Panasonic Toughbook CF-53 ’ü duyurdu
Otomotiv sektöründe yoğun bir şekilde tanılama aracı olarak kullanılmasının yanında, küçük ve orta ölçekli şirketlerde mobil çalışan tüm profesyoneller için tasarlanan Toughbook CF-53’ün en yeni versiyonu dünyanın önde gelen otomotiv ticareti fuarları arasında yer alan ve Almanya’nın Frankfurt şehrinde gerçekleştirilen Automechanika 2014’te gün yüzüne çıktı. Önceki Toughbook modellerinde yer alan girişlere ve tanılama tabanlı ara yüzlere sahip olan CF-53’ün yeni versiyonu otomotiv, telekomünikasyon, inşaat, üretim, sigorta ve savunma sanayii alanlarında ideal bir kullanım sunuyor.
Cihaz üç konfigürasyonda sunuluyor: Toughbook CF-53 Otomotiv Modeli önceki versiyonlardan kalma seri port ve çift PCMCIA girişleri gibi giriş özellikleriyle endüstri standartlarını yakalıyor. Toughbook CF-53 Dokunmatik Ekranlı Model dış mekânlarda kolaylıkla okunabilen, parlaklık değeri yüksek dokunmatik ekrana ve gün ışığı yansımasını en düşük seviyeye indiren Dairesel Kutuplayıcı özelliğine sahip. Cihazın sunulduğu üçüncü konfigürasyon ise Toughbook CF-53 Standart Model.
Toughbook CF-53 sayesinde masa başından uzak olmak iş için kritik öneme sahip olan veri ve uygulamalardan da uzak olmak anlamına gelmiyor. Intel Core i5-4310U vPro işlemci (3MB önbellek, Intel Turbo Boost teknolojisi ile 2.0GHz 3.0 GHz’ye kadar) ve DirectX 11 desteği eşliğinde Intel® HD 4400 grafikler sayesinde ürün en zorlu ofis uygulamalarını sahada rahatlıkla çalıştırabiliyor.
Saha ekiplerinin diledikleri yerden rahatlıkla çalışabilmeleri için tasarlanan CF-53’ün en yeni versiyonu 15 saate kadar pil ömrü sunuyor. Eski versiyonda 11 saate kadar olan pil ömrünün bu şekilde artmasıyla saha ekiplerinin de mobil çalışma performansları artıyor. Cihazın pil gücü yalnızca bir saatte yüzde 80’e ulaşırken iki saat içerisinde yüzde 100 güç elde ediliyor.
Askeri Standartlar geleneğini devam ettiren yeni Toughbook CF-53 her zamankinden daha dayanıklı. 76 cm yükseklikten düşmelere, titreşime ve neme karşı dayanıklılık gösteren ürün sahada çalışmanın cilveleri olan çarpmalara ve çiziklere karşı da megnezyum çelikmenteşeleri, esnek monte edilmiş dayanıklı tuş bileşenleri ve suya karşı korumalı klavyesi ile direnç gösteriyor.
Mobil çalışanların Toughbook CF-53’ten en yüksek randımanı alabilmeleri için Panasonic’in iş ortaklarından sertifikalı masaüstü kızağı, araç yuvası ve taşıma kılıfları gibi amaca uygun tasarlanmış birçok aksesuar bulunuyor.
Tüm Toughbook’lar tasarlandığı gibi kullanılan sistemlerdeki donanım hatalarını kapsayan 3 yıllık garanti ve 5 yıllık yedek parça garantisi (96 saatlik tamir taahhüdü) ile birlikte geliyor. Bunlara ek yükseltme servisleri de bulunuyor: Uzatılmış Ürün Garantisi (4./5. yıl), Kaza Hasarı Garantisi, Pil Garantisi (3/4/5 yıl) ve HDD garantisi.
Toughbook CF-53 mk4 Eylül 2014’ten itibaren satışta olacak.
“Bulut Bilişim Uzmanlığı” eğitimi başlıyor
İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral İstanbul kampüsünde gerçekleşecek olan eğitim günümüzün en ilgi çekici ve teknolojik olarak en çok konuşulan konularından olan Bulut Bilişim kavramını, teknolojilerini, uygulama alanlarını, çalışma alanlarını tanıtmayı, bu alanda çalışmak isteyen üniversite mezunlarına ve bilişim sektörü çalışanlarına yönelik detaylı bilgi vermeyi ve uzmanlık kazandırmayı amaçlıyor.
Akademik alandaki lisans ve lisansüstü eğitim programlarında, üniversitelere ve farklı seviyelerdeki eğitim birimlerine danışmanlık yapan ve Bilişim Teknolojileri, Yaratıcılık-İnovasyon ve Pazarlama İletişimi alanlarında uzmanlık eğitimleri veren Master Institute, İstanbul Bilgi Üniversitesi ile ortak Türkiye’de ilk kez verilecek olan Bulut Bilişim Uzmanlığı sertifika programını düzenleyecektir. Aralarında Turkcell, Türk Telekom, Oracle gibi bu alanda uzmanlaşmış firmalardan eğitmenlerin de bulunduğu program katılımcılarına bu alanda verilebilecek en kapsamlı teknik uzmanlık eğitimini vermeyi hedefliyor.
