Evernote, abonelik sisteminde güncelleme yaptı
İş dünyasında giderek daha fazla ilgi görmeye başlayan not alma uygulaması Evernote, ücretsiz abonelik sisteminde önemli bir güncelleme yaptı.
Daha önce ücretsiz abonelere, istedikleri cihazda tüm notlarını senkronize edebilme imkanı tanıyan Evernote, artık ücretsiz olarak senkronize edilebilecek cihaz sayısını iki ile kısıtladı. Bu da aynı anda hem telefon, hem tablet, hem de PC’de, hatta çoğu zaman evdeki bilgisayar ve ofis bilgisayarında ayrı ayrı Evernote uygulamasını çalıştıran kullanıcıların artık ücretli aboneliğe geçmesini gerektirecek.
Uygulama bundan sonra ücretsiz olarak sadece iki cihazda çalıştırılabilecek. Şirketin bu hamlesi, popüler uygulamanın ücretsiz kullanıcılara sunduğu çok geniş imkanlarda kısıtlamaya gideceğinin bir işareti olarak kabul ediliyor.
Daha fazla kullanıcıyı profesyonel aboneliklere geçmek için zorlayabilecek bu yeni sistemin, Evernote kullanıcıları üzerinde nasıl bir etkisi olacağı da merak ediliyor. Uygulamanın ücretli abonelik seçenekleri aylık 3 ile 8 dolar arasında değişen ücretler istiyor. Bazı şirketler, reklam ajansları, yazılım geliştiricileri çalışanlarına bu abonelikleri sağlıyorlar zira Evernote, çalışma süreci içinde önemli yer kaplayabiliyor.
Web sayfaları, PDF’ler, ofis dokümanları üzerinde, toplantılar sırasında pratik kullanım/not alma seçeneklerine sahip olan uygulama, bir kullanıcının dijital hayatını organize eden önemli araçlar sunuyor. Dolayısıyla kullanıcıların ücretli aboneliği seçmesi büyük bir ihtimal olarak görülüyor ancak öte yandan dijital dünyada neredeyse her önemli uygulamanın artık düzenli abonelik ödemesi istemesi, kullanıcılar tarafından da şikayet konusu oluyor.
Apple’ın da şimdi uygulama geliştiricilerini tek seferlik satın alma ücreti yerine kullanıcılarından abonelik ücreti istemeye teşvik etmesi, bu tartışmaların önümüzdeki günlerde daha da sertleşeceğini gösteriyor.
Pinterest kamerayla arama aracını duyurdu
Web üzerinde karşılaşılan fotoğrafları paylaşmaya imkan veren sosyal medya uygulaması Pinterest, internette ürün aramayı kolaylaştıracak yeni bir arama özelliği duyurdu.
Telefon kamerası ile görüntülenen bir nesnenin benzerlerini internette aramayı sağlayacak olan yeni özellik sayesinde Pinterest, mobil uygulaması üzerinden ürün satın alma işlemlerinin artmasını bekliyor. Ayrıca, bu özelliği görsel arama işlemleri için kullanmak isteyeceklerin de mobil Pinterest uygulamasına ilgi göstermesi bekleniyor.
Kullanıcılar mobil uygulama üzerinden arama sekmesine basıp, kamera ile arama özelliğini açtıklarında, fotoğraf paylaşım uygulaması kameranın görüntüsü içinde tanıyabildiği objelerin bir listesini çıkaracak. Kullanıcı bu liste içinden aramasını yapmak istediği nesneyi seçerek, benzer objeleri internette arayacak ve uygulama tarafından kullanıcıya önerilecek satın alma tekliflerini de değerlendirebilecek.
Yeni görsel arama özelliği uygulamaya birkaç ay içinde adapte edilecek. Ayrıca bu yeni özellik, şirketin devreye alacağı yeniliklerden sadece biri. Pinterest yeni özellikleri de yakın tarihte duyuracak ancak görsel arama motorunun adaptasyonu, fotoğraf paylaşım uygulamasının önemli bir e-ticaret uygulamasına dönüşme planının işareti olarak kabul ediliyor. Fotoğraf paylaşma konusunda Instagram ile yarışamayacağını fark eden, sosyal medya alanında ise dev rakiplerini geçmesi mümkün görünmeyen şirketin, kendine yeni ve benzersiz bir rol çiziyor olması, yatırımcıları tarafından beğeniyle karşılanıyor.
Facebook Chrome için eklenti yayınladı
Facebook, web üzerindeki makaleleri ve diğer içerikleri not şeklinde saklamak isteyenler için özel bir Chrome eklentisi yayınladı.
Yeni Chrome eklentisi, Chrome web tarayıcısının eklentiler satırında sosyal medya servisinin logosuyla beliriyor. Kullanıcı beğendiği bir yazı, haber, makale, fotoğraf görüp beğendiğinde ancak daha sonra incelemek üzere linki kaydetmek istediğinde Save to Facebook eklentisinin linkine basması yeterli oluyor.Sayfanın linki eklentinin link listesi içine kaydediliyor. Kullanıcı daha sonra linke basarak ilgili sayfaya tekrar kolayca ulaşabiliyor.
