Jack Dorsey’in bir şirketi daha dibe koşuyor

0
Jack Dorsey, Twitter’ın kurucularından biri olarak teknoloji dünyasında önemli bir yere sahip. Twitter’ın ilk yıllarında şirketin CEO’su olarak görev yaparken, şirket içindeki düşük performansı, toplantılara katılmak yerine odasında yoga yapması gibi garip davranışları yüzünden, şirketin yatırımcıları tarafından CEO görevinden uzaklaştırılmıştı. Ancak Twitter yatırımcıları göreve kimi getirseler de Twitter’ın zarar etmesini engelleyemeyince Dorsey’e bir şans daha vermek istemiş ve onu yeniden CEO olarak görevlendirmişlerdi. Ne var ki, Dorsey Twitter’ı kurtarmakta başarılı olamadı. Sosyal medya alanında Facebook bütün pastayı tek başına yemeye devam ederken, Twitter ancak ondan artan küçük reklam kırıntıları ile geçinmek zorunda kalıyordu. Bu gidişatın sonucu olarak, 2016 için Twitter’ın son yılı olabileceği yorumları da sene başında karşımıza çıktı. Piyasa artık Twitter’a son demlerini yaşayan yaralı bir şirket olarak bakıyor ve sene başında dört büyük yöneticinin batan gemiden kaçar gibi aynı gün istifa edip, ertesi gün Silikon Vadisi’deki büyük şirketlerde işe girmeleri de bu gidişatın ispatı oldu. Şimdi, Jack Dorsey’in diğer şirketlerinde de sorun yaşandığı ortaya çıktı. Twitter yönetiminden uzaklaştırıldığı dönemde kurduğu Square isimli start-up önceleri büyük beğeni toplarken, şimdilerde gözden düştüğü fark ediliyor. reader-010f83a7cce1cbb32ee8fee045c23eae Akıllı telefonların kulaklık girişine takılan mini kredi kartı okuyucusuyla akıllı telefonları POS cihazına dönüştüren Square sayesinde, herkes kredi kartından ödeme almayı başarabiliyordu. Özel ders verenler, otomobiline yolcu alanlar, bağış kabul edenler, küçük dükkan sahipleri vs… Ancak Square’ın artan maliyetleri artık gelirlerini geçmeye başladı. Son çeyrekte 207 milyon dolar harcaması bulunan şirketin net zararının ise 96 milyon dolara ulaştığı anlaşıldı. Bu rakam geçen yıl aynı dönemdeki zararın iki katına işaret ediyor. Bir diğer deyişle, Square kendini toplayamıyor ve zararı büyüyor.

Square çalıntı mı?

Zararın büyümesine neden olan bir sorun da Square kredi kartı okuyucusu fikrinin kendine ait olduğunu iddia ederek şirketi zor duruma sokan bir profesörün açtığı davada uzlaşmaya varmak için ödenen 50 milyon dolar tazminat. Prof Robert E. Morley Jr, 2014 yılında açtığı davada, Jack Dorsey ile 2008 yılında ortak bir şirket kurduklarını ve burada Square kredi kartı okuyucusunun temelini attıklarını ancak Dorsey’in sonra Square isminde kendi şirketini kurarak, kart okuyucusunu bu şirket üzerinden ürünleştirdiğini öne sürmüştü. Kısacası, Silikon Vadisi’de çanlar Dorsey için çalıyor. Yönetimindeki şirketler bir an önce kara geçmezse, yatırımcılar artık onun adına güvenip yüz milyon dolarlarını Dorsey’in şirketlerine yatırmayacaklar.

Patronlar “mutlu çalışan” denince ne anlıyor?

1

Gallup tarafından yapılan araştırmada kendini işine adayan, mutlu çalışan daha verimli, işinden daha fazla memnuniyet duyan ve müşterilere daha iyi odaklanan biri olarak tarif ediliyor. İşine adama ya da işe bağlılık (engaged) terimi ise başlı başına bir soru işareti oluşturuyor; BI Worldwide Başkan Vekili Rodd Wagner işe Fast Company için verdiği ipuçlarında bağlılık teriminin çelişkili bir ifade olduğunun altını çiziyor ve ekliyor:

“Ara sıra birilerinin işine bağlı olduğunu, birilerinin de bağlı olmadığını duyarsınız. Ancak yirmi yılı aşkın süredir İK departmanları hala bu terimi personel arasında doğal bir kullanıma oturtamadı ve ‘işe bağlılık’ büyük ihtimalle hiçbir zaman ana akımda bir kullanım alanı bulamayacak.”

Çalışan ile şirket arasındaki ilişkinin temel dinamiklerine kadar inen bu sorun, Wagner’a göre iki yollu işliyor: “İşletmeler, çalışanın işe bağlılığını istiyor, yatırım dönüşü olarak bakıldığında bu stratejik önem taşıyor. Öte yandan çalışanlar da mutlu olmak istiyor. İki taraf da karşılıklı çıkarları koruduğunda düzen sorunsuz işliyor.”

Buna karşın Wagner, özellikle üst düzey yöneticileri plazalarda şehir efsanesine dönüşen bazı mesnetsiz iddialara karşı uyarıyor:

Yanlış 1: Çalışanın mutlu olunca daha verimli olacağına dair kanıt yoktur

Araştırmalar bunun tam tersini söylüyor. Mutluluğun kahvaltıyla olduğu kadar, sıkı çalışmayla da ilgisi var. BI Worldwide tarafından yapılan araştırmaya göre mutlu olduğunu belirten her on çalışandan dokuzu, “Şirketim için tüm gücümle çalışmalıyım” diyor. Aynı açıklamayı yapabilen mutsuz çalışan oranı ise onda altı.

Aynı araştırmada mutlu çalışanların yüzde 93’ü “Şirketimin müşterileri için özellikle sıkı çalışmalıyım” derken, mutsuz çalışanların yüzde 69’u bu görüşe katılıyor.

mutlu çalışan

Yanlış 2: Mutlu çalışan, işine bağlı olmayabilir

Wagner bu algının teknik olarak doğru olma ihtimalini es geçmiyor ancak uygulamada mümkün olmadığını öne sürüyor. Yine aynı araştırmada mutlu olan çalışanlarla işine bağlı çalışanların oranları o kadar birbirine denk düşüyor ki; iş yerinde mutlu olup şirkete bağlılık hissetmeyenler ya da tam tersi; işine bağlı olup mutsuz olanlar sadece kaideyi bozmayacak istisnalar mertebesinde kalıyor.

Yanlış 3: Profesyonel mutluluk seviyesi, yetenekli personeli şirkette tutmak için yeterli değildir

Mutsuz çalışanların yarısından çoğu, önümüzdeki bir yıl içinde şirketten ayrılmayı planlıyor. Mutlu olanlarda ise ayrılmayı düşünenlerin oranı yüzde 23. “Birine iş yerinde mutlu olduğunu sorduktan sonra, işine bağlı olup olmadığını sorarsanız kaşların kalktığını görebilirsiniz. Çünkü çoğu insan için ikisi aynı şeydir.”