Bilgisayar kuramcıları gelecekte Hard disklerin yerini çevrimiçi bulut teknolojilerinin alacağını ve çevrimiçi ağ vasıtasıyla işlevsel uygulamalara ulaşılacağını öngörüyorlar. Programın koordinatörü Gülhan Ertürk Akgül, Bulut Bilişimin önemine vurgu yaparak “Gelecekte birçok uygulama Bulut Bilişim sistemleri ve servisleri ile sunuluyor olacak. Bu sayede maliyetler düşecek ve teknolojik gelişmeler daha hızlı olacak. Kişiler ve kurumlar ihtiyacı olan güncel servislere, uygulamalara çok daha hızlı ve daha uygun maliyetler ile erişebilecek.” dedi ve bu programın öncü olacağını ve sektörde yetkin uzman açığını tamamlamaya yönelik başlangıç olduğunu belirtti.
Bulut Bilişim Uzmanlığı eğitimi 48 saat sürecek olup katılımcılar sektörün önde gelen firmalarından eğitmenlerle tanışacak ve eğitim sonunda bu alanda uzmanlık sertifikasına sahip olacaklar. Eğitim 22 Kasım 2014 gününe kadar devam edecek.
Bu eğitim KOSGEB Genel Destek Programı Eğitim Desteği kapsamında KOBİ katılımcıları desteklenmekte ve KOSGEB tarafından eğitim ücretinin %50’si mevcut mevzuat çerçevesinde karşılanabilmektedir.
Bulut bilişim alanında uzmanlaşmış ve öncü firmalardan katılımcıların da bulunduğu Bulut Bilişim Uzmanlığı Programının uzman eğitmenleri;
- Murat Küçüközdemir, Turkcell
- Murat Numan, Oracle
- Egemen Yılmaz, EMC
- Müfit Süer, Teletek Bulut Bilişim
- İlyas Turgut, Teletek Bulut Bilişim
- Bülent Yıldız, Türk Telekom
- Aykan Raşitoğlu, Symantec
- Fatma Küçüktaş, CloudVision
- Demet Güdül, Teknora
- Tansel Akgül, ArtGe Teknoloji
- Gülhan Ertürk Akgül, TanSistem
Webit’in konuşmacıları belli oldu
Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Asya’nın teknoloji ve dijital sektörlerini bir araya getiren 6. Webit Global Kongresi, 1-2 Ekim tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.
Yapılan oylama sonucunda seçilen 5 isim, dijital ve teknoloji duayenlerinin, medyadaki en önemli basın mensuplarının, dijital, reklamcılık, teknoloji, ödeme sektörlerindeki dünyada en önemli uzmanlarının önünde konuşma fırsatının yanı sıra 2000 Avro değerindeki tüm network alanlarından faydalanma, tüm kongrelere katılma gibi haklar tanıyan Webit Platinum Pass’e sahip oldu.
Segments Web Strateji Uzmanı ve Yatırımcı Ivo Radulovski, The Dijital Loop Kurucu Ortağı Ivan Hernandez, Cisco Systems Her şeyin İnterneti, Sağlık, Finans ve Perakende Birimleri Genel Müdür ve Başkan Yardımcısı Vishal Gupta, Coca Cola Company’den Avrasya ve Afrika Dijital Grup Direktörü Mariano A. Bosaz, profesyonel konuşmacı Igor Beuker seçilen 5 isim arasında yer alıyor.
- Webit Global Kongresi seçilen kişilerin yanı sıra birçok sektörde lider isimlerin de konuşmalarına sahne olacak. MasterCard CMO’su Raja Rajamannar, Nestle Dijital Marketing ve Sosyal Medya Global Lideri Pete Blackshaw, LEGO Sosyal Medya ve Araştırma Direktörü Lars Sillerbauer Andersen, SAP Pazarlama Başkan Yardımcısı Julie Roehm ve Ubuntu’nun kurucusu Mark Shuttleworth gibi isimlerle beraber çok sayıda üst düzey konuşmacı 6. Webit Global Kongresi’nde sahne alacak.
Akıllı binaya Türk imzası
Avrupa Birliği’nin ITEA2 kümesi (Information Technology for European Advancement) çerçevesinde 2013 yılında onaylanan; Türkiye’de ise TÜBİTAK TEYDEB tarafından desteklenen BaaS (Building As A Service) projesinin tüm paydaşları, 08-10 Eylül 2014 tarihlerinde projeyi değerlendirmek üzere İTÜ Arı Teknokent’te bir araya geldi.
Türkiye’den Defne Telekomünikasyon, KoçSistem, Bor Yazılım ve Cardtek Group firmalarından SmartSoft şirketlerinin yer aldığı BaaS’ta, dünya genelindeki akıllı binaların bulut üzerinden, tek merkezden yönetilmesi amaçlanıyor.
TEYDEB tarafından, “Tesis İşletmeci, Kullanıcı ve Hizmet Sağlayıcıları için Değişken Talebe Bağlı Açık Servis/Kaynak Platformu” olarak tanımlanan BaaS projesi için ITEA2 yönetimi, 7.8 milyon avroluk bir bütçe öngörüyor.