Aslında bu yeni ürünün, Zuckerberg’in 1,5 milyar kullanıcıya sahip sosyal medya servisinin alışıldık hizmetleri ile hiçbir bağlantısı bulunmuyor. Eklenti ilgili linkleri sosyal medya servisinde paylaşmak üzerine de bir işleve sahip değil. Tamamen yeni bir fonksiyonu olan eklenti, sosyal medya servisinin yeni bir alana yöneldiği şüphesini doğuruyor. Çünkü benzer bir eklenti ünlü not alma servisi Evernote tarafından da kullanılıyor. Facebook şimdi, link not alma eklentisi yayınlayarak, Evernote benzeri not alma uygulamalarına rakip bir hizmet geliştiriyor olduğunun ilk işaretlerini veriyor olabilir mi?

Sony duygusal robotlar geliştirecek
Japon elektronik devi Sony’nin CEO’su Kazuo Hirai’nin açıklamalarına göre, Sony sahibi ile duygusal bağ kuracak yeni nesil robotların geliştirilmesi için çalışmalara başladı.
Gelişmiş bir yapay zekaya ve elbette alışılmışın dışında hassas ve esnek donanıma sahip olacak robotlar, aynı köpeklerde olduğu gibi, sahibini tanıyacak, sevecek ve onuna duygusal bağ kuracak. Bu yeni girişim, robotların soğuk ve mekanik makineler olarak görüldüğü dönemi de kapatacak. Özellikle Japonya’da dijital nesnelerle duygusal ilişkiler kurmak çok sık görüldüğü için Sony’nin Japonya içinde bu robotlardan çok sayıda satması bekleniyor.
Daha önce bazı Japonlar, oyuncak olarak satılan AIBO robot köpekleri bozulup kullanılmaz hale geldiğinde köpek için cenaze törenleri düzenlemeleriyle medya gündemine taşınmıştı. Şimdi şirketin yeni duygusal robotunun çok daha büyük ilgi göreceği ve özellikle evinde yalnız yaşayan Japonların bu duygusal robotları satın almak için sıraya girebilecekleri düşünülüyor.
Twitter’dan işletmeler için yeni uygulama: Dashboard
Twitter, küçük işletmelerin hesaplarını yönetebilmeleri için yeni Dashboard isimli yeni bir uygulama yayınladı. Web ve iOS üzerinde çalışan uygulama, küçük işletmelerin yöneticilerine, Twitter profillerini düzenleme, şirketi hakkında yayınlanan tweetleri görüntüleme gibi imkanlar sağlıyor.
Dashboard, işletme yöneticilerinin sürekli şirket ismini aratmasının önüne geçerek mikro blog servisinde şirketi hakkında yazılanları daha kolay takip etmesini sağlayan küçük, pratik bir uygulama olarak dikkat çekiyor. Şirket yöneticisi Dashboard üzerinden şirketi hakkında tanımlayıcı bilgiler girebilirken, diğer Twitter kullanıcılarının markası hakkında neler konuştuğunu da ayrı bir sekme üzerinde görebiliyor. Bu tweet’ler doğrudan şirketin hesap ismine gönderilmemiş olsa da marka adını barındıran tüm paylaşımlar söz konusu sekmede yer alıyor.
Dashboard’ın, şirket yöneticilerinin mikroblog servisinde markaya ne kadar yoğun ilgi olduğunu görmesini sağlayarak, onları Twitter’a reklam vermeye ikna edecek yardımcı bir araç olarak konumlandırıldığı da anlaşılıyor.
Ünlü mikroblog servisi, reklam verenleri cezbederek reklam gelirlerini arttırmak için her yolu deniyor. Sosyal medya reklamlarından aslan payını alan Facebook’a karşı reklam gelirlerini arttırmak için sürekli yeni ürünler ve özellikler devreye sokan sosyal ağ servisi yine de reklam verenlerin yoğun ilgisini çekmeyi başaramıyor.
Güçlü bir sunum için bu 7 ifadeyi kullanın
Yaptığınız işte ne kadar başarılı olursanız olun, iyi bir sunum yaparak onu satamıyorsanız, sunduğunuz değer asla karşılığını tam olarak bulmaz. İyi bir sunum yapmak, şirketinizin veya sunum yaptığınız hizmetin ne kadar başarılı olduğunu anlatmaktan ibaret değildir. Aksine, ne kadar sık “iyi olduğunuzu” tekrarlarsanız, izleyenlerin gözünde o kadar sahte ve çaresiz görünme olasılığınız vardır.
