“Fiber milli bir mesele olarak görülmeli”

0
telkoder_logo_YuksekTürkiye’de 4,5G’ye geçiş süreciyle birlikte yeniden gündeme oturan fiber altyapı konusu hakkında çözüm bekleyen birçok problem bulunuyor. 4,5G’nin sunduğu avantajlardan tam anlamıyla faydalanabilmek için mevcut fiber altyapısının yaklaşık 4 kat genişlemesi gerektiğini dile getiren TELKODER, öte yandan ülkemizde fiber İnternet abonesi sayısının da ancak 1,6 milyona ulaştığını belirtiyor. Teknolojinin dahil olduğu tüm sektörleri doğrudan etkileyen ve ülke kalkınmasında büyük etkisi olan fiber altyapının genişletilmesinin yıllardır engellendiğini belirten TELKODER, var olan altyapıların da adaletli bir şekilde diğer işletmecilere kiralanmasının önlendiğini dile getirdi. Bu konuda çıkarılan kanun ve yönetmeliklerin kağıt üzerinde kaldığını da söyleyen TELKODER, yerli ve yabancı yatırımcıların fiber altyapı kurmasının da bu yüzden çok mümkün olmadığını belirtti. TELKODER’in beş çözüm önerisi 1-Kablo TV şebekesinin İnternet Servis Sağlayıcılara açılması Kablo TV şebekesi, Türkiye’de geniş olarak yer alan ve kullanıma hazır bir fiber altyapıdır. Bu şebeke diğer işletmeciler tarafından kullanılamamaktadır. Özelleştirilmesi veya kiralanması yıllardır sürüncemede kalmıştır. Bu şebekenin kullanımının işletmecilere açılması çok büyük faydalar doğuracaktır. 2-Kurumların fiber altyapılarını adil fiyatlarla kiralaması Mevcut fiber altyapılarının adaletli bir şekilde diğer işletmecilere kiralanması yıllardır önlenmiş, bu konudaki mevzuat işletilmemiştir. Bu duruma son vererek, hangi kurum elinde ne kadar fiber altyapıya sahipse isteyen işletmecilere bunu adil bir şekilde kiralamalıdır. 3-Belediyelerin fiber altyapı kurulmasına ilişkin şartları belirleyen yasaları uygulaması Yerli ve yabancı yatırımcıların fiber altyapı kurma çalışmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Burada yerel yönetimlerin daha aktif destek vermesi büyük önem taşımaktadır. Tüm dünyada yerel yönetimler, yatırımcıların fiber altyapı kurmalarına destek olmaktadır. Türkiye’de de belediyeler fiber altyapı kurulumunun kendi bölgelerine sağlayacağı katma değeri anlayıp, bu konuda çıkarılan kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasına ön ayak olmalıdır. 4-Fiber için ortak bir altyapı şirketi kurulması Özellikle 4,5G’nin kullanıma sunulmasıyla beraber Türkiye’de fiber altyapı eksikliğinin etkisi daha çok hissedilecektir. Bu durum da artık fiber altyapıyı genişletme çalışmaları için daha radikal adımlar atılmasını gerektiriyor. Yeni bir ortak altyapı şirketinin kurulması ve herkesin elindeki altyapıyı bu şirkete devretmesi gibi öneriler de ciddi bir şekilde değerlendirmeye açılmalıdır. 5-Fiberin milli bir mesele olarak görülmesi ve hizmete öncelik verilmesi Fiber altyapı denildiğinde sadece hızlı İnternet bağlantısı akla gelmemelidir. Fibere yatırım ülkemizde teknoloji ile temas eden tüm sektörler için bir kaldıraç görevi üstlenecektir. Fiber altyapı sayesinde Türkiye hem kendi bölgesinde hem de dünya pazarında daha güçlü bir ekonomi haline gelecektir. Bu bir milli mesele olarak algılanmalıdır. Kurumlar fiber altyapı konusunda, altyapı sahipliğinden para kazanmaya değil, o altyapı üzerinden halka en iyi hizmetleri vermeye odaklanmalıdır. Bu şekilde uzun vadede anlık kazançlarına kıyasla çok daha büyük faydalar elde edebileceklerdir.

LinkedIn CEO’su hisselerini personele dağıttı

0

linkedin ceo jeff weinerlinkedin ceo jeff weinerlinkedin ceoŞubat ayı sonunda mali çeyrek raporunu yayınlayan LinkedIn’in hisse değerleri adeta dibe vurdu. Yaklaşık 192 dolardan işlem gören hisse senetleri bir anda yüzde 40 düşüşle 108 dolar seviyesine geriledi. Personelin bu kötü gidişattan olumsuz etkinlenmesini istemeyen LinkedIn CEO’su Jeff Weiner, 14 milyon dolar değerindeki hisse primini geri çevirerek personel prim havuzunda paylaştırılmasını istedi.

Şirket hisseleri son birkaç günde nazaran kendini toparladı ve 119 dolar seviyesine yükseldi. Jeff Weiner bu süre içinde çalışanlarının LinkedIn misyonuna ve hisse değerlerinin yükseleceğine inanmaları için yoğun bir kampanya başlattı. Toplantılarda sık sık şirketin düşüş sonrası değişmediğini ve bir gün pazar değerinin tekrar eski seviyelerine döneceğini dile getiriyor.

LinkedIn kenetlendi!

BusinessInsider haberine göre Weiner bu toplantılarda “Bilanço açıklamamızdan bir önceki gün ile aynı şirketiz. Ben de açıklamanın bir gün öncesindeki ile aynı yöneticiyim. Sizler için de aynısı geçerli. En önemlisi ekonomik fırsat yaratma becerilerimiz açısından aynı misyonu, aynı vizyonu, aynı gayeyi paylaşıyoruz. Bunların hiç biri değişmedi.” şeklinde telkinlerde bulunuyor.

Kötü gidişat sonrası kendi payından ödün veren CEO profilini daha önce Twitter’da görmüştük. Jack Dorsey, Ekim ayında bir dizi işten çıkarmanın ardından kalan personele moral sağlamak amacıyla kendi hisselerinin üçte birini, Twitter’ın toplam hisselerinin de yüzde 1’ini çalışanlara dağıtmıştı. Benzer şekilde geçtiğimiz yaz yabancı bir şirketten 589 milyon dolar yatırım alan Yemeksepeti.com, bu paranın 27 milyon dolarını şirketin 114 çalışanına dağıtmıştı.

Çalışmak için en ideal teknoloji şirketleri

0
6554-278070happyworkers[1]Dünyanın pek çok yerinde çalışılmak istenen şirketler listesi açıklanır. Türkiye’de de benzer temalı araştırmalara rastlamak mümkün. Bu tip listelerin en yenisi Fortune tarafından “100 Best Companies to Work for” başlığıyla yayınlandı. Listenin başında, son 10 yılda yedinci kez zirvede yer alan Google, daha doğrusu yeni çatı şirketinin adıyla Alphabet bulunuyor. Ancak Fortune, Alphabet’i teknoloji şirketi olarak değil, reklam ve pazarlama şirketi olarak değerlendirmiş. Bu nedenle listenin teknoloji kategorisinde Google ya da Alphabet ismine rastlamak mümkün değil. Bilgi Teknolojileri kategorisindeki şirketlere baktığımızda ise ilk sırada SAS’ın olduğu görülüyor. Türkiye’de de uzun yıllardır faaliyet gösteren SAS, aynı zamanda 100 şirketlik listede ilk 10’a girebilen tek bilgi teknolojileri şirketi. SAS geçen yıl bu kategoride dördüncü sıradaymış. Geçen yıl genel sıralamadaki yeri ise 19.’luk. Bu açıdan tüm listenin ilk 10’daki yeni ismi olduğunu söylemek mümkün. SAS’ın ardından bilgi teknolojileri kategorisinde ikinciliği alan ve genel sıralamada 15. olarak kendine yer bulan Ultimate Software’in, geçen yıl 21. sırada olduğu görülüyor. 2500’ün üzerinde çalışanı olan şirketin sadece 57 çalışanı ABD dışında. Bilgi teknolojileri kategorisi üçüncüsü Salesforce’un genel sıralamada 23. olduğu listede bulunan diğer isimler Workday, Intuit, World Wide Technology, VMware, Hyland, Autodesk, Cisco Systems, Adobe ve GoDaddy olarak sıralanıyor. Bu kategorinin son ismi olan GoDaddy, genel sıralamada ise 95.’likte yer buluyor.  
Çalışmak için en ideal teknoloji şirketleri ve genel sıralamadaki yerleri.
Çalışmak için en ideal bilgi teknolojileri şirketleri ve genel sıralamadaki yerleri.
Genel sıralamada finans ve sigorta üstünlüğü Listenin zirvesinde Google, yani Alphabet olsa da sektörel dağılıma baktığımızda finans ve sigorta dünyasının ağırlığı dikkat çekiyor. Örneğin ikinci sırada bulunan ACUITY Insurance sigorta ve finansal servisler kategorisine dahil. Beşincilikteki Quicken Loans, Altıncı Robert W. Baird ve 10. Sıradaki Edward Jones da yine bu kategoride. Danışmanlık (profesyonel servisler) hizmeti veren The Boston Consulting Group ile Kimley-Horn and Associates de ilk 10’da yer bulmayı başaran şirketler. Listenin tamamına Fortune‘un internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Araştırma nasıl yapılıyor? Fortune bu araştırmada, Türkiye’de de çalışmaları bulunan Grate Place to Work ile işbirliği yapıyor. Araştırmaya dahil olmak isteyen şirketler Grate Place to Work’e kayıt yaptırıyor ve kendilerine yöneltilen sorular, bizzat o şirketin çalışanlarınca yanıtlanıyor. Sıralama kriterleri arasında eğitim olanakları, iç iletişim yöntemleri, çeşitlilik (diversity) yaklaşımı gibi başlıklar bulunuyor.

