Nesnelerin interneti temelli çözümler yaşamın her anına temas etmeye başladı. Bunun son ve çarpıcı örneklerinden biri ise İETT’den geldi. Kurum, uçaklardaki karakutuya benzer bir cihazı otobüslerine yerleştirerek uzaktan takip ve kontrol edebilecek. Ancak asıl fayda, araç içine yerleştirilecek sensörlerden elde edilen verilerin değerlendirilmesiyle ortaya çıkacak.
Toplamda 80’in üzerinde farklı verinin alınacağı uygulama kapsamında araçların iç ortamdaki klima sıcaklıkları, yapılan frenleme sayıları, motor sıcaklığı, aracın rölantide kalma süresi gibi pek çok veri tek bir merkezden yönetilebilecek. Bu da, sürüş güvenliği ve yakıt tasarrufuna yönelik önlemlerin alınmasını sağlayacak.
İETT Genel Müdürü Mümin Kahveci, yerleştirilecek kutu ile birlikte otobüslerdeki tüm bilgilerin, arıza ve kaza sebeplerinin de anlık olarak tespit edilebileceğini söylüyor. “Sistemde araçlarda bulunan elektronik haberleşme ağ yapısını kullanarak şoförlerin araç kullanım performanslarını da anlık görebileceğiz. Böylece şoförlerimizi performanslarına göre değerlendirmeye tabi tutacağız.” diyen Kahveci, kazalara yönelik araştırmaların bu veriler ışığında yapılarak şoförlere gerekli eğitimlerin verileceğini de sözlerine ekliyor.
Beklediğiniz otobüs ne kadar dolu?
Proje kapsamında elde edilecek verilerden bir diğeri ise otobüslerdeki yolcu oranı. Otobüslerin ağırlığını ölçebilen sistem sayesinde doluluk oranları tespit edilebilecek. İETT, bu veriler ışığında yolcu yoğunluğunun olduğu bölgelere ek otobüs seferi koyabilecek.
Tarihi hakkında net bir bilgi verilmeyen sistemden elde edilen veriler sadece İETT merkezindeki yetkililere değil, yolculara da avantaj sağlayacak. Otobüslerin doluluk oranlarının İETT’nin mobil uygulaması olan MOBİETT’e entegre edilmesiyle birlikte yolcular bekledikleri otobüsün ne kadar dolu olduğunu cep telefonlarından görebilecek.
Satın almanın gerçekleşmesiyle birlikte kablosuz ağ güvenliğine yönelik vizyonunu güçlendiren ve ürün portföyünü çeşitlendiren Fortinet, kurumsal büyüme stratejisi doğrultusunda 5 milyar dolarlık kurumsal Wi-Fi pazarına açılarak entegre, akıllı ve güvenli kablosuz ağ çözümlerini dünya çapındaki müşterilerine sunma fırsatını yakaladı.
Fortinet’in güvenli Wi-Fi pazarlarında başarısı kanıtlanmış çözümleri, FortiAP güvenli kablosuz erişim noktaları ve kurumsal şubeler ile küçük ölçekli işletmelere hitap eden FortiWiFi entegre güvenlik araçlarıyla birlikte, şirketin “gelişmiş teknolojiler” portföyündeki en hızlı büyüyen arasında yer alıyor. Meru tarafından geliştiren akıllı Wi-Fi çözümlerinin Fortinet portföyüne eklenmesi ise, her an, her yerde, şirketler, eğitim kurumları, hastaneler ve turizm işletmeleri gibi yüksek kapasiteli iş yükü ve yüksek yoğunluklu kablosuz kullanıcı barındıran tüm ortamlarda, yüksek performanslı, güvenli ve kesintisiz bir kullanıcı deneyiminin devamlılığı anlamına geliyor.
Fortinet Kurucusu, Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Ken Xie, “Her türlü olası saldırı vektörlerine karşı müşterilerimizi, veri merkezlerinden bulut ortamlarına ve son kullanıcı cihazlarına kadar, siber tehditlere karşı kesintisiz bir şekilde korumak ve ihtiyaç duydukları görünürlüğü onlara sunmak amacıyla pazar liderliğini elinde bulunduran uçtan uca güvenlik platformumuzu güçlendiriyoruz. Meru satın almasının, içinde bulunduğumuz mobil çağda farklı ölçeklerdeki işletmelerin güvenli kablolu ve kablosuz ağ sistemleri kurmasına yardımcı olacak yeni çözümler ve hizmetler geliştirmemizi sağlayacağına inanıyoruz” diyor.
Fortinet ve Meru müşterileri, Fortinet’in mobil son kullanıcılar için sunduğu güvenli ve kesintisiz bağlantı hizmetinden yararlanırken, her iki şirketin kanal iş ortakları da pazara sunabilecekleri ürün çeşitliliğinden sonuna kadar faydalanabilecek. Meru çalışanları ise, tüm işlemler tamamlandığında resmi olarak Fortinet’in çalışanı olacak.
Fortinet, satın almayla bağlantılı olarak, her bir Meru hissesi için 1.63 dolar ödüyor. Bu da öz sermaye değeri açısından 44 milyon dolarlık bir işleme karşılık geliyor.
Hitachi Data Systems (HDS), iş kritik bilişim altyapıları tasarım, dağıtım ve bakımı konusunda pazar lideri ViON ile olan 35 yıllık iş ortaklıklarını yeni bir aşamaya taşıdıklarını duyurdu. Bu yeni düzenlemeyle birlikte iki marka hizmetlerini ABD Federal Hükümeti ve kamu sektörüne yönelik sundukları üstün teknolojili depolama sistemlerinin de ötesine taşıyarak, sektörler arasında büyük veri analizi ve Sosyal İnovasyon çalışmalarına odaklanacaklar. Genişleyen iş ortaklığı kapsamında atılacak ilk adımda HDS bünyesindeki tüm Hitachi Sanallaştırma ürünleri ViON’un büyük veri çözümleri portföyüne eklenecek.
HDS Türkiye Ülke Müdürü Serdar Sayar konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “35 yıldan uzun süredir ViON ile sürdürdüğümüz iş ortaklığımız özellikle devlet ve kamu sektöründeki başarılı grafiğimizin arkasındaki en önemli itici güçlerin başında geliyor. Endüstri değişip geliştikçe yeni eğilimler ve ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Biz de Büyük Veri Analizi ve Sosyal İnovasyon gibi gelişen müşteri ihtiyaçları doğrultusunda iş ortaklıklarımızı da genişletiyoruz”.
HDS ve ViON’un genişlettiği iş ortaklığı ile birlikte kamu altyapısında kullanılan birçok uçtan uca çözümde birçok farklı sistem, sensör ve cihazdan alınan verilerin gerçek zamanlı analizlerinin yapılması ve yönetilebilmeleri çok daha kolay hale geliyor. Hitachi Sanallaştırma teknolojileri, ViON’un portföyüne uygun bir şekilde video kameralar, sensörler ve sosyal medya gibi ortamları bütünleşik ve tek bir platformda sunarak, anlamlı veri bütünleri elde edilebilmesini sağlıyor. Bu çözümler sayesinde kullanıcılar istedikleri veri akışlarını operatörlerin iş istasyonlarına yönlendirerek saha ekipleri için her türlü veriyi erişilebilir kılabiliyor. Aynı zamanda yüksek öncelikli süreçlerde gerçek zamanlı görüntüleme ve gelişmiş durumsal farkındalık yaratılmasını sağlıyorlar.