İlgiyi üzerinizde toplamak ve gerçekçi görünmek için, gerçek araştırma verilerini kullanarak, hitap ettiğiniz kitlenin ihtiyaçlarına doğru bir bakış açısıyla yaklaşmanız gerekir. Geoffrey James, Inc.com için yazdığı makalede sunumlarınızı çok daha güçlü hale getirmenizi sağlayacak ipuçlarını şöyle sıralıyor:
“Bu sunumun sonunda şunu biliyor olacaksınız…”
Kendi hedefinizi anlatmak ziyade, dinleyicilerinize sizi takip etmeleri için ilgilerini çekecek bir sebep sunun. Bunu yaparken de “şunu öğreneceksiniz” demeyin, yoksa bir öğretmen gibi görünürsünüz.“Anladığım kadarıyla şu an yaşadığınız durum…”
Yapılan sunumun bir soruna, bir zorluğa ya da bir fırsata karşılık gelmesi gerekir yoksa o toplantının bir manası olmaz. Ancak her şeyi bilen, ukala birini dinlemeyi de kimse istemez. Bu nedenle alçakgönüllü bir tavırla onlarla empati kurduğunuzu gösterin. Tabii bunu söylerken, toplantı öncesi kitleyi iyice araştırdığınızdan emin olun.“Yakın zamanda yapılan [araştırma şirketi adı] araştırmasına göre…”
Burada ne kadar yakın döneme ait bir araştırma kullanırsanız, o kadar ilgi çekecektir ve kaynak ne kadar güçlü olursa, kitle üzerinde bırakacağı etki de aynı oranda güçlü olacaktır. En güvenilir kaynakların da bilindik üniversiteler ve ünlü araştırma şirketleri olduğunu unutmayın.“Rakipleriniz bu konuda şunu yapıyor…”
İyi bir rekabet analizi, kitlenin gönlüne giden yolu açacaktır. Özellikle başka türlü elde etme imkanları olmayan verileri onlarla paylaşırsanız, hiçkimse konuyla ilgili uzmanlığınızı tekrar sorgulamaz. Özellikle rakiplerin zayıf noktaları öne çıkarmaya çalışın.“Bu konuyu [örnek bir isim] şöyle çözdü…”
Sadece teoride ya da görüşte kalan hikayeler yerine, sunumunuzda gerçek başarı öykülerine yer vermeye çalışın. En iyi kredibiliteyi sağlamak için, hedef kitleyle aynı ölçekte bir şirketten örnek verin.“Bunun doğru olduğunu bizzat biliyorum, çünkü…”
Kilit noktaları öne çıkarmak için mümkün oldukça kişisel deneyimlerden örnek verin. İyi anlatılan anekdotlar sadece güvenilirliğinizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda sunumu daha dinamik ve canlı hale getirir. Ancak anlattığınız hikayelerde kişisel başarınıza değil, bir şirketin başarısına nasıl yardımcı olduğunuza odaklanmanızda fayda var.“Bilmiyorum ama cevabı bulup size dönüş yapacağım”
Sunumların en zorlu kısmı soru-cevap başladıktan sonrasıdır. Burada yanıtını kestiremediğiniz, hazırlıksız yakalandığınız sorular gelebilir. Önemli olan, yabancı olduğunuz bir konuyla ilgili yanlış olabilecek bir yanıt uydurmak yerine, bilmediğinizi kabullenmek ve gerekli araştırmayı yaparak yeni buglularınızı daha sonra paylaşmaktır. Yanıtı daha sonra e-posta ile soran kişiye gönderirken, sunumu izleyen herkese CC’lemeyi de unutmayın.Google Plus beş yaşına bastı
Google’ın, sosyal medya rekabetinde Facebook ve Twitter’a karşı geliştirdiği ancak başarılı olamayınca kaderine terk ettiği sosyal medya uygulaması Google Plus bugün beş yaşına girdi.
28 Haziran 2011 yılında kullanıma açılan Google+, o dönem ani bir ilgiyle karşılaşmış ve Google ekosisteminden on milyonlarca yeni kullanıcı çekerek Facebook ile gerçekten rekabet edebileceği izlenimi doğurmuştu.
Ancak Google’ın önceki sosyal medya denemesi Buzz gibi, kullanıcılar G+’dan da kısa sürede uzaklaştılar. Uygulama Gmail, YouTube ve Google Search gibi çok önemli diğer uygulamalara entegre olsa da kullanıcılar G+’ı gündelik hayatın bir parçası haline getirmediler ve internet devinin büyük umutlarla hayata geçirdiği sosyal medya uygulaması, Facebook ile rekabette çok gerilere düşerek havlu attı.
Google, uygulamayı diğer Google servisleri için bir “login” platformu haline getirip tüm kullanıcıların düzenli olarak Google Plus’a uğramasını sağlamaya çalışsa da bu plan da başarılı olamadı. Diğer bir deyişe, Google internet kullanıcısı yüz milyonları, Facebook’tan koparamadı.
İnterner devinin, belli aralıklarla bahar temizliği yaptığını ve kullanılmayan, ilgi görmeyen servislerini kapattığını biliyoruz. Google+ için de her an bir kapanma duyurusunun gelmesi hiç sürpriz olmayacak. Böylece internetteki içeriklerin altında gördüğümüz beğeni sembollerinden Google logosunun da kalktığını görmüş olacağız.