Bitcoin ikiye bölündü!

0

bitcoinBitcoin uzmanlarının bir süredir dilinden düşmeyen tehlike kapıya dayandı; dijital para biriminin sürekli büyümesi sonucunda Bitcoin ağında yapılabilen işlem hacmi sınırlara geldi. Her gün gerçekleşen sayısız Bitcoin işleminin altından kalkabilmek için sistemin çekirdek yazılım kodlarında köklü değişiklikler yapılması gerektiğini ısrarla hatırlatan sektör uzmanları, sorunun çözümü aşamasında yaşadıkları fikir ayrılığı nedeniyle bugüne kadar somut bir adım atamamıştı.

Bu hafta içinde ise öngörüler doğru çıktı, Bitcoin ağı maksimum kapasiteye ulaştı ve dünyanın dört bir yanındaki işlemlerin bir kısmı uzun gecikme süreleriyle gerçekleşti, bir kısmı ise hiç tamamlanamadı. Bir ödemenin doğrulanma süresi ortalama 10 dakikadan tam 43 dakikaya çıktı. Bir zamanlar dijital para birimine kucak açan mağazalar sistemden çıkış yaparken, kullanıcılar da neye uğradıklarını şaşırdı.

Bitcoin nasıl bu hale geldi?

Bitcoin’de işlemlerinin doğrulanması için madencilerin ağ zincirinde yeni bir blok oluşturması gerekiyor. Her bir blok 1 MB büyüklüğünde veri taşıyabiliyor ve 10 dakikada oluşturuluyor. Mevcut işlem hacmiyle 10 dakikada 1 megabayttan daha fazla işlem doğrulama istiyor. Oluşan bu darboğaz da işlemlerin gecikmesine ve sistemde kesintilere neden oluyor.

Bu konuda topluluktan gelen en somut öneri, blok boyutunu 2 MB büyüklüğe çıkarmaktı. Ancak bu öneri Bitcoin dünyasını adeta ikiye böldü. Sistemin orijinal kodlarını elinde bulunduran Core adlı grup ile, açık kaynaklı bu kodların 2 MB blok boyutuna sahip olanını hazırlayan Classic adlı diğer grup arasında madenciler ve kullanıcılar için bir rekabet başladı.

Topluluk üyeleri tercih ettikleri kodu Bitcoin yazılımı üzerinde bir düğümde oy kullanarak belirleyebilir. Ancak son kararı madenciler verecek. Topluluğun en büyük kesimini oluşturan Çinli madencilerin çoğunluğu şu ana kadar orijinal kodları geliştiren Core grubuyla devam etmeyi seçti.

Sistemin gidişatı yokuş aşağı olunca, iki taraf da birbirini kirli taktikler kullanmakla suçlamaya başladı. Core tarafı, karşı tarafın galip gelmek için sistem ağına sürekli düşük ücretli işlem talebi gönderdiğini iddia ediyor. Classic cephesi ise kendi yazılımlarını kullanmak isteyen madencilerin sürekli DDoS saldırısına uğradığını öne sürüyor.

Bugüne kadar beklenen, darboğaza girildiğinde madencilerin büyük bölümünün tek bir tarafı seçerek, gidişata uygun bir yol izleyeceğiydi. Ne var ki günler geçmesine karşın, hala belirgin bir kazanan yok ve karşıt iki grup arasındaki savaş sürekli kızışıyor. Her gün binlerce işlemin yapıldığı -en azından yapılması gereken- Bitcoin ağı ise bu gerilime bakalım daha ne kadar dayanabilecek.

Zika virüsü için Google ve UNICEF bir arada

0
zika virüsüArama devi Google ve UNICEF, Brezilya ve  Latin Amerika’da hızla yayılan Zika virüsü karşısında güç birlikteliğine gitti. Bu ortaklıkla birlikte oluşturulacak açık kaynaklı platformda sivrisinekler aracılığıyla yayılan Zika virüsünün yayılım noktaları haritalandırılacak ve muhtemel salgınlar önceden saptanacak. Bahsi geçen haritalandırma sistemi, seyahatler ve hava şartlarının dahil olduğu geniş bir yelpazeye sahip bilgi edinme kaynağından yararlanacak. Google’a göre bu sayede hükümetler ve yardım organizasyonları kaynaklarını daha etkili biçimde kullanacaklar. Google ayrıca UNICEF’e 1 milyon dolar bağışladıklarını ve bu bağışın sivrisineklerle mücadele, aşı geliştirme ve farkındalık kampanyalarında kullanılacağını açıkladı. Bunlarla yetinmeyen Google, YouTube üstünde Sesame Street gibi içerik üretici ve kanallarla bir partnerlik gerçekleştirerek Zika virüsü hakkında bilgi ve korunma ile alakalı içeriklerin yayılmasını hızlandırmayı amaçlıyor.

Zika Virüsü Nedir?

Aedes Aegypti türü sivrisineklerin taşıdığı virüs özellikle hamile kadınları enfekte ettiğinde Mirosefali, yani nörogelişimsel bir bozukluk sonucu bebeklerde beyin gelişiminin durması ve baş çevresinin normalden küçük olmasına sebep oluyor.

Slack Calls nedir? Nasıl çalışıyor?

0
slack callsGrup iletişiminde son dönemin gözde uygulaması, bugün itibariyle Slack Calls adını verdiği özelliği devreye soktu. Bu uygulama sayesinde Slack kullanıcıları diğer Slack kullanıcıları veya kanallarıyla özel veya konferans aramaları gerçekleştirebilecekler. Slack daha önce Skype ve Google Hangouts gibi üçüncü parti firmalar aracılığıyla bünyesinde zaten bir arama özelliği barındırıyordu. Kendine has “Calls” özelliğinin ise ayrıca indirilmesi gerekiyor ve şu aşamada bazı sıkıntılar mevcut. Slack Calls ile iletişim kurmak için takım/grup yöneticisinin ayarlardan bu özelliği etkinleştirmesi gerekiyor. Bu etkinleştirmenin ardından kullanıcılar tüm konu başlıklarının altında telefon simgesi görecekler. Bu simgeye tıklayarak arama gerçekleştirebilirsiniz. Konuşmalar esnasında kullanacağınız emojiler ise konuşmayı gerçekleştirdiğiniz kişinin kamerasında gözükecek.

Slack Calls kitlenin yarısına şimdiden ulaştı

Konu hakkında açıklama yapan Slack’in önemli isimlerinden April Underwood çalışan insanların hayatlarını daha kolay, keyif verici ve üretken hale getirmenin kendileri adına bir görev olduğunun altını çiziyor ve devam ediyor: “Sesli aramalar takım iletişiminde çok önemli bir yere sahip. Bu yüzden üçüncü parti firmaların uygulamaları büyük bir kullanıcı kitlesine sahip. Halihazırda Skype, Google Hangouts, Zoom ve BlueJeans gibi uygulamalarını kullananlar için Slack Calls ile bir sesli konuşma başlatmak kolay. Ancak daha basit çözümler arayanlar için bu yeni uygulama Slack’i daha işe yarar kılacak.” Günlük 2,3 milyon kullanıcıya sahip olan Slack’in kullanıcılar kanadından en çok istenen özelliklerinden biri olan videolu/sesli sohbet özelliği şimdiden bu kitlenin yarısı tarafından kullanılmaya başlandı bile. Peki ya video aramalar? Slack bu özelliğin de yolda olduğunu duyurdu ancak ne zaman destekleyeceklerine dair net bir tarih vermedi.

