Kota harcamasına müşterek çözümler bulunuyor
İnternet kullanımının en can sıkıcı yanlarından biri, operatörün veya hizmet sağlayıcının kullanıcıya tahsis ettiği kota ve bu kotanın bitmesi. Adil kullanım veya veri paketi adı altında uygulanan internet kotası yöntemi, özellikle günümüzde internet hızının artması ve yüksek veri akışı gerektiren uygulamalar karşısında oldukça yetersiz kalmaya başladı. Herkesin cep telefonunda bulunan 2’den fazla mesajlaşma uygulaması, paylaşılan videolar, görsel içeriklerin bulut hizmetlere kaydedilmesi, neredeyse hiçbir şey yapmadan internet kotasının bitmesini sağlayabiliyor.
İnternet kotası hakkında, altyapı eksikliğinden doğan bir takım zafiyetlerin giderilmesi amacı ile oldukça mantıklı argümanlar ileri sürülebilir. Ancak Facebook’ta şöyle bir dolaşmanın bile yüzlerce megabayt veri harcadığı günümüz dijital multi medya dünyasında kullanıcılar, hiçbir kota ile memnun olamazlar. Operatörler ve hizmet sağlayıcılar da bunun farkında.
Bu farkındalık en sonunda her iki tarafı da kısmen memnun edecek çözümlerin yolunu açıyor. Bu çözümlerin başında, kullanıcıların en çok değer verdikleri ve işlevselliği yüksek uygulama ve hizmetlerin harcadıkları veriyi, kotaya dahil etmemek var. Bu yöntem, yurtdışında yaygınlıkla uygulanıyor. Ülkemizde de benzer uygulamalar var. En son örnek ise, dünyanın en çok kullanılan anında mesajlaşma ve dosya paylaşım uygulaması Whatsapp için geldi.
Türk Telekom tarafından Eylül ayında 25 yaş ve altındaki gençlerin kullanımına sunulan Selfy ile gençler hem yurtiçinde hem de yurtdışında Whatsapp üzerinden ücretsiz mesajlaşabilecek.
Gençlerin kendi kurallarını kendilerinin koyduğu yeni gençlik dünyası Selfy’nin Whatsapp kampanyasından faydalanmak isteyen Selfy’liler, WHATSAPP yazarak 4545’e kısa mesaj gönderip ya da müşteri hizmetleri aracılığıyla kampanyaya kayıt olabilecekler.
Faturasız Selfy’liler, otuz günde bir tek seferde 25 TL ve üzeri yükleme yaparak kampanyadan yararlanabilecek. Faturalı Selfy’lilerin ise bu kampanyadan faydalanabilmeleri için 1GB ve üzeri internet içeren her şey dahil bir tarifeye kayıtlı olması gerekiyor. Selfy’liler böylece birbirlerine ücretsiz olarak Whatsapp üzerinden video, fotoğraf ve sesli mesaj gönderebilecek ve bu gönderileri internet paketlerindeki kotalarını etkilemeyecek.
Yargıtay internet suçlarında bankaları sorumlu tutuyor
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, internet üzerinden sahte şifre oluşturularak kredi kartından harcama yapılan kişiye, bankayla ortak sorumluluk yükleyen yerel mahkeme kararını bozdu. Daire, bozma kararında bankaların birer güven ve itimat kurumları olduğuna işaret ederek, bu tür olaylarda müşterilerin sorumlu tutulamayacağına hükmetti.
Şanlıurfa’da yaşayan A.K’nin, kredi kartıyla internet üzerinden bilgisi dışında 34 kez, toplamda 6.970 TL’lik alışveriş yapıldığını görünce, bu alışverişi kendisinin yapmadığını belirterek bankaya itirazda bulundu ama banka bunu kabul etmedi.
Bunun üzerine A.K, kredi kartı ekstresine borç olarak yansıtılan 6.970 TL’nin kendi borcu olmadığının tespitine karar verilmesi talebiyle dava açtı. Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi davayı kısmen kabul ederek, davacı müşteri ile bankanın yüzde 50 oranında ortak kusurlu olduklarına hükmetti ve davacıyı borcun yarısından sorumlu tuttu.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 19. Hukuk Dairesine geldi. Daire, yerel mahkemenin, müşteriye bankayla ortak sorumluluk yükleyen kararını bozdu. Bozma kararında, kredi kartı ile sanal ortamda yapılan harcamanın, internet üzerinden güvenli alışveriş (3D secure) çerçevesinde müşteriye ait kredi kartı bilgilerinin 3. kişiler tarafından ele geçirilerek gerçekleştirildiği anlatıldı. Kararda, şu tespitlere yer verildi: “Bankalar birer güven ve itimat kurumları olduklarından kural olarak hafif kusurlarından da sorumludurlar. Davacının kişisel bilgilerini koruyamadığı, bu konudaki özen yükümlülüğünü ihmal ettiği sabit olmadığı sürece davacı müşteri,internet bankacılığı yoluyla 3. kişiler tarafından sahte şifre oluşturularak yapılan harcamalardan sorumlu tutulamaz. Mahkemece bu yönler gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken davacı müşterinin de kusurlu bulunmasında isabet görülmemiştir.”
Daha önce belirttiğimiz gibi, Avrupa Birliği’nin direktiflerine uygun olarak kişisel veri güvenliğine dair çerçeve bir düzenleme getirmeyi amaçlayan “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” 7 Nisan 2016 tarihinde yürürlüğe girdi. Şirketlerin kanuna uyumlu hale gelmesi için verilen süre ise 7 Ekim 2016 tarihinde sona erdi. Buna göre yükümlülüklere uyum sağlamayan şirketleri ise idari ve cezai yaptırımlar bekliyor. Ancak mahkemenin bir siber dolandırıcılık olayını bu kapsamda değerlendirip değrlendirmeyeceğini şu anda öngöremiyoruz.
İstanbul startup ve girişimcilik merkezi olma yolunda
Birçok uluslararası kuruluş tarafından Avrasya bölgesinin en önemli yeni dijital ekonomi etkinliklerinden biri olarak gösterilen Startup İstanbul, 6-10 Ekim 2016 tarihleri arasında ABD, Avrupa, Asya ve Afrika’dan gelen yüzlerce girişimci ve yatırımcının katılımı ile İstanbul’da gerçekleştirildi.
Startup İstanbul, dördüncü yılında 135 ülkeden 25 bin başvuruya erişti
Startup İstanbul’a başvuruların açıldığı Mayıs ayından bu yana yaklaşık 25 bin başvuru alındı. Bu 25 bin başvuru tek tek değerlendirildi ve ön elemeyi geçen 4.085 girişimin 2.139’uyla online görüşmeler gerçekleştirildi. Bu görüşmeler sonucunda kısa listeye kalan 428 girişimin 100’ü ise İstanbul’da gerçekleşen ve Avrasya’nın en önemli dijital ekonomi etkinliklerinden Startup İstanbul’a katılmaya hak kazandı.Pakistan ve Nijerya’dan Türkiye’ye ilgi büyük
Bölgesinde model bir ülke olan Türkiye, özellikle Asya ve Afrika’da bulunan girişimcilerin hayallerini süslüyor. Startup İstanbul’un bu yıl aldığı 25 bin başvurunun yüzde 19’u Pakistan’dan gelirken bunu yüzde 16 ile Nijeryalı girişimciler takip etti. Başvurunun en çok alındığı üçüncü ülke yüzde 14 ile Hindistan olurken Gana, Kenya ve Cezayirli girişimciler de Startup İstanbul’a yoğun ilgi gösterdi.“İstanbul’un girişimcilik merkezi olması gerekiyor”
Startup İstanbul’u düzenleyen erken aşama yatırım şirketi ve girişim hızlandırıcısı Etohum’un Kurucusu Burak Büyükdemir konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Startup İstanbul’a tüm dünyadan gelen yoğun ilgi bizi çok mutlu etti. Aldığımız rekor başvuru Startup İstanbul’un bölgenin en önemli etkinliklerinden biri olduğunu bir kez daha bize gösterdi. Türkiye’nin girişimcilik alanında bölgenin model ülkesi olması gerçekten çok kolay. Özellikle yabancı girişimcilerin ve yatırımcıların ülkemize ilgilisi çok büyük. Bu fırsatı kaçırmamalı, girişimcilere gerekli imkanı tanımalı; ekonomimizi üreteceğimiz yüksek teknoloji ve bu topraklardan çıkartacağımız başarılı internet girişimleri ile büyütmeliyiz. “Son bir iki yıldır yaşadığımız ekonomik durağanlığa rağmen teknoloji ve internet alanındaki girişimcilerin sayısı artıyor. Global anlamda çıkan başarı örnekleri de önümüzdeki senelerde artacak; çünkü girişimciler sadece yerel pazara değil, uluslararası pazar için de neler yapabileceklerini keşfettiler. Bunların örneklerini gördük. Artık şirketlerin nerede kuruldukları pek önemli değil. Mobil cihazlar ve internet, kullanıcılara istenilen her yerden ulaşılmasını sağlıyor. Yatırımcı sunumlarında da gördük ki İstanbul gerçekten bir çekim merkezi. Burada hem yabancı yatırımcılar var, hem de 63 farklı ülkeden girişimci yatırımcılara sunum yapıyor. Bu da bize gösteriyor ki İstanbul yalnızca yakın bölgesinin değil, aynı zamanda Afrika, Asya ve Avrupa’nın merkezi olma konumuna doğru gidiyor.” “Yurt içine baktığımızda, katılımlarının çoğunun İstanbul, İzmir ve Ankara üçgeninden geldiğini söylemek yanlış olur. Türkiye’nin dört bir yanından çok yii girişimcilik fikirleri ve startuplar görüyoruz. İstanbul tabi etkinlik yoğunluğu anlamında başı çekiyor. Eskiden yılda 2-3 etkinlik olurdu, şimdi ise kimi zaman günde 2-3 etkinlik oluyor ve bunları takip etmekte zorlanıyoruz. Bu çok iyi bir şey. Sonuçta insanların birbirleri ile buluşmasını ve yeni işlerin kurulmasını sağlıyor.” 