
Ödeal İşyerim cirosunu ikiye katladı
Fevzi Güngör, Turkcell’in kontörlü hatlarına telefon ile yükleme yapan Mobilnet ve ardından ülkenin en büyük mobil ödeme şirketlerinden 3Pay ile edindiği tecrübeyi Ödeal isimli yeni bir girişime dönüştüreli üç yıl oldu. O günden bu yana fintech dünyasında hızlı bir dönüşüm yaşanıyor. Hem son kullanıcılar hem de finans profesyonelleri, finans teknolojileri alanında yaşanan yıkıcı dönüşümlere ayak uydurmaya çalışıyor.
Ödeal ise erken davranmanın avantajını yaşıyor; cep telefonlarıyla banka kartı ya da kredi kartıyla tahsilat olanağı sunarak yepyeni iş modelleri gelişmesine olanak tanıyan Ödeal İşyerim servisi, ilk çeyreği neredeyse iki kat ciro artışıyla kapattı.
Özellikle sabit maliyetleri, ciro hedefleri, aylık kotalar gibi kriterler nedeniyle POS cihazı alamayan ya da almak istemeyen günlük işlem hacmi küçük işletmeler ve bireysel girişimlere kredi kartı ve banka kartıyla tahsilat imkanı sunan Ödeal İşyerim, 72 ilde 60’dan fazla sektörde hizmet veren 7.500’ü aşkın kullanıcıya ulaştı. Kullanıcı sayısını her geçen gün artırmaya devam eden Ödeal İşyerim, 2015 son çeyrek rakamlarına göre 2016 ilk çeyrek sonunda üye işyeri sayısını %50, cirosunu ise %97 artırarak, istikrarlı büyümesini sürdürdü.

Çin kendi Slack’ini yaptı: WeChat Enterprise
WeChat Enterprise ismi Slack’in aksine, servisin ne işe yaradığını tek başına anlatıyor. Bu nedenle Çinli kullanıcılar arasında daha popüler olması mümkün. Slack ile ofis masaları üzerinde ateş dansı yapmaya hazırlanan WeChat, en büyük sosyal ağlardan biri olmasını sağlayan dev Çin pazarı için kendi profesyonel mesajlaşma uygulamasını yayınladı.
İlk olarak mart ayında tanıtılan WeChat Enterprise, grup oluşturma, fotoğraf, ses kaydı ya da diğer dokümanları gönderme ve konum paylaşma gibi standart sohbet özelliklerine bazı küçük ancak plaza insanlarının hoşuna gidecek dokunuşlar getiriyor.
Uygulamada bulunan “kabul etme” tuşu, sürekli “OK” demeye gerek bırakmaksızın bir bildirimi okuduğunuzu (ve anladığınızı) karşı tarafa iletmeye yarıyor. Bu özellik Slack’in tepkilerini andırıyor. Bir diğer ayar ise “kahve molası” adını taşıyor. Bu moda geçtiğinizde, diğer kişiler sizin müsait olmadığınızı kolayca anlayabiliyorlar.
WeChat Enterprise ile yapılan görüşmelerde faturayı şirkete kestirmek de mümkün oluyor. Böylelikle uluslararası görüşmelerin kurum tarafından takibi kolaylaşırken, WeChat de yeni bir gelir kapısı oluşturuyor.
WeChat Enterprise iş hayatını kişisel kullanımdan ayırıyor
Yeni güncelleme dünyanın geri kalanı için sıradan görünse de, bir Çinli gözüyle bakıldığında çok daha önem kazanıyor. Çünkü WeChat profesyonel amaçlarla çoğu Çinli şirket tarafından kullanılıyor ve hal böyleyken çalışanların kişisel yayınlarla profesyonel görüşmeleri bir arada tutması zorlaşıyor. Tamamen ayrı bir uygulamanın olması, iş ve özel hayat arasındaki dengenin kurulması hususunda Çinli beyaz yakalılara kolaylık sağlayacaktır. Öte yandan Çin’de olsanız dahi WeChat Enterprise’ı kullanmaya başlamak biraz güç. Bizdekine benzer bürokratik süreçleri aşmak gerekiyor. Bunun için de öncelikle ülkeye ait resmi bir işletme lisansına sahip olmalısınız. Uygulamanın dünyanın geri kalanında hizmete girip girmeyeceği henüz bilinmiyor.LinkedIn taktik değiştiriyor
LinkedIn öğrenciler için bugüne kadar ne denediyse tutmadı, şimdi şansını LinkedIn Students ile deneyecek. İki yıl kadar önce sadece öğrencilere özgü bir platform bile yayınlayan şirket, burada üniversite okuyan öğrencilerin diğerleriyle iletişime geçmesine ve yüksek lisans seçenekleri arasında tercih yapmalarına destek olmaya çalıştı.
Tüm bunlar kar etmeyince LinkedIn komple taktik değiştirerek, öğrencilere Facebook varken anlamsız gelen sosyal ağ projeleri yerine gerçek ihtiyaca, istihdama öncelik verme kararı aldı. LinkedIn’in artık öğrencilerle ilgili tek bir hedefi var: Onlara iş bulmak. Bu nedenle de uzun zamandır hizmette olan pek çok öğrenci odaklı servisi ikinci plana atıyor. Çünkü yapılan araştırmalar, öğrencilerin yüksek lisans tavsiyesi yerine uygun bir iş bulmak için profesyonellerin ağına katıldığını gösteriyor.
LinkedIn tarafından yayınlanan yeni LinkedIn Students adlı uygulama tam olarak bu işe yarıyor. Geçtiğimiz yılı öğrenciler ile anket yaparak geçirdiklerini belirten uygulamanın ürün yöneticisi Ada Yu, gençlerin tek beklentisinin iş olduğunu fark ettiklerini anlatıyor. Öncesinde öğrencilerin kampüs hayatlarını daha keyifli hale getirmek için çeşitli uygulama ve servisler sunduklarını belirten LinkedIn yetkilisi, tüm bu hizmetlerin 16 Mayıs itibarıyla tarihe karışacağının da haberini verdi.
LinkedIn Students öğrencileri iş hayatına hazırlayacak
Yeni uygulama ise kullanıcılara hangi okulda okudukları, hangi bölümde oldukları ve mezuniyet tarihleri gibi bir dizi basit soru sorarak, öğrencilere yeni mezun kabul eden işletmelerde çeşitli pozisyonlar öneriyor. Ayrıca gençlerin işine yarayacak kariyer odaklı makaleler de yine uygulama üzerinden öneriliyor. “Bir öğrencinin LinkedIn profiline ekleyebileceği çok da fazla kariyer basamağı bulunmuyor.” Elbette hal böyleyken profesyonellerle dolu bir ağda öğrencilerin yer almasını beklemek haksızlık olurdu. Ada Yu ayrıca öğrencileri doğru kişilerle iletişime geçirmenin de önemli olduğunun altını çizerek, sektörden birilerini tanımanın daha fazla kapıyı açacağını belirtiyor. LinkedIn Students bu işe yarayacak mı, bekleyip göreceğiz.Fintech raporu: Türkiye hangi alanda lider?