“Amaç; Akıllı Bina altyapılarını ortaya çıkarmak”
Proje kapsamında Avrupa Birliği’nin atadığı Proje Koordinatörü Franz-Josef Stewing, İTÜ Arı Teknokent gezisi sırasında BaaS hakkında şu açıklamalarda bulundu: “ITEA2 BaaS projesinin amacı; bina otomasyon ve yönetimindeki mevcut silo yaklaşımlarını ortadan kaldırmak ve daha verimli, iyi mühendisliğe, işletim ve yönetime izin veren akıllı bina altyapılarını ortaya çıkarmaktır. Türkiye dahil üç ayrı ülkede birbirine müteakip kavram kanıtlama çalışmaları yapılacaktır. ITEA2 BaaS projesinde uygulanması planlanan katma değerli servisler arasında; enerji yönetimi ve kontrolü, akıllı aydınlatma, erişim kontrolü, oda kapasite yönetimi ve bina sakinlerinin güvenlik gözetimi ve tahliye desteği gibi iş kolları bulunmaktadır.”
2016’da tamamlanması planlanıyor!
ITEA2 BaaS projesi Türkiye Konsorsiyumu projede hemen hemen tüm iş paketleri içerisinde yer alacak. Projedeki iş paketi 4’ün liderliğini yürütecek olan Türkiye Konsorsiyumu, yapılacak tüm geliştirmelerde aktif rol oynayacak, aynı zamanda bu konuda uluslararası düzeyde önemli çalışmaları bulunan büyük firmalar ve üniversitelerle iş birlikteliği yapmış olacak. ITEA2 kapsamında toplam 7,8 milyon avro proje bütçesi olan BaaS’ın 31 Ekim 2016’da tamamlanması planlanıyor.
Güvenlik ayağınıza geldi
Trend Micro, siber tehditlere yönelik PC, Mac, Android ve iOS’a yönelik en kapsamlı korumayı sağlayan en yeni ürünlerini duyurdu. Trend Micro Security 2015 ürün gamı, internette güvenlik ve mahremiyeti hedef alan tüm tehditlere karşı kullanıcıların ihtiyacı olan tüm çözümleri içinde barındırıyor. Trend Micro Antivirus for Mac, Trend Micro Antivirus+ Security, Trend Micro Internet Security, Trend Micro Maximum Security, Trend Micro Premium Security’den oluşan Trend Micro 2015 çözüm paketi, geliştirilen ve yeni eklenen özellikleriyle her türlü güvenlik ihtiyacına cevap veriyor.
Sosyal ağlarda gizliliğinizi güvence altına alın
Trend Micro Security 2015, sosyal ağlara yönelik Privacy Scanner özelliğiyle, LinkedIn, Facebook, Twitter, Google+, MySpace, Pinterest, Mixi ve Sina Weibo gibi birçok popüler siteyi zararlı içeriklere karşı tarayabiliyor. Kullanıcılar Trend Micro teknolojisi sayesinde siber güvenliklerini sağlarken aynı zamanda online ortamda olumlu bir itibara sahip oluyorlar. Trend Micro Security 2015 tüm internet kullanıcılarını online tehditlere karşı koruyor. Bu yeni çözüm serisi endüstri lideri anti-virüs yazılımıyla birlikte zararlı web sitelerini, sosyal ağları, e-postaları ve anlık mesajlaşmaları algılayıp engelleyen web tehdit korumasını birlikte sunuyor. Trend Micro Security 2015, aynı zamanda kullanıcıları aldatarak kişisel bilgilerini ele geçirmeyi amaçlayan olta (phishing) saldırılarını da engelliyor.
Şifrelerinizi kaptırmayın
İnternet kullanıcılarının üçte ikisinden fazlası internet tarayıcılarının şifrelerini kaydetmesine izin veriyorlar. Trend Micro Security 2015 şifre ve kişisel veri hırsızlığıyla mücadele etmek için kullanıcıların günlük girdiği sitelerdeki şifreler de dahil olmak üzere bütün hepsini kontrol eden uygulaması Password Manager ile kişisel bilgileri koruyor. Password Manager aynı zamanda güçlü şifreler üretmek için de kullanılıyor. Bu sayede üretilen birbirinden farklı ve özel şifrelerle farklı platformlarda aynı şifreyi kullanma yanlışının da önüne geçiliyor.
Sisteminizi optimize edin
Yeni ürün gamında yer alan PC Health Checkup özelliği ile kullanıcılar bilgisayarlarındaki yazılımsal problemleri tarayarak düzeltme imkânına da sahip olacaklar. Kullanıcılar en iyi performansı elde etmek için sistem optimizasyonu yapmanın yanında Smart Schedule Scan özelliği sayesinde bilgisayarın en çok kullanıldığı saatlere göre virüs taramasını otomatik olarak yapabilecekler.
Trend Micro Akdeniz Ülkeleri Müdürü Yakup Börekcioglu konuyla ilgili şunları söyledi: “Trend Micro Security 2015 serisi, işletim sistemi ayırmadan her zaman ve her yerde tehditlere karşı koruma sağlıyor. Bu çözümlerle kullanıcıların kişisel bilgilerinin siber korsanlar tarafından ele geçirilmesine engel olunurken online kullanımlarda gizlilik ve koruma da tam anlamıyla sağlanmış oluyor. Internet üzerinde güvenliğimizi ve gizliliğimizi sağlamak için atılacak en basit adım burada karşılaşabileceğimiz tehlikeler hakkında fikir sahibi olmaktan geçiyor.”