6 Ekim 2016 Perşembe günü başlayan etkinlikte girişimcilik ekosisteminin önde gelen isimleri bilgi ve tecrübelerini katılımcılarla paylaşırken bu ekosistemin daha da gelişmesi için yeni çözüm önerilerini ortaya koydu. Etkinlikte katılımcılarla buluşan girişimcilik ekosisteminin önemli isimleri şöyle sıralanıyor: Doğan Online’nın Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hanzade Doğan Boyner, Hubspot’tan Sam Mallikarjunan, Yazar Elmira Bayrasli, Kaust’tan Ozan Sonmez, CBA’dan Kaushal Choskshi, Executive Joy’dan R. Michael Anderson, Rubicon VC’den Andrew Romans, IBM Cloud Başkan Yardımcısı Maged Wassim, The Lean Brand kitabının yazarı Jeremiah Gardner, Test my Pitch’ten Bill Kenney, Y Combinator’dan Adora Cheung, Andreessen Horowitz ortaklarından Matt Spence, 500 Startups girişim ortaklarından Arjun Arora, ‘Startup Rising’ kitabının yazarı Christopher Schroeder, Google Partner Lead – VCs and Startups Sharif El-Badawi ve CNN Türk’ten Cüneyt Özdemir.Girişimcilik için altyapı desteği şart
Startup İstanbul’un açılış konuşmasını yapan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, TOBB’nin özel sektörün şemsiye organizasyonu olduğunu ve Türkiye’nin girişimcilik merkezi olduğundan bahsetti. Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Ulusal seviyede özel sektör ile yakın temastayız ve girişimcilik dostu politikaları destekliyoruz. Genç girişimciler için 81 ilde açılmış girişimcilik sınıflarımız var. Kendi bölgelerindeki ekosistemleri güçlendirmek için çalışıyorlar. TOBB’nin Ekonomi Teknolojileri üniversitesinde, garaj kuluçka merkezimiz ve teknoloji transferi ofisimiz var. Kendi şirketlerini başlatmak için hem akademik personeli hem de öğrencileri destekliyorlar.” “Startup İstanbul’un bölgenin lider organizasyonu olma yolunda olduğunu görüyorum. Dünyanın dört bir yanından binlerce katılım talebi alıyor. Ziyaretçilerimizin yüzde 80’i İstanbul’u ilk defa ziyaret ediyorlar. Bu da, konferansın başarısının en büyük göstergelerinden biri. İstanbul, çok uluslu birçok şirketin bölgesel merkezi konumunda. Birçok ülkedeki operasyonlarını buradan yönetiyorlar. “Bu durumun özünde, İstanbul’un dünyanın en büyük 18. ekonomisinin merkezi olması yatıyor. Toplam ticaret hacmi 350 miyar dolara ulaştı. Toplam doğrudan yabancı yatırım 170 milyar doları aştı. Bütün bunlar İstanbul’un benzersiz coğrafi konumu ile ilgili. 3 saatten az bir süre içerisinde Avrupa’nın neredeyse her köşesine ulaşılabilecek bir konumda. Bunlara Asya ve Afrika’daki birçok önemli merkezi de dahil etmemiz lazım. İstanbul, çoklu kültürel yapısı ile herkesin kendini evinde hissedebileceği bir şehir. Yalnızca büyük şirketler için değil, startuplar için de İstanbul’a gelmek için birçok sebep var. İstanbul çok iyi çalışan araştırma üniversitelerine, kuluçka merkezilerine ve mobil hizmetlere sahip. Tüm bu avantajlar, İstanbul’u büyük fırsatlar ile dolu bir hale getiriyor. Bu yıldan başlamak üzere TOBB ve İTO, İstanbul’u global bir girişim merkezi yamak için iş birliğine gidiyorlar. Startup İstanbul, bu amaca ulaşmak için ilk adım”.Samsung Note 7 üretimi durduruldu
Güney Koreli teknoloji devi Samsung, ısınma sorunu nedeniyle patlama ve yanma vakalarıyla gündeme gelen Samsung Note 7 modelinin üretimini geçici olarak durdurdu.
Güney Kore haber ajansı Yonhap, Samsung içinde ismini vermediği kaynaklara dayandırdığı haberinde, Note 7’lerin değiştirilmesi sonrası tekrar eden problemler ve gelen olumsuz raporlar nedeniyle bu kararın alındığını açıkladı.
Samsung, geçtiğimiz ay ısınma sorunu nedeniyle dünya çapında yaklaşık 2,5 milyon akıllı telefonu değişim için geri çağırmıştı. Samsung Note 7 kullanıcılarına iade etme hakkı ya da değiştirme seçeneği sunmuştu. Şirketin ana merkezi Güney Kore’de 200 bin cihaz iade edilirken 200 bin ise değiştirilmişti. Dünya çapında satılmış olan 2,4 milyon yeni modelin büyük bir kısmı değiştirilmişti.
Isınma sorunu nedeniyle son günlerde olumsuz eleştirilerin odağı olan Samsung, diğer elektronik ürünlerinden elde ettiği kazançla 2016’nın 3. çeyreğini yüzde 6’lık karla kapattı. Buna rağmen, telefonların geri çağrılmasının Samsung’a yarattığı maliyetin 1 milyar doların üzerinde olduğu sanılıyor.
Son 2 günde yine değiştirilen iki Note 7 telefon patladı. Cumartesi, ABD’nin Kentucky eyaletinde telefondan gelen dumandan rahatsızlanan bir adam hastaneye kaldırıldı. Pazar günü ise Minnesota’lı bir gencin aşırı ısınan telefondan ellerinin yandığı rapor edildi.
Bu arada telefonun güncellenmiş sorunsuz modeli Güney Kore’de gecikmeli olarak satışa çıktı, Avrupa’da ise 28 Ekim’de vitrinlerde yer alması bekleniyor.
OneDrive ve GitHub’a da engellendi
Dropbox ve Google Drive için uygulanan erişim engelinin ardından, bugün yazılımcıların sıkça kullandığı GitHub ve Microsoft’un artık yeni işletim sistemi Windows 10’a gömülü gelen bulut depolama servisi OneDrive’a da erişim engellendi.
RedHack grubunun devletin üst makamlarındaki bazı kişilere ait olan e-mailleri yayınlaması sonucunda, dün akşamdan itibaren popüler bulut depolama servisleri Dropbox ve Google Drive’a, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından erişim engellendi.
OneDrive’a erişimin engellenmesi konusunda, devlet yetkililerine ait e-maillerin orada da yayınlanmış olabileceği tahmin ediliyor. Ancak, yazılımcıların geliştirmekte olduğu projeleri depoladıkları GitHub’a erişimin neden engellendiği sorusuna henüz yetkililerden bir cevap gelmiş değil.
Kişisel verilerin depolanmakta olduğu bulut servislerine erişimin engellenmesi, kullanıcıların mağdur olmasına neden olmaktadır. Zira, çok önemli bir dosyaya erişilmek istediğinde sürekli VPN servislerinin kullanılması mümkün olmuyor.
Microsoft’un bulut hizmeti OneDrive, Word, Excel, PowerPoint gibi Microsoft Office dosyalarının varsayılan kayıt yolu olarak uzun süredir kullanılıyor. Bütün bulut hizmetini kapatarak ne elde edilmeye çalışıldığını bilmiyoruz ancak özellikle Pazartesi gibi çok yoğun bir iş gününde, yüzlerce şirket ve milyonlarca kişi tarafından kullanılan böyle bir hizmete erişilememesinin hem ekonomiyi hem de bilişim sektörünü olumsuz etkileyebileceğini düşünüyoruz.
SIM kartlı otonom araçlar geliyor
Otomotiv sektörü gerek sürücüsüz ve elektrikli araçlarla gerekse de internet bağlantılı araçlar ile, heyecan verici bir dönüşümden geçiyor. Bununla birlikte global trendlerin eğilimine rağmen, bölgesel ve yerel pazarlardaki ilerlemelerle sektörde yeni uygulamaların da önü açılmaya devam ediyor.
Elektrikli ve otonom araçların karşılaşacağı en büyük sorunlardan biri, yaratılacak çok yüksek miktardaki veri akışının bir şekilde sorunsuzca mevcut altyapılar ile kullanılması. Altyapı yatırımları ile paralel giden bu şekildeki uygulamalar, mevcut durumda otonom ve elektrikli otomobillerin benimsenmesini artıracaktır.
Günümüzde en yaygın veri iletişim sistemlerini sunan GPRS ve WiFi altyapıları doğal olarak bu veri iletişimi sorununu çözmek için ön plana çıkıyorlar. Bu yüzden operatörler ve hizmet sağlayıcılar, geleceğin araçlarına ne gibi faydalar sağlayabileceklerini belirlemek için kolları sıvamış durumundalar. Otomobillerimizin konsoluna SIM kart takacağımız günler çok uzakta değil. Hatta Türkiye’de de bu sistem başarılı bir şekilde denendi ve çalışma prensipleri gösterildi.