Aspen Institute ve Intel Security tarafından sonuçları bugün açıklanan ankete göre, kritik altyapı şirketlerinde çalışan bilgi teknolojileri (BT) yöneticileri (ankete katılanların yüzde 86’sı), artan siber güvenlik tehditlerine karşı tedbir alabilmek için tehdit istihbaratının paylaşılmasına yönelik kamu-özel ortaklığına ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor. Ankete yanıt verenlerin çoğunluğu (yüzde 76) ulusal sınırlar içerisinde kritik bir altyapı şirketi siber saldırı sonucunda zarar gördüğünde ulusal savunma gücünün müdahale etmesi gerektiğini savunuyor. Ayrıca, ankete yanıt verenlerin çoğu şirketlerine karşı tehditlerin arttığını kabul ediyor ancak mevcut güvenlik tedbirlerine güvenlerinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Siber Ataklara Karşı Sınırı Korumak: Kritik Altyapı Anketi-Holding the Line Against Cyber Threats: Critical Infrastructure Readiness Survey başlıklı anket, araştırmaya katılan kritik altyapı sağlayıcılarının son üç yıl içerisinde siber güvenliği artırmak için sarf ettikleri çabaların sonuçlarından memnun olduklarını ortaya çıkardı ancak diğer taraftan bazı şirketler (yüzde 70) saldırıların giderek arttığını düşünüyor. Yanıt verenlerin neredeyse yarısına göre (yüzde 48), önümüzdeki üç yıl içerisinde kritik altyapıya yüksek ihtimalle bir siber saldırı gerçekleştirilecek ve bu da sonuç olarak büyük ihtimalle insan hayatına mal olacak.
Intel Security Türkiye ve Azerbaycan Direktörü İlkem ÖzarTürkiye’de kritik altyapı savunmasına büyük önem veriliyorIntel Security Türkiye ve Azerbaycan Direktörü İlkem Özar ise son yıllarda ülkemizde de, başta enerji, finans, telekom vb. olmak üzere tüm kritik altyapılarımızın savunmasına stratejik bir yaklaşımla büyük önem verildiğini ve yatırım yapıldığını belirtirken, kritik altyapıların korunması için kamu-özel sektör işbirliğinin öneminin altını çiziyor. Riskleri en aza indirgemek içinse eğitim verilmesinin yanı sıra, uzmanlık oluşturulmasının da kilit bir nokta olduğunun vurguluyor.
Aspen Institute’te Homeland Security Program Direktörü Clark Kent Ervin, anket verilerinin siber saldırıları önlemek ve bu saldırılara karşı savunma yapmak için kamu ve özel sektörün çıkarlarının nasıl birleştirilebileceğine dair yeni ve hayati önemde bazı konuları gündeme getirdiğini vurguluyor ve politika yapıcılar ile kurumsal liderlerin bu sorunu benzer şekilde ele alması gerektiğini öğütlüyor.
Anket sonuçları, kritik altyapı sağlayıcıları ile mevcut tehdit ortamı arasında bir kopukluk olabileceğini gösteriyor:
İyileştirmeler fark ediliyoR: Ankete yanıt verenler, son üç yıl içerisinde kendilerinin siber saldırılara karşı zafiyetinin azaldığına inanıyor. Katılımcılardan geriye dönük olarak güvenlik durumlarını değerlendirmeleri istendiğinde, yüzde 50’si üç yıl öncesinde şirketlerini “çok veya oldukça çok” zayıf olarak değerlendireceklerini belirtirken, buna karşın sadece yüzde 27’si şirketlerinin şu anda “çok veya oldukça çok” zayıf olduğunu düşünüyor.
Devlet katılımı teşvik ediliyor: Konu devletin özel sektörün işine dahil olmasına geldiğinde özel sektör genellikle çekimser kalıyor; ancak ankete yanıt verenlerin yüzde 86’sı altyapının korunması alanında kamu ve özel sektör arasındaki işbirliğinin başarılı bir siber savunma için kritik olduğunu düşünüyor. Ayrıca, katılımcıların yüzde 68’si kendi hükümetlerinin de siber güvenlik alanında değerli ve hatırı sayılır bir ortak olabileceğine inanıyor.
Mevcut çözümlere güven duyuluyor: Ankete yanıt verenlerin yüzde altmış dördü, iyi düzeyde BT güvenlik tedbirlerinin halihazırda uygulanması sayesinde ölümcül bir saldırının henüz gerçekleşmediğini düşünüyor. Anket katılımcılarının yüzde 84’ü, uç nokta koruması, ağ güvenlik duvarı ve güvenli web ağ geçidi gibi kendi güvenlik araçlarının performansından memnun veya çok memnun olduğunu ifade ediyor.
Aksaklıklar artıyor: Ankete yanıt verenlerin yüzde 70’inden fazlası, şirketlerindeki siber güvenlik tehdit düzeyinin giderek yükseldiğini düşünüyor. Ankete yanıt veren her on kişiden yaklaşık dokuzu (yüzde 89), son üç yıl içerisinde şirketlerinde güvenli olduğunu düşündükleri bir sistem üzerinde en az bir saldırı yaşadıklarını söylüyor, bu da yılda ortalama 20 saldırıya tekabül ediyor. Katılımcıların yüzde 41’i, bu saldırıların sonucunda fiziksel bir hasar yaşandığını belirtiyor.
İnsan hayatına mal oluyor mu?: Ankete yanıt verenlerin yüzde kırk sekizi, önümüzdeki üç yıl içerisinde kritik altyapıda insan hayatına mal olan bir siber saldırısının gerçekleşme ihtimalinin bulunduğunu düşünüyor; ancak ankete yanıt verenlerin hangi koşullar altında bu saldırıların insan hayatına mal olacağına inandığını belirleyecek ilave sorular sorulmadı. Ankete katılanlar arasında Avrupalılara kıyasla daha fazla ABD’lilerin bu senaryonun gerçekleşme ihtimalinin “oldukça yüksek” olduğunu düşünüyor.
Kullanıcı hatası hala 1 numaralı sorun: Ankete yanıt verenler, kritik altyapıya yapılan başarılı saldırıların en büyük sebebinin kullanıcı hatası olduğuna inanıyor. Kurumlar güvenlik düzeylerini güçlendirebilirler ancak çalışanlar münferit olarak kurumlarının ağlarına başarılı bir şekilde bulaşan kimlik avı amaçlı e-postaların (phishing emails), sosyal mühendislik ve drive-by browser downloads’un kurbanı olabilir.
Devlet müdahale etmeli: Ankete yanıt verenlerin yüzde yetmiş altısı, ulusal sınırlar içerisinde kritik bir altyapı şirketi siber saldırı sonucunda zarar gördüğünde ulusal savunma gücünün müdahale etmesi gerektiğini savunuyor.
Ülkeler farklı bakış açılarına sahip: Ankete ABD’den yanıt verenler, Avrupalılara kıyasla kritik altyapıda insan hayatına mal olacak katastrofik bir siber saldırının gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor. ABD kaynaklarının yüzde 18’i önümüzdeki üç yıl içerisinde bu senaryonun gerçekleşme ihtimalinin “çok yüksek” olduğunu, ancak Almanya’daki katılımcıların yüzde 2’si ve Birleşik Krallıktaki katılımcıların yüzde 3’ü bu ihtimalin “çok yüksek” olduğunu düşünüyor.
Türkiye’deki sıcak yaz mevsimi boyunca şirket yönetici ve çalışanlarının toplantıdan toplantıya koşturmak yerine zahmetsizce katılım sağlamaları ve üretkenlik seviyelerini koruyabilmeleri için Avaya “serinletici” bir fırsat sunuyor. Çok sayıda kanal ve cihaz ile müşteri ve ekip katılımını etkinleştiren çözümlerin lider sağlayıcısı Avaya, bulut bilişim tabanlı görüntülü konferans çözümünü Türkiye’deki tüm şirketlerin ücretsiz kullanımına açtı.