Aselsan raylara iniyor

0
AselsanTürkiye’nin raylı sistem yatırımlarında dünyanın ön sıralarında yer aldığı bir gerçek. Bugün başlayan Eurasia Rail Uluslararası Demiryolu, Hafif Raylı Sistemler, Altyapı ve Lojistik Fuarı’nın açılışında bir konuşma yapan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, son 10 yılda bu alanda yapılan yatırım tutarını yaklaşık 20 milyar dolar olduğunu belirtti. Yıldırım, önümüzdeki 10 yılda ise 40 milyar dolarlık bir yatırım daha planlandığını da açıkladı. Bu yıl 6. kez kapılarını açan Eurasia Rail Fuarı, ismiyle uyumlu bir şekilde Avrupa ve Asya’dan pek çok şirketin standlarıyla katıldığı bir fuar haline geldi. 30 ülkeden 300 katılımcı firmanın yer aldığı fuardaki firmaların çeşitliliği, raylı sistemlerin aslında sanılandan çok daha büyük bir sektör olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Türkiye’deki yeni yüksek hızlı trenleri getiren Siemens’in dışında CAF, Bombardier, Alstom, Hyundai Roterm gibi uluslararası üreticiler fuarda en büyük standlara sahip firmalar olarak dikkatimizi çekti. Bunun dışında gerek yerli gerekse yabancı pek çok firma da sinyalizasyon, elektrifikasyon, araç altyapı sistemleri, lokomotifleri, havalandırma ve vakumlu temizlik sistemlerini tanıttı. Bu firmalar arasındaki yeni isimlerden biri ise, daha çok savunma sanayii için geliştirdiği ürün ve çözümlerle tanıdığımız Aselsan’dı. Aselsan’ın, ürün ve teknoloji alanında fuardaki diğer firmalarla ciddi bir rekabete girmeye hazırlandığı net bir şekilde görülebiliyordu. Standta Aselsan yetkililerinden aldığımız bilgiye göre ulaşım sektörüne yönelik çalışmalar 2014 Eylül’ünde başlamış. Buna rağmen kısa sürede gelinen nokta takdiri hak ediyor. Aselsan demiryolu dünyası için neler sunuyor? Şirket, raylı ulaşım sistemleri altında altı farklı ürün ve çözüm sunuyor. Bunlar Çekiş (Cer) Sistemi, Tren Kontrol ve Yönetim Sistemleri, Demiryolu Enerji Dağıtım ve Yönetim Sistemleri, Enerji Depolama Sistemleri, Ana Hat Sinyalizasyon Çözümleri ve Şehiriçi Sinyalizasyon Çözümleri olarak sıralanmakta. Fuarda bazılarını tüm teknik detaylarıyla paylaşan Aselsan, ayrıca Tren Kontrol ve Yönetim Sistemleri için hazırladığı bir simülasyonu da fuar ziyaretçilerinin denemesini sağlıyordu. Bu sistemin Ar-Ge çalışmaları devam etse de sonuca bir hayli yaklaşıldığını söylemek mümkün. Aselsan, bu çalışmayı hızları saatte 300 kilometreyi bulan yüksek hızlı trenlerin güvenli bir şekilde işlemesini sağlamak için geliştirmiş. Bu amaçla özel bir çalışma yapan Aselsan mühendisleri, yenilikçi mimariler ve algoritmaları kullanarak yüksek güvenlik standartlarına uygun bir ürün ortaya koymuş. Görevsayar TKYB (Tren Kontrol Yönetim Bilgisayarı) adı verilen cihaz -40 ila +70 derece arasındaki sıcaklıklarda çalışabilirken yalnızca yüksek hızlı trenlerde değil, lokomotiflerde ve metro ile tramvaylarda da kullanılabiliyor. Aselsan’ın oluşturduğu tren kontrol yönetim sistemi, ekipman yönetimi, aydınlatma, havalandırma, kapı ve fren kontrolü, hata tespit aracı gibi yetenekleri barındırıyor. Standta Aselsan yetkililerinden aldığımız bilgiye göre şirket, tanklardaki çekiş kontrol sistemlerini trenlere uyarlamak için çalışıyor. Ayrıca sistemin bir benzerini akıllı şehirlere giden yolda şehir içi ulaşım sistemlerinin yönetimi için de kullanmak mümkün. Aselsan, trafikle ilgili çözümlerini ise raylı sistemlerden ayrı olarak, Trafik ve Otomasyon Sistemleri başlığı altında inceliyor.
EurasiaRail2016_Siemens
Eurasia Rail Fuarı’na bu yıl 30 ülkeden 300 firma katıldı.
Fuardaki yerli teknolojiler Fuarda, Türkiye’de geliştirilen farklı ürün ve teknolojilerle de karşılaşmak mümkün. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşlarından biri olan İSBAK, akıllı ulaşım sistemleri çözümlerini tanıtırken, ilk örnekleri Malatya’da kullanılmaya başlanan Bozankaya grubunun Ankara’da ürettiği Trambüs adlı aracı –elektrikli metrobüs gibi düşünebilirsiniz-, Bursa’da uluslararası standartlardaki ilk yerli tramvayı geliştiren Durmazlar Grubu’nun İpekböceği isimli aracı, geliştirdiği modern tasarımlı araçlarla Türkiye’nin endüstriyel ürün tasarımında önemli bir noktaya gelen Hexagon ilk akla gelenler. Ayrıca GE’nin TÜLOMSAŞ ile Eskişehir’de ürettiği ve pek çok ülkeye ihraç edilmeye başlanan lokomitifi ile Siemens’in Gebze’deki yeni fabrikasında üretmeye başlayacağı Avenio serisi tramvaylara ait bilgilere de ilgili stantdlardan erişmek mümkün. 5 Mart 2016 Cuma gününe kadar devam edecek olan Eurasia Rail Fuarı, Yeşilköy’de bulunan İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenleniyor.

Mercari: Japonya’dan çıkan çılgın unicorn!

mercari unicornSilikon Vadisi teknoloji balonundan yakınadursun, unicorn olarak bilinen ve pazar değeri 1 milyar doları aşan teknoloji girişimlerine her geçen gün yeni bir tanesi ekleniyor. Unicorn treninde bu kez rota Japonya’yı gösteriyor. Bizdeki Gittigidiyor’a (en azından ilk yayınlandığı haline) benzeyen bir P2P pazaryeri uygulaması olan Mercari, Japonya’nın ilk halka arz öncesi 1 milyar dolar üzerinde değerlenen teknoloji girişimi oldu.

TechCrunch haberine göre ilk D Serisi fonlama turunda 75 milyon dolar yatırım alan Mercari, toplam aldığı yatırımı 111 milyon dolara çıkarırken, tahmini pazar değerini de 1 milyar dolar barajının üstüne taşımayı başardı. Temmuz 2013’te Japonya’da, Eylül 2014’te ise ABD’de kullanıma açılan Mercari’nin yaptığı açıklamaya göre bugüne kadar 32 milyon kez indirilen uygulamanın 7 milyona yakın kullanıcısı ABD sınırları içinde yaşıyor. Her ay platform üzerinden satılan ürünlerin değeri ise 88 milyon doları aşmış durumda.

https://www.youtube.com/watch?v=ec0EPqhNJno

Taze unicorn çıkış yapmaya hazır

Son aldıkları yatırımla birlikte Japonya’daki genişlemelerinin yanı sıra ABD ve Avrupa’ya da takviye yapacaklarını belirten şirketin CFO’su Kei Nagasawa, şirketin birleşme ve alım olanaklarına açık olduğunu dile getirdi. Diğer bir deyişle, şirket daha güçlü bir oyuncu tarafından satın alınarak çıkış (exit) yapmaya sıcak bakıyor.

Mobil cihazlar üzerinden e-ticarete odaklanan Mercari, özellikle ikinci el ürünlerin satıldığı bir bit pazarı felsefesini benimseyip, başarıyla uygulaması sonucu Amazon ve eBay gibi devlerin top koşturduğu bir sahada kendine yer bulabildi.