Yanlış 4: Çalışanların mutluluk kaynağı tembellik olabilir

Patronlar çoğu zaman mutlu bir çalışan gördüklerinde bunun iş arkadaşlarıyla yapılan muhabbetler, ücretsiz kahve ve şirket arabasıyla alakalı olduğunu düşünür. Oysa çalışanları işe bağlayan mutluluğun bununla alakası yoktur.

BI Worldwide raporunu hazırlayan Rodd Wagner, bunun mutluluk karşıtı insanlar tarafından öne sürülen yanlış bir varsayım olduğunun altını çiziyor: “Onlar mutlu bir çalışan denince zihinlerinde koltuğuna yaslanıp ayaklarını dikerek haftada kırk saat dergi okuyan insanlar geliyor. Bağımsızlık Bildirisi’nde Jefferson’ın yazdığı ‘mutluluk arayışı’, böylesi bir sefahat düşkünlüğü değildi, o amaca odaklı bir mutluluktan bahsediyordu.”

Yapılan iş ne olursa olsun, insanların çalışmayı seveceği koşullar, şirkete ve genel işleyişe daha fazla katkıda bulundukları ve stres altında, kavga gürültü içinde çalışmadıkları ortamlar olacaktır.

Elbette sık sık “arazi” olan, işe sadece ayın ilk günü alacağı maaş için gelen mutlu çalışan türevleri de asla bitmeyecek. Ancak Wagner önemli bir noktaya değiniyor: “Bir şirkette kuralları en kötü çalışanları baz alarak inşa edemeyiz. İnsanları şımarttığınızda, tembelleşeceklerine yönelik yanlış bir inanış var. Bu sadece berbat bir varsayım değil, aynı zamanda bir hakarettir. Bu, ‘gözümüz sürekli senin üzerinde olmasa işini hakkıyla yapamazsın’ demektir.”

Yeni e-ticaret yasası neleri değiştirdi?

1
Son bir yılda daha az gereksiz SMS ve e-posta alır hale geldiyseniz, bunun yeni e-ticaret yasası ile yakından ilgisi var. Geçtiğimiz yılın mayıs ayında yürürlüğe giren yeni e-ticaret yasası başta izinsiz reklam gönderimleri olmak üzere pek çok konuda kapsamlı değişiklikler yaptı. Bu değişiklikleri tüketicilere yönelik değişimler ve şirketlere yönelik değişimler şeklinde iki kırılımda değerlendiren Emarsys Ülke Müdürü Emre Güzey, yeni yasayla birlikte e-ticaret sektöründe daha emin ve doğru adımlar atıldığını ve tüketicilere ait verilerin segmente edilmesinin değer kazandığını belirtti.

Yeni e-ticaret yasası ile tüketiciler ne fayda sağladı?

1. İstenmeyen e-posta ve SMS dönemi sona erdi Yeni kanunla birlikte internetten alışveriş anlamında en çok şikayet edilen konuların başında gelen istenmeyen e-posta ve SMS gibi uygulamalar büyük oranda azaldı. Yazılı ya da elektronik olarak alınmış herhangi bir onay olmadan, şirketlerin tüketicilere ileti gönderme oranı düştü. 2. Kişisel bilgiler yasa ile korundu Yeni kanun bilgi verme yükümlülüğü ve kişisel verilerin korunması alanında önemli değişimleri beraberinde getirdi. Kişisel veriler, eğer 3. kişilere iletilecekse veya başka amaçlarla kullanılacaksa, kişisel veri sahibinin onayının alınması zorunlu hale geldi. 3. Reddetme hakkı sunuldu Yeni yasayla tüketicilere aldıkları e-posta, SMS gibi ticari elektronik iletileri diledikleri zaman ve gerekçesiz olarak almayı reddetme hakkı sunuldu. Cezai yaptırımlar açısından ise, ticari iletinin reddedilmesi, bu iletinin içeriği, bilgi verme yükümlülüğü ve elektronik ortamda sipariş verilmesine ilişkin düzenlemelere aykırı davranan şirketlere para cezası verildi. emarsys emre guzey

Yeni yasa şirketlere neler getirdi?

1. Müşterilere yönelik haksız ticari uygulamalar ortadan kalktı Yeni kanun ve yönetmelikle, e-ticarette haksız ticari faaliyetler büyük oranda ortadan kalktı. Müşterisinden izin alan, yasa şartlarına uyan ve müşteri verisini segmente eden şirketler bir adım öne çıktı. 2. Tüketici odaklılık zorunlu oldu Tüketici odaklılık e-ticaret şirketleri için zorunluluk haline geldi. Tüm kurumlar, tüketicilerinin gizliliğine önem veren ve onların haklarına saygı duyan bir pozisyona geçti. 3. E-ticarete olan güven arttı Özellikle Türkiye’de e-ticaretin büyümesinde büyük bir bariyer olan e-ticarete güven konusunda önemli adımlar atıldı. Yasal düzenlemelerle tüketicilerin tüm hakları koruma altına alındı ve tüketicilerin kurumlara olan bakış açısı değişti. 4. Bilgi verme yükümlülüğü getirildi Yeni kanun bilgi verme yükümlülüğü alanında önemli değişimleri beraberinde getirdi. Bilgi sunma yükümlülüğüyle, e-ticaret şirketlerinin kendileri hakkında ve izlenecek teknik adımlar gibi konulara dair bilgiler vermeleri sağlanarak, tüketicilerin güvenli ve kolay bir şekilde ticari faaliyetlerini tamamlaması hedeflendi. 5. Tüketicilere ait bilgiler önem kazandı Yeni kanun ile tüketicilerin kişisel verilerinin toplanması, depolanması gibi adımlar şirketler özelinde önem kazandı. Şirketler, verileri anlamlı hale getirip kullanamadıkları takdirde, harcanan zamanın ve bütçenin çöp olacağını dikkate almaya başladı.