Parmak iziyle bankacılık
Türkiye İş Bankası, mobil bankacılık uygulamasına girişte müşteri şifresi tuşlama ihtiyacını ortadan kaldıran parmak izi tanıma (Touch–ID) teknolojisini Türkiye’de ilk kullanan banka oldu. İş Bankası, bu teknoloji ile Bankamatiklerdeki biyokimlik uygulamasının ardından, İşCep ile de müşterisini parmağından tanıyabilecek.
Monitise ve SoftTech işbirliği ile geliştirilen, İşCep’e Touch ID ile giriş özelliği sayesinde iOS 8 işletim sistemli ve parmak izi tanıma özelliğine sahip iPhone 5S ve üzeri mobil cihazlardan, İş Bankası mobil bankacılık uygulaması İşCep’e giriş yapmak için müşteri şifresi tuşlamaya gerek kalmıyor. Ekstra bir şifre girme işlemine gerek bırakmayan teknoloji sayesinde güvenlikten taviz verilmeden müşteriye kullanım kolaylığı ve zaman tasarrufu sağlanıyor.
Banka müşterilerinin, sadece bir defaya mahsus olmak üzere aktivasyon işlemini gerçekleştirmesi yeterli oluyor. İşCep üzerinden gerçekleştirilen aktivasyon sırasında müşterinin tarayıcıya okuttuğu parmak izi bilgisi, telefona kayıtlı olan parmak izi bilgisiyle karşılaştırılıp doğrulanarak işlem tamamlanıyor. Aktivasyonunu tamamlayan müşteriler, müşteri şifresini tuşlamak yerine İşCep’e parmağını okutarak hızlı ve kolay bir şekilde giriş yapabiliyor.
İşCep’te parmak izi aktivasyonu ile birlikte “müşteri numaramı hatırla” ve cep anahtar uygulaması için “anahtar kodumu hatırla” seçenekleri de kullanıldığında, İşCep’e girişte müşteri numarası, müşteri şifresi ve tek kullanımlık şifre tuşlamaya gerek kalmadan sadece parmak izi ile giriş yapılabiliyor.
FBI’ın dijital yetkilerinde sınırlar kalkabilir
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Adalet Bakanlığı bir yasa değişikliği üzerinde çalışıyor. Suçların Ulusal Takip Süreçleri (Federal Rules of Criminal Procedure) kanunundaki bu değişiklik önerisi yerel kanun koruyucuların gerekli görüldüğü takdirde kaynağı belirsiz (anonim) bilgisayarlara uzaktan müdahale etme hakkını tanıyor. ABD’de ulus içindeki yasal suçların takibini FBI yapmakta ve FBI’ın ABD sınırları dışında herhangi bir yetkisi bulunmuyor. Üstelik ABD Adalet Bakanlığı yaptığı bir açıklama ile bu kanun değişikliğinin kesinlikle FBI’a yurt dışında faaliyet hakkı vermeyeceğini belirtiyor. Ancak bu yetki eğer geçerli olursa pratikteki uygulaması kesinlikle ABD sınırlarının dışına çıkacak. Neden mi? İşte cevabı;
Yasa düzenlemesi kimliği belirsiz bilgisayarlara uzaktan erişim hakkı tanıyor. Bu hak ile FBI yetkilileri şüpheli gördükleri herhangi bir bilgisayara geleneksel hackleme yöntemleri ile sızma hakkına sahip olacaklar. Anonim bir bilgisayarın ise konumunu tespit etmek pratikte her zaman mümkün olmayabiliyor. VPN veya TOR ağı üzerinden kullanılan bir bilgisayar rahatlıkla ABD’de gibi görünmesine rağmen dünyanın herhangi bir yerinde olabilir.
Bu gelişme kurulduğu günden bu yana FBI için dijital arenada, teoride öyle olmadığı halde, pratikte sınırsız bir yetki alanı tanıyacak.
Eğer bu yasa değişikliği geçerli olursa önümüzdeki günlerde ABD’de FBI ve CIA arasında nasıl tartışmalara yol açacağını hep birlikte göreceğiz. Öte yandan bu gelişme bize internetin sınırları ortadan kaldırıp bu güne dek yasaların çizdiği çerçevelerin giderek belirsizleşeceğini de gösteriyor.
“Türkiye, Avrupa ve Ortadoğu’nun veri merkezi olmaya aday”
Enerji yönetiminde dünya çapında uzman Schneider Electric, geleneksel olarak Dubai’de düzenlediği ‘Power to the Cloud – Veri Merkezi Çözümleri Konferansı’nı bu yıl ilk kez İstanbul’a taşıdı. 500’ün üzerinde Bilgi Teknolojileri ve enerji sektörü profesyoneli, konferans için Hilton İstanbul Kongre ve Sergi Merkezi’nde buluştu.
“Türkiye’nin en büyük veri merkezi etkinliği” olarak gerçekleşen Power to the Cloud için Schneider Electric Veri Merkezlerinden Sorumlu Global Başkan Yardımcısı Paul-Francois Cattier de İstanbul’a geldi. Cattier, “BT sektörünün geçirdiği evrim, iş modeli değişimleri ve hızla artan internet kullanımı, dünyada veri merkezi sektöründe tam anlamıyla bir devrim yaratıyor. Türkiye de konumu itibarıyla Avrupa ve Ortadoğu’nun veri merkezi olmaya aday” şeklinde konuştu.
Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü Bora Tuncer ise “Küreselleşmenin rekabetin boyutunu değiştirdiği günümüzde ve sürekli gelişen dijital dünyamızda, dünyaya, artık enerjiyi verimli kullandıran, inovatif çözümler barındıran bir bilişim teknolojisi gerektiğini gördük. Enerji yönetimindeki uzmanlığımızı, BT sektörüne de taşımak istedik. Potansiyeline inandığımız Türkiye’de, bu alanda 4 yılda 3 kat büyümeyi hedefliyoruz” dedi.
Schneider Electric’in her yıl Dubai’de gerçekleştirdiği geleneksel ‘Power to the Cloud-Veri Merkezi Konferansı, bu yıl bilişim ve enerji sektörünün nabzını İstanbul’da tuttu. Hilton İstanbul Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleşen konferansta 500’ün üzerinde profesyonel, bilişim sektöründeki son gelişmeleri tartışma ve kurulan stantlarda yerinde izleme fırsatı buldu.
Türkiye’nin en büyük veri merkezi etkinliği olarak gerçekleşen konferans için Schneider Electric bünyesindeki Veri Merkezi İşkolu Global Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Paul-François Cattier de İstanbul’a geldi. Cattier, “Ekonomilerin daha büyümesiyle birlikte sürdürülebilir akıllı şehirler ön plana çıkmaya başlıyor. Daha verimli ve etkili akıllı şehirler kurmanın yolu veri merkezlerinden geçiyor. Veri merkezlerinin etkin yönetilmesi ve işletilmesi önümüzdeki birkaç yıl içinde büyük önem kazanacak” dedi.
Küçük alanda büyük işler
Xerox, çok fonksiyonlu ofis cihazlarına yenilerini ekledi. Xerox WorkCentre 5022/5024 küçük bir alanda fotokopi, tarama, yazdırma ve faks gibi ofis işlerini yapıyor, B5 ile A3 ebat arası her boy kâğıda baskı yapabiliyor. Düşük maliyetlerde hız ve kullanım kolaylığı sunan Xerox WorkCentre 5022/5024 ile küçük bir alanda standart ofis dokümanları dışında broşür, kitapçık gibi dokümanlar da düzenlenebiliyor.
Kesintisiz iş akışı ve verimlilik sunuyor
Xerox WorkCentre 5022/5024 yazıcı, faks, tarayıcı ve fotokopi işleri için ayrı ayrı cihaz kullanmadan, kişiye özel kullanılan masa üstü yazıcıları azaltarak ofislere tek bir cihaz üzerinden çok daha düşük maliyetlere, iş akışını kesintiye uğratmadan daha verimli çalışma imkanı sağlıyor. Küçük bir alanda A3 ebat büyük boy baskı işlerini de yaparak, A3 ebat baskıların ofis dışında yaptırılması ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Dakikada 22 – 24 sayfa baskı hızlarıyla Xerox WorkCentre 5022/5024, kesintisiz bir performansla az zamanda çok iş yapmayı sağlıyor.
Kitapçık ve broşürler ofis içinde basılıyor
Yüksek miktarda kağıt yükleme kapasitesi Xerox WorkCentre 5022/5024’ün, kağıt yüklemek için işlerin sık sık duraksamasını önlüyor. Yüksek hacimli baskı işlerini de kolaylıkla yapabilen Xerox WorkCentre 5022/5024, çoklu kâğıt türleri ve ayarları ile kitapçık, broşür gibi tanıtım dokümanlarının da ofis içinde yapılmasını sağlıyor.
Xerox WorkCentre 5022/5024, iki yıl Xerox güvencesiyle yetkili Xerox iş ortakları üzerinden satışa sunuluyor.
Takım oyununu şirkete taşımak
Inveon’un yönetici ortaklarından Emir Alkaş, 12 yıllık basketbol antrenörlüğü deneyiminin ardından Inveon’da aktif görevine başladı ve şirkete ‘takım oyunu’ stratejisini taşıdı. Teknoloji şirketlerinin basketbol takımları ile benzerlik gösterdiğini dile getiren Alkaş, “Şirketler, basketbol takımlarına benzer. Başarı ve başarısızlık herkesin ortak sorumluluğundadır” diyor.
Inveon’a 2008 yılında stratejik ortak olarak katılan Emir Alkaş, Efes Pilsen, Galatasaray, Anadolu Efes takımlarında yardımcı antrenörlük yaptı. ‘Takım ruhu’ yakalandığında beklentilerin üzerine çıkmanın hayal olmadığını ifade eden Alkaş şunları söyledi: “Bill Taylor’ın da dediği gibi ‘Maçları oyuncular kazanır, şampiyonlukları ise takımlar.’ Inveon’un başarısı, çalışanlarının adanmışlığına, iş yerini sahiplenmelerine, kendilerinden beklenen profesyonel taleplerinin ötesine geçmelerine, takımlarına değer katma kaygısı taşımalarından kaynaklanıyor. İyi takımların değeri, oyuncuların tek tek değerlerinin toplamından fazladır.”
Inveon’da, farklı renkleri bir araya getirerek yaratılan ahengin çok değerli olduğuna inandıklarını vurgulayan Alkaş, “Bir takımın parçası olabilmenin en gerçek koşulu kendini öyle hissetmektir. Takımın vizyonunun sağlıklı bir şekilde tanımlanmış olması, aidiyet hissini harekete geçirir. Inveon ekibindeki herkes için bu vizyon son derece net ve herkes bu yaklaşımın, vizyonun ve dolayısı ile takımın bir parçası. Bunu temin etmek biz yönetici ortakların –antrenörlerin– en temel görevi” diyor.
