
“Fiber milli bir mesele olarak görülmeli”

LinkedIn CEO’su hisselerini personele dağıttı
Şubat ayı sonunda mali çeyrek raporunu yayınlayan LinkedIn’in hisse değerleri adeta dibe vurdu. Yaklaşık 192 dolardan işlem gören hisse senetleri bir anda yüzde 40 düşüşle 108 dolar seviyesine geriledi. Personelin bu kötü gidişattan olumsuz etkinlenmesini istemeyen LinkedIn CEO’su Jeff Weiner, 14 milyon dolar değerindeki hisse primini geri çevirerek personel prim havuzunda paylaştırılmasını istedi.
Şirket hisseleri son birkaç günde nazaran kendini toparladı ve 119 dolar seviyesine yükseldi. Jeff Weiner bu süre içinde çalışanlarının LinkedIn misyonuna ve hisse değerlerinin yükseleceğine inanmaları için yoğun bir kampanya başlattı. Toplantılarda sık sık şirketin düşüş sonrası değişmediğini ve bir gün pazar değerinin tekrar eski seviyelerine döneceğini dile getiriyor.
LinkedIn kenetlendi!
BusinessInsider haberine göre Weiner bu toplantılarda “Bilanço açıklamamızdan bir önceki gün ile aynı şirketiz. Ben de açıklamanın bir gün öncesindeki ile aynı yöneticiyim. Sizler için de aynısı geçerli. En önemlisi ekonomik fırsat yaratma becerilerimiz açısından aynı misyonu, aynı vizyonu, aynı gayeyi paylaşıyoruz. Bunların hiç biri değişmedi.” şeklinde telkinlerde bulunuyor.
Kötü gidişat sonrası kendi payından ödün veren CEO profilini daha önce Twitter’da görmüştük. Jack Dorsey, Ekim ayında bir dizi işten çıkarmanın ardından kalan personele moral sağlamak amacıyla kendi hisselerinin üçte birini, Twitter’ın toplam hisselerinin de yüzde 1’ini çalışanlara dağıtmıştı. Benzer şekilde geçtiğimiz yaz yabancı bir şirketten 589 milyon dolar yatırım alan Yemeksepeti.com, bu paranın 27 milyon dolarını şirketin 114 çalışanına dağıtmıştı.
Çalışmak için en ideal teknoloji şirketleri
![6554-278070happyworkers[1]](https://www.techinside.com/wp-content/uploads/2015/08/6554-278070happyworkers1-352x198.jpg)

Bitcoin ikiye bölündü!
Bitcoin uzmanlarının bir süredir dilinden düşmeyen tehlike kapıya dayandı; dijital para biriminin sürekli büyümesi sonucunda Bitcoin ağında yapılabilen işlem hacmi sınırlara geldi. Her gün gerçekleşen sayısız Bitcoin işleminin altından kalkabilmek için sistemin çekirdek yazılım kodlarında köklü değişiklikler yapılması gerektiğini ısrarla hatırlatan sektör uzmanları, sorunun çözümü aşamasında yaşadıkları fikir ayrılığı nedeniyle bugüne kadar somut bir adım atamamıştı.
Bu hafta içinde ise öngörüler doğru çıktı, Bitcoin ağı maksimum kapasiteye ulaştı ve dünyanın dört bir yanındaki işlemlerin bir kısmı uzun gecikme süreleriyle gerçekleşti, bir kısmı ise hiç tamamlanamadı. Bir ödemenin doğrulanma süresi ortalama 10 dakikadan tam 43 dakikaya çıktı. Bir zamanlar dijital para birimine kucak açan mağazalar sistemden çıkış yaparken, kullanıcılar da neye uğradıklarını şaşırdı.
Bitcoin nasıl bu hale geldi?
Bitcoin’de işlemlerinin doğrulanması için madencilerin ağ zincirinde yeni bir blok oluşturması gerekiyor. Her bir blok 1 MB büyüklüğünde veri taşıyabiliyor ve 10 dakikada oluşturuluyor. Mevcut işlem hacmiyle 10 dakikada 1 megabayttan daha fazla işlem doğrulama istiyor. Oluşan bu darboğaz da işlemlerin gecikmesine ve sistemde kesintilere neden oluyor.
