DJI yeni drone’unu duyurdu: Spark

0

Çinli Drone üreticisi DJI, drone’ların telefonlar kadar popüler olması için boyutları giderek düşürme politikasına uygun biçimde bugüne kadar ürettiği en küçük drone’u duyurdu. Yakında piyasaya çıkacak olan Spark, büyük abilerinden daha yetenekli olmasına rağmen sadece 300 gram ağırlığı ve küçük bir çantada taşınabilecek boyutları ile büyük ilgi görecek.

500 dolarlık fiyatıyla büyük drone’lardan ayrılan Spark, yüz tanıma teknolojisi, otonom uçabilme becerisi, gelişmiş bir kamera ve panorama fotoğraf çekebilme yeteneği ile drone pazarında önemli bir yer edinmeye hazırlanıyor.

14 santimlik yetenekli drone

Spark’ın piyasaya çıkmasıyla beraber, daha önce yine DJI’ın Phantom modeli ile standart hale gelen “sırt çantası” boyutundaki droneların yerini 14 santim uzunluğundaki, Spark benzeri drone’lara bırakması bekleniyor. Rakip drone üreticilerinin de yaz aylarında Spark boyutlarında yeni dronelar çıkartarak DJI ile rekabete gidecekleri tahmin ediliyor. Dolayısıyla Spark ile bereber drone piyasasında önemli bir değişimin gerçekleşeceğinin altı çiziliyor.

Öte yandan boyutları kadar fiyatının da piyasadaki 1000 dolar standardını 500 dolara çekeceği görülüyor. Yani artık en gelişkin yeteneklere sahip, tam kapasiteli bir drone sahibi olmak isteyenlerin 500 dolar ödemesi yeterli olacak.

Yeni drone’un piyasaya çıkış tarihi ise 15 Temmuz 2017.

Zuckerberg evrensel temel geliri savundu

1

Zuckerberg’ün mezun olduğu Harvard’da konuşma yapmaya çalışması, medyaya da gündem maddesi oldu. Öğrencileri, otoriteye baş kaldırmaya çağıran sosyal medya devi Facebook’un kurucusu aynı zamanda, üniversitenin okul gazetesine yapılan saldırının da sebebi oldu.

Ancak Zuckberg’ün konuşmasında önemli bir detay daha vardı. Facebook’un CEO’su, herkesin hayatta kalmak için gerekli olan minimum geliri sorgusuz sualsiz aldığı evrensel temel gelir sistemini savundu. 

Evrensel temel gelir sistemi ilk kez, robotların iş dünyasına girmesiyle işsiz kalacak insanların nasıl yaşayacağı tartışması sırasında medya gündemine taşınmış, Bill Gates ve Elon Musk ABD’nin evrensel temel gelir uygulamasına geçmesi gerektiğini savunmuştu.

Ancak ABD’den önce İsviçre’de de tüm vatandaşlara temel bir gelir sağlanması için referandum yapılmış, hayırcılar referandumu kıl payı kazanarak tüm vatandaşların temel gelir ödemesi almasını engellemişlerdi.

Pilot uygulamaları başladı

Yine de evrensel temel gelir sistemi Kenya, Hollanda, Finlandiya, Kanada ve ABD’de bazı bölgelerde pilot uygulama olarak deneniyor ve uygulamanın robot devrimi ile beraber tüm toplumlara yayılması bekleniyor. Uygulama sayesinde çalışan veya çalışmayan tüm insanlara düşük miktarda ama temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir gelir bağlanması, böylece robot devriminin daha sancısız gerçekleşmesi planlanıyor.

Zuckerberg de teknolojinin gelişmesiyle beraber insanların artık daha fazla kişisel eğitime odaklanacağını ve işlerin yapay zeka tarafından yapılacağını savunuyor. Bu yeni toplumsal yapıda ise insanlara evrensel temel gelir sağlanması gerektiğinin altını çiziyor.

1 saniyenin faturası 1 milyon Lira

1

Radore, Türkiye ekonomisine hemen her sektörde doğrudan katkı sağlayan bilişim sektöründe de yer alıyor. Birçok sektörde olduğu gibi e-ticaret alanında da veri temelli iş modelinin yükselişi sürüyor.

Türkiye’de e-ticaret sektörünün 30 milyar liralık bir hacmi aştığına değinen Radore Veri Merkezi Genel Müdürü Sadi Abalı, “Yüzde 20’lerin üzerinde büyüme kaydetse de e-ticaret sektöründe gidilecek çok alan olduğunu düşünüyoruz.

Ülkemizde hızla yaygınlaşan geniş bant kullanımının yanı sıra mobil cihazlar ve verinin daha iyi kullanılmasıyla birlikte kısa sürede e-ticaret hacminin iki katına ulaşabileceğini biliyoruz. Bunu yapabilmenin yolu ise veriyi iyi yönetmekten ve modern altyapılar kullanmaktan geçiyor” dedi.

Dünya çapında verinin hızla arttığına dikkat çeken Radore Veri Merkezi Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kubilay Akyol, “Yalnızca Radore’de barındırılan e-ticaret siteleri için gigabitlerce veri geçişi yaşanıyor. Modern veri merkezlerinin kullanımının önemi, verinin yoğun kullanıldığı e-ticaret gibi sektörlerde ortaya çıkıyor” dedi. 

“Yapılan ölçümlere göre; bir e-ticaret sitesinde yalnızca bir saniyelik bir gecikme, satın alma oranını yüzde 7, sayfa gösterimini de yüzde 11 etkiliyor. Bu da günde 50 bin TL gelir elde eden bir e-ticaret sitesi için, sadece bir saniye yılda 1 milyon lira anlamına geliyor. Bu kadar büyük bir yükü e-ticaret sitelerinin karşılamaları beklenemez.

Dünya çapında örneklere bakıldığında rakamlar çok daha fazla artabiliyor. Örneğin Amazon, 2012 yılında bir saniyelik gecikmenin kendisi için 1,6 milyar dolarlık bir zarara işaret ettiğini açıklamıştı.”

Doğru veri merkezinin avantajları neler?