Vodafone, otomotiv sektöründeki 47 markayı temsil eden Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) ile güçlerini birleştirmek üzere Dijitalleşme Toplantısında bir araya geldi. Vodafone Arena’da gerçekleştirilen toplantı kapsamında Vodafone’un Nesnelerin İnterneti (loT) ve makineler arası İletişim (M2M) çözümleriyle donatılan internet bağlantılı araç da ilk kez tanıtıldı.
Vodafone Grubu Otomotiv Bölüm Başkanı Gion Baker’ın katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda Vodafone’un otomotiv sektörüne yönelik çözümleri paylaşılırken, Vodafone Grubu’nun otomotiv alanındaki global çalışmaları ve Türkiye’de sunduğu M2M çözümleri de anlatıldı. ODD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar ve ODD Genel Kurul Üyelerinin de bulunduğu toplantı kapsamında otomotiv sektörünün geleceği ve ihtiyaçları, dijitalleşme ile yeni proje iş birlikleri üzerinde duruldu.
Otomotiv sektörü ve Vodafone’un global çapta sunduğu çözümlerle ilgili değerlendirmede bulunan Vodafone Grubu Otomotiv Bölüm Başkanı Gion Baker şunları kaydetti: “Vodafone Grubu olarak, otomotiv sektörü için hali hazırda dünyanın birçok bölgesinde daha fazla aracı ağa bağlı hale getirmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu doğrultuda yerli sanayiyi ve üreticiyi destekleyen, otomotiv sektörünün ihtiyaçlarına çözüm üretme odaklı bir stratejiyle hareket eden Vodafone Türkiye, mükemmel bir ilerleme ortaya koyuyor. Vodafone olarak, önümüzdeki dönemde tüm dünyada bağlantılı araçlar konusuna odaklanarak, yeni proje ve iş birlikleri geliştirmeye devam edeceğiz.”
Vodafone Türkiye Kurumsal Çözümler Direktörü Cenk Alper, toplantı kapsamında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Türkiye’de ilk kez uygulama geliştirme imkanı sunan Nesnelerin İnterneti Platformu’nu bu yılın başında hayata geçirdik. İçinde SIM kart bulunan veya SIM kart bulunmayıp WiFi, lisanssız radyo frekansı gibi farklı telsiz iletişim teknolojilerini destekleyen tüm cihazlar, Vodafone’un yeni platformunda hayat buluyor. Bu platform sayesinde, çözüm ortaklarımız ve kurumsal müşterilerimiz, her sektörde bağlantılı servisleri herhangi bir altyapı yatırımına ihtiyaç duymaksızın hızla geliştirebiliyor. Bağlantılı araçlardan toplanan verilerle kullanıma göre sigorta ve araç bakım gibi farklı iş modelleri de sunmak mümkün olacak. Örneğin, ilkyardım, bilgi ve eğlence gibi uygulamalar da bu platformda bir web portalı tasarlar gibi kolayca geliştirilebilecek. Vodafone Araç Takip Sistemleri ile halihazırda işletmelere yüklerini, sahada bulunan araç, filo ve ekiplerini haritalardan takip etme imkanı sunuyoruz. Sürücülerin araç içinde ve sürüş sırasındaki davranışlarını takip etme imkanı sağlıyoruz. Takip sistemleriyle ekonomik maliyetleri azaltıyor, yakıt verimliliğini artırıyoruz. Vodafone Grubu’nun bağlantılı araçlar konusundaki tecrübelerini şimdi Türkiye’ye de aktarmak istiyoruz.”
Almanya 2030’da otomobillerde akaryakıtı yasaklıyor
Otomobil sanayisinde markalarıyla Dünya’da liderliği sürdüren Almanya’da federal konseyin oylamasıyla birlikte tarihi bir devrim gerçekleşti. 2030 yılı itibari ile benzinli ve dizel araçlara yasak geliyor.
Almanya federal konseyinin aldığı bu yeni kararla birlikte, üretilecek araçlar sıfır emisyon değerine sahip olmak zorunda olacak. Buda dizel, benzinli ve LPG araçların üretilemeyeceği, sadece elektrikli araçların üretimine izin verileceği anlamına geliyor.
Onaylanan yasa, sadece üretim tarafını kapsıyor. Yani 2029’da bir benzinli veya dizel araç alırsanız, onu kullanmaya devam edebileceksiniz. Lakin 2030 itibari ile üretim yasaklanacağından ötürü, o tarihten sonra sıfır araç almak istiyorsanız kararınızı elektrikli araçlardan yana kullanacaksınız.
Bu kararın Avrupa’da yer alan diğer otomobil üreticilerini ve Avrupa kurallarını etkilememesine karşın Almanya’nın otomobil sektöründe sahip olduğu liderlikten ötürü diğer ülkelerinde benzer kararları kısa sürede alacağı tahmin ediliyor. Zira çevrecilik konusunda da genellikle Almanya’nın ilk adımı atmasını bekleyen Avrupa, sonradan takip ediyor.
Aynı zamanda Avrupa komisyonunun dizel yakıtında gittiği vergi indirimi kullanıcıları dizel araç almaya teşvik etmişti. Özellikle 2010 yılından itibaren dizel araçların satışı artış gösterirken, üreticiler de satışlarını arttırmak amacıyla dizel modellerine daha ağırlık vermiş, hatta emisyon değerlerini düşük tutabilmek amacıyla yapılan birtakım hileler sonucunda emisyon skandalları baş göstermişti.
Avrupa komisyonunun zamanında yaptığı dizel vergi indirimine benzer bir durum, şimdide elektrikli araçlar için bekleniyor.
Bu karar aynı zamanda Paris İklim Anlaşması ile uyuşuyor. Anlaşmaya uymak için Almanya’nın 2050 itibari ile CO2 (karbon dioksit) salınımını yüzde 95 azaltması gerekiyor.
Birkaç gün önce Paris Motor Show fuarında BMW, Mercedes, Renault, Volkswagen ve diğer birkaç marka daha elektrik ya da başka türde bir yakıt kullanarak sıfır emisyon salınımı yapan konsept araçlarını tüketiciye göstermişti. Lakin yeni alınan bu karara ilişkin otomobil firmalarından henüz herhangi bir açıklama gelmedi.
Almanya’nın elektrikli araçlara geçmesinin bir diğer artı noktası ise, elektriklerini büyük oranda düşük ya da sıfır emisyonlu, yenilenebilir kaynaklardan sağlaması. Elektrik santralleri hala kömür veya doğalgaz yakıyorsa, elektrikli araç kullanmanın da bir mantığı olmuyor. Çünkü yakıtı otomobil yakacağına santral yakmış oluyor.
Yasanın yalnızca elektrikli araçlara izin vermesi ise başka bir tartışma konusu. Eğer öngörülen yaptırım, sıfır emisyonlu araçlara geçiş ise, elektrik haricinde başka teknolojileri de kullanan sıfır emisyonlu otomobiller var. Konsept veya prototip aşamasındaki bu otomobiller, hidrojen yakıt hücrelerinden su ile çalışan motor prototiplerine kadar çok çeşitliler.
Google Drive ve Dropbox engellendi
Bulut servisleri deyince akla ilk gelen isimlerden biri olan ve ülkemizde de milyonlarca kullanıcısı bulunan Google Drive ve Dropbox için erişim engeli geldi.
Ülkemizde henüz resmi olarak nedeni açıklanmayan erişim engeli sonrası, Dropbox’a DNS yoluyla da girilemiyor. Ancak VPN servisleriyle bulut hizmetine giriş yapılabiliyor.
Google Drive ve Dropbox neden engellendi?
Şu anda konuyla ilgili net bir bilgi yok. Ancak bir söylentiye göre RedHack grubunun Dropbox ve Google Drive üzerinden devletin üst makamlarındaki bazı kişilere ait olan e-mailleri açığa çıkarması yasağın sebebi olarak görülüyor. Herkesin dosyalarını buluta yükleyebilmesini ve her cihazdan internet bağlantısı sayesinde bu dosyalara erişim imkânı tanıyan Dropbox, hem ücretli hem de ücretsiz olarak kullanılabiliyor. Dünyada olduğu kadar Türkiye’de de birçok kişinin kullandığı servis, hem kişisel hem de kurumsal alanda en popüler bulut servislerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Aynı şekilde direkt olarak Google’ın bulut çözümü olan Drive da, ülkemizde ciddi bir kullanıcı kitlesi bulunduruyor. Ancak bu engellemenin daha da kritik yanı, Dropbox ve Google Drive hizmetlerinin iş çevrelerince, kurumlarca, şirketlerce kullanılıyor olması. Mobilite ve dijitalleşme çözümleri ile birlikte dosyalarını bulut hizmetlerde saklayan ve iş bölümü uygulamaları ile büyük performans artışı elde eden şirket ve bunların tahmini milyonlarca çalışanı şu an itibariyle iş yapamaz hale geldiler. Zira Dropbox ve Google Drive hizmetlerine VPN ile girilmesi mümkünse de, tüm şirketlerin IT departmanları bu değişikliği anında yapamayacak. Müşteriler ile bu bulut platformları üzerinden paylaşılan dosyalar da sekteye uğradı. Müşterilere VPN kurmayı öğretmek ve bu şekilde bulut hizmetlere bağlanmalarını talep etmek gerekecek. Bu yöntemin pek işe yarayacağını sanmıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin, internet hizmetlerinin engellenemeyeceği yönünde bir kararı olduğu için aslında bu hizmetlerin engellenmesi yasa dışı olabilir. Bu şekilde, ülke ekonomisine de katkı sağlayan internet hizmetlerinin, engelleme prosedürlerinden muaf tutulması gerekiyor.e-Ticaret platformları kendi ödeme sistemlerini geliştiriyor
Büyük e-ticaret platformlarının daha çok müşteri, daha çok görünürlük ve daha çok ürün sunmak haricinde, oldukça iyi para kazanabilecekleri bir nokta daha var: Ödeme sistemleri. Yıllardır büyük e-ticaret platformları kendi ödeme sistemlerini ortaya çıkartıyorlar. Bunun temel sebebi, alışverişlerde üçüncü partiyi ortadan kaldırmak ve bu üçüncü partiye giden komisyonu da platformun kendisine almak.