Şirketler; çok katılımcılı video konferans, dosya paylaşımını ve işbirliğini içeren Avaya’nın ödüllü video konferans çözümü olan Avaya Scopia’yı 30 gün boyunca ücretsiz olarak kullanabilecekler. Masaüstü ve mobil cihazlarla sorunsuz erişim sayesinde, büyük veya küçük tüm şirket sahipleri ve çalışanları, yer, cihaz ve işletim sistemi ne olursa olsun, Avaya Scopia ile yüz yüze görüşmeler yapabilecekler. Avaya Scopia kullanıcıları, mobil cihazları, masaüstü bilgisayarları ya da video konferans salon sistemlerini kullanarak biraraya gelebilirler ve gerektiğinde ilave kullanıcıları kolaylıkla davet edebilirler. Katılımcılar işbirliği yapmak ve sunumları incelemek üzere gerçek zamanlı olarak yüz yüze toplantı yapabilirler. Ayrıca geç katılan katılımcılar, grubun geri kalanını engellemeden, önceden paylaşılan bilgileri gözden geçirebilirler.
Bant genişliğinin sorun olduğu yerlerde, Avaya Scopia’nın gelişmiş ses ve video işleme özelliği her katılımcıya band genişliği açısından etkin veri akışı sunarak, hem yöneticilere toplantının tam kontrolünü verir, hem de herkesin aynı anda tüm toplantı katılımcılarını görmesini sağlar.
Bir toplantıya kağıt kalemle girmek artık hızla demode oluyor.
Cep telefonları ve tabletler not almak için çok pratik uygulamalar içeriyor.
Görüşmelerinizi, toplantılarınızı kayıt altına almanızı sağlayan uygulamalar sayesinde, artık iş arkadaşlarınızla/ortaklarınızla yaptığınız toplantılardaki önemli detaylar üzerinde tekrar çalışırken aradığınız her şeyi telefonunuzdaki ses kayıtları arasında hızlıca bulabileceksiniz.
İşte, çalışma hayatınız boyunca, mobil cihazlarınızla toplantılarınızı ve telefon görüşmelerinizi kaydetmenizi sağlayacak beş yardımcı uygulama.
Pio Smart Recorder
iOS için ücretsiz olan bu ses kayıt cihazı sayesinde, toplantılarınızı baştan sonra kaydedebileceğiniz gibi, kayıt anındaki önemli anlara notlar eklemniz ve böylece daha sonra o önemli noktalara kolayca geri dönmeniz mümkün oluyor.
Uygulamanın güzel bir yanı da, toplantı iş dışına taşıp “geyik” muhabbetine döndüğünde ekrana tek tıklamayla ses kaydını durdurup, konu tekrar işe döndüğünde, yine tek tıklamayla, aynı dosya üzerine kayıt yapmaya imkan vermesi. Bu sayede, daha sonra toplantı kayıtlarınızı dinlerken çok sayıda ses dosyası arasında kaybolmanız da engelleniyor. iOS cihazlarına sahip kullanıcıların hayatını kolaylaştıracak çok başarılı bir uygulama.
Voice Record Pro
Yine iOS kullanıcılarına hitap eden ücretsiz bir uygulama olan Voice Record 3 dolarlık bir ödemeyle reklamsız Pro versiyonuna yükseliyor. Her formatta ses kaydedebilen uygulamanın en güzel özelliklerinden biri de, Google Drive, Dropbox, OneDrive, Box ve SoundCloud servislerine yükleme yapabilmesi veya bu servislere yüklediğiniz dosyaları geri çağırabilmesi. Böylece, telefonunuzda büyük boyutlar kaplayacak olan toplantı kayıtlarınızı bulut üzerinde kolayca yönetebiliyorsunuz.
Easy Voice Recorder Pro
Eğer Android kullanıcıysanız, yukarıdaki iki seçenek işinize yaramayacaktır ancak sizin için de kullanışlı seçenekler var. Easy Voice Recorder uygulaması, 4 dolar karşılığında reklamları kaldırıp Pro versiyonuna yükseliyor. Eğer ses uzaktan kaydediliyorsa, uygulamanın düşük yoğunluklu sesleri kaydetmek için de bir özelliği bulunuyor. Böylece büyük toplantı masalarında, masanın diğer ucundaki kişilerin seslerini de kayıtlarınızı tekrar dinlerken kolayca duyabilirsiniz. Masanın uzak ucunda oturan müşterilerinizden birinin önemli bir isteğini, kayıt cihazı kaydedemediği için atlamak istemeyebilirsiniz.
TapeACall Pro
Toplantı dışında, telefon görüşmelerinizi kaydetmek isterseniz, yine özel bir yazılıma ihtiyacınız olacak. Ancak telefon görüşmelerini kaydetmek kolay iş değil. TapeACall Pro uygulaması, yıllık on dolarlık ücretiyle, iPhone’daki görüşmelerinizi kayıt altına alıyor ve dilediğiniz zaman tekrar dinlemenizi sağlıyor. Böylece, hassas görüşmelerinizde, müşterlerinizin isteklerini kayıt altına alıp daha sonra yaşanabilecek sorunların önüne geçmiş oluyorsunuz. Tabi, görüştüğünüz kişilere, görüşmenin kayıt edildiğini hatırlatmanızda fayda olacaktır.
Call Recorder
Bu Android uygulaması ise, ücretsiz bir servis sunuyor ve yaptığınız görüşmelerdeki kayıtları, bulut depolama servisinize yüklüyor. İzinsiz kişilerin uygulamanıza erişip görüşme kayıtlarınızı dinlemesini engellemek içinse uygulamanın şifre koruma özelliği bulunuyor.
Yüzlerce müşteri hizmetleri uzmanını, bu alandaki vizyonerleri ve düşünce liderlerini en güncel ve en iyi uygulama ve yenilikleri paylaşmak üzere sektörün müşteri deneyimine odaklanan en kapsamlı etkinliği olan G-Summit Türkiye’nin bu yılki tema konusu “Mükemmel Müşteri Yolculuğu” idi…
İletişim merkezinden arka ofise kadar her alanda müşteri deneyimi teknolojilerinin nasıl kolayca uygulanabildiğinin aktarıldığı ve müşteri deneyimlerinin yönetilmesine ilişkin uzmanlık, bilgi ve perspektiflerin paylaşıldığı etkinlikte ayrıca müşteri deneyimi alanında farklı sektörlerden katılım gösteren liderler ve konuşmacılar ile sohbetler, sunumlar ve görüşmeler gerçekleştirildi.
Genesys Ürün ve Çözümler Başkan Yardımcısı Scott Kolman’ın ve EMEA bölgesinde satıştan sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Mark Turner’ın açılış konuşmasının ardından başlayan etkinlikte, Gartner tarafından hazırlanan ve Genesys’in üst üste yedi yıldır lider olduğu “Contact Center Infrastructure Magic Quadrant” raporu da paylaşıldı.
Gün içinde yoğun bir koşuşturma yaşayan İstanbullular, artık ulaşmak istediklere noktalara en kestirme yoldan ulaşacaklar. Metrobüs, metro, füniküler ve tramvay hatlarıyla ilgili detayları sunan yeni Yandex.Metro uygulaması, kullanıcılarının trafiğe takılmadan, toplu taşıma araçları ile varmak istedikleri yere ulaşmaları için yol gösterecek.
