” adı ve TS 13771 koduyla tescillendi.

‘’Türkiye’nin milli klavyesi’’ on parmak yazım ilkeleri göz önüne alınarak tasarlandı. Sağlık ve konfor açısından kullanıcılara avantaj sağlayan E-Klavye’de hızlı yazım performansı da öne çıkan özellikler arasında yer alıyor. Geliştirilen klavyenin mucidi Prof. Dr. Mahmut Ekşioğlu, E-Klavye’nin “ileri teknoloji ve yöntemlerle geliştirilmiş, deneye ve matematiğe dayalı, dünyanın en bilimsel klavyesi’’ olduğunu belirtti.

TÜBİTAK tarafından da desteklenen E-Klavye, F klavyeye göre daha sağlıklı, rahat, yormayan ve aynı zamanda hızlı ve ergonomik olması bakımından öne çıkıyor.  E-klavye ve F klavyeyi bilimsel ve uygulama açısından karşılaştıran Prof. Ekşioğlu, iyi bir klavye tasarımında en önemli ölçütün harflerin klavyedeki dağılımı olduğunu ifade etti.

Ekşioğlu, dilin özelliklerini ve on parmak yazım kurallarını göz önünde bulundurarak; harflerin, parmak hız ve hareket kabiliyetine göre, en uygun dağılımının yazım performansını artırdığını ve aynı zamanda sağlık ve konfor açısından da daha rahat kullanım sağladığını belirtti. Bunun da ancak, E klavyenin tasarımında yapıldığı gibi, deneysel ve matematiksel optimizasyon yöntemleriyle başarılabileceğini söyledi.

F klavyenin bugünkü anlamda bilimselliğini kabul etmenin mümkün olmadığını ve iyi bir mühendislik tasarımı olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Mahmut Ekşioğlu; “E klavye ise  günümüz ileri teknolojisi, bilimsel bilgi ve yöntemleri ile tasarlandı. Sağlık ve performans açısından baktığımızda E-klavye, dünyada deneye ve matematiğe dayanan ve aynı zamanda doğrulama testleri yapılmış ilk ve tek bilimsel klavyedir.  

Yaptığımız testlerde, E-klavye F klavyeden yüzde 2 kadar daha hızlı bulundu. Bu fark önemli sayılmaz ve iki klavye arasında hız farkı yok denebilir. Ama testlerimiz 30 ila 45 dakika süreli testlerdi. Uzun süreli yazımlarda bu farkın artacağı tahmin edilebilir. Çünkü F klavyede, aşırı yüklenen işaret parmakları uzun süreli yazımlarda yorgunluğa ve dolayısı ile hızda azalmaya neden olacaktır. E-klavye Q klavyeye göre ise yüzde 25 daha hızlıdırifadelerini kullandı.

Parmakların kapasitelerine göre yazım yükü

E klavyede yazım yükünün parmaklara kapasitelerine göre dağıtıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Ekşioğlu, E klavye F klavyeye göre daha sağlıklı, rahat ve yorucu olmayan bir klavyedir. F klavyede harf yerleşim düzeni günümüz Türkçesine uygun değil.

F klavye tasarımında kullanılan harf kullanım sıklık sırası: A, E, K, İ, M, L, T, R, N, S, I, …. Halbuki günümüz Türkçesinde harf kullanım sıklık sırası şöyle: A, E, İ, N, R, L, K, D, I, M, U, …. Görüldüğü gibi ilk iki harf hariç sıklık sırası aynı değildir. Farklılık yalnızca sıklık sırasında değil ayrıca sıklık oranlarındadır. 

E klavyede ise ideal yüklerden sapma sadece yüzde 4 E-klavyede ise, işaret parmakları hızlarına uygun olarak yüzde 27 oranında; ve sol ve sağ el, yine kapasitelerine uygun olarak, sırası ile yüzde 46 ve yüzde 54 oranlarında yüklenmişlerdir dedi. 

 

 

HPE dijital dönüşüm servisi kurdu

Hewlett Packard Enterprise, yeni yaptığı duyuruyla, müşterilerinin dijital dönüşüm projelerine yardımcı olacak yeni bir birim kurduğunu açıkladı.