Bu konuda topluluktan gelen en somut öneri, blok boyutunu 2 MB büyüklüğe çıkarmaktı. Ancak bu öneri Bitcoin dünyasını adeta ikiye böldü. Sistemin orijinal kodlarını elinde bulunduran Core adlı grup ile, açık kaynaklı bu kodların 2 MB blok boyutuna sahip olanını hazırlayan Classic adlı diğer grup arasında madenciler ve kullanıcılar için bir rekabet başladı.
Topluluk üyeleri tercih ettikleri kodu Bitcoin yazılımı üzerinde bir düğümde oy kullanarak belirleyebilir. Ancak son kararı madenciler verecek. Topluluğun en büyük kesimini oluşturan Çinli madencilerin çoğunluğu şu ana kadar orijinal kodları geliştiren Core grubuyla devam etmeyi seçti.
Sistemin gidişatı yokuş aşağı olunca, iki taraf da birbirini kirli taktikler kullanmakla suçlamaya başladı. Core tarafı, karşı tarafın galip gelmek için sistem ağına sürekli düşük ücretli işlem talebi gönderdiğini iddia ediyor. Classic cephesi ise kendi yazılımlarını kullanmak isteyen madencilerin sürekli DDoS saldırısına uğradığını öne sürüyor.
Bugüne kadar beklenen, darboğaza girildiğinde madencilerin büyük bölümünün tek bir tarafı seçerek, gidişata uygun bir yol izleyeceğiydi. Ne var ki günler geçmesine karşın, hala belirgin bir kazanan yok ve karşıt iki grup arasındaki savaş sürekli kızışıyor. Her gün binlerce işlemin yapıldığı -en azından yapılması gereken- Bitcoin ağı ise bu gerilime bakalım daha ne kadar dayanabilecek.
Zika virüsü için Google ve UNICEF bir arada

Zika Virüsü Nedir?
Aedes Aegypti türü sivrisineklerin taşıdığı virüs özellikle hamile kadınları enfekte ettiğinde Mirosefali, yani nörogelişimsel bir bozukluk sonucu bebeklerde beyin gelişiminin durması ve baş çevresinin normalden küçük olmasına sebep oluyor.Slack Calls nedir? Nasıl çalışıyor?

Slack Calls kitlenin yarısına şimdiden ulaştı
Konu hakkında açıklama yapan Slack’in önemli isimlerinden April Underwood çalışan insanların hayatlarını daha kolay, keyif verici ve üretken hale getirmenin kendileri adına bir görev olduğunun altını çiziyor ve devam ediyor: “Sesli aramalar takım iletişiminde çok önemli bir yere sahip. Bu yüzden üçüncü parti firmaların uygulamaları büyük bir kullanıcı kitlesine sahip. Halihazırda Skype, Google Hangouts, Zoom ve BlueJeans gibi uygulamalarını kullananlar için Slack Calls ile bir sesli konuşma başlatmak kolay. Ancak daha basit çözümler arayanlar için bu yeni uygulama Slack’i daha işe yarar kılacak.” Günlük 2,3 milyon kullanıcıya sahip olan Slack’in kullanıcılar kanadından en çok istenen özelliklerinden biri olan videolu/sesli sohbet özelliği şimdiden bu kitlenin yarısı tarafından kullanılmaya başlandı bile. Peki ya video aramalar? Slack bu özelliğin de yolda olduğunu duyurdu ancak ne zaman destekleyeceklerine dair net bir tarih vermedi.Aselsan raylara iniyor


Mercari: Japonya’dan çıkan çılgın unicorn!
Silikon Vadisi teknoloji balonundan yakınadursun, unicorn olarak bilinen ve pazar değeri 1 milyar doları aşan teknoloji girişimlerine her geçen gün yeni bir tanesi ekleniyor. Unicorn treninde bu kez rota Japonya’yı gösteriyor. Bizdeki Gittigidiyor’a (en azından ilk yayınlandığı haline) benzeyen bir P2P pazaryeri uygulaması olan Mercari, Japonya’nın ilk halka arz öncesi 1 milyar dolar üzerinde değerlenen teknoloji girişimi oldu.