Son derece sade ve kullanıcı dostu yapısıyla, harita üzerinde yalnızca birkaç dokunuşla rota oluşturulabilen Yandex.Metro ile kullanıcılar, ortalama yolculuk süresini de görerek en uygun güzergahı kolayca seçebilecek ve interaktif şematik harita yardımıyla hatlara dair detaylara kolayca hakim olacaklar.
Hangi Vagona Binmeniz Gerektiğini Yandex.Metro Söyleyecek
Yandex.Metro, kullanıcıların gidecekleri lokasyona en yakın çıkışta inmeleri için hangi vagona binmeleri gerektiğini de kolayca anlaşılır grafik çizimlerle gösterebiliyor. Bu sayede kullanıcılar, ulaşmak istedikleri noktaya varırken en ufak bir zaman kaybına bile uğramıyor. Uygulama, internet bağlantısına ihtiyaç duymadığı için; bağlantınızın olmadığı ya da hattınızın çekmediği durumlarda bile Yandex.Metro’nun tüm özelliklerinden yararlanabilirsiniz.
Uygulamanın iOS sürümünü AppStore’dan, Android sürümünü ise Google Play’den indirebilirsiniz. Yandex.Metro ile ilgili detaylı bilgiyi https://yandex.com.tr/kullan/metro/ adresinden alabilirsiniz.
Kaspersky Lab, altı Avrupa ülkesinde 16 yaşından büyük 6000 tüketicinin katıldığı bir anket düzenledi. Bulgular önemli bilgileri belleğimizde tutamamamızın nedeninin, bunları hatırlama sorumluluğunu akıllı telefonlar gibi dijital cihazlara devretmek olduğunu gösteriyor. Ankete katılan en genç (16 – 24 yaş aralığı) tüketicilerin yarısından azı (%43), akıllı telefonlarının bilmeleri veya hatırlamaları gereken her şeyi barındırdığını söylüyor.
Kaspersky Lab bu fenomeni Dijital Amnezi olarak adlandırıyor. Yani depolaması ve sizin için hatırlaması için bir dijital cihaza emanet ettiğiniz bilgileri unutma deneyimi.
Çalışmada Dijital Amnezinin kanıtları her yaş grubundan kadın ve erkeklerde eşit olarak görüldü.
Beklendiği üzere çalışma, dijital cihazlarda, özellikle de akıllı telefonlarda depolanan verilerin kaybedilmesi veya ihlal edilmesinin bir çok kullanıcıyı harap ettiğini gösterdi. Kadınların onda dördü ve 16 – 24 yaş aralığında aynı oranda tüketici, belleklerini cihazlarında depoladıkları ve bir daha asla geri alamayacaklarını düşündükleri için üzüntüden yıkılacaklarını belirtmiş. Cihazları fotoğraflar ve iletişim bilgilerini sadece cihazlarında saklayan kadınlar ve gençlerin dörtte biri aşırı derecede üzüleceklerini söylemiş.
Dijital hizmetlere hatıralarımızın bekçisi olarak giderek artan bağımlılık ve bu hatıraları kaybetmenin şiddetli duygusal etkisi endişe verici; çalışmada, Avrupa’nın her yerinden tüketicilerin bu cihazları BT güvenliğiyle yeteri kadar koruyamadıkları görülmüş. Özellikle akıllı telefonlar ve tabletlerde güvenlik zayıf: sadece üçte biri (%36) akıllı telefonlarına ve sadece dörtte biri (%23) tabletlerine ekstra BT güvenliği yüklemiş. Beşte biri (%21) cihazlarının hiçbirini ek güvenlikle korumamakta.
Kaspersky Lab Baş Güvenlik Araştırmacısı David Emm şunları söylüyor: “Bağlantılı cihazlar hayatlarımızı zenginleştiriyor ancak bununla birlikte Dijital Amneziye neden oluyorlar. Nasıl hatırladığımız ve belleğimizi nasıl koruyacağımız ile ilgili uzun vadeli çıkarımları anlamamız gerekiyor. Bizim için en önemli kimselerin telefon numaraları sadece bir tık uzağımızda; işte bu yüzden ayrıntıları hatırlamaya zahmet etmiyoruz. Bunun yanı sıra ankete katılanların %86 gibi büyük bir çoğunluğu, git gide daha da bağlantılı olan dünyamızda insanların, hatırlamak isteseler bile hatırlamaları için çok fazla sayıda numara ve adrese vb.’ye sahip olduğunu söylüyor. Bu kıymetli bilgileri kaybetmek veya bunların ihlal edilmesinin sadece bir rahatsızlık yaratmayacağını da gördük; birçok insanı gerçek anlamda derin üzüntülere boğabiliyor. Kaspersky Lab, insanların verilerinin maruz kaldığı riskleri anlamalarına ve örneğin cihazlarını ve verilerini koruyan güvenlik yazılımları yükleyerek bu risklerle başa çıkmaları için onları güçlendirmeye yardımcı olmaya kendini adamıştır.”
‘Dijital Amnezinin yükselişi ve etkisi: Artık hatırlamadığımız şeyleri neden korumamız gerekiyor’ başlıklı derinlikli bir raporu, şubağlantıda bulabilirsiniz.
Castrol ve Türkiye’nin lider teknoloji perakende şirketi TeknoSA, teknoloji ve performansı sevenler için Türkiye’nin farklı illerinde sanal sürüş deneyimi yaşatacak.Castrol’ün Titanium FST teknolojisi ile geliştirilmiş, şimdiye kadar üretilen en güçlü motor yağı olan Castrol EDGE ürününün özelliklerini kişilerin günlük yaşamıyla birleştiren dünyanın ilk sanal sürüş deneyimi, Türkiye’de TeknoSA mağazalarında tüketicilerle buluşacak. Yaklaşık 2 dakika boyunca gerçeklik ile sanal dünya arasındaki sınırlarını kaldıran sürüşlerde, katılımcılar Castrol EDGE’in güçlendirdiği bir Ford Mustang ile benzersiz bir Virtual Drift (Sanal Drift) co-drive heyecanını tadacaklar.
Castrol EDGE’in tasarladığı “Sanal Sürüş Deneyimi”, Temmuz ayının ikinci yarısında başlayıp 27 Eylül’e kadar Türkiye çapında 10 ilde 11 TeknoSA mağazasında gerçekleşecek. Katılımcılar, hem dünya ile aynı zamanda farklı bir deneyimi test edecek hem de arasından seçilecek bir kişi Ekim ayında Atina’da efsane pilot Ken Block ile sürüş deneyimi yaşayacak. Ayrıca, her mağazada deneyimleyen bir kişi, toplamda 11 kişi, Iphone 6 kazanma şansını da yakalayacak.
Castrol EDGE’ tarafından üç boyutlu bilgisayar oyunu teknolojisiyle gerçek sürüşü birleştiren özel prodüksiyonda Ford Mustang aracı kullanan Formula Drift pilotu Matt Powers, üç boyutlu sanal dünyanın hızla değişen ortamına tam olarak uyum sağlarken, gerçek dünyayı görmeden otomobil kullanmanın benzersiz olduğunu ifade etti. Düşen kayalar, çatlayarak yarılan pist, tüneller ve dik uçurumlar gibi pek çok heyecan verici ayrıntının yer aldığı sanal dünyadaki deneyimi diğer üç boyutlu etkinliklerden farklı kılan ise, sürücünün sabit bir konum yerine gerçek bir aracı kullanması. Aracın adeta bir oyun konsoluna dönüştüğü özel 360 deneyimi sunan video ve sanal sürüş deneyimi http://edgetitaniumtrials.castrol.com/tr/virtualdrift#trial adresinde meraklılarla buluşuyor.
