Kredi Kayıt Bürosu, finans CIO’larını buluşturdu
Kredi Kayıt Bürosu (KKB), finans sektöründe teknolojinin yönünü belirleyecek bir platform oluşturmak üzere sektör CIO’ları için ‘Tekno Füzyon’ adlı özel bir etkinlik düzenledi. Kredi Kayıt Bürosu Merkezi’nde gerçekleşen ve IDC Türkiye Başkanı Nevin Çizmecioğulları’nın konuşmacı olarak yer aldığı etkinliğe sektörden Bilgi Teknolojilerine yön veren bir çok üst düzey yönetici katıldı.
Etkinliğin başlığı olan ‘Tekno Füzyon’un etkinlik hedefini birebir yansıttığını belirten Kredi Kayıt Bürosu CIO’su Abdullah Bilgin, “Füzyonun anlamı bir çok elementin bir araya gelip, reaksiyonla kendilerinden daha ağır bir element ortaya çıkarması, bu isim de bankaların BT yönetimlerinin de teknoloji anlamında sinerji yaratarak böyle bir füzyon yaratabileceği mesajı veriyor” diye konuştu.
Katılımcılarının araştırma sonuçları ile teknolojide dünya gündemi hakkında geniş bilgi aldığı ve tekno füzyon oluşmasına katkı sağlanan etkinlikte “Dünyada büyük teknoloji kurumlarının yönetimlerinin izledikleri son eğilimler ve bunların olumlu/olumsuz etkileri”, “Türkiye’nin dünyadaki bu eğilimlere ilgisi, algısı ve bu gelişmeler doğrultusundaki hareket planları”, “Türkiye’de (en azından özel sektörde) teknolojik stratejileri belirlemek ve yönlendirmek için neler yapılabilir” konuları tartışıldı.
Bu doğrultuda en fazla üzerinde durulan konulardan bir tanesi bankaların rekabeti engellemeyecek bilgi teknolojileri altyapılarının konsolide edilerek tüm sektörce paylaşılabilir hale gelmesi için ortak hareket etme kararı oldu. Bilgin, üye bankaların da önerileri doğrultusunda paylaşılabilecek birçok potansiyel alanların ortaya çıktığını, banka BT temsilcilerinden oluşturulacak çalışma grupları ile bu potansiyel projelerin önceliklendirileceğini belirtti.
Bulut bazlı uygulama paylaşım platformları oluşturulması, ortak kullanılan ağ bağlantıların konsolidasyonun, kapalı-devre bulut hizmeti ile kritik verilerin kontrollü olarak tüm finans kurumlarınca paylaşılmasının gerek maliyetlerin düşürülmesi, gerekse de siber güvenliğin arttırılması anlamında önemli katkıları olacağını belirten Bilgin, Teknolojiye yatırım yapan en büyük kurumlar olarak bankaların bu alanlardan elde edeceği faydaların hem kurumların kendilerine hem de milli gelire önemli bir katkı sağlayacağını belirtti.
Etkinliğin CIO Klüp mantığında periyodik olarak devam etmesinin hedeflendiği, bunun sektörde teknolojinin yönünün belirlenmesinde, ortak projeler geliştirebilmek için bankalar BT yöneticileri arasında iletişiminin arttırılmasında önemli katkı sağlayacağı belirtildi.
Büyük veri küçük işletmeleri etkiliyor
Verinin, bulut bilişim ve diğer yenilikçi teknolojilerle kapsamının genişlemesi işletmeleri de önemli ölçüde etkiliyor. İşletmelerin günlük operasyonları da gelişmelerden etkileniyor. Verinin, hizmet kalitesinin daha da artırılması, risk analizi gibi başlıklarda daha geniş ölçüde kullanımı mümkün hale geliyor.
Mobil teknolojiler ile sosyal uygulamalar, geleneksel iş anlayışının köklü değişiminin ötesinde bunlara yeni iş alanlarının da eklenebilmesini mümkün kılıyor. Sağlıktan iş süreçlerinin kontrolüne kadar bir dizi yenilik, iş ve pratik hayata kolaylıklar getiriyor.
İşletmelere olduğu kadar yaşantımıza da kolaylık getiren yeniliklerden bir kaçı;
Geliştirilen kablosuz bir steteskopla doktorların gerçek zamanlı muayene yapabilmesi mümkün hale geliyor. Böylelikle hem doktor hem de hastası zaman kazanmış oluyor, hem de geleneksel yöntemlerle oluşması muhtemel enfeksiyon riski ortadan kaldırılıyor.
CleveMed tarafından geliştirilen bir test sistemiyle uyku apnesi olarak tanımlanan rahatsızlığın uzaktan tespit edilmesi ve dolayısıyla tedavisi mümkün hale geliyor. Uygulama aracılığıyla hasta kendi evinde istirahat ederken tüm veriler bir ağ aracılığyla doktorunun muayenehanesine ulaşıyor.
Bir diğer teknolojiyse, işletmelere akıllı şehir konsepti ekseninde çalışma ortamlarını etkili bir biçimde kontrol edebilme imkanını veren Intwine Connect. Platform, enerji yönetiminden içerideki havanın kaitesine kadar bir çok parametreyi bunları verimli kılacak şekilde ayarlıyor.
Günümüzde, işletmelerin başarı sağlayabilmelerinde büyük veriyi nasıl değerlendirdiklerinin önemli bir rol oynadığına dikkat çeken gözlemciler, büyüklüğü ve iş hacminden bağımsız olarak tüm işletmelerin veri ile bu eksende geliştirilen uygulamaları bünyelerine adapte etmelerinin kaçınılmaz olduğu değerlendirmesini yapıyor. SMB Group tarafından bir süre önce paylaşılan bir analizde, küçük boy işletmelerin ancak yüzde 18’inin, orta boy işletmelerin ise yüzde 57’sinin iş zekası ve analizi çözümlerini kullandıkları belirtiliyor.