Avrupa temassız ödemeyi sevdi
Temassız kart ve temassız ödeme sayısında adeta sıçrama yaşanıyor. 165 milyon Visa temassız kart ve 3,2 milyon temassız satış noktası bulunan Avrupa’da, Mayıs 2015 – 30 Nisan 2016’yı kapsayan bir yıllık dönemde, Visa temassız kartlarla 3 milyar işlem gerçekleşti. Sadece geçtiğimiz Nisan ayında 360 milyon temassız ödeme işlemi yapıldı. Bu rakam saniyede 140 işlem anlamına geliyor ve önceki yılın aynı dönemine göre %150’lik bir artışa işaret ediyor. 2013’te Visa ile yapılan yüz yüze işlemlerde her 60 işlemden biri temassızken, bugün her 5 işlemden 1’i temassız olarak yapılıyor.
Avrupa’da temassız ödeme teknolojisinin günlük hayattaki en dikkat çekici örneğine ise toplu taşımada rastlanıyor. 2015 yılında, Londra metro ve otobüslerinde yolculukların 4’te 1’i temassız kartlarla ödendi. Bu işlemlerin yüzde 90’ı ise Visa kartlarıyla yapıldı. Bu sayede turistler kendi ülkelerinden aldıkları Visa kartlarıyla, Londra’da toplu taşımadan faydalanabildiler.
Temassız ödemelerin Avrupa pazarında yakaladığı ivmede Mc Donald’s, Starbucks, Carrefour gibi dev perakende zincirleriyle yapılan işbirliklerinin etkisi de önemli rol oynuyor. Önümüzdeki yıllarda bu tür büyük işbirliklerin artması bekleniyor. Öyle ki geçtiğimiz yıl Avrupa’da temassız ödeme sayısı restoranlarda %253, perakendede %246, marketlerde %219, gıda harcamalarında ise %196 artış gösterdi.
Türkiye’de Temassız Visa Kart Sayısı 8,5 Milyona Ulaştı
Temassız kartlar ve temassız ödeme işlemleri Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de hızla yaygınlaşıyor. Visa Türkiye Genel Müdürü Merve Tezel, temassız kartların kullanımına ilişkin olarak şunları söylüyor: “Temassız ödemelerin Türkiye’de de hızla yaygınlaştığını görüyoruz. 2015 temassız ödemeler için gerçek anlamda bir sıçrama yılı oldu. En önemlisi son dönemde temassız satış noktalarında büyük bir artış başladı. Temassız terminal sayısının 300 bini aştığı Türkiye’de, temassız Visa kart sayısı da 8.5 milyona ulaştı. Bugün Türkiye’deki Visa kredi kartlarının 3’te 1’i temassız ödeme özelliğine sahip. Ülkemizde marketten ulaşıma yemekten giyime kadar çok geniş bir alanda günlük ödemeler temassız kartlarla hızlı ve güvenli bir şekilde yapılabiliyor. Temassız işlem sayısının önümüzdeki dönemde hızlanarak artmasını bekliyoruz; çünkü 2016 itibariyle yeni verilen tüm POS’ların temassız özellikli olması bekleniyor.”Otonom dünyada taksi şoförleri ne yapacak?
Kamuoyunda araç paylaşım hizmetleri ya da Uber, Lyft gibi “özel taksilerin” geleneksel taksiciliği bitireceğine dair bir inanış var. Oysa taksicilerin sonunu çok daha farklı bir teknoloji getirebilir: Sürücüsüz araçlar. Türkiye’de henüz beklediği çıkışı yakalamasa da, ABD ve Avrupa’da ulaşım sektöründe dengeleri değiştiren Uber ve Lyft, bir sürücüye ihtiyaç duymayan ulaşım hizmetleri için Ar-Ge çalışmalarını hızlandırdı.
Öte yandan Almanya’da faaliyet gösteren Blacklane’in farklı bir vizyonu var. Uber’in yerel bir alternatifi olarak görülen şirketin CEO’su Jens Wohltorf, insanların taksi gibi bir servisi kullanırken araçtan sorumlu birinin yanlarında olmasını isteyeceklerini belirtiyor ve ekliyor: “Taksi sürücüleri direksiyon başında durmak yerine, yolcuya bilgi, eğlence ve ikramda bulunmak gibi görevlere sahip olabilirler. Tıpkı uçaklardaki kabin memurları gibi.”
Otonom araçlar yollara döküldüğünde, sürücülerin yola bakmaktan başka işlerle meşgul olabileceğini hatırlatan Wohltorf, onların yeni görevlerinin uçaklardaki kabin görevlilerine benzeyeceğini düşünüyor. Ne var ki işin bir de maddi tarafı var. Uber ve Lyft sırf taksiciler işsiz kalmasın diye araç içinde gereksiz olacak eğlence hizmetlerine yatırım yapacak gibi görünmüyor. Çünkü aradan insan faktörünü çıkarınca, tüm araç paylaşım servislerinin odaklanması gereken tek nokta yakıt masrafı haline geliyor. Bu da her bir taksinin maliyetini muazzam oranda düşürecektir.