Almanya: Facebook konumunu suistimal ediyor

0

facebook mark zuckerberg angela merkel Almanya ve Facebook bir kez daha kullanıcı verilerinin işlenmesi konusunda karşı karşıya geldi. Federal Ticaret Birliği Bürosu, Facebook’un topladığı verileri reklam satışlarında nasıl değerlendirdiği hususunda kullanıcıları yeterince bilgilendirmiyor oluşundan şikayetçi.

Reklam gelirleriyle yaşayan internet servislerinde kullanıcı verilerinin büyük önem taşıdığını hatırlatan Büro Başkanı Andreas Mundt, “Bu nedenle kullanıcılardan elde edilen verinin türü ve kapsamı hakkında onların bilgilendirilmesi gerekiyor.”

Facebook rekabeti zorlaştırıyor

Avrupa’nın en katı veri koruma kanunlarına ve yönetmeliklerine sahip olan Almanya, ülke vatandaşlarının verileri nedeniyle sosyal medya deviyle daha önce de karşı karşıya gelmişti.

WSJ’ye göre Federal Ticaret Birliği Bürosu, Facebook’un pazardaki hakim konumu sayesinde abonelerinden, farklı alanlarda kişisel bilgilerin kullanımı için zorla izin alıyor. Derlenen veriler ise şirkete haksız bir rekabet avantajı sağlayarak, yeni rakiplerin ortaya çıkmasını imkansız hale getiriyor. Gelişmiş ülkeler mevcut servisleri kullanmanın yanı sıra, kendi dijital dönüşümlerini gerçekleştirerek Facebook veya Google gibi devlere meydan okuyacak katma değerli girişimleri desteklemek istiyor.

Konuyla ilgili açıklama yapan Facebook tarafı ise kanun dışı herhangi bir uygulamaları olmadığını ve Federal Büro ile çalışmaktan memnun olacaklarını söyledi.

Oynadığınız oyun sizi yüzünüzden okuyacak

0
affdex oyun oyuncuHer zaman için oyun ile oyuncu arasında farklı etkileşim yolları arayan yapımcılar, oluşturdukları dünya, hikaye ve karakterlerle; onları kontrol edecek oyuncular arasında hep sıkı bir bağ kurmak istemişlerdir. Ama ya oyuncunun hisleri oyuna dahil olursa? “Eskiden tasarımcılar olarak üzerinde düşünmemiz gereken pek çok nokta vardı.” diyen Flying Mollusk adlı oyun firmasının önemli isimlerinden Erin Reynolds sözlerine şöyle devam ediyor: “Oyuncu yeterince eğlenir mi? Yoksa kısa sürede sıkılır mı? Bir seferde herkese uyacak bir oyun yapma şansınız var.” Duygu ölçüm teknolojileri üzerinde önemli çalışmaları bulunan Affectiva isimli firmanın çalışmaları, web kameralarından reklamlara pek çok farklı alanda kendisini gösteriyor. Firmanın bir diğer teknolojisi ise bu kez oyun yapımcılarının işine yaradı. İnce yüz hareketlerini algılayan ve analiz eden Affdex isimli teknolojiyle oluşturulan eklenti sayesinde geliştiriciler duygusal farkındalığın işin içine girdiği bir kontrol şeması sunuyor. 4,5 milyonu aşkın yapımcı tarafından tercih edilen popüler oyun geliştirme motorlarından Unity için yayınlanan eklenti pratikte web kamerası üzerinden oyuncunun yüz ifadesini okuyabiliyor. Bugün pek çok oyunun temelinde duygusal bir deneyim yaşatma amacında olduğuna değinen Affectiva’nın kurucularından Rana el Kaliouby, duygusal tepkimeyi bir kontrol dinamiği haline getirmeyi başardıklarını dile getiriyor. nevermind

Bu oyun yüzünüzdeki korkuyu anlıyor

Teknolojinin neler yapabildiğine tanık olan oyun geliştiricisi Erin Reynolds, psikolojik korku oyunu Nevermind’da Affdex’i kullanarak standart kontrolcü yanına oyuncuyla iletişim kurabildikleri ikinci bir yol açtıklarının altını çiziyor. Nevermind’ın karanlık, ürkütücü dünyasında oyuncu kendini bir akıl hastanesinde buluyor ve bastırılmış, korkutucu geçmişe sahip hastaların tramvalarını deneyim ediyor. Affdex sayesinde oyuncunun korku seviyesine göre bir zorluk seviyesi ayarlayan yapım, böylece ekran başındaki kişiyi güçlü olmaya, korkmamak için direnmeye itiyor. Tabii ki bir oyunun oyuncularla duygusal ilişkisi hikayeye ve temaya göre değişkenlik gösterebilir. Nevermind’ın aksine çocuklara yönelik oyunlarda erken yaşta duyguları düzenleme ve öfkelerini kontrol etme gibi noktalarda yardımcı olunabilinir. Teknoloji sayesinde oyunlar oyuncuların duygularını ilerleyişte de kullanabilir. Örneğin içeri sızmak istediğiniz bir kalenin korumasına gülümsemeniz veya tehditkar bir yüz ifadesiyle ona bakmanız ilerleyişi değiştirecektir.

WhatsApp e-postayı bitirecek mi?

0

whatsappYeni çıkan bir teknolojiyi, tanıdık olan bir diğeri üzerinden anlatmak en kolay yöntemdir. WhatsApp ilk çıktığında “internet üzerinden ücretsiz SMS” demiştik. Twitter için “Blogger ile Facebook arası” dedik. Proje geliştirdiğim çeşitli şirketlere Slack adı verilen ve özellikle yurtdışında ekip iletişiminin artık temel taşlarından biri olan servisi anlatırken de, “WhatsApp’in dosya gönderip alınabileni” özetini kullandığımı hatırlıyorum.

Buna karşın, “zaten WhatsApp gruplarıyla biz iletişimimizi hallediyoruz, dosyayı da e-postayla alıp göndeririz” diyen kurumsal kullanıcılarla çok karşılaştım. Mobil anlık mesajlaşma servisi için yayınlanan son güncelleme tam da bu nedenle büyük önem taşıyor. Tüm dünyada bir milyarın üzerinde kullanıcısı bulunan servis için OTA üzerinden yayınlanan son güncelleme, sadece Slack’in pabucunu dama atmakla kalmıyor, e-posta kullanımını da ikinci plana düşürüyor.

WhatsApp profesyonelleşiyor

Henüz uygulama mağazalarında yerini almayan bu güncelleme hayata geçtiğinde, iş arkadaşları birbirine patronla ilgili yaptıkları caps çalışmalarının ötesinde, profesyonel dokümanları da WhatsApp üzerinden iletebilecek. Şimdilik sadece PDF formatındaki dosyaların paylaşılmasına olanak tanısa da, yakın zamanda Word ve Excel dokümanlarının da paylaşıma açılması bekleniyor.

Geçtiğimiz aylarda yıllık 0,99 dolar olan kullanım bedelinden vazgeçen WhatsApp, bundan böyle gelir modelini işletmeler üzerinden kurmaya çalışacak. İşletmeler ve müşterileri arasında yeni bir iletişim aracı olma yolunda ilerleyen servis, erişim ve kullanım kolaylığı ile orta vadede e-postaya olan ihtiyacı tamamen ortadan kaldırmasa da, en aza indirecek gibi görünüyor.

Sorun üretkenlik ise, çözüm ofis penceresi!

0

ofis uyku üretkenlikOfiste üretkenlik bir çalışan için en önemli konulardan biri. Üretkenlik ile ilgili sık sık araştırmalar yapılıyor ve onu artırmanın yolları aranıyor. Yine bu kapsamda yapılan bir araştırmaya göre yeterli uyku beraberinde karar verme ve öğrenme yeteneğini geliştirirken, uykuda düzensizlik tam tersi bir etki yapıyor. İnsan vücudunun en zinde olduğu zaman sabah 10:00 iken, en hızlı tepki verdiği zaman öğleden sonra 15:00 olarak tespit edilmiş. Ancak pek çok insan toplantı odalarında kahve fincanlarına sarılmış uyanık kalmaya çalışıyor veya kuytu köşelerde şekerleme yaparak uyku düzensizliklerinden kaynaklı üretkenlik sorunlarıyla mücadele etmeye çalışıyor

Araştırma, penceresi açık bir yerde çalışmanın gece uykusunu olumlu yönde etkilediğini kanıtlıyor ancak bugün pek çok ofis ortamı penceresiz, gün ışığından yoksun durumda.

