Firefox OS yola Nesnelerin İnterneti ile devam edecek

0
Mozilla’nın Bağlantılı Cihazlar (Connected Devices) ekibi ilk kurulduğunda hedef Firefox OS ve onu baz alarak çalışacak telefonların makul koşullar çerçevesinde pazara sunulmasıydı. Aradan geçen birkaç yıl ve etki bırakmayan fuarlar sonrasında geçtiğimiz Aralık ayında Firefox mobil cihaz defterini kapattı. Firefox OS adını verdiği kendi işletim sistemini ise parçalara ayırıp Nesnelerin İnterneti gibi yükselen teknolojilerde tekrar değerlendirecek. Peki, Bağlantılı Cihazlar ekibi çalışanları ne olacak? The Verge haberine göre bu ekibin bir kısmı işten çıkarılıyor. Mozilla’da Bağlantılı Cihazlar bölümünden sorumlu başkan vekili olarak çalışan Ari Jaaksi, ekibin küçük bir kısmının işten çıkarılacağını, geri kalanının ise Mozilla içinde farklı projelerde değerlendirileceğini belirtiyor. İşletim sistemi ise şimdilik TV üzerinde online yayın izlemeye yarayan cihazlar, router’lar ve klavyeye gömülü bir Raspberry Pi bilgisayar ile yoluna devam edecek gibi görünüyor. Teknoloji startup kültürünü şirket politikası haline getirmeye çalıştıklarını belirten Mozilla yetkilisi, bu amaçla pek çok farklı proje için küçük küçük bütçeler ayırdıklarını ve gelecekte de ürün geliştirmede bu stratejiyi sürdüreceklerini söylüyor.

TÜSİAD’dan Endüstri 4.0’ın ardından şimdi de “Mobil Sağlık” raporu

0
Türkiye’de iş dünyasını temsil eden en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan TÜSİAD, teknolojiyle iş dünyasını birleştiren konuları ele almayı sürdürüyor. Geçen hafta Boston Consulting Group ile detaylarına bu haberimizden ulaşabileceğiniz “Türkiye’nin Sanayi 4.0 Dönüşümü” başlıklı raporu paylaşan TÜSİAD’ın gündeminde bu kez sağlık sektörü ve “Mobil Sağlık” vardı. “Sağlığa Yenilikçi Bir Bakış Açısı: Mobil Sağlık” başlıklı rapora dair detayları düzenlediği bir toplantıyla duyuran TÜSİAD, raporda dünyada mobil sağlığın gelişimini ve mobil sağlık uygulamalarını etkileyen teknolojik faktörleri ele alırken; mobil sağlıktan Türkiye’de etkili bir biçimde faydalanmak amacıyla politika önerileri sunuyor. Mobil teknolojilerin kullanımının giderek arttığı günümüzde, sürdürülebilir bir sağlık sisteminde mobil sağlığın yeri, mobil sağlığın sunduğu fırsatlar, mobil sağlık uygulamalarının yaygınlaşması ve sağlık sistemine yerleşmesi için yol haritasının ne olması gerektiği ile kamu ve özel sektörün, üniversitelerin rollerinin masaya yatırıldığı toplantıda sonuçları açıklanan rapor, Türkiye’nin bu alandaki konumunu da ortaya koyuyor. TUSIAD_MobilSaglik Mobil sağlığı etkileyecek faktörler Raporda öne çıkan başlıklardan biri, mobil sağlığı etkileyecek faktörler olarak ele alınıyor. Bu başlık altında nesnelerin interneti, bulut bilişim, büyük veri, oyunlaştırma (gamification), taşınabilir tıbbi cihazlar ile giyilebilir teknolojilerin her biri ayrı alt başlıklar altında değerlendiriliyor. TÜSİAD Sağlık Çalışma Grubu ile ODTÜ Öğretim Görevlisi ve BeWell ve b-wise Kurucu Ortağı Dr. Cenk Tezcan tarafından hazırlanan raporda hangi teknolojinin nasıl kullanıldığına dair güncel örneklere de rastlamak mümkün. Örnekler arasında Medtronics, Microsoft ve Ford’un, içinde keton dedektörü olan ve diyabetli sürücüyü gerektiğinde uyaran bir araba üzerinde yürüttüğü çalışmalar gibi ilginç uygulamalar da yer alıyor. Kişisel sensörlerden toplanan verilerden elde edilecek tıbbi bilginin önümüzdeki 10 yılda oldukça artacağına değinilen raporda, bu alanda bulut bilişim teknolojilerinin rolüne de değiniliyor. Bu verileri kullanan araştırmacı ve bilim adamlarının, daha geniş ölçeklerde örneklem yaparak veya yeni sonuçlar çıkararak hasta tedavilerini iyileştirilebileceğine dikkat çekilirken, sağlık verisinin potansiyelini artırmanın verimlilikte artış sağlayacağına değiniliyor. Yine aynı bölümde ABD’nin sağlık sektöründeki bulut bilişim uygulamalarıyla 2024’e kadar 300 milyar dolarlık bir tasarruf sağlamayı hedeflediğinin de altı çiziliyor. Toplam 115 sayfalık bu kapsamlı raporun tamamını bu linkten indirebilirsiniz.