Radore, veri merkezi tercihini doğru yapan e-ticaret oyuncularının elde ettikleri faydaları şu şekilde sıralıyor:

  • Gelir kaybı yaşamamak. Günümüzün dijital yaşamında en ufak bir sorun, kullanıcıların doğrudan siteyi terk etmesine ve rakip şirketlerden hizmeti almasına sebep oluyor.
  • Arama motorlarında öne çıkmak. Sunucularında sıklıkla sorun yaşayan e-ticaret sitelerinin en önemli trafik kaynaklarının başında gelen arama motorlarında organik olarak üst sıralarda yer alması mümkün değil.
  • Site yüklenme hızının yüksekliği. Yapılan bir araştırmaya göre, e-ticaret sitelerini ziyaret eden kullanıcıların yüzde 62’si yalnızca 5 saniye ya da daha az yüklenme süresini bekleyebildiğini söylüyor. Site yüklenme performansı düşük bir web sitesine bir daha dönmeyecek olan kullanıcıların oranı ise yüzde 68.
  • Güvenlik. Verilerin tutulduğu, web sitesinin barındırıldığı veri merkezinin güncel saldırılara karşı güvenlik önlemlerinin alması önem taşıyor. 
  • Site yedeklerinin alınması ve eşzamanlı çalışma. Yıllarca emek verilen yapının yedekli ilerlemesinin yanı sıra anlık bir duraksama olmaması için eş zamanlı olarak başka bir konumda da sitenin barındırılması hayati önem taşıyor.


Armut.com 20 milyon kişiyi hizmet alışverişi için buluşturuyor


Aldığı 11 milyon TL yatırımla 2016 yılının en büyük girişim sermayesi yatırımına imza atan Armut.com’un Kurucu Ortağı Erol Değim, “ Markamızın ‘güvenli hizmet alma’ anlayışıyla özdeşleşmesinde, yüksek performanslı ve güvenilir nitelikteki altyapımızın da payı var” dedi.

Turna.com’da günlük 2 milyon uçuş verisi işleniyor

Aylık ortalama yüzde 30 büyüme sağlayan Turna.com’un Kurucusu Dr. Abdülkadir Kırmızı, “Aylık 2,5 milyon ziyaretçiyi aşan trafik ve 120 binin üzerinde uçak bileti satışının gerçekleştiği platformumuzda bugüne kadar 2 milyon lira değerinde bedava uçak bileti sağladık. Bu ayrıcalıklı hizmeti sunabilmek için elde ettiğimiz veriyi işleyerek her kullanıcıya özel, kişiselleştirilmiş teklifler hazırladık” dedi.

 

Smart Beyoğlu uygulaması marketlerde

1

Şehircilik konusunda kamu politikalarına katkı sağlayan, akıllı şehirler ile ilgili Türkiye’de pilot yatırım çalışmaları yaparak,  bilgi ve raporlar üreten sivil toplum kuruluşu Kamu Teknoloji Platformu (KTP) tarafından bu yıl ikincisi gerçekleştirilen Uluslararası Akıllı Şehirler Konferansı, 24 Mayıs 2017 tarihinde Congresium Ankara’da  düzenlendi.

Şehirler İçin İnovasyon’ başlığı altında düzenlenen söyleşiye katılan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan,  ‘Nesnelerin İnternet’inden yola çıkılarak hazırlanan ‘Smart Beyoğlu’ hakkında bilgi verdi.

Yerli ve yabancı 60’ı aşkın konuşmacının yer aldığı konferansta 25’ten fazla oturumun gerçekleştirildi. “Şehirler İçin İnovasyon ve Değişim Zamanı” temasının ele alındığı konferansta; akıllı şehirler, şehir planlamadan enerjiye, tarımdan sağlığa, ulaşımdan sosyal inovasyona kadar çok yönlü olarak tartışıldı.

2. Uluslararası Akıllı Şehirler Konferansı programı çerçevesinde Kamu Teknoloji Platformu (KTP) Başkanı Erdem Akçil moderatörlüğünde gerçekleştirilen söyleşiye katılan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, kamunun koyduğu kuralları innovasyon çağına uygun hale getirilmesinin önemine dair açıklamalarda bulundu.

Demircan;  ‘ Türkiye’de çalışanların yaklaşık yüzde altmışı hizmet sektöründe yer alıyor. Çağımızın gereklerini yerine getirmek ve insan hayatını kolaylaştırmak adına biz belediyecilere de büyük pay düşüyor. Bir belediyenin gelecekte vatandaşlarına nasıl hizmet vereceğini kurgulaması gerekli. Vatandaşların belediyelerden sadece imar alanında değil adalet, güvenlikekonomi, eğitim ve sosyal hayat alanında da beklentileri mevcut.’ dedi.

‘Smart Beyoğlu’  uygulamasıyla çağı yakalıyoruz

Demircan; ‘Günümüzde önemli olan yetkili kurumları otomasyonlarla yönetebilmek. İnternet kullanımında insanlar yüzde 86 oranında cep telefonlarını tercih ediyorlar. Şayet, kamu alanında yapılan işlemler cebe inmezse başarı oranımız yüzde on beşlerde kalır. Buradan yola çıkarak, Beyoğlu Belediyesi olarak, ‘Smart Beyoğlu ‘ uygulamasını hayata geçirdik.

Türkiye’de ilk defa bir belediye sistemindeki tüm işlemleri tek platforma topladı. Smart Beyoğlu uygulaması ile Beyoğlu’ndaki otuz bin binada ve on dokuz bin işyerinde barkod uygulamasına geçtik. Her bir işletmenin bir barkodu var ve aynı zamanda belediye tarafında zabıtanın da bir barkodu var.

Belediye zabıtası ellindeki barkodu okutup işlemi yerinde yapabiliyor. Aynı zamanda vatandaş ta yine barkot okutarak temizlik, yeme içme, belediye hizmetleri, konaklama ve diğer seçenekleri uygulama üzerinden tıklayarak daha hızlı ve kolay hizmet alıyor. TC. kimlik numarası ile girdiğiniz sistem ile belediye işlemlerini daha interaktif bir hale getiriyoruz.’ diye belirtti.

E-ticaret hız yükselişe geçti

Cadde perakendeciliğinin yaşatılması için de çalıştıklarını sözlerine ekleyen Demircan; İnternetten sipariş yüzde dört yüz artıyor. Bu gelişme ilerleyen zamanda cadde perakendeciliğini öldürecek.  Bunun gerçekleşmemesi için  yazar kasaları da e- ticarete uygun hale getirmek için çalışıyoruz. Bizim için şehri cazibeli hale getirmek için ticaret insanlarına da akıllı uygulamalar sunmayı  hedefliyoruz.’ dedi.

::Uygulamayı Android cihazınıza indirmek için tıklayın.

::Uygulamayı iOS cihazınıza indirmek için tıklayın.

Ağınızı tanıyın ve koruyun

0

HPE Aruba tarafından yapılan araştırmaya katılan 3100 şirketten  yüzde 84‘ü IoT ile ilgili bir güvenlik ihlali yaşadıklarını bildirdi.

Sağlık, kamu, üretim ve perakende gibi sektörlerde, IoT‘ye dayanan tam anlamıyla binlerce kullanım örneği var. Her biri, potansiyel olarak farklı bir güvenlik protokolü olan farklı bir aygıt türü ister ve bu da sonsuz tehditler oluşturur.