Özellikle, sağlık, perakende gibi müşterilerle birebir temasın olduğu alanlarda yakın bir gelecekte çok daha farklı bir etkileşim kültürünün gelişimine hepbirlikte tanıklık edeceğimizi söyleyebiliriz.
Bloggera fazla göründün cezası
Arama motorunda üst sırada yer almak, blog yazarlarının en çok arzuladıkları şeylerden biridir. Ancak bu, kimi zaman akla gelmeyecek sorunlara da yol açabiliyor. Bugünlerde Fransa’da olduğu gibi.
Fransa’da bir hakim, bir blog değerlendirme yazısının Google arama sonuçlarında “çok üst sıralarda” yer aldığı gerekçesiyle blog sahibini tazminat ödemeye mahkum etti. Evet, yanlış okumadınız. Leschroniquesculturelles isimli blogda yer verilen bir yazının restoran sahibinin rekabet şansını azalttığı iddiasıyla açılan dava öngörülemeyen bir şekilde sonuçlandı.
Mahkeme dosyalarına göre, Google’ın arama sonuçlarında dördüncü sırada indekslediği blog yazısında bir restoranın tanıtımı, daha doğrusu değerlendirmesi yapılıyor. Blogger Caroline Doudet, yazısında restoranın düşük hizmet kalitesinden ve gördüğü ilgisizlikten bahsediyor. İşletmesine ilişkin değerlendirmenin arama sonuçlarında hayli yüksek bir blogda yer aldığını gören restoran sahibi durumu yargıya intikal ettiriyor. Davayı inceleyen hakim, 3 bin takipçisi olan blogun rekabeti kaydadeğer ölçüde etkileyebileceğine hükmediyor.
Alınan kararın yeni bir suç tanımı getirdiğine dikkat çeken gözlemciler, bunun benzeri diğer davalara emsal teşkil edebileceğini belirtiyor. Bu ise, bireylerin görüşlerini özgürce paylaşmalarının bir sonucu olan blogların yeniden tanımlanması gibi bir durumu beraberinde getirebileceği düşüncesini akıllara getiriyor.
Cezası ağır oldu
Gelelim hakimin bloggera verdiği cezalara. Hakim, ilk etapta blogger Doudet’ten ilgili yazının başlığını değiştirmesini talep ederken, yazının restorana maddi kayıplar yaşattığı gerekçesiyle de 2000 Dolar tazminat ödemesine karar verdi. Blogger, davanın akabinde yazısını internet ortamından kaldırdı.
Restoran sahibinin, tüm bu yaşananlara karşın sorulara herhangi bir cevap vermemesi dikkati çekiyor. Bu olayın, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” deyişine güzel bir örnek teşkil ettiğini söylemek sanırız yanlış olmaz.
E-vicdanlara teslim hayatlar
Cep telefonumu tasarlayan mühendisler alarmını sempatik hale getirmek için ellerinden geleni yapmış ama nafile. En az yatmak kadar kalkmayı da sevmeyen zihnim parmağımı otomatik olarak o mucize düğmeye değdiriyor. Tek dokunuşla hayata eklenen 10 dakikalık ekstra uyku kredisi!
Huzurdan çok tavşan uykusu tedirginliğinde geçen o sayılı dakikalarının en tatlı anında alarm yeniden çalmaya başlıyor. İkinci 10 dakikalık tura niyetlenmişken Google Now ekranımda beni uyarıyor: randevuna yetişmek için yola şimdi çıkmalısın!
İşte şimdi her şey değişti.
Ajandama birkaç gün önce girdiğim toplantımdan Google -doğal olarak- haberdar. Saatin şu an kaç olduğundan, o an nerede bulunduğumdan ve toplantımın yerinden de. Ona kalan harita ve navigasyon uygulamasından kullanmam gereken rotaya ve o güzergah üstündeki güncel trafik bilgisine bakarak yola koyulmam için en uygun zamanı belirlemek. Eldeki bunca veriyle çok zor olmamalı.
Bir avuç bilgiyi elindeki uygulama ve hizmetlerle birleştiren bu ve benzeri yapılar (kimi zaman varlıklarını bile hissettirmeden) hayatımızın pek çok alanını yönetiyor. Örneğin çoğumuzun zamandan haberdar olabilmek ardına kerteriz aldığı elektronik cihazlarımızın üstündeki saatler zaman bilgisini merkezi sunuculardan çekiyor. Cep telefonlarımız bu bilgiyi operatörümüzün sisteminden alıyor. Olası bir hedefli virüsün zaman sunucularının ayarını değiştirebildiğinde olacakları hayal etmeye çalışın (oysa her gün hayatımızdan birkaç dakika çalan gizemli bir siber örgüt kulağa gayet heyecan verici geliyor).
Yani cihazlarımızın gösterdiği zamanın gerçekle ne kadar bağdaştığını asla bilemeyeceğiz.
İstanbul araç trafiğini düşünün. Her gün yüz binlerce araç yol tercihini şehrin akıllı elektronik tabelalarına yansıtılan merkezi trafik bilgisine dayanarak yapıyor. Fakat o tabelaların dürüstlüğüne kim kefil? Bize sıkışık olduğu söylenen yolların gerçekten yoğun olduğuna dair en ufak bir kanıtımız var mı? Çoğu zaman yok. Yolda hangi süratle ilerleyeceğimizi dahi elektronik tabelalar söylüyor.
İstismara alabildiğine açık bir düzende kendimizi makinelerin, sensörlerin, algoritmaların vicdanına emanet etmiş durumdayız.
Sosyal medya paylaşımlarını takip ederek semantik analiz yapan sistemler kullanıcıların ruh hallerini dahi algılayabiliyor. Dahası bu tahliler kendi yönettikleri sistemleri şekillendiriyor. Bir devlet başkanının ele geçirilmiş Twitter hesabında sadece bir prestij kaybı anlamına gelmiyor. Bu hesaplardan yapılan sahte / provokatif paylaşımlar otomasyon temelli karar veren mekanizmaları alt-üst edebiliyor. Örneğin Barack Obama’nın İsrail’i sert dille kınayan bir Twitter mesajının ardından yönettiği fondaki Amerikan dolarlarını satmaya, belirli şirketlerin hisse senetlerini elden çıkartmaya başlayacak pek çok yatırım yazılımı şu an görev başında.