Apple 2015’te 15 şirket satın aldı

1
Apple, ayakta kalabilmek için yeni ve devrimsel ürünler geliştirmek zorunda olduğunu biliyor. iPhone tasarımında önceki nesile oranla yenilikçi bir gelişim göstermediğinde ne olduğunu, bu yıl gördük. Birbirine benzer yeni iPhone’lardan sonra ilk defa 2015 içinde iPhone satışları düşmeye başladı. Apple CEO’su ise, yatırımcıların endişelerini gidermek için her fırsatta, yeni iPhone’ların daha başarılı olacağı konusuna vurgular yapmaya başladı. Bu konuşmalardan birinde Tim Cook, 2015 yılında, yeni iPhone’lar ve devrimsel yeni ürünler geliştirmek amacıyla ellerini güçlendirmek için 15 şirket satın alımı yaptıklarının altını çizdi. Ancak Apple’ın geçen yıl medyaya yansıyan şirket satın almalarının sayısı 12 idi. Buna göre, Apple’ın satın aldığı 3 şirket, son derece gizli gerçeklemiş bir operasyon gibi görünüyor. Apple’ın 2015 boyunca satın aldığı ve medyaya yansıyan şirketler şunlar: 1-FoundationDB, Web uygulamaları için veri tabanı geliştiren bir firma. 2-LinX, İsrail’de kurulu bir kamera şirketi… Ürünleri bu yıl piyasaya çıkacak iPhone’larda kullanılacak. 3-Coherent Navigation, yüksek detaylı GPS verileri oluşturmak için çalışan bir harita şirketi 4-Metaio, Almanya çıkışlı bir arttırılmış gerçeklik şirketi. 5-Mapsense, lokasyon verileri üzerinde çalışan araçlar geliştirekn Kaliforniyalı bir şirket. 6-VocalIQ, ses tanıma teknolojileri için yapay zeka geliştiren bir İngiliz şirketi 7-Perceptio, a startup using deep-learning technology to identify images 8-Faceshift, bilgisayarda yüz ifadeleri animasyonları yaratan bir İsviçre şirketi. 9-LegbaCore, sadece iki kişiden oluşan bir güvenlik şirketi. 10-Emollient, Kaliforniya’da kurulu bir yapay zka start-up’ı. 11-LearnSprout, San Francisco’da kurulu, eğitimciler için veri kontrol panelleri oluşturan bir şirket. 12-Flyby Media, arttırılmış gerçeklik konusunda çalışan bir start-up. Peki, Tim Cook’un bahsettiği 15 şirket arasında olan ama ismini bilmediğimiz 3 şirket hangisi? Muhtemelen, Apple’ın çok gizli çalışmalarıyla bağlantılı, sürücüsüz otomobil veya sanal gerçeklik gözlüğü projelerine yönelik 3 şirketin satın alımının medyadan gizlendiği düşünülüyor.

CEO’ların gözünden dijital dönüşüm

1
Dijital dönüşüm hayatımızı sararken, Türkiye’nin patronları bu değişimi nasıl değerlendiriyor? Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin tepe yönetiminde bulunan 58 CEO ile yaklaşık üç aya yayılmış bir süreçte yapılan görüşmeler sonucu hazırlanan rapor, “Türkiye’deki Dijital Değişime CEO Bakışı”, dijital dönüşümün bel kemiğini stratejinin oluşturduğunu gösteriyor. Rapora göre CEO’lar, dönüşümde en çok bir strateji birimine ihtiyaç duyuyor. ShiftDelete.Net Yazı İşleri Müdürü Tolga Cem Küçükyılmaz, dört büyük şirketin ortak çalışmasıyla oluşturulan bu raporun değerlendirme toplantısına katıldı ve Samsung Türkiye Mobilden Sorumlu Başkan Yardımcısı Tansu Yeğen’den raporun detaylarını aldı:

Dijital dönüşüm araştırmasına kimler katıldı?

58 CEO’nun ortamala yaşı 47, temsil ettikleri şirketlerin ortalama faaliyet yılı 35, ortalama çalışan sayısı 10.000 ve üzeri, ortalama şirket cirosu 2.2 milyar Dolar, katılan CEO’ların yüzde 84’ü erkek, yüzde 16’sı ise kadın. Türkiye’nin en büyük firmalarının yer aldığı çalışmaya 11 banka, 11 holding, 6 perakende, 4 hızlı tüketim ürünleri, 3 telekomünikasyon, 3 dayanıklı tüketim ürünleri, 2 sigorta, 2 mobilya imalat, 2 inşaat, 2 adet ambalaj firmaları katılım gösterdi. Diğer kategorisinde de 12 şirket yer alıyor. Dijital teknolojiye yatırım yapan şirketler, 2 sene içinde yeni yatırımları nereye yapacak? Mesela 2015 yılında giyilebilir teknolojilere şirketler yüzde 26 oranında yatırım yaparken, önümüzdeki 2 senelik dönemde yatırımlar yüzde 45 seviyesine çıkacak. Robot tarafında 2015 yılında yüzde 31 seviyesinde yatırım yapılmışken, önümüzdeki 2 senelik dönemde yatırım yüzde 52 seviyesine çıkacak. Yenilenebilir enerji teknolojileri, nesnelerin interneti, e-ticaret, bulut ve büyük veri de yine büyük yatırım yapılacak alanlar olarak gözüküyor.

Sanal gerçeklik Guinness rekorlarına girdi

1
Sanal gerçeklik artık gerçek oldu ve özellikle video oyuncuları bu yeni teknolojinin tadını çıkarmaya başladı. HTC Vive ve Oculus Rift gözlükleri sayesinde, oyun severler artık sanal dünyalara girerek, gerçekle bağını kopararak hayal ürünü sanal dünyalarda dolaşabiliyorlar. Sanal gerçeklik aslında video oyunlarından çok daha fazlasını ifade ediyor. Facebook’un 2 milyar dolar ödeyerek satın aldığı Oculus Rift gözlükleri, Zuckerberg’in gelecek vizyonunda büyük önem taşıyor. Online ticaretin, ev eğlencesinin, iletişimin, web gezintilerinin sanal gerçeklik veya arttırılmış gerçeklik üzerinden gerçekleşeceğini düşünen Facebook’un kurucusu şimdiden şirketine yönelik raporları, araştırmaları, grafikleri Oculus gözlükleri ile incelediğini de vurguluyor. Peki, sanal gerçeklik kavramı iyice hayatımıza girdiğinde, ortalama bir insan günde ne kadar vaktini sanal gerçeklik içinde geçirecek? Microsfot’un Hololons gözlükleri, ev içindeki eğlenceyi ve bazı ev işleirni tamamen Hololens gözlükleri içine yerleştirmeyi planlıyor. Örneğin televizyon seyretmek isteyen ev sakinleri, Hololens gözlüklerini takarak, istedikleri sanal TV ekranı üzerinde istedikleri programı seyredebilecek. Yemek yapmak isteyen ev sakini, yemek tariflerini sanal olarak izleyebileceği Hololens’i takarak yemek hazırlığına girişebilecek. Oyun oynamak isteyen ev sakini yine Hololens üzerinden arzu ettiği oyuna ulaşabilecek. Kısacası, sıradan bir ev kullanısının her gün en az 2-3 saatini başında gözlükle geçirmesi mümkün görünüyor. Elbette bu zamanı çok fazla bulan ve endişelenenlerin sayısı da fazla değil. O noktada da devreye Google, Samsung ve Sony gibi şirketlerin üzerinde çalışmaya başladığı akıllı lensler girebilir. Gözbebeği üzerine takılan lensler, insanların başına büyük gözlükler takmak zorunda kalmadan, tüm günü arttırılmış gerçeklik içinde geçirmesini sağlayabilir.