IoT ile ilgili sektörlerin top 4 listesi var

Aşağıda, IoT ile ilgili ihlallerin çoğunun yaşandığı sektörlerin bir ‘top 4’ listesi var ve bunların her birinde IoT‘nin nasıl kullanıldığı hakkında daha ayrıntılı bilgiler verilmekte. Bu, karşılaştığımız zorluk hakkında bize bir fikir verebilir.

Sağlık: Yüzde 89 oranında IoT ile ilişkili bir güvenlik ihlali yaşanıyor 

2019 yılına kadar, sağlık kuruluşlarının yüzde 87‘si IoT teknolojisini benimsemiş olacak. Hasta monitörleri ve X-ışını / görüntüleme cihazları; konum takibi ve cihazların uzaktan kontrolü gibi servisleri oluşturmak için en çok kullanılan IoT cihazlarından bazılarıdır.

Tıbbi cihazların yerini bilmek hastanın sağlığına büyük katkıda bulunur, ancak güvenlik korkuları bu noktada büyük bir engel oluşturuyor. Sağlık kurumlarının neredeyse yarısı cihazlarında kötü amaçlı yazılım sorunları olduğunu ve yüzde 39’u ise insan hatasının IoT ile ilgili güvenlik ihlaline neden olduğunu bildirmişler.

Kamu: Yüzde 85 oranında IoT ile ilişkili bir güvenlik ihlali yaşanıyor

Hükümetler, bir şehir altyapısına yeni unsurlar eklerken, eski ve yeni teknolojiyi dengelemek zorundadırlar. Hükümetler, IoT‘nin benimsenmesinde bazı sektörlerden daha gerideler. Kamu görevi yapan BT karar vericilerinin yüzde 35‘i, liderlerin IoT’yi çok az veya hiç anlamadığını iddia etmekte.

İmalat: Yüzde 82 oranında IoT ile ilişkili bir güvenlik ihlali yaşanıyor

Sanayi sektörü, sistemlerin, süreçlerin ve makinelerin birbirine bağlı kalma gereksinimini anlıyor. Bunun gerçekleşmesi için üreticilerin servisleri mümkün olduğu yerlerde birbirine bağlaması ve otomasyonunu gerçekleştirmesi gerekir, ancak bu iş şu anda daha güvenli bir şekilde yapılabilir. Zaten IoT ile ilgili güvenlik ihlallerinin yüzde 50‘si kötü amaçlı yazılımlar ile ilgili olarak, yüzde 40‘ı ise insan hatası nedeniyle ortaya çıkıyor.

Özellikle üreticilerin, operasyonel riski azaltmak ve işletim altyapılarını korumak için kimyasal sensörler ve toplama sistemleri gibi cihazları ağa bağlama arayışında olmaları ile birlikte, bu kapanması gereken bir boşluktur.

Perakende: Yüzde 76 oranında IoT ile ilişkili bir güvenlik ihlali yaşanıyor

IoT‘yi mağazalarında kullanan perakendecilerin yarısından fazlası (yüzde 56) müşteri deneyimini artırmak için kişisel mobil cihazların ağa erişmesine izin veriyor. Konuma dayalı olarak mesajlarının alınması büyük bir iştir ve IoT bunu sağlayabilir.

Ancak kötü amaçlı yazılım sorunları yüzünden zaten IoT ile ilgili olarak saldırıya maruz kalan, perakendecilerin yüzde 41’ini göz önüne alırsak, tüketicilerin yararları ile ağlarını saldırıdan korumanın arasında bir orta nokta bulmaları gerektiği açıktır.

Toplam ağın görünürlüğü

Ağ yöneticilerinin, her bir cihaza ilişkin olarak politikalar yaratma yeteneğine sahip olmaları gerekiyor; böylece bir cihaz kötü amaçlı yazılım veya insan hatası nedeniyle ele geçirilirse, bu belirlenebilir ve bu cihaz geniş ağdan çıkarılır.

HPE Aruba Ülke Müdürü Ersin Uyar yakın zamanda, canlı veri analizinin, güvenlik tehdidini derecelendirmek için cihazların ağa hangi saatte ve nereden bağlandığını nasıl gösterdiğini anlattı.

Müşterilerle konuşurken, hangi sektör olursa olsun, onlardan da aynı şeyi duyuyorum. Herkes, güvenli kalırken, ağ yaklaşımı açısından tamamen özelleşmek istiyor.

Kurumsal alanda IoT zaten gerçekleşiyor ve tüm sektörlerde kullanımının artması kaçınılmaz. İşletmeler, özellikle var olan çözümlerin IoT’ye yönelik bir tehdit değil aksine onu bir fırsata çevirme olanağı yaratırken, güvenlik tehditlerinin, pazarın önde gelen şirketi ile rakibi olmayan şirketler arasında bir engel oluşturmasına izin vermemeliler.

Evden çalışma formatı çöktü mü?

0

IBM’in sürpriz bir şekilde, evde hizmet veren çalışanlarını ofise çağırması, yeni bir tartışmayı yarattı? Evden çalışma formatı başarısız mı oldu?

Bu tezi destekleyen bir diğer kaynak ise Apple’ın tüm çalışanlarını bir araya toplayacağı 5 milyar dolarlık yeni merkez kampüsü. Apple da kampüsün devreye girmesiyle, birkaç aya kadar, evden hizmet veren çalışanlarını ofise çağırmaya hazırlanıyor. 

Ancak öte yandan Silikon Vadisi’nde bu kararın yanlış olduğunu vurgulayan çok sayıda insan var. Ofiste çalışma zorunluluğunun 2005’te kaldığını, o dönemden bu yana, evden çalışma kültürünün çok yol kat ettiğini savunanlar, Apple ve IBM gibi dev firmaların, genç ve yetenekli  çalışanların beklentilerini karşılayamadıkları için kısa sürede enerjilerini kaybedeceklerini savunuyorlar. Bu teze göre, yeni beyinlerin çalışmak için IBM veya Apple’ı değil, daha esnek çalışma ortamları sunan Google, Facebook gibi şirketleri tercih edecekleri vurgulanıyor.