TechCrunch haberine göre ilk D Serisi fonlama turunda 75 milyon dolar yatırım alan Mercari, toplam aldığı yatırımı 111 milyon dolara çıkarırken, tahmini pazar değerini de 1 milyar dolar barajının üstüne taşımayı başardı. Temmuz 2013’te Japonya’da, Eylül 2014’te ise ABD’de kullanıma açılan Mercari’nin yaptığı açıklamaya göre bugüne kadar 32 milyon kez indirilen uygulamanın 7 milyona yakın kullanıcısı ABD sınırları içinde yaşıyor. Her ay platform üzerinden satılan ürünlerin değeri ise 88 milyon doları aşmış durumda.
https://www.youtube.com/watch?v=ec0EPqhNJnoTaze unicorn çıkış yapmaya hazır
Son aldıkları yatırımla birlikte Japonya’daki genişlemelerinin yanı sıra ABD ve Avrupa’ya da takviye yapacaklarını belirten şirketin CFO’su Kei Nagasawa, şirketin birleşme ve alım olanaklarına açık olduğunu dile getirdi. Diğer bir deyişle, şirket daha güçlü bir oyuncu tarafından satın alınarak çıkış (exit) yapmaya sıcak bakıyor.
Mobil cihazlar üzerinden e-ticarete odaklanan Mercari, özellikle ikinci el ürünlerin satıldığı bir bit pazarı felsefesini benimseyip, başarıyla uygulaması sonucu Amazon ve eBay gibi devlerin top koşturduğu bir sahada kendine yer bulabildi.
Almanya: Facebook konumunu suistimal ediyor
Almanya ve Facebook bir kez daha kullanıcı verilerinin işlenmesi konusunda karşı karşıya geldi. Federal Ticaret Birliği Bürosu, Facebook’un topladığı verileri reklam satışlarında nasıl değerlendirdiği hususunda kullanıcıları yeterince bilgilendirmiyor oluşundan şikayetçi.
Reklam gelirleriyle yaşayan internet servislerinde kullanıcı verilerinin büyük önem taşıdığını hatırlatan Büro Başkanı Andreas Mundt, “Bu nedenle kullanıcılardan elde edilen verinin türü ve kapsamı hakkında onların bilgilendirilmesi gerekiyor.”
Facebook rekabeti zorlaştırıyor
Avrupa’nın en katı veri koruma kanunlarına ve yönetmeliklerine sahip olan Almanya, ülke vatandaşlarının verileri nedeniyle sosyal medya deviyle daha önce de karşı karşıya gelmişti.
WSJ’ye göre Federal Ticaret Birliği Bürosu, Facebook’un pazardaki hakim konumu sayesinde abonelerinden, farklı alanlarda kişisel bilgilerin kullanımı için zorla izin alıyor. Derlenen veriler ise şirkete haksız bir rekabet avantajı sağlayarak, yeni rakiplerin ortaya çıkmasını imkansız hale getiriyor. Gelişmiş ülkeler mevcut servisleri kullanmanın yanı sıra, kendi dijital dönüşümlerini gerçekleştirerek Facebook veya Google gibi devlere meydan okuyacak katma değerli girişimleri desteklemek istiyor.
Konuyla ilgili açıklama yapan Facebook tarafı ise kanun dışı herhangi bir uygulamaları olmadığını ve Federal Büro ile çalışmaktan memnun olacaklarını söyledi.
Oynadığınız oyun sizi yüzünüzden okuyacak


Bu oyun yüzünüzdeki korkuyu anlıyor
Teknolojinin neler yapabildiğine tanık olan oyun geliştiricisi Erin Reynolds, psikolojik korku oyunu Nevermind’da Affdex’i kullanarak standart kontrolcü yanına oyuncuyla iletişim kurabildikleri ikinci bir yol açtıklarının altını çiziyor. Nevermind’ın karanlık, ürkütücü dünyasında oyuncu kendini bir akıl hastanesinde buluyor ve bastırılmış, korkutucu geçmişe sahip hastaların tramvalarını deneyim ediyor. Affdex sayesinde oyuncunun korku seviyesine göre bir zorluk seviyesi ayarlayan yapım, böylece ekran başındaki kişiyi güçlü olmaya, korkmamak için direnmeye itiyor. Tabii ki bir oyunun oyuncularla duygusal ilişkisi hikayeye ve temaya göre değişkenlik gösterebilir. Nevermind’ın aksine çocuklara yönelik oyunlarda erken yaşta duyguları düzenleme ve öfkelerini kontrol etme gibi noktalarda yardımcı olunabilinir. Teknoloji sayesinde oyunlar oyuncuların duygularını ilerleyişte de kullanabilir. Örneğin içeri sızmak istediğiniz bir kalenin korumasına gülümsemeniz veya tehditkar bir yüz ifadesiyle ona bakmanız ilerleyişi değiştirecektir.WhatsApp e-postayı bitirecek mi?