Dünyada kendi ödeme sistemini yaratmış e-ticaret platformlarının çok sayıda ve bilindik örnekleri var. Örneğin eBay’in ortaya çıkarttığı PayPal. Ne yazık ki ülkemizde kullanamıyoruz. Ülkemizde pek kullanmadığımız bir başka platform – ödeme sistemi ilişkisi de Alibaba ile Alipay arasında var. Hatta Alibaba, kendi ödeme sistemini bırakın, kendi bankasını kurup, banka komisyonlarından da kurtulmayı planlıyor. Bütün bunları göz önüne aldığımızda bir e-ticaret platformunun kendi ödeme sistemini ortaya çıkartması, hem o platformun hem de ülkedeki e-ticaret pazarının belli bir gelişim seviyesinin üzerine çıktığının göstergelerinden biri.
Hepsipay, Şubat 2016’da 6493 numaralı kanun kapsamında Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları lisansını aldı. Nisan 2016’da internet sitesini devreye alan Hepsipay, Haziran 2016 itibariyle ilk müşterileri ile çalışmaya başladı.
E-ticaret ekosisteminin en önemli parçalarından biri olan ödeme sistemleri pazarında, yeni ve iddialı bir oyuncu olarak boy gösteren Hepsipay, işletmelere online dünyada ödeme alabilmeleri için gerekli olan kullanışlı ve basit yöntemleri sunuyor. Türkiye’nin en büyük e-ticaret sitesi hepsiburada.com’un yüzde 100 iştiraki olan Hepsipay, şirketlerin kullanıcı deneyimlerini en kolay şekilde geliştirmelerini sağlarken aynı zamanda müşterilerinin ihtiyaçlarını da hızlı bir şekilde karşılayarak işlerini büyütmelerine destek oluyor. Üye işyerlerine ödemelerini ertesi iş günü yapmak, tüm bankaların sanal posunu tek sözleşmeyle ve sabit fiyat fırsatı ile sunmak, Tek Tıkla Ödeme ve Türkiye pazarına özel güvenlik çözümleri Hepsipay’in fark yaratan hizmetlerinin başında geliyor.
Hepsipay Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kuloğlu, sundukları hizmetlerle ilgili şunları söyledi: “Hepsipay olarak, şirketlerin ödemeler gibi kritik bir konuda hayatını kolaylaştırmak istedik. Sunduğumuz yeni nesil ödeme teknolojileriyle ticaret yapan herkesin e-ticaret sektörüne girmesine cesaret vermek ve bu sayede e-ticaret pazarının büyümesine katkı sağlamak istiyoruz. Hepsipay’e hem üye olmak hem de satışa başlamak çok kolay. İşletmeler bir gün içinde Hepsipay entegrasyonunu tamamlayarak satışa başlayabiliyor ve ödeme alabiliyorlar. ‘Tek Tıkla Ödeme’, fark yaratan uygulamalarımızdan biri. Müşteriler kart bilgilerini sisteme kaydederek, her alışverişlerinde kart bilgilerini tekrar girmeden tek tıkla kolayca ödeme yapabiliyor. Hepsipay olarak işletmelerin ödeme almak için her bankayla ayrı ayrı anlaşma yapma zorunluluğunu da ortadan kaldırıyoruz. İşletmeler bizimle anlaştıklarında aslında aynı anda tüm bankalarla anlaşmış oluyorlar. Üyelerimiz için, ayrı pos hesabı ve komisyon oranları ile çalışmanın getireceği operasyonel maliyeti ve iş yükünü yok ediyoruz. Hepsipay olarak üye işyerlerinin ödemelerini ertesi iş günü yaparak, KOBİ’lerin ödeme ile ilgili en büyük sıkıntısına çözüm getirdik. Böylece işletmelere hem vakit hem de nakit kazandırıyoruz. Bunların yanı sıra pazaryeri ve bayi çözümleri gibi firmaların özel ihtiyaçlarına yönelik sunduğumuz ödeme çözümleri, diğer hizmetlerimiz arasında yer alıyor.”
Entegrasyon kolaylığı
Hepsipay, kullanım kolaylığı ile öne çıkıyor. Açık ve hazır kaynaklı altyapılarla entegrasyonlarını tamamlanması ile birlikte web sitelerinde yalnızca birkaç saat içerisinde Hepsipay entegrasyonunu sağlanabiliyor. Hepsipay, hazır kaynaklı altyapı sağlayıcılardan Ticimax, İdeasoft, Bilginet, Kobimaster ile; açık kaynaklı altyapı sağlayıcılardan ise Prestashop, Opencart ile entegrasyonunu tamamladı. Hepsipay, bu altyapıları kullanan müşterilere özel kampanyalar da sunuyor.Türkiye pazarına özel olarak geliştirilen Fraud çözümü
Hepsipay’in gelişmiş analitik platformu aracılığıyla, sisteme üye olan tüm markalar ve şirketler, kendileri için gerçekleşen işlemleri takip ve analiz ederek, işlerinin ne şekilde ilerlediğini gözlemleyebiliyor. Türkiye pazarına özel olarak hepsiburada.com’un yirmi yıla yaklaşan işlem güvenliği tecrübesinden de faydalanılarak geliştirilen Fraud çözümü ise müşterilerin ve işletmelerin online ortamda güvenilir bir şekilde ödeme kabul etmelerini sağlıyor.İşletmelerin büyük çoğunluğu dijital krizin gelişini hissediyor
Dell Technologies’in duyurduğu yeni araştırmasına göre, işletmelerin yüzde 78’i, dijital girişimler şimdi ya da gelecekte kurumlarına karşı bir tehdit oluşturacağına inanıyor. Bu durum yenilikçi şirketleri ileriye itiyor, yenilikçi olmayanlarınsa batışını hızlandırıyor. Tüm dünyadan ankete katılan işletmelerin neredeyse yarısı (yüzde 45), dijital olarak doğmuş yeni şirketlerin getirdiği rekabetten dolayı önümüzdeki üç ila beş yıl içinde işletmelerinin modası geçmiş durumuna düşmesinden korkuyor.
Hatta bazı şirketler, değişimin hızından fena halde yara alabileceklerini hissediyor. İş dünyası liderlerinin yarısından fazlası (yüzde 52) ise dijital teknolojilerin ve Nesnelerin İnternetinin bir sonucu olarak geçtiğimiz üç yıl içinde sektörlerinde önemli bir yıkım yaşarken, dünya genelinde işletmelerin yüzde 48’i üç yıl içinde sektörlerinin nasıl şekilleneceğini bilmiyor.
Anket sonuçları, 16 ülke ve 12 sektör genelinde orta ile büyük ölçekli kurumlardan 4 bin liderle Vanson Bourne’nin (VB) yaptığı çalışma sonunda ortaya çıktı.
Dell Technologies CMO’su Jeremy Burton, “Şu ana kadar dördüncü sanayi devrimi de öncekiler gibi acımasız olacağını açıkça gösterdi. Şirketler ayak uyduramazlarsa geride kalacaklar veya daha kötüsü olacak. ‘Yarına erteleme’ yaklaşımı, kesinlikle işe yaramayacak” dedi.
Düzensiz İlerleme ya da Dijital Kriz yolda mı?