Apple, IBM’in eski hatalarını tekrarlıyor

IBM’in aynı hatayı 1980’lerde de yaptığının altı da çiziliyor. IBM bugün daha çok kurumsal müşterilere hizmet veren bir şirkete dönüşmüş durumda ama 80’li yıllarda televizyonlarda reklamları dönen, her evin salonuna girmeye de odaklanmış bir tüketici şirketiydi. 80’li yıllarda, bugünün Apple’ı gibi, dünyanın en popüler şirketlerinden biriyken asla yenilmeyeceğini düşünmeye başlayan IBM bu gücüne güvenerek, piyasadaki beklentilerin tersine kararlar alıp çalışanları arasında rahatsızlıklar yarattığı gibi müşterileri gözünde de değer kaybederek pazar liderliğinden hızla uzaklaştı. Bu sürecin sonunda ise, 200’lerin başında, ev kullanıcılarına da hitap eden PC departmanını Çinli Lenova’ya satarak, daha kurumsal bir pazara geri çekildi. Apple’ın da şimdi özellikle özgür ruhlu ve yetenekli çalışanlarını kaybederek orta vadede müşterileri gözündeki yenilikçi imajını kaybedebilecek, ağır, bürokratik, ruhsuz bir firmaya dönüşebileceği endişesi dile getiriliyor.

Ofisler şık ama çalışanlar mutsuz

Apple ve IBM örneklerinde, yeni ofis binası politikasının da çalışanlar açısından büyük problem olması bekleniyor. Bu şirketlerin dev ve modern ofis binaları açtığı bölgelerde evlerin değeri milyon dolarlara ulaşıyor. Şehrin dış çeperinde villalarla kaplı yeşil bölgelerde ofis binaları açan şirketler bir yandan daha huzurlu ve yeşil bir çalışma ortamı sağlamaya çalışıyor gibi görünse de, işine yürüyerek gidip gelmek isteyen, işten çıktığında şehir merkezinde sosyalleşme imkanlarıyla buluşmak isteyen, ayrıca çocuklarını büyütmek için daha prestijli okulların yer aldığı şehir merkezine yakın olmak isteyen millenial’ların bu yeni ofislerden memnun kalmayacaklarının altı çiziliyor. Şehir merkezinde yaşarken işe gidip gelmek için her gün sıkışık trafikte saatlerini harcamak istemeyecek olan çalışanların, ofis çevresindeki milyon dolarlık villalarda yaşamasının da mümkün olmayacağı, dolayısıyla çalışanların çok zorlu bir hayatı yaşamaya zorlanacağı hatırlatılıyor. Bunun sonucu olarak da, millenial jenerasyonundaki çalışanların, Apple ve IBM’i terk etmesi bekleniyor. Kısaca söylemek gerekirse, dev teknoloji şirketleri prestij amacıyla yeni ve parlayan ofisler açmaya heveslenmiş olsalar da çalışanları rahatsız ve bu da şirketlerin sonunu getirebilir.

Microsoft siber güvenlik firması Hexadite’ı satın alıyor

0

Microsoft’un, siber güvenlik çözümleri üreten Boston merkezli Hexadite’ı satın almak için anlaşma sağladığı ortaya çıktı. Microsoft konu hakkında henüz bir açıklama yapmazken, satın almanın 100 milyon dolar karşılığında gerçekleşeceği de duyuldu.

Hexadite, Bosto merkezli bir şirket. Şirketin ayrıca İsrail’de bir Ar-Ge laboratuvarı bulunuyor. Siber güvenlik çözümleri üreten firmanın mevcut yatırımcıları arasında Hewlett Packard Ventures ile yatırım şirketleri TenEleven ve YL Ventures bulunuyor.

Güvenlik için 1 milyar dolar

Microsoft Ocak ayında yaptığı duyuruda, dijital dünyada artan güvenlik riskleri nedeniyle, yeni güvenlik çözümleri geliştireceğini ve bu alana 1 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıklamıştı. Şirketin şimdi Hexadite’ı satın alması, bu program kapsamında atılan bir adım olarak görülüyor.

Hexadite ürünlerinin Microsoft ekosistemine nasıl entegre edileceği ise şimdilik bilinmiyor. Microsoft’un konu hakkında açıklama yapıp yapmayacağı da kesin değil.

Apple milyonerleri Google milyonerlerini ikiye katladı

1

Uygulama ekonomisi hızla büyürken kendi milyonerlerini yaratmaya da devam ediyor. Araştırma şirketi Sensor Tower’ın çalışmasına göre, Apple ve Google uygulama marketinde 1 milyon dolarlık gelir sınırını aşan yayıncıların sayısı arasında önemli farklar bulunuyor. Arşatırmaya göre, Apple yayıncıları arasında milyonerlerin sayısı Google ekosistemindeki milyoner yayıncıları ikiye katlıyor.

Bu araştırma aynı zamanda Apple’ın uygulamalarından kazandığı paraya yönelik de ipuçları veriyor. Yayıncılar para kazandıkça Apple  ve Google da para kazandığı için, Apple’ın Google’a oranla uygulamalardan daha çok para kazandığı gerçeğinin de altı çiziliyor. Öte yandan yayıncıların daha fazla para kazanıyor olması, Apple ekosistemini yeni yayıncılar ve yeni uygulamalar için daha cazip hale getiriyor.

Oyunlar ve diğerleri

AppStore’da 2016 yılında milyoner olan yayıncıların ağırlığının oyun yayıncıları olması da dikkat çekiyor. 2015’te ilk kez 1 milyon dolar sınırını geçen yayıncıların sadece %49’u oyun yayıncısı iken 2016’da bu oran %57’ye ulaşmış durumda. Google’da ise oyunlar büyük önem taşıyor. 1 milyon doların üzerinde gelir elde eden uygulamaların %75’i oyunlardan oluyor. Bu sonuçlar, iOS ve Android kullanıcıları için oyunların çok önemli olduğunu da ortaya koyuyor.

Facebook, YouTube’a karşı müttefik topluyor

Sosyal medya devi Facebook, kısa süre sonra yayına alacağı yeni video hizmetleri için içerik sağlayıcısı şirketlerle iş birliği anlaşmaları imzalıyor.

Millenial odaklı eğlence ve haber içerikleri üreten Vox Media, BuzzFeed, ATTN, Group Nine Media ve başka önemli içerik sağlayıcıları ile anlaşmaya varan Facebook’un hedefinde ise YouTube var. 

Kendi video şovlarını hazırlayan ve kısa sürede YouTube gibi, her türlü video içeriğin bulunduğu bir video paylaşım servisi olarak tanınmayı hedefleyen Facebook, anlaşma sağladığı içerik sağlayıcı şirketlerin da kendi haber ve eğlence içeriklerini videoya dönüştürüp Facebook üzerinde paylaşmasını istiyor. Video programı başına 10 bin – 35 bin dolar ödeyecek olan Facebook ayrıca videoların kazandığı reklam gelirinin de %55’ini içerik sağlayan şirkete verecek. Ancak elbette bu rakamlar, evde kendi videosunu çekip Facebook’a yükleyecek olan amatör video üreticileri için geçerli değil.

Facebook bu şekilde içerik sağlayıcılarını kendine çekerek hızlı bir şekilde video arşivi oluşturmayı planlıyor. Üretilecek video şovlarının ise kısa ve uzun form olarak iki farklı formata sahip olması bekleniyor. 

