Microsoft dijital dönüşümü yaygınlaştırmakta kararlı

0
Microsoft Türkiye için Nisan 2016’nın oldukça hareketli geçtiği bir gerçek. İlk olarak 5 Nisan 2016’da Ankara’da “Microsoft Ankara Bilişim Zirvesi” adlı etkinliğiyle ağırlıklı olarak kamu sektörüne yönelik çözümlerini ve bu alandaki uygulamaları paylaşan Microsoft, 20 Nisan’da ise bu kez İstanbul’da dijital dönüşümü temel alan, 30 farklı sektörden temsilcileri ağırladığı Kurumsal Çözümler Zirvesi’ni gerçekleştirdi. Yeni nesil bulut ERP çözümü Dynamics AX çözümünü İstanbul’da düzenlenen Kurumsal Çözümler Zirvesi’nde lanse eden Microsoft’un bu çözümü, 40 dilde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 137 ülkede pazara sunuldu. Yeni nesil Microsoft Dynamics AX sürümüyle kurumlara yeni mobil senaryoları hayata geçirme, bulutun sunduğu olanakları stratejik avantaja dönüştürme, müşterilerle daha iyi etkileşim kurma ve mobil çalışanlar için daha verimli bir ortam kurgulama fırsatı sunuluyor. Bilişim ekonomisi güç kazandıkça pazarda lider olmak geçmişe oranla çok daha çekişmeli bir hale geliyor” diyen Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu, şirketlerin Fortune 500 gibi global sıralamalardaki yerleri 1970 ve 80’lere göre yüzde 40 oranında daha hızlı bir şekilde değiştiğine dikkat çekti. Kansu sözlerini şöyle sürdürdü: “Kurumların çöküş oranı, ortalama şirketlerde, liderlere göre 2 kat daha fazla. Değişerek büyümek ve bunu başarıyla sürdürmek isteyen şirketler bugün teknolojilerine yatırım yapıyor, yol haritalarını bulut bilişim, büyük veri, kurumsal sosyal ağlar, mobilite ve güvenlik gibi mega trendler üzerinden planlıyorlar.” Değişimin getireceği sorunlara karşı hazırlıklı olmak bizim elimizde diyen Murat Kansu şunları söyledi: “Geçmiş endüstri devrimlerinde kalifiye eleman geliştirmek 20-30 yıl almıştı. Dördüncü Endüstri Devrimi’nin getirdiği dinamizm ve ölçek bunu bir seçenek olmaktan çıkarıyor. Microsoft olarak biz de bugünün gereksinimlerini ve geleceğin trendlerini göz önüne alarak stratejimizi ve misyonumuzu yeniden tanımladık. Bugün yeni stratejimiz doğrultusunda bireylerin ve kurumların daha fazlasını başarması için onlara güç katıyoruz. Türkiye bugün gelişmiş ve gelişmekte olan pazarlar arasında özel bir konuma sahip. Gerek jeopolitik konumu gerekse genç nüfusu ile muazzam bir büyüme potansiyeli barındırıyor. Bu potansiyel bize her işimizde ilham veriyor. Microsoft Türkiye olarak çok başarılı bir ekibe sahibiz. Sağlam altyapımızı önümüzdeki dönemde de güçlendirerek, kurumların dijital dönüşüm süreçlerinde onlara destek olmayı hedefliyoruz.”

En çok iş ilanı mobil yazılımcılar için verildi

1
İnternette bir çok kanal kullanılarak ürünün reklamının yapılması olarak özetlenebilecek dijital pazarlama sayesinde, şirketler müşterilerinin yakın zamanda hangi ürünü alabileceğini tahmin edebiliyor. Ayrıca müşterinin ne kadar harcama yapabileceğini öngörebilen sistemler sayesinde bütçelerini müşteriden müşteriye farklılaştırabiliyor. Web tasarımdan sosyal medyaya, arama motoru optimizasyonundan online pazarlamaya kadar birçok uzmanlık dalını içeren dijital pazarlama, gençler için cazip fırsatlar sunuyor. En fazla işe alımın özellikle tahminen 15 bin kişinin çalıştığı e-ticaret sektöründe yapılması bekleniyor. Eposta gönderim, internet sitesinden satış, banner yayınlama, online aktiviteler ve daha birçok iş konusu e-ticaret sitesinin her an gündeminde bulunuyor. Dijital pazarlama ise bu sektörün candamarları arasında yer alıyor. Henüz 20 yıllık bir sektör olması ve çok hızlı büyümesi nedeniyle e-ticarette önemli bir istihdam açığı olduğunu vurgulayan ETİD (Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Orhun, tüm perakende sektöründe yıllık 3 bin kişiden fazla yazılımcı, tasarımcı ve online pazarlama uzmanına ihtiyaç olduğunu ve bunun ağırlıklı yeni mezunlarla giderildiğini söylüyor. Orhun, “Dijital pazarlamayı yazılım geliştirmelerini, tasarımları yapanlar ve uygulamaları etkin bir şekilde kullananlar olarak üçe ayırırsak herbirinde önemli istihdam açığı bulunuyor. Yeni mezun olacaklar bu dalları ciddi olarak düşünmeli” diyor. Mesai kavramı yok Dijital pazarlama 7/24 yaşayan bir alan olduğuna dikkat çeken ETİD Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Orhun sözlerine şöyle devam ediyor: “Kişileri ‘bilgisayarımı kapatır yarın sabaha kadar işimi hayatımdan çıkartırım” tarzından uzak bir yaşam bekliyor. Yaptığı önemli bir kampanyanın sonuçlarını akşam izlemeyen bir dijital pazarlamacının, gerekli aksiyonları o anda almazsa başarılı olması çok zor” Yeni neslin bu alanı çok sevdiğini,, adaptasyon ve öğrenme becerilerinin de çok yüksek olduğunu söyleyen Positive A Digital Approach Kurucu Ortağı Caner Istı’ya göre en çok dijital pazarlama stratejilerini oluşturacak analistler, kullanıcı deneyimi uzmanları ve tasarımcıları en çok aranan pozisyonlar arasında yer alıyor. (UI ve UX designer’lar). Caner Istı bu alanların ayrımlarının henüz şirketler ve kişiler tarafından algılanamadığını, ayrıca kullanıcı deneyimine yönelik tasarıma yönelmek isteyenlerin çok genç ve perakende sektöründe deneyimsiz olduğunu söylüyor. Istı “Şirketlerin omni-kanal dönüşümü serüveninde süreci yönetecek danışman ve yöneticilere de ihtiyaçları yüksek seviyede” diyor. Okul yıllarında deneyim kazanmak çok önemli Dijital pazarlamada 1 yıllık deneyim bile çok önemli. Özellikle yazılım ve tasarımda daha okul yıllarında projelerde görev almış olanlar avantajlı konumda bulunuyor. Online pazarlama uzmanlarında deneyimin yanısıra yaratıcılık da aranıyor. Ayrıca İngilizce, takım çalışmasına yatkınlık, yeni iş yaklaşımlarını yakından takip etmek, Microsoft Office programlarına (özellikle Excel’e) hakim olmak ve arama motorları reklam süreçlerini iyi bilmek gerekiyor. Bu alandaki pozisyonların çoğunda SEO (Arama Motoru Optimizasyonu), SEM (Arama Motoru Pazarlama) ve ‘adwords’ bilgisi olanları tercih ettiklerini söyleyen Hürriyet E-Business Dijital Pazarlama Koordinatörü Mustafa Kemal Temel, ayrıca yeni fikirler üretebilme, rapor ve analiz yapabilme niteliklerinin de önemini vurguluyor. Yenibiris.com’da SEO Uzmanı ilanı veren firmalardan Touristica Seyahat Acentası’nın Muhasebe Müdürü Hikmet Ögrüç, rekabetin hiç durmadığı turizmde arama trendlerinin devamlı değiştiğini söylüyor. Yönetici, SEO uzmanından içerik oluşturma ve yönetme, trendleri takip gibi konularda da bilgi sahibi ve çok iyi bir pazarlamacı olmasını beklediklerini ilave ediyor. Adaylar öğrenmeye açık olmalı İş görüşmelerinde adayın belirttiği özellikleri ile deneyimlerinin ne kadar uyuştuğuna ve işe ne derecede hakim olduğunu anlamaya yönelik sorular soruluyor. Kişinin öğrenmeye açık ve istekli olmasına çok önem veriliyor. Ancak görüştüğümüz yöneticilerin çoğu bunun zor bulunan bir özellik olduğu konusunda da hemfikir. Yenibiris.com’da son 6 aydaki başvurular yüzde 48 oranında arttı. En çok başvuru sosyal medya uzmanı ve SEO uzmanına yapıldı. İlanlar ise son 6 ayda yüzde 34 arttı. En çok ilan verilen pozisyonlar ise Mobil Yazılım Uzmanı, Sosyal Medya Uzmanı, Web Tasarım Uzmanı, Dijital Pazarlama Uzmanı, SEO Uzmanı, Sosyal Medya Yöneticisi, Adwords Hesap Yöneticisi, Web Tasarım Eğitmeni, Dijital Pazarlama Müdürü ve SEO Yöneticisi olarak sıralanıyor.