Etkinlik Takvimi ve Yerleri:
17-19 Temmuz – İstanbul – Cevahir AVM TeknoSA mağazası
24-26 Temmuz – İstanbul – Maltepe Park CarrefourSA TeknoSA mağazası
31 Temmuz-2 Ağustos – Bursa – Kent Meydan TeknoSA mağazası
7-9 Ağustos – İzmir – Forum Bornova TeknoSA mağazası
14-16 Ağustos – Denizli – Forum Çamlık TeknoSA mağazası
21-23 Ağustos – Antalya – Mark Antalya TeknoSA mağazası
28-30 Ağustos – Konya – Kulesite TeknoSA mağazası
4-6 Eylül – Kayseri – Kayseri Park TeknoSA mağazası
11-13 Eylül – Adana – Adana M1 TeknoSA mağazası
18-20 Eylül – Ankara – Cepa TeknoSA mağazası
25-27 Eylül – Samsun – Samsun Bulvar TeknoSA mağazası
KOBİ’ler için bir IT departmanı barındırmak hatta kendi alan adlarına sahip e-posta adresleri oluşturmak bile bazen pahalı bir seçenek haline gelebilir. Bu nedenle iş dünyasında çalıştığınız şirkerlerin kimi zaman gmail veya hotmail uzantılı e-postalar verdiğine şahit olabiliyorsunuz. Bazen maliyet, bazen de alan adına dayalı bir e-posta hesabı açmak için yeterli bilgi sahibi olmamaktan kaynaklanan sorunlar nedeniyle KOBİ’ler kendilerine ücretsiz ve kolay kullanımlı gmail veya hotmail hesapları açabiliyorlar.
Ancak bu hesaplar, sadece uzantıları nedeniyle değil, isim seçimi nedeniyle de profesyonellikten uzak duruyor. Ahmet Yazıcı isimli bir çalışan için gmail’de hesap açmaya kalkıştığınızda, elinizde fazla bir seçenek kalmıyor. On binlerce Ahmet Yazıcı kombinasyonu ile karşılaşabiliyorsunuz ve sonunda ortaya çıkan e-posta adresi [email protected] gibi bir görünüme ulaşıyor.
Google şimdi bu problemi yenmek isteyen KOBİ’ler veya profesyonel şahıslar için, Google for Work servisini işaret ediyor. KOBİ’ler bu servise, kendilerine ait olan alan adını girerek, alan adı uzantılı eposta hesapları yaratma şansına kavuşuyorlar. Üstelik Google test aşamasındaki bu servisi için aylık 2 dolar ücret alıyor. Aslında Google for Work servisi yeni değil. Sadece e-posta servisi değil, KOBİ’niz için zengin bir bulut bilişim servisi almak istediğinizde aylık 3 dolarlık ödemeyle Google for Work’un tüm yeteneklerinden faydalanabiliyorsunuz.
Elbette, Google kadar dev bir yapının hizmetlerinde kimi zaman sorunlar çıkabiliyor. Güvenlik nedeniyle çok sıkı bir onay ve yeniden tanımlama süreçleri bulunuyor. Dolayısıyla, bu servisi kullanmaya başlamadan önce tüm güvenlik sorularınızı, kurtarma seçeneklerinizi en baştan netçe belirlemeniz gerekiyor, aksi halde şifrelerinizi unuttuğunuzda keyfiniz çok kaçabilir.
Google, şimdilik test aşamasında olan bu yeni 2 dolarlık özel e-posta servisi için detay vermiyor ancak yakında resmen yayına sokacağı anlaşılıyor. Böylece artık iş dünyasında sık karşılaştığımız gmail ve hotmail uzantılı “kurumsal” e-posta adreslerinin sayısının hızla azalacağını tahmin edebilirsiniz.
2015 yılının ilk çeyreğinde Dell, iş istasyonları alanındaki sürekli yükselişini devam ettirdi. International Data Corporation’ın (IDC) çeyrek bazlı iş istasyonu raporuna göre, Dell Türkiye üst üste 5 çeyrekte de pazar payını artırarak ilk sıraya çıkmayı başardı. IDC verilerine göre, ilk çeyrekte iş istasyonları pazar payında yüzde 17’lik artış yakalayan Dell, Türkiye’deki payını yüzde 48.4’e çıkardı.
Dell Türkiye Ülke Müdürü Didem Duru
Dell, iş istasyonu pazarında müşterilerin ve işlem güvenilirliği performansına odaklandı. Şirketin, Türkiye iş istasyonu pazarında zirveye çıkmasını sağlayan inovatif iş istasyonu çözümleri Dell Precision M3800, Dell Precision Tower serisi ve Dell Precision Rack 7910 beğeniyle karşılandı.
“Dell, alanında uzman kullanıcıların ihtiyaçlarını dikkate alarak en iyi performansı sunan özelliklerle donattığı iş istasyonları yaratıyor” diyen , sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Şirket olarak müşterilerimizi dinleyerek, iş istasyonları çözümlerine yeni özellikler katmaya devam ediyoruz. Tüm bunların yanı sıra Türkiye’deki iş ortaklarımız da Precision markamıza güvenerek yatırımda bulundu ve pazara çözümlerimizin faydalarını başarılı bir şekilde anlattılar. Tüm bu gelişmeler Dell olarak kanalla birlikte istikrarlı bir büyüme yaşadığımızın göstergesi oldu.”
İnovatif iş istasyonu çözümleri Türkiye’de ilgiyle karşılandı
Dell Precision Tower 5810, Tower 7810, Tower 7910 ve Rack 7910 çözümleri mühendislik, üretim ve medya ile eğlence sektörü gibi bilgi işlem yoğun alanlardaki müşterilerin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak geliştirildi. Dell’in performansı artıran son sürüm yazılım aracı Dell Precision Optimizer 2.0, iş istasyonlarını otomatik olarak ayarlayarak uygulama performansını en üst seviyeye çekmeyi başardı.
Dell’in patentine sahip olduğu Güvenilir Bellek Teknolojisi (Reliable Memory Technology -RMT) felaketlere sebep olan bellek hatalarını proaktif şekilde engelliyor ve bellek yaşam süresini uzatıyor. Ayrıca sistemler internet bağlantısına sahip olmadığı durumlarda dahi Dell’e özgü Intel vPro eklentisi, uzaktan BIOS yönetimi ve sabit sürücü temizliği yapabiliyor.
Dünyanın en ince ve hafif 15 inç mobil iş istasyonu Dell Precision M3800, video editörlerine, grafik tasarımcılarına, mühendislere ve diğer alanında uzman kullanıcılara daha önce hiç olmadığı kadar taşınabilirlik, eşsiz güç ve güvenilir performans sunuyor.
HP bünyesine katılan Aruba Networks’ün 23 ülkede 11,500 çalışan üzerinde gerçekleştirdiği mobil güvenlik anketinin sonuçlarını yayımladığı raporda en çok risk altında olan ülkelere işaret ediliyor.
Bu rapora göre; köklü Batı pazarlarında, işyerinde mobil cihaz kullanımı konusunda dünyanın en güvenli mobil çalışan davranışları sergileniyor ancak bunun aksine gelişmekte olan Doğu bölgeleri mobil güvenlik uygulamaları açısından listenin en alt sıralarında yer alıyor.
Türkiye’de risk durumu: Türkiye’de her on çalışandan ikisi (yüzde 18) iş için kullandığı akıllı telefonunda şifre koruması kullanmıyor.