İrili ufaklı örnekleri uzatıp gitmek mümkün. Sonuçta internet of things / şeylerin interneti (ya da Cisco’nun tercih ettiği şekliyle ‘her şeyin interneti‘) diye adlandırılan yapı bugünden hayatımızın pek çok alanında bize hem hizmet hem de şekil veriyor.
Bilişim sektörünün iş zekası, sürdürülebilirlik, kesintisiz hizmet, veri güvenliği gibi sıkça kullandığı kavramlara bir de bu gözle bakmakta fayda var. Bu sistemde yuvasına oturmayan, harekete katılmayan çarklara ne müşterinin ne iş ortağının tahammülü var.
Organizasyonların yüzde 96’sının güvenlik açığı var
Analizler, organizasyonların halen büyük ölçüde güvenlik zaaflarının olduğunu ortaya koyuyor. Verilere göre güvenlik riski atlatan organizasyonların oranı yüzde 96 seviyesine ulaşıyor. Bu ise kritik eşiğin aşıldığını gösteriyor.
Müşterilerine ağ erişim kontrol çözümleri sunan ForeScout‘un açıkladığı rapor, işletmelerin bilgi teknolojileri ekseninde ne denli kırılgan olduklarını göz önüne seriyor. Raporun en dikkat çekici noktasını BT kuruluşlarının sadece yüzde 33’ünün yakın bir gelecekte altyapılarını tam anlamıyla güvenlik altına alabileceklerini belirtiyor olmaları oluşturuyor.
Operasyonların giderek daha da karmaşık bir hal alması, buna karşılık tehditlerin çok daha geniş bir alana yayılmış olmaları organizasyonların bunlara karşı etkili önlemler alma konusunda bir hayli zorluyor. Rapora göre, organizasyonların yüzde 43’ü tehditlerden korunma ve bunların tespiti gibi konularda sorun yaşıyor. Rapora yansıyan bazı geri bildirimlere göre tehditleri belirlemek 2 yıl öncesine göre daha zor.
Geneline bakıldığında, geçtiğimiz 1 yıllık süreçte, her 6 organizasyondan birinin ortalama 5 güvenlik tehdidiyle karşılaştığı rapora yansıyor. Bu organizasyonların önemli bir bölümü BT alanında altyapılarına güvendiklerini beyan etse de yapılan yatırımlar gerekliliklerin oldukça gerisinde değerlendiriliyor. Güvenlik sorunlarının tespit ve değerlendirilmelerinin uzun vadeli emek gerektirmesi, organizasyonların, durumun vehametini kavrayamamalarına gerekçe gösteriliyor.
Raporda öne çıkanlar;
.En fazla maruz kalınan güvenlik zaafiyeti olayları arasında phishing saldırılarına maruz kalma, kurumsal ağ üzerinde kişisel cihazların kullanılmaya devam edilmesi,
.En fazla raporlanan saldırılar, doğrudan kötücül yazılımlar aracılığıyla gerçekleşiyor,
.Sanallaştırma ve veri tabanı güvenliklerinin yeterince sağlanamaması,
.Adları en çok telaffuz edilen 5 güvenlik teknolojisi: firewall, antivirüs, ağ erişim kontrol birimi (network access control), mobil cihaz yönetimi ve ileri tehdit belirleme (advanced threat detection) şeklinde sıralanıyor.
Rapora göre, veri sızıntısı endişesinin en fazla hissedildiği alan sağlık olurken, phishing saldırılarına en fazla hedef olan kuruluşların başında finans ve bankacılık kuruluşları geliyor. Teknolojinin kontrol edilmesi ve uygulamaların uçtan uca tüm altyapıya entegrasyonunda en başarılı sektörün bankacılık olması dikkati çekiyor.
Herkesin söyleyecekleri var
Amerikan kamuoyu, bir süreden beri sesini kamu otoritelerine duyurmak için yoğun çaba sarf ediyor. İnternet trafiğinin yoğunlaşmasına neden olan konu yine internet.
Amerikalı vatandaşlar, ülkelerinde Ağ Tarafsızlığı kurallarının belirlenmesi konusunda ulusal telekomünikasyon düzenleyici kuruluşu FCC’nin çalışmasına katılmak isteyince kuruluşun web sitesi kilitlendi. FCC, bunun üzerine Cuma gününe kadar tanıdığı süreyi 2 ay kadar daha uzattı.
İnternet Tarafsızlığı olarak da bilinen kavram, internet servis sağlayıcıları veya devletin internet üzerindeki verilere eşit davranması ilkesine dayanıyor. Bir başka ifadeyle, internet üzerindeki hiçbir verinin, kullanıcının, içeriğin, sitenin, uygulamanın, platformun özel olarak bir politikayla, kanunla, kuralla kontrol edilmemesi ilkesine dayanıyor. Dolayısıyla, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen internet ülkenin en sıcak konularından biri oluyor.
Amerikalıları, görüşlerini paylaşmada bu denli istekli olmaya iten nedenler arasında Federal Temyiz Mahkemesi‘nin bir süre önce almış olduğu, FCC’nin bu konuda herhangi bir yaptırım yetkisinin olmadığı yönündeki kararı etken gösteriliyor. Bu kararla örneğin bir servis sağlayıcının bir web sitesi lehine internet trafiğinde iltimas sağlamasının önü açılıyor.
Aralarında Google, Netflix ve Amazon‘un da olduğu bir grup internet şirketi, hafta başında FCC’ye başvurarak internetin açık bir ortam olarak korunması hususunda talepte bulunmuştu. Grubun ortaklaşa kaleme aldığı başvuruda internetin, genişbant servis sağlayıcılar tarafından kablo tv hizmetine dönüştürülmek istendiği eleştirisi yer almıştı.