DE-CIX: İstanbul Dijital Aktarım Merkezi Olacak

0
Ağ operatörlerinin trafik paylaşımına imkan tanıyarak uluslararası internet trafiğini rahatlatan internet değişim noktaları (IXP), operatörler açısından düşük maliyet ve yüksek performans, aboneler için ise daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlıyor. Türkiye’de bu altyapı teknolojilerinin hayata geçmesi, yoğun bir siyasi sürecin sonucunda yaşandı. Gezi Olayları sonrası 2013 yılı ortasında açıklama yapan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, “Bizim bilgilerimizin başka ülkeleri dolaşarak Türkiye’ye gelmesinin, hem bilgi güvenliği hem bilişim altyapısı açısından zafiyet oluşturduğu ortaya çıktı” dedi ve bunun çözümü olarak internet değişim noktalarının Türkiye’de kurulacağını anlattı. Eylül 2014’te ise o dönem bakanlık koltuğunda bulunan Lütfi Elvan yurtdışından yapılan yasadışı dinlemelerle ilgili konuşarak “Yurtdışı trafiğin internet değişim noktalarının Türkiye’de olması konusunda bir çalışma başlatıldı” açıklamasını yaptı. Kısacası devlet açısından baktığımızda, internet değişim noktaları bir tercih değil; kritik bir güvenlik ihtiyacı olarak görülüyor.

Yerel internet değişim noktası ulusal güvenlik için şart

Özel sektör için ise veri trafiğinin yerel olarak paylaşılması gecikmeleri ortadan kaldırırken aynı zamanda yeni iş fırsatları sunuyor. Veri trafiğinde ara bağlantıları kurma hedefiyle 20 yıl önce operatör bağımsız bir şekilde kurulan DE-CIX, bugün dünyanın en büyük internet değişim noktası operatörlerinden biri. İstanbul’un uluslararası veri trafiğinde bir sonraki aktarım merkezi olacağını belirten DE-CIX Yönetim Kurulu Üyesi Ivo Ivanov, Türkiye’deki ekonomik güce ve jeopolitik konuma dikkat çekiyor ve Frankfurt’un DE-CIX ile geçirdiği dönüşümün bir benzerini İstanbul için kurguladıklarını anlatıyor: “Bizim işe başladığımız 1995 yılında Frankfurt’ta güçlü bir iletişim altyapısından söz etmek mümkün değildi. O dönemde Almanya’da ve Avrupa’nın geri kalanında trafik değiş tokuşu yapacak ağ operatörlerinin önce trafiği okyanusun diğer tarafına, ABD’ye taşıması ve ardından geri alması gerekiyordu. Bu aktarım sırasında yaşanan gecikmeler ise tüm operatörlere olumsuz etki ediyordu.” Yıllar geçtikçe internet hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu, online nüfus arttı ve bu sistemin çalışmayacağı anlaşıldı. Denizaşırı aktarma yapmayan, operatörlerin yükünü paylaşacak yerel bir ara bağlantı altyapısının Almanya’da, Avrupa bölgesini kapsayacak şekilde kurulmasına karar verildi. Ancak veri merkezleri kurgulanacak internet değişim noktalarının, operatörler arasındaki rekabete zarar vermemesi gerekiyordu. Bu nedenle tüm operatörlerden bağımsız ve hepsine eşit mesafede bulunan, nötr bir yapılanma olarak DE-CIX Frankfurt’ta kuruldu: “Yirmi yıl sonra bugün Frankfurt’ta saniyede 5 terabitin üstünde trafik değişimi gerçekleştirilebiliyor. Dünyanın dört bir yanından yüzlerce taşıyıcı Frankfurt’ta iş yapıyor. İstanbul’da da buna benzer bir senaryoyu gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.”

Hiçbir operatörün DE-CIX üzerinde yaptırım gücü yok

DE-CIX Avrupa’nın en büyük internet birliği olan Internet Industry Association tarafından yönetiliyor. Türk Telekom ve Superonline gibi servis sağlayıcılar da bu birliğin üyeleri olarak kayıtlı. Bu sayede DE-CIX operatörlerden bağımsız kalabiliyor ve veri trafiğinin ara bağlantılarla paylaşımına olanak tanırken rekabete zarar vermiyor. Kurumun en büyük operasyonu Frankfurt’ta olsa da, Almanya’da Münih, Hamburg ve Düsseldorf olmak üzere üç adet, dünya genelinde ise New York, Dallas, Marsilya, Palermo, Madrid ve Aralık 2015 itibarıyla İstanbul olacak şekilde altı farklı bölgesel operasyonu daha bulunuyor. DE-CIX ayrıca Dubai’de iş ortakları aracılığıyla faaliyet gösteriyor. İnternet trafiğinin Doğuya doğru kaydığını belirten DE-CIX CEO’su Harold Summa ise bunu şöyle açıklıyor: “İnternet trafiği Batıdan Doğuya doğru hareket halinde. ABD ile başladı; sonra Avrupa’da Amsterdam, Londra, Frankfurt, Sofya ve sırada İstanbul var.” DE-CIX’in Türkiye hedefleri arasında, Ankara, Bursa ve İzmir’de 15’in üzerinde veri merkezi lokasyonunda hizmet vermek bulunuyor. İstanbul’u “Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan yeni geçit” olarak tanımlayan DE-CIX, internet değişim noktası sayesinde oluşturacağı “dijital çekim alanı” ile uluslararası içerik sağlayıcıları da İstanbul’a çekmeyi ve ülkenin coğrafi konumunu avantaja dönüştürerek Irak ve İran gibi bölge ülkelere Türkiye üzerinden trafik aktarımı yapmayı planlıyor.