En azından şu söylenebilir ki ilerleme, düzensiz oldu. Bazı şirketler, dijital dönüşümlerine zar zor başladı. Çoğu şirket dağınık bir yaklaşım benimsedi. Sadece ufak bir azınlık, dijital dönüşümlerini tamamladı. Ankete katılan her üç işletmeden sadece biri, kritik dijital işletme gereklerini iyi bir şekilde yerine getiriyor. Çoğu işletmenin sadece bir kısmı, dijital olarak düşünür ve hareket ederken büyük çoğunluk (yüzde 73), dijital dönüşümün kurum genelinde daha yaygın olabileceğini kabul ediyor. On şirketten yaklaşık altısı, daha iyi güvenlik, hizmet ve bilgiye 7/24 daha hızlı erişim gibi müşterilerin başlıca taleplerini karşılayamıyor. Yaklaşık üçte ikisi (yüzde 64), alınan istihbaratlara zamanında tepki veremediklerini itiraf ediyor. Burton, sözlerine şöyle devam ediyor: “İşletmelerin yapamadıklarını ifade ettikleri konular dijital çağda başarı için şart. Bu kadar yoğun bir yarışın olduğu bir piyasada bunları başaramamak, dijital bir krizin başlangıcını tetikleyebilir.” 2015 yılında iş dünyası liderleri, önümüzdeki on yıl içinde başarılı olmak için işletmelerin benimsemesi gereken temel bir dijital nitelikler seti üzerinde anlaştı. Bunlar: 1. Atak bir şekilde yenilik yapmak 2. Kestirimci olarak yeni fırsatları tespit etmek 3. Şeffaflık ve güven ortaya koymak 4. Benzersiz ve kişiselleştirilmiş deneyimler sunmak 5. Her zaman açık olmak, gerçek zamanlı faaliyet göstermek Geçen yılki araştırmaya göre işletmelerin sadece %4’ü, tüm bu anahtar dijital işletme niteliklerini iyi bir şekilde ve şirket genelinde uyguladı. Bu yıl ise bu rakam %7’ye tırmandı. Bu niteliklerden herhangi birini iyi ve şirket genelinde uygulayan işletmelerin oranı da bu yıl daha yüksek. Dell Technologies’in Dijital Dönüşüm Endeksi, araştırmayı tamamlıyor ve şirketleri anket katılımcılarının firmalarının dijital dönüşüm performansı hakkındaki görüşlerine dayalı olarak derecelendiriyor. Karşılaştırmaya göre işletmelerin sadece %5’i kendilerini Dijital Liderler grubuna koyarken, neredeyse yarısı geride kalıyor. 1. Dijital Liderler: %5 – Dijital dönüşüm, çeşitli biçimlerde işletmenin DNA’sına işlemiştir 2. Dijitali Öncelikle Benimseyenler: %14 – Uygulamada oturmuş bir dijital planları, yatırımları ve yenilikleri vardır 3. Dijitali Değerlendirenler: %34 – Dikkatli ve adım adım dijital dönüşümü benimserler, gelecek için plan ve yatırım yaparlar 4. Dijitali Takip Edenler: %32 – Çok az dijital yatırımları vardır, çekinerek gelecek için plan yapmaya başlamışlardır 5. Dijitalde Geride Kalanlar: %15 – Uygulamada dijital bir planları yoktur, sınırlı teşebbüsleri ve yatırımları vardırDijital Kurtarma Planı
Ağır yıkım riskini göz önünde bulunduran işletmeler, bir çare aramaya başlıyor. Dijital dönüşümlerini ilerletmek için: • %73’ü, işletmeleri için merkezi bir teknoloji stratejisine öncelik vermeleri gerektiğini kabul ediyor • %66’sı, BT altyapısına ve dijital beceri liderliğine yatırım yapmayı planlıyor • %72’si yazılım geliştirme becerilerini genişletiyor Katılımcıların öncelik sırasına göre önümüzdeki üç yıl içinde en çok planlanan BT yatırımları şöyle: 1. Yakınsanmış Altyapı 2. Ultra yüksek performanslı teknolojiler (Örneğin, Flash) 3. Analitik, büyük veri ve veri işleme (Örneğin, Veri Gölleri) 4. Nesneler İnterneti teknolojileri Bunlara ek olarak katılımcıların dörtte biri ile üçte biri arası, tam bir dijital kâr (%36) elde ettiğini açıkladı. İşletmelerin yüzde 35’i açık bir inovasyon modeli benimsemek üzere yeni girişimler ile ortaklık kurduğunu belirtti. Ayrıca işletmelerin yüzde 28’i, kurumun bir bölümünü ayırarak yeni bir şirket kurmuş veya ihtiyaç duydukları becerileri ve yeniliği birleşme veya satınalma yoluyla etme niyetinde. Sadece %17’si başarıyı başvurdukları patent sayısına göre ölçüyor ve neredeyse yarısı (%46) dijital hedefleri tüm departman ve personel hedeflerine entegre ediyor. Burton, sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Yakın gelecekte neredeyse her işletmenin temelinde yazılım geliştirme uzmanlığı olacak. Bu şirketlerin çoğu, tamamen yeni olacakken diğerleri yani 20 yıldır tek bir satır bile kod yazmayanlar, treni kaçırmış olacak. İşletmeler 1000 kata daha fazla kullanıcıyı ve 1000 kat daha fazla veriyi yönetmekle mücadele ederken yeni dijital ürünler ve hizmetler de BT altyapısının dönüşümüne yol gösterecek.”IoT fidyeciliği çok farklı ve tehlikeli bir tehdit
Kötü amaçlı fidye yazılımları 2015 yılından beridir siber güvenlik tehditleri arasında kendi özel yerlerine kuruldular. İşletmeler, kamu kuruluşları ve bireysel kullanıcılar, bilgisayarlarındaki dosyaların kendi istekleri dışında şifrelenmemesi için güvenlik önlemleri almaya başladılar.
Ancak fidye yazılımlarında yeni bir dalga geliyor. Bu sefer tehdit dosyalarımıza değil, nesnelerin interneti araçlarına yönelik. Yeni fidye yazılımları IoT cihazlarımızı esir alacak ve dosyaların şifrelenmesine göre çok daha fazla hasar verici olacak. Özellikle nesnelerin internetinin güvenlik durumu düşünüldüğünde.
Fidye yazılımlarının meşhur markaları Cryptowall ve CTB-Locker, hedef cihazlardaki değerli dosyaları bulup şifreliyor. Bu şifreleme işleminin kimden geldiğinin belli olmaması haricinde, fidye yazılımlarının çok daha önemli bir avantajı var: Süreç geri döndürülemiyor. Yazılımın kurbanları, eğer böyle bir olaya karşı gerekli güvenlik önlemlerini almamışlarsa, fidyecilere para verip dosyalarına geri kavuşmak haricinde bir seçenekleri bulunmuyor. Dolayısıyla finansal değeri bulunan dosyalar nereye giderse, fidye yazılımları da oraya gidecek.
Ancak IoT cihazları ya çok az ya da hiç veri barındırmıyor. Bu yüzden fidye yazılımlarının bu cihazlar ile bir ilgisi olmaz diye düşünebiliriz değil mi? Yanlış.
Geleneksel fidye yazılımları bilgisayarlara girip dosyaları şifrelerken, IoT fidye yazılımları gerçek dünyada kullanılan sistemleri kontrolleri altına alabiliyor. IoT teknolojisinin getirdiği bir sürü pratik avantajı kendi lehlerine kullanan fidye yazılımcıları, elektriği kesebiliyor, araçları durdurabiliyor, hatta üretim hatlarının çalışmasını bile engelleyebiliyor. Çok daha fazla hasar yaratma potansiyeli olan bu yöntemler, saldırganların ele geçirdikleri IoT cihazını geri vermek için istedikleri fidye parasını da artıracaktır. Böyle bir fazladan fidye alınabilecek bir alan varsa, saldırganlar boş durmayacaktır.
Bazı uzmanlar, böyle bir saldırının IoT cihazı basitçe resetlemek, kapatıp açmak veya baştan başlatmak ile çözülebileceğini düşünüyor. Ancak IoT fidye saldırılarını korkunç yapan, geleneksel fidye yazılımlarının geri döndürülemez etkisi değil. Bu sefer tehlikeli olan durum, saldırının zamanlaması. Kritik sistemlere erişimin bir saniyeliğine bile sağlanamamasının felakete yol açabileceği birçok karmaşık IoT düzeneği hali hazırda kullanımda.
IoT gittikçe daha kritik sistemlere entegre edildikçe, kilitlenen sistemlerin zamanında tekrar kullanıma sokulamaması, bireysel ve kamusal çapta büyük zararlar verebilir. Bu kritik sistemlere örnek olarak kalp pilinden elektrik santrallerine kadar birçok farklı boyutta örnek verilebilir. Bir yakınınızın veya kendinizin kalp pili fidye yazılımları tarafından etkisiz hale getirildiğinde, ödemeyi yapmak için ne kadar süre beklersiniz? Ne kadar ödersiniz? Bunu bir düşünün.
Başka örnekler verelim. Akıllı araçlar yaygınlaşmaya başladığında, sadece 3 tanesini kısa bir süreliğine kilitlemek, bütün bir şehrin trafiğini alt üst etmeye yeter. Daha da beteri olabilir: Metro sinyalizasyon sisteminin sadece 1 dakikalığına çalışmadığını düşünün. Kaç kişinin hayatı tehlikeye girer?
IoT fidyecilik saldırılarının örnekleri de gösterildi. Örneğin İngiltere menşeli Pen Test Partners, bir akıllı termostatı fidye yazılımları ile ele geçirip, istenilen para ödenmediği sürece termostatı tam güçle çalıştırdılar. Bu tabi ki yalnızca bir denemeydi. Daha sonra başka güvenlik şirketleri ve yazılım grupları, akıllı evleri, akıllı ofisleri, bağlantılı ve otonom araçları, giyilebilir akıllı cihazları nasıl fidye yazılımları ile ele geçirebileceklerini gösterdiler.
Bütün bu “gösteriler” karşısında IoT güvenliğinin sil baştan elden geçirilmesi gerekiyor. Daha geçtiğimiz haftalarda siber korsanlar tarafından ele geçirilmiş 145 bin IoT uyumlu kamera ile (web kameraları, güvenlik kameraları, vb.) DDoS saldırısı yapıldı. Evinizdeki buzdolabının elektrik santralinin sistemlerini çökertmekte kullanıldığını öğrendiğinizde ne hissedersiniz?
İnternet özelleştirildi, artık devletin elinde değil
İnternet Tahsisli İsimler ve Numaralar Kurumu (ICANN) ile Birleşik Devletler Ticaret Bakanlığı Ulusal Telekomünikasyon ve Bilgi Ajansı (NTIA) arasındaki İnternet Tahsisli Sayılar Otoritesi (IANA) işlevlerinin ifa edilmesine yönelik sözleşme resmi olarak sona erdi. Bu tarih, 1998 yılından bu yana süregelen bir süreci, internetin koordinasyonu ve yönetiminin özel sektöre geçişini gösteren bir mihenk taşı oldu.