Emir Alkaş, basketbol takımları ile şirketleri başarıya götüren ortak 5 anahtarı şöyle sıralıyor:
- Doğru takımla çalışmak, doğru bireylerden takım kurmak, işe alım süreçlerine önem vermek
- Temel çalışma ilkelerini erken aşamada belirlemek, bu konuda minimum esnekliği yakalamak
- Rol ve pozisyondan bğımsız bir “dinleme kültürü” oluşturmak, herkesin konuşabileceği rahatlığı yaratmak
- Temel tekniğe hakim olmak, burada iyi olmanın belirleyici olduğunu kavramak
- Ahenk ile çalışmak, bunu yaparken kişisel özellikleri yitirmemek
BNTPRO Semih Yüksel’e emanet
Juniper Networks’ün Türkiye’deki tek yetkili eğitim ve en yetkin destek merkezi olan BNTPRO, yönetici kadrosunda değişikliğe gitti. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin ve kamu kurumlarının ağ sistemleri altyapılarını kuran BNTPRO’nun başına, Semih Yüksel getirildi. Eylül 2014 itibariyle Genel Müdür Yardımcısı olarak atanan Yüksel, Juniper Networks ile birlikte uygulanan yepyeni bir iş modeliyle BNTPRO’nun dünya çapında başarıya ulaşmasında önemli bir rol oynamıştı.
2014 yılı ve sonrasını büyüme dönemi olarak gördüklerini belirten BNTPRO Kurucusu Bülent Morten bu önemli atama hakkında şöyle konuştu: “Bugün Juniper Networks ile kurduğumuz benzersiz iş ortaklığı modeli ile hem yerel hem de küresel pazarda önemli başarılara imza atmış bulunuyoruz. Kurduğumuz bu model, Juniper’ın tüm dünya ofislerine örnek gösterildi ve halen uygulanması gereken bir model olarak diğer ülkelere önerilmektedir. Bir Türk teknoloji şirketi olarak dünya çapında örnek gösterilmemizde çok önemli bir rolü olan Semih Yüksel’in ilk BNTPRO Genel Müdür Yardımcısı olarak atandığını duyurmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Yüksel’in, önümüzdeki yıllarda BNTPRO’yu daha da büyük başarılara taşıyacağına eminim.”
Türkiye ağ teknolojileri alanında bölge üssü olacak
Yeni göreviyle ilgili olarak konuşan Semih Yüksel, gelecekteki hedefleri hakkında şunları söyledi: “BNTPRO’yu büyüterek Türkiye’nin vazgeçilmez şirketlerinden biri arasına yerleştirmek, önümüzdeki 10 yılın en önemli hedefi olarak önümüzde duruyor. Bunun için öncelikle, 2 yıl içerisinde Juniper Networks’ün EMEAR bölgesindeki Professional Service Center’ı olmayı planlıyoruz. Halen Türkmenistan, Dubai, Bosna, Azerbaycan gibi bölge ülkelerinde işler yapıyor ve eğitimleri bu bölgeye veriyoruz. Gelecekte de eğitimi profesyonel hizmetlerle birleştirerek bölgeye daha fazla hakim olmayı ve Türkiye’yi ağ teknolojileri alanında bölge üssü yapmayı hedefliyoruz. BNTPRO organizasyonumuzu bu vesile ile büyütmeye başladık bile. Amacımız doğrultusunda ikinci adım olarak bu bölge ülkelerinde temsilcilikler ve ülke ofisleri de açıyor olacağız. Önce Türkiye’yi, daha sonra da EMEAR bölgesini çok güçlü bir destek operasyonu bulunan bir ağ teknolojileri merkezine dönüştüreceğiz.”
“Yeniliklerdir Bizi Dinç Tutan”
Organizasyonumuzun iş ortaklarımıza daha iyi hizmetler verebilmesi için sürekli fikir alışverişinde bulunuyor ve sektörümüzün ihtiyaçları doğrultusunda kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Kurulduğumuz 1991 yılından bugüne, bilişim sektöründe birçok uluslararası markanın Türkiye pazarında başarıyla yer almasına ve son kullanıcıya ulaşmasına aracılık ediyoruz.
Bu açıklamamız ile Arena’daki son gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Takip ettiğiniz üzere 2013 yılı, Arena ailesi olarak iki yeni yatırımımızı hayata geçirdiğimiz bir dönem oldu. Ülkemizin istikrarlı ve sürdürülebilir gelişimine katkı sağlamak amacıyla çalışırken, ekonomik büyümemize ivme kazandıracak niş alanlara yatırım yapıyor; sunduğumuz teknolojileri, finansman ve verimlilik araçlarıyla iş ortaklarımızla paylaşıyor ve ekonomimizin güçlenmesine katkı sağlıyoruz.