Birleşik Krallıkta oran yüzde 12: Birleşik Krallıkta, ankete yanıt veren on kişiden sadece biri (yüzde 12) iş için kullandığı akıllı telefonunu şifre ile korumuyor. Malezya’da ise neredeyse on kişiden üçü (yüzde 29) bu korumayı yapmıyor
Çin’de cihaz paylaşım oranı daha yüksek: Çinliler iş için kullandıkları mobil cihazları ayda ortalama 19 kez başkalarına verirken İsveçliler ise sadece yedi kez paylaşıyor
Orta Doğuda veri kaybı daha yüksek: Birleşik Arap Emirliklerinde (BAE) çalışanların neredeyse yarısı (yüzde 48), mobil cihazın amacı dışında kullanılması sonucunda kişisel veriler veya şirket verilerinde kayıp yaşadıklarını itiraf ediyor, ABD’de ise çalışanların sadece dörtte biri (yüzde 24) bu şekilde kayıp yaşadığını söylüyor
Genel itibariyle raporda mobil güvenlik açısından net bir Doğu/Batı ayrımı yapılıyor. İsveç, ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve Norveç en güvenli çalışan alışkanlıklarının gözlemlendiği ülkeler olarak dikkat çekerken Malezya, Tayland, Güney Kore, Çin ve BAE bu listenin en alt sıralarında yer alıyor.
Aruba Networks’ün adlı raporunda açıklanan anket sonuçlarında, ‘#GenMobile daha riskli davranışların ardında yatan en önemli faktör olarak anılıyor çünkü daha genç ve mobil meraklısı çalışanlar genellikle geleneksel güvenlik kaygıları yerine verimliliğe öncelik veriyor.
HP bünyesine katılan Aruba Networks’ün Pazarlama Başkan Yardımcısı Chris Kozup, gelişmekte olan pazarlarda yeni teknolojileri kucaklayan, büyümek için yeni yollar deneyen ve yetkiyi kendilerinden alan ancak bunu yaparken şirket
daha fazla riske maruz bırakan çalışanların daha fazla olduğunu vurguluyor. Anket sonuçlarının riskin işletmeler için bir yandan kötüyken diğer yandan iyi olabileceğini düşündürdüğünü ifade eden Kozup daha muhafazakar batılı pazarların bu konuyu dikkate alması gerektiğini öğütlüyor.
“Çalışanlar işlerin yapılması için şifre veya cihazları paylaşmakta hiçbir sakınca görmezse, bu durum tüm dünyada bilişim yöneticileri için verimlilik- güvenlik ikilemini ortaya çıkaracak” diyen Chris Kozup, şirketlerin hassas verileri açığa çıkarmadan en iyi yetenekleri kendilerine çekip ellerinde tutmasını sağlamak için doğru dengeyi bulmanın önemli olacağını söylüyor.
Aruba Network’ün Running The Risk başlıklı raporunda, çalışanların bilgisayar güvenliği konusundaki alışkanlıkları göz önünde bulundurulduğunda şirketlerin karşılaşacağı potansiyel tehlikelerin altı çiziliyor. Şirketinizin risk düzeyini değerlendirmek ve çalışmaya katılan diğer ülkelerdeki şirketlerle kendinizi karşılaştırmak için Aruba’nın çevrimiçi öz değerlendirme aracını deneyin.
Risk endeksi ve raporun tam metnini buradan indirebilirsiniz.
Toshiba’nın, geçtiğimiz altı yıl boyunca açıkladığı bütçelerde, aslında ortada olmayan bir parayı varmış gibi göstererek, şirketi 1.2 milyar dolar kazançta gösterdiği ortaya çıkmış ve bu sahtekarlık büyük bir deprem etkisi yaratmıştı. Yıllarca, açıklanan bütçe rakamlarına bakarak Toshiba hisselerine yatırım yapan yatırımcıların tepkisi karşısında ünlü Japon elektronik üreticisi Toshiba prestijini tekrar kazanmaya çalışırken, şirketin CEO’su Hisao Tanaka ve iki diğer yöneticisi, şirketin iç hedeflerini tutturmak için rakamları değiştirdiklerini kabul ettiler.
İki bağımsız denetim şirketi tarafından sağlanan rakamlara göre, Hisao Tanaka ve iş arkadaşları, altı yıl boyunca şirketin operasyon gelirlerini şişirik şirketi toplamda 1.2 milyar dolar kar etmiş gibi gösterdiler.
Hisao Tanaka olayların ardından bugün istifa ettiğini açıklarken, şirketin başkanı Masashi Muromachi CEO görevini geçici olarak üstlendi. Masashi Muromachi yeni bir yönetici ekip oluşturacak ve eski CEO’nun sahtekarlığına göz yuman veya iş birliği yapan tüm yönetim ekibini şirketten uzaklaştıracak.
Şirketten şimdiye kadar başkan, başkan yardımcısı ve sekiz üst düzey yönetici istifa etmiş bulunuyor. Toshiba, mali deftelerde yapılan sahtekarlık nedeniyle yaşanan zararı kapatmak için şirketin değerli taşınmazlarını ve varlıklarını satacağını açıklayarak hissedarları yatıştırmaya çalıştı.
İnternet ortamında verilen kitlelere açık çevrimiçi dersleri tanımlayan ve geleceğin uzaktan eğitim modeli olarak görülen MOOC (Massive Open Online Course) sistemi kullanılarak MOOCTAB adıyla yeni bir proje hayata geçirilecek. TEYDEB’den aldığı hibe desteği ve beş ana ortağın katılımıyla çalışmalarına başlanan proje mevcut sistemlere oranla çok daha gelişmiş bir uzaktan öğrenme imkânı sunmayı amaçlıyor.
İnternetin uzaktan eğitimde yaygınlaşmasıyla birlikte son iki yıldır etkili bir trend olarak yaygınlaşan Kitlesel Çevrimiçi Açık Dersler (Massive Online Open Courses – MOOC), dijital teknolojiler ışığında gelişmekte olan eğitim dünyasında yeni bir evre olarak kabul ediliyor. MOOC’un en önemli özelliği, sınırsız sayıda öğrencinin aynı anda internet üzerinden aynı dersi, eğitimin değerini düşürmeden alabilmesi olarak tanımlıyor.
Çizgi romanlardan çevrimiçi oyunlara kadar geleneksel öğrenme materyallerinin dışındaki içerikler ile e-öğrenmeyi eğlenceli hale getiren MOOC, ders tasarımı, video üretimi, ulaşılabilirlik, site trafiği, güvenlik, yazılım ve bilişim altyapısı gibi pek çok farklı bileşenin tek bir çatı altında toplanmasından, bilişim ve eğitim aktörlerinin işbirliği halinde çalışmasından oluşuyor.
Deloitte’un 2014’te yayınladığı “Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon (TMT) 2014 Öngörüleri” raporununa göre,eğitimde fırsat eşitliği sunmayı amaçlayan MOOC sisteminin 2020 yılında yaygın öğretim de dâhil olmak üzere, alınan tüm eğitimlerin yüzde 10’unu oluşturması bekleniyor.
Peki ya güvenlik?
Dijital kimlik alanında sunduğu kapsamlı BT güvenlik çözümleriyle işletmeleri siber saldırılara, veri ve kimlik avcılığına karşı koruyan Kobil, Avrupa’nın en büyük bulut tabanlı dijital eğitim platformu MOOCTAB’ın (Massive Open Online Course TABlet) güvenliğini sağlamak için m-Identity Protection (AST) çözümünü kullanacak. Kobil, proje kapsamında 36 ay boyunca mobil uygulama (app) güvenliği, tablet güvenliği, sayısal hakların yönetimi (DRM), kullanıcıların kimlik doğrulaması ve mahremiyet (privacy – confidentiality) konularında AR-GE çalışmaları yapacak.