Yeni çıkan bir teknolojiyi, tanıdık olan bir diğeri üzerinden anlatmak en kolay yöntemdir. WhatsApp ilk çıktığında “internet üzerinden ücretsiz SMS” demiştik. Twitter için “Blogger ile Facebook arası” dedik. Proje geliştirdiğim çeşitli şirketlere Slack adı verilen ve özellikle yurtdışında ekip iletişiminin artık temel taşlarından biri olan servisi anlatırken de, “WhatsApp’in dosya gönderip alınabileni” özetini kullandığımı hatırlıyorum.
Buna karşın, “zaten WhatsApp gruplarıyla biz iletişimimizi hallediyoruz, dosyayı da e-postayla alıp göndeririz” diyen kurumsal kullanıcılarla çok karşılaştım. Mobil anlık mesajlaşma servisi için yayınlanan son güncelleme tam da bu nedenle büyük önem taşıyor. Tüm dünyada bir milyarın üzerinde kullanıcısı bulunan servis için OTA üzerinden yayınlanan son güncelleme, sadece Slack’in pabucunu dama atmakla kalmıyor, e-posta kullanımını da ikinci plana düşürüyor.
WhatsApp profesyonelleşiyor
Henüz uygulama mağazalarında yerini almayan bu güncelleme hayata geçtiğinde, iş arkadaşları birbirine patronla ilgili yaptıkları caps çalışmalarının ötesinde, profesyonel dokümanları da WhatsApp üzerinden iletebilecek. Şimdilik sadece PDF formatındaki dosyaların paylaşılmasına olanak tanısa da, yakın zamanda Word ve Excel dokümanlarının da paylaşıma açılması bekleniyor.
Geçtiğimiz aylarda yıllık 0,99 dolar olan kullanım bedelinden vazgeçen WhatsApp, bundan böyle gelir modelini işletmeler üzerinden kurmaya çalışacak. İşletmeler ve müşterileri arasında yeni bir iletişim aracı olma yolunda ilerleyen servis, erişim ve kullanım kolaylığı ile orta vadede e-postaya olan ihtiyacı tamamen ortadan kaldırmasa da, en aza indirecek gibi görünüyor.
Sorun üretkenlik ise, çözüm ofis penceresi!
Ofiste üretkenlik bir çalışan için en önemli konulardan biri. Üretkenlik ile ilgili sık sık araştırmalar yapılıyor ve onu artırmanın yolları aranıyor. Yine bu kapsamda yapılan bir araştırmaya göre yeterli uyku beraberinde karar verme ve öğrenme yeteneğini geliştirirken, uykuda düzensizlik tam tersi bir etki yapıyor. İnsan vücudunun en zinde olduğu zaman sabah 10:00 iken, en hızlı tepki verdiği zaman öğleden sonra 15:00 olarak tespit edilmiş. Ancak pek çok insan toplantı odalarında kahve fincanlarına sarılmış uyanık kalmaya çalışıyor veya kuytu köşelerde şekerleme yaparak uyku düzensizliklerinden kaynaklı üretkenlik sorunlarıyla mücadele etmeye çalışıyor
Araştırma, penceresi açık bir yerde çalışmanın gece uykusunu olumlu yönde etkilediğini kanıtlıyor ancak bugün pek çok ofis ortamı penceresiz, gün ışığından yoksun durumda.
Araştırmayı gerçekleştiren ekip geçtiğimiz Haziran ayında düzenlediği geleneksel “UYKU” mitinginde ofis çalışanlarının 49 gününü gözlem altına aldı. Bu çalışanların 27’si penceresiz ortamda, 22’si ise pencereli bir ofiste işlerini sürdürdü.
Ekibin başındaki isim Ivy Cheung sonuç olarak “Penceresiz ofiste çalışanlara göre, pencereli ofiste çalışanlar % 173 daha fazla gün ışığından faydalanabiliyorlar ki bu da her gece ortalama 47 dakika daha fazla uyumalarına sebep oluyor.” açıklamasında bulundu.
Her ne kadar yapılan araştırma ilk bakışta ve sadece uyku ve güneş ışığı arasındaki bağı ortaya çıkarmış gibi görünse de, ofis çalışanları hakkında yapılan yorumu mantıklı kılıyor.
Pencere üretkenlik için neden önemli?