Uber, New York’taki şoförlerinin 50 milyon dolarını çalmış

1

Araç paylaşım servisi Uber’in, yanlış hesaplamalar nedeniyle New York’taki Uber sürücülerinin hesaplarından 50 milyon dolara yakın fazla para çektiği ortaya çıktı.

New York’taki taksiciler sendikasının itirazı ile ortaya çıkan olaya göre Uber uygulaması New York’ta her yolculuk başına sürücülerden küçük miktarlarda hatalı ödeme almaya başladı. Şirketin hesaplamasına göre yaklaşık 50 bin şoförün her birinden 900 dolara yakın fazla para çekilmiş durumda. Şirket hatasını kabul ederken fazladan alınan ücretlerin de şoförlere geri iade edileceği bildirildi. 

Peki ya diğer şoförler?

Sorunun ise uygulamanın şoförlerden kestiği vergi öncesi ücretlerden kaynaklandığı anlaşıldı. Ancak şimdi asıl soru, benzer hesaplama yöntemlerinin tüm dünyada kullanılması nedeniyle, dünyanın diğer şehirlerindeki şoförlerden da fazla para kesilip kesilmediği… Eğer dünya çapında benzer bir hatanın yapıldığı anlaşılırsa Uber’in şoförlerine milyarlarca dolarlık geri ödeme yapması gerekecek.

Çinliler ilk çeyrekte cep telefonu satışlarını patlattı

0

Dünya çapında cep telefonu satışları yılın ilk çeyreğinde %9.1 yükselerek 380 milyon adede çıktı. Gartner’ın raporuna göre bu artıştan sorumlu olanlar ise dev telefon üreticileri Apple veya Samsung değil, Çinli üreticiler.

Apple’ın son çeyrekteki telefon satışlarının eski düzeyini koruduğu göründü. Bu aslında Apple için bir başarı anlamına geliyor zira 2016’nın sonunda şirketin telefon satışlarının düşmeye başladığı görülmüştü. Böylece Apple’ın düşüşü durdurmayı başardığı anlaşılıyor. 

Öte yandan aynı başarı Samsung için geçerli değil çünkü Güney Koreli dev telefon üreticisinin son çeyrekteki satışları düşüş eğilimine girmiş durumda. 

Bu telefonları kim satıyor?

İki dev üreticinin telefon satışları artış göstermezken dünya çapında geçen yılın aynı dönemine göre göre %9 daha fazla telefon satılmasından sorumlu olanlar ise Çinli üreticiler. Üstelik satışları yükselten neden de Çin’in iç talebi. Yani Çin’deki yerel üreticiler yine Çin içindeki kullanıcılara telefon satarak global satış miktarını %9 büyütmüş durumda.

Bu küçük üreticilerin hızla artan satışları ise Apple ve Samsung gibi dev markalar için kötü haber anlamına geliyor çünkü Çin pazarında güç kazanmak isteyen dev markaların, fiyat avantajına sahip olan yerel markalara yenilmeye başladığı anlaşılıyor. Üstelik Çin içinde güçlenen markaların kısa süre sonra dünyaya açılarak dev markaları diğer pazarlarda da sıkıştırması sık görülen bir senaryo.

Q1 içinde satılan 380 milyon adet telefondan 78,6 milyon adedi Samsung’a ait. Samsng geçen yıl aynı dönemde 81 milyon telefon satmıştı. Apple ise 51.9 milyon adetlik satışla Samsung’un arkasında kaldı. Bu da global pazardan %13,7 oranında pay almak anlamına geliyor. Ancak Apple’ın hemen arkasından bir zamanlar Çin’in yerel markası olan Huawei geliyor.

Google vuruyor Çinliler kazanıyor

Dünya pazarından %9 pay alan Huawei’nin Apple’ı geçmesi sadece birkaç çeyrek dönem mesafede olabilir. Çinli markalar Oppo ve Vivo da Huawei’yi izliyor. Çinlilerin başarısında Google’ın Android sistemini başarılı şekilde geliştirmesinin de payı büyük. Bir diğer deyişle Google Android’i mükemmelleştirdikçe kullanıcılar artık markalara bağlılıklarını terk ederek benzer donanım yeteneklerine sahip daha ucuz telefonlar sunan Çinli üreticilere yöneliyorlar.

Snapchat’ten Facebook’a cevap: Grup öyküsü

Facebook’un kurucusu Zuckerberg’ün Snapchat takıntısını bilmeyen kalmadı. Snapchat’i satın almak için milyar dolarları gözden çıkarmasına rağmen başaramayan Zuckerberg sonunda Snapchat’in en önemli özelliklerini kopyalayıp Facebook ekosistemini Snapchat’in bir kopyasına çevirdi. Önce Instagram’da başlayan ardından tüm Facebook ürünlerine yayılan Hikayeler özelliği bu kopyalama politikasının bir sonucuydu.

Snapchat ise bu “kopyalama” işlemlerine karşı hep sessiz kalsa da kendi özelliklerini geliştirmeye devam etti. Gençler arasında çok popüler olan uygulama şimdi hikayeler özelliğine yeni bir yetenek kazandırıyor. Bundan sonra Snapchat kullanıcıları, 24 saat içinde kaybolacak hikayelerini, başka arkadaşları ile de paylaşarak grupça hikaye yayınlayabilecekler. 

Daha fazla genç snapchat etrafında toplanacak

Yeni özellik sayesinde, bir kullanıcı başka arkadaşlarının da katkıda bulunabileceği bir grup hikayesi açabilecek. Ardından katkıda bulunabilecek arkadaşları da kendi yayınladıkları hikayeleri bu grup hikayesinin içine katabilecek. Böylece bir buluşmada, bir toplantıda, bir gezide, bir partide hikaye yayınlayan Snapchat kullanıcıları, bu hikayelerini ortak bir alan içinde yayına alabilecekler. Bu da Mark Zuckerberg’ün en büyük kabusunun yeniden canlanması anlamına geliyor: Gençlerin Facebook’u kullanmayı unutup gruplar halinde Snapchat’e geçmesi.

Şimdi herkesin merak ettiği soru şu: Facebook bu özelliği ne zaman kopyalayacak?

Snapchat’in yeni özellik hakkında yayınladığı videoyu aşağıda izleyebilirsiniz:

Huawei PC üretmeye başlıyor

1

Çinli telekomünikasyon devi Huawei, PC pazarına giriyor. Berlin’deki basın lansmanında, kendi üretimi olan 3 farklı PC modelini tanıtan firma, böylece hızla küçülen ve zor zamanlar yaşayan PC pazarında rakip şirketleri zorlayacak bir atılım yapmış oldu.