MOOCTAB hakkında konuşan Kobil Türkiye Ülke Müdürü Ümit Yaşar Usta, yeni öğretim yöntemlerinin ve dijital teknolojilerin benimsenmesinin yeni dünyada başarının anahtarı olduğunun altını çiziyor. Güvenlik çözümleriyle desteklenen bu altyapıların önemine değinen Usta, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“MOOC TAB’da yer alan beş farklı güvenlik şirketinden dördü Fransız. Güvenlik alanında Türkiye’yi sadece Kobil temsil ediyor. Ücretli dersler için ödeme sistemleri güvenliği sunacağımız projede ayrıca online sınavlarda kimlik tespitinin yapılmasından ve ders materyallerinin internet üzerinden güvenli bir şekilde satılmasından sorumlu olacağız. Bulut, mobil ve giyilebilir cihazlar gibi gelişmekte olan yeni teknolojilerin eğitim alanında dünya çapında fayda sağlayacak araçlara dönüşmesi, kurumlara stratejik rekabet kazandırırken, bireylere de kişisel gelişim ve profesyonel eğitim imkânı sunuyor. Örneğin bu proje sayesinde Kars’taki bir üniversitede okuyan öğrenci, İstanbul’daki bir üniversiteden MOOC TAB aracılığıyla ders alabilecek. Biz de Kobil olarak MOOC TAB aracılığıyla çağa uygun öğrenme tasarımlarının Türkiye ve dünya çapında güvenli bir şekilde kullanılabilmesi için güvenlik çözümlerimiz ile katkıda bulunacağız. Bu açıdan Türkiye ve Avrupa’daki e-öğrenme dönüşümünün güvenlik ayağında önemli bir misyonu üstleneceğiz.”
1 Ocak’ta TEYDEB tarafından hibe desteği alan ve çalışmalara başlanan MOOCTAB, Türkiye’de üç yıl boyunca beş ana ortak ile yürütülecek. Aralık 2017’de bitirilmesi planlanan proje kapsamında kullanılacak tabletleri Vestel üretecek. Bahçeşehir Üniversitesi’nin içerik sağlayıcı olarak yer aldığı projenin Türkiye koordinatörlüğünü UBİT, teknolojik altyapısını ise Humanayz sağlayacak. Kobil, güvenliğin üst seviyede tutulacağı projeye ödeme ve kimlik güvenliği alanında liderlik edecek. Projenin AR-GE’sinden çıkacak sonuçlar ise, başta Fatih Projesi olmak üzere online eğitim ile ilgili pek çok alanda kullanılabilecek.
Gelişmiş Darkfield Lazer Sensörü ile cam dahil her yüzeyde çalışabilen Logitech MX Anywhere 2 Wireless Mouse, şık tasarımı ve bir çantaya sığabilecek kompakt boyutu ile rahatça her yere taşınabiliyor ve uzun saatler kullanım kolaylığı sunuyor.
Logitech Türkiye Pazarlama Müdürü Selver Yıldız, “Bağlantısı, boyutu ve rahatlığıyla Logitech MX Anywhere 2 Wireless Mouse, ödüllü mouse’umuz MX Master’ın taşınabilir versiyonu. Logitech MX Anywhere 2, dilediğiniz her yerde çalışmak üzere tasarlanmış ve bugüne kadar sunduğumuz en iyi çok yönlü mouse’ dedi.
Çift bağlantı özelliği sunan Logitech MX Anywhere 2 Wireless Mouse, Pico Unifying alıcısı veya Bluetooth Smart teknolojisi üzerinden Windows veya Mac bilgisayarlara rahatlıkla bağlanabiliyor. Aynı anda üç ayrı cihazla eşleşebilen Logitech MX Anywhere 2, Logitech Easy-Switch tuşu aracılığıyla tek bir dokunuşla masaüstü bilgisayar, laptop ya da tablet arasında kolayca geçiş imkanı sunuyor. Logitech MX Master Anywhere 2’nin kaydırma tekerleği uzun dokümanları veya web sitelerini hızlıca incelemenize imkân veren yüksek hızlı kaydırma özelliği (hyperfast scroll) ve daha dikkatli kontrol sağlayan click-to-click (tıklatmalı) modu bulunuyor.
Logitech MX Master Wireless Mouse ile benzer olarak, Logitech MX Anywhere 2 Wireless Mobil Mouse da Logitech Options yazılımı kulanılarak kişiselleştirilerek Mac bilgisayarlardaki dokunmatik komutları uygulayabiliyor, böylece daha hassas bir kontrol sağlıyor. Logitech MX Master Anywhere 2’nin şarj edilebilir pili, tam şarj edildiğinde yaklaşık iki ay pil ömrüne sahip. Bir dakikalık şarj ile iki saatlik kullanım olanağı sunan mouse’u micro-USB şarj kablosu ile bilgisayarınıza takarak kolayca şarj edebilir ve şarj olurken mouse’u kullanmaya devam edebilirsiniz.
Daha önce PayPal Türkiye Pazarlama Müdürlüğü görevini üstlenen Ör yeni görevinde sanal POS çözümleri, gelişmiş sahtecilik önleme filtreleri, 7 gün 24 saat hizmet veren uzman sahtecilik izleme ekibi ve daha birçok servisiyle e-ticaret sektörüne modern çözümler sunan PayU’nun Türkiye’deki tüm pazarlama aktivitelerinden sorumlu olacak.
Gaye Ör Kimdir?
Marmara Üniversitesi Almanca Enformatik bölümünden mezun olan Gaye Ör, 2004 yılında Adisa Danışmanlık’ta başladığı kariyerine Garanti Ödeme Sistemleri’nde devam etti. 6 yıl süreyle üye işyeri pazarlama, banka kartı ve ön ödemeli kartlarla ilgili ürün ve pazarlama çalışmalarını yürüten Ör; Türkiye’nin ilk üye işyeri web sitesi, ilk online ön ödemeli kart satışı gibi projeleri yürütmenin yanı sıra Paracard marka değişimini de gerçekleştirdi.
Ör, 2011 yılında Bankalararası Kart Merkezi (BKM)’nde Pazarlama Müdürü olarak kariyerine devam etti. Burada BKM Express pazarlama çalışmalarını yürüten Ör, 2013-2015 yılları arasında PayPal Türkiye Pazarlama Müdürlüğü görevini üstlendi.
Verileri şifreliyor, kullanıcıya şantaj yapıyor.
En düşündürücü kısımlardan biride bu zararlının belli başlı muhasebe programlarını hedef alması ve onların verilerini şifrelemesi.
Zararlının sistemde eriştiği ve kullandığı alanlar, güvenlik yazılımlarının kontrol ettiklerini iddia ettikleri alanlar.
Bazı güvenlik yazılımı temsilcileri teknik (!) bir açıklama yaparak “kullanıcı zararlıyı kendi çalıştırıyor” biz ne yapalım mesajları veriyorlar.
Bol ödüllü, dünyanın en iyi güvenlik yazılımı (!) çalışan bir sistemde, zararlının çalışması veya güvenlik yazılımının kontrol ettiği sistem alanlarında değişiklik yapılabilmesi imkansız (en azından kullanıcı onay vermediği sürece) olması gerekir diye biliyorduk, en azından ümit ediyorduk :-). Demek ki öyle değilmiş…
İnsanın aklına gelmiyor değil: Acaba, güvenlik yazılımlarında bazı arka kapılar (backdoor) bırakmak yeni bir sektör mü? Yoksa, güvenlik yalnızca bir algıdan mı ibaret!