IBM: Siber suçların maliyeti 700 milyar dolara ulaştı

0
IBM Türk, TechInside’ın da davetli olduğu özel bir toplantıda siber güvenlikteki son trendleri ve bu alanda dikkat edilmesi gereken noktaları paylaştı. IBM Türk Güvenlik Satış Lideri Engin Özbay’ın evsahipliğinde düzenlenen toplantıda, IBM’in X-Force adlı global araştırma ve geliştirme biriminin hazırladığı özel bir raporun detayları da paylaşıldı. Siber saldırıların sayısının her geçen gün arttığına dikkat çeken Özbay, adet bazında 2013 yılında 800 milyonun üzerine çıkan saldırıların 2014’te 1 milyarı geçtiğini, 2015’te ise emsalsiz bir şekilde yükseldiğine vurgu yaptı. Yeni teknolojilerin iş yapış biçimlerine girmesiyle yeni risklerin ortaya çıktığını belirten Özbay, IBM araştırmalarına göre şirketlerin güvenlik liderlerinin yüzde 44’ünün gelecekte önemli bir bulut sağlayıcının güvenlik açığı yaşayabileceğini düşündüğünü kaydetti. Aynı araştırma, şirketlerin yüzde 33’ünün mobil uygulamaları kullanıma sunmadan önce güenlik açıklarına karşı yeterince test yapmadığını da ortaya koydu. Araştırmayı gerçekleştiren IBM X-Force’un müşterileri gelişmiş saldırılardan ve tehlikelerden korumak için gerekli içeriği sağlamak üzere pek çok araştırma yaptığını dile getiren Özbay, X-Force’un 133 ülkede 20 binin üzerinde cihazda, günlük 15 bin vaka, 1 milyonun üzerinde özgün malware örneğinin analiz ettiğinin altını çizerken güvenlik alanında 3 binden fazla patente sahip olduğunu da kaydetti. Her yıl 500 milyondan fazla kişisel veri çalınıyor Araştırmanın dikkat çeken bulguları arasında yaşamlarımızda daha fazla yer alan IoT teknolojilerindeki ivme dikkat çekiyor. Akıllı televizyonlardan kamera sistemlerine, buzdolaplarından otomobillere, internete bağlı olan her şeyin hack’lenebileceği günümüzde hacker’lar kendi aralarında oluşturdukları ekosistemle bundan ciddi oranda gelir elde ediyor. Çalınan kayıt başına oluşan zararın ortalama 154 dolar olduğunu söyleyen Özbay, bu miktarın sektöre ve veriye göre değiştiğini, örneğin ABD’de sağlık alanındaki bir veri hırsızlığının maliyetinin kayıt başına 300 doların üzerine çıktığının altını çiziyor. Özbay’ın açıklamalarındaki ‘hacker’ların darkweb üzerinden kod ticareti’ yaptığı bilgisi tehdidin boyutlarını tanımlama açısından önemli. Özbay, hırsızların kendi SLA’leri olduğunu, ürettikleri kodların çalışmaması durumunda açıkladıkları standartlar uyarınca yeni kodlar geliştirdiklerini sözlerine ekliyor. Siber suçların yıllık küresel maliyetinin pek çok ülkenin milli gelirine eşdeğer olduğuna dikkat çeken Özbay, saldırganların kendilerini yeni teknolojilere adapte olma noktasında hızla geliştirdiğini, bu gelişimin de yılda ortalama yarım milyardan fazla kişisel bilgi kaydının çalınmasına neden olduğuna vurgu yapıyor. IBM Security’nin strateji ve liderlik, hızlı dönüşüm ile entegre çözümler sunan bir yapıya sahip olduğunu söyleyen Özbay, üzerinde çalıştıkları başlıca konuları ise gelişmiş tehditler, yasal zorunluluklar, bulut bilişim, yetenek azlığı, mobil ve nesnelerin interneti olarak sıralıyor. Özbay, IBM X-Force’un 7 terabyte’ı bulan güvenlik arşivinin internet üzerinden herkese açık olarak yayınlandığını, IBM X-Force Exchange başlıklı bu sayfada tespit edilen tüm saldırıların anlık olarak paylaşıldığını da ekliyor. Yitip giden sadece veri değil, itibar da zarar görüyor Şirketlerin artık veri ile çok daha içli dışlı olduğuna değinen IBM Türk Güvenlik Satış Lideri Engin Özbay, kritik veri olarak tanımlanan verilerin şirketlerde ortalama yüzde 2’lik paya sahip olduğunu söylerken bu küçük oranda yaşanacak bir veri çalınması olayının şirketlerin itibarını yüzde 70’e varan oranda düşürdüğüne dikkat çekiyor. Kurumların bu nedenle tıpkı bina güvenliğini sağlayan özel güvenlik personeli gibi veri güvenliği için de önlem alması gerektiğine değinen Özbay, IBM X-Force’un dünya genelindeki 10 Security Operation Center ile müşterilerine bu hizmeti sunduğunu kaydediyor. Bu merkezler ile müşterilerinin 7/24 veri güvenliğini sağladıklarını ifade eden Özbay, ayrıca analitik ve yapay zeka alanındaki yetkinlikleri tüm dünyada bilinen Watson’ı yakın zamanda siber güvenlik için de kullanmaya başlayacaklarını sözlerine ekliyor.

iPhone’u kırmak pahalıya patladı

0
San Bernardino saldırısındaki tetikçilerden birine ait olan kilitli iPhone’daki verilere ulaşmak isteyen FBI, üretici firma Apple’dan destek istemiş, teknoloji devi ise kullanıcı mahremiyetini öne sürerek bu talebi reddetmişti. Sonrasında mahkemelere taşınan bu talep hakkında izin çıkmayınca, federal büro sorunu bir güvenlik şirketiyle halletti. En çok merak edilen soruların başında “iPhone FBI’a kaça mal oldu” geliyor. Geçtiğimiz hafta Londra’daki Aspen Güvenlik Forumunda konuşan FBI Başkanı James Comey bu sorudan kaçamadı ancak incelikli bir yanıt vermekten de geri durmadı. Etkinlikteki moderatör, FBI’ın iPhone’u kırmasını sağlayan yazılıma ne kadar ödediklerini sorunca, Comey şu yanıtı verdi: “Çok para ödedik. İşimde geri kalan sürede, yani yedi yıl dört ayda alacağım toplam paradan daha fazlasını ödedik ama bence değdi.” BI haberine göre FBI Başkanı James Comey Ocak 2015 itibarıyla yılda 183 bin 300 dolar maaş alıyor. Bu maaşa zam gelmemesi ve prim alınmaması durumunda dahi yedi yılda kazanılacak para 1,5 milyon dolara yaklaşıyor. Diğer bir deyişle FBI, tetikçinin kilitli telefonuna sızabilmek için 1,3 milyon dolardan daha fazla para ödedi.