EMC’den flash depolama ile saniyede 10 milyon işlem

0
EMC Corporation, flash depolamada önemli bir atılım yapan EMC DSSD D5’i piyasaya sunuyor. Yeni bir flash depolama kategorisi olan Kabin Ölçekli Flash’in ilk örneği olan DSSD D5, hem standart hem de mümkün olan en düşük gecikme süresiyle son derece yüksek performans seviyeleri gerektiren yeni nesil veri yoğun uygulamalar için tasarlanan tamamen yeni bir mimari olarak öne çıkıyor. DSSD D5, genetik dizilim hesaplamaları, dolandırıcılık tespiti, kredi kartı kimlik doğrulaması ve gelişmiş analiz gibi uygulamaları on kata kadar hızlandıran gerçek sonuçlarla performansı yeni boyutlara taşıyor. EMC’nin oyunun kurallarını değiştirecek yeniliği görerek DSSD’yi 2014’te satın aldığını hatırlatan EMC Doğu Avrupa, Afrika ve Ortadoğu Bölge İş Geliştirme Müdürü Gökçe Öztürk, “Bugün piyasaya güçlü, test edilmiş bir ürün sunarak bilinen flash dünyasını değiştiriyoruz ve EMC’nin halihazırda güçlü olan flash portföyünü tamamlıyoruz. DSSD son derece hızlı ve yüksek performans veren bir platform. Yeni Kabin Ölçekli Flash çağında zorlu uygulamalarda önemli iyileştirme sağlayan bu teknoloji, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’deki müşterilerin de ilgisini fazlasıyla çekiyor.” açıklamasını yaptı. Saniyede 100 GB iş üretimi DSSD D5, 48 istemciye kadar son derece yoğun, yüksek performanslı, erişimi son derece kolay ve gecikme hızı son derece düşük bir paylaşılan flash depolama çözümü sağlıyor. D5, her noda 3. Nesil PCIe üzerinden bağlanıyor ve PCI bağlı flash performansı sağlayan NVMe teknolojisini kullanıyor. Aynı zamanda D5, paylaşılan depolamanın faydalarını sağlayan, bilgi işlem sürecinden ayrılmış tek başına kullanılan bir uygulamadır. Sonuçta neredeyse 100 mikrosaniye gecikme, saniyede 100 GB iş üretimi ve 10 milyona yakın IOPS ile yeni nesil performans elde ediliyor. Kabin Ölçekli Flash sistemi olarak DSSD D5 standart kurumsal iş yüklerini hızlandırmak için tasarlanan diğer tüm depolama dizilerinden farklı kullanım durumlarına çözüm sağlıyor. Ultra yüksek performanslı D5 sıfırdan geliştirildi ve şu anda piyasada bulunan diğer depolama seçeneklerinden farklı bir konumda olmasını sağlayan, endüstride ilk kez görülen çeşitli donanım ve yazılım yenilikleri içeriyor. DSSD D5 depolamanın ötesine, son derece yüksek performans ve ölçeklenebilirlik gerektiren yeni nesil uygulamaların dünyasına adım atıyor. Hadoop üzerinde yüksek performans DSSD D5, rakip ürünlere göre 1/25 oranında yer kaplayarak yüksek performanslı Oracle kümelerine dört kat daha fazla hız sağlamak üzere yenilikçi, düşük gecikmeli bir veri yolu üzerinden Oracle gibi mevcut veritabanlarını ve veri ambarı çözümlerini hızlandırıyor. DSSD D5 ile müşteriler birden çok uygulamayı tek bir depolama platformunda birleştirebiliyor ve verilerin birden çok kopyasını, karmaşık dizinlemeyi, karmaşık bölümlendirmeyi ve somutlaştırılan görünümleri ortadan kaldırarak veri ambarlarını sadeleştiriyor. Hadoop iş yükleri için DSSD D5 standart DAS altyapısına göre operasyonel analizleri önemli derecede hızlandırıyor. Bunun yanı sıra müşteriler, bilgi işlem ile depolamayı bağımsız olarak ölçeklendirerek, HDFS’de belirlenen kopyalama faktöründen bağımsız olarak flash üzerine verilerin yalnızca bir kopyasını yazarak flash yatırımlarından maksimum getiri elde edebiliyor. DSSD D5 ile uygulamalar yoğunluk, IOPS ve bant genişliğinden yararlanıyor. DSSD D5’in performans yoğunluğu ayrıca müşterilerin %59’a varan toplam sahip olma maliyeti düşüşü ve tek bir D5 ile veri merkezi boyutunu 28 kat azaltma olanağı sunuyor.

Şirketlerin ofislerdeki ömrü beş yıla indi

0
JLL Türkiye Ofis Kiralama Yardımcı Direktörü Mahir Mermer, genç ve yetenekli çalışanlarını elde tutmak ve verimliliğin düşmesine engel olmak isteyen şirketlerin, maksimum yedi yılda bir ofislerini değiştirmeleri gerektiğini söyledi. Geçtiğimiz 2-3 yıl içinde teknolojinin değişim hızının farklı bir boyuta geçtiğini belirten Mermer, “Buna paralel olarak, ofis kullanım alışkanlıkları ve ofis ihtiyaçları da büyük bir değişim geçirdi. Beş yıl önce çok yenilikçi ve teknolojik bir ofiste çalıştıklarını düşünen çalışanlar, artık ofislerinin eskimeye başladığı ve eski teknoloji kaldığı görüşünde. Bu nedenle, 5 yıl önce yeni bir ofise taşınan şirketlerin yüzde 30’u bugün yeni bir ofis arayışı içinde bulunuyor” dedi. JLL’nin geçtiğimiz yıl Dünya Yeşil Bina Konseyi işbirliği ile gerçekleştirdiği “Ofislerde sağlık, refah ve verimlilik” araştırmasını anımsatan Mahir Mermer, “ABD’de, duygusal ve fiziksel olumsuzluklar nedeniyle, çalışan başına işe gitmeme oranı özel sektörde yüzde 3, kamuda ise yüzde 4 seviyesinde bulunuyor. Bu oranlara göre işverenler, işe gelmeyen her çalışan başına yılda ortalama 2 bin 300 dolar kaybediyor. Ek olarak, Harvard Business Report da mutlu çalışanların ortalama olarak yüzde 31 oranında daha üretken, satışlarının yüzde 37 daha yüksek ve yaratıcılıklarının da üç kat daha fazla olduğuna dikkat çekiyor” diye konuştu. Y kuşağı çalışanların iş başvurusu yaptıkları şirketin adı ve marka algısı kadar sunduğu çalışma ortamına da dikkat ettiklerini söyleyen Mahir Mermer, “Diğer yandan, ofis değişikliği, belli bir süre aynı yerde çalışmış ve artık pas tutmaya başladığını düşünen, ‘konfor alanı’ndan kurtulmak isteyen çalışanların şirkette kalmasını sağlayan en büyük etkenlerden biri. Ofis değişikliği çalışanların şirketteki ömrünü etkileyici bir şekilde uzatıyor. Şirketler böylece kalifiye çalışanlarını yanlarında tutabiliyor” dedi. Mermer’e göre, şirketler, ofislerini değiştirerek çalışanların iyi hissetmelerine yardımcı olmayı, yaşadıkları fiziksel olumsuzlukları mümkün olan en düşük seviyeye çekmeyi amaçlıyor. “Sonuç olarak, yöneticiler de tüm bunların hem üretkenliği hem de satışları etkilediğinin farkındalar. Özellikle 2000’li yıllardan önce daha az bina vardı. İyi diye nitelendirilen binalar ise inşaat firmalarının yöneticileri ve mimarların tercihleri yönünde geliştirilmişti. Bu yüzden şirketler bunlardan birini tercih etmek zorunda kalıyordu. Günümüzde şirket ve çalışanlarının ihtiyaçlarına göre şekillenmiş çok daha fazla seçenekleri var. Örneğin eskiden ısıtma-soğutma sistemleri, yükseltilmiş döşeme, asma tavan önemli değilken, bunlar artık olmazsa olmaz kriterler haline geldi” diye konuşan Mahir Mermer sözlerine şöyle devam etti: “Zamanı geldiğinde önlem almayan, değişikliğe gitmeyen, değişikliğe giderken genç çalışanlarının görüşlerini almayan şirketler hem ellerindeki genç ve yetenekli çalışanları kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor hem de verimlilikten uzak çalışma şartlarına mahkum oluyor. Kimi şirketler, ofislerin işlerine ve iş yapma biçimlerine olan bu etkisinin uzun süre farkına bile varamıyor. Tüm bu sebeplerden ötürü, belirgin bir şekilde ihtiyaç duyulmasa bile, belli aralıklarla ofis değişikliğinin yapılması gerektiğine inanıyorum.”