Sürücüler otonom araçlara güveniyor mu?
Buna karşın sürücüsüz araçlarda kendini güvensiz hisseden yolculara özel olarak, taksicilerin direksiyon başında durduğu, 10 yıl sonra “eski usul” olarak adlandırabileceğimiz geleneksel taksi hizmetleri de isteğe bağlı olarak sunulacaktır. Ancak o dönemin koşullarında bu hizmetin ekstra ücrete tabi olacağını tahmin etmek zor değil. Otomotiv sektöründe yaşanan otonom dönüşüm kimi zaman heyecana, kimi zaman endişeye neden oluyor. ABD ve Birleşik Krallık’ta yapılan araştırmalar, otomobil kullanıcılarının büyük oranda araçlarının kontrolünü elinde tutmak istediklerini gösteriyor. Kamuoyu henüz sürücüsüz araçları yollarda görmeye hazır değil; her ne kadar bu tür araçların kazaları azaltma ihtimali yüksek olsa da…Windows 10 kuran kadın 10 bin dolar tazminat aldı
Microsoft, ilginç bir Windows 10 kurulumu vakasıyla gündeme taşındı. Kaliforniya’da seyahat acentası işleten Teri Goldstein isimli bir kadın, Windows 10’un PC’sinde kendi izni olmadan otomatik olarak kurulmaya başlandığını gördü ancak kısa süre sonra kurulum tamamlanmadan PC kullanılamaz hale geldi.
Tüm iş bağlantılarının ve uygulamalarının yer aldığı PC bozuk kurulum nedeniyle çalışamaz hale gelince kadın işini yapamaz oldu ve bilet kestiği, otel rezerve ettiği ağlarla bağlantısı koptu. Bunun üzerine Microsoft’a dava açan Goldstein, işinde yaşadığı kaybı ve yeni bir PC’nin parasını tazmin etmesi talebinde bulundu. Kadın, dava sonunda Microsoft’tan 10 bin dolar tazminat almaya hak kazandı.
Microsoft’un avukatı, kararı temyiz etmeyeceklerini ve davacıya hükmedilen tazminatı ödeyeceklerini açıkladı. Microsoft’un sözcüsü ise daha büyük bir maddi külfetle karşılaşma riski almamak için davayı temyize götürmeyeceklerini vurgularken, davacı Teri Goldstein’in daha büyük bir tazminat için kararı temyiz edip etmeyeceği bilinmiyor. Öte yandan, Microsoft’un agresif Windows 10 kurulum politikası nedeniyle benzer zararlara uğrayanların da şimdi tazminat talebinde bulunmaları bekleniyor.
Amazon’da İK süreçleri nasıl işliyor?
Son dönemin popüler deyişi “gelecek bulutta”, Amazon için tek bir anlam taşıyor: Gelecek Amazon Web Services’ta (AWS). Hal böyle olunca, şirket iş odağının kayda değer bir bölümünü bu bulut teknolojilerine kaydırmak istiyor. Yine de yeteri kadar hızlı bir biçimde kaliteli mühendis bulamıyor. Jeff Bezos bu sorunu sıradışı bir yöntemle çözüyor; şirket içindeki takımlar birbirinden adeta yetenek avlıyor.
Gelecek vadeden, yetenekli mühendislerle mülakat masasına oturulduğunda, İK yetkilisi iş adayına şirkette çalışabileceği pozisyonlarla ilgili seçenekler sunuyor. Bir AWS yetkilisi, “Hızlı büyüyen bir şirket olarak, ilgi çeken çok fazla iş fırsatımız bulunuyor. Yeni mesai arkadaşlarımıza başlangıç yapmak istedikleri pozisyonla ilgili seçenekler sunuyoruz ve bazen Amazon’da beş yıl çalışan biri başka bir göreve geçebiliyor.”
Amazon’un gözbebeği: Alexa ve drone
Örneğin Amazon’un İK departmanı, yetenekli mühendislere gönderdiği teklif mektuplarında başvurulan pozisyonun yanı sıra çok daha popüler (ve yeteneğe ihtiyaç duyan) Alexa ve drone gibi alanları önerebiliyor. Şirket Alexa ile Echo adlı ürününün sesli asistan altyapısını sağlıyor. Drone departmanı ise insansız teslimat servislerinin geleceği olarak görülüyor. Jeff Bezos’un her iki projeyi de yakından takip ettiği biliniyor. İşin ilginç yanı ise, mühendisi işe almayı planlayan bölüm yetkilisinin, İK departmanı tarafından yapılan bu tekliften haberi dahi olmayabiliyor. Business Insider’a yapılan açıklamaya göre İnsan Kaynakları, sundukları ek teklif için ilgili birimlerden izin almak zorunda değil. Dolayısıyla bu durum yeni işe girecek mühendislerin hoşuna gidiyor ama işe almayı yapan müdürler için aynısını söylemek mümkün değil. Öyle ki, bir müdürün kendi departmanından üç yetenekli mühendisi, birkaç hafta içinde diğer departmanlara kaptırdığı belirtiliyor.Amazon Web Services dönüşüme ayak uydurabilecek mi?