iPhone FBI’in zirvesine yerleşti

Bu miktar aynı zamanda FBI’ın kamuya açık olan “hack ödemeleri” arasında zirveye oturuyor. Daha önce bilinen en yüksek ödeme, yine bir bilgi güvenliği şirketi olan Zerodium’a yapılan 1 milyon dolar olmuştu. FBI bu olayda da telefonlara sızma girişimi için destek almıştı. Comey’in açıklamasına göre ödemenin makul olmasının bir diğer sebebi ise aynı teknolojinin benzer olaylarda kullanılabilecek olması. FBI Başkanı, iOS 9 yüklü tüm iPhone 5C cihazlarda aynı yöntemle giriş yapılabileceğini belirtiyor. Biz muhtemelen öğrenemeyeceğiz ancak, FBI’ın bu yöntemi sıkça kullanacağını tahmin etmek güç değil.

Apple’da çarşı karıştı!

0
iCloud ve Siri ekipleri şu günlerde Apple merkezindeki ofislerinde yemek sırasında bile yan yana gelmemek için çaba gösteriyor olmalı. The Information haberine göre Apple’da üst yönetim tartışmalı bir karar almak üzere ve bu kararın etkileyeceği iki geliştirici ekip kanlı bıçaklı olmaya pek müsaitler. Her şey yönetim kademesinden gelen bir öneriyle başladı: iTunes ve iMessage gibi servisler bundan böyle Siri’nin geliştirici ekibi tarafından yönetilecek. Oysa bugüne kadar bu servisler -tahmin edileceği üzere- iCloud ekibinin kanatları altındaydı. Bu adımın atılması, iCloud birimindeki binlerce geliştirici mühendisin emeklerinden ve yönettikleri işlerden vazgeçmesi demek oluyor. Haliyle iCloud geliştirici ekibinin aklında, Apple’daki işlerinin ne kadar güvende olduğu konusunda soru işaretleri oluşmaya başladı. Tüm büyük projeler kendilerinden alındığında ve şirketin planladığı “Project McQueen” adlı kendi bulut altyapısı hayata geçirildiğinde iCloud ekibindeki binlerce mühendisin şirketteki konumu ne olacak? https://www.techinside.com/apple-mcqueen-ile-kendi-bulutuna-gececek/

Apple Project McQueen öncesi sancıları yaşıyor

Bu huzursuzluk şimdiden yönetici bir mühendisin istifasına neden oldu ve habere göre “devamı gelecek”. Şirket ise yaşanan gerginliğe karşın bulut altyapısıyla ilgili planlarına kesintisiz devam ediyor. Milyonlarca kullanıcısının iCloud verilerini saklamak için Amazon Web Services, Google Cloud Platform ve Microsoft Azure arasında bölüştürdüğü operasyonlara toplamda yıllık 1 milyar dolardan fazla para ödeyen iPhone üreticisi, kendi bulut altyapısını kurmak için İrlanda gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde dev tesisler ve araziler satın alıyor. Şirketin hedefinde ise tüm tesisler işler hale gelip, kendi bulutuna geçtikten sonra üç yıl içinde kâra geçmek var.

Google, Facebook ile Başa Çıkmanın Yolunu Buldu

0
Google Facebook rekabeti için yeni perdenin dijital reklam alanında açılacağından kimsenin şüphesi yoktu. Facebook’un reklamlar aracığıyla bu kadar kar etmesinin en büyük sebeplerinden biri, sosyal ağın kullanımı rumuzlar değil, gerçek kişilikler üzerinden işlemesi. Böylece tüm kullanıcı bilgilerini ve etkinliklerini farklı cihazlar üzerinden takip etmek mümkün oluyor ve login özelliği kullanan diğer uygulamalarda da elde edilen veriler, en isabetli kampanya ve reklamları sunmakta işe yarıyor. Google ve diğer internet şirketleri ise, kullanıcılarının rumuzlarla kimlik oluşturmasına da izin verdiği için, farklı platform ve hizmetler arasında aynı kişiyi takip etmek zorlaşıyor. Kullanıcılarının bütün servislere tek bir gerçek kimlik ile erişmesi şirketin en büyük hedeflerinden biriydi ve bu sebeple Google Plus’ı hayata geçirdi. Bildiğimiz üzere Google+ yeterli ilgiyi görmeyince, şirket bu uygulamayı terk etti. BI haberine göre ise Google’ın yakın zamanda bu sorunu kısmen de olsa çözdü.

Google Facebook rekabeti artık daha adil

Etkinliğe katılan analistlerden biri, Pichai’e Gooogle’ın övünç kaynağı olan ve bir milyarın üstünde kullanıcıya sahip olan servisleriyle ilgili sorular sordu. Bu kullanıcıların ne kadarı anonimdi ve şirket bu kullanıcıların ne kadarının kimliğiyle ilgili bilgi sahibiydi? Pichai’in cevabı mobil üzerinden devamlı bir kullanıcı artışı olduğu ve bu kullanıcıların neredeyse tamamının sisteme kimlikleriyle giriş yapmış olduğu yönündeydi: “Mobil kullanıma doğru büyük bir yönelim var. Ürünlerimizi kullananların yarısından fazlası mobil kullanıcı. Üstelik mobilde kullanıcılar genelde giriş yapmış durumda. Bu sebeple, zaman içinde kullanıcı verileriyle ilgili daha çok bilgiye sahip olacağımızı düşünüyorum.” Google’ın bu sayede tıpkı Facebook gibi kullanıcılarını farklı uygulama ve platformlarda izleyerek, bütünsel bir deneyim sağladığını ve bunlardan elde ettiği verileri daha kişisel reklamlara dönüştürerek, Facebook ile dijital reklam rekabetinde avantaj elde edeceğini tahmin etmek zor değil.

Opera VPN pazarını bitirecek mi?

0
Mobil, uygulama bazlı, konsol ya da modem bazlı VPN; Opera VPN özellikli ve ücretsiz yeni web tarayıcısını yayınlayınca bu işten ekmek yiyen onlarca ücretli VPN servisinin de ayakta kalmak için ya yeni bir iş bulmaları ya da farklılaşmaları gerekecek. Bu saydıklarımız da bizim onlara önerimiz olsun… Masaüstü web tarayıcısını güncelleyen Opera, internette güvenli ve anonim kalmanın yanı sıra, erişim engelli web sitelerine de erişim sağlayan bir VPN hizmetini ücretsiz olarak sunmaya başladı. Üstelik benzer servislerde olduğu gibi karmaşık ayarlara da gerek kalmıyor, tek bir tıkla VPN’i aktif hale getirerek internette iz bırakmadan dolaşmaya başlayabiliyorsunuz. Herhangi bir hesap açmanıza bile gerek yok; tarayıcıyı indirip ayarlar menüsünde VPN’i aktif hale getirdiğinizde, sanal konumlarınız arasında dilediğiniz gibi geçiş yapabiliyorsunuz. Şimdilik geliştirici sürümünde bulunan ve yakında son kullanıcılara hitap eden versiyona gelmesi beklenen VPN özelliğiyle, üç farklı ülkeymiş gibi davranabiliyorsunuz; ABD, Kanada ve Almanya. Üstelik Opera, bu servisi tüm kullanıcılar için yayınladığında daha fazla ülkeyi listeye ekleyeceğinin de müjdesini veriyor.