Pointnext adını alan yeni teknoloji servisi, müşterilerin ihtiyaçlarını belirleyerek bulut bilişim, internet nesneleri ve büyük veri gibi alanlarda yeni teknolojik gelişmeleri şirketlerin alt yapısına entegrasyonunu sağlayacak. 

Yeni bölümün başına, HPE’nin bir ay önce Veritas’tan transfer ettiği Ana Pinczuk geçecek. HPE’nin 80 ülkedeki toplam 25 bin teknoloji uzmanı da Pointnext’in operasyonlarında kullanılacak. Bu yeni duyuru HPE’nin teknoloji servisi alanındaki politika değişiminin de işareti olarak kabul ediliyor.

Ve Fransa da petrolü yasaklıyor

0

Petrol türevleri kullanan araçları yasaklayacağını açıklayan ülkeler kervanına önemli bir otomobil üreticisi olan Fransa da eklendi. Fransa Çevre Bakanı Nicolas Hulot’un açıklamasına göre, ülkede 2040 yılından itibaren petrol türevleriyle çalışan araçları satışı yasaklanacak. 

Fransa bu dönüşüm sürecinde, benzinli ve dizel motorlu araçlarını elektrikli araçla değiştirmek isteyen vatandaşlarına da destek olacak. 

Fransa’nın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da ülkenin karbon ayak izini 2050’ye kadar doğal sınırların altına çekmek için özel bir politika uygulayacağını söyleyerek seçilmişti. Petrol türevi yakan araçlara getirilecek yasak da bu politikanın bir parçası olarak görülüyor.

Avrupa’da ayrıca Almanya ve Norveç de, 2025 yılında petrol türevi yakan araçların satışını yasaklayacağını açıklamıştı. Hindistan ise 2030’la beraber benzer bir yasağı yürürlüğe koyacak. 

Dijital dönüşümle fark yaratıp öne geçmek mümkün

0

Özellikle son 20 yılda tüketiciler için oldukça hız kazanan dijital kullanım, artık şirketlerin kendilerini ve hizmetlerini geliştirerek, alışılageldik klasik yöntemlerini dönüştürmesine neden oldu. Dolayısıyla firmalar, zamana uyum sağlayabilmek, rekabet üstünlüğü yaratabilmek ve iş verimliliğini en üst düzeye çıkarmak için dijital teknolojileri tüm süreçlerinde kullanmaya yöneldiler.

Dijital dönüşümü, müşterileriyle etkileşimde bulunmak ve rekabet avantajı kazanmak için sürekli daha iyi yollar bulmayı sağlayan bir araç olarak tanımlayan great Ajans Yönetici Ortağı Saygın Karabay, “Yıllar önce BT, sadece bir destek fonksiyonu olarak görülüyordu. Bu, yeni pazar oyuncularının işinizin en kârlı kısımlarına saldırmasını engelleyen yapıların, teknoloji sayesinde büyük ölçüde ortadan kaldırıldığı ve sizi, stratejinizi yeniden düşünmeye zorladığı anlamına geliyor” diyor.

Maliyet kontrolü şart

Dijital dönüşümün şirketin, öncelikli ihtiyaçlarına göre planlı yapılması gerektiğini, bir anda tüm süreçlerin dijitale başlamasının, yönetilemez bir hal alabileceğini vurgulayan Karabay, mutlaka maliyet kontrolü ile ilerlenmesi ve işinin uzmanı kişi ve kurumlarla çalışılması gerektiğinin de altını çiziyor.

Dijital Dönüşüm konusunda firmaların dışarıdan alacağı destek kadar, kendi içindeki yapılanmanın da hayati öneme sahip olduğunu söyleyen Karabay, bu tarz bir operasyon sürecinde mutlaka şirket içinde görevlendirme yapılması ve mümkünse bir departman kurulması gerekir. Zira önümüzdeki asırda, bu departmanlar, artık zorunlu hale gelecek ve şirketin muhasebe biriminden daha önemli bir hal alacak” diyor.