Güneşten gelen parlak gün ışığı vücudumuzdaki uyku düzeni ve uyanıklığı ayarlayan bir sinyal yolluyor. Eğer vücudunuz yeterli gün ışığıyla beslenmezse, yapılan araştırmada bahsedildiği gibi vücut uyumak için kendini hazır hissetmiyor.
Aynı şekilde yatmadan önce akıllı telefonunuzla harcadığınız zamanlarda mavi renkli, parklak ışık beyninizin uyanma merkezinin kapanması gerektiği noktayı yeniden harekete geçiriyor.
Doğal gün ışığından mahrum kalan çalışanların sadece uyku düzeni bozulmakla kalmıyor, işletme açısından da görülebilir etkileri ortaya çıkıyor. Araştırmaya göre uyku düzeni bozuk çalışanlar sadece asabi hale gelmekle kalmıyor; hatırlamakta güçlük çekiyor ve aptalca riskler alıyorlar.
Nihayetinde araştırmayı yapan ekibimiz bu problem karşısında ofislerin tasarımında çalışanların gün ışığından yararlanmasını sağlayacak rötuşların yapılması önerisinde bulunuyor. Şayet duvarları yıkmakta zorlanırsanız, gün ışığını taklid eden LED ışıklar da doğal ihtiyaçlarımızı bir noktada karşılayabilir.
Sanal gerçeklik fırtınası fos mu çıkacak?
Geçtiğimiz hafta tamamlanan dünyanın en büyük mobil fuarlarından Mobil Dünya Kongresi 2016’da, bu yılın sanal gerçeklik yılı olacağı konuşuldu. Samsung, LG ve HTC gibi dev markaların VR teknolojilerini Mobil Dünya Kongresi’ne getirmesi bir yana, yeni ürünlerini lansmanlarında sanal gerçekliği bir araç olarak kullanmaları, bahsi geçen teknolojinin kalıcı olacağının sinyallerini veriyor. Nihayetinde geleceğin VR teknolojisinde olduğuna dair ciddi bir öngörü var.
Ancak şöyle bir kaç yıl geriye dönersek, aynı firma ve içerik üreticilerinin 3D TV için de benzer sözleri sarf ettiklerini görebiliriz. Nitekim o dönem için 3D TV’lerin artık bir standart olmaya hazır oldukları ve insanların TV şovlarından filmlere, spor müsabakalarından dizilere kadar pek çok izleme alışkanlığında devrimsel farklılıklara yol açacağı ileri sürülmüştü. Bugünse firmaların büyük çoğunluğu 3D TV üretiminden vazgeçmiş durumdayken televizyon kanalları da öncelik sıralamasına UHD/4K içerikleri aldı.
Elbette VR teknolojisinin şansı 3D’ye göre daha yüksek. 3D TV izleyicilere ek bir bakış, yeni bir açı verirken, sanal gerçeklik izleyicilere istediklere yere gitme ve istedikleri şeyi yapma sözü veriyor.
Daha gerçekçi bir VR deneyimi için 2.000 dolar civarında yüksek donanımlı bir PC’ye ihtiyaç duyduğunuz düşünüldüğünde, sanal dünyaların serin sularında yüzmek için henüz çok erken olduğunu fark edeceksiniz. İşte bu yüzden Google Cardboard gibi telefonunuzla uyumlu, çok daha ucuza size gerçek bir VR deneyimi sunan başlıklar var.
VR kaskların başarısı sadece yüksek satış rakamlarından ibaret değil. İşin yaratıcılık kısmı da bir o kadar önemli. Şayet bu yeni teknolojik oyuncaklar satışa sunulduklarında beklenen ilgiyi görürse 2016 sonuna kadar teknoloji gündeminde bir ana akım oluşturacak. Sanal gerçeklik kaskları kalıcı mı yoksa 3D TV gibi anlık bir heves mi? Durum tartışmaya açık. Tek bildiğimiz bu aralar epey moda olduğu!
Apple Pay şampiyon, ikinci kim?
Apple Pay bir yana, mobil cüzdanlar 2015’i hayal kırıklığıyla kapattı. İsabetli TMT 2015 Öngörüleri ile başarılı tahminler yapan Deloitte bile yalnızca temassız mobil ödeme alanında çuvalladı ve Deloitte Kanada Yöneticisi Duncan Stewart’un açıklamasına göre mobil cüzdan yaygınlığı yüzde 5’in üstüne çıkamadı.