Uber’i hack’leyene 10 bin dolar

1
Faaliyet gösterdiği pek çok ülkede taksicilerin ocağına incir ağacı diken Uber, bir güvenlik açığı nedeniyle 50 bine yakın sürücünün kişisel bilgilerini savunmasız bırakalı bir yıl oldu. Araç tahsis servisi bu bir yılda dersine çalıştı, ödevlerini yaptı ve bir sonraki sınava hazır. Öyle ki, web sitesine ve mobil uygulamalarına son derece güvenen servis, kendi dijital varlıklarında bir hata avı başlattı. İyi bir yazılımcı olduğunuza inanıyorsanız, bir süre bu sayfaları favorilere ekleyebilirsiniz çünkü bahsi geçen ödüller yabana atılmayacak türden. Şirkete ait dijital platformlarda XSS, SQL enjeksiyon, yeniden yönlendirme açığı, RCE ve diğer güvenlik açıklarını tespit edebilirseniz, 3 bin dolardan başlayıp 10 bin dolara kadar çıkan nakit para ödülü sizin olabilir. Hata avı hem ana sayfayı hem de servise ait mobil uygulamaları kapsıyor. Geliştiricilerin çalıştığı sayfayı bile gözden geçirebilirsiniz. HackerOne üzerinde de paylaşılan hata avının geçerli olduğu mobil ve online platformlar ise şu şekilde:
https://*.uber.com/ https://*.dev.uber.com/ http://petition.uber.org http://ubermovement.com iPhone Sürücü Uygulaması iPhone İş Ortağı Uygulaması Android Sürücü Uygulaması Android İş Ortağı Uygulaması
Katılmak için gerekli detaylar ve tam olarak neler aramanız gerektiğini anlatan dokümantasyon ise bu sayfada yer alıyor.

Veri güvenliği değil, hız istiyoruz

1
Yeni bir akıllı telefon alırken üç kişiden biri performansa, öteki fiyata bakıyor, veri güvenliği için endişe eden yok. Mobil cihazında sadece on kişiden biri güvenliğe öncelik veriyor. Reuters ve Ipsos tarafından bu ay gerçekleştirilen ankete katılan yaklaşık 1700 Amerikalı, Apple ve FBI arasında devam eden şifreleme ve mahremiyet mücadelesini aslında kimsenin önemsemediğini gözler önüne serdi. Anket sonucu yayınlanan rapora göre her on kullanıcıdan sadece biri yeni telefonunda en önemli özellik olarak güvenliği seçiyor. Performans ve fiyat ise öncelik sırasında her biri yüzde 30 ile birinci sırada geliyor.

Apple FBI ile veri güvenliği için boşa mı uğraşıyor?

Güvenliğin bu kadar gözardı edilmesinin esas sebebi ise, yine aynı ankete göre, son kullanıcıların büyük oranda verilerinin korunduğuna inanması. Zira ankete katılanların yüzde 60’ı Apple’ın verilerini koruduğuna inanıyor. Üstelik Google, Amazon ve Microsoft’a bu konuda güven oranı daha da yüksek. Sadece yüzde 40’lık bir kesim, listede yer alan şirketlerin hiçbirine veri güvenliği konusunda güvenmediğini belirtiyor. Veri gizliliğinin önemi konusunda tüketici tarafında yeterince farkındalık oluşmadığına dikkat çeken anketin sonuçları, özel şirketlerin dünyanın dört bir yanında sık sık devletlerle papaz olmasını nasıl etkileyecek merak ediliyor. Anlaşılan son kullanıcı için önemli olan hangi telefonun verilerini güvenle sakladığı değil; hangisinin Android N güncellemesi alacağı ya da hangi modelin ikinci elde değerinin düşmeyeceği…

Kariyere değil, mutluluğa odaklanın

0
Kariyer günlerinde bir araya geldiğiniz insanlar genelde ne kadar çok çalıştıklarından, nasıl verimli bir ofis canavarı olduklarından bahseder. Biz de bunu kişisel doyumla eşleştirip, neticesini mutluluğa yorarız. Oysa araştırmalar bunun tam tersini söylüyor. HBR yüzlerce mutluluk araştırmasının sonucunda mutlu çalışanların yüzde 31 oranında daha üretken olduğunu, yüzde 37 oranında daha fazla satış yaptığını ve üç kata kadar daha kreatif çalışabildiklerini söylüyor. Yani başarı mutluluğu değil; mutluluk başarıyı getiriyor. The Book of Awesome (Muhteşemliğin Kitabı) ve The Happiness Equation (Mutluluk Denklemi) adlı bestseller kitapların yazarı, TED konuşmacısı Neil Pasricha da bu araştırmayı doğrular nitelikte tavsiyelerde bulunuyor. “Mutluluk uzmanı” olarak tanınan yazarın Fast Company’de yer alan derlemesine göre her gün 20 dakika ayırarak bu dört etkinliği alışkanlık haline getirmek, daha mutlu olmamıza ve kariyer başarısına zemin hazırlıyor:

Yürüyüşe Çıkın

“Tebrikler Einstein, şeytanın aklına gelmezdi!” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak bu öneriyi hemen kulak arkası etmeyin, zira bu sefer elimizde önemli araştırmalar var. Pensilvanya Devlet Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan araştırmaya göre, haftada üç defa 20 dakikalık yürüyüşlere çıkan insanlar, antidepresan kullanan ve hem yürüyen hem antidepresan kullanan bireylere göre mutluluk skalasında daha iyi puanlar aldı. Kendinizi iyi hissetmeniz için ağır egzersizlere gerek yok, haftanın üç günü yirmişer dakikalık yürüyüşler iyi bir başlangıç olacaktır. yuruyus kariyer

Gününüzü gözden geçirin

Zorlu günlerden geçiyor olsak da, her gün mutlaka pozitif etki bırakacak bir deneyim yaşıyoruz. Pasricha bu olumlu deneyime odaklanmamızı öneriyor. Her günün bitiminde o gün yaşadığınız bir iyi deneyimini 20 dakika boyunca bir yere yazmanız, daha mutlu olmanızı sağlıyor. Yazara göre bu tecrübeyi sadece aklımızda tutmaz, kağıda dökersek, mutluluğa etkisi üç kat artıyor: Tecrübeyi yaşarken, yazarken ve daha sonra okurken kendimizi iyi hissediyoruz. Aynı çalışmayı haftalık bazda da yapmayı ihmal etmeyin.