 

Google Adsense, Native reklam formatını duyurdu

0

Native reklamlar, son dönemde dijital reklamcılığın en gözde formatları arasına girdi. Okur için web sitesinin içeriğinden ayırd edilemeyecek şekilde ve yine okurun faydalanabileceği biçimde hazırlanan bu özel içeriklere, reklamverenlerin sponsor olması mantığı üzerine kurulu olan Native reklam formatı, yayıncı, reklamveren ve okur için de ideal bir reklam seçeneği olarak konumlandırılıyordu.

Şimdi Google Adsense de, dijital yayıncıların içeriklerinin arasına, içeriğin bir parçası gibi yerleştirebilecekleri Native reklam formatını duyurdu. Örneğin, yemek tarifleri veren, belki pizza yapımını anlatan bir makalenin içinde, maddelerin arasına, bu yöntemle bir pizza reklamı almak mümkün olacak. 

Native mi Yerel mi?

Google’ın “Yerel Reklam” olarak Türkçeleştirdiği ancak yayıncılık dünyasında Native Reklam kullanımıyla kabul gören bu yeni reklam formatı bugüne kadar her reklamveren için yayıncının özel sunduğu projelerle yürürken, Google Adsense’in de artık yayıncılar için otomatikleştirilmiş Native reklam seçeneği sunması sayesinde, çok daha fazla web sitesinde Natvie reklamları görmek mümkün olacak.

Google’ın yeni reklam uygulaması hakkında daha fazla bilgi almak için bu linki kullanabilirsiniz.

ABD lokasyon takibini yasaklıyor mu?

0

Cep telefonu kullanıcıları için lokasyonlarını takip eden uygulamalar ve dolayısıyla pazarlama şirketleri artık inkar edilemez bir gerçeğe dönüştü. Kullanıcıların gün boyunca nereye gittiği, nereleri dolaştığı, isteyen tüm firmalar tarafından kolayca edinilebilen bir bilgiye dönüştü. Telefonlarda bu bilgileri anı anına kaydeden ve ardından bu verileri dijital pazarlama kampanyaları için isteyen şirketlere satan uygulamaları ise durdurmak neredeyse mümkün değil. Basit bir navigasyon uygulamasını kullanmak için bile öncelikle bu bilgilerin kaydedilmesine ve daha sonra kullanılmasına izin vermek zorunda kalabiliyorsunuz.

Ancak ABD’de Illinois eyaleti, bu uygulamalara karşı yasal önlem alıyor. Meclisten geçen yeni kanuna göre, eyalet sınırları içinde, uygulamaların kullanıcılın lokasyon bilgilerini izinsiz olarak takip etmesi ve kaydetmesi yasaklandı. Bu bilgileri kaydetmek ve kullanmak isteyen uygulamalarsa kullanıcılarından izin almak zorunda. 

Geolocation Privacy Protection Act (HB3449) ismiyle yayına giren yeni kanunla, kullanıcılardan habersiz olarak lokasyon verisi toplayan uygulamalara, şikayet başına 1000 dolara kadar ceza kesilebilecek. Bu yeni kanun, kısa sürede ABD’nin diğer eyaletlerinde de  kabul görebilir.

SSD dünyasında 11 TB kapasiteli model göründü

1

SSD dünyası farklı markaların önemli ürünleri ile gelişmeye devam ediyor. Memblaze Technology firması PCIe NVMe formundaki yeni ürünlerini duyurdu. PBlaze5 700 ve 900 serisi kapasiteleri ile dikkat çekmeye aday. 

11 TB kapasiteli PCIe NVMe SSD duyuruldu

Memblaze PBlaze5 700 ve 900 modelleri yüksek ölçekli veri merkezleri ve kurumsal çalışmalar ve uygulamalar için tasarlandı. Duyurusu yapılan SSD depolama birimleri U.2 ve Half-Height Half-Length Add In Card (HHHL AIC) yapısında üretilecek. Memblaze firmasının 3D TLC NAND yongalarını kullanan modeller NVMe 1.2 desteği sunarken, depolama kapasitesi noktasında 11 TB’a kadar seçenekler sunuluyor. PBlaze5 modeli ise 8 TB kapasiteye sahip.

11 TB SSD

6 GB/s okuma desteği sunan SSD birimleri, 1 milyon IOPS random read ve 90/15μs gecikme ile okuma yazma desteği sunmakta. U.2 formundaki birimlerin hotswap desteği ise kullanıldığı sistemlerin kapalı kalma sürelerini minimum seviyelere çekebilecek. 