Opera VPN ile rekabette farklılaşıyor

Tarayıcının adres çubuğunda yer alan bir simge aracılığıyla kullanım esnasında da konum değiştirmenize olanak tanıyan Opera VPN aracı, ayrıca bu çubuktan IP adresinizin görünür olup olmadığını ve VPN üzerinden ne kadar veri harcadığınızı takip etmenizi sağlıyor. Doğrudan tarayıcıya dahil olarak gelmesi pek çok avantajı beraberinde getiriyor. Örneğin herhangi bir eklenti yüklemeniz gerekmiyor. Aylık bir ücret bulunmuyor ve ne kadar kullanabileceğinizi belirleyen bir sınır yok. Teknik detaylara baktığımızda 256 bit şifreleme kullanan, gerçek IP adresinizi sanal bir alternatifle değiştirerek konumunuzu ve kimliğinizi tespit etmeyi zorlaştıran bir VPN servisi olduğunu görüyoruz. Opera tarayıcı pazarında kendine daha fazla yer edinmek için oldukça agresif adımlar atıyor. Geçtiğimiz ay yayınlanan dahili reklam önleyici araç da bunun bir örneğiydi. Şimdi VPN hizmeti, özellikle Türkiye gibi erişim engellerinin normal hale geldiği ülkelerde son kullanıcılar için tercih sebebi olacaktır. Opera’nın şimdilik geliştirici sürümünde yer alan bu özelliği test etmek için Windows ya da Mac bilgisayarınız için uyumlu versiyonu buraya tıklayarak indirebilirsiniz.

Cisco Kurucusu: “CEO maaşı adil değil!”

0
Teknoloji sektöründe patronlarla ilgili şirket stratejilerini konuşabilecek birkaç kişiden biri de, eski eşiyle birlikte Cisco Systems’i kuran Sandy Lerner olsa gerek. Şirketin sermayecisi ve aynı zamanda Sequoia Capital’in kurucusu Don Valentine, CEO olarak kendi adayını konumlandırınca, Lerner ve kocası şirketteki yerlerinden edilmişti. Lerner iş hayatı boyunca pek çok ilginç girişimle gündeme geldi; kozmetik şirketi kurup daha sonra bunu Louis Vuitton’a satmak, organik ürünler üreten bir çiftlik işletmek ve bir zamanlar Jane Austin’in kardeşine ait olan bir malikaneyi onarmak bunların arasında sayılabilir. Inc. ile girişimcilik üzerine yaptığı bir röportajda Lerner’a CEO maaşlarının ne derece adil olduğu ve işçi maaşlarıyla arasındaki farkın bu kadar çok olmasının doğruluğu soruldu. Lerner’in yanıtına geçmeden önce, Cisco’nun en uzun süredir CEO’su olarak görev yapan John Chambers’ın 2015’te 19 milyon dolar kazandığını, şirketteki ortalama bir çalışanın ise 138,861 dolar ile “ev geçindirdiğini” tam bu noktada hatırlatalım.

Böyle CEO maaşı olmaz!

“CEO maaşı işini çok karıştırdılar.” diyen Lerner, CEO primlerinin uzun vadeli, yıllar hatta on yıllar süresince ölçülebilecek hedeflere dayandırılması gerektiğini öne sürdü. “Bir CEO’nun görevi nedir? Şirketi kendi devraldığından daha karlı ve daha iyi durumda bırakmaktır. CEO’lara ücretlerini bunu baz alarak ödemiyoruz. CEO’lara bir önceki çeyreğin karını baz alarak ödeme yapıyoruz. Eskiden CEO’lar şirket için karar alırken, kendi konumlarının da risk altında olduğunu bilerek hareket ederdi. Artık her şey tam tersine döndü.” Cisco kurucu ortağı, özellikle Silikon Vadisi’nde teknoloji balonunun yanı sıra bir de CEO balonu olduğunu düşünüyor. Yakın zamanda benzer şikayetleri diğer şirketlerde de duyduk. Örneğin Salesforce CEO’su Marc Benioff geçtiğimiz yıl 1,55 milyon dolarlık maaşının yanında 40 milyon dolara yakın prim alması yatırımcıları rahatsız etti ve bu ödemede daha sonra kesintiye gidildi. Öte yandan Lerner’in hikayesini tamamlayacak olursak, kendisi servetinin çoğunun Cisco’yu bıraktıktan sonra, kendisinin ve kocasının şirketteki hisselerinden elde etti. Cisco halka açıldı, hisseleri 85 milyon değerindeydi ve bunu satarak nakde çevirdiler.

Türkiye Bankalar Birliği kredi takip oranını açıkladı

0
Türkiye Bankalar Birliği, 2016 yılının ilk üç ayına ait temel bankacılık verilerini açıkladı. Buna göre kredi alımları Ocak ayından bu yana yüzde 12 oranında artarken, takipte olan (kaba tabiriyle “borç takan”) kredi oranı geçen yılın aynı dönemine oranla artış gördü. Bu alanda en yüksek artış ise kredi kartlarında gerçekleşti. Ajans Press’in yazılı basında yaptığı incelemeye göre, 2016 yılının ilk çeyreğinde kredi borçlarını konu alan 2 bin 806 haber saptandı. Geçen senenin aynı dilimindeki haberleri de inceleyen Ajans Press, 2 bin 597 adet haber yapıldığını tespit etti. Türkiye’ye yapılan yatırımlar çerçevesinde ticari kredilerde yaşanan artış ve beraberinde getirdiği büyüme hızının medyanın gözünden kaçmadığı görülüyor. Türkiye yüzde 3,3 takipteki kredi oranıyla halen birçok Avrupa ülkesinin gerisinde. Uzmanlara göre takipteki kredi oranının yüzde 4’ün üzerine çıkması ekonomi için alarm seviyesi anlamına geliyor. Şu an için çok ciddi bir tehdit oluşturmayan kredi seviyesinde, iyileşme için büyüme rakamlarının açıklanması bekleniyor.

Avrupa, Google’ı neden dava etti?