Araştırmayı gerçekleştiren ekip geçtiğimiz Haziran ayında düzenlediği geleneksel “UYKU” mitinginde ofis çalışanlarının 49 gününü gözlem altına aldı. Bu çalışanların 27’si penceresiz ortamda, 22’si ise pencereli bir ofiste işlerini sürdürdü.

Ekibin başındaki isim Ivy Cheung sonuç olarak “Penceresiz ofiste çalışanlara göre, pencereli ofiste çalışanlar % 173 daha fazla gün ışığından faydalanabiliyorlar ki bu da her gece ortalama 47 dakika daha fazla uyumalarına sebep oluyor.” açıklamasında bulundu.

Her ne kadar yapılan araştırma ilk bakışta ve sadece  uyku ve güneş ışığı arasındaki bağı ortaya çıkarmış gibi görünse de, ofis çalışanları hakkında yapılan yorumu mantıklı kılıyor.

Pencere üretkenlik için neden önemli?

Güneşten gelen parlak gün ışığı vücudumuzdaki uyku düzeni ve uyanıklığı ayarlayan bir sinyal yolluyor. Eğer vücudunuz yeterli gün ışığıyla beslenmezse, yapılan araştırmada bahsedildiği gibi vücut uyumak için kendini hazır hissetmiyor.

Aynı şekilde yatmadan önce akıllı telefonunuzla harcadığınız zamanlarda mavi renkli, parklak ışık beyninizin uyanma merkezinin kapanması gerektiği noktayı yeniden harekete geçiriyor.

Doğal gün ışığından mahrum kalan çalışanların sadece uyku düzeni bozulmakla kalmıyor, işletme açısından da görülebilir etkileri ortaya çıkıyor. Araştırmaya göre uyku düzeni bozuk çalışanlar sadece asabi hale gelmekle kalmıyor; hatırlamakta güçlük çekiyor ve aptalca riskler alıyorlar.

Nihayetinde araştırmayı yapan ekibimiz bu problem karşısında ofislerin tasarımında çalışanların gün ışığından yararlanmasını sağlayacak rötuşların yapılması önerisinde bulunuyor. Şayet duvarları yıkmakta zorlanırsanız, gün ışığını taklid eden LED ışıklar da doğal ihtiyaçlarımızı bir noktada karşılayabilir.

Sanal gerçeklik fırtınası fos mu çıkacak?

0

sanal gerceklik oculusGeçtiğimiz hafta tamamlanan dünyanın en büyük mobil fuarlarından Mobil Dünya Kongresi 2016’da, bu yılın sanal gerçeklik yılı olacağı konuşuldu. Samsung, LG ve HTC gibi dev markaların VR teknolojilerini  Mobil Dünya Kongresi’ne getirmesi bir yana, yeni ürünlerini lansmanlarında sanal gerçekliği bir araç olarak kullanmaları, bahsi geçen teknolojinin kalıcı olacağının sinyallerini veriyor. Nihayetinde geleceğin VR teknolojisinde olduğuna dair ciddi bir öngörü var.

Ancak şöyle bir kaç yıl geriye dönersek, aynı firma ve içerik üreticilerinin 3D TV için de benzer sözleri sarf ettiklerini görebiliriz. Nitekim o dönem için 3D TV’lerin artık bir standart olmaya hazır oldukları ve insanların TV şovlarından filmlere, spor müsabakalarından dizilere kadar pek çok izleme alışkanlığında devrimsel farklılıklara yol açacağı ileri sürülmüştü. Bugünse firmaların büyük çoğunluğu 3D TV üretiminden vazgeçmiş durumdayken televizyon kanalları da öncelik sıralamasına UHD/4K içerikleri aldı.

Elbette VR teknolojisinin şansı 3D’ye göre daha yüksek. 3D TV izleyicilere ek bir bakış, yeni bir açı verirken, sanal gerçeklik izleyicilere istediklere yere gitme ve istedikleri şeyi yapma sözü veriyor.

Daha gerçekçi bir VR deneyimi için 2.000 dolar civarında yüksek donanımlı bir PC’ye ihtiyaç duyduğunuz düşünüldüğünde, sanal dünyaların serin sularında yüzmek için henüz çok erken olduğunu fark edeceksiniz. İşte bu yüzden Google Cardboard gibi telefonunuzla uyumlu, çok daha ucuza size gerçek bir VR deneyimi sunan başlıklar var.

VR kaskların başarısı sadece yüksek satış rakamlarından ibaret değil. İşin yaratıcılık kısmı da bir o kadar önemli. Şayet bu yeni teknolojik oyuncaklar satışa sunulduklarında beklenen ilgiyi görürse 2016 sonuna kadar teknoloji gündeminde bir ana akım oluşturacak. Sanal gerçeklik kaskları kalıcı mı yoksa 3D TV gibi anlık bir heves mi? Durum tartışmaya açık. Tek bildiğimiz bu aralar epey moda olduğu!

Apple Pay şampiyon, ikinci kim?

0

apple payApple Pay bir yana, mobil cüzdanlar 2015’i hayal kırıklığıyla kapattı. İsabetli TMT 2015 Öngörüleri ile başarılı tahminler yapan Deloitte bile yalnızca temassız mobil ödeme alanında çuvalladı ve Deloitte Kanada Yöneticisi Duncan Stewart’un açıklamasına göre mobil cüzdan yaygınlığı yüzde 5’in üstüne çıkamadı.

Buna karşın pazara herkesten önce giren Apple Pay, ilk olmanın avantajını kullanıyor. iPhone 6’nın piyasaya sürülmesinden hemen sonra, Ekim 2014’te ABD’de kullanıma açılan Apple Pay, temassız ödemeye uyumlu NFC terminallerin artışı ve sistemin Avrupa’da hizmete girmesi gibi gelişmeler sonucunda bugün 12 milyon aylık kullanıcıya ulaştı.

Crone Consulting tarafından yayınlanan mobil ödeme sağlayıcıları raporunda Apple Pay, Samsung Pay ve Android Pay’i masaya yatırıyor. Aylık kullanıcı açısından değerlendirildiğinde Apple Pay’in her iki rakibini ikiye katladığı görülüyor. Rapora göre Apple Pay’i her ay 12 milyon kişi kullanıyor. Android Pay ve Samsung Pay ise 5’er milyon kullanıcı barajını henüz aşmış görünüyor.

apple pay android pay samsung pay

Apple Pay lider ama ne zamana kadar?

Ne var ki satır aralarına baktığımızda, Apple Pay için sektörün panayır gibi olmadığı anlaşılıyor. Zira servisin en büyük iki rakibi olan Android Pay ve Samsung Pay, neredeyse bir yıl geriden geliyor ve buna rağmen hızla kullanıcı kitlesini genişletiyor. Öyle ki, her iki servisin kullanıcı sayısı Apple Pay’den daha hızlı artıyor. Bu oran devam ederse, bir yıl içinde hem Samsung hem de Google mobil ödeme alanında Apple’a nal toplatabilir.

Fast Company bir yıl sonrası için liderliğe en yakın adayı Samsung Pay olarak görüyor. Çünkü üç servisin de sunduğu NFC temassız terminal desteğinin yanı sıra, Samsung Pay’de manyetik kart şeridini de destekleyen bir teknoloji bulunuyor. Geçen yıl Samsung’un satın aldığı Loop tarafından geliştirilen bu teknoloji sayesinde Galaxy serisi ve telefon sahipleri, telefonlarını tıpkı kredi kartı tutar gibi POS cihazına yakın tutarak ödemelerini gerçekleştirebiliyor. Kısacası, Samsung Pay teorik olarak POS cihazı bulunan her işletmede geçiyor. Yine de Balat’ta bir kıraathanede gördüğünüz POS makinesinde Samsung Pay’i kullanmakta diretmemenizde fayda var.

wallet war

100 Android telefondan birinde mobil ödeme kullanılıyor

Toplam uyumlu cihazların mobil ödeme kullanıcısına oranı da dikkate alınması gereken bir diğer konu. 2017’ye kimin lider gireceğini biraz da kimin ne kadar uyumlu cihazı olduğu belirleyecek. Mevcut duruma baktığımızda, Apple Pay uyumlu iPhone kullanıcılarının sadece yüzde 6’sının mobil ödeme yaptığını görüyoruz. Samsung Pay’de bu oran yüzde 4, Android Pay’de ise yüzde 1 seviyesinde. Elbette Google’ın geniş yelpazeli cihaz desteğini burada es geçmemek gerekiyor.