Capgemini ve EFMA tarafından yayınlanan yıllık bankacılık raporunda Türkiye, fintech hizmetlerini ve uygulamalarını benimseme alanında yüzde 83 oranla lider olmayı başardı. Dünya genelinde yapılan ankete 32 ülkeden, toplamda 16 binin üzerinde bireysel bankacılık müşterisi katıldı. Ayrıca bankacılık alanında yönetici olan profesyonellerle de röportajlar yapıldı.
Bireysel bankacılığın yanı sıra, yeni yükselen finans teknolojileri alanındaki trendleri de inceleyen rapora göre Türkiye, benimseme oranı açısından yüzde 83 ile birinci sırada yer alıyor. Ülkemizi yüzde 81 ile Portekiz, yüzde 80 ile Arjantin, yüzde 78 ile Meksika ve yüzde 77 ile Hindistan takip ediyor. Global benimseme oranı ortalama yüzde 63 olarak hesaplandı. Fintech tanımı ise şu şekilde belirlendi: “Geleneksel finans ürün ve hizmetlerini daha verimli kullanmak için dijital teknolojilerden faydalanmaktır. Bunun içine son kullanıcılara yeni ve tek başına bir servis olarak sunulan ya da geleneksel bankacılık ve finans servislerinin kullanımına olanak tanıyan dijital teknolojiler girmektedir.”
İnsanlar fintech’e güveniyor
Aynı araştırmadaki önemli bir diğer sonuç ise, son kullanıcıların arkadaşlarına tavsiyede bulunurken kendi öncelikli bankaları yerine bir fintech sağlayıcıyı tercih etmeleri olarak görünüyor. Bireysel bankacılık müşterileri arasında arkadaşlarına banka önerenlerin oranı yüzde 38 iken, bir fintech servisi önerenler yüzde 55 oranına sahip. Diğer bir deyişle her iki kişiden biri kullandığı finansal teknoloji servisini bir başkasına öneriyor. Bunun gerekçesi ise fintech uygulama ve servislerinin çok daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunmasında gizli. Yine anket katılımcılarına göre bu ürünlerin sunduğu ana değer; yüzde 82 oranında kolay kullanım, yüzde 81 daha hızlı hizmet, yüzde 80 daha iyi müşteri deneyimi olarak sıralanıyor. Bankaların uyumluluk ve maliyet tasarrufuna odaklanması nedeniyle kullanıcı deneyimi çoğu zaman ikinci planda kalıyor.Bankalar orta yolu bulmaya çalışıyor
Araştırma sonuçları bankaların neredeyse yarısının (yüzde 46) fintech şirketleriyle ortak çalışmayı planladığını gözler önüne seriyor. Buna karşın kendi altyapılarının, bu iş birliğiyle gelecek teknik ihtiyaca yanıt vereceğine inananların oranı sadece yüzde 13. Yakın dönemde finansal teknolojiye yatırım yapanlar arasında liderliği bankaların aldığı konuşulmuştu. Wall Street kurtları ve global hizmet sunan bankalar, müşterilerine daha yakın olabilmek adına bu alandaki girişimleri ya satın alıyor ya da bu şirketlerde hissedar olmaya çalışıyor. 2016 yılının ise tam anlamıyla fintech yılı olması bekleniyor. Bakalım bu dönüşüm son kullanıcıya başka ne gibi avantajlar sunacak…Google Glass’ta bir fire daha
Geoff Dowd’un Google macerası oldukça kısa sürdü; Kasım 2015’te Adobe’dan ayrılarak, Project Aura adındaki birime kullanıcı deneyimi (UX) tasarımı yöneticisi olarak katılan Dowd’un sıfırdan tasarlanan Google Glass 2’yi daha cazip hale getirmesi bekleniyordu. Oysa beş ayın ardından Dowd sadece ilgili birimden değil, şirketten de ayrıldı.
Project Aura ekibi sadece Google Glass odaklı değil, aynı zamanda diğer giyilebilir teknolojiler üzerinde de çalışıyor. Prototip modelin geçtiğimiz yıl fiyaskoyla sonuçlanması sonrası Google, bir başka başarısızlık yaşamamak adına sektördeki yetenekleri bünyesinde topluyor.
Google Glass 2 nereye gidiyor?
Eski Gap yöneticisi Ivy Ross tarafından yönetilen Project Aura birimi, yakın zamanda aldıkları tartışmalı kararla gündeme gelen Nest’in yöneticisi Tony Fadell’in kanatları altında çalışıyor. Business Insider kaynaklarına göre, Project Aura’nın çalışmaları henüz gidilecek istikameti belirleme aşamasında görülüyor. Aynı habere göre şirketin İleri Seviye Teknoloji ve Proje Grubu (ATAP) da yöneticisini Facebook’a kaptırdı. Şirketin merakla beklenen modüler akıllı telefon konsepti Project Ara ile üç boyutlu haritalandırma teknolojisi Project Tango’yu yöneten Regina Duran, Facebook’a geçti. Google artırılmış gerçeklik ve VR başta olmak üzere, görsel deneyimi artırıcı nitelikte her türlü teknolojinin peşinden gidiyor ve bu alanlarda da büyük oynamak istiyor. Buna karşın sürekli değişen kadrolar, istenen ekibin oturmasına bir türlü izin vermiyor. Google Glass 2’nin kullanıcı deneyimini bundan sonra kimin tasarlayacağı ise henüz bilinmiyor.Bu mektup Apple’ın planlarını bozabilir
Avrupa’daki yayılma stratejisi çerçevesinde İrlanda’da açılacak yeni Apple veri merkezi hakkında detayları daha önce sizlerle paylaşmıştık. Şimdi ise elimizde daha net veriler var, Apple’ın ülkeye getireceği elektrik yüküne kadar hem de! Galway İlçe Meclisine sunulan bir belgeye erişen Business Insider, Apple’ın açmayı planladığı toplamda sekiz veri merkezinin, ülkedeki elektrik tüketimini yüzde 8,2 oanında artıracağını ortaya çıkardı.