0
Bugün mobil cihaz pazarında sadece Apple ve Google’ı konuşuyorsak, bunda Google’ın parmağı var. En azından Avrupa Komisyonu böyle düşünüyor. Bu nedenle Komisyon, sunduğu açık kaynaklı Android platformunu, üreticilere yeterli serbestliği sağlamadığı gerekçesiyle Google’ı tekelcilikle suçluyor. Üstelik bu suçlamalar artık yasal bir zemin kazandı, Google antitröst davası başladı. Antitröst davası olarak da bilinen bu tip davalar, teknoloji devlerinin yabancı oldukları süreçler değil. Daha önce Apple e-kitap alanında, Microsoft ise işletim sistemleri pazarında dominant rolünü suistimal ettiği gerekçesiyle benzer davalarla yargılanmıştı. Google’a açılan davada da yine şirketin, Android ile elde ettiği baskın konumu kullanarak kendi uygulamalarını rakipsiz hale getirmesinden şikayet ediliyor. Avrupa Rekabet Komisyonu Şefi Margarethe Vestager’in yaptığı açıklamada, Google’ın mobil pazarda kendi dominant pozisyonunu korumak ve genişletmek için genel bir strateji yürüttüğüne dikkat çekilirken, şirketin bu konumu suistimal ettiği ve bu nedenle rekabete zarar vererek, inovasyonun önünü kestiği belirtiliyor. Komisyonun yayınladığı basın bildirisinde ise üç maddeyle tekel kurma iddiaları somut örneklere dayandırılıyor.

Google antitröst davası üç ana iddia ile başladı:

  1. Google üreticilere Google Arama ve Chrome tarayıcı uygulamalarını cihazlarında önyüklü olarak sunma ve Google’ın arama motorunu cihazın varsayılan arama servisi olarak kullanma zorunluluğu getiriyor.
  2. Android açık kaynak kodlarını kullanarak geliştirilen diğer işletim sistemlerinin yüklü olduğu akıllı telefonların satışa sunulmasını önlüyor.
  3. Üreticilere ve mobil ağ operatörlerine, cihazlara sadece Google Arama uygulamasını önyüklü sunmaları karşılığında mali teşvik sağlıyor.
Avrupa Komisyonu tarafından öne sürülen bu üç iddia da oldukça ciddi görünüyor. Peki, bu iddialara karşı Google tarafı ne diyor? Teknoloji devinin kıdemli başkan vekili Kent Walker, Android’in açık kaynaklı yazılım ve açık inovasyonu esas alan kayda değer ve sürdürülebilir bir ekossitem oluşmasına destek olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Avrupa Komisyonu ile birlikte çalışarak, Android’in hem rekabete hem de tüketicilere fayda sağladığını göstermeyi umuyoruz. İş modelimizin üreticilere düşük maliyetli cihazları yüksek esneklik ile pazara sunma olanağı sağladığına da inanıyoruz. Aynı zamanda son kullanıcılar da kendi mobil cihazları üzerinde benzersiz bir kontrole sahip oluyor.”

Bir yıllık soruşturma tamamlandı

Davaya kaynak olan soruşturma tam bir yıl önce, Nisan 2015’te başlamıştı. Google eğer suçlu bulunursa, 2015 yılının toplam gelirlerinin yüzde 10’una denk gelen 7,4 milyar dolarlık bir ceza ödemek durumunda kalacak. Teknoloji devinin yasal savunmasını sunması için 12 hafta süresi bulunuyor. Android ile geliştirilen iş modelinde, Google mobil işletim sistemini ücretsiz olarak sunuyor. Bu sistemi kullanan cihazlarda önyüklü gelen YouTube, Google Haritalar, Gmail ve Arama gibi uygulamalarda görüntülenen reklamlardan gelir elde ediyor. Suçlu bulunması durumunda sadece ceza ödemesi değil, aynı zamanda bu sistemi (en azından Avrupa genelinde) değiştirmesi gerekecek.

TROY için geri sayım başladı

1
Türkiye’nin fintech benimseme alanında dünya lideri olduğu haberini sizlerle henüz paylaşmıştık ki, Bankalar Arası Kart Merkezi (BKM) Türkiye’nin ödeme yöntemi (TROY) için tarih verdi. Visa ve MasterCard gibi global ödeme sistemi devlerine yerli bir rakip olmanın yanı sıra, Türkiye’nin finansal teknolojiler (fintech) alanındaki en büyük değerlerinden biri olması beklenen bu yöntem, 28 Nisan Perşembe günün yapılacak basın toplantısıyla hayatımıza girecek. İlk olarak geçtiğimiz yılın eylül ayında duyurulan TROY’un 2016 yılı içerisinde kullanıma açılacağı belirtilmişti. 28 Nisan’daki toplantının ardından ise bu bekleyişin çok sürmeyeceğine inanıyoruz. BKM Genel Müdürü Dr. Soner Canko, ShiftDelete.Net‘e verdiği özel röportajda yeni ödeme yöntemi ile birlikte 2023 yılında yüzde 100 nakitsiz topluma ulaşmayı hedeflediklerini belirtmişti. Röportajın tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

Bir sonraki konferansı Messenger’a taşıyın

0
Android ve iPhone üzerinde Facebook’un anlık mesajlaşma uygulaması Messenger’ı kullanıyorsanız, yayınlanan son güncellemeyle birlikte artık herhangi bir grup sohbetinde sesli görüşme başlatmanız mümkün; Messenger sesli grup arama dünya genelinde yayınlandı. Bunun için telefon simgesine tıkladıktan sonra, konferansa eklemek istediğiniz arkadaşları seçmeniz yeterli. Messenger her birini aynı anda arıyor ve yanıt verdikçe ilgili görüşmeye dahil ediyor. Facebook’un VoIP ile ilk imtihanı, yaklaşık iki yıl önce hayata geçirilen kullanıcılar arası sesli görüşmelerle başladı. Bugün çıkan güncellemeyle birlikte 50 kişiye kadar arkadaşı aynı grup çağrısına eklemek mümkün. Elbette 50 ayrı arkadaştan gelecek ses ile tam bir curcuna yaşanabilir. Ancak topluluğa hitap etmeyi düşünüyorsanız bundan iyi fırsat bulmanız da zor. Öte yandan, eğer 3-4 kişilik bir grup görüşmesi planlıyorsanız, Messenger’ın oldukça kaliteli bir kullanıcı deneyimi sunduğunu belirtmekte fayda var. Şimdilik sadece sesli aramalar için hayata geçirilen grup aramalarının yakın zamanda görüntülü aramalarda da yayınlanması bekleniyor. Her zamanki gibi yığılmaları önlemek adına Facebook bu özelliği kademeli olarak kullanıcılara sunuyor. Diğer bir deyişle App Store veya Google Play mağazasında henüz Messenger uygulaması için bir güncelleme göremediyseniz telaş etmeyin; bugün yarın sesli aramalar size de gelecektir.

Apple, Mercedes ve BMW ile neden anlaşamadı?