Hayır ve hasenattan çekinmeyin

Bir hafta içinde rastgele yapacağınız beş iyilik, sizi egzersizden daha fazla mutlu edecektir. Birine kahve ısmarlayın, bir başkası için kapıyı tutun, yaşlı teyzelerin karşıdan karşıya geçmesine yardımcı olun, hatta kendinizi gerçekten hayırsever hissetmek istiyorsanız mesai çıkış saatinde metrobüste bir başkasına yer verin! Pasricha’ya göre hayır işlemenin mutluluğa katkısı, bu işlerin kendimiz hakkında iyi hissetmemizi sağlamasından kaynaklanıyor: “Biri için kapıyı tuttuğumda kendimi iyi hissederim, kendimle gurur duyarım ve bu beni mutlulukla doldurur.”

Meditasyon yapın

Filmlerde gördüğünüz o tuhaf sahneyi canlandırmanıza gerek yok. “Gözlerinizi kapatın ve sessizce oturun, derin nefes alıp verin. Bu sayede alın korteksinizdeki aktiviteyi artırırsınız. Bu bölge beyinde dikkat ve odaklanmadan sorumludur.” Yazar sadece 20 dakika bu şekilde dinlenmenin dikkat dağınıklığının önüne geçtiğine ve böylelikle günün geri kalanında daha verimli çalışmanızı sağladığına dikkat çekiyor. Eğer bu şekilde dinlenmekte zorluk çekiyorsanız, meditasyon için Headspace gibi bir uygulamadan faydalanabilirsiniz.

Silikon Vadisi’nde bir yıldız daha kaydı

0
Silikon Vadisi bugün eski Intel CEO’su Andy Grove’un yasını tutuyor. Esasen Grove’u sadece “Intel CEO’su” olarak anmak, teknoloji dünyasına 50 yıla yakın süredir yön veren, başarılarla dolu geçen bir iş hayatına haksızlık olabilir. Öyle ki, 2011 yılında hayata veda eden bir diğer idol, Steve Jobs dahi sık sık Grove’un akıl hocalığına başvuruyordu. Özellikle kanserle mücadele ettiği son döneminde, kendisi de bir kanser gazisi olan Grove ve Jobs arasında fikir alışverişleri iş dünyasının dışına taşarak, hayata dair sohbetlere kadar uzanmıştı. Gordon Moore ve Robert Noyce tarafından 1968 yılında kurulan Intel’in bir numaralı çalışanı olarak işe başlayan ve kuruluşundan bugüne sadece Intel’e değil, tüm Silikon Vadisi’ne vizyonuyla yön veren Andry Grove, 1987 yılından 1998’e kadar şirketin CEO’luk görevini üstlendi. Intel’in hafıza yongalarını ikinci plana atıp, mikro işlemci üretimine odaklanmasını o sağladı. Bugün 30 yaşın üstünde olup, 1990’lı yıllarda bilgisayarla tanışmış olanlar için yeri ayrı olan 386 ve Pentium işlemciler Grove liderliğinde piyasaya sürüldü. Donanım pazarının altın çağını yaşadığı bu süreçte, Andy Grove şirketin yıllık gelirlerinin 1,9 milyar dolardan 26 milyar dolara yükselmesini sağladı.

Andy Grove: Silikon Vadisi’nin büyük öğretmeni

Vefat haberi sonrası teknoloji dünyasının liderleri Andry Grove için taziyelerini sosyal medya üzerinden paylaşmayı ihmal etmedi. Bill Gates, Grove’u 20. yüzyılın en büyük iş liderlerinden biri olarak anlatırken, Tim Cook ise merhumun vatanseverlik yönüne övgü dolu sözler sarfetti. Budapeşte doğumlu olan ve Nazi işgalinden kaçarak 1956 yılında ABD’ye göç eden Andy Grove, Kimya Mühendisliği bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra doktorasını 1963 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde yaptı. Yalnızca Paranoidler Ayakta Kalır adıyla Türkçeye çevrilen kitabı, iş hayatında kılavuzluğa ihtiyaç duyanlar için önemli bir kaynaktır.

iPhone ve iPad daha iyi uyutacak

0
Bilgisayar ekranından mavi ışınları azaltıp sarı ışığa geçerek gece karanlığında bilgisayar kullanmayı kolaylaştıran f.lux ile yıllar önce tanıştım ve o günden bu yana akıllı telefonlardan en büyük beklentim benzer bir özelliği sunmalarıydı. Android için ekran ayarlarına müdahale eden pek çok uygulama bulunurken, Apple bu müdahaleye izin vermediği için f.lux ancak jailbreak ile kullanılabiliyordu. Neyse ki yeni yayınlanan iOS 9.3 ile gelen Night Shift özelliği bu açığı kapattı. iOS 9.3’ün en önemli yeniliği olan Night Shift, ekran renklerini gece kullanımına uygun şekilde güncelleyip, mavi ışığı kısarak karanlık ortamlarda gözleri yormayan, uyku kaçırmayan bir kullanım sağlıyor. Coğrafi konumunuzu kullanarak, gece/gündüz dönüşümlerini algılayan özellik sayesinde her defasında tekrar ayar yapmak da gerekmiyor. night shift apple iphone

iOS 9.3 başka neler sunuyor?