Forrester Research, üç yıl içinde mobil ödeme pazarının 142 milyar dolarlık bir hacme ulaşmasını bekliyor. Şimdilik “üç büyükler” olarak nitelendirilen bu servislere yakın zamanda yeni girişimlerin ve fintek pazarında yükselen isimlerin de rekabette diş göstermesi bekleniyor. Bakalım pazar önümüzdeki süreçte nasıl bir değişim gösterecek.

Google ile yolları ayırdı, bankacı oldu

0

google maile carnegieAvustralya’da faaliyet gösteren ANZ Banking Group tarafından yapılan son Google transferi, sadece bankacılık dünyasında değil, teknoloji dünyasında da gündeme oturdu. Üç yıldır Google’ın Avustralya’daki operasyonlarını yöneten Maile Carnegie, flaş bir kararla bankanın dijital operasyonlarının başına transfer edildi.

Milyarlarca dolarlık dijital bankacılık pazarına adapte olmak için kurum içinde yeni oluşturulan bu pozisyona atanan Carnegie, ANZ’yi de bir teknoloji şirketi olarak gördüğünü ve her geçen gün daha fazla dijital kullanıcıyı müşterileri haline getirdiklerini belirtirken, “Bugünün dünyasında bir teknoloji şirketi değilseniz ya da hızlı bir şekilde bir teknoloji şirketine dönüşmüyorsanız, büyük sıkıntı yaşayacaksınız demektir” ifadesini kullandı.

Dijital dönüşümün anahtarı teknoloji yöneticileri

En başarılı teknoloji şirketlerinden birinden ayrılarak bankacılık sektörüne geçen Maile Carnegie, bir yandan da bankaların teknoloji alanında ilerleyebilmek için kesenin ağzını açtığını gösteriyor. Eski Google direktörü, kariyerine bundan böyle ANZ bünyesinde dijital projeleri, inovasyonu ve finansal teknolojiler (fintech) sektöründeki stratejik ilişkileri yöneterek devam edecek. Doğrudan ANZ CEO’su Shayne Elliott’a bağlı çalışacak olan Carnegie, yeni ayrıldığı Google’dan önce 20 yıl Proctor & Gamble’da pazarlama bölümünde çalışmış ve Avustralya yönetici direktörü olarak P&G’den ayrılmıştı.

Google Asya Pasifik Başkanı Karim Temsamani ise eski iş arkadaşıyla çalışmayı özleyeceğini söyledi ve ekledi: “Maile’in Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yanı sıra geniş Asya Pasifik bölgesindeki çalışmalarımıza sağladığı destek harikulade oldu. Onunla çalışmaktan son derece memnuniyet duydum. Dijital topluluğu dönüştürme konusundaki özverisi takdire şayandı.”

Pentagon, Eric Schmidt’i kadrosuna aldı

0
Pentagon_AshCarterFBI’ın iPhone’u kıracak yazılım talebi, Apple CEO’su Tim Cook’un deyim yerindeyse dik duruşu ile karşılaşmış ve kısa sürede FBI ile Apple, Google, Facebook, Twitter ve daha sonra aralarına Microsoft’un da katılmasıyla oluşan bir ittifak bu talebin sakıncaları hakkında yalnızca ABD’de değil, tüm dünyada bir karşı propaganda yürütmüştü. Gelinen noktada mahkeme Apple’ı haklı bulmuş ve olay şimdilik kapatılmıştı. Tam da bu olayın henüz soğumadığı şu günlerde ABD yönetiminden ilginç bir hamle geldi. ABD Savunma Bakanlığı, Pentagon bünyesinde Defense Innovation Advisory Board adıyla, teknolojik yenilikler hakkında özel sektördeki yöneticilerden danışmanlık alacağı bir kurul oluşturdu. Kurulun başına da Google’ın çatı şirketi olan Alphabet’in CEO’luğunu yürüten Eric Schmidt’i getirdi. ABD Savunma Bakanı Ash Carter tarafından açıklanan ve hazırlanan bir basın bülteniyle duyurulan bu yeni kurul, Pentagon’un çalışma şekli, organizasyon yapısı ve devam eden süreçleriyle ilgili olarak özel sektör, Silikon Vadisi ve ilgili diğer kurumların işbirliği yapmasını sağlayacak. Aynı zamanda yeni teknolojilerin Pentagon’a uyarlanmasıyla ilgili adaptasyonunda da destek alacak. Temel amaçlardan biri, Pentagon’un karşılaştığı sorunlara hızlı çözümler getirebilmek. Pentagon’un Alphabet ve Eric Schmidt tercihi çok şaşırtıcı değil. Zira şirket kısa bir süre önce Google Ideas ismini verdiği düşüncü kuruluşunun adını daha geniş kesimleri kapsamak amacıyla Jigsaw olarak değiştirmiş ve web güvenliği, kişisel verilerin gizliliği ile çözüm bekleyen küresel sorunlarla mücadele için yeniden yapılandırmıştı. 12 kişiden oluşacak bu danışma kurulunun diğer isimleri henüz açıklanmış değil. Ancak son olaylardan sonra Apple CEO’su Tim Cook’un da davet edilmesini bekleyebiliriz. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi halinde Apple’ın, FBI’ın taleplerine kapalı kapılar ardında evet demesini beklemek yanlış olur. Ancak benzeri davalarda en azından ön girişimlerin bu departman ile çözülmesi için denemeler yapılması şaşırtıcı olmayacak. Türkiye’de böyle bir yapı var mı? Türkiye’de özel sektörün kamu kurumları ile hele güvenlik konularında bu kadar içiçe çalıştığını söylemek basit tabirle hayalcilik olur. Bunun son örneklerinden biri mecliste doğru dürüst tartışılma olanağı bile bulmayan ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı‘nda yaşandı. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa taslağı, bırakın özel sektör ya da STK’lardan görüş alarak ilerlemeyi, mecliste teknolojiyle ilgili bir komisyon tarafından bile incelenmedi. 18 Ocak’ta TBMM’ye gelen taslağı inceleyen komisyonlar arasında esas komisyon olarak Adalet Komisyonu raporunu teslim etti. Alt komisyonlar olarak tanımlanan Anayasa Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu ise henüz herhangi bir geribildirimde bulunmadı. Kişisel verilerin basılı dosyaların, dev arşivlerin içinden çıkıp tamamen dijital ortamda saklandığı günümüzde bu kanun taslağının da teknolojiden anlayan birilerince incelenmesi kesinlikle mantıklı bir hareket olacaktı. Ancak ne teknolojiye odaklanmış bir meclis komisyonu ne de özel sektörde bilgi güvenliği üzerine çalışan şirketlerden herhangi bir öneri alındığına dair ibare bulunmuyor. Elbette teknolojiyle ilgili her konuda işbirliğinden uzak bir tavır sergilendiğini söylemek doğru olmaz. Özellikle BTK ve siber güvenlikle ilgili çalışmalarda daha iyimser bir tabloyla karşılaşmak mümkün. Pentagon’da oluşturulan yapının bir benzerini Türkiye’de görmek kısa vadede pek olası görünmüyor. Ancak en azından kişisel verilerin korunması örneğinde olduğu gibi, tüm vatandaşları ilgilenen bir konuda daha uzlaşmacı bir tavır görmeye kimsenin itirazı olmayacaktır.

Bir şehir nasıl akıllanır?