0
Apple henüz bir elektrikli otomobil geliştirdiğini kabul etmiş değil. Buna karşın Almanya’da ilginç olaylar döndüğü de her geçen gün farklı bir kaynak tarafından teyit ediliyor. Yakın zamanda ortaya çıkan Berlin’deki süper gizli laboratuvarın ardından, şimdi de ünlü Alman yayıncı Handelsblatt, iPhone üreticisinin BMW ve Mercedes’in ana şirketi Daimler ile potansiyel bir iş ortaklığı üzerinde görüştüğünü belirtiyor. Habere göre bu görüşmelerin odağında tabii ki Apple’ın elektrikli otomobilini üretmek yer alıyor. İlk olarak geçtiğimiz BMW ile iletişime geçen şirket, sonuç alamayınca Daimler ile temas kurdu. Ancak iki görüşmeden de netice çıkmadı. Orta yol bulunamamasının sebebi ise her iki tarafın da kullanıcı verilerine sahip olmak istemesi. Apple sürücü verilerini kendi bulut servisi olan iCloud üzerinde saklamak istedi; buna karşın hem BMW hem de Daimler verinin sahibi olma konusunda ısrarcı oldu. Aynı habere göre projeyi kimin yöneteceği konusunda da anlaşmazlık yaşandı.

Apple rotayı Avusturya’ya çevirdi

Bir başka Alman haber kaynağı olan Frankfurter Allgemeine ise Apple’ın Avusturya merkezli Magna adlı bir “araç mühendislik ve sözleşmeli üretim” şirketiyle görüşmelere başladığını öne sürüyor. Şirketin tanımı tam da elektrikli bir araç üretip üzerine kendi markasını bastırmak isteyen birinin isteklerine yanıt verecek gibi görünüyor. Her ne kadar şirket bizzat itiraf etmese de, bugüne kadar mobil cihazları ve pahalı bilgisayarlarıyla tanıdığımız teknoloji üreticisi, otomotiv sektörüne güçlü bir giriş yapmak istiyor. Bunun için de özellikle Türkiye’de otomotiv denince ilk akla gelen Alman üreticilerle iş birliği kurma peşinde. Ancak Apple’ın kendi sahasında koyduğu katı kurallar, deplasmana çıktığı otomotiv sanayiinde pek sökmeyecek gibi. Bakalım sürüş verilerinin imtiyazı kimin elinde kalacak…

JDN: En iyi bulut Google’da

0
Amazon Web Services bulut alanındaki aslan payını koruyor, ancak Fransız IT yayını JDN’in en iyi bulut araştırmasına göre Google’ın son dönemde yaptığı büyük ölçekli bulut yatırımları ve stratejik işe alımlar meyvelerini vermeye başladı. Bağımsız araştırma şirketleri CloudScreener ve Cedexis ile birlikte en iyi bulut performansını test etmek için çalışan JDN, bunun için Amazon Web Services, Google Compute Engine, IBM SoftLayer, Microsoft Azure ve Rackspace’i masaya yatırdı. Cloudscreener tüm bu sağlayıcıları performans, fiyat ve hizmet seviyesi açısından inceledi. Cedexis ise ağ performanslarını test etti. Tümü incelendiğinde dört ayrı kategoride listeleme yapıldı: fiyat, performans, hizmet seviyesi ve genel. en iyi bulut jdn arastirma Genel puanlamada ise Google, 100 üzerinden aldığı 85 puanla birinci sırada yer almayı başardı. Amazon 75 puanla ikinci, IBM ise 72 puanla üçüncü oldu. Microsoft Azure 63 puan alırken, Rackspace 62 puanla sonuncu sırada yer aldı.

En iyi bulut, en ucuz bulut oldu

Araştırmanın detaylarına baktığımızda ise Google’ın genel sıralamada lider olmasının altında, fiyat açısından rakipsiz olması yattığını görüyoruz. Zira Google performans sıralamasında üçüncü (bu alanda lider Rackspace, ikinci IBM), hizmet seviyesi alanında da üçüncü (lider AWS, ikinci Microsoft Azure) sırada yer alıyor. Buna karşın fiyat sıralamasında aldığı 100 puanlık kusursuz skor, genel tabloya yansıyor. Fiyatlandırma testlerinde beş sağlayıcının da bir büyük Windows sunucu, bir büyük Linux sunucu ve cluster sunucu fiyatları kıyaslandı. Aşağıdaki tablodan da göreceğiniz üzere, Google aynı ürünler için en yakın rakibinin bile oldukça altında, agresif bir fiyatlandırma politikası izliyor. en ucuz bulut Bulut alanında büyük yatırımlar yapmayı planlayan her şirketin benzer testler ve kıyaslamalar yapacağını düşünürsek, Google için işaretler olumlu görünüyor. Amazon halen bu pazarda lider olsa da, bulutun henüz emekleme döneminde olduğunu düşünürsek her ölçekte yeni oyuncuya yer olduğunu söylemek yanlış olmaz. Business Insider, Google CEO’su Sundar Pichai’nin birkaç ay önce söylediği şu sözleri hatırlatıyor: “Dünyadaki her işletme bir gün bulut üzerinde çalışacak. Google bu alanda büyük bir heyecan yaşıyor ve buluta yatırımımızı büyük atılımlarla artırmaya devam edeceğiz.”

Facebook ile para kazanmak mümkün mü?

0
Facebook’ta dolaşırken sıkça gördüğümüz “her like 1 dolar bağış”, “her 500 like bir tekerlekli sandalye” gibi asılsız paylaşımlardan çok daha mantıklı bir sistem yakında kullanıcılara sunulabilir. İlk olarak The Verge tarafından tespit edilen yeni bir kullanıcı anketine göre, yakında kullanıcılar tarafından yapılan paylaşımlara bağış (ya da bahşiş) tuşu eklenebilir. Yakın dönemde Hızlı Makaleler (Instant Articles) özelliğini tüm yayıncıların kullanımına açan sosyal ağ, içerik üreticilere yeni gelir modelleri oluşturabilmek adına önemli adımlar atıyor. Yayın hayatına veda eden ünlü teknoloji sitesi GigaOM’un kurucusu Om Malik bile yazdığı bir makalede şirketini bugün sıfırdan kuracak olsa, bir web sitesi açmak yerine bir Facebook sayfasının yeterli olacağını belirtiyor. Ancak bunu paraya dönüştürme konusunda sıkıntı yaşadığını da itiraf ediyor. Her bir paylaşım için gelir sağlama imkanı sunulursa, Malik ve daha birçok yayıncının 1,5 milyar kullanıcıya sahip bu dev oyun sahasına akın edeceğine şüphe yok. facebook para kazanma

Facebook yeni blog cenneti olabilir

Aynı ankette, sosyal medya devinin içerik üreticilere gelir oluşturmak amacıyla farklı yolları da gözden geçirdiği anlaşılıyor. Bu modeller arasında markalı içerikler (yakın zamanda onaylı sayfalar için devreye giren özellik) ve gönderilere Facebook reklamları almak da bulunuyor. Bu yöntemlerden biri bile hayata geçse, başta blogger’lar ve YouTuber’lar olmak üzere internet üzerindeki tüm içerik üreticiler Facebook’a adeta akın edecektir. https://www.techinside.com/facebook-icerige-para-odemeye-mi-basliyor/ Mark Zuckerberg’in kurduğu sosyal ağın, reklam alanında son yıllarda yakaladığı ivme sayesinde Google seviyesinde bir deve dönüşmesiyle birlikte kıymetli içeriklerden gelir elde etmek ve bunu üreticilerle paylaşmak için pek çok fikri olduğu ortada. Bakalım hem şirkete hem de kullanıcılara faydalı olacak bir orta yol bulunabilecek mi…