Sanal gerçeklik rekoru

Sanal gerçeklik konusunda ise şimdilik rekor denemelerinin başındayız. Gözlüğü başından çıkarmadan, sanal dünyadan çıkmadan sanal gerçeklik içinde kalmak, insanların dayanma gücüyle alakalı. Derek Westerman isimli bir sanal gerçeklik kullanıcının Guiness’a başvurması sonucu, Guness müfettişlerinin gözetimindeki rekor denemesinin 25 saat ile sonuçlandığı ortaya çıktı. 25 saat boyunca gözlüğü başından çıkarmadan Tilt Brush isimli sanal boyama uygulamasını kullanan Westerman, bu sırada gözlüğü çıkarmadan yemek yiyip, su içip, tuvalet ihtiyacını da karşıladı. Ancak bu sırada gözlük hep gözündeydi ve sanal gerçeklik uygulaması çalışıyordu. Bu gelişme şimdi yeni rekor denemelerinin de kapısını açacak ancak Guiness rekorları vasıtasıyla herkesin aklında beliren soru şu: İnsanlar gelecekte sanal gerçekliğin içinde ne kadar yaşayacaklar?

Intel’den yeni nesil havai fişek gösterisi

1
Intel, kısa süre önce sürpriz bir duyuru yaparak, önemli bir drone üreticisini satın alarak artık drone üreticisi haline geldiğini duyurmuştu. Intel’in asıl amacı, yapay zekalı drone’lar üreterek bu drone’ların endüstri tarafından kullanılmasını sağlamak. Örneğin inşaat firmaları, kargo firmaları, güvenlik kurumları gibi organizasyonların, yüksek sayıda ve yüksek kapasiteli drone’lar sayesinde, görevlerini daha hızlı ve pratik şekilde yerine getirmeleri mümkün olacak. İnşaat firmaları artık vinç kullanmak yerine, inşaat malzemelerini inşaatların tepesine taşıyacak akıllı drone’lardan yardım alacak, güvenlik kuvvetleri, büyük kalabalıkları yukarıdan akıllı drone’lar sayesinde kontrol edebilecek, şüpheli tavırlar sergileyenleri otomatik olarak tespit edebilecek vs… Intel’in şimdi drone’larını pazarlamak için yeni bir pazar daha bulduğu anlaşılıyor. Intel, eğlence ve organizasyon şirketleri için, havai fişek fırlatmak yerine drone’lar ile gökyüzünde ışık oyunları yapabilmeyi mümkün kılacak. Bu amaçla programlanacak drone’ların, çeşitli ışık oyunları yaratarak, havai fişekler kadar etkileyici görüntüler oluşturması mümkün olacak. Bu amaçla bir de demo düzenleyen Intel, Kaliforniya Palm Spring’teki bir basın toplantısının akşamında, gece karanlığını drone ışıkları ile aydınlatarak akıllı drone’larına çeşitli akrobatik  yaptırdı ve eğlence sektörü için drone’ların önünü açtı. Şimdi bakalım kaç düğün ve organizasyon şirketi, kaç otel, kaç cruise gemisi veya restoranlar, belediyeler ya da gösteriş meraklısı zenginler Intel’in havai fişek drone’larından sipariş vermek için sıraya girecekler? Intel’in drone şovunun görüntülerini aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz.

YouTube kablolu kanallara rakip oluyor

1
Kablo ve uydu TV platformları yakında yeni bir rakiple tanışacak. Video paylaşım devi YouTube’un TV kanallarının internetten canlı seyredilmesini sağlayacak Unplugged isimli yeni bir platform üzerinde çalıştığı anlaşıldı. Unplugged, aynı kablo veya uydu servisleri gibi, ücretli bir servis olacak ancak izleyiciler, internet bağlantısı olan her yerde hesaplarını açarak diledikleri kanalı veya kaçırdıkları programları izleyebilecekler. Google, bu yeni servis için belirli konulara odaklanmış tematik kanalları platforma katmaya çalışıyor. Örneğin, belgesel, spor veya komedi gibi tematik kanalların Unplugged servisinde ağırlıkta olması bekleniyor. YouTube’un Unplugged servisi için abonelerden almayı planladığı aylık ücret, 35 doları geçmeyecek. Bu rakam Netflix gibi servislerin ücretleri yanında yüksek gibi görünse de YouTube’un asıl rakibi Netflix değil, kablo tv servisleri olacak. Yani sadece dizi/film seyretmek isteyenler değil, tüm TV kanallarını ve kaçırdıkları programları istedikleri her yerde seyretmek isteyenlerin platforma abone olması bekleniyor. Bir diğer deyişle, izleyiciler 35 dolarlık aylık ödemeyle, tüm TV/dizi/film izleme ihtiyaçlarını giderecekler. Haber, spor, belgesel, dizi, film, komedi, şov, müzik kanallarına erişim sağlayacaklar.

Unplugged ne zaman hizmete girecek?

YouTube şimdilik RED isimli servisi ile ayda 9.99 karşılığında tüm reklamlardan arınmış bir YouTube desteği sunuyor. Unplugged abonelerinin Red servisini de eşantiyon olarak alması gündeme gelebilecek. Unplugged’ın 2017 yılında hizmete girmesi bekleniyor. Ayrıca stream video servislerinden Hulu’nun da benzer bir proje için TV kanalları ile görüştüğü belirtiliyor. Eğer Hulu da internetten ulaşılabilen TV platformu kuracak olursa YouTube’un rekabet nedeniyle abonelik ücretlerini indirmesi de söz konusu olabilecek.

Tesla, planlarından 2 yıl önde gidiyor

Elektrikli otomobillere karşı önyargıyı kırarak elektrikli otomobillerin de son derece güçlü ve yeterli bir alternatif olabileceğini kanıtlayan elektrikli otomobil üreticisi Tesla, planlarından iki yıl önde olduğunu açıkladı. Tesla’nın kısa süre öncesine kadar 2020’de 500 bin elektrikli araç üretme planının, 2018 yılında gerçekleşeceği anlaşıldı. Yatırımcıları için bir rapor hazırlayan Tesla, 2018 yılında fabrikalarından 500 bin elektrikli araç çıkacağını teyit etti. Böylece Elon Musk’un otomobil firmasının planlardan 2 yıl önde gittiği ortaya çıktı. Firma, 2018’de piyasaya çıkacak olan, makul fiyatlı elektrikli otomobil Model 3 için şimdiden 400 bin sipariş almış bulunuyor. Müşteriler ön sipariş vermek için 1000 dolarlık depozito yatırmak zorunda. Dolayısıyla firma, 2018’deki satışları için 400 milyon doları şimdiden cebine koymuş durumda. Bazı müşterilerin siparişten vazgeçmesi ve 1000 dolarını geri istemesi halinde bile şirketin kasasındaki bu 400 milyon doların, faizsiz bir kredi gibi önemli bir finansman kaynağı olarak değerlendirileceği düşünülüyor.