Google hackerlara karşı elit ekip oluşturuyor
Arama motoru Google, kullanıcıların başını ağrıtan hackerlara karşı mücadele edecek özel bir ekip kuruyor. Elite ekibin, hackerların yanı sıra son zamanlarda adını sıklıkla duyuran Amerikan ulusal istihbarat örgütlerine karşı da görev yapacağı belirtiliyor.
Blog yazısıyla kamuoyuna açıklama yapan Google güvenlik mühendisi Chris Evans, Project Zero olarak adlandırılan ekibin geniş ölçüde kullanılan yazılımlardaki açıkları bulacağını ve bunların üreticilere bildirileceğini, sonrasındaysa geliştiricilerin bu açıkları yamayacaklarını ifade etti.
Paylaşılan bilgilere göre, 10 tam zamanlı araştırmacı internetteki kötücül yazılım, açık ve virüsleri araştıracak. Takımda yer alan isimler arasında iPhone ve Sony Playstation 3’ü hack eden George Hotz da bulunuyor. Bunun yanı sıra Google, uyguladığı ödül sistemiyle kendi yazılımlarında herhangi bir açığı tespit eden kişiye 20 bin dolara kadar para ödülü vermeyi taahhüt ediyor.
NSA’in, tüm dünyada kaygılara neden olan Heartbleed güvenlik açığını iki yıldır bilmesine rağmen suskun kaldığı, bunun, istihbarat örgütünün açığı bilgi toplamak amacıyla kullanmasından kaynaklandığı iddia edilmişti.
İnternet ve yazılım güvenliği şirketleri başta olmak üzere kuruluşların daha güvenli bir webin sağlanması amacıyla girişimlerinin olduğunu biliyoruz. Her ne kadar okyanusta damla misali bir etkiye sahip olsa bu girişimler caydırıcılığın ötesinde kullanıcılara güven kazandırıyor. Dünyanın, en güçlü şirketlerinden biri sayılan Google’ın sırf bu amaçla bir ekip oluşturması kötü çevrelere verilecek anlamlı bir mesaj olarak değerlendirilmeli.
PC dünyası için zor günler bitiyor mu?
Mikroçip üreticisi Intel, bilgisayar dünyasına ümit veren sonuçlar açıkladı. Rakamlar, mobil ürünlere yönelimin ardından bilgisayar dünyasında esmeye başlayan kara bulutların dağılmaya başladığını gösteriyor.
Dünyanın, en büyük yarı iletken üreticisi Intel, kişisel bilgisayarlar ve sunucu pazarına en fazla tedarik sağlayan şirket oldu. Ancak şirket, mobil telefon ve tablet gibi cihazların popülarite kazanmasıyla birlikte üretimini önemli ölçüde düşürmek zorunda kaldı. Bu durum, uzunca bir süre şirketin cirolarına negatif yansıdı.
Intel, dün yaptığı açıklamayla ürün gamında gerçekleştirdiği revizyonun bilançolarına yansımaya başladığını duyurdu. Buna göre şirketin net geliri son çeyrek verilerine göre yüzde 40 artarak 2.8 milyar dolara ulaştı. Bu, bir önceki çeyrek gelirine göre 2 milyar dolarlık bir artışı ifade ediyor.
Gelişmeyi değerlendiren Intel CEO’su Brian Krzanich, şirket ürünlerinin artan oranda kişiselleştiğini ve daha mobil ve internet erişimli bir karakteristik kazandığını ifade etti. Intel’in, gelir sağlamayan iş alanına girmek istemediğinin altını çizen Krzanich, şirketlerin yeni bilgisayarlara olan taleplerinin pazardaki iyileşmeye yön verdiğini belirtti.
Bilgi teknolojileri araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner, geçtiğimiz hafta paylaştığı raporda, sekiz çeyrek döneminin ardından ilk kez dünya genelinde bilgisayar sevkiyatının yüzde 0.1 nisbetinde artış gösterdiğini duyurmuştu. Bir taraftan dünyanın çeşitli bölgelerinde devam etmekte olan savaş iklimi ve beraberinde getirdiği finansal kırılganlıkların ardından teknoloji dünyasından gelen bu haber bir çoğumuz için yeni bir umut ışığı doğuruyor.
Bir bitcoine satılık CNET veri tabanı
Amerikan teknoloji portalı CNET, Rus eylemciler tarafından hack edildi. Yapılan ilk açıklamalara göre hackerlar, site üyesi 1 milyondan fazla kullanıcının şifre ve e-posta bilgilerini ele geçirdi.
CNET, saldırıya ilişkin yaptığı haberinde, W0rm adını veren hacker grubundan bir temsilcinin kendilerine kullanıcı şifrelerini kırdıklarını ifade ettiklerini duyurdu. W0rm’un, Twitter üzerinden gerçekleştirdiği paylaşıma göre eylemciler CNET altyapısına popüler bir programlama aracı olarak bilinen Symfony PHP framework üzerindeki bir güvenlik açığını kullanarak ulaştı.
CNET’in sahibi CBS’den yapılan açıklamada ise, bir kaç sunucuya izinsiz erişimin bir kaç gün önce tespit edildiği ve sorunun çözüldüğü ifade edildi. Açıklamalara göre Rus hacker grubu, CNET veri tabanını dijital para birimi olarak bilinen 1 Bitcoine yani 622 dolar karşılığında satıyor. CNET yetkilileri, grubun para sağlamaktan çok kamuoyu ilgisini çekmek istediğini ifade ediyor.
Geçtiğimiz yıl, aralarında BBC ve Adobe’un da olduğu çok sayıda websitesini hack eden W0rm, internet güvenliğinin iyileştirilmesini eylemlerine gerekçe olarak gösteriyor. Grubun, twitter aracılığıyla CNET’e gönderdiği bir mesajda dijital güvenliğin, telif haklarının korunmasından çok daha önemli olduğunu paylaşması dikkat çekiyor.
CNET’in, Haziran ayı ComScore verilerine göre sadece ABD’de 27 milyonu aşkın tekil ziyaretçisi bulunuyor.