İşler o kadar hızlı büyüyor ki, personelin yeterli eğitimi alacak vakti bile olmuyor. AWS’nin yakaladığı büyük ivme, aynı zamanda bir yük haline geliyor. Konuyla ilgili konuşan bir başka çalışan, hem hızlı büyüme hem de iş alanlarının henüz çok yeni olması nedeniyle Amazon’da sürekli bir değişim yaşandığının altını çiziyor. Şirket her yeni çalışanını bir günlük oryantasyon ile karşıladıktan sonra, onlara 90 günlük yapılacakları içeren “kişiselleştirilmiş bir eğitim planı” veriyor. Bu planda kimlerle tanışmaları gerektiği ve müdürlerinden şirketle ilgili görüşler gibi içerikler yer alıyor. İlk gün bu formları doldurduktan sonra, ikinci gün mesai başlıyor. İnsanlar çoğu zaman yaptıkları işi bizzat tecrübe ederek, hatalar üzerinden öğrenmek zorunda kalıyor. Amazon hakkında ünlü İK ağı Glassdoor’da yer alan şu açıklama konuyu özetliyor: “Kendi kendinizi motive etmek zorundasınız. Kimse size burada gelip destek olmayacak ve iyi bir iş yaptığınızı söylemeyecektir.”Jaguar elektrikli SUV yarışına dahil oldu
Elektrikli otomobiller henüz tam anlamıyla yollara hakim olmasa da bu araçlara gösterilen yoğun ilgi, otomobil üreticilerinin elektrikli SUV modelleri için de çalışmaya başlamasını sağladı. Şimdi, lüks otomobil üreticisi Jaguar’ın da elektrikli bir SUV modelini test ederken görülmesi, bu alandaki rekabetin kızışmak üzere olduğunu gösteriyor.
Jaguar’ın yeni elektrikli modeliyle BMW ve Mercedes’in hibrit SUV modellerine ve Tesla’nın X modeline rakip çıkarmaya çalıştığı düşünülüyor. Aynı zamanda Audi’nin de elektrikli bir SUV olacak Q6 etron modelini yakında piyasaya süreceği biliniyor. Dolayısıyla, elektrikli SUV’lar yakın zamanda dünya yollarında birbiriyle yarışmaya başlayacak. Lüks otomobil segmentinde bu araçlara sahip olmanın bir “moda” haline gelmesi de bekleniyor.
Üreticinin yeni SUV modelinin dizel-elektrik, benzin-elektrik ve sadece elektrikli motor seçenekleriyle piyasaya sürüleceği düşünülüyor. Dizel-elektrik motorları ABD’de rağbet görüyor. Benzin-elektrik modelleri ise Çin’e hitap ediyor.
Google Earth ve Haritalar için yüksek çözünürlük zamanı geldi
Google, popüler harita ve navigasyon servisleri Google Earth ve Haritalar için yüksek çözünürlüklü uydu haritalarını kullanmaya başlayacağını açıkladı. İnternet devi aslında bu servislerindeki haritaları yılda bir iki kez güncelliyordu ancak bu güncellemeler mevcut fotoğrafları daha kaliteli uydu fotoğraflarıyla değiştirmek için değil her bölgenin en son görünümünü yerleştirmek için yapılıyor, çözünürlük ise değişmiyordu.
Firma şimdi 2013’te fırlatılan daha yüksek çözünürlüklü optik donanıma sahip Landsat 8 uydusundan aldığı fotoğrafları harita ve navigasyon servislerinde kullanmaya başlayacak. Şirketin kullandığı imaj işleme yöntemi de bu yeni güncellemeyi kaldırabilecek şekilde yeniden düzenlendi. Böylece kullanıcılar uydu fotoğraflarını büyüttükçe daha fazla detayı, daha net olarak seçebilecekler. Elbette bu lüksün bir de maliyeti olacak. Navigasyon sistemlerinde, telefonlarda uydu görüntüleri üzerinden harita takip edilirken artık cihaza yüklenen fotoğraflar daha fazla kota kullanımına neden olacak.
Google kısa bir süre önce, dünya haritasının PC ve mobil cihazlar üzerinden detaylıca incelenmesini sağlayan Earth Pro uygulamasını ücretsiz yapmıştı.
Üretken olmak için spor yapın!
Başarının engellerle dolu yolu üretkenlik tepesinden geçiyor. İş dünyasındaki herkesin daha üretken olma hevesi de bundan kaynaklanıyor. Bugüne kadar sayısız rehberde, üretkenliği olumlu ve olumsuz etkileyen unsurlar sıralandı. “Sabah erken kalkın, aynı anda birden fazla iş yapmayın, düzenli olun…” gibi giden ve ideal insanı tanımlayan ipuçlarını uygulamak her zaman kolay olmayabilir.