0
future-cityGeçtiğimiz yılın ortalarında ülkemizdeki bir belediye başkanı, şehrinin nasıl akıllı hale geleceğini anlatmaya çalışırken şuna benzer bir ifade kullanmıştı: “Biz de akıllı şehir olacağız, bunun için çalışıyoruz, bakın şehrin dört bir yanını şantiye alanına çevirdik!..” Başkan, bunları söylerken bir yandan da bir toplu konutun maketini basın mensuplarına gösterirken, diğer yandan binaların akıllı bina niteliklerine sahip olacağını söylüyordu. Maalesef, akıllı şehir algısı özellikle Anadolu’nun bazı bölgelerinde akıllı bina ile refüjlerin otomatik sulanmasının ötesine geçebilmiş değil. Türkiye’de örneklerin sayısı özellikle mobil operatörlerin desteğiyle artmakla birlikte, dünyada bir akıllı şehrin nasıl olması gerektiğine dair pek çok örnek mevcut. Bu örneklerin ortak yanlarından biri, yukarıda bahsettiğimiz “yeni bina” örneğinden daha çok, şehirde yaşayanların sisteme ve şehirdeki sorunların çözümüne katkıda bulunabilmesi. Bir şehri akıllı olarak tanımlayabilmek için pek çok unsur var. Bunların her birini ayrı ayrı bir yazı konusu yapmak da mümkün. Bazılarına TechInside’ın YouTube kanalında her Cuma günü 17:00’de yayınlanan “5 gün önce 10 yıl sonra” programında da yer vermiştik. Programa ait videoyu yazının sonunda bulabilirsiniz. Yerel yönetimlere destek olma ve akıllı şehir algısını oluşturma noktasında 1 Mart itibariyle önemli bir rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Türkiye Bilişim Vakfı, MasterCard, Vodafone Türkiye, Intel, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Novusens Akıllı Şehirler Enstitüsü’nün ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen rapor bu alanda bir referans olma amacını taşıyor. Raporu oluşturan araştırma kapsamında toplam 105 kurumla yüzyüze görüşülmüş. Bunların beşte biri Büyükşehir Belediyesi statüsüne sahip olan kentler. Üçte ikisinin nüfusu 1 milyonun üzerinde ve yarıdan fazlası ise büyükşehir ilçe belediyesi. Kurumların dağılımında yüzde 13’lük sular idaresi kurumları dikkat çekiyor. Buna karşın gaz dağıtım yüzde 3, elektrik ise yüzde 2 paya sahip. Akıllı Şehir uygulamalarının karşısındaki zorluklar Araştırmaya katılan yetkililerin ortak görüşü, en zorlu aşamanın finansal yeterlilik olduğu yönünde. Kurumlar arası işbirliğinin ikinci sırada olması ise bürokrasinin sadeleşmesini işaret ediyor. Üçüncü sıradaki coğrafi bilgi sistemi altyapısı şu an pek çok şehirde bulunmakla birlikte ilçeler söz konusu olduğunda yetersiz kalabiliyor. Raporun alt sayfalarındaki tabloya göre kullananların oranı yüzde 52, planlayanlar ise yüzde 15. Yüzde 33’lük bir kesim ise buna planları arasında bile yer vermiyor. Diğer başlıklardan bazıları önem sırasına göre bilgi ve iletişim teknolojilerinde uzmanlık, vatandaşların sürece dahil olması/adaptasyonu, politik unsurlar ile akıllı şehirler konusunda hukuki düzenlemeler olarak sıralanıyor. Bu noktada raporda kendine yer bulan merkezi kaynakların yardımıyla bir akıllı şehir fonu oluşturulması önerisinin finansal eksiklikleri gidermeye yarayacağı söylenebilir. Ancak benzer pek çok fon örneğinde yaşanan durumun tekrarlanması durumunda, başta İstanbul olmak üzere en fazla vergi veren illerin, diğerlerinin akıllanmasını finanse etmesiyle karşılaşılabilir. Yine raporda fonda toplanan paranın belirli standartları destekleyen projelere verilmesi olumlu bir yaklaşım. En azından paranın boşa gitmemesi bu şekilde sağlanabilir. Belediye bize bakmasın, biz şehrimize bakalım… Dünyadaki örneklere bakıldığında pek çok başarılı uygulamanın ardında, açık veri politikası olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Çünkü bu sayede yönetim kademesi haricinde de veriye ulaşabilen o şehrin ‘sakinleri’ doğrudan sorunun çözümünü sağlayacak projeyi gerçekçi bir şekilde hazırlama olanağı elde ediyor. Bu ortam oluşturulmadığı takdirde ise yapılan iş, sahte bir dünyanın gelişimi gibi ütopik bir noktada kalabiliyor. Açık veri uygulamaları aynı zamanda yerel yönetimlerin aslında fark etmediği hata ve eksikliklerin de farkına varılabilmesi ve çözüm üretilebilmesini sağlıyor. Bu tip uygulamaların en yaygın örneği hackathon adı verilen etkinlikler. Türkiye’de az sayıda da olsa bazı örnekleriyle karşılaşmak mümkün. Ancak topyekün bir akıllı şehir hamlesine başlanacaksa bunun tüm şehirler tarafından aynı algıyla yönetilmesi gerekiyor. Bu noktada elbette STK’lara da önemli bir rol düşüyor. Bahsettiğimiz bu bölüm raporda, “Vatandaş odaklı, toplumsal inovasyonu hedefleyen, kullanıcılarla üreticilerin birlikte ürün ve hizmetleri tasarlayıp geliştirdikleri ortamların oluşturulması” ifadesiyle yer bulmuş. Öne çıkan uygulamalar Raporda, mevcut akıllı şehir uygulamalarının beklenildiği ölçüde bulut bilişim ve büyük veri analitiğinden faydalanmadığının belirtilmesini aşılması gereken bir başka süreç olarak tanımlamak mümkün. Bunu gidermek için kurumların halen kullanıma açık mevcut verilerini, insanların değil ama makinelerin okuyabileceği şekilde kullanıma açması öneriliyor. Akıllı kart veya akıllı cihaz uygulamalarıyla ödeme yapanların oranının yüzde 25’e ulaştığı görülüyor. Ancak bu oran beklentilerin üstünde gibi görünse de çoğunluğun sadece şehir içi ulaşımda kullanılan otobüs ya da tramvaylarda yolculuk etmek dışında bir fonksiyonu olmadığını dikkate almak gerek. Ulaşım demişken akıllı şehirlerin en büyük faydasının belki de bu alan olduğunu belirtmek gerek. Raporda trafik izleme sistemlerinin yüzde 21 ile başı çektiği görülüyor. Elektronik ödeme sistemleri, akıllı duraklar, akıllı kavşaklar onu takip ediyor.
Raporun açıklandığı toplantıda ShiftDelete.Net ekibinin yaptığı röportaj
  Enerji alanında ise akıllı sokak aydınlatma sistemleri yüzde 28 ile ilk sırada. Akıllı elektrik sayaçları, elektrik dağıtımı ve aslında bu ikisini kapsayan bir çözüm olan akıllı şebekeler yüzde 18 ile ikinciliği paylaşıyor. Şehre su yönetimi açısından bakıldığında ise elektronik ödeme sistemlerinin yüzde 25 ile bir liderliği söz konusu. Akıllı su sayaçları ve talep yönetimi ile otomatik su kalitesi izleme yüzde 21 ile ikincilikte yer alıyor. Planlanan akıllı şehir uygulamaları Rapordaki verilere göre şehri akıllandırmak adına en fazla yatırım ulaşım alanında gerçekleştirilecek. Onu enerji, su, ödeme sistemleri, yapılı çevre, sağlık ve sosyal hizmetler, telekomünikasyon ve kamu güvenliği takip ediyor. Kurum yöneticilerinin algısı bu sıralamayı gösterse de pratikte asıl önemli konu bu değil, telekomünikasyon. Üst sıralarda yer alan konuların hepsi için şehrin tümünü kapsayan çok sayıda sensöre ve bunların iletişimini sağlayacak altyapıya ihtiyaç var. Bu da bizi nesnelerin internetinin doğru kullanımına, hızlı veri aktarımına ve veri güvenliğine götürüyor. Projenin ikinci aşamasında bir Türkiye Akıllı Şehirler Yol Haritası ve Stratejisi Raporu hazırlanacağı da açıklandı. Belki bu yol haritası, üzerinde durduğumuz iletişim olmadan akıllı şehir olunamayacağının farkına varılmasını sağlayabilir. Diğer yandan 4-5 Mayıs’ta Ankara’da düzenlenecek olan Uluslararası Akıllı Şehirler Konferansı’nın takip edilmesinde fayda var. Özellikle yurtdışındaki gerçeğe daha yakın akıllı şehir örnekleriyle burada karşılaşılma ihtimali bulunuyor çünkü. TechInside YouTube kanalında canlı yayınlanan “Akıllı Şehirler” temalı programın tekrarını aşağıda bulabilirsiniz.