Mobil cihazınızı not almak için sık kullanıyorsanız, Notlar uygulamasının artık Touch ID desteklediğini bilmek güven tazeleyecektir. Ayrıca notlarınızı artık güncelleme tarihine göre sıralamanın yanı sıra, alfabetik olarak ya da oluşturma zamanına göre de sıralayabilirsiniz. iPhone üzerinde Notlar uygulamasını açıp telefonu yan çevirdiğinizde, yeni bir görünümle karşılaşacaksınız. Haberler de iOS 9.3’ün ayarlarıyla oynadığı bir diğer uygulama. Haberler artık yeni bir algoritma kullanıyor ve videolar doğrudan akış içerisinde oynatılabiliyor. Güncellemeyle gelen performans iyileştirmeleri ve hata ayıklamalarının yanı sıra, birden fazla Apple Watch cihazı tek bir iPhone’a bağlama özelliği de iki koluna da birer Watch takanları mutlu edecektir.

Eski iPhone’lar bu robotun elinde hayat buluyor

0
Dün gerçekleşen Cupertino etkinliğinde Apple’ın en önemli konu başlıklarından biri de çevreye duyarlı üretim süreçleriydi, Apple Liam adlı robot bu süreçlerde önemli bir rol oynuyor. Şirketin tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak çalıştığı 23 ülke arasında ne yazık ki Türkiye yok, ancak Almanya var. Almanlar karbon nötr olunca belki biz de olmuş sayılırız. Şirketin üretim süreçlerinin önemli bir parçasını da eski cihazların üretim bandına geri kazandırılması olduğu biliniyor. Apple bu nedenle sık sık eski iPhone cihazını getirenlere yeni bir iPhone modelinde büyük indirimler yapıyor. Önceki akşam tanıtılan Apple Liam adlı robot ile bu kampanyaların sırrı çözüldü: Eski iPhone’ların neredeyse tüm iç donanımı yeni iPhone modellerinde ya da diğer Apple donanımlarında kullanılıyor. Her ikisi de olmuyor ise güneş paneline dönüşüyor.

Apple Liam nasıl çalışıyor?

Küçük Liam tam bir iPhone ustası. Hangi bölümde ne olduğunu -yüklenen yazılım sayesinde- ezbere biliyor. Kullanılmış bir iPhone üzerine monte edildiğinde onu otomatik olarak tarayıp, hızla bileşenlerine ayırıyor. Bu ayırma işleminin ardından sırayı hangi parçanın ne amaçlarla yeniden kullanılabileceği alıyor. Akıllı robot bu adımla birlikte vidasından kamerasına, ekranından işlemcisine kadar neredeyse tüm cihazı yeniden üretim bandına alınabilir hale getiriyor. Apple bu teknolojiyle geri dönüşüm alanında yapılan çalışmalara vurgu yaparken, robot teknolojilerinin de her zaman insanlığı yok etmeye programlanmadığının sinyallerini veriyor. Bir sonraki iPhone alışverişinizde, bu cihazın içinde Liam’ın da emeği olduğunu unutmayın.

Avrupa’dan girişimcilik ödülü almak ister misiniz?

0
Artık pek çok girişimcilik ödülünün verildiği bir dünyada yaşıyoruz. Çeşitli STK’lar tarafından verilenler, girişimcilik odaklı lokal ya da uluslararası platformlar… Hemen hepsinin benzer niteliklerde bir ödül programı bulunuyor. Bu ödüllerin veren kurum ve nitelik açısından farklı olanlarından biri ise Avrupa Komisyonu’nun 2006 yılından bu yana düzenlediği “Avrupa Girişimciliği Teşvik Ödülleri”. Bu yılki başvuruların alınmaya başlandığı yarışmaya Türkiye’den katılmak isteyenlerin KOSGEB üzerinden ilerlemesi gerekiyor. KOSGEB, Türkiye’nin yarışma programına dahil olduğu 2011’den bu yana ülkemizdeki aracı kurum olarak yetkilendirilmiş durumda. Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile İzlanda, Norveç, Sırbistan ve Türkiye’nin dahil olduğu yarışmada her ülkeden iki aday kabul ediliyor. Oluşturulan uluslararası jüri, ülkelerden gelen başvuruları değerlendirerek o yılın kazananlarını belirliyor. Jüride iş dünyası haricinde üniversitelerden temsilciler, Avrupa Komisyonu Başkanlığı’nı yürüten ülke temsilcileri ile bir önceki yıl ödül alan kurum ve kuruluşların temsilcilerinin olduğu 7 kişi yer alıyor. Avrupa Girişimciliği Teşvik Ödülleri’ne yerel, bölgesel vve ulusal kamu kurum ve kuruluşları haricinde KOİ ya da PPP olarak bilinen kamu – özel ortaklıkları ile üniversiteler başvurabiliyor. Toplam 6 kategoride ödüllerin sahiplerini bulacağı organizasyonda ayrıca tüm kategoriler arasında seçilecek en yaratıcı ve en ilham verici girişimcilik uygulaması da Jüri Büyük Ödülü’nün sahibi olacak. Ödül kategorileri Girişimcilik ruhunun geliştirilmesi: Özellikle gençler ve kadınlar arasında girişimcilik ruhunu ve kültürünü oluşturmayı amaçlayan faaliyet ve uygulamalar. Yeteneklere yatırım yapmak: Girişimcilik becerilerinin ve mesleki, teknik ve yönetsel becerilerin geliştirilmesine yönelik uygulamalar. Girişimcilik ortamının geliştirilmesi: İşletmelerin kuruluşunu ve gelişimini desteklemeye, yasal ve idari süreçleri basitleştirmeye ve “önce küçük olanı düşün” prensibini KOBİ’lerin yararına uygulamaya yönelik yenilikçi politikalar ve uygulamalar. İşletmelerin uluslararasılaştırılmasının desteklenmesi: İşletmelerin ve özellikle KOBİ’lerin hem Avrupa içindeki hem de Avrupa dışındaki pazarlarda yer alan fırsatlardan faydalanmasına yönelik teşvik edici politikalar ve uygulamalar. Kaynak etkinliğinin ve çevre dostu pazarların gelişiminin desteklenmesi: KOBİ’lerin çevre dostu pazarlara erişimini destekleyen ve çevreye duyarlı becerilerin geliştirilmesi, eşleştirilmesi ve finanse edilmesi gibi kaynak etkinliğini geliştirmeye yardımcı olan politikalar ve uygulamalar Sorumlu girişimcilik: Küçük ve orta ölçekli işletmeler arasında ortak sosyal sorumluluğu teşvik etmeye yönelik uygulamalar. Aynı zamanda özellikle uzun dönemli işsizler olmak üzere işsizler, yasal göçmenler, engelliler ve etnik azınlıklar gibi dezavantajlı gruplar arasında girişimciliğin teşvik edilmesine yönelik uygulamalar. Yarışma hakkında daha fazla bilgi ve başvuru formu için Avrupa Komisyonu ve KOSGEB‘in sitelerini ziyaret edebilir, geçen yılın kazananlarını görmek için bu dokümanı indirebilirsiniz.