Allan Daly adında bir kişinin meclise geçtiğimiz yılın mayıs ayında gönderdiği gönderdiği mektup, İrlanda’da açılması beklenen 850 milyon euroluk veri merkezinin ülkedeki enerji kaynakları ve elektrik tüketimine yapacağı etki üzerine endişeleri paylaşıyor.
Apple veri merkezi Avrupalı kullanıcılara yarayacak
Apple, İrlanda’da açacağı veri merkeziyle Avrupa’da iTunes, App Store, iMessage ve Haritalar gibi servislerini kullanan cihaz sahiplerine daha iyi hizmet sunmayı hedefliyor. Konuyla ilgili yayınlanan Şubat 2015 tarihli basın bildirisinde ise bahsi geçen tesisin tamamen yenilenebilir enerjiyle çalışacağı belirtiliyor. Öte yandan ilçe meclisine detaylı bir doküman gönderen Daly, Apple’ın veri merkezinin elektrik gücü ihtiyacının devasa boyutlarda olacağını anlatarak söze başladığı mektubunda, hedeflenen sekiz veri merkezi de kurulduğunda ülkenin elektriğinin ne kadarını harcayacağını anlatıyor. Elbette burada yüzde 8,2 oranına İrlanda’nın mevcut tüketimi baz alınarak ulaşılıyor. Tüm tesislerin tamamlanması ise 15 yılı bulacak. Bu süreçte ülkenin enerji üretim gücü ve tüketim oranının ne olacağı gözardı ediliyor. https://www.techinside.com/apple-mcqueen-ile-kendi-bulutuna-gececek/Uzmanlar: Yüzde 8,2 oranında tüketim mümkün
Buna karşın Daly, Apple’ın veri merkezinin İrlanda’daki en büyük tekil elektrik kullanıcısı olacağına dikkat çekiyor. Apple’ın veri merkezini açacağı bölgenin de sorumlusu olan Galway İlçe Meclisine şirketin sunduğu “Çevresel Etki Bildirimi” adlı belgede ise teklif edilen kurulumda 30 megawatt güç gerektiği belirtiliyor ve tüm tesis tamamlandığında bunun 240 MW mertebesine çıkacağı açıklanıyor. Daly ise mektubunda tüm veri merkezlerinin 7/24 çalışır durumda olması gerektiğinden, yıllık tüketimin 262,8 gigawatt saat olacağını, 8 tesis tamamlandığında ise bunun sekize katlanarak, İrlanda’nın 2015 yılında toplam elektrik tüketimi olan 25.780 gigawatt saatin neredeyse onda biri olacağına dikkat çekiyor. Konuya ilişkin görüş bildiren Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Ian Bitterlin ise, yüzde 8,2 artışın olanaklar dahilinde olduğunu söylüyor. Apple’ın yapmayı planladığı 263 bin metrekarelik veri merkezi binası, Derrydonnel Ormanı’nın ortasında bulunuyor ve şimdilik önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Şirket ilk etapta yerel yönetimden sadece tek bir bina için onay istedi. Önümüzdeki 15 yıla yayılacak sekiz veri merkezinin her biri için yeniden onay alınması gerekecek.Çinli Yemeksepeti’ne milyar dolarlık yatırım
Türkiye’de en çok konuşulan startup atılımı, Delivery Hero’nun yarım milyar dolarlık Yemeksepeti alımı olmuştu. Şimdi ise bir benzer gelişme uzak topraklarda, Çin’de yaşanıyor. Yemek siparişlerine farklı bir model getiren Ele.me adlı Şanghay merkezli startup, e-ticaret devi Alibaba’dan 900 milyon dolarlık yatırım aldı. TechCrunch haberine göre bir 125 milyon dolarlık yatırım da, Alibaba’nın finans kanallarından Ant Financial üzerinden yapıldı.
Normalde evlere ve iş yerlerine paket hazırlamayan restoranlardan sipariş verme olanağı sunan Ele.me 2008 yılından bu yana hizmet veriyor. Alibaba yaptığı bu yatırımla birlikte şirketten yüzde 27,7 hisse aldı. Son yatırımı baz aldığımızda, daha önce 2,34 milyar dolar pazar değerine sahip olan şirketin güncel değeri 4,5 milyar dolara ulaştı.
Yemek sipariş pazarı son dönemde hem yeni startup’lar hem de eski oyuncuların sert rekabetine tanık oluyor. Yemeksepeti’ni satın alan Delivery Hero’nun yanı sıra Deliveroo, JustEat, Take Eat Easy ve Hungry House gibi pek çok şirket, en karlı iş modelini kurgulayıp hem restoranları hem kullanıcıları kendi tarafına çekmek için çalışıyor.
Alibaba yemek teslimatı işine girer mi?
Öte yandan Edison Investment Research adlı analiz şirketi, geçtiğimiz ay yaptığı uyarıda yemek sipariş işinin çökmeye başladığı konusunda yatırımcıları uyarmıştı. Açıklamaya göre bu alana kayan her startup, kullanıcı kitlesini büyütmeye çalışırken “ekonominin temel dinamiklerini” unutuyor. Yemek teslimatı yapan girişimlerin önündeki en büyük engel ise, gelişmekte olan pazarlarda işçi giderlerinin yüksek olması şeklinde yorumlanıyor.Amazon Netflix’e rakip oluyor
Amazon Netflix karşısında yeni bir çözüm buldu; Prime ile yıllık anlaşma karşılığı sunduğu hizmetlerin tamamını bundan böyle Netflix benzeri bir modelle aylık olarak servis edecek. Türkiye’yi kapsamayan Prime hizmetiyle yıllık abonelik karşılığında iki günde teslimat garantili alışveriş yapmak mümkün oluyor. Bu sistem kapsamında servis veren Prime Video ise tıpkı Netflix gibi video kiralama olanağı sunuyor.
Şimdiye kadar tüm bu hizmetleri yıllık anlaşmalar olmaksızın, ay bazında almak mümkün değildi. Ancak Amazon, Netflix ve diğer rakiplerden gelen yoğun rekabete karşı direnemedi ve aylık 10,99 dolar ücretli yeni Prime tarifesini hayata geçirmek zorunda kaldı. Prime Video ise ayrı bir hizmet olarak ayda 8,99 dolardan temin edilebiliyor. Bundan önce Prime yıllık 99 dolar standart ücrete tabiydi ve içinde Prime Video içeriği de ücretsiz olarak sunuluyordu.