15.6 inç bir noteboook, bir adet 2-in-1  PC ve bir de ultra slim hibrid notebook tanıtan Huawei, 1500-1900 dolar arasındaki PC modelleriyle kendini Lenovo, HP  ve Dell’e rakip olarak konumlandırıyor. Daha üst segmente hitap eden Apple laptopları ise henüz rekabetin konusu değil ama Huawei’nin elindeki üretim gücüyle Apple’a rakip modeller de çıkarması bekleniyor.

PC pazarı küçülürken Huawei PC satmaya başlıyor

Gartner’ın raporlarına göre, PC pazarı 2015’te %8,3, 2016’da ise %3,7 küçüldü. Küçülmenin 2017’de de sürmesi bekleniyor. Dünyada her yıl satılan PC’lerin yarısını ise Lenovo, HP ve Dell üretiyor. Diğer markalar ise küçük paylar alıyorlar. Huawei’nin PC pazarındaki büyük oyunculardan mı yoksa küçük markalardan mı olacağını zaman gösterecek ancak halihazırda dünya çapında önemli bir lojistik ve teknik destek ağı olan markanın doğru bir pazarlama stratejisiyle pazar payını hızla büyütmesi bekleniyor.

Huawei’nin yeni PC’leri Haziran ayı ile birlikte Avrupa, Kuzey Amerika, Asya ve Orta Doğu’da satışa çıkacak.

 

Çin’de insansız lojistik merkezi kuruluyor

0

Çin online perakende şirketi JD.com, Kuzeybatı şehir Xi’an‘da lojistik merkezi kurmak için önümüzdeki beş yıl içinde 20.5 milyar yuan (3 milyar ABD doları) yatırım yapmayı planlıyor. JD.com anlaşmayı Pazartesi günü Xi’an Ulusal Sivil Havacılık Sanayi Kurumu ile imzaladı. Bu imza Xi’an‘ın başkenti olduğu Shaanxi eyalet hükümetiyle JD.com’un stratejik ortaklık anlaşmasının bir parçası.

JD.com, bu merkezin, küresel bir lojistik merkezi, bir otomasyona dayalı sanayi merkezi ile büyük veri, bulut bilgi işlem ve otomasyon teknolojileri içeren bir operasyon merkezi içerdiğini belirtti. Şirketin yaptığı açıklamaya göre merkez, Çin‘de bu alandaki en büyük merkez olacak.

Dronelar ve sürücüsüz otomobillerden bir ekip kuruluyor


Şirket, İnsansız Hava Aracı (drone), sürücüsüz otomobiller ve robotlar tarafından kontrol edilen depolarıyla makineler tarafından işletilen bir depolama ve dağıtım zincirinin tamamını geliştirmeyi hedefliyor. Bu insansız sistemi geliştirecek araştırma ekibinin 2017 sonuna kadar seçileceğini belirtildi. Ayrıca merkezde bir drone montaj hattı kurulması da planlanmakta.


NASDAQ listelenen şirket, Alibaba‘nın en önemli rakibi olarak biliniyor. JD.com’un aktif hesapları yaklaşık 200 milyon düzeyinde bulunuyor.

Yazılım dünyasına yeni rehber

0

Evcilleştirilmiş Çeviklik: Çevik Yazılım Projelerinde Pragmatik Sözleşme ve İşbirliği  isimli kitap, adesso Grup’un Ortak Kurucusu ve Denetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Volker Gruhn, adesso Grup Uluslararası Yatırımlardan Sorumlu Direktörü Rüdiger Striemer ve Iceland Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Matthias Book tarafından kaleme alındı.

Kitap, çevik yöntemlerle hayata geçirilecek yazılım projelerinde yalnızca yazılım geliştirme süreçlerinde değil, dijital dönüşümde kuruma değer yaratacak alanların ve projelerin kapsamının belirlenmesi ile kontrat yönetimi sürecinde de pragmatik araçların ve metotların kullanılmasının gerekliliği tezini savunuyor.

Önerdiği özgün metodolojilerle müşteriler, iş birimleri ile yazılım geliştiriciler arasında güvenin ve risklerin adil bir şekilde nasıl dengelenebileceği konusuna değinen kitabın kağıt baskısı Amazon.com üzerinden, e-kitap baskısı ise springer.com üzerinden satışa sunuluyor.

Kitap 5 bölümden oluşuyor

Beş bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, çevik yazılım geliştirmenin temellerinden bahsedildikten sonra 2. bölümde dijitalleştirme ve mobilleştirme stratejilerinin geliştirilebileceği “Interaction Room” metodolojisinin nasıl uygulanacağına değiniliyor. Yazılım geliştirmeden önceki süreçlerin ve yazılım geliştirme sürecinin pragmatik yaklaşımlarla uyumlu biçimde nasıl yönetilmesinin gerektiği ile ilgili tavsiyelerin yer aldığı bu bölümün ardından yazılım geliştirmenin ticari yönüne odaklanılan 3. bölümde adVANTAGE isimli yeni bir sözleşme modelinden bahsediliyor.

Müşteriler ve yazılım geliştiriciler arasında güveni tesis eden bu modelin inceliklerinin aktarıldığı bu bölümü ise sözleşme ve geliştirmelerin birlikte nasıl uyum içerisinde çalıştığını örneklerle gösteren 4. Bölüm takip ediyor. Son bölümde kitap günümüzün yazılım uzmanlarının sahip olması gereken özelliklerine yer veriyor.

CIO‘ları, proje müdürlerini ve yazılım mühendislerini hedefleyen kitap, kompleks projeleri başarılı bir şekilde sonuçlandırmayı isteyenler için referans niteliğinde bir başyapıt.

E-ticaretin başarı sırları

1

Girişimci ve firmalar işlerini en kısa zamanda düzene koyarak hedef kitlelerine ulaşmanın en doğru yolunu e-ticaret olarak belirtiyor.

İnternet kullanımının yoğun olduğu Türkiye’nin küresel alanda giderek belirgin olmaya başlayan e-ticaret potansiyeli, özellikle ekonomik belirsizliğin hüküm sürdüğü günlerde e-ticareti en pratik ve hızlı bir yöntem olarak kullanıcılarla buluşturuyor. Sayısız girişimci ve firma iş alanları ne olursa olsun çok düşük maliyetler karşılığında anında hedef kitlelerine erişme şansı yakalıyor.

Zencommerce.com Türkiye Ülke Müdürü Emre Gülas, e-ticarette başarının önünü açan faktörleri ve ipuçlarını şu şekilde sıraladı:

Kendi markanızı yaratın

Birçok kişi sadece güvendiği marka söz konusu olduğunda daha fazla ücret ödemeyi kabul ediyor. Ürünlerinizin daha değerli olması için kendi markanızı yaratmanız gerekir. Marka oluşturmanız içinse ilk yapmanız gereken şey ürünlerinizin yer aldığı bir web sayfasını hayata geçirmek olacaktır.