Microsoft ve Google daha güvenli e-posta için çalışıyor

0
Profesyonel iletişimde faksın yerini e-posta alalı bir hayli oldu; öyle ki bir sonraki adım olarak WhatsApp, Slack ve Asana gibi servislerden bahsediyoruz. Buna karşın bir e-postanın göndericiden alıcıya ulaşmasını sağlayan ve Outlook ayarları yapan herkesin SMTP olarak bildiği altyapıyı daha güvenli hale getirecek etkin bir yöntem halen yaygınlaştırılamadı. Uzun zamandır hayatımızda olan SMTP STARTTLS adını taşıyan ve şifreleme katmanı barındıran bir alternatif, hem kendine geniş bir kullanım sahası bulamadı hem de içerdiği noksanlar nedeniyle gerçek bir çözüm sunmaktan aciz kaldı. Bu nedenle günümüzde gönderilen kişisel ve profesyonel e-postaların büyük bölümü halen güvensiz haliyle SMTP’yi kullanıyor. Bu nedenle daha önce sizlerle paylaştığımız ProtonMail gibi servisler büyük önem taşıyor.

Büyük veri ile her bir e-postanın kıymeti arttı

Halen en yaygın iletişim metodu olarak kullandığımız e-postanın bu güvenilmez hali on yıl önce sorun teşkil etmiyordu. Gizlilik ve güvenliğin her şey demek olduğu, kişisel bilgilerin nakitten daha değerli hale geldiği günümüzde ise bu büyük bir sorun ve teknoloji devleri bu soruna çözüm bulmak, güvenli e-posta hayalini gerçeğe taşımak için adeta birbiriyle yarışıyor. Internet Engineering Task Force adını taşıyan oluşum tarafından sunulan yeni öneri ise Google, Yahoo, Comcast, Microsoft, LinkedIn ve diğer şirketlerin mühendislerinin daha büyük bir amaç uğruna iş birliği yaptığını gösteriyor. Geliştirilen bu çözüm, giden sunucuyu taklit ederek ya da SSL’i kırarak iletim halindeki e-postayı değiştirmek veya engellemek isteyen saldırganların önünü kesmeyi hedefliyor.

Güvenli e-posta bu teklifle gerçeğe dönüşecek

TNW haberine göre buradaki amaç, SMTP STS destekleyen bir alan adına e-posta gönderildiğinde, gönderilen adresin şifreleme destekleyip desteklemediğini gönderici tarafından otomatik olarak denetlemek ve geçerli sertifika yoksa gönderimi engellemek. Eğer bu teklif kabul edilirse, yıllardır internette dolaşırken kullandığımız ve arka planda sorunsuz çalışan güvenlik teknolojileri nihayet e-posta kutularımıza da giriş yapmış olacak. Mevcut haliyle bir teklif olarak sunulmuş olmasına karşın, teknoloji ve dijital iletişim dünyasının en büyük şirketleri tarafından desteklenmesiyle gerçeğe dönüşmesi kuvvetle muhtemel olan güvenli SMTP altyapısına geçiş için önce teklifin IETF tarafından gözden geçirilmesi ve onaylanması gerekiyor.

BİMSA: “Microsoft yokken biz vardık!”

0
Kırk yılı aşkın süredir faaliyette bulunan bir BT şirketi olarak BİMSA’nın pek dönüşüme şahitlik ettiğini söylemek mümkün. İnternetin ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte şirketlerin iş yapış şekilleri ve müşteriyle diyalog kurma yöntemleri büyük değişim yaşadı. Bu süreçte BT sektöründeki oyunun renginin tamamen değiştiğini belirten BİMSA Genel Müdürü Tunç Taşman, “Çok büyük oyuncular pazardan çıktı, bazı büyükler ise daha yeni ve daha küçük oyuncular tarafından satın alındı. Biz her dönüşüm döneminde kendi dönüşümümüzü başarıyla gerçekleştirerek bugünlere geldik” şeklinde global BT dönüşümünün kırk yılına ışık tutuyor. “Mobil teknolojiler, siber güvenlik ve internetin hayatımıza girmesi pek çok şeyi değiştirirken, müşteri beklentisi kırk sene önce BİMSA’nın ilk günlerinden bu yana çok fark göstermedi.” diyen Tunç Taşman, çalıştıkları kurumların iş süreçlerinde kolaylık, verimlilik ve esneklik aradığının altını çiziyor. TechInside için teknoloji sektöründeki dönüşümü yorumlayan Tunç Taşman’ın bu röportajı, BT alanında varlık göstermek isteyenler için de rehber niteliği taşıyor:

Yapay zeka 5 yılda insana yetişecek

0
Toronto Üniversitesi’nde makineler ve yapay zeka üzerine çalışmalarını sürdüren Geoffrey Hinton aynı zamanda Google’da çalışıyor ve son dönemin en popüler kavramlarından olan derin öğrenme için fikir babası olduğu biliniyor. Bu nedenle Hinton’ın yapay zeka ve makinelerin becerileri konusunda yaptığı her açıklama dikkatle takip ediliyor. Yakın zamanda Google DeepMind tarafından AlphaGo karşısında elde edilen zafer esnasında bir röportaj veren Hinton, makinelerin halen insan beyninin becerilerine ulaşmaktan uzakta olduğunu söyledi. “İnsan beyninde, nöronların arasında konumlanan sinaps bağlantılarından (sinir kavşakları) trilyonlarca mevcuttur. Mevcut yapay zekada ise bu bağlantıların eşdeğeri ancak milyarlar seviyesinde ifade edilebilir.” Buna karşın yapay zekanın her yıl geliştiğini de belirten Hinton, makinelerin insan seviyesinde yeteneklere sahip olması için en az beş yıla daha ihtiyaç olduğunu belirtti. “Beş yıl diyorum, çünkü beş yıldan sonrasını öngörmek şu aşamada oldukça güç.”

Yapay zeka insanları korkutmamalı

Son dönemin en popüler konu başlıklarından olan yapay zekanın tehdit olup olmadığı meselesine de değinen Geoffrey Hinton, “Her yeni teknoloji gibi, yapay zeka da kötü niyetli insanlar tarafından kullanılırsa kötü şeylere sebebiyet verir. Burada konu teknolojinin kendisinden ziyade, bu teknolojiyle izlenecek politikalara odaklanmalı: Mesele ‘bu teknolojiyi nasıl kırparız da zararsız hale getiririz?’ olmamalı, mesele ‘bu teknolojinin kötü amaçlarla kullanılmaması için politik sistemimize nasıl çeki düzen veririz’ olmalı” dedi.