35 bin dolara Tesla otomobil

Model 3 piyasaya çıktığında 35 bin dolar satılacak ancak çevre vergileri, katma değer vergileri gibi, geri alınabilen vergiler hesaba katıldığında, bu araçların şirket filolarına 30 bin dolara ulaşacağı hesaplanıyor. Tesla’nın, 2018 yılında 500 bin elektrikli aracı yollara çıkaracak olması aynı zamanda rakip otomobil üreticilerinin de iştahını kabartacağından bu gelişme otoyollardaki elektrikli otomobil dönüşümünün çok daha hızlı yaşanmasına neden olacak. Aynı şekilde otoparklara yerleştirilecek elektrik şarj ünitelerinin de daha hızlı yaygınlaşması mümkün olacak.

YouTube 6 saniyelik reklamlara başlıyor

1
YouTube artık TV’nin tahtını elinden alacak kadar güçlenmiş bir video paylaşım platformuna dönüştü. Sadece YouTube üzerinde yayın yapan, düzenli olarak içerik üreten YouTuber’ların kazançları yıllık milyon dolarlara ulaşabiliyor. YouTube bu popülerliği elbette reklam geliri oluşturmak için de kullanıyor ancak reklam seyretmek istemeyenler 5 saniye içinde devreye giren “reklamı geç” butonuna basarak reklamdan kurtulabiliyorlardı. Şimdi ise reklam sevmeyen izleyicilere kötü haber geldi. Google, izlenmesi zorunlu olacak 6 saniyelik reklam formatı üzerinde çalıştığını açıkladı. Buna göre bazı reklamlar 6 saniye uzunluğunda olacak ve “reklamı geç”  butonu görünmeyecek. 6 saniyelik yeni reklamların ismi ise “Bumper reklam” olacak.  Aslında sadece fazladan 1 saniye reklam seyretmek anlamına gelen bu açıklamanın endişe yaratan kısmı ise video paylaşım servisinin yakın gelecekte bu 6 saniyelik formata ek olarak 7-8-9-10 saniyelik yeni formatlar yaratabilecek olması. 6 saniyelik formattan olumlu geri dönüşler alınırsak YouTube daha uzun süreli zorunlu reklam formatlarını denemeye başlayabilir.

Bumper reklamları ne zaman göreceğiz?

Video paylaşım servisi şimdilik 15 saniye ile 1 dakika arasında değişen reklamlar oynatabiliyor ve 5 saniye içinde reklamı geç butonunu gösteriyor. Bazı özel projelerde ise, 8-10 dakikaya çıkan, YouTube’a özel hazırlanmış, advertorial benzeri reklamlar yayına girebiliyor. Bumper reklamlar Mayıs ayı içinde gösterime girecek ve Google’ın açıklamasına göre bu yeni format, uzun formatlı reklamların yerini almayacak aksine uzun formatlı reklamları destekleyen bir yan ürün olarak kullanılacak.  

Donald Trump’ın Silikon Vadisi ile imtihanı!

1
Emlak zengini iş adamı ve Cumhuriyetçi partiden başkan adayı Donald Trump, sert ve ırkçı söylemleri ile hem ABD’de hem dünyada büyük tepkiler alırken, Trump’ın Silikon Vadisi’ni ziyaret etmesi, Trump karşıtlarının daha da gerilmesine neden oldu. Başkanlığı kazandığı taktirde 11 milyon mülteciyi ülkelerine geri göndereceğini vurgulayarak sağcı kesimin beğenisini kazanan Trump, teknoloji şirketlerinde çalışan çok sayıda mültecinin bulunduğu Silikon Vadisi ziyaretinde 2000 kişilik bir protestocu ordusuyla karşılaştı. Trump’ın konuşmasını yapacağı otelin yakınlarına otomobil giriş çıkışının da engellendiği, güvenlik önlemlerinin üst düzeye çıktığı organizasyon gergin geçerken, protestoya katılanlar amaçlarını Trump’ın konuşma yapmasını engellemeye çalışmak olarak açıkladılar. Bir protestocunun, nefret söylemini dile getirmesi için birine konuşma izni vermenin yanlış olduğunu dile getirmesi de ABD medyasında yankı buldu. Protestolar sırasında Trump yandaşları ile karşıları arasında ağır kavgalar yaşandı, ABD bayrakları yakıldı, polis göstericilerin arasına girmekte zorlandı. Bir önceki gece ise Trump’ın ziyaret ettiği Orange County’de Trump karşıtları polis arabalarını yakarak olaylar çıkarmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, Trump’ın en az oy alacağı bölgelerin başında San Francisco’daki Silikon Vadisi geliyor.

Bitcoin’i yaratan adam bu mu?

1
Dijital para birimi Bitcoin, dünyada pek çok önyargıyı kırdı ve herhangi bir maddi varlığa dayanmayan dijital bir kod parçasının da para yerine kullanılabileceğini gösterdi. Bu alana yatırım yapan çok sayıda kişi milyoner oldu, üstelik Bitcoin’i yaratmak için kullanılan şifre teknolojisi, devletlerin sırlarını korumak için oluşturulacak dijital güvenlik sistemlerine de ilham verdi. Ancak bu teknoloyi yaratan kişi kendini asla ortaya çıkarmadı ve kimliğini gizli tutmak için her şeyi yaptı. Bu gizliliğin nedeni ise, para yaratma yetkisine sahip olan devlet ve finans kurumlarının bu tekeli kırmaya kalkan kişiyi cezalandırmak isteyebileceği endişesinin yanında, sayısız suç örgütünün dijital paranın açıklarını bulup sistemi manüple etmek için sistemi yaratan kişiyi kaçırmak isteyebilecekleri düşüncesiydi. Fakat tüm bu endişelere rağmen Avustralya’da bir yazılımcı, Bitcoin’i yaratan kişi olduğunu itiraf ederek gündeme taşınmayı başardı. 1970 doğumlu Avustralyalı yazılımcı Craig Wright medyaya yaptığı açıklamada kendisinin Satoshi Nakamoto takma ismiyle bilinen Bitcoin yaratacısı olduğunu itiraf etti. Aslında bu bilgi tam anlamıyla kesinlik taşımıyor çünkü pekçok insan bunun sahte bir itiraf olabileceğini düşünüyor. Ancak Bitcoin’i yaratan kişiyi sayısız resmi soruşturma, mahkemeler, ceza alma hatta öldürülme tehlikesi bekliyor. Dolayısıyla bu itirafı yapan kişi büyük bir yükün altına girmiş oluyor. Ayrıca, geçtiğimiz yıl hackerların blok zinciri teknolojisi hakkındaki yazılımlar ve yazışmalar üzerinde yaptıkları bir analizde ipuçlarının Craig Wright’a uzandığı ortaya çıkmıştı ancak Wright o dönem sessiz kalmıştı. Wright ise BBC’ye yaptığı açıklamada, gerçek kimliğini açıklamasının nedenini, dijital para hakkındaki spekülasyonları bitirmek olarak gösterdi: “Bu kararı bir anda almadım ve üzerinde çok düşündüm ancak yaptığım işi önemsiyorum ve zarar görmesini istemiyorum. Bitcoin ve blok zinciri teknolojisi dijital para birimlerinin var olabileceğini kanıtları ve bu teknoloji dünyayı daha güzel bir yer yapacak,” ifadelerini kullandı.