Teknik bilgi değil, doğru çözüm önemli

Günümüzde yazılım ekibi kurup bir site yazdırmak artık genel bir anlayış olmaktan çıktı. Tüm yazılım geliştirme sürecini bu firmalar üstleniyor ve istediğiniz tasarımla web sayfanızı kendiniz kurabiliyorsunuz. Teknik yardıma ihtiyacınız olduğunda ise e-ticaret firmaları size yardım edecektir.

Müşteri hizmetleriyle sadık müşteriler yaratın

Bir mağazaya gittiğinizde en önemli şey ilgili yetkilinin sizi güler yüzle karşılaması ve aradığınız ürünü bulmanızda yardımcı olmasıdır. Chatbot gibi yeni nesil teknolojiler kullanarak müşterilerinize anında cevap vererek kullanım kolaylığı sağlayabilir, iade prosedürlerinizi geliştirerek müşteri memnuniyetini artırıp doğru zamanda planlayacağınız indirim kampanyaları ile sadık müşteriler edinebilirsiniz.

İhracata e-ticaret ile adım atın

E-ticaret alanındaki yüzlerce rakip arasında başarılı olmak elbette ki kolay değil. Elinizde iyi bir ürün varsa, dikkatli bir analiz ile en iyi e-ticaret platformunu seçip en kısa zamanda satışa başlamanız gerekiyor. İyi bir SEO altyapısından yararlanarak ürününüzü kısa zamanda tanınır hale getirebilirsiniz.

 

Başarısızlıkların isteğinizi gölgelemesine izin vermeyin

Birçok girişimci veya firma e-ticarete adım atarken zorluk yaşayabilir, hatta yıllarca başarısız bir süreç dahi deneyimleyebilir. Ancak bu fikrinizi rafa kaldırmanız için asla sebep olmamalı. Özellikle sermaye sıkıntısı çeken girişimci ve firmaların izlemesi gereken strateji, düşük risk sunan çözümü seçmektir.

Neye ihtiyacınız olduğundan emin olun

E-ticarete adım atacak herkesin ihtiyacını en iyi karşılayacak çözümü belirlemesi çok önemli. Seçimi yaparken dikkat etmeniz gereken hususlar ise e-ticaretteki tecrübe seviyeniz, sanal mağazanızı nasıl kurmak & kullanmak istediğiniz ve ileride hangi güncellemeleri yapacağınızı bilmeniz. Bu nedenle çok iyi araştırın ve seçtiğiniz yazılımın iş hayatınız boyunca size fayda sağlayacağından emin olun.

E-ticaret paketi sunan firmaların önemi

Günümüzde hemen hemen her sektörde başarılı e-ticaret hikayelerine tanık oluyoruz. Bu nedenle işletmelerin e-ticarete adım atmaları için altyapı sağlayan ve her ihtiyaçlarında yanlarında olarak güvenebilecekleri bir iş ortağına ihtiyaçları var.

Güvenlik ihtiyacımız artıyor

1

Sophos’un desteğiyle gerçekleştirilen IDC araştırması, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta Doğu ve Afrika bölgesinde güvenlik çözümlerindeki karmaşanın entegre güvenliğe olan ihtiyacı artırdığını ortaya koydu. Araştırmaya göre Türkiye güvenlik pazarı bölgenin en yüksek büyüme oranına imza atarak yıllık yüzde 11,3 büyümeyle 2020 yılında 229 milyon dolara ulaşacak.

Araştırmaya göre MEA bölgesinde güvenlik pazarının 2015 yılında 1,89 milyar dolar olan toplam büyüklüğünün yıldan yıla yüzde 9,3’lük artışla 2020 yılında 2,94 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Kurumlar güvenlik çözümlerine bütünsel olarak yaklaşmalı

Sophos Orta Doğu ve Afrika’dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Harish Chib, bilgi sistemlerinin hizmet kalitesini ve sürekliliğini sağlayan güvenlik ürünlerinin bölgede önemli bir yatırım önceliğine sahip olduğunun altını çiziyor.

Chib, “Güvenlik altyapısına yatırım yapan kurumlar, yatırımlarını planlarken organizasyonu uçtan uca kapsayacak gelişmiş güvenlik çözümlerine odaklanıyor. Bu noktada öncelikle yönetimi kolay ve organizasyonun sahip olduğu değerleri güvence altına alacak çözümler öne çıkıyor. Ardından mobil cihazların korunması ve buluta özgü güvenlik çözümleri gündeme geliyor. MEA bölgesinde özellikle mobil cihaz kullanımı dünya ortalamasının üzerinde. Bu da mobil cihazların ve içindekilerin güvenliğini çok daha önemli hale getiriyor” diyor.

Karmaşanın en büyük nedeni yapılandırma

Araştırmaya göre güvenlik çözümlerinde karmaşanın en büyük sebebi yapılandırma ve yönetim aşamasındaki zorluklardan kaynaklanıyor. Türkiye’deki kurumlar bunun yanı sıra kullanılan ürün sayısı ve güvenlik poliçelerinin çokluğundan da şikayetçi.

MEA bölgesinde şirketlerin sadece yüzde 33’ü tek bir dağıtıcıyla çalıştığını belirtirken, bazı kurumlarda bu sayı 9’un üzerine çıkıyor. Kurumların kullandığı güvenlik çözümlerinin sayısı genelde 1-6 arasında değişirken, bazı örneklerde bu sayı 13 ve üzerinde.

Dağılımdaki bu düzensizlik çoğu şirketin güvenliğe entegre bir bakış açısıyla yaklaşmadığına işaret ediyor. Diğer yandan çoğu şirket önümüzdeki 1-2 yıl içinde merkezi güvenlik yönetim konsoluna yatırım yapma planı içinde. Türkiye’de şirketlerin yüzde 43’ü iki yıl ve sonrasında bu yatırımı yapmayı planladıklarını söylüyor.

Öncelik veri kaybını önleme

  • Kimlik ve erişim denetimi, Türkiye’de öncelikli bilgi güvenliği adımı olarak öne çıkıyor (yüzde 50). Bunu veri kaybı önleme çözümleri (yüzde 43) ile güvenlik çözümlerinin entegrasyonu ve senkronizasyonu izliyor (yüzde 33).
  • Veri kaybı önleme çözümlerine verilen önem KOBİ’lerde ve kurumlarda eşit ağırlığa sahipken, büyük şirketlerde güvenlik yönetimi, iş sürekliliği, saldırı ve penetrasyon testi gibi konular daha fazla öne çıkıyor.
  • MEA bölgesinde veri kaybı önleme çözümlerinin en yaygın olduğu ülke Türkiye (yüzde 80), en az olduğu ülke Birleşik Arap Emirlikleri (yüzde 55).
  • Bölgede en yaygın kullanılan güvenlik ürünleri zararlı yazılım tespit etme ve önleme çözümleri. Bunların kullanımındaki yaygınlık oranı Türkiye’de yüzde 85, Güney Afrika’da yüzde 78.