Buna karşın pazara herkesten önce giren Apple Pay, ilk olmanın avantajını kullanıyor. iPhone 6’nın piyasaya sürülmesinden hemen sonra, Ekim 2014’te ABD’de kullanıma açılan Apple Pay, temassız ödemeye uyumlu NFC terminallerin artışı ve sistemin Avrupa’da hizmete girmesi gibi gelişmeler sonucunda bugün 12 milyon aylık kullanıcıya ulaştı.
Crone Consulting tarafından yayınlanan mobil ödeme sağlayıcıları raporunda Apple Pay, Samsung Pay ve Android Pay’i masaya yatırıyor. Aylık kullanıcı açısından değerlendirildiğinde Apple Pay’in her iki rakibini ikiye katladığı görülüyor. Rapora göre Apple Pay’i her ay 12 milyon kişi kullanıyor. Android Pay ve Samsung Pay ise 5’er milyon kullanıcı barajını henüz aşmış görünüyor.
Apple Pay lider ama ne zamana kadar?
Ne var ki satır aralarına baktığımızda, Apple Pay için sektörün panayır gibi olmadığı anlaşılıyor. Zira servisin en büyük iki rakibi olan Android Pay ve Samsung Pay, neredeyse bir yıl geriden geliyor ve buna rağmen hızla kullanıcı kitlesini genişletiyor. Öyle ki, her iki servisin kullanıcı sayısı Apple Pay’den daha hızlı artıyor. Bu oran devam ederse, bir yıl içinde hem Samsung hem de Google mobil ödeme alanında Apple’a nal toplatabilir.
Fast Company bir yıl sonrası için liderliğe en yakın adayı Samsung Pay olarak görüyor. Çünkü üç servisin de sunduğu NFC temassız terminal desteğinin yanı sıra, Samsung Pay’de manyetik kart şeridini de destekleyen bir teknoloji bulunuyor. Geçen yıl Samsung’un satın aldığı Loop tarafından geliştirilen bu teknoloji sayesinde Galaxy serisi ve telefon sahipleri, telefonlarını tıpkı kredi kartı tutar gibi POS cihazına yakın tutarak ödemelerini gerçekleştirebiliyor. Kısacası, Samsung Pay teorik olarak POS cihazı bulunan her işletmede geçiyor. Yine de Balat’ta bir kıraathanede gördüğünüz POS makinesinde Samsung Pay’i kullanmakta diretmemenizde fayda var.
100 Android telefondan birinde mobil ödeme kullanılıyor
Toplam uyumlu cihazların mobil ödeme kullanıcısına oranı da dikkate alınması gereken bir diğer konu. 2017’ye kimin lider gireceğini biraz da kimin ne kadar uyumlu cihazı olduğu belirleyecek. Mevcut duruma baktığımızda, Apple Pay uyumlu iPhone kullanıcılarının sadece yüzde 6’sının mobil ödeme yaptığını görüyoruz. Samsung Pay’de bu oran yüzde 4, Android Pay’de ise yüzde 1 seviyesinde. Elbette Google’ın geniş yelpazeli cihaz desteğini burada es geçmemek gerekiyor.
Forrester Research, üç yıl içinde mobil ödeme pazarının 142 milyar dolarlık bir hacme ulaşmasını bekliyor. Şimdilik “üç büyükler” olarak nitelendirilen bu servislere yakın zamanda yeni girişimlerin ve fintek pazarında yükselen isimlerin de rekabette diş göstermesi bekleniyor. Bakalım pazar önümüzdeki süreçte nasıl bir değişim gösterecek.
Google ile yolları ayırdı, bankacı oldu
Avustralya’da faaliyet gösteren ANZ Banking Group tarafından yapılan son Google transferi, sadece bankacılık dünyasında değil, teknoloji dünyasında da gündeme oturdu. Üç yıldır Google’ın Avustralya’daki operasyonlarını yöneten Maile Carnegie, flaş bir kararla bankanın dijital operasyonlarının başına transfer edildi.
Milyarlarca dolarlık dijital bankacılık pazarına adapte olmak için kurum içinde yeni oluşturulan bu pozisyona atanan Carnegie, ANZ’yi de bir teknoloji şirketi olarak gördüğünü ve her geçen gün daha fazla dijital kullanıcıyı müşterileri haline getirdiklerini belirtirken, “Bugünün dünyasında bir teknoloji şirketi değilseniz ya da hızlı bir şekilde bir teknoloji şirketine dönüşmüyorsanız, büyük sıkıntı yaşayacaksınız demektir” ifadesini kullandı.