Eski CEO Yahoo için teklif verdi

0
Yahoo’nun 2012 yılındaki buhran döneminde, Marissa Mayer öncesi belirsizlikte geçici CEO olarak kısa bir süre görev yapan Ross Levinsohn, şimdi şirketi satın almak için çalışıyor. CEO görevine en yakın konumdayken, aktivist yatırımcıların koltuğa Marissa Mayer’i uygun görmesi sonucu pozisyonu kaybeden Levinsohn, Yahoo’nun satışa çıkardığı temel işi için teklif veren bir grup yatırımcının arasında yer alıyor. Re/Code haberine göre Ross Levinsohn, yine kendisi gibi eski Yahoo yöneticileri olan Ken Fuchs ve Bill Wise ile birlikte; Bain Capital ve Vista Equity Partners’ın liderliğinde bir müşterek yatırım grubunu oluşturuyor. Verizon ve TPG’nin yanı sıra satışa katılan bu üçüncü grubun sunduğu teklifin detayları ise bilinmiyor. Ancak öngörülen fiyatın 6 ila 8 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor.

Ross Levinsohn’un en büyük rakibi Verizon

Yahoo kötü gidişatı tersine çeviremeyince geçtiğimiz yıl şirketin temel işi olan internet aramalarını satışa çıkaracağını açıklamıştı. Teklifler için son tarih Pazartesi günüydü. Daha önceden teklif verme ihtimali konuşulan Microsoft ve Google katılım göstermese de, Verizon ve TPG’nin yanı sıra İngiliz yayıncı Daily Mail ve yatırım şirketleri Yahoo için yarışa girdi. Bitiş çizgisine en yakın görünen şirket şimdilik Verizon gibi görünse de, süreç ilerledikçe her türlü olasılık gerçeğe dönüşebilir. Analistler, Yahoo’nun online operasyonlarının değerinin kullanılan değerlendirme ölçeklerine göre 1 ila 10 milyar dolar arasında değişebileceğini belirtiyor. Buna Tumblr, Yahoo Finans ve Yahoo News da dahil. Bakalım bir zamanların Google’ı olan internetin eski nostaljik markası Yahoo kimin elinde kalacak…

Tesla Model X’in mimarı Apple’a geçti

0
Apple henüz elektrikli otomobile ilişkin en ufak bir ipucu bile vermedi. Buna karşın perde arkasında bir iOtomobil için çalışmaların tüm hızıyla devam ettiği söyleniyor. Son yapılan transfer de bu yönde bulguları kuvvetlendiriyor. Apple, yılbaşında şirketle yollarını ayıran 16 yıllık çalışanı Steve Zadesky yerine “özel projelerde” çalışmak üzere Tesla’nın araç mühendisliğinden sorumlu başkan vekili Chris Porritt’i renklerine bağladı. Önce Aston Martin One-77 süper otomobilinin, sonra da Tesla Model S ve Model X’in geliştirilmesinde önemli rol oynayan Porritt, BI haberine göre Apple’da elektrikli otomobil işinin başındaki isim olacak. Birkaç ay önce Tesla’dan ayrılan Porritt’in eski şirketindeyken CEO Elon Musk ile haftada üç veya dört kez görüştüğü ve tam bir uyum içinde çalıştığı belirtiliyor. Apple tarafıysa halen elektrikli otomobil ile ilgili yaptığı çalışmaları sır gibi saklıyor. Ayrı bir otomobil departmanı yerine, araçla ilgili çalışmalarını (her ne yapıyorsa) “özel projeler” biriminde gerçekleştirdiği belirtiliyor. Bu bölümde aynı zamanda Watch için geliştirilen tıbbi uygulamalar ve sağlık çalışmaları da bulunuyor. Şirketin uzun bir süre daha herhangi bir otomobili piyasaya sürmesi beklenmiyor. Geçtiğimiz yıl Mercedes ve BMW gibi büyük oyuncular, iPhone ve Mac serisiyle yüksek kar elde etmeye alışık teknoloji devinin, düşük kar marjıyla çalışan otomotiv sektörüne girmesinin şirkete zarar getireceğini öne sürmüştü. Öte yandan Tesla CEO’su Elon Musk, Apple’ın otomobil ile ilgili çalışmalarını “açık bir sır” olarak nitelendirmişti. Chris Porritt bu anlamda Tesla’dan ayrılarak Apple’a geçen ilk kıdemli yönetici oldu. Bakalım bundan sonra iPhone üreticisinin elektrikli araç hedefleri nasıl bir rota izleyecek.

12 bin Intel çalışanı iş arıyor

0
Donanım teknolojilerinde yaşanan büyük dönüşüm Intel’i de vurdu; PC pazarının giderek küçülmesi neticesinde odağını bulut, nesnelerin interneti ve mobil gibi yeni anahtar kelimelere çeviren teknoloji devi 12 bin çalışanıyla yollarını ayıracağını açıkladı. Yapılan duyurunun ardından şirketin hisseleri yüzde 3 değer kaybetti. 2016 yılı için ilk çeyrek mali verilerini açıklayan şirketin gelirleri, beklenen değerin yarım milyon dolar altında; 13,80 milyar dolar olarak kaydedildi. Buna karşın bu oran geçtiğimiz yıl aynı döneme oranla yüzde 7 büyümeye denk geliyor. İkinci çeyrek ikin ise beklentiler düşüyor. Intel Q2’de 13,5 milyar dolar gelir beklediğini duyurdu. Geçtiğimiz yıl yayılan yüzde 3 işgücü tasarrufu söylentilerinin ardından bu oranın yüzde 11 olarak açıklanması, ki bu 12 bin Intel çalışanına denk geliyor, hiç kuşkusuz sadece şirketin değil, genel anlamda PC ve donanım sektörünün de geçirdiği zor günleri yansıtıyor. Sadece personel tarafında değil, yönetim kademesinde de önemli değişiklikler yaşanıyor. Şirketin finansal faaliyetlerinin başında bulunan Stacy Smith, CFO görevinden ayrılarak satış ve operasyonları yönetmeye başlayacak. Mobil pazarda ARM ve Qualcomm gibi rakiplerinden pazar payı almak için vizyon yenileyen Intel, ayrıca Nesnelerin İnterneti alanında da lider olmak için vargücüyle çalışıyor. Elbette milyonlarca ev içinde ve sokaklarda, çalışma alanlarında, AVM’lerde kullanılacak milyarlarca aygıtın içine kendi çiplerini yerleştirmek, Intel için hafife alınmayacak bir hedef olmalı. İşten çıkarmalar ise önümüzdeki 60 gün içinde gönderilecek ihbarnamelerle başlayacak ve bazı departmanlarda çıkarmalar 2017 ortasına kadar sürecek. Bu kesinti sonrası şirkete 1,2 milyar dolar tazminat yükü getirecek. Ancak bu yıl 750 milyon dolar, toplamda ise 1,4 milyar dolar tasarruf elde edileceği belirtiliyor.