Akıllı cihazı elden çıkartırken dikkat edilmesi gerekenler
Akıllı telefon, tablet pc ve bilgisayar; çok sayıda üretici arasında yaşanan kıyasıya rekabet donanım fiyatlarını göreli bir şekilde aşağıya çekiyor. Bu, doğal olarak kullanıcıların sahip oldukları ürünleri yenileriyle değiştirebilmelerini kolaylaştırıyor. Kimilerine göre daha önce ortalama 1.5 yıl süren cihaz sahip olma süresi bugünlerde 8 aya ve hatta daha kısa sürelere gerilemiş durumda. Ancak, cihazımızı ikinci el pazarda satışa koymadan önce dikkat etmemiz gerekenler var.
Bir elektronik güvenlik firmasının geçtiğimiz günlerde kamuoyu bilgsine sunduğu bir araştırma, kullanıcıların farkında olmadan bilgilerini satışa çıkarttıkları cihaz üzerinde bırakabildiklerini ortaya koyuyor. Avast, yayımladığı raporda 10 binlerce Amerikalının benzer dikkatsizlikler dolaysıyla ciddi risklerle karşı karşıya olduğunu blogunda paylaştı.
Analizlere göre, her gün 80 bine yakın Amerikalı akıllı telefonlarını eBay gibi platformlar kanalıyla satışa koyuyor. Kullanıcıların önemli bir bölümü cihazları üzerindeki bilgileri siliyor ya da sildiğini zannediyor. Ancak, bu cihazlardaki veriler olması gerektiği gibi silinmemiş ise internette ücretsiz sunulan kurtarma yazılımlarıyla geri kazanılabiliyor. Bu, özel hayatın gizliliğine yeni bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Bir önceki kullanıcının sakladığı bilgilerin cihazın yeni sahibinin ilgisini çekmeyeceği düşüncesinin gerçeği yansıtmadığını değerlendiren güvenlik uzmanları, her ihtimale karşı satışa konulan cihazların tüm kişisel bilgilerden arındırılarak teslim edilmesigerektiğini ifade ediyor.
Peki ne yapmalı?
İşletim sistemlerinden bağımsız olarak tüm cihazların üzerlerindeki bilgi, doküman ve görsellerin, tanımlanan yönlendirmeler takip edilerek geri kazanılamayacak bir biçimde silinmesi gerekiyor. Akıllı telefonunu dönüştürmek isteyenlerin izlemeleri gereken kurallardan birkaçı;
.SIM kartınızı cihazdan çıkartın. Zira, telefon ajandanızın yanı sıra çekmiş olduğunuz fotoğraf gibi diğer bilgiler de katta depolanabiliyor,
.Cihazınızda hafıza kartı gibi verileri depoladığınız bir eklenti varsa, bunu almayı unutmayın,
.Cihazınızdaki verileri silin ve fabrika ayarlarına geri dönüş (Factory Reset) seçeneğini kullanın,
.Gözlemciler, verileri kriptolamanın da istenmeyen kişilere ulaşmalarının engellenmesinde etkili bir çözüm olduğunu dile getiriyor.
Benzer durum, tablet pc ve diğer bilgisayarlar için de geçerli. Dolayısıyla, cihazların içlerindeki verilerin bir başka yere taşınması ve ardından geri kazanılamayacak şekilde silinmesi gerekiyor. Bunların dışında, satışa çıkarttığınız cihaz içeriklere erişimde kullanılan iTunes benzeri platformlara ekliyse cihazın bu hesaptan çıkartılması gerekiyor.
Magnetic hard drive kullanan donanım sahiplerinin, bunları elden çıkartırken bir kat daha fazla dikkatli olmalarında fayda var. Zira, yeni kullanıcı farklı bir işletim sistemi yüklese bile diskteki her bölüm silinmiyor ve dolayısıyla eski veriler bir şekilde geri kazanılabiliyor.
Uzmanlar, popülaritesi her gün biraz daha artan oyun konsollarını da bu işlemlerin dışında tutmamak gerektiğine ve üzerlerindeki kişisel verilerin yönergeler çerçevesinde silinmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Üst yönetim dijital tehditlerden bihaber
Mikro ödemelerle birlikte elektronik ödeme (e-ödeme) hacmi katlanarak artıyor. Bu, son yıllarda hackerların göz diktikleri başlıca alanlardan biri haline geldi. Geçtiğimiz yıl tatil sezonunda ABD’nin önde gelen perakende zincirlerine yönelik haklama eylemleri hafızalardaki tazeliğini koruyor. Veri güvenliğini koruyan güncel yasal düzenlemelerin hazırlanmasının zaman alacağını öngören işletmeler, kapsamlı çözüm bulmak amacıyla harekete geçiyor.
Online güvenlik, son yıllarda en sıklıkla okuduğumuz konu başlıkları arasında üst sıralarda yer alıyor. Bankacılık, finans, satış ve pazarlama şirketlerine ait web siteleri kullanıcılarıyla birlikte doğrudan hackerların hedefi haline geliyor. Benzer saldırılar dolayısıyla perakende zinciri Target örneğinde olduğu gibi kimi zaman üst düzey yöneticiler istifa etmek zorunda kalırken kimilerindeyse yüklü tazminatların ödenmesi gündeme gelebiliyor.
BT yöneticileri, pahalı veri güvenlik sistemlerini kurumlarına entegre etmede üst yönetimin desteğini alamamaktan şikayet ediyor. Tam da bu noktada geçtiğimiz günlerde Guardian’ın organize ettiği bir toplantıyla konu ele alındı. Symantec ve Fujitsu’nun, destek verdikleri etkinlikle BT yöneticilerinin üst yönetimi nasıl ikna edebileceklerine dair ipuçları verildi. Bu çerçevede, veri korumada BT ve BT güvenliği yöneticilerinin aralarında nasıl daha etkili bir sinerji oluşturabilecekleri gibi konular masaya yatırıldı.