Türkiye bulut/SaaS adaptasyonunda öne çıkıyor

  • Araştırmaya katılanların yüzde 79’u uç nokta güvenlik çözümlerinde geleneksel sunucu veya ağ geçidi çözümlerine yatırım yapacağını söylüyor. SaaS veya bulut tabanlı çözümlere yatırım yapanların oranı yüzde 13’te kalıyor.
  • Türkiye, SaaS ve bulut tabanlı çözümlerin adaptasyonunda yüzde 18 ile bölgede lider konumda. Büyük ve küçük ölçekli şirketlerde SaaS/bulut adaptasyonu konusunda bir fark bulunmuyor.

Virüsler hala en büyük tehdit olarak görülüyor

  • MEA bölgesinde virüsler en ciddi tehdit olarak görülmeye devam ediyor. Türkiye’de virüslerin hemen ardından spam endişesi öne çıkıyor.
  • Ağ ve uç noktaya yönelik saldırılar, DDoS ve istem dışı veri kaybı riski, mobil, bulut, sosyal medya ve tedarik zincirine yönelik saldırılara kıyasla daha fazla endişe yaratıyor. Karmaşık güvenlik ortamını yönetecek niteliklere sahip personele duyulan ihtiyaç da bir diğer endişe konusu olarak öne çıkıyor.
  • Kurumları harici tehditlere karşı duyarlı hale getiren bir diğer konu da çalışanlardaki güvenlik bilinci eksikliği. MEA bölgesinde güvenlik konusunda kendine güveninin yüksek olduğunu ifade eden organizasyonların oranı yüzde 42. Türkiye’de mevcut güvenlik önlemlerine ileri derecede güven duyan şirket oranı ise sadece yüzde 8.


Konfigürasyon ve yönetim karmaşanın en büyük sebebi

  • Katılımcılara göre güvenlik sistemlerinin yapılandırılması ve yönetimi en büyük karmaşa faktörü. Güney Afrika’da listeye çözüm sayısının çokluğu girerken, Türkiye’de kuralların fazlalığı öne çıkıyor (yüzde 57).
  • MEA bölgesindeki organizasyonlar genelde 1-6 arası çözüm kullanırken, bazılarında bu sayı 13’ün üzerine çıkıyor. Rakamlardaki bu farklılık güvenlikte entegre çözüm anlayışının eksikliğine işaret ediyor.

Sophos, Türkiye’yi de kapsayan MEA (Orta Doğu ve Afrika) bölgesinde entegre güvenlik çözümlerine olan ihtiyacın giderek artacağına işaret ediyor.

Nokia ve Apple anlaştı

1

Bir zamanlar mobil telefon alanında lider olan Finlandiyalı Nokia, altından tahtını çekip alan Apple ile arasındaki tüm patent çekişmelerine son vermek üzere anlaşma imzaladı.

Nokia, telefon üretim birimini Microsoft’a sattıktan sonra sahip olduğu patentlerini yöneten bir teknoloji ve Ar-Ge şirketi olarak varlığını sürdürmeye devam ediyordu.

Bu patentlerden bazılarını ise Apple kullanıyordu ancak iPhone’ların üreticisi Nokia’nın abartılı yüksek telif ücretleri isteyerek şirketi zor durumda bırakıyor olmasından şikayetçiydi.

Yeni telif hakları sözleşmesi

Nokia şimdi, Apple ile aralarında süre giden patent çekişmesine son verdiklerini ve yeni bir patent sözleşmesi imzaladıklarını açıkladı. Böyle Apple Nokia’nın mobil iletişim teknolojilerini kullanmaya devam edebilecek. İki firma ayrıca Nokia’nın mobil sağlık hizmetlerine yönelik teknolojileri konusunda da ortaklıklarını geliştirecek. Apple son dönemde ürünlerini sağlık hizmetleriyle birleştirmeye özen gösteriyor. Apple CEO’su Tim Cook mobil cihazların geleceğinin mobil sağlık hizmetleriyle entegre olmakta yattığına inanıyor. 

Yeni anlaşmanın şartları basına açıklanmadı ancak Nokia’dan sızan bilgilere göre Apple’ın, kullanacağı patentler karşılığında Nokia’ya önden yüklü bir ödeme yaptığı vurgulanıyor. Yani Nokia artık telefon üretmiyor olsa bile üretilen her iPhone’dan komisyonunu peşin peşin alıp oturduğu yerden kasasını doldurmaya devam ediyor. 

Mercedes kendi pil fabrikasını kuruyor

1

Elektrikli otomobillerin ve elektrik ekonomisinin bel kemiğini oluşturan lithium-ion pillerinin dünyadaki üretim kapasitesinin çok sınırlı olduğunu biliyoruz. Tesla bu handikabı geçmek ve dünyanın Lithium-ion pil üreitm kapasitesini ikiye katlamak için dünyanın en büyük fabrikası olacak Gigafactory’nin inşaatını bitirmek üzereyken, şimdi benzer bir fabrikayı Mercedes de inşa etmeye başladı.

Tek rakibi Tesla

Mercedes’in üreticisi Daimler’in inşa ettiği dev fabrika Almanya’da Kamenz şehrinde yer alıyor. Fabrikanın toplam maliyeti ise 562 milyon dolar olacak. Fabrikanın ana amacı Mercedes’in yakın gelecekte ihtiyaç duyacağı pilleri üretmek olacak. Aynı zamanda Almanya’da iç pazarın pil ihtiyacına cevap verecek olan fabrika, Mercedes’in temiz enerji kullanımı desteklemek için ürettiği duvar tipi ev pillerini de üretecek. Tesla da Powerwall isimli rakip bir ürünü ABD’de piyasaya sürüyor. Daimler’in ev tipi bataryaları da Kaliforniya’da güneş enerjisi sistemleri pazarlayan Vivint Solar ile ABD pazarında müşteri arayacak.

Mercedes’in yeni fabrika inşaatını ziyaret eden Almanya Başbakanı Merkel de bu yatırımın ne kadar önemli olduğunun altını çizerek yeni pil fabrikası sayesinde Alman otomobil üreticinin 1000 km menzile sahip elektrikli otomobiller üreterek dünyada önemli bir avantaja sahip olacağının altını çizdi.