ICANN Kurulu Başkanı Stephen D. Crocker, “Bu geçiş 18 yıl önce öngörülüyordu ama bunu bir gerçeklik haline getiren şey nihai teklifin taslağını hazırlayan küresel internet topluluğunun yorulmak bilmeyen çabalarıydı,” dedi. “Bu topluluk, internet yönetiminde çok başlı modeli meşru kıldı. Topluluk; işletmeler, akademisyenler, teknik uzmanlar, sivil toplum, hükümetler ve birçok farklı ses dahil olmak üzere tüm seslerin dahil edilmesiyle tanımlanan bir yönetim modelinin, yarının internetinin tıpkı bugünün interneti kadar özgür, açık ve erişilebilir kalmasını sağlamanın en iyi yolu olduğunu gösterdi.”
İnternet kullanıcıları, yönetim devrinin bir sonucu olarak çevrimiçi deneyimlerinde bir değişim veya farklılıkla karşılaşmayacak. İnternetin özgün tanımlayıcılarının koordinasyonunun yönetimi konusunda ICANN, İnternet ekosisteminde küçük fakat önemli bir rol oynuyor. ICANN, 15 yıldan daha uzun bir süredir İnternet Mühendislik İş Ekibi, Bölgesel İnternet Tescil Merkezleri, üst düzey alan adı tescil merkezleri ve yazmanları ve diğerleri gibi diğer teknik kurumlarla uyum içerisinde çalışıyor.
Özelleştirme sürecinin son safhası 2014 yılında, NTIA ICANN’den özel sektör temsilcileri, teknik uzmanlar, akademisyenler, sivil toplum, hükümetler ve bireysel İnternet son kullanıcılarından oluşan küresel çok paydaşlı toplumu bir araya getirip hem NTIA’nın tarihi yönetim rolünün yerini almak hem de ICANN’in sorumluluk mekanizmalarını geliştirmek için teklifler geliştirmesini talep ettiğinde başladı.
Küresel topluluk tarafından geliştirilen teklif paketleri, Mart 2014 duyurusu kapsamında NTIA tarafından belirlenen katı kriterlere uyuyordu. Tekliflerin NTIA’ya sunulmasından itibaren, ICANN ve çeşitli paydaş grupları gerekli tüm uygulama görevlerinin[icann.org] tamamlanabilmesi, bu şekilde IANA işlevleri sözleşmesinin 30 Eylül 2016 tarihinde sona ermesi için yorulmak bilmeden çalıştı.
ICANN’in mevcut çok paydaşlı modelini desteklemekte olan teklifler aynı zamanda ICANN’in sorumluluğunu iyileştirme amacını da taşıyor. İyileştirmeler arasında, küresel İnternet topluluğunun ICANN tarafından alınan kararlara katılmaması halinde doğrudan organizasyon veya Kurula başvuru yapabilmesi de bulunuyor.
Pera Müzesi’nde “Veri Girişi” sergisi
Pera Müzesi’nin düzenlediği “Veri Girişi” ve “Karşılaşmalar” sergileri 16 Ekim’e kadar ziyaretçilerini bekliyor. Sanatseverler, heykel, performans ve video alanlarında çalışan sanatçı Katherine Behar’ın eserlerini Türkiye’de ilk kez Pera Müzesi’ndeki “Veri Girişi” sergisi ile izleme fırsatı buluyor. Genç sanatçıları görünür kılan “Karşılaşmalar” başlıklı sergi ise Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden 62 genç sanatçının 70’e yakın eserinden oluşuyor.
Katherine Behar: Veri Girişi
Pera Müzesi’nde insan ve teknolojinin, karmaşık ve bazen de isyan niteliğindeki bir arada yaşama yollarını konu edinen “Veri Girişi” sergisi, Katherine Behar’ın sanatına genel bir bakış niteliği taşıyor. Sergi, Behar’ın dijital kültürün ekonomik, politik ve sosyolojik etkilerini deşifre eden eserlerinden yola çıkarak, sanatın dijital kültür ve teknolojik gelişmelerle olan ilişkisine de eğiliyor. Küratörlüğünü Pera Müzesi ekibinden Fatma Çolakoğlu ve Ulya Soley’in yaptığı sergide Katherine Behar’ın Suna ve İnan Kıraç Vakfı Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu’ndan aldığı ilhamla ürettiği üç yeni eser öne çıkıyor. Sergi kapsamında gerçekleştirilen Veri Girişi (Data’s Entry) performansı ise, 8 Ekim Cumartesi günü saat: 16:00 – 18:00, 14 Ekim Cuma günü saat: 19:00 – 21:00 ve 16 Ekim Pazar günü saat: 16:00 – 18:00 arasında izlenebilir. Performansta koreograf ve performans sanatçısı Aslı Bostancı ve Melih Kıraç, verinin maddi varlığını temsil eden klavye tuşlarının meydana getirdiği yığınla, zorlu bir mücadeleye girişiyor.Karşılaşmalar: Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Yapıtlar
“Karşılaşmalar” sergisi, tarihiyle ve ışığıyla adından söz ettiren Antalya’da üretilen sanat yapıtlarına odaklanırken, şehrin dokusuna ve sahip olduğu zengin kültürel altyapıya dair güçlü referanslar içeriyor. Güzel Sanatlar Fakültesi seçici kurul değerlendirmeleri ve Ebru Nalan Sülün küratörlüğünde hazırlanan sergi, fakülte bünyesindeki Resim, Heykel, Grafik, Seramik, Fotoğraf, Geleneksel Sanatlar ve Sinema Bölümü öğrencileri ve mezunlarının seçilmiş eserlerini bir araya getiriyor. Seçkiyle, genç sanatçıların üretim süreçlerinde kullandıkları yöntemler ile bu yöntemler arasındaki ortak bağların, kavramsal ve düşünsel yaklaşımların ilişkileri görünür kılınıyor. “Karşılaşmalar” sergisinde, “Bedenin Dönüşümü”, “Soyutlama”, “Kavramsal Yaklaşımlar”, “Dijital Evren-Reklam” ve “Belgesel” başlıklı beş tema öne çıkıyor. Pera Müzesi Salı’dan Cumartesi’ye 10:00-19:00 saatleri arasında, Pazar günleri ise 12:00- 18:00 saatleri arasında gezilebilir. Müzede Cuma günleri hem uzun hem de ücretsiz! “Uzun Cuma”larda müze 18:00 – 22:00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilir. “Genç Çarşamba”larda müzeyi tüm öğrenciler gün boyu ücretsiz ziyaret edebilir.Uzay çalışmalarında ilkler ve Türkiye konferansı 16 Ekim’de
26 Mart 2008 tarihinde Türk internet kullanıcılarına bilimi ulaştırmak, daha anlaşılır ve eğlenceli hale getirmek için kurulan Fizikist, amacını bilimi keyifli hale getirmek, herkesin anlayabileceği bir dilde anlatım yapmak, daha fazla kişiye bilimi aşılamak, insanların yerlerinde oturarak sadece gelişmeleri izlemesini değil bilime katkısını sağlamak, sahte bilimcilik yapan kuruluşlara karşı bir duruş sergileyerek en doğru kaynaklardan bilimsel gelişmeleri insanlara ulaştırmak olarak tanımlıyor.
Geçtiğimiz aylarda “CERN ve Higgs Bozonu’nun 25 Asırlık Hikâyesi”, “Dünya Dışı Akıllı Yaşam ve Karadelikler”, “Fiziğin Sağlık ile İlişkisi ve Kanser Fiziği” başlıkları altında bilim konuşmaları düzenleyen Fizikist, meraklıları için bu sefer de “Uzay Çalışmalarında İlkler ve Türkiye” başlığı altında dünyadaki ve ülkemizdeki uzay çalışmaları tarihini ele alacak.
Astronom Süleyman Fişek ve Astronom Furkan Ali Küçük’ün konuşmacı olarak yer alacağı etkinlik, 16 Ekim Pazar günü saat 15.00’de İstanbul, Kadıköy’de bulunan Barış Manço Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek. Etkinliğe katılım ise tamamen ücretsiz ancak kontenjanlar ise sınırlı.
Astronom Süleyman Fişek ve Astronom Furkan Ali Küçük’ün konuşmacı olarak yer alacağı etkinlik, 16 Ekim Pazar günü saat 15.00’de Barış Manço Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek. Etkinliğe katılım ise ücretsiz. Etkinliğe katılım için buradaki formu doldurarak kayıt olabilirsiniz.
Samsung asistan Siri’nin geliştiricisi Viv şirketini satın aldı
Samsung büyük bir satın alma olayında son aşamaya geldi. Apple ile özdeşleşen kişisel asistan Siri’nin geliştiricisi Viv şirketi, Samsung bünyesine katılıyor.
Samsung, Dag Kittlaus, Adam Cheyer ve Chris Brigham tarafından kurulan, yapay zeka ve asistan sistemleri konusunda uzman olan Viv’i satın alıyor. 2010 yılında Apple için Siri’yi geliştiren firma olan Viv, bundan böyle Samsung için teknoloji üretecek.
2012 yılında Apple’ın Siri markasını satın almasından sonra Viv Labs’ı kuran üçlü, şimdi de Samsung bünyesinde çalışacak. Satın alma gerçekleşirken ödenen miktar ise ne yazık ki henüz açıklanmadı. Ödenen miktarın da önümüzdeki günlerde açıklık kazanması bekleniyor.
Samsung’un Viv Labs’e ilgi duymasının önemli sebepleri var. Samsung’un ilgisini asıl çeken şey, şirkete ait yapay zekanın yapabildikleri. Bu yapay zeka kendi kendine kodlar yazarak, yine kendi için yeni görevler atayabiliyor. Bu ilgi çekici teknoloji daha insansı bir telefon asistanı için önemli bir çıkış noktası olacaktır.