Yapılan görüş alışverişinden çıkan sonuçlar arasında, işletmelerin, altyapı güvenliğinin sağlanması için karmaşık çözümler aramak yerine örneğin, çalışanların kırılması daha zor şifreler kullanması gibi çok daha temel konu ve çözümlere odaklanmalarının gerekliliği ve gizli kurumsal bilgilere erişme yetkisi olan çalışanların daha özenle seçilmesi gibi öneriler yer alıyor.
Güvenlik uzmanlarının, caydırıcılığı sağlayacak ek güvenlik tedbirleri almanın gerekliliğine vurgu yapmakla birlikte tüm bunların olası saldırıları engellemeyeceğini ifade etmeleri dikkati çekiyor. Uzmanlar, şirketlerin bu tür saldırılarla baş edebilmek için ne gibi bir aksiyon planına sahip olduklarının daha bir önem kazandığını vurguluyor. Uzmanlara göre, sanal tehditlerle mücadelede başarılı olmak için öncelikle saldırılara karşı korunmasız olunduğunun kabul edilmesi gerekiyor. İngiliz siber suçla mücadele birimi yetkilisi Charlie McMurdie, saldırıların hedefi olan kimi şirketlerin, kabul etmek yerine isimlerinin kamuoyunda duyulmaması adına bunu görmezden gelmeyi tercih ettiklerini belirtiyor.
Şirketlerde teknolojiye hükmeden isim CIO’ların gelecekteki rolü güncel tartışmaların odağındaki sorulardan bir diğeri. Bilişim teknolojilerinin günlük yaşamın bir parçası halini alması kimilerine göre teknolojiden sorumlu yönetici CIO’ların gerekliliğini daha sorgulanır hale getiriyor. Firmalara denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri sunan Grant Thornton tarafından hazırlanan bir rapora göre İngiltere’deki 350 büyük firmadan sadece altısının CIO’su yönetim kurulunda yer buluyor. Bu, kimilerince şirket üst yönetimlerinin teknolojiyi pek de önemsemediklerinin bariz bir göstergesi.
BT ile BT güvenliği yöneticilerinin iş süreçlerinde ve şirket politikalarında daha aktif rol üstlenmeleri sorunların çözümünde etkili olacağı değerlendiriliyor. Ancak, bunun nasıl gerçekleşmesi gerektiği hala cevap bekleyen sorular arasında değerlendiriliyor. Gözlemciler, BT yöneticilerinin salt teknoloji konusunda uzman kişiler olmaktan öte yönetsel becerilere sahip kişiler olmalarının daha büyük önem kazanacağı görüşünü dile getiriyor.
IBM ve İstanbul Şehir Üniversitesi işbirliği yaptı
IBM, Üniversite İlişkileri girişimi çerçevesinde İstanbul Şehir Üniversitesi ile bir araya gelerek ortak bir yüksek lisans programı tasarladığını duyurdu. Bu kapsamda, İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü içinVeri Bilimi Yüksek Lisans Programıtasarlandı. Yeni Yüksek Lisans Programına öğrenciler, 2014 güz dönemi itibarıyla kayıt olabilecekler.
Veri Bilimi Yüksek Lisans Programı, Veri Mühendisliği, Sosyal Ağlar, Veri Görüntüleme, Büyük Veri Analizi, İstatistiksel Öğrenme Öğeleri, Veri Madenciliği, ve Derin Öğrenim gibi konulardan oluşan dersleri içerecek. IBM Türk’ün üniversite ilişkileri programında, öncelikli olarak akademi dünyasının bilimsel araştırmalarda IBM’in küresel Ar-Ge havuzundan yararlanmasını sağlamak hedefleniyor.
Bugün IBM’in dünyadaki İleri Araştırma Merkezlerinin yer aldığı 20 ülkeden biri de Türkiye’de 2007 yılında açılan İstanbul İleri Araştırmalar Merkezi’dir. (CAS-İstanbul). IBM üniversitelerden mezun olacak gençlerin, iş dünyasının beklentilerine uygun beceri ve donanımlar edinebilmesi için ortak eğitim projeleri, gerçek iş senaryolarının uygulandığı yarışmalar düzenleniyor. Öğrenciler, çeşitli sertifikasyon programlarına davet ediliyor, IBM’in araştırma laboratuvarlarından, iş birimlerinde ve çözüm ortaklarında staja alınıyor.
Çin, iPhone’u ulusal güvenliğe tehdit olarak görüyor
Çin hükümeti tarafından desteklenen yayın organları, Apple tarafından tasarlanan iPhone mobil telefonların ülke adına ulusal bir tehdit oluşturduğunu duyurdu. Yayınlar, cihazın zaman damgası ile benzeri diğer kritik bilgileri takip edebilmesini buna neden olarak gösteriyor.
Çinli yayın kuruluşu CCTV, yayımladığı bir haberinde, sıkça gidilen yerleri gösteren Frequent Location gibi uygulamaların kullanıcıların hareketlerinin kolaylıkla takip edilebilmesini sağladığını ve dolayısıyla ülkenin ticari sır niteliğindeki ekonomik profilinin çıkartılmasında kullanılacağı yorumunu yaptı. Bu oldukça hassas bir veri nitelemesinde bulunan Çinli gözlemciler, benzeri kamu verilerinin de mahrem sayılması gerektiğini değerlendiriyor.
Apple’ın cevabı gecikmedi
Çin, devlet yayın organlarının değerlendirmeleri kısa sürede ABD’de yankı buldu ve Apple’ın cevabı gecikmedi. Reuters’e açıklamada bulunan Apple, kullanıcı mahremiyetinin korunduğunu ve cihazın sadece lokasyon bazlı servisler kullanıldığında veri topladığını ifade etti. Apple, açıklamasında, kendisinin sağlanan verileri kullanıcıları takip amacıyla kullanmadığını özellikle vurgulaması dikkat çekiyor.
Apple, son zamanlarda Çin devlet yayınları tarafından kullanıcı verilerini toplamak ve Amerikan istihbarat birimlerine bunları aktarmakla itham ediliyor. Bunun yanında, aynı yayın organlarının yetersiz müşteri hizmetleri dolayısıyla Apple’ı eleştirmesi de gözlerden kaçmıyor.