Bu haber de ilginizi çekebilir!

Milyon dolarlık Bitcoin soygunu

11 TB kapasite sunan PBlaze5 700 serisi, fiziksel yapısı sayesinde fiziksel alanları küçültmeye imkan sağlıyor. Bu da maliyetleri azaltırken, güç tüketimini de aşağılara çekebiliyor. 700 serisinin genel kullanım alanları, veritabanı, bulut çözümleri, yazılım tabanlı depolamalar, arama motorları ve big data yönetimi olarak sıralanıyor.

Daha fazla iş hacmi ve dayanıklılık üzerine hazırlanan PBlaze5 900 serisi ise kritik düzeydeki kurumsal işlemler için tasarlandı. Yüksek dayanıklılık niteliğine ek olarak, NVMe uçtan uca veri koruma standardını destekleyen bu seri, çift portlu U.2 arabirim tasarımı ile sunucuların isteklere yanıtsız kalma süresini en aza indirebilecek. 

PBlaze serisi özellikleri:

  • Model isimleri: 700 | 900
  • Form factor: 2.5 inç U.2, HHHL AIC
  • Kapasite : 2TB, 3.6TB, 4TB, 8TB, 11TB | 2TB, 3.2TB, 4TB, 8TB
  • NAND: 3D eTLC NAND
  • Arabirim: PCIe 3.0 x4
  • Protokol: NVMe 1.2a
  • Performans
    • Sequential Read (128K): U.2: 3.2GB/s, AIC:  6GB/s
    • Sequential Write (128K):  2.4GB/s
    • Sustained Random Read (4KB): U.2  760K IOPS, AIC:  1,024K IOPS
    • Sustained Random Write (4KB):  210K IOPS |  304K IOPS
    • Latency Read/Write: 90/15μs
  • Dayanıklılık
    • DWPD: 1 | 3
    • UBER: < 1 bit per 1E-17 bits okuma
    • MTBF: 2.1 milyon saat

Akıllı şehir projesi yüz 100 verimlilik vaat ediyor!

0

Philips Lighting yenilenebilir elektrik enerjisi için ilk önemli adımı atmaya hazırlanıyor. Akıllı şehir konseptinde büyük hamlelerden biri gerçek oluyor. Philips Lighting, akıllı şehirler için vazgeçilmez bir özellik olarak görülen dönüştürülebilir, yenilenebilir enerji alanında çalışmaları için Dubai’yi seçti.

Philips Lighting akıllı şehir kapsamında yenilebilir enerji için hamlesini yapıyor

Uzun süredir ekolojik çözümler üzerinde çalışan aydınlatma teknolojisi uzmanları REC standartlarında bir taslak hazırlamak için uzun süredir uğraşıyorlar. Böylesine titizlikle çalışılmasının en büyük nedeniyse, şirketin proje kapsamında yüzde 100‘lük bir dönüşüm sağlamak istemesi.

Bu elbette önemli bir vizyon ve şimdiden Gulf bölgesinde yapılacak olan çalışmalar merak içinde bekleniyor. Çünkü ilk kez I-REC standartlarında bir enerji yenilenmesi söz konusu olacak. 

Buradaki en büyük amaç ise 2020 yılında karbonu elektrik üretimi zincirinden tamamen çıkartmak. Eğer Philips başarılı olursa, 2020 itibariyle Gulf bölgesi elektrik üretimini yine elektrik ile yapacak. Kurulacak zincirle beraber elektrik enerjisi yüzde 100’lük geri dönüşüm oranına sahip olacak.

2025 yılında projenin hedeflediği enerji dönüşümü yüzde 75 gibi gerçekten de hayat kurtarıcı bir oran olacak. Bir yıl sonrasında ise geri dönüşüm oranı neredeyse yüzde 100’e yükselecek. Kullanılan ek enerji oranıysa yüzde 0.2 seviyesine düşecek.

Bu yeni projeyi geleceğin şehirleri ve kaynak bazlı sistemlerin ilk adımı olarak düşünebiliriz. Bakalım 2020 yılında hayata geçecek yeni elektrik sistemi bizlere ne gibi avantajlar ve tasarruflar sağlayacak?