Viv Labs, bu sistemi 2016’nın başlarında bir konferansta göstermiş ve hayli beğeni toplamıştı. Şirketin Kurucusu Dag Kittlaus, “Biz bir deneyim yaratmaya çalışmadık. Bunun aksine geliştiricilerin istedikleri türden bir deneyim tasarlamaları için platform oluşturduk. Her kod satırını teker teker yazmak yerine, yalnızca ne yapmak istediğinizi söylemeniz yetiyor” demişti.
Kittlaus Apple’dan ayrıldıktan sonra “Siri benim için yalnızca bir başlangıç” açıklamasını yapmıştı. Kittlaus daha sonra Samsung ile temaslarına istinaden, “Benim amacım yapay zekalı asistanın her yerde bulunması. Samsung’a baktığımızda yılda 500 milyon cihaz sattığını görüyoruz. Biz genişlemeye hazırız, Samsung da kendi yapay zekalı asistanını cihazlara entegre etmeye hazır. Vizyonlarımızın bu kadar paralel olduğunu gördüğümüzde, böyle bir birliktelik için doğru zaman ve doğru kişiler olduğumuzu anladık” diyor.
Samasung’un cihazlarına katma değerli bir hizmeti entegre etmek istemesi çok anlaşılır. Apple’ın satış oranlarına gerçekten bir rakip olabilecek tek üretici Samsung. Kar marjına baktığımızda ise Apple şu anda pratik olarak rakipsiz. Yazılım tarafında ise her geçen gün Google’ın baskısını hissediyor. Bu yüzden işin yazılım tarafının iplerini kendi eline alması lazım. Android tabanlı Tizen işletim sistemi belki Google’ın güncelleme ve özellik dayatmalarından Samsung’u biraz kurtarabilir.
Samsung’un SVP’si Jacopo Lenzi, “Bu satın almayı bizim mobil tarafımız yaptı ancak Samsung’un diğer departmanlarının da bu satın almaya karşı ilgi duyduğunu görüyoruz. Bu satın almanın ileride müşterilerimize dokunduğumuz tüm uç noktalarda farklılaşmaya yol açacağını umuyoruz” dedi. Yani Samsung, öncelikle mobil cihazlarda yapay zekalı asistanı denedikten sonra, uygun tüm ürün gamlarında bunu kullanabilir.
Samsung, Viv’i satın alarak foğrudan Siri ve Google Assistant ile rakip oluyor. Ancak ne derece rakip olabileceğini kestiremiyoruz çünkü Viv henüz ortaya çıkmadı. Ancak son yıl içerisindeki gelişmelerde, yapay zekalı asistanların mobil cihazlar için vazgeçilmez olmaya başladıklarını, işlevlerini katlayarak artırdıklarını görüyoruz. Örneğin Apple’ın yeni AirPod kablosuz kulaklık ürünü Siri ile mükemmel bir uyum içerisinde çalışıyor.
Tüm bunlar bize bilim kurgu filmlerinde görmeye alıştığımız bir bilgisayar özelliğine doğru gidilen adımları gösteriyor. Samsung, belli ki yalnızca Apple veya Google gibi sesle çalışan bir dijital asistan yapmaya çalışmıyor. Sesle çalışan bir arayüz yapmaya çalışıyor. Bu arayüzü cep telefonlarından dizüstü bilgisayarlara, buzdolaplarından akıllı ev sistemlerine kadar her yerde kullanabilir.
Akıllı otomobiller hazır, altyapı hazır mı?
Internet teknolojisi ile güçlenmiş arabalar giderek daha fazla ve daha fazla veri üreten, her zamankinden daha fazla sunuculara ve birbirlerine bağlı olmak zorunda kalan, zeki araçlar. Bu veriler üzerinde işlem yapmak yararlanmak gereksinimi, otomobil üreticilerini veri stratejilerini yeniden düşünmeye zorluyor.
Modern telemetri sayesinde birkaç on yıllık süre toplamı kadar nasıl kullanıldıkları üzerinde veri aktarımı gerekiyor. Dahası bu verilerin bir yerde toplanıp, geleceğin sürücüleri için nasıl katma değerli hizmetlere dönüştürülebileceği şu anda otomotiv dünyasının sıcak konularından.
Genel kabul görmüş bir “bağlı araba” tanımı, online bilgilere erişen, bakım ve işletimi konusunda sürücüye yardımcı olan, yolcu rahatlığı ve konforu geliştiren için otomobiller için kullanılıyor. Sektörde yapılan birçok araştırma gösteriyor ki, 2020 yılına kadar bu tanıma uyan yeni araçların sevki yüzde 75 düzeyine çıkacak. Bağlı araba ile gelecekte elde edilecek veriler farklı bir anlayış, aynı zamanda önemli sorunlar ve eşsiz fırsatlar sunuyor.
İsveçli oto üreticisi Volvo, bu veri güvenliği konusunda epey bir üne sahiptir ve bu veri stratejisinin önceliklerinden biri bu ününü korumak. Buna ek olarak, makine veya sistem hataları etkisini en aza indirerek üzerinde duruyor ve akıllı araçları ile kendi güvenlik düsturunu ihlal etmeden müşterilerine mümkün olan en yüksek işlev değerini sunmaya çalışıyor.
Yani yakın gelecekte yeni model bir otomobil aldığınızda, öncelikle uzaktaki bir bulut sunucuya bağlanmasını beklemek zorunda kalabilirsiniz. Çok değil, 4-5 yıl içerisinde on milyonlarca otomobilden sürekli olarak akan veri trafiğini yönetmek, analiz etmek ve saklamak gibi ihtiyaçlar yüzünden sunucu pazarının en büyük müşterileri arasına otomotiv şirketleri de girebilir. CES 2016 fuarında başta yukarıda bahsettiğimiz Volvo olmak üzere birçok otomotiv markası, “bağlı araba” konseptlerinin nasıl çalışacaklarını gösterdiler.
Sonuç olarak otomobillerin internet bağlantılı olması, birbirleri arasında haberleşmeleri ve sunuculara veri yükleyip veri almaları, GPRS şebekelerinin yükünü oldukça artıracak. 5G sisteminin yaygınlaşmasından önce böyle yoğun bir veri iletişim talebini mevcut GPRS sistemleri kaldıramayacak. 5G’nin gelişmesi için de altyapı, özellikle fiber bağlantıların güçlendirilmesi gerekiyor. 2020 tarihine ise sadece 4 yıl kaldı. 4 yıl, teknoloji dünyası için uzun bir zaman, ancak altyapı inşaatı için ise oldukça kısa bir süre. Altyapı yatırımları hemen başlamazsa ve otomobil kullanımına uygun olan bütün yollar kapsama alanı içine alınamazsa, akıllı otomobil teknolojisi istediği kadar gelişsin, kullanamayacağız. Bu durum, bir süper bilgisayarı 56 Kbit çevirmeli bağlantı üzerinden internete bağlamaya benzeyecek.
Çağrı merkezi pazar büyüklüğü 4,45 milyar TL’ye ulaştı
Çağrı merkezi sektörünün bilgi merkezi ve referans noktası olan Çağrı Merkezleri Derneği tarafından, IMI Conferences işbirliği ve Net Araştırma proje yönetiminde her yıl gerçekleştirilen araştırma sonucu 2016 yılı için sektör pazar verileri açıklandı.
Araştırmaya göre geçtiğimiz yıl sektörün sağladığı istihdam sayısı 83 bin iken bu sayı yüzde 3’lük büyüme göstererek 85 bin kişiye ulaştı.
Çağrı Merkezleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Metin Tarakçı, çağrı merkezi pazarının 2017 yılında da büyümeye devam edeceğini belirterek, “Önümüzdeki yıl toplam istihdam rakamının 92 bine ulaşmasını öngörüyoruz. İstihdamda sektörel dağılıma baktığımızda telekomünikasyon 23 bin 509 kişi ile birinci sırada yer alırken finans sektörü de 16 bin 869 kişi ile ikinci olarak öne çıkıyor. Coğrafi dağılımda da oranların İstanbul’da yüzde 40, Ankara’da yüzde 11, İzmir’de yüzde 6 ve diğer illerde ise yüzde 43 şeklinde olduğunu görüyoruz” dedi.
Öte yandan sektör büyüklüğü; asgari ücrette gerçekleşen yüzde 30’luk artışın ardından yüzde 23,5’luk bir büyümeyle 4,45 milyar TL’ye ulaştı. Reel büyüme ise yüzde 3-4 oranında gerçekleşti.