Neyse ki bilimsel araştırmalar hem üretkenliğe hem de yaratıcı düşünce gücüne fayda sağlayan bir yöntem keşfetti. Hem de bu yöntem neredeyse insanlıkla yaşıt! ABD Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi tarafından yayınlanan yeni bir araştırma, her hafta en az iki buçuk saat egzersiz yapan insanların üretkenliğinde adeta bir sıçrama olduğunu gözlemledi.
Üstelik düzenli sporun faydası sadece üretkenlikle sınırlı kalmıyor; başka bir araştırmaya göre ortalama bir kardiyo egzersizi iki saat boyunca yaratıcı zekanın tavan yapmasını sağlıyor. Benzer şekilde, güç egzersizi ise kavramsal becerileri yüzde 10’a kadar artırıyor.
Araştırmaya göre her bir spor için gün içinde ideal bir zaman dilimi bulunuyor. Bunları bildiğiniz sürece, günlük ve haftalık planınızı egzersizlerinize göre düzenlemeniz kolaylaşacaktır.
Sabahları bisiklet sürün
Profesyonel bisikletçilerin günün ilk ışıklarında pedal çevirmeye başlamalarında bir hikmet var. Bilimsel araştırmalar, bir saatlik bisiklet egzersizi için en uygun zamanın sabah saatleri olduğunu doğruluyor. Henüz mesai saati başlamadan, yollar motorlu taşıtlarla dolmadan önce günün ilk ışıklarıyla yapacağınız bir saatlik bisiklet turu, günün geri kalanında verimliliğinizin zirve yapmasını sağlayabilir.Öğle vakti yürüyüş yapın
Öğle yemeği sonrası çöken rehavet, tüm ofis çalışanlarının ortak problemidir. Oysa öğle molasında yapacağınız 30 dakikalık bir yürüyüş, işe döndüğünüzde kendinizi çok daha enerjik ve üretken hissetmenizi sağlayacaktır. Üstelik daha rahatlamış olacaksınız ve işe tam olarak konsantre olmanız kolaylaşacak.Yürüyüş kesmiyorsa koşun
“Yürümek amatörlere göre” diyorsanız, hafif tempoda koşarak da öğle saatlerini geçirebilirsiniz. Öğleden sonra yapacağınız bir koşu ise en iyi performansı sergilemenizi sağlar. Bu saatlerde vücut sıcaklığınız en yüksek değerine çıkar, kaslarınız esnektir ve ciğerleriniz günün diğer zamanlarından daha yüksek kapasitede çalışır.Yüzmeyi akşama bırakın
Bu tatil sezonunda hava kararınca kendinizi kızgın kumlardan serin sulara bırakmak hiç de fena fikir değil. Aynısı mesai günleri için de geçerli. Bir grup yüzücü ile yapılan araştırmalar, bu sporcuların en iyi performansı akşam saatlerinde gösterdiklerini gösteriyor. Eğer sonrasında çalışmayacak olsanız bile, kendinizle baş başa kalacağınız, sizi çok yormayacak bir aktivite olarak akşam yüzmek sizi iyi bir uykuya hazırlayacaktır.Uber ve Pandora işbirliğine gidiyor
Araç paylaşım uygulaması Uber ve online müzik servisi Pandora, üç ülkede iş birliği yapacaklarını duyurdular.
Buna göre şirketin ABD, Avustralya ve Yeni Zellanda’daki şoförleri ücretsiz Pandora aboneliği edinecek ve reklamsız müzik dinleyebilecekler. Bu da araçlardaki yolcuların, yolculukları boyunca reklamsız müzik dinleyebilmeleri anlamına geliyor.
Aslında ünlü araç paylaşım uygulaması, 2014’te Spotify ile ortaklığa giderek, yolcuların araç içinde istediği şarkıyı dinleyebilmesine olanak sağlıyordu. Ancak bu uygulamada yolcular uygulama üzerindeki ayarla, kendi telefonundan seçtiği şarkıyı aracın müzik sistemine göndererek şarkıyı çalıyordu.
Pandora ile ortaklıkta ise Uber’in şoförleri ücretsiz abonelik hakkı kazanıyor ve araçta yolcu olsun olmasın, reklamsız müzik dinlemeye devam edebiliyorlar. ABD’li araç paylaşım servisinin Pandora ile ortaklığını, Spotify’da olduğu gibi yolcuların da yararlanabileceği şekilde genişletip genişletmeyeceği bilinmiyor. Şirketin açıklamasına göre, Spotify hizmeti devam edecek ancak dileyen yolcular ikinci bir seçenek olarak Pandora’daki müziklere de erişebilecekler.
Fintech girişimlerine 30 bin pound sermaye desteği!