Apple yönetiminin, suçlamalara verdiği cevap ise bilinen türden. Şirket yetkilileri, bugüne kadar hiç bir devlet kuruluşuyla, kendilerine istihbarat sağlanması amacıyla çalışılmadığını, bundan sonra da aynı politikanın devam edeceğini kamuoyuyla paylaşıyor.
Apple, görünüşe göre Çin’in hışmına uğrayan tek Amerikan teknoloji şirketi değil. Yaklaşık bir aydan bu yana Google‘a erişim yasaklanmış durumda. Çin yönetimi, 1989 yılında Tiananmen Meydanı’nda kanlı bir şekilde bastırılan öğrenci olaylarının yıldönümünde Google arama motoru ie e-posta hizmetine erişimi engelledi ya da yavaşlatarak kullanılamaz hale getirdi. Çin merkezi yönetimi de kamu binalarında Microsoft’un Windows 8 işletim sistemi kullanımını bir süre önce yasaklamıştı.
Keywords: Apple, iPhone, Windows, Google, CCTV, Microsoft, Frequent Locations, Çin, Tiananmen Meydanı
Bankalar Türk Telekom dedi
Türk Telekom, yaygın iletişim ağı ile bankacılık sektörüne hizmet veriyor. Özellikle güvenlik, hız ve kalitenin önemli yer tuttuğu bankacılık sektöründe birden fazla şubesi olan bankaların yüzde 93’ü Türk Telekom’dan kurumsal erişim desteği alıyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren toplam 45 bankadan 16’sı tek şube ile hizmet verirken, birden çok şubesi olan 29 bankadan 27’si Türk Telekom’un Kurumsal Erişim Hizmetleri’nden yararlanıyor. Türk Telekom’un hizmet ağı toplamda bankaların yüzde 93’üne destek sağlarken, ülkemizde birden fazla şube ile faaliyet gösteren yabancı sermayeli bankaların ise tamamı Türk Telekom’u tercih ediyor. Ülkemizde birden fazla şubesi bulunan yabancı sermayeli 12 bankanın tümü iletişim altyapısında Türk Telekom Kurumsal Erişim Hizmetleri’ni kullanıyor.
Amazon drone kurye servisi başlatıyor
Drone’lar, yani insansız hava araçları (İHA), bir süreden beri hayatımızda varlar. Daha çok askeri alanlarda gördüğümüz uzaktan kumanda edilen bu uçaklar artık çok daha geniş bir çevrede hizmet veriyor. Bunların sonuncusuysa dağıtım hizmeti.
İnternet alışveriş sitesi Amazon, bir drone filosu kurmak için hazırlık yapıyor. Zira, alanında dünyanın enbüyüğü sayılan şirket, yenilikçi yöntemlerle müşterilerine daha iyi hizmet vermek ve yeni müşteriler kazanmak istiyor. Amazon, bu amaçla geçtiğimiz günlerde Amerikan Sivil Havacılık otoritesi FAA’ya müracaatta bulundu. Amazon CEO’su Jeff Bezos, İHA’larla kurye hizmeti fikrini ilk olarak geçtiğimiz Aralık ayında ortaya atmıştı.
Amazon, Prime Air adı verilen hizmet ile ağırlığı 2 kilo 270 gramı geçmeyen ürünler müşterilere ulaştırılabilecek. Amazon yöneticilerinden Paul Misener imzalı bir mektupla yapılan başvuruda, şirketin bir süreden beri sekiz ve dokuzuncu nesil İHA’ları test ettiği ifade ediliyor. İHA’lar, kamuoyuna yapılan açıklamalara göre saatte 80 kilometre yol kat edebiliyor.
Drone’ların emniyetli kullanımı tartışılıyor
Ticari drone’ların sağlayacağı avantajlar kadar bunların emniyetli bir şekilde kullanılmaları gereği de kamuoyunda tartışılıyor. Zira, son dönemlerde yaşanan drone kazaları sivil havacılıkta daha kapsayıcı kuralların uygulanması gereğini gündeme getiriyor. ABD ve İngiltere, drone kullanımına sıkı kurallar uygulayan iki ülke olarak biliniyor. Amazon, istediği izni alabilmek için drone’larla temasın kaybedildiği durumlarda araçlara acil iniş yapabilme yetisinin kazandırılacağı sözünü veriyor. Makinelere öğrenme yetisini sağlayacak sistemler üzerinde bir süreden beri çalıştığı bilinen Amazon’un, güvenli uçabilen insansız hava araçları geliştirebileceği belirtiliyor.
FAA’nın, başvuruya olumlu cevap vermesi halinde bu dünyada kurye hizmeti anlamında bir devrim anlamına gelecek. Öyle ki acil ihtiyaç hissettiğiniz bir ürün diğer ulaştırma araçlarından çok daha kısa bir sürede drone’larla kapınıza, kimbilir çatınıza ulaşmış olacak.
Spora teknoloji damgası
Spor ve teknoloji yıllardır kol kola ilerleyen iki sektör. Belki de bu iki olgunun ilk biraraya geldi yer Formula 1 yarışları. Bu işbirliği öylesine başarılı bir hal aldı ki yarışların elektrikli otomobillerle yapılan Formula E versiyonu koşuluyor artık.
Motor sporları tarafında özellikle Formula 1’de sponsor şirketlere bakacak olursak Kaspersky, Dell, Intel, EMC, Qualcomm, SAP, Casio, BlackBerry ve NEC markaları karşımıza çıkıyor. Formula 1 dışında MotoGP, Nascar ve WRC (World Rally Championship) gibi popüler motorsporları da teknoloji şirketlerinin en çok ilgi gösterdiği branşlar arasında yer alıyor.
Olimpiyatlara teknoloji desteği
Motorsporları dışında yaz ve kış olimpiyatları da teknoloji şirketlerinden önemli destekler alıyor. Özellikle yaz olimpiyatları Atos gibi şirketlerin altyapı çalışmaları sayesinde kesintisiz tüm dünyaya sunuluyor. Özellikle WiFi erişimi ve internet altyapısı da yine bu uzman şirketler tarafından sağlanıyor.