Symantec ve Platin Bilişim’den bilgi güvenliği uyarısı

0
Yellow Umbrella… Symantec’in kurumsal rengine atfen düzenlenen siber güvenlik etkinliğine verilen isim. Platin Bilişim ve Symantec Türkiye tarafından Les Ottomans Otel’de gerçekleştirilen etkinlik, veri güvenliği noktasında artık her ölçekten kurumun yatırım yapması gerektiğine dair ipuçlarını içeriyordu. Platin Bilişim, Symantec ve PwC’den yetkili isimlerin çeşitli konularda sunumlar gerçekleştirdiği etkinlikte her kurumun bir veri güvenliği partneri olmasına dikkat çekildi. Platin Bilişim Genel Müdürü Ayhan Bamyacı, bankacılıktan ulaşıma, perakendeden yerel restoranlara kadar pek çok sektörün müşterilerine internet üzerinden ulaşarak hizmet vermeye çalıştığını, ancak bilgi ve iletişim sistemlerinde bulunan güvenlik zafiyetlerinin büyük ölçekli ekonomik zarara, kamu düzeninin bozulmasına, hatta ulusal güvenliğin zedelenmesine risk teşkil ettiğini açıkladı. Symantec Türkiye Ülke Müdürü Ahmet Erensoy ise artan veri kullanımıyla birlikte bilginin, bir kurumun iş sürekliliğini sağlamasında en önemli değerlerden biri olduğuna dikkat çekti. Birçok varlığın kaybedilmesi durumunda telafi etmek mümkünken, bilginin parasal bir karşılığı olmadığına dikkat çeken Erensoy, bu kapsamda kurumların Symantec gibi stratejik veri  güvenliği partnerlerine ihtiyacı olduğunu belirtti. Etkinlikte konuşan bir diğer isim olan PwC Bilgi Güvenliği ve Siber Güvenlik Hizmetleri Müdürü Yaşar Yüzer ise “ISO 27001 Gerçekleri” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi’nin kurumsal yapıyı, politikaları, planlama faaliyetlerini, sorumlulukları, uygulamaları, prosedürleri, prosesleri ve kaynakları içerdiğini kaydeden Yüzeri, bu sistemin sektör gözetmeksizin tüm kurum ve kuruluşlar için uygun bir standart olduğuna değindi. Etkinliğin bitiminde Platin Bilişim Genel Müdürü Ayhan Bamyacı’yla etkinlik detaylarını ve ISO 27001’in önemini; Symantec Türkiye Ülke Müdürü Ahmet Erensoy’la ise Symantec’in yeni yapılanması sonrasındaki yol haritalarını konuştuk. Videoyu sayfamızda ve YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.

Evernote rüya kadroyu tamamladı

1
Chris O’Neill sekiz ay öncesine kadar Google’ın ünlü ileri düzey teknoloji araştırma laboratuvarı Google X’te çalışıyordu, 2015 ortasında Evernote’a transfer oldu. Yerine geçtiği Evernote kurucu ekibinden Phil Libin’in ardından, gelir modeli oluşturma konusunda sıkıntı çeken şirkete yeni bir soluk getirmek için kolları sıvayan O’Neill, ilk büyük adımı geçtiğimiz hafta attı. Dört yıl önce 2 milyar dolarlık pazar değerine ulaşmasına karşın, son iki yılda büyük düşüş yaşayan Evernote’un yönetim kadrosunu birkaç aydır tasfiye eden O’Neill, onların yerine Google, Skype, HP, Logitech ve Microsoft gibi devlerden transferler yaptı. Yeni yönetimde ürün müdürü Erik Wrobel olurken, Çin ekibinin başına Raymond Tang, pazarlamanın başına Andrew Malcolm, teknik operasyonlar için Ben McCormack atandı. Şirketin tasarım çalışmaları Nate Fortin gözetiminde devam edecek ve İK işlerinden ise Michelle Wagner sorumlu olacak.

Evernote için işler rayına girecek mi?

Alınan notları, kaydedilen sesleri ve görüntüleri farklı cihazlar ve oturumlar arasında kolayca senkronize etmeye yarayan bulut tabanlı üretkenlik servisi, ulaştığı 150 milyonun üzerinde kayıtlı kullanıcıya karşın kârlılık sağlamakta güçlük çekiyor. Yatırımcıların hoşnut kalmadığı bu durum, geçtiğimiz yıl daha da kötüye gitti. Yöneticiler ve kilit çalışanların işten ayrılmalarının ardından, dünya genelinde kurulan 10 ofisten 3’ü kapandı ve toplu işten çıkarmalar başladı. Yönetim kurulu flaş bir karara imza atarak yaklaşık 8 ay önce Google X ekibinin önemli üyelerinden O’Neill’ı CEO olarak Evernote’a transfer etti. Bakalım şirket bu “rüya kadro” ile eski günlerine dönebilecek mi.

Domino’s Pizza bu robotlarla dağıtacak

0

Robotların ve yapay zekanın hedefinde yine mavi yakalılar var: Dominos Pizza’nın DRU (Domino’s Robot Unit) adını verdiği bu yeni robotlar, motorlu kuryeleri mazinin tatlı hatıraları arasına gönderebilir.

Askeri seviye bir robotun Marathon Robotics adlı Avustralyalı startup tarafından Domino’s için geliştirilmesiyle üretilen DRU, şirketin devasa GPS verilerini kullanarak mağazadan müşterinin evine kadar sorunsuz biçimde gidip gelebiliyor. Üstelik bu yolculukta kaldırımları ve bisiklet yollarını kullanarak trafiğe bulaşmamaya özen gösteriyor (gerçi çoğu motorlu kurye de bu şekilde yol alıyor).

Üzerinde bulunan sensörler sayesinde engellerin etrafında dolaşabilen ve saatte 20 kilometreye kadar hız yapabilen DRU robotlar kapınıza geldiğinde telefonunuzdan bir güvenlik kodu girmeniz isteniyor. Doğrulamanın ardından robotun üzerindeki kilitli bölme açılıyor ve pizzanızı alabiliyorsunuz. En güzel tarafı mı? Hiçbiri bahşiş beklemiyor!