Birincisi; katma değeri yüksek olan hizmet ve çözümler alanlarında odaklanma stratejimiz ışığında; 2008 yılından beri sektörümüzün danışmanlık, ileri düzeyde eğitim, sistem kurulumu ve güvenliği alanlarında önde gelen danışmanlık şirketi olan ADEO Bilişim’e hissedar olarak yatırımımız ve
İkincisi; elektronik güvenlik sektörünün lider firması olma misyonu ile yola çıkan, zayıf akım tedarikçisi Sensonet Teknoloji ‘nin kurulması ve faaliyetine başlaması.
Her ikisi de faaliyetlerini, profesyonel yönetim organizasyonları ile 2013 yıl sonu ve 2014 yarı yıl hedeflerine paralel ve Arena konsolide sonuçlarımıza katkı sağlayarak sürdürdüler.
Nisan 2014 itibarıyla, son kullanıcıya giden ürünlere ait dağıtım tecrübemizin yanında, iş ortaklarımızın kamu ve kurumsal projelerinde, klasik marka distribütörlüğü sorumluluğumuza ek olarak yazılım, donanım ve servis ile satış öncesi ve sonrası danışmanlık, demo, teknik destek ve eğitim imkanları sunmayı hedeflediğimiz bir kurgunun temellerini attık.
Bugün ise en yeni yatırımımız; geçtiğimiz altı ayda yapılanma ve hazırlık sürecini tamamladığımız İş ortaklarımızın kamu ve kurumsal projelerinde Katma Değerli Hizmetler ilkesiyle çalışan ‘’Arena Value’’yi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Arena Value’nın bu kısa hazırlık sürecindeki hamlelerinin yarattığı etki ve verdiği sinyallere dayanarak söyleyebiliyorum ki; ekibi ve projeleriyle önümüzdeki dönemde kendinden çokça söz ettirecek ve başarılarını hep beraber gururla izleyeceğiz.
ARENA VALUE
Kurumsal pazardaki iş ortaklarımıza güçlü bir tedarikçi olmayı hedefleyerek, hızlı karar alma gerektiren, pazar dinamikleri farklı, Katma Değerli Ürün Grupları ve Satış Kanalları için çevik bir organizasyon yapısına sahip “Arena Value”, sektör beklentilerine göre şekillenmiş yeni bir iş modelidir.
İş ortaklarımıza eğitim, satış öncesi destek, satış sonrası destek, servis, kurulum ve danışmanlık alanlarında geniş çaplı bir hizmet ağı sunmayı hedefleyen Arena Value, %80’i mühendislerden oluşan uzman kadrosu ile, istenirse iş ortaklarımızın müşterilerine de danışmanlık ve eğitim hizmeti sağlayacaktır. Tüm bunların yanında, distribütör olarak iş ortaklığı yaptığımız markalarımızda demo ürünlerimizi de bugün itibariyle iş ortaklarımızın ve müşterilerinin hizmetine açıyoruz. Arena iş ortaklarına, kendilerini evlerinde gibi hissedebilecekleri bir demo ortamı sunmaktan onur duyuyoruz.
ARENA VOLUME
En Yaygın Teknoloji Dağıtıcısı olarak, 23 yıldır uzman olduğumuz son kullanıcı ürün grupları dağıtımında, Arena Volume çatısı altında aynı odak ve özenle, en yeni teknolojileri en uygun maliyetlerle sunmayı, alternatif finansal çözümler ve lojistik hizmetlerimiz ile iş ortaklarımızla çalışmamızı, işbirliğimizi daha da büyüterek devam ettirmeyi hedefliyoruz.
Value Grubunun Liderliğini, İcra Kurulu Üyemiz Atıf Büyüksoy,
Volume Grubumuzun Liderliğini de, yine İcra Kurulu Üyemiz Kenan Akbaş üstlenmişlerdir.
Arena’nın yatırımları ekonomik ve ticari açıdan verimli, etkin ve örnek bir yapılanmaya sahiptir. Bu son yapılanmamızın, iş ortaklarımıza rekabet avantajı ve verimlilik getireceğine inanıyoruz. Tüm takım arkadaşlarım, Arena’nın öncü ve çevik yapısını korumak ve güçlendirmek için var güçleriyle çalışıyorlar.
Bu mesaj ile siz değerli basın mensuplarına yeni organizasyonumuzu duyuruyor, bugüne kadarki samimiyetiniz ve desteklerinize Arena A.Ş adına teşekkürlerimi sunuyorum. Hep birlikte sağlıklı ve huzur ile güçlenerek geleceğe umutla bakalım diyorum.
KOBİ’ler için ideal depolama cihazı
TechInside test merkezimizin bu seferki konuğu Synology’nin NAS ürünü DS214Play oldu.
Ne kadar reklam! O kadar ekmek!
Önceki yazımda, ucuz web sayfaları ile yüksek performans bekleyen yöneticileri eleştirmiş, 100 liraya sözde web sayfası yapan arkadaşlara az da olsa sitem etmiştim. Ufak tefek tepkiler almadı değilim, örneğin;
“Ya bizim firmamızın bütçesi bu!”
“100 liralık sayfada aynı işi görecek!, 1.000 liralık sayfada!”
Güzel tepkiler aslında, bunları okudukça konunun üzerine daha fazla gidesim gelmiyor değil. Vasat bir iş yapmaktansa, hiç yapmamak daha doğru geliyor bana.
Ancak durum bir tek web sayfaları ile sınırlı değil. İşim gereği, çevremdeki reklamlara çok dikkat ediyorum. Daha çok işim online reklamcılık olsa da, basılı medyadaki reklamları da takip ediyorum. Özellikle billboardlarda yayınlanan reklamlar beni bazen adeta çıldırtıyor.