Backdoor hizmeti veren birçok yasal güvenlik şirketi Rusya, Çin ve İran tarafından denetleniyor ve ülkelerinde faaliyet yürüteceklerse kaynak kodlarına kadar her türlü bilgi isteniyor.
Güvenlik şirketleri, dışa bağımlı ve sömürge ülkelere bırakın kaynak kodu vermeyi, dava edilmemeleri için kendilerine yasal koruma bile sağlamış durumdalar.
Peki Türkiye’de durum ne? Kendi siber güvenlik politikasını, dünyanın en büyük hack saldırısına uğramış üçüncü dünya ülkesinin siber güvenlik politikasınından uyarlayan bir ülke olarak pek iç açıcı durumda olmadığımızı söylemek mümkün.
Bahsi geçen zararlı ile sadece son üç (3) haftada elli (50) milyon doların üzerinde para toplandığı konuşuluyor. Çoğu şirket itibarının sarsılmaması için saldırıya uğradığını saklıyor. Şirketler mâli verilerini kurtarabilmek için binlerce dolar para ödemek zorunda kalıyor.
Bu zararlı yazılımın imzası, sistemde kullandığı alanlar vs. hepsi güvenlik yazılım ve donanımları tarafından biliniyor. Hatta bütün hepsi; süper üstün bol ödüllü dünyanın en iyi davranış analizini yapan yapay zekaya (!) sahipler. Üstelik bangır bangır en iyi biz engelleriz/yakalarız ilanları her yerde. Öyleyse buna rağmen bu zararlı verileri yayılmaya devam ediyor ve üstelik bunu süper üstün güvenlik yazılımına rağmen yapabiliyorsa, neden şirketlerin uğradıkları zararı güvenlik firmaları ödemiyor? Hakkaniyetli olan bu değil mi? Ya da en azından her süper üstün güvenlik yazılımının verdiği ilanlarda “bazı zararlılar üzerinde bilinen etkisi yoktur” yazmaları daha dürüstçe olmaz mı?
Ortada gerçekten çok garip bir durum var. Şayet bu zararlı yazılımlara backdoor sağlanmıyorsa, imzası, davranışları, sistemde kullandıkları alanları belirlenmiş olan bir zararlı faaliyetine nasıl devam edebiliyor? Uçanı kaçanı yakalayan, hatta arada bir güvenlik algısı oluşturmak için sistem bileşenlerini dahi şüpheli/zararlı gösteren ve arada bir de silen süpüren güvenlik yazılımları bu esnada ne iş yapıyor? :-).
Acaba yılda milyarlarca dolarını güvenlik şirketlerine aktaran Türkiye’de bu duruma kim dur demeyi planlıyor? Çünkü artık iş çığrından çıktı. Hem güvenlik yazılımına lisans ücreti öde, hemde zararlının yaptığı şantajın parasını…
Hepinize mutlu güvenlik algıları dilerim.
Amazon’un 1995’teki ilk ofisi sadece bu binadan ibaretti.
Yaz mevsimini nasıl geçiriyorsunuz? Daha doğrusu, çocukken yazları neler yapardınız? Eğer bir köy ortamında, çiftlikte ineklerle uğraşıp traktör tamir ediyorsanız bugün dünyanın en zengin adamlarından biriyle ortak bir yanınız var demektir.
Jeff Bezos’tan bahsediyorum. Amazon.com’un kurucusu ve Forbes’a göre 20 Temmuz 2015 itibariyle 43.7 milyar dolarlık serveti bulunan ve bu sayede dünyanın en zengin 15. kişisi unvanına sahip olan kişiden yani.
Bezos’u dahilikle delilik arasındaki ince çizgide doğru tarafı bulabilen kişi olarak da tanımlamak mümkün. Zaten daha lisede sadece üstün zekalı çocukların kabul edildiği bir okulda okuyan Bezos, Princeton Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Fakültesi’ni de birincilikle bitirmiş.
1995 yılında sihirbazlık gösterilerinden esinlenerek “Abracadabra”nın “Cadabra”sını şirket ismi olarak seçen Bezos, daha sonra bu isimden vazgeçip Amazon’da karar kılmış. Amazon’u seçme yöntemi ise ilginç. O tarihte internetteki siteler arama motorları yerine arama indeksleri aracılığıyla listelendiği için alfabetik olarak üstte yer almak isteyen Bezos, sözlükte A harfindeki kelimeler arasında Amazon’u hem başlarda olması hem de şirketinin dünyanın en büyükleri arasında olmasını istemesi nedeniyle seçmiş.
16 Temmuz 1995 tarihinde kurulan ve geçtiğimiz günlerde 20. yaşını kutlayan Amazon.com, bugün tam da Bezos’un istediği gibi dünyanın en büyükleri arasında yerini aldı. Şirketin ulaştığı değerler tek kelimeyle muazzam. 1995’te 511 bin dolarlık satış yapan şirket 2014 yılında 88 milyar dolarlık ürün satışı gerçekleştirmiş durumda. Online kitap satışıyla başlayan yolculuksa bugün ne ararsan var tadında büyümeye devam ediyor. Amazon’un drone’larla dağıtım gibi yenilikçi yaklaşımları da sektörü şekillendirmeye devam ediyor.
Şirketin büyümesinde ürün çeşitliliği ve lojistik fırsatların önemi elbette büyük. Ancak sadece bununla değerlendirmemek gerekiyor. Kurulduktan sadece iki yıl sonra halka açılan Amazon.com, “.com balonu” dönemini de başarıyla atlatmayı başardı. Bununla birlikte şirket son 20 yılda onlarca şirkete yatırım da yaptı. Bu yatırımlarda dikkat çeken ve aynı zamanda Amazon’a yönelik en önemli eleştiriler arasında da bulunan konuysa, kendisine rakip olarak gördüğü alanlarda hızlı yükselen şirketlerin önünü kesmesi. En meşhurlarından biri bebek bezi pazarında hızla yükselen Diapers.com’un sahibi Quidsi. Amazon, Quidsi’nin sahipleri şirketlerini satmakta “isteksiz” davranınca hemen ertesinde bebek bezi pazarına girip yüzde 30 indirim gibi bir kampanya yapmıştı. Walmart’la Amazon’u teklifte kapıştırmak isteyen Quidsi ise şirketi daha düşük bir teklif verse de 540 milyon dolara Amazon’a satmak zorunda kalmıştı.
Bu örneklerden 20 yıl içinde çokça yaşandı. Sonuç ne olursa, taktikleri ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, Amazon bugün Amazon.com sitesiyle, Kindle’ıyla, bulut pazarını elinde tutan Amazon Web Services’iyle dev bir grup. Büyümesini de hızlı bir şekilde sürdürmeye devam ediyor. 23 Nisan 2015’te açıklanan 2015 ilk çeyrek sonuçlarına göre satışlar yüzde 15 artarak 22.7 milyar dolara yükselmiş durumda. Ürün satışları 15.7 milyar dolardan 17 milyar dolara, servis gelirleri ise 4 milyar dolardan 5.6 milyar dolara çıkmış.
1995’te Jeff Bezos için “internetten kitap mı satılır, bu adam delirmiş olmalı” diyenler bugün onun hakkında bir şey söylemek için defalarca düşünmek durumunda. Peki Amazon’un 30. yılında ne mi olur? Son 20 yıldaki grafiğe bakarsak pek kaybedeceğe benzemiyor…