Çağrı merkezlerinde sosyal medya etkisi
Çağrı merkezi hizmeti sunulan kanallar arasında telefon ve e-posta ilk sıralarda yer alırken bu yıl sosyal medya kullanımında yüzde 12’lik bir artış görüldü.Gelen-giden arama toplamı 2,2 milyar adet
Çağrı merkezlerinde geçtiğimiz yıl 2 milyar gelen/giden arama gerçekleşirken 2016’da bu sayı 2,2 milyar adete yükseldi. Bu yıl gelen aramaların yüzde 48’i ürün/hizmet bilgisi maksatlıyken, yüzde 20’si işlem, yüzde 11’i ise teknik destek amaçlı gerçekleşti. Giden aramaların çoğu ise satış/pazarlama maksadıyla yapıldı.Müşteri temsilcilerinin yüzde 64’ü kadın
Çağrı merkezlerinde çalışan müşteri temsilcilerinin yüzde 64’ünü kadınlar oluşturuyor. Çalışanların yaş ortalaması 25 iken lise mezunu ve öğrenci müşteri temsilcisi sayısında artış yaşandığı görülüyor. Eğitim durumuna göre dağılımda çağrı merkezi çalışanlarının yüzde 52’si yüksekokul, üniversite ve lisansüstü mezunu iken yüzde 36’sı lise mezunu, yüzde 12 ise üniversite öğrencisi.Yüzde 48’i asgari ücret alıyor
Müşteri temsilcilerinin yüzde 38’i 1300-2000 TL maaş alırken, yüzde 10’u 2000-2500, yüzde 48’i ise asgari ücret alıyor. Yabancı dilde hizmet veren müşteri temsilcilerinin sayısı ise yaklaşık 4 bin. Çalışanların yüzde 51’i İngilizce, yüzde 39’u Almanca, yüzde 4’ü Arapça ve yüzde 3’ü Flemenkçe dillerinde hizmet veriyor. Müşteri temsilcilerinin ortalama çalışma süreleri ise 2016 yılında 1-2 yıl arası olarak gerçekleşti.Kişisel veriyi koruyamayan işletmelere ağır cezalar geliyor
Avrupa Birliği’nin direktiflerine uygun olarak kişisel veri güvenliğine dair çerçeve bir düzenleme getirmeyi amaçlayan “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” 7 Nisan 2016 tarihinde yürürlüğe girdi. Şirketlerin kanuna uyumlu hale gelmesi için verilen süre ise 7 Ekim 2016 tarihinde sona eriyor. Buna göre yükümlülüklere uyum sağlamayan şirketleri ise idari ve cezai yaptırımlar bekliyor.
KPMG Türkiye KPMG Türkiye Bilgi Sistemleri Risk Yönetimi Bölüm Başkanı ve Şirket Ortağı Sinem Cantürk konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede “Şirketlerin uyum yükümlülüklerini yerine getirmesi için öncelikle mevcut durumlarını analiz etmesi, işledikleri kişisel verileri bir envanter olarak ortaya koyması, kanuna uygun olacak şekilde kişisel veri işleme prosedürlerini oluşturması ve mevcut sözleşmelerini güncellemesi gerekiyor” dedi.
Yasada 7 Ekim 2016’ya kadar 6 aylık cezasız bir dönem öngörüldüğünden, veri sorumlusu şirketlerin 7 Ekim 2016’ya kadar yasada öngörülen şartlara ve veri işlemeye dair kurallara uyum çalışmalarını tamamlamış olurlarsa, kanundaki cezai yaptırımlara konu olmayabileceğini belirten Cantürk, “İhlal durumunda, ihlalin tipine göre ihlal başına 5 bin liradan 1 milyon liraya kadar idari para cezası verilebilmekte; yine ihlalin niteliğine göre 1 yıldan 4.5 yıla kadar hapis cezasıyla sonuçlanabilmektedir” dedi.
Yasa ne diyor?
Yasaya göre kişisel verinin, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade ettiğini söyleyen Sinem Cantürk, “Bu bilgiler çalışanlarınıza, müşterilerinize veya iş ortaklarınıza ait olabilir. Yasa sadece gerçek kişilere ait kişisel verileri koruma altına aldığından, tüzel kişilere ait veriler yasa kapsamında değil. Yasada tanımlanan ‘özel nitelikli kişisel veriler’ (sağlık, biyometrik özellikler, üyelikler, cinsel yaşam, ırk, din, vs.) ise daha az istisnadan yararlanabiliyor ve işlenmeleri belli kurallara bağlı” dedi. Cantürk “Kişisel verilerin ve özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin ‘açık rızası’ olmaksızın işlenmesi yasak olup, üçüncü kişilere veya yurt dışına aktarılmamalı ve kullanım amaçları bittiğinde silinmeli veya anonimleştirilmelidir. Ancak Kanun’da sayılan çok sınırlı haller ile ve yeterli önlemlerin alınması şartıyla açık rıza kuralına bazı istisnalar getirilmiştir” uyarısını da yaptı. “Veri işleme” yasada açıkça tanımlanmış teknik bir terim ve verilerin elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hale getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlemi ifade etmek için kullanılıyor. Kanunun hem özel sektör, hem de belirli sınırlamalara tabi olarak kamu sektörü için kişisel verilerin korunması ve işlenmesine dair süreçler ile yükümlülükleri düzenlediğini belirten Sinem Cantürk yükümlülükleri ise şöyle sıraladı: • Aydınlatma: Veri sorumlusu veya yetkilendirdiği kişinin, veri sorumlusunun ve varsa temsilcisinin kimliği, kişisel verilerin hangi amaçla işleneceği, işlenen kişisel verilerin kimlere ve hangi amaçla aktarılabileceği, kişisel veri toplamanın yöntemi ve hukuki sebebi ile yasanın 11’inci maddesinde ilgili kişiye sağlanan haklara dair, kişileri bilgilendirmesi ve aydınlatması gereklidir. • Veri güvenliğinin sağlanması: Veri sorumlusu şirketler; kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek, kişisel verilere hukuka aykırı olarak erişilmesini önlemek ve kişisel verilerin muhafazasını sağlamak amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorundadır. • Verilerin silinmesi, yok edilmesi veya anonim hale getirilmesi: Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine uygun olarak işlenmiş olmasına rağmen, verinin işlenmesini gerektiren sebeplerin ortadan kalkması halinde, kişisel verilerin resen veya ilgili kişinin talebi üzerine veri sorumlusu tarafından silinmesi, yok edilmesi veya anonim hale getirilmesi gereklidir. • Yurt dışına veri aktarımı: Yasa uyarınca kural olarak ilgili kişinin açık rızası olmaksızın yurt dışına veriler aktarılamaz. Kişisel veriler, ancak yasada sayılan sınırlı hallerde ve kişisel verinin aktarılacağı yabancı ülkede yeterli korumanın bulunması durumunda mümkün olmaktadır. Yasanın, uyum açısından sadece, 7 Nisan 2016 tarihinden önce işlenmiş olan kişisel veriler için bir istisna getirmiş olduğuna dikkat çekilirken, bu verilerin işlenme süreçlerinin de 7 Nisan 2018’e kadar sürecek bir uyum dönemi içinde Kanun hükümlerine uygun hale getirilmesinin beklendiği de belirtildi. Yasaya göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen şirketleri 5 bin TL’den başlayıp 1 milyon TL’ye kadar çıkabilen idari yaptırımlar ile 1 yıldan 4.5 yıla kadar çıkabilen cezai yaptırımlar bekliyor.Türkiye’de dijital bankacılık şirketleri hedeflemeye başladı
Dijital bankacılığın hızlı ve minimum insan gücüne dayanan yapısı, hem bankacılara hem de müşterilere bir çok avantaj sağlıyor. Fiziksel şubeleri olmayan, çalışan sayısı az ve işlemleri çok hızlı yapabilen bankalar, masrafları azalttıkları için çok daha yüksek kar marjlarına ulaşabiliyorlar. Müşteriler de, fiyatları normal bankalara göre çok daha aşağıda olan bankacılık ürünlerini kullanabiliyorlar.
Bankacılıkta dijital devrim ABD ve Avrupa’nın ardından ülkemizde de oldukça sık görülmeye başlandı. Öncelikle mobil şubeler ile daha çok tüketici ve bireysel müşteri kesimine hitap eden dijital bankalar, süreçlerini kurumlara da doğrudan hizmet verebilecek şekilde geliştirdiler. Artık şirketler de şubesiz, masrafsız, kolay ve hızlı bankacılık hizmetiyle tanışıyor, dijital bankacılığın avantajlarından faydalanıyor. Dijital bankaların kira, elektrik, su, doğalgaz, kırtasiye vb. giderleri yok. Bu bankalar ile çalışan şirketler müşteri oldukları tarihten itibaren en az 3 yıl boyunca hesap işletim ücreti, EFT/havale ücreti ödemiyor. Maaş, fatura, vergi/SGK, kredi kartı gibi tüm ödemelerini kolay ve ücretsiz bir şekilde gerçekleştirebiliyor. Ayrıca şirketlerin boşta duran parası her zaman yüksek faiz kazanıyor ve avantajlı fiyatlarla USD, EUR veya altın alım satımı yapılabiliyor. Üstelik bu işlemleri ve daha fazlasını yapabilmek için şubeye gitmeye gerek kalmıyor.
Tüm bu avantajlara rağmen yine de ikna olmayan şirketler için çoğu dijital banka yan kampanyalar da üretiyor. Bunlara, klasik bankaların dijital bankacılık iştirakleri de dahil. Örneğin sunduğu dijital bankacılık hizmetiyle küçük ve orta ölçekli firmaları hedefleyen Enpara.com Şirketim, müşterilerine yıl sonuna kadar çok avantajlı iki kampanya sunuyor: Encard Şirketim banka kartıyla, aylık 500 TL’ye kadar yapılan Google Adwords harcamaları ve yine aylık 500 TL’ye kadar yapılan www.ofix.com harcamaları yıl sonuna kadar yüzde 20 indirimli.
Dijital bankacılık, tüzel kişiliklerin bile banka müşterisi olmalarını ayrıca kolaylaştırıyor. Yine aynı bankadan örnek verirsek, Enpara.com Şirketim müşterisi olmak için şirket sahibinin veya bir yetkilisinin www.enpara.com/şirketim web sitesindeki kısa başvuru formunu doldurması yeterli. Ardından bir Enpara.com müşteri danışmanı firmayı adresinde ziyaret ederek Enpara.com Şirketim ile ilgili tüm soruları cevaplıyor ve sadece 3 sayfadan oluşan bankacılık sözleşmesini imzalatıyor. Bu ziyaretin hemen ardından Enpara.com Şirketim kullanıma açılıyor.