Amazon Netflix rekabetinde ikinci perde
Amazon’un daha önceden aylık Prime abonelik sistemini test ettiği ve 2012 yılında bu kısıtlı denemeleri sonlandırdığı biliniyor. O dönemde de bu çalışmalar Netflix ve Hulu ile rekabet olarak görülmüştü. Bugün ise farklı bir dönemde yaşıyor. On-demand video içerik denince akla sadece Netflix geliyor ve Mayıs ayında yılların Netflix kullanıcıları abonelik bedellerinde bir artış görecek. Son tahlilde Netflix aylık ücreti 9,99 dolara yükselirken, Amazon’un Prime Video hizmetini 8,99 dolar aylık bedel ile hayata geçirmesi, stratejik bir hamle gibi görünüyor. Bakalım mayıs ayı itibarıyla IP bazlı video servisleri dünyası büyük oyuncular arasında nasıl bir dağılıma tanık olacak…GoDaddy yöneticisini Google’a kaptırdı
GoDaddy en önemli yöneticilerinden birini bir başka teknoloji devine, Google’a kaptırdı. ABD Sermaye Piyasası Kurulu’na GoDaddy tarafından verilen bilgiye göre, şirketin CTO’su ve başkan yardımcısı olarak görev yapan Elissa Murphy, yaklaşık bir hafta önce istifa dilekçesini sundu.
Inc.com haberine göre GoDaddy hakkında yaklaşık bir yıl önce yayınlanan detaylı bir makalenin başında dahi, “GoDaddy’nin yeni CEO’su Blake Irving’in ilk görüştüğü kişi Elissa Murphy oldu” şeklinde başlıyor. Bizzat CEO tarafından teknoloji operasyonlarının sorumlusu olarak görev yapmaya başlayan Murphy’nin ilk işi, genelde müstehcen ve tartışmaya açık reklamlarıyla bilinen GoDaddy’nin marka imajını düzeltme sürecinde Irving’e yarımdı olmaktı.
Elissa Murphy neler başardı?
Üç yıl boyunca görev yaptığı GoDaddy’e yetenekli birçok kadın teknoloji uzmanı kazandıran Elissa Murphy, aynı zamanda şirketin 30 bin civarında olan sunucu kapasitesinin 100 bine çıkarılmasını yönetti ve sadece ABD’de değil, dünyanın dört bir yanında (Türkiye dahil) KOBİ pazarındaki GoDaddy payının artışını sağladı. Halka arzın yaklaşık bir yıl sonrasında böylesi bir kayıp, GoDaddy’i güç duruma düşürebilir. Resmi evraklara göre 17 Mayıs itibarıyla yetenekli CTO’nun şirketle ilişkisi kalmayacak. Borsada yaşadığı çalkantılı sürecin ardından yüzde 20 artışta sabitlenen GoDaddy hisse değerleri, 2016 ilk çeyreğinde beklentileri aşan rakamlar sayesinde bir süre daha idare edecektir. Murphy döneminde kazanılan “KOBİ’ler için en uygun fiyatlı alan adı (domain) servisi” imajı dünya genelinde büyük bir potansiyeli GoDaddy’nin önüne sunuyor. Buna karşın bir sonraki adım için şirkette Elissa Murphy olmayacak. Özellikle altyapı kurulumu alanındaki yetkinliği, kurum için önemli bir kayıp olacaktır. İşin Google kısmına geldiğimizde ise, teknoloji devinin Murphy’i nasıl renklerine bağladığı şimdilik bilinmiyor. Ancak yetenekli yöneticinin bulut altyapısı alanındaki uzmanlığı ve Google’ın bu alanda vites yükselttiği düşünüldüğünde, şirketin cömert bir teklifte bulunduğu tahmin ediliyor.Apple OS X’in adını değiştirecek mi?
Apple’ın ürün isimlerini değiştirmesi pek de alıştığımız bir durum değil; bu nedenle MacOS adını okuyunca ilk anda yazım yanlışı olduğunu düşündük. Ancak aynı cümle içinde tvOS ve watchOS geçince kafada bir ampul yandı tabii. Dünya Günü promosyonu için ürün yaşam döngülerini nasıl belirlediğini anlatan bir yazıda, aynen şu ifade yer alıyor: “İlk cihaz sahiplerini baz alan kullanım ömrü, MacOS ve tvOS cihazları için dört yıl, iOS ve watchOS cihazları için ise üç yıldır.”
Bugüne kadar OS X adıyla kullandığımız, MacBook ve iMac bilgisayarların temel yazılımını oluşturan işletim sisteminin adı yakın zamanda MacOS olarak değişebilir. Apple’ın bu yılki geliştirici konferansı WWDC’de tüm işletim sistemlerini aynı formatta düzenlemesi beklenen bir gelişmeydi. Ancak öncesinde yayınlanan bu yazıda, diğer tüm işletim sistemlerinin adı küçük harfle başlamasına karşın OS X’in büyük harfle MacOS şeklinde başlaması dikkat çekiyor.

MacOS sonrası sırada phoneOS olabilir
iWatch olarak beklediğimiz, aylarca dedikodularını duyduğumuz cihazın Apple Watch olarak piyasaya sürülmesi, Apple’ın yeni cihaz isimlerinde şablonunun ilk ipucuydu. Apple TV’nin işletim sistemi tvOS, akıllı saatin yazılımı ise watchOS adını taşıyor. TNW haberine göre sırada iOS’un adının phoneOS şeklinde değiştirilmesi olabilir. Ne var ki iOS cihazların, Mac veya AppleTV’den çok daha popüler olduğunu ve bulundukları pazarı domine ettiklerini hatırlamakta fayda var. Bu nedenle Apple’ın önünde iki seçenek görünüyor; ya marka adının daha önemli olduğuna kanaat getirerek iOS yerine Apple phoneOS gibi bir adlanmaya gidecek ya da kendisine o marka değerini sağlayıp bugünlere getiren ismi değiştirmeden iOS olarak kullanmaya devam edecek.Elon Musk özgeçmiş hazırlasa nasıl olurdu?
İyi bir özgeçmiş hazırlamak, iyi haber yazmaya benzer; uzun ve gereksiz cümlelerle dolu bir içerik yerine kısa ve net anlatım her zaman tercih sebebidir. Online CV hazırlama servisleri sunan Novorésumé de bunu hatırlatmak için ilginç bir yol seçmiş: Elon Musk için kısa bir özgeçmiş hazırlamak.