Lastminute.com ve MADE.com gibi girişimleriyle bilinen Brent Hoberman liderliğinde kurulan Founders Factory, önümüzdeki dönemde finansal teknoloji (fintech) ve güzellik teknolojileri (beautytech) alanlarında ön aşamada bulunan pek çok girişime destek sağlamayı planlıyor. Farklı sektörlerde faaliyet gösteren startup’lar için bir kuluçka merkezi ve hızlandırıcı olarak çalışan Founders Factory, bu amaçla L’Oreal Group ve AVIVA ile iş birliğine gittiğini açıkladı.
Kuluçka merkezinin kapsamlı hedefi, önümüzdeki beş yıl boyunca her yıl 20 ayrı fintech ve beautytech girişiminin büyümesini hızlandırma ve ölçeklendirme konusunda destek sunmak olarak açıklandı. Yaz 2016 için kayıtlar ise çoktan başladı.
İş birlikleri tamam, top girişimcilerde
Kozmetik teknolojileri alanında L’Oreal Group, fintech alanında ise AVIVA ile iş birliği yapan Founders Factory, 30 Haziran’a kadar başvuru yapan ve programa kabul edilen girişimlere ürün, mühendislik, pazarlama, iş geliştirme ve fon toplama alanında uzman 30 kişilik bir ekiple destek olacak.
Altı ay boyunca Londra’nın Güney Kensington bölgesinde ofis alanına sahip olacak girişimlere ayrıca 30 bin pound sermaye desteği sağlanacak. Çeşitli atölye çalışmaları ve seminerler ile girişimcilik konusunda uzmanlaşacak genç iş adamları, aynı zamanda global bir girişimci ağına erişim imkanı bulacaklar. Katılmak isteyen girişimcilerin, 30 Haziran’a kadar bu sayfadan başvuruda bulunmaları gerekiyor.
Otonom araç yarışında lider kim?
Otomobil üreticileri yılın ilk yarısını sürücüsüz araçlarla ilgili “devrim niteliğinde” planlarını birbiri ardına açıklayarak geçirdi. Artık kafamıda otomasyon teknolojilerinin geleceğine ilişkin az çok bir tablo var, ancak tüm şirketler otonom araç yarışında aynı hızda gitmiyor.
Lux Research tarafından yapılan araştırma, en büyük 12 otomobil üreticisinin işi uygulamaya koyma ve ürettiği teknik değer açısından ne noktada olduğuna ışık tutuyor. Aşağıdaki tabloda, her şirketin işi uygulamaya ne kadar döktüğünün yanı sıra, otonom araç konusunda nasıl bir görüşe sahip olduğunu da görebilirsiniz:
Burada mavi renkli markalar sürücüsüz otomobil konusuna sıcak yaklaşan şirketleri temsil ediyor. Griler “bekleyip görelim, hayırlısı” konumunda olanları, pembeler ise sürücüsüz otomobil furyasına temkinli yaklaşmayı tercih edenleri anlatıyor.
Tablodan da görüleceği üzere Toyota, Honda ve Mercedes Benz şu an hem bu işi sahiplenen hem de uygulamaya koyan üç lider olarak öne çıkıyor. BMW ve Tesla da çok geride değil; ne var ki bu iki şirketten sızdırılan bilgiler, sürücüsüz araç konusuna şimdilik çok bel bağlamadıklarını gösteriyor. Bunu da yapılan yatırımlar, iş ortaklıkları ve tanıtılan özellikler destekliyor.
Daimler Trucks ve Hyundai, her iki kırılımda olumlu tarafta yer alan diğer iki otomotiv devi olarak listelenirken, Audi’nin teknik değer açısından yeterli olmasına karşın yatırım ve işi uygulamaya dökme konusunda diğer Alman rakiplerinin gerisinde kaldığı gözleniyor. Amerikalı iki otomobil üreticisi Ford ve General Motors ise diğer şirketlere kıyasla her iki açıdan da geriden takip ediyor. Otonom araç furyasını uzaktan takip eden ve hem yatırımlarını hem iş gücünü buna göre şekillendiren Renault-Nissan, Lux’un araştırmasında grafiğin en solunda kendine yer buluyor.
General Motors yakın dönemde sürücüsüz otomobil pazarına güçlü yatırımlar yapmaya başladı. Araç paylaşım uygulaması Lyft ile 500 milyon dolarlık bir anlaşma yapan GM, ayrıca Cruise Automation adlı teknoloji startup’ını da geçtiğimiz aylarda 1 milyar dolara satın almıştı. Ford ise bu alanda elini güçlendirmek için Google ile bir anlaşma yapmaya çalışıyor.
Elbette bu yarışta bir lider belirlemek için henüz çok erken. Tüm oyuncuların henüz yeteri kadar vakti var, zira sürücüsüz araçların yollarda yerini alması için gerekli yasalar gelişmiş ülkelerde bile en az üç yıl uzakta görünüyor. O zamana kadar bu tablodaki tüm dengeler değişebilir.