Türkiye’nin ilk akıllı stadyumu: Vodafone Arena
Vodafone sponsorluğunda yenilenen ve üst kullanım hakları Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne ait İnönü Stadyumu da Vodafone Arena ismini alarak Türkiye’nin ilk akıllı stadyumu olmaya hazırlanıyor. Stat akıllı ekran teknolojileriyle donatılacak ve her alanda WiFi erişim noktaları olacak. Ayrıca cam bir tavana sahip olacak stadın tüm işlevleri de yine çevrimiçi ortamlarda yönetilebilecek.
Dünya şampiyonuna teknoloji desteği
Son konu başlığımız da geçtiğimiz günlerde Almanya’nın zaferiyle sona eren Dünya Kupası oldu. Almanya; İngiliz atasözü “Futbol doksan dakika oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur” deyişine nazire yaparcasına kupayı hakkıyla kazandı. Bugün gönderilen bir bilgilendirmede de Almanya’nın bu başarısında Alman yazılım şirketi SAP’nin rolü anlatılıyordu.
Kısaca artık teknoloji ve spor ikiz kardeşler. Bunu inkar eden geleceği inkar eder.
YouTube özgün programlar için Holywood ile görüşüyor
Son yıllarda izlenme oranlarında önemli gelişmeler kaydeden video paylaşım platformu YouTube, kullanıcılarına orijinal içerik sunmak amacıyla önemli adımlar atıyor. Bu çerçevede YouTube’un sahibi Google’ın Holywood çevreleriyle görüştüğü ifade ediliyor.
İki yıl önceki verilere göre, ortalama bir kullanıcının günde 15 dakika harcadığı YouTube, bu süreyi düzenli gelire dönüştürmek istiyor. Şirket son 3 yıldan bu yana kullanıcılarına premium olarak bilinen, ikinci el olmayan, kaliteli içerikler sunmak için çaba sarf ediyor. Gözlemciler, Holywood prodüktörleriyle sürdürülen görüşmeleri uzun vadede daha iyi bir reklam gelirine sahip olmak için atılan adımlar olarak değerlendiriyor.
2005 yılında Steve Chen, Chad Hurley ve Jawed Karim tarafından kurulan YouTube, 2006 yılı Kasım ayında 1.65 milyar dolar karşılığında Google tarafından satın alındı. O dönemde daha çok kullanıcıların çektikleri videoları yükledikleri bir site olarak hizmet veren YouTube, geçen zaman içerisinde orijinal ve kaliteli içeriklerle trafiğin artırılabileceğini yatırımcılarına gösterdi.
Halen devam eden görüşmelerde hangi tür içeriklere daha fazla desteğin verileceği bilinmiyor. Ancak, dışarıya sızan bilgilere göre Google, birden çok bölümden oluşan içeriklere 1 ila 3 milyon dolar arası bir bütçe desteği sunabilir. Platform, içeriklerin oluşturulmasına ek olarak bunların tanıtım ve pazarlanması için prodüksiyon şirketine kaynak da sağlayacak.
YouTube’un, ilgilendiği içerikler arasında uzunluğu ortalama 30 dakika olan show programları bulunuyor. Bunlar, Amazon ve diğer online içerik sağlayıcıların desteklediği içerik türleriyle benzerlik gösteriyor. Halen, aylık 1 milyardan fazla tekil kullanıcı sayısıyla YouTube, dünyanın en popüler video platformu özelliğini taşıyor. Gözlemciler, Google’ın düşen kar marjını YouTube ile dengelemek istediğini değerlendiriyor.
YouTube, 3 yıl önce başlattığı bir girişim çerçevesinde aralarında ünlü şarkıcı Madonna ve ESPN kanalının da bulunduğu 100 farklı mecraya 100 milyon dolarlık bir bütçe desteği sağlamıştı. YouTube yetkilileri, geçen süre içerisinde bu mecralarca üretilen içeriklere aboneliklerin yüzde 2 düzeyine ulaştığını ifade etmesi dikkat çekiyor.
Anlaşıldığı kadarıyla, zaman içerisinde artan içerik çeşitliliğine rağmen bu kullanıcı beklentilerinin gerisinde kalıyor. Kullanıcılar, daha dinamik, gündeme paralel ve çoğu zaman da gündemi belirleyen programlar izlemek ve paylaşmak istiyor.
Teknoser’de Genel Müdürlük Görevine Bülent Tellioğlu getirildi
Teknoser’de, Genel Müdürlük görevine sektörün deneyimli isimlerinden Bülent Tellioğlu getirildi. Tellioğlu, 800 kişilik ekibi ile Türkiye genelinde hizmet veren Teknoser’in, hızla gelişen iş hacminin ve genişleyen hizmet çerçevesinin daha da büyümesinde liderlik yapacak. Lisans eğitimini ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde tamamlayan Bülent Tellioğlu, profesyonel kariyerine 1987 yılında Meteksan Bilişim Grubu’nda başladı. Burada yaklaşık 10 yıl boyunca çeşitli yönetsel, operasyonel ve teknik pozisyonlarda görev yaptıktan sonra Satış ve Operasyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı’na getirildi.
2003 yılında Genel Müdürlüğe atanan Tellioğlu, aynı zamanda Yönetim Kurulu Üyesi ve Kıdemli Başkan Yardımcısı olarak görev aldı. 2009 yılında Altus Bilişim’i kurarak, Türkiye’nin önde gelen finans kuruluşlarına BT ve ATM saha servisleri ile yazılım geliştirme hizmetleri sunmaya başladı. Altus Bilişim’in 3 yıl içinde sektörün önde gelen firmaları arasına katılması sürecine öncülük eden Tellioğlu, dört yıl sonunda tüm hisselerini ABD merkezli Diebold’a satarak çıkış yaptı. Bülent Tellioğlu, Teknoser ekibine katılmadan önce Diebold Türkiye’de Ülke Müdürü olarak görev yapıyordu.