Her biri alanında devrim yapmış beş dev şirketin kurucu ekibinde yer alan, dördünü halen kendisi yöneten milyarder bir girişimcinin özgeçmişinin sayfalar dolusu uzunlukta olacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Aşağıdaki görselde görüleceği üzere, kariyer uzmanlarının önerdiği tek sayfalık bir CV formatını en zengin özgeçmişe sahip başarılı liderler için de hazırlamak mümkün:
Elon Musk özgeçmiş hazırlar mı bilmiyoruz ama BİM’de iş başvurusuna gittiğini düşünelim. Bir işe alım uzmanının ihtiyaç duyduğu tüm detaylar, tek bakışta anlaşılacak ve akılda kalacak şekilde tasarlanarak, iletişim bilgileri ve düz bir tasarımla birleştirilmiş. İsmin hemen altında profesyonel hedef, sayfanın diğer ucunda ise temel iletişim bilgileri bulunuyor. Beş ayrı iş deneyiminin her biri kısa ve öz biçimde kazanılan deneyime ve ulaşılan başarıya odaklanıyor.
Özgeçmişin sağ kısmında beceriler, görsel bir puanlama sistemiyle sıralanıyor. Alt kısımda ise iyi bir CV’nin olmazsa olmazı, başarı ve sertifikalar, dil bilgisi ve ilgi alanları yer alıyor. Özgeçmiş bu kadar sade ve net olunca, genelde görmezden gelindiği bilinen ilgi alanları bile dikkat çekiyor.

Apple ateşle oynuyor
iPhone ilk çıktığında “radyosu bile yok” gibi pek çok eleştiriyle karşılanan, başarısı tartışılır bir cihazdı. Apple asıl devrimi mobil uygulama mağazası App Store ile yaptı. Bu platform sadece bağımsız mobil geliştiricilere gelir elde etme olanağı sunarak yepyeni bir pazarın doğmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda o dönem sıkça kullanılan “Onun için bir uygulama var” sloganının hakkını vererek iPhone kullanıcılarına ihtiyaç duydukları her alanda en iyi uygulamaları sunmayı başardı.
Apple bugüne kadar App Store üzerinde her türlü reklamdan uzak durmaya çalıştı. Google AdWords benzeri bir sistemi kullanmaya yanaşmaması, yapılan uygulama aramalarında tamamen organik sonuçlar görüntülemesi, milyonlarda iPhone kullanıcısının ihtiyaç duyduğu uygulamayı kolayca bulmasını sağladı. Bu sayede mobil uygulama geliştiricileri ekosistemi de hızla büyüdü. App Store reklam ile aynı cümlede bile geçmedi.
App Store reklam kuşağına geçiyor
Ne var ki Bloomberg kaynaklarına göre Apple, App Store üzerinde ücretli gösterim de dahil olacak şekilde bir dizi yenilik için çalışmalar yapıyor. Şirket bunun için, başında eski iAd yöneticisi Todd Teresi’nin yer aldığı 100 kişiye yakın personeli seferber etmiş durumda. Yine aynı habere göre bu reklamlar sadece Arama bölümünde gösterilen sonuçlarda görüntülenecek. Örneğin “harita” gibi bir arama yaptığınızda, ücretli reklam veren herhangi bir uygulama, Yandex.Maps ya da Google Haritalar’ın üstünde görüntülenecek. Tabii Yandex ve Google gibi büyük isimlerin yanı sıra işin bir de bağımsız geliştiricileri ve küçük stüdyoları etkileyen boyutu var. Düşük bütçelerle çalışan ve App Store arama sonuçları sayesinde evine ekmek götüren uygulama geliştiriciler, bahsi geçen güncelleme yapılırsa dev şirketlerin reklam bütçeleri karşısında ezilecekler. Yaklaşan WWDC etkinliğinde Apple böyle bir duyuru yaparsa, o sırada salonu dolduran geliştiricilerden gayet ‘organik’ tepkiler alabilir.Patronlar bulut güvenliğinden ne kadar anlıyor?
Intel’in güvenliğe odaklanan alt şirketlerinden Intel Security, “Blue Skies Ahead? The State of Cloud Adoption” (Bulut Benimsemede Mevcut Durum) adıyla yayınladığı raporda dünyanın çeşitli yerlerindeki IT profesyonellerinin bulut güvenliği ve yaygınlığı hakkında düşüncelerini öne çıkarıyor. Avustralya, Brezilya, Fransa, Almanya, İspanya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri merkezli şirketlerde bulut güvenliği konusunda karar yetkisi bulunan 1200 IT profesyonelinin katıldığı araştırmaya katılanların yüzde 77’si buluta bir önceki yıla oranla daha fazla güven duyuyor.
Intel Security bulut araştırması, özellikle açık bulutun kritik operasyonlarda benimsenmesi için güvenlik konusunda güçlü adımlar atılması gerektiğini gösteriyor. Çünkü hassas veriyi korumak için genel bulut sağlayıcılarına tamamen güvendiğini belirten IT yetkililerinin oranı yüzde 13’ü geçmiyor. Katılımcılar üst düzey yöneticilerin bulut teknolojisinde güvenlik riskleri konusunda bilgi sahibi olduklarına da inanmıyor. Yöneticilerin bulutta güvenlik riskleri hakkında yeterince bilgilendirildiğini düşünenlerin oranı sadece yüzde 34 ile sınırlı kalıyor.
Intel Security bulut araştırması başka neler söylüyor?