Dijital dönüşümün anahtarı teknoloji yöneticileri
En başarılı teknoloji şirketlerinden birinden ayrılarak bankacılık sektörüne geçen Maile Carnegie, bir yandan da bankaların teknoloji alanında ilerleyebilmek için kesenin ağzını açtığını gösteriyor. Eski Google direktörü, kariyerine bundan böyle ANZ bünyesinde dijital projeleri, inovasyonu ve finansal teknolojiler (fintech) sektöründeki stratejik ilişkileri yöneterek devam edecek. Doğrudan ANZ CEO’su Shayne Elliott’a bağlı çalışacak olan Carnegie, yeni ayrıldığı Google’dan önce 20 yıl Proctor & Gamble’da pazarlama bölümünde çalışmış ve Avustralya yönetici direktörü olarak P&G’den ayrılmıştı.
Google Asya Pasifik Başkanı Karim Temsamani ise eski iş arkadaşıyla çalışmayı özleyeceğini söyledi ve ekledi: “Maile’in Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yanı sıra geniş Asya Pasifik bölgesindeki çalışmalarımıza sağladığı destek harikulade oldu. Onunla çalışmaktan son derece memnuniyet duydum. Dijital topluluğu dönüştürme konusundaki özverisi takdire şayandı.”
Pentagon, Eric Schmidt’i kadrosuna aldı

Bir şehir nasıl akıllanır?



Google, gazeteciliğin gelişimine 30 milyon dolar yatırdı


iPhone artık patronların kontrolünde
Büyük bir şirkette çalıştığınızı anlamak için çalışanların masalarına bakın. Patron destekli bir iPhone 6 görürseniz, bilin ki bu işyerinde asgari ücret uygulanmıyor. BYOD olarak da bilinen “kendi cihazını getir” trendi sonucu akıllı telefonlarda kişisel kullanım ve iş kullanımı arasındaki sınır gitgide inceldi. Öyle ki, kurumlar şirket telefonlarına yüklenen rastgele yüklenen güvenlik açıklarıyla ayrı, çalışanların “Ben Slack filan kullanamam, WhatsApp neyimize yetmiyor?” gibi bireysel benimseme sorunlarıyla ayrı uğraşıyor.
Çare yine Apple’da. iPhone modellerinin çalıştığı işletim sistemi iOS’un yeni sürüm güncellemesinde (iOS 9.3) yer alan yeni bir özellik, sadece ofiste değil, akıllı telefonlarda da patronun borusunun ötmesini sağlayacak. iOS 9.3 geliştirici dokümanlarına göz attığımızda, işveren tarafından sağlanan telefonlarda ana ekran uygulamalarının şirketin belirlemesine olanak tanıyan bir özellik görüyoruz.
iPhone ile şeker patlatma dönemi bitiyor
Diğer bir deyişle şirket telefonunun ana ekranında ne olup ne olmayacağına şirket karar verebilecek. Şirkete ait e-postanın kurulu olduğu Mail uygulamasının ana ekran kısayolunda olmasına karar verilirse, bunu kullanıcının değiştirmesi mümkün olmayacak. Şirketin telefonlarındaki uygulama dizilimine kullanıcılar (işveren izin vermediği sürece) müdahale edemeyecek. Kısacası, şirket telefonunda şeker patlatma dönemi sona eriyor.
Ana ekranı şirket genelinde bir profil üzerinde ayarlamak için IT biriminin OS X Server’a ihtiyacı var. Ayrıca telefonda Profil Yöneticisi’nin ayarlanmış olması gerekiyor. Bu sayede şirket hem uygulama dizilimini hem de ana ekranda olmasını istediği Web imlerini belirleyebiliyor. Benzer şekilde işverenler iOS 9.3 ile birlikte diledikleri uygulamayı tamamen engelleyebiliyor veya görünümünü gizleyebiliyor. Patronunuz Facebook’u veya Angry Birds’ü şirket telefonlarında yasaklarsa, bunu VPN ya da OpenDNS ile çözmeniz mümkün olmayacak. Apple’ın yeni iOS 9 güncellemesiyle sunacağı bu özellik bakalım ofis çevrelerinde nasıl karşılanacak.