Önümüzdeki altı ay içinde Avustralya’daki pilot bölgelerde test edilecek olan robotların ülke genelinde yaygınlaşması iki yılı bulabilir. Dünyanın geri kalanında robot kuryelerin ne zaman işe başlayacağı meçhul, ancak Domino’s bu konuda oldukça istekli görünüyor. QZ haberine göre şimdiden birçok global iş ortağıyla çalışmalar başlamış durumda.

Domino’s Pizza böyle bir çalışmaya imza atarsa, rakipleri ve daha genel ölçekte kurye ile iş yapan şirketler seyirci kalmayacaktır. Bu durumda motorlu kuryeliğin geleceğin parlak meslekleri arasında yer aldığını söylemek güç olacak. Domino’s kuryeliği için başvurmayı düşünüyorsanız, vazgeçip KPSS’ye hazırlanmak için şimdi iyi bir zaman.

Toplantı odalarının yeni gözdesi: Logitech Group

0
Logitech denince aklınıza ilk olarak klavye ve fare gelmesi gayet normal. Şirketin Türkiye’deki küçük ama etkin ekibinin başındaki isim, Mustafa Uyar, hafta ortasında Grand Hyatt İstanbul’da basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıyı “Bizde tasarım bir şirket kültürüdür” ifadesiyle açtı. “35 yıl önce bilgisayar fareleriyle ile girdiğimiz aksesuar pazarında bu yaklaşımımız hiç değişmedi.” Toplantının ana konusu olan Logitech Group adlı yeni ürüne bakınca bunu görmek mümkün. Bir kamera, bir merkez hub ve mikrofon setinden oluşan bu konferans aksesuarı, şıklığıyla ilk bakışta bir son kullanıcı ürününe benziyor. Logitech Group’a baktığınızda iPad’inize takıp kullanabilecekmişsiniz gibi duruyor. Ancak kurumun Türkiye Müdürü Mustafa Uyar, sınırları gayet net çiziyor: Logitech Group, oturma odanıza kurup verim alabileceğiniz bir ürün değil. 1.399 dolarlık satış fiyatıyla bu ekipmanın hedefinde şirketler, daha detaylı olursak toplantı odaları var. logitech group

Logitech Group ile kurumsal pazara giriyor

Gittikçe küçülen PC pazarının aksesuar dünyasını etkilemesi kaçınılmazdı. İşin aslı, 2008 yılında yaşanan global krizin ardından Logitech’in bile toparlaması dört yıl sürdü. Büyümeye 2012 yılında kaldığı yerden devam edebilen şirket, stratejik bir karar aldı ve büyümenin arttığı kilit pazarlara yöneldi: Oyuncu ekipmanları, mobil (Bluetooth) hoparlör ve ofis çevrelerine hitap eden B2B çözümler. B2B çözümler için ise şirketin “amiral gemisi” Logitech Group olarak konumlanıyor. Sebebi ise oldukça basit: Değişen iş yapış şekilleri uzaktan çalışmayı vazgeçilmez kılıyor. Diğer yandan farklı şehirlerde/ülkelerde ofisleri bulunan büyük ölçekli şirketlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ayrı birimleri toplantı odaları üzerinden birbirine bağlamak için nitelikli, yüksek performanslı ve kolay kullanımlı bir aygıta ihtiyaç duyuluyor.
Logitech Türkiye Müdürü Mustafa Uyar yenilenen B2B çözümleri basına tanıtıyor.
Logitech Türkiye Müdürü Mustafa Uyar yenilenen B2B çözümleri basına tanıtıyor.
Logitech Group işte tam olarak bu ihtiyaca yanıt verecek bir çözüm. Hub cihazı bir bilgisayara bağlayıp, kamerayı da buna kabloyla bağladığınızda hazırsınız. Kurulumun basitliğine bir de yüksek çözünürlük, mikrofonlardan alınan sesin kalitesi ve farklı noktalara zum yapabilme özelliği sayesinde Logitech Group, her şirketin toplantı odasında görmek isteyeceği bir ürün olacak gibi görünüyor. https://www.youtube.com/watch?v=FhYGj8Fvzlc Kullanımı bu videodaki gibi kolay olacaksa, her toplantıda bir IT sorumlusu bulunduran ve her toplantının ilk 20 dakikasını teknik ayarlara ayırmak zorunda kalan şirketler bunlardan ettiği iş gücü tasarrufuyla bile cihazı amorti edebilir.

Logitech Group teknik detayları

Logitech GROUP, keskin, net ve toplantıda herkes tarafından duyulabilecek kalitede ses sağlayan çift yönlü, şık bir hoparlöre sahip. Metal kasa akustik performansı artırmaya yardımcı olurken, mikrofon ve hoparlörü izole ederek yüksek ses kalitesi sağlıyor. Dört yönlü mikrofonlar, akustik yankı ve gürültü önleme teknolojisinin bir arada sunulması, katılımcılara gerçekçi bir konuşma olanağı sağlıyor. Konuşmalar, standart ekipman tabanın 6m uzaklığına kadar net bir şekilde duyuluyor. İsteğe bağlı ekstra mikrofonlarla ise büyük salonlar için aralığı 8,5m’ye kadar genişletilebiliyor. Aynı zamanda sesli çağrılar için, Bluetooth® özelliğiyle de mobil cihazlarla kullanılabiliyor. Öte yandan 1080p Full HD video kalitesine sahip Logitech GROUP, konferansa katılanların ifadelerinin ve hareketlerinin açıkça görülmesini, 90 derecelik net görüş alanı ve titreme önleyici özellikleriyle de odadaki herkesin birbirini görmesini sağlıyor. Ayarlanabilir H.264 video kodlama sayesinde çok daha net bir görüntü elde ediliyor.10x kayıpsız HD zoom, katılımcıların yakın çekimlerle nesnelere ve akıllı tahtadaki içeriğe odaklanmasını kolaylaştırıyor. Logitech GROUP, işletmelerin sertifikalı yazılım uygulamalarıyla dağıtılan işgücü arasındaki işbirliğini kolaylaştırmaya yardımcı oluyor. (Microsoft® Lync® 2013 için optimize edilen ürün,  Skype for Business, Cisco Jabber® ve WebEx® için sertifikalandırıldı.) Logitech Collaboration Programı üyeleriyle gelişmiş bir entegrasyon sağlarken, hemen hemen tüm video konferans platformlarıyla sorunsuz bir deneyim yaratıyor. Logitech GROUP, USB bağlantısı olan herhangi bir bilgisayarda kolayca çalışıyor.