Bulut Yatırım Eğilimleri: Rapora göre, işletmelerin %81’i servis olarak Altyapı (IaaS), %79’u servis olarak Güvenlik, %69’u servis olarak Platform (PaaS) ve son olarak %60’ı servis olarak Yazılım (SaaS) yatırımı yapmayı planlıyor. Güvenlik ve Uyumluluk: Araştırmaya katılanların %72’si tüm bulut kurulumlarında en çok endişe duydukları konu olarak uyumluluğu gösterirken, şirketlerin yalnızca %13’ü hassas verilerinin bulutta saklanıp saklanmadığını biliyor. Güvenlik Riskleri ve Bulut: Algılar ve Gerçekler: Katılımcıların beşte birinden fazlası SaaS konusunda veri güvenliği kazalarından endişe ederken, IaaS ve özel bulut hizmetlerine ilişkin en büyük çekincenin veri ihlalleri olduğu görülüyor. Buna karşın, rapor sonuçlarına göre şirketlerin dörtte birinden azı (%23’ü) bulut hizmeti sağlayıcılarıyla veri kaybı ya da veri ihlali yaşamış. C-Suite Kör Noktası: Mali kayıp ve itibar kaybı gibi önemli sonuçlar doğuran yüksek profildeki veri ihlalleri, veri güvenliğini üst düzey yöneticiler için en büyük endişe haline getiriyor. Ancak, bulutta hassas veri barındırmakla ilgili riskler ve güvenlik yöntemleri hakkında farkındalık ve bilgi düzeyinin artırılması için hala daha fazla eğitime ihtiyaç var. Araştırmaya katılanların sadece %34’ü üst yönetim kadrolarının buluttaki güvenlik gereklilikleri konusunda yeterince bilgili olduğunu düşünüyor. Gölge IT, Riskler ve Fırsatlar: IT departmanlarının gölge IT aktivitelerini azaltma operasyonlarına rağmen, iş birimlerinin %52’si halen IT’den departman kaynaklı izinsiz bulut hizmetlerini korumalarını bekliyor. Bulut kullanımında gölge IT kaynaklı görünürlük eksikliği, IT departmanlarını güvenlik konusunda endişelendiriyor: Orchestrating Security in the Cloud araştırmasına katılanların %58’i gölge IT’nin bulut güvenliğini olumsuz yönde etkilediğini düşünüyor. Güvenlik Yatırımı: Bulut güvenlik yatırımları, farklı bulut kurulum tiplerine göre değişiklik gösteriyor. Araştırmaya katılanların %43’ü E-mail Koruma, %41’i Web Koruma, %38’i Kötü Amaçlı Yazılımlardan Koruma, %37’si Güvenlik Duvarı, %34’ü Şifreleme ve %31’i Veri Kaybı Önlemeye yönelik yatırımları önceliklendirdiklerini belirtiyor.5 gün önce 10 yıl sonra #10 – Yapay zeka
TechInside.com’da Cuma akşamları saat 17.00’de gerçekleştirdiğimiz “5 gün önce 10 yıl sonra” adlı canlı yayınımızda, sektörün geçen haftadaki önemli olaylarını ve 10 yıl sonrayı konuşmaya devam ediyoruz. Bu hafta ise haberler arasından çıkıp yaşama dahil olmaya başlayan yapay zeka konusunu işliyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar’ın Enigma cihazındaki şifreli yazışmalarını kırmayı başaran ve günümüz bilgisayarlarının oluşmasını sağlayan en önemli isimlerden biri olan Alan Turing’in “makineler düşünebilir mi?” sorusuyla hayatımıza giren yapay zeka kavramı, bugün teknolojinin gelişimiyle yaşamın her alanında kendini hissettirmeye başlıyor.
Programımızda Turing’in açtığı yolda yapılan çalışmaları, yapay zeka – robot ilişkisini, yapay zekanın şirketlerin yönetiminde ne zaman yer almasının beklendiğini ve gezegenimizi nasıl etkileyeceğini konuşacağız.
Her hafta olduğu gibi benzersiz bir içerikle sunacağımız programımızda canlı yayın sırasında da sorularınızı iletebilirsiniz.
Programımız YouTube üzerinden canlı olarak yayınlanıyor ve daha sonra kaydediliyor. Kaçıranlar diledikleri zaman tekrarını izleyebiliyor. Kanalımıza abone olarak TechInside’da yayınlanan tüm videolara erişebilirsiniz.
Sakarya Üniversitesi’nden Ar-Ge Reformu bilgilendirme toplantısı
Yeni Ar-Ge Reformu pek çok yenilik ve değişiklik getiriyor. Bunların içinde şirketlerin Ar-Ge personeli kullanımı, hangi sektörlerde daha fazla teşvik verileceği gibi konular da yer alıyor. Bu kapsamda da, özellikle ülke genelindeki teknokentlerin üye firmalarına bilgilendirici çalışmalar yapması gerekiyor.
Sakarya Teknokent Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek toplantıda, Ar-Ge Reform Paketi hakkında daha fazla bilgi sunulurken, anlaşılmayan alanların netleştirilmesi de sağlanacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mehmet Madencan tarafından anlatılacak konu başlıkları şu şekilde sıralanıyor;
- Tasarım Merkezleri kurularak Ar-Ge Merkezleri’ne sağlanan destek ve muafiyetlerden yararlandırılması. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nde gerçekleştirilecek tasarım faaliyetlerinin de destek ve muafiyet kapsamına alınması.
- Ar-Ge ve tasarım yapan firmalarımızın yanı sıra, Ar-Ge ve tasarımı siparişle yaptıran KOBİ’lerimizin de vergi indiriminden yararlandırılması.
- Ar-Ge Merkezi kurmak için gerekli en az Ar-Ge personeli sayısının özellikle yüksek teknolojili sektörlerde 30’dan 15’e düşürülmesi.
- Ar-Ge Merkezleri’nde istihdam edilecek Temel Bilimler mezunlarımızın maaşlarının brüt asgari ücret kadarlık kısmının, 2 yıllığına Devlet tarafından karşılanması.
- Firmaların ortak proje yapmalarını teşvik etmeye yönelik Rekabet Öncesi İşbirliği projelerine vergisel ve hibe destekler sağlanması.
- Ar-Ge, yenilik ve tasarım projeleri kapsamında dışarıdan temin edilen ürünlere Gümrük Vergisi İstisnası getirilerek proje sürelerinin kısaltılması ve maliyetlerinin düşürülmesi.
- Öncelikli ve stratejik sektörlerde (bilişim, sağlık, biyoteknoloji, nanoteknoloji, savunma, uzay, havacılık vb.) İhtisas (Tematik) Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin kurularak, odak Ar-Ge yapılarının tesis edilmesi.
- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ile Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri’nde çalışan personelin, projelerle ve lisansüstü eğitimleriyle ilgili olarak dışarıda geçirmeleri gereken sürelerin de muafiyet kapsamına alınması.
- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nde yer alan Teknogirişim Sermayesi Desteği ile kurulan firmalara doğrudan girişim sermayesi sağlayan firmalara vergi indirimi kolaylığının getirilmesi.
- Yenilikçi fikirlere sahip gençlerimize verdiğimiz 100.000 TL’lik Teknogirişim Sermayesi Desteği’nin, proje niteliğine göre 500.000 TL’ye kadar artırılması, mezuniyet sonrası 5 yıllık sürenin 10 yıla uzatılması.
- Bilişim sektöründeki firmalarımızın güvenli ve kaliteli yazılımlar geliştirmelerini sağlamaya yönelik standart belirleme ve yetkilendirme sisteminin getirilmesi.
- Üniversite-Sanayi İşbirliği faaliyetlerinde bulunan öğretim üyelerinin bu faaliyetleri sonucunda elde ettikleri gelirlerden; gelir vergisi kesintisi yapılmaması, döner sermaye kesintisinin %15 ile sınırlandırılması öğretim üyesine %85’inin ödenmesi.