10 yaşında Instagram açığı buldu, 10 bin dolar kazandı

0
Bulunan son Instagram açığı bize bir kez daha hatırlattı; sosyal ağlar ve hatta tüm online servisler, aslında birer paylaşım alanından ötedeler. En azından yetenekli kodcular, hacker’lar, yaşları kaç olursa olsun onları aynı zamanda kodlardan örülü birer altın madeni olarak görüyor. Uber’dan Twitter’a kadar pek çok popüler servis, kendi kodlarında güvenlik açığı bulan (ve bunu istismar etmek yerine kendilerine bildiren) yetenekli yazılımcılara hatırı sayılır para ödülleri teklif ediyor. Benzer bir olay da Finlandiya’da yaşandı. Henüz 10 yaşında olan Jani adlı genç bir yazılımcı, Instagram ağında kullanıcıların yorumlarını silmeye yarayan bir açık keşfetti ve bunu yetkililerle paylaştı. Sosyal ağın asıl sahibi Facebook da Jani’yi 10 bin dolar nakit ile ödüllendirdi. Yerel medyaya konuşan Jani, “Justin Bieber dahil herkesi Instagram’de ortadan kaldırabilirdim” açıklamasını yaptı. Aynı zamanda Facebook’tan ürünlerindeki güvenlik açığını bulduğu için para ödülü alan en genç “kod avcısı” olma unvanına kazanan Jani’den önce, 2013 yılında 13 yaşında olan bir çocuk benzer bir olayda ödül kazanmıştı.

Instagram açığı nasıl işliyordu?

TNW haberine göre Jani’nin olmaması gereken bir alanda dolaşırken bulduğu açık, Instagram sunucularındaki kodları değiştirerek kullanıcı yorumlarını silme olanağı tanıyor. Facebook tarafından şubat ayında yapılan testler, açığın varlığını teyit etti ve küçük hacker ödülünü aldı. Facebook tarafından yapılan açıklamada ise, “kod avı” programının beş yılda 2 bin 400’ün üzerinde doğruluğu teyit edilmiş başvuru aldığı ve 800’ün üzerinde araştırmacıya toplam 4,3 milyon dolar para ödülü dağıtıldığı belirtildi. Geçtiğimiz yıl ortalama ödemenin 1.780 dolar olduğu düşünülürse, Jani’nin bulduğu açığın ne kadar kritik olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Microsoft, İtalyan şirketini satın aldı

Microsoft, yakın gelecekte nesnelerin interneti kavramının büyük önem kazanacağının farkında. Bu alandaki çalışmalarını güçlendirmek isteyen Microsoft şimdi küçük bir İtalyan şirketini alıp kendi bünyesine kattığını duyurdu. Solair isimli İtalyan şirketi aslında bir veri analiz şirketi ancak uzmanlaştığı alan, minik internet nesneleri arasındaki veri akışını izlemek ve analiz etmek. Örneğin, İtalya’da çok popüler olan akıllı espresso makinelerinin oluşturduğu veriyi okuyan firma, makinelerin malzeme durumunu sürekli kontrol altında tutuyor ve malzemeler bitmeye yaklaştığında yeni malzeme siparişi verdiriyor. Yazılım devi ise sadece evlerde kullanılan akıllı minik cihazların değil, fabrikalar, ofisler, alışveriş merkezleri, mağazalar gibi sosyal alanlarda kullanılacak akıllı cihazların yakın geleceğin pazarlama ve ticaret operasyonları için çok önemli olacağını ve bu cihazları kontrol etmenin çok önemli olacağını vurguluyor. Microsoft ayrıca bulut servisi Azure’u da tüm bu akıllı minik cihazların bağlandığı ana platform haline dönüştürmek istiyor. Bir diğer deyişle, dünyadaki tüm akıllı cihazların, ihtiyacı olan tüm veriyi, depolamayı, uygulamaları Azure üzerinden sağlamasını hedefliyor. Yazılım devinin satın altığı Solair ise 2011 yılında kurulmuş bir yazılım şirketi ve şu anda 37 çalışanı bulunuyor. Solair’in CEO’su ve 37 çalışanı artık Microsoft’un çalışanları olacaklar.

Google 100 yeni sürücüsüz otomobil üretecek

Google, sürücüsüz otomobil teknolojilerine büyük önem veriyor. Yakın gelecekte dünyadaki bütün otomobillerin sahip olacağı bu teknoloji sayesinde kendine de yeni bir pazar yaratmış olacak Google elindeki sürücüsüz otomobil teknolojilerini büyük otomobil firmalarına satarak Android sisteminde olduğu gibi, tüm otomobillerde var olmayı umut ediyor. Bu strateji çerçevesinde Google’ın yeni adımı büyük önem taşıyor. Google, şimdi ABD’de test sürüşüne başlayacak 100 yeni otomobil için Fiat Chrysler ile iş birliğine gittiğini açıkladı. Bu işbirliğine göre 100 Fiat Chrysler otomobili fabrikatan Google otonom otomobil teknolojileriyle donanmış olarak çıkacak. Google’ın daha önceki test araçları, Google’ın piyasadan satın aldığı Lexus modelleri üzerine Google tarafından kurulan sistemlerle üretilmişti. Şimdi ise teknoloji otomobillere doğrudan fabrikada monte edilecek. Bunun için de Google ve Fiar Chrysler mühendisleri bir arada çalışıp teknolojinin araca nasıl adapte edileceğini birlikte çözecekler. Böylece Fiat Chrysler modelleri de otonom sürüş için seri üretime hazır olacak, FC mühendisleri yakın gelecekte bu teknoloji resmen kullanıma girdiğinde, fabrikayı sürücüsüz otomobillerin üretimi için daha kolayca modernize edebilecekler. Google ve Fiat Chrysler’ın planına göre, yeni sürücüsüz otomobiller, 2016’nın sonunda yollara çıkmaya hazır olacak.

Rus Hacker’lar Nasıl Çalışıyor?