Google, gazeteciliğin gelişimine 30 milyon dolar yatırdı

0
medyaKısa bir süre önce açıklanan Oscar Ödülleri’nde En İyi Film ödülünü alan Spotlight, Türkiye’de örnekleri maalesef gittikçe azalmaya başlayan araştırmacı gazeteciliğin tarihteki en başarılı örneklerinden birini ele alıyordu. Spotlight’ın bu ödülü alması sadece incelediği taciz vakalarının değil, araştırmacı gazeteciliğin öneminin de dünya gündemine oturmasını sağladı. Teknolojinin ve internetin habercilikle bu kadar iç içe geçmediği 2000’li yılların başında geçen Spotlight’ın aksine, günümüz teknolojisi habere erişmeyi daha da kolaylaştırmış durumda. Ancak durum öyle bir hâl aldı ki, karşımıza çıkan haberler birbirinin kopyası haline gelmiş, zamanla yarışmak adına özgünlükten feragat edilen bir şekle dönüştü. Bu noktada Google tarafından desteklenen Digital News Initative girişimi, teknolojiyi kullanarak haber kalitesinin nasıl yükseltileceği üzerine çalışmalar yürütüyor. Kurumun çalışmaları kapsamında Google, Avrupa’daki yayıncılara destek olarak sürdürülebilir bir ekosistemi teknoloji ve inovasyonla sağlamaya çalışıyor. Bu çalışmaların maddi değeri ise güncel bir açıklamayla hayat buldu. Google’ın bu bahsettiğimiz işbirliği için yaptığı yatırım miktarı 27 milyon Euro’ya, bir başka deyişle 30 milyon dolara ulaştı. 23 ülke, 128 proje Yapılan yatırımların ayrıntılarına geçmeden önce bu çalışmaların kıta geneline yayıldığını belirtmekte fayda var. Yatırım yapılan proje sayısı 128’e ulaşırken, bunlar 23 farklı ülkede gerçekleştirilmiş durumda. Yatırımlar üç ana grupta toplanmış: Büyük projeler, orta ölçekli projeler ve prototip seviyesindeki çalışmalar. Büyük projeler 300 bin Euro ve üzerindekileri tanımlıyor. Orta ölçekliler ise bu tutara kadar olanları. Prototip seviyesindeki projeleri içinse 50 bin Euro’ya kadar fon sağlanıyor. Adet bazındaki dağılıma bakıldığında ise prototip seviyesindeki çalışmalara yapılan yatırımların ilk sırada olduğu görülüyor. 61 proje, yani neredeyse toplamın yarısı bu alana yönlendirilmiş. Almanya’nın 19 ve İngiltere’nin 17 projeyle yer aldığı tabloda bu ülkeler prototip seviyesindeki projelerinin sayısının 18 olduğunu ifade etmekte fayda var. Romanya, Macaristan, Danimarka, Litvanya ve Letonya sadece prototip seviyesindeki projelerle yer alırken, diğer ülkelerin hemen hepsinde büyük ya da orta ölçekli projelere rastlamak mümkün. Bu farklılık yatırım miktarlarında da kendini gösteriyor. 27 milyon Euro’luk toplam bütçenin yaklaşık 5 milyon Euro’su Almanya’daki projelere gitmiş. İngiltere ve İspanya’daki projeler 2,5 milyon Euro’nun üzerinde yatırım alırken 2 milyon Euro barajının üzerinde kalan diğer ülkeler Belçika ve Fransa. Portekiz’in de 1,9 milyon Euro ile bu sınırın hemen altında olduğunu eklemeliyiz. Google_DNI Ne tip projeler yatırım alıyor? Digital News Initative’in odağında teknolojiyle haberciliği birleştirmek olduğunu ifade etmiştik. Google, açıklamayı paylaştığı resmi blogunda iki projeyi öne çıkarmış. Bunlardan ilki İspanya’dan eldiario.es. Siteye girdiğinizde klasik, her konuyu ele alan haber sitelerinden çok farklı olmadığı görülüyor. Ancak yatırım alan proje de zaten bu değil. Eldiario.es’in yatırım almasındaki sebep belirlenmiş niş alanlarda ücretli olarak özel içerikler hazırlayarak bunu sunmak. Site, bunu yaparken teknolojinin sağladığı faydaları sonuna kadar kullanarak haber çöplüğü haline gelen medyadan ayrışmayı amaçlıyor. Bu içeriklerin ücretli olarak sunulması ise yayıncı şirketin finansal gelirlerini iyileştirmesini sağlayacak. Bilgi verilen ikinci örnek ise Almanya merkezli Spectrm isimli bir grişim. Spectrm, bir öncekine göre çok daha farklı bir yol izliyor: Yapay zeka temelli bir haber robotunu yayıncılara doğrudan iletme üzerine çalışan Spectrm, buradaki iletişimi de anında mesajlaşma uygulamalarıyla gerçekleştirmeyi planlıyor. Diğer örneklerin ismi belirtilmemiş olsa da temelde benzer yapılarla hareket ettiklerini söylemek mümkün. Yatırım almalarındaki temel kriter teknolojiyle yayıncılığı, haberciliği geliştirecek şekilde sunmaları. Peki Google bunu neden yapıyor? Google’ın bu projeleri desteklemekte birkaç farklı amacı olduğunu söylemek mümkün. Birincisi, internetin en büyük arama motoru olarak kullanıcılarını kaliteli içerikle daha rahat buluşturmak. İkincisi ise kendisinin de kimi zaman şikayet ettiği kopya habercilikle arama sonuçlarının kaosa dönüşmesinin önüne geçmek. Elbette sadece arama motoru yönüyle değil, yatırımcı kimliğiyle de kendi servislerine entegre edebileceği şirketleri bulmayı da istiyor olmalı. Sebepler ne olursa olsun, Google’ın Nisan 2015’te ilk duyurusunu yaptığı Digital News Initiative için 150 milyon Euro’luk bir fon ayırdığını unutmamak gerekiyor. Daha bir yıl dolmadan 23 ülkede 128 projeye destek olan Google’ın bu kapsamda ayırdığı 90 milyon Euro’luk bir bütçesi daha var. Kim bilir, belki bu bütçe tükenmeden Türkiye’den de bazı girişimlerin burada yer aldığını görebiliriz.

iPhone artık patronların kontrolünde

0

iphone ofisBüyük bir şirkette çalıştığınızı anlamak için çalışanların masalarına bakın. Patron destekli bir iPhone 6 görürseniz, bilin ki bu işyerinde asgari ücret uygulanmıyor. BYOD olarak da bilinen “kendi cihazını getir” trendi sonucu akıllı telefonlarda kişisel kullanım ve iş kullanımı arasındaki sınır gitgide inceldi. Öyle ki, kurumlar şirket telefonlarına yüklenen rastgele yüklenen güvenlik açıklarıyla ayrı, çalışanların “Ben Slack filan kullanamam, WhatsApp neyimize yetmiyor?” gibi bireysel benimseme sorunlarıyla ayrı uğraşıyor.

Çare yine Apple’da. iPhone modellerinin çalıştığı işletim sistemi iOS’un yeni sürüm güncellemesinde (iOS 9.3) yer alan yeni bir özellik, sadece ofiste değil, akıllı telefonlarda da patronun borusunun ötmesini sağlayacak. iOS 9.3 geliştirici dokümanlarına göz attığımızda, işveren tarafından sağlanan telefonlarda ana ekran uygulamalarının şirketin belirlemesine olanak tanıyan bir özellik görüyoruz.

iPhone ile şeker patlatma dönemi bitiyor

Diğer bir deyişle şirket telefonunun ana ekranında ne olup ne olmayacağına şirket karar verebilecek. Şirkete ait e-postanın kurulu olduğu Mail uygulamasının ana ekran kısayolunda olmasına karar verilirse, bunu kullanıcının değiştirmesi mümkün olmayacak. Şirketin telefonlarındaki uygulama dizilimine kullanıcılar (işveren izin vermediği sürece) müdahale edemeyecek. Kısacası, şirket telefonunda şeker patlatma dönemi sona eriyor.

Ana ekranı şirket genelinde bir profil üzerinde ayarlamak için IT biriminin OS X Server’a ihtiyacı var. Ayrıca telefonda Profil Yöneticisi’nin ayarlanmış olması gerekiyor. Bu sayede şirket hem uygulama dizilimini hem de ana ekranda olmasını istediği Web imlerini belirleyebiliyor. Benzer şekilde işverenler iOS 9.3 ile birlikte diledikleri uygulamayı tamamen engelleyebiliyor veya görünümünü gizleyebiliyor. Patronunuz Facebook’u veya Angry Birds’ü şirket telefonlarında yasaklarsa, bunu VPN ya da OpenDNS ile çözmeniz mümkün olmayacak. Apple’ın yeni iOS 9 güncellemesiyle sunacağı bu özellik bakalım ofis çevrelerinde nasıl karşılanacak.