Son dönemin en büyük yatırımcı desteği Garajyeri’ne ödül getirdi
Kişiden kişiye araç kiralama platformu olan ve kısa sürede pek çok kullanıcı tarafından tercih edilen Garajyeri, ulusal ve uluslararası yatırımcılardan aldığı önemli destek ve elde ettiği başarı nedeni ile İTÜ Arı Teknokent Teknoloji ve Girişimcilik Zirvesi kapsamında düzenlenen BeeTech 2015 Awards’da “En Büyük Yatırımcı İlgisini Toplayan Start-Up Özel Ödülü”nü almaya hak kazandı.
Genç girişimciler Arda Aşkın, Güven Özyurt ve Erman Çağıral tarafından Doğa Girişim’in yatırım desteği ile 2015’te kurulan Garajyeri, kuruluşundan sonra kısa zaman içinde, e-ticaretin usta isimlerinden Yemeksepeti’nin kurucusu Nevzat Aydın, Hummingbird Ventures, aynı zamanda Yemeksepeti’nin de yatırımcılarından olan Raiffeisen Investment’tan Gökçe Kabatepe, Aydın Evren Özol ve Oytun Özer’in yanı sıra, Lidyana.com’un kurucusu Hakan Baş, Tek Cevher Yatırım Holding sahibi Mert Bayram, Gram Games’in kurucularından Kaan Karamancı ve BGCParters’dan Mahmut Dermancıoğlu ile Özgür Altuğ’dan oluşan yatırım ekibinden 800.000 dolarlık bir yatırım almıştı.
Paylaşım ekonomisine yaptığı katkıyla bu kültüre ışık tutan Garajyeri, kısa sürede ülkemizde kurulan en değerli sosyal girişimlerden biri haline geldi. Kullanıcılar Garajyeri üzerinden yakın çevrelerindeki ve hatta mahallelerindeki araçları kiralayarak hem komşuluk ilişkilerini kuvvetlendiriyor hem de İstanbul gibi trafik sorunu yaşayan bir kentte, araç sayısının artmasının önüne geçiyor.
Garajyeri nasıl çalışıyor?
10 yaşından genç olan araçlarının zorunlu trafik sigortasını yaptırmış olan araç sahipleri, araçlarını sisteme kaydedip TC kimlik numaralarını, cep telefonu numaralarını, IBAN numaralarını, e-posta adreslerini ve ruhsat bilgileri gibi temel verileri siteye giriyor. Verilen bilgilerin doğruluğunu geçerli sorgulama sistemleriyle kontrol eden Garajyeri, araç sahipleriyle iletişime geçiyor ve üyeliklerini onaylıyor. Araç kiralamak isteyenler ise ehliyet puanı yeterliliği ve Facebook ile giriş gibi bir takım ek zorunluluklar ile birlikte bilgilerini sisteme girerek platforma üye olabiliyor.
Platformdaki araçların saatlik veya günlük kira fiyatları araç sahipleri tarafından belirleniyor. Araç kiralamak isteyen kullanıcılar, lokasyon ve tarih seçerek arama yapıyor ve gelen sonuçlar içinden, fiyat, model ve mesafe açısından en uygun olan araca istekte bulunuyor. Araç sahibi bu isteği onayladığında, kiracı Garajyeri üzerinden ödeme yapıyor ve gidip anahtarı elden teslim alıyor. Araç iade edilinceye kadar Garajyeri hesabında tutulan kira bedeli, aracın teslimiyle birlikte araç sahibine aktarılıyor.
Girişim sermayesi 2016’ya rekorla başladı
Girişim sermayesi, melek yatırımcılık, startup vb. kavramların dünya ekonomisindeki ağırlığı artıyor. Aralarında sağlık, yapay zeka gibi özel konulara odaklananların da ortaya çıktığı girişim sermayesi şirketleri yapılan analizlere göre 2016’ya rekorla başladı.
Thomson Reuters ve National Venture Capital Association verilerine göre yılın ilk 3 ayında girişim sermayesi şirketlerinin yaptığı yatırım miktarı tamı tamına 11 milyar 997 milyon 300 bin dolar. Bu, aynı zamanda .com balonunun patladığı 2001’den bu yana en iyi başlangıcı temsil ediyor.
Kurumun verilerine göre 13,2 milyar dolarlık girişim sermayesi yatırımının gerçekleştiği 2007’deki toplam yatırım miktarına da bir hayli yaklaşan 2016’nın ilk 3 ayında, adet değil ama toplam tutar açısından bir artış olduğu görülüyor.
Toplam 57 girişim sermayesi yatırımının gerçekleştiği bu dönem, geçen yıla göre düşüşte. 2015’in ilk üç ayında 69 farklı yatırım ile 7,5 milyar doların biraz üzerinde bir ekonomik büyüklük ortaya çıkmıştı. 2016’nın başlangıcı, 12 adet daha az yatırıma sahne olsa da neredeyse 5 milyar dolarlık daha büyük bir fonu işaret ediyor.
TechCrunch’ın ilgili haberinde bu durumun yeni bir balon oluşturma riskine de değinilmiş. Görüş alınan Battery Partners ortağı Neeraj Agrawal ve PwC yetkilileri şu an için böyle bir risk bulunmadığını belirtiyor.
İçinde bulunduğumuz yılın girişim sermayesi alanında bu denli hızlı bir girişe sahne olmasında iki şirketin önemli rolü var. Bunlardan biri olan Lyft aldığı 1 milyar dolarlık, Florida merkezli artırılmış gerçeklik şirketi Magic Leap ise 794 milyon dolarlık yatırımla toplamın neredeyse yüzde 10’unu almış durumda. En fazla yatırım alanlarda ilk 5’i oluşturan diğer şirketler ise Sunnova Energy, Uber ve Flatiron Health.
İlk 3 aydaki genel durumda hangi sektör dikkat çekici bir çıkış yaptı sorusunun yanıtı ise biyoteknoloji. 1.8 milyar dolarlık yatırım alan bu gruptaki şirketlere yılın kalanında yeni yatırımlar gelmesi çok da şaşırtıcı olmayacak. Kısa bir süre önce sizlerle paylaştığımız, dünyanın en hızlı 1 milyar dolarlık değere ulaşan şirketi ünvanını ele geçiren Çinli iCarbonX’in de bir biyoteknoloji şirketi olduğunu da ekleyelim.
e-Fatura’ya geçmeniz gerekiyor mu?
Ticaret kanununda yapılan 2016 güncellemeleriyle birlikte, birçok mükellef için e-Faturaya geçiş zorunlu oldu. İşin yasal boyutuyla muhatap olanlar elbette bu geçişi daha erken yapmak durumunda kaldı. Ancak Türkiye’de yaşanan dijital dönüşüm ile birlikte doğrudan mükellef olmayanların da e-Fatura hizmetine geçme eğilimi göstermesi bekleniyor.