Neden?
Bir iş seyahatim esnasında karşılaştığım billboard reklamından bahsetmek istiyorum. Devasa büyüklükte önemli bir noktada billboard kiralanmış. Büyük bir uçak resmi, bildiğiniz yolcu uçağı, ufak puntolarla yazılmış bazı cümleler. İlk baktığımda bir havayolu şirketi veya seyahat acentesi reklamına benzettiğim ancak yaklaştıkça evrim geçiren bir uygulama. Adeta karınca duası tarzındaki cümlede şu yazıyordu “Bu Ekmek Sizi Uçuracak!”. Yahu! Ne alakası var? Kim buldu bu reklamı? Bir ekmek fırınısın ve bu tarz bir reklam çıkıyorsun. Üstelik bütçem yetmedi deme hakkın yok çünkü kiraladığın nokta ve boyut oldukça pahalı. Nasıl bir ekmek satıyorsun, içinde ne var da uçuruyor, nasıl bir reklamcılıktır anlam veremedim. Firma sahibi görmüş müdür? Bilinmez.
Peki, ne yapmalıyız? Nasıl yapmalıyız?
Ufak tefek tüyolar lazım sanırım. Öncelikle, reklamınızı basan firmalara 50 lira karşılığında “hadi reklamı da sen tasarlayıver” demeyelim. Online reklamcılıktaki billboardlarınız banner tasarımlarınız olduğu için, mümkünse konuyu bu işin profesyonellerine bırakalım. Tabi ki yine bütçe denilecek, çok para isteniyor denilecek ancak unutmayın ki reklama harcamadığınız para size kötü imaj ve dönüşüm oranı düşük bir reklam olarak geri dönecektir.
Bütçeniz elverişli ise ve bir anda agresif reklamcılıkla ortalığı yıkmak istiyorsanız önemli sayfalarda homepage takeover reklamları yaparak markanıza katkı sağlayabilirsiniz. Önceki yazılarımda sosyal medya ve Google reklamcılığı konularının çok fazla üzerinde durduğum için tekrarlama gereği duymuyorum.
Önemli bir konuda aslında reklam malzemesi üretmek. Bu konuda çalışan çok ciddi firmalar var. Bazen markanızı tanıtmak için reklam malzemesi üretmek zorunda kalırsınız. Çünkü sunduğunuz hizmet veya sattığınız ürün piyasada çok fazla bulunan bir ürün veya hizmettir. Bu yüzden profesyonel ajanslar ürünlerinize veya hizmetlerinize bir reklam malzemesi bulup, diğerlerinden farklı hale getirmeye çalışırlar. Tabi ki bu uçuran ekmek gibi basit bir konuda değil.
Ucuza satmak her zaman istenilen etkiyi vermeyebilir.Reklam malzemesi üretmek başlı başına bir meslek gibidir. Ayakkabı satan bir e-ticaret sitesine sahipseniz, rakiplerinizden sizi ayıran bir özellik bulmalısınız veya yaratmalısınız ki müşteriler sizi tercih etsin. Genelde bu tip durumlarda site sahipleri kampanyalardan destek almakta. 100 liralık bir ürünü rakiplerden 5 lira ucuza satarak müşteri çekmeye çalışmakta. Ancak, ucuza satmak her zaman istenilen etkiyi vermeyebilir. Bunun yerine, satın alma işlemlerini kolaylaştırmak, müşteri hizmetleri konusunda çok daha farklı yöntemler uygulamak, müşteriye kendini özel hissettirmek daha faydalı olabilir. Özellikle müşterinin kendini özel hissetmesi konusuna takılmanızı öneriyorum. Çünkü, kendini alışveriş yaparken farklı hisseden kişi markanızı benimser. Bunu uygulamanın bir çok yöntemi bulunuyor. Müşterinin doğum gününde ufak hediyeler göndermek, kendisine özel kampanyalar üretmek, seçtiği ürün tarzına göre yönlendirmeler yapmak gibi… Özetlemek gerekirse, reklama para harcarken eğer profesyonel bir ajans ile çalışıyorsanız giden paralara üzülmeyin. Basılı medya olsun, görüntülü medya olsun, online mecralar olsun buralarda markanıza ait bir reklam verirken çok dikkatli olmalısınız. Her reklam faaliyeti bir risktir. Sadece bu riski göze alan firmalar pazarda tutunabilir. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığı ile yola çıkan bir reklam veren iseniz, bence hiç reklam vermeseniz markanıza daha faydalı olacaktır. Kişisel bir tavsiye, yıllardır oyun sektörüne damga vuran FIFA serisinin son oyunu FIFA 15’in televizyon reklamını izlemenizi tavsiye ederim. Uzun süre hatırlayacağınızı düşündüğüm bir çalışma olmuş. İyi bir reklam nasıl yapılır konusunda fikir verebilecek nitelikte.
Görüntü algılama teknolojisi neden önemli?
Dünyadaki bazı teknolojik gelişmeler ile alakalı özel mücadeleler söz konusu. Örneğin Google’ın Ay’a bir araç indirme ile alakalı Google Lunar X Prize, Qualcomm’un Star Trek’dekine benzer şekilde hastalıkları tedavi edebilecek