2
En yaygın parola kombinasyonunun 123456 olduğu dönemlerde basit şifreleri kırıp kendine tarife belirlemek için bir Rus hacker olmak gerekmiyordu. Bugün ise hem harf hem rakam gerektiren parolalar çoğu online servis tarafından zorunlu hale getirildi ve artık ruh eşinizin ya da patronunuzun e-posta adresine, Facebook hesabına sızmak eskisinden daha zor. Neyse ki profesyonel hacker dünyası emrinize amade(!). Üstelik Dell’in bu yıl üçüncüsünü yayınladığı Yeraltı Hacker Pazarları raporuna göre öyle kaliteli müşteri hizmetleri var ki; iş Deep Web üzerinde dönmese “hackersepeti.com” adresini alıp bir de Google reklamı vermeleri işten bile değil. İlk olarak bilmeniz gereken, her türlü illegal işte parayı gönderip, hacker’ın işi yapması için yaradana el açma dönemi kapanmış; artık GittiGidiyor gibi pazar yerlerinde olduğu gibi ödeme yapmadan önce hizmeti alıyorsunuz.

Rus hacker tarifesi: 129 dolara Gmail hack!

Ücretler ise öyle sandığınız gibi binlerce dolar seviyesinde değil. Örneğin Gmail, Yahoo ya da Hotmail gibi hesapları ya da popüler sosyal medya hesaplarını Rus hacker pazarından birini tutup ele geçirmenin bedeli sadece(!) 129 dolar. Kurumsal e-posta hesaplarında ise tarife biraz tuzlu; bu adresleri ele geçirmek 500 dolardan başlıyor. sifreleme güvenlik protonmail Şimdi bir de masanın öbür tarafında yer aldığımızı düşünelim; Dell’in raporu bu taraf için oldukça endişe verici. Çünkü hacker’lar, tüm bu işlemin herhangi bir alarmı tetiklemeksizin tamamlanacağını garanti ediyor. Yani ele geçirilen hesabın parolasında herhangi bir değişiklik olmuyor. Hack saldırısına uğrayan bunu fark etmiyor bile! Müşteri hizmetleri konusunda da hack hizmetleri, ele geçirdikleri e-posta veya sosyal medya platformlarının müşteri hizmetleriyle yarışıyorlar. Dell’in Deep Web’de dolaşan araştırmacıları, “hack servis sağlayıcıların” hafta içi 11.00 – 23.00, hafta sonu da ek mesailerle iletişime açık olduklarını belirtiyor. Üstelik bazıları ücretsiz bir “deneme saldırısı” bile yapmaya hazır.

DDoS’u denemesi bedava

Bir grup güvenlik uzmanı tarafından Deep Web olarak bilinen ve pek çok yasadışı aktivitenin gerçekleştiği, Google gibi arama motorları yoluyla erişilemeyen internet sayfalarında gezilerek elde edilen bu bulgulara göre, hack hizmetleri basit hesap ele geçirmelerden çok daha kapsamlı saldırılara kadar uzanıyor. Bunun içinde son dönemde sıkça gündeme gelen DDoS saldırıları da var. Saati sadece 5 dolara herhangi bir hedef için DDoS kiralayabilir, üstelik bunu ücretsiz bir deneme saldırısıyla taçlandırabilirsiniz(!). Online banka hesapları da içinde bulunan mevduata göre ücretlendiriliyor. Örneğin hacker’lar 50 bin dolar barındıran bir banka hesabının giriş bilgilerini kendileri kullanmıyor. Bunu 587 dolara Deep Web’de satışa sunuyor. Kısacası ahlaki ve yasal ölçütleri gözardı ettiğiniz sürece internetin yeraltı dünyasında kendinize istediğiniz hizmeti bulmanız mümkün. güvenli e-posta mail

Peki, nasıl korunacağız?

Talep olmasa, arz olmazdı. Rus hacker’lar bu kadar profesyonel ve düzenli çalışan bir pazar kurduysa, birileri de bunun müşterisi olarak vitrinleri geziyor olsa gerek. Dell aynı raporda, hack saldırısına karşı savunma yöntemlerini de beş adımda özetliyor: 1. Kullanabildiğiniz her serviste iki adımlı doğrulama yöntemini tercih edin. 2. Güvenlik yazılımınızı güncel tutun. 3. Nerede gezdiğinize, neye tıkladığınıza ve özellikle ne indirdiğinize dikkat edin. 4. Online banka hesaplarınızdaki her türlü değişimi gözetim altında tutun. 5. İnternette yaptığınız hiçbir şeyin gerçekten gizli kalabileceğini düşünmeyin.

HPE Fikir Ekonomisinin ihtiyaçlarına Synergy ile çözüm buluyor

Bir yanda geleneksel ama devasa altyapıları ve köklü mazileriyle faaliyet gösterdiği alanda lider olan devler, diğer tarafta ezber bozan “yıkıcı” fikirleri ve yeni nesil altyapılarıyla onlara kafa tutan startup’lar; Fikir Ekonomisinde kabul edilemez tek bir zafiyet var: İkisinin arasında kalıp sıradan olmak! Günümüzde faaliyet alanı teknoloji olmayan bir şirketin bile, 10 yıl önceki teknoloji devleri kadar IT yatırımı yapması gerekiyor. Hal böyle olunca kurumlar; yeni nesil bulut, mobilite ve büyük veriye ayak uyduracak yeni nesil uygulamaları çalıştırmak ile geleneksel sistemlerde çalışan ve yıllardır kullanılan uygulamalarla devam etmek arasında kalıyor. Peki, her iki altyapıyı ortak çalıştırabileceğimiz bir platform olsaydı ilginç olmaz mıydı?
hpe mert sarikaya
Mert Sarıkaya – HPE Sunucular Türkiye Müdürü
HP Enterprise’ın yeni vizyonu “Şekillendirilebilir Altyapı” ve onun ilk ürünü olan Synergy için hareket noktası da bu olmuş. Her geçen gün hızla değişen ve gelişen ihtiyaçlara yanıt verecek bir altyapının karmaşadan uzak, yüksek performanslı, eski ve yeni nesil uygulamaların ortak çalışmasına müsait ve “şekillendirilebilir” olması gerektiğini belirten HPE Sunucular Türkiye Müdürü Mert Sarıkaya, “Bunu sağlamak için altyapıların hem ortak çalışma (workgroup), veri işleme, analitik ve web altyapısı gibi geleneksel uygulamaları hem de mobilite, büyük veri, bulut gibi trendler ile gündeme gelen yeni nesil uygulamaları aynı anda, bir arada ve tek bir platformda desteklemesi gerekiyor,” diyerek HPE Synergy’i anlatmaya başlıyor: “Buradan hareketle HPE, Şekillendirilebilir Altyapılar için sıfırdan tasarlanmış ilk platform olan HPE Synergy ile BT’nin isteği doğrultusunda yeni değerleri anında ve sürekli olarak yaratması ve sunması için BT’nin gücüne güç katan bir deneyim sunuyor.”

Şekillendirilebilir Altyapı için üç temel tasarım ilkesi

Farklı uygulama altyapılarını aynı platformda buluşturmak için, BT altyapısı oluşturma yöntemlerinde beyaz tahtaya kadar geri giden HPE, Synergy ile hayata geçirdiği Şekillendirilebilir Altyapı mimarisini Akışkan Kaynak Havuzları, Yazılım Tanımlı Zeka ve Birleştirilmiş API ilkeleriyle oluşturuyor. Akışkan Kaynak Havuzları ile fiziksel, sanal ve container üzerinden farklı platform teknolojilerine destek sağlanırken, kaynak havuzlarının esnekliği ve ölçeklenebilirliği öne çıkıyor. Uygulamaların ihtiyacına tam olarak uyacak ve değişken ihtiyaçlara yanıt verecek veri işleme, depolama ve ağ çözümleri de yine bu havuzlar ile çözüme kavuşuyor. SDI, yani Yazılım Tanımlı Zeka ise altyapıyı kendi kendine keşfetme ve kaynakları ihtiyaçlar doğrultusunda otomatik birleştirme, fiziksel ve sanal yapıların fonksiyonlarını denetleme ve kesintisiz güncelleme desteği sunuyor. Birleştirilmiş API sayesinde geliştiriciler, tüm altyapıyı tek satırlık bir kod ile tanımlayabilirken, bu aynı zamanda yüzde 100 programlanabilir altyapılara kapı açıyor.
hpe Taha Tungekar
Taha Tungekar – HPE Ortadoğu & Afrika Kategori Müdürü

Şekillendirilebilir Altyapı nasıl fayda sağlıyor?

HPE Synergy’nin sahip olduğu bileşenleri bu şekilde özetleyen HPE Ortadoğu ve Afrika Kategori Müdürü Taha Tungekar, böylelikle hem geleneksel altyapıları hem de yeni nesil uygulamalar ve hizmetleri aynı altyapı üzerinden sunduklarını anlatıyor: “Bu sayede karmaşayı azaltıyor; yeni nesil uygulamalar için işletme verimliliğini ve hızı artırıyoruz.” HPE Synergy tek bir arayüz üzerinden, fiziksel ve sanal bilgi işleme, depolama ve ağ ihtiyaçlarını akışkan kaynak havuzundan birleştirerek farklı iş yükleri için şekillendirilebilir altyapılar sunuyor. HPE Synergy, genişletilebilir bir platform olarak, sanallaştırma, hibrid bulut ve DevOps gibi uygulamaları ve operasyonel modelleri aynı anda mümkün kılıyor. HPE Synergy ile BT sadece iç hizmet sağlayıcı değil, iş sonuçlarına yönelik yeni nesil uygulamaları hızlı bir şekilde devreye alarak iş birimlerinin de ortağı haline gelebiliyor. Diğer bir deyişle sistem, atıl kaynak ve işletim maliyetlerini azaltırken, uygulamaları bulut hızında çalıştırarak üretkenliği ve kontrolü artırıyor.

Samsung ve Sony bu lenslerin peşinde!

1
Mobil ve giyilebilir teknolojiler alanında sıra kontak lenslere geldi. Google’ın Glass ürünü ve diğer akıllı gözlükler insanların yüzünde “cyborg” görüntüsü oluşturup tepki toplayınca teknoloji firmaları gözlük adımını atlayıp doğrudan kontak lenslere odaklanmaya başladılar. Google’ın akıllı kontak lens patenti aldığının ortaya çıkmasının ardından şimdi de Samsung ve Sony’nin konta lens patentleri ortaya çıktı. İki teknoloji devinin, akıllı kontak lenslerin fotoğraf ve video çekebilmesini sağlayacak patentler aldığı anlaşıldı. Sony’nin patentine göre, kullanıcının belirli bir paternde göz kırpması halinde akıllı kontak lensin fotoğraf veya video çekimi yapması mümkün olacak. Ayrıca, kontak lens üzerindeki mikro kameranın göz bebeğinin hareketi nedeniyle görüntülerde blur efektinin oluşmaması için Sony’nin geliştirdiği özel bir algoritma da patentte yer alıyor. Hem Sony’nin hem de Samsung’un patentlerinde, kontak lenslerin üzerinde minik bir ekran da yer alıyor. Böylece kullanıcılar çektikleri fotoğraf ve videoları lens üzerindeki ekrandan tekrar izleyebilirken internette sörf yapmak, dizi/film seyretmek gibi imkanlara da sahip olacaklar. Yine de patentlerin alınmış olması bu ürünlerin piyasaya çıkmasını garanti etmiyor. Üreticilerin bu lensleri geliştirebilmesi için hala yıllar var. Ayrıca Google Glass konusunda sosyal hayatta yaşanan büyük tepkinin lens takanlar için de gündeme gelebileceği endişesi var. Gece kulübü, spor salonu, bar, sinema gibi sosyal alanların girişine, akıllı kontak lensleri tanıyan özel dijital tarayıcılar yerleştirilmesi gündeme gelebilir zira fotoğraf ve video çekebilen lenslerin varlığı sosyal yaşamda mahremiyet konusunda büyük “paranoyaların” yaşanmasına sebep verebilecek.  

Google arama motoru artık doğrudan çeviri yapıyor

1
Google, bugünden itibaren, yabancı kelimelerin aratılması halinde arama sonuçlarında kelimenin çevirisini de göstermeye başladı. Daha önce Google’ın translate servisi üzerinden yapılan veya yabancı kelimenin yanına eklenen “çevirisi, tercümesi” gibi ekler sayesinde arama sonuçları üzerinde gösterilen tercümeler artık standart şekilde arama sonuçlarında yer almaya başladı. Google bu çeviri sonucunu sadece aranan kelime, kullanıcının tercih ettiği ana dil seçiminden farklı ise gösterecek. Ancak bu özellik sadece basit ifadelerde çalışıyor, uzun cümlelerde devreye girmiyor. Birkaç kelimeden uzun cümlelerin çevirisi için kullanıcıların Google Translate servisine erişmesi gerekecek. gracias   Google da Ara Ayrıca kullanıcılar arama sonuçları üzerinde çıkan kutulardan arattıkları kelimenin başka dillere nasıl tercüme edildiğini de kutuların üzerindeki dil seçimleri sayesinde kolayca görebilecek. Bu işlem ise Google’a kullanıcının hangi yabancı dillerle ilgilendiği konusunda bilgi verecek ve Google’ın ilgili dil ve ülke hakkında kullanıcının karşısına yeni reklamlar çıkarması için önemli bir bilgi olacak. Örneğin İspanyolca ile ilgilendiği tespit edilen kullanıcıya, İspanya, Meksika, Latin Amerika için tatil, uçak bileti, otel rezervasyon teklifleri gösterilebilecek, İspanyol mutfağı hakkında yayın yapan yemek sitelerinin reklamları ulaştırılacak. Kısacası, Google bize reklam göstermek için bu fırsatı da değerlendirecek.