Zorunluluğu olmayan, özellikle şahıs şirketi gibi küçük ölçekli işletmelerin aklında ise aynı soru var: Geçmem gerçekten gerekli mi? Bu sorunun kısa yanıtı; hayır, mükellef değilseniz geçmeniz yasal bir zorunluluk değil. Ancak nasıl ki resmi dilekçelerinizi mektupla değil, e-posta ile göndermek işimize geliyorsa, e-Fatura da bulut çağının avantajlarını zahmetsizce size sunabiliyor.
Türkiye’de bulut tabanlı ön muhasebe servisiyle hızlı yükselen Paraşüt’ün kurucu ortağı Sean X. Yu, e-Fatura hakkında yanlış bilinen 15 konuya parmak basarken, konuyla ilgili bilinmeyenleri de izah etti:
e-Fatura benim için uygun bir çözüm değil
Eğer aylık olarak az fatura kestiğinizi düşünüyorsanız ve e-fatura uygun bir çözüm değil diyorsanız, tüm fatura işlemlerinizi bulut tabanlı ön muhasebe programlarını kullanarak ücretsiz hale getirebilirsiniz.
Zorunluluk kriterlerine uymuyorum, geçmeme gerek yok
Geçiş zorunluluğu olamayan şirketler de e-arşiv e-fatura sistemine geçiş yapabilirler. Türkiye dijitalleşiyor, gelişen teknolojiler şirketleri ve devleti dönüştürüyor. e-Fatura da bu dönüşümün bir parçası ve bu dönüşümün 2018’de tamamlanması planlanıyor. Fatura maliyetlerinizi düşürmek, işlerinizi dijitalleştirmek ve son ana kalıp aksaklıklar yaşamamak için hemen geçiş yapmalısınız.
Başvuru süreci çok zor
e-Fatura’ya geçiş şu an beklenen kadar yaygınlaşmadığı için başvuru süreci uzun görünüyor. Bulut tabanlı ön muhasebe programlarının paneli üzerinden hiç uğraşmadan, ofisinizden bile çıkmadan kolaylıkla geçişiniz sağlanıyor.
Mali mühür çok pahalı!
Geçiş önündeki en büyük sorun mali mühür ücretinin yüksek bulunması idi. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenen mali mühür ücretleri 2016 itibari ile indirildi. Daha önce tüzel kişiler için 690 TL, gerçek kişiler için 240 TL olan mali mühür fiyatları tüzel kişiler için 400 TL gerçek kişiler için ise 200 TL’ye indirildi.
Sürekli mali mühür taşımak istemiyorum
e-Fatura oluştururken mali mühüre ihtiyacınız yoktur. Mali mühürü sadece e-Fatura aktivasyon sürecinde onaylama işlemi yaparken kullanırsınız.
Şahıs şirketiyim, e-Faturaya geçemiyorum
Şahıs şirketleri de e-Fatura kullanabilir hem de daha düşük mali mühür fiyatı ile.
Elimde bir tomar matbu fatura var, e-Faturaya geçemem
Matbu faturanın size maliyeti yalnızca baskı maliyeti değildir. Tabii ki bastırılmış faturalarınızdan istifade etmek isteyebilirsiniz fakat gönderme, saklama ve muhasebeciye iletme maliyetlerinden kaçınmak için hemen e-Fatura’ya geçebilirsiniz.
e-Fatura gönderdikten sonra faturada değişiklik/iptal işlemi yapamam
Matbu faturada olduğu gibi elektronik faturada da iptal ve iade yapabilirsiniz.
Fakat şunu not düşmekte fayda var: Elektronik fatura oluşturulduktan sonra değişiklik yapılamaz. Göndermiş olduğunuz elektronik fatura e-fatura ise, faturayı karşı tarafın reddetmesi üzerine yeni bir e-fatura oluşturulabilir, e-arşiv ise siz iptal edip tekrardan yeni bir fatura oluşturabilirsiniz.
e-Fatura numarası ile elimdeki matbu faturaların fatura numarası devamlılığını sağlayamam
Böyle bir devamlılık zorunluluğu yok. e-Fatura gönderdiğiniz sürece GİB e-Faturanıza bir fatura numarası atayacaktır.
e-Fatura kullanmayan müşterilerimle sorun yaşarım
e-Faturaya geçiş yapmamış olan müşterilerinize e-arşiv faturası gönderebilirsiniz. Bu fatura mali değeri olan ve matbu fatura ile eşdeğerli bir faturadır. Faturayı isterseniz e-posta olarak gönderir isterseniz de çıktısını alarak verebilirsiniz.
Müşterim e-Fatura kabul etmiyor
Teknik olarak müşterinizin bunu kabul etmemesi mümkün değildir. e-Fatura, Maliye Bakanlığı onaylı bir faturadır ve hem siz hem de müşteriniz için işlevsel olarak normal faturadan farklı değildir.
Müşterim TC kimlik numarası vermek istemiyor
Muhatabınız eğer e-Fatura kullanıcısı ise e-Fatura’yı vergi numarası üzerinden gönderirsiniz. Eğer muhatabınız bir gerçek kişi ise ve e-Fatura kullanıcısı değilse o zaman e-arşiv faturası düzenlemeniz gerekir. e-Arşiv faturası düzenlerken TC kimlik numarası girme zorunluluğu yoktur. 11111111 yazarak geçebilirsiniz.
Gerçek kişilere, son kullanıcılara fatura gönderemem
Gerçek kişilere e-arşiv faturası düzenleyerek e-posta olarak gönderebilir ya da yazıcınızdan çıkartarak verebilirsiniz.
E-faturaya geçince Mali Müşavirim de e-Defter’e geçmek zorundaymış
Eğer şirketiniz e-Fatura’ya geçmek zorunda ise muhasebeci ya da mali müşaviriniz ile e-Defter’e geçmeniz gerekir. Eğer şirketinizi e-Faturaya geçiş zorunluluğu yok fakat siz e-Fatura kullanmak istiyorsanız e-Defter kullanmak zorunda değilsiniz.
Geçiş çok maliyetli
e-Faturaya geçiş için farklı yollar var. Geçiş sırasında aktivasyon ücreti, entegrasyon ücreti, mali mühür, anahtar ücreti, fatura başı ödeme gibi çeşitli giderlere maruz kalabilirsiniz. e-Fatura’ya entegrasyon ve aktivasyon ücreti ödenmeyen Paraşüt gibi bulut tabanlı ön muhasebe programları ile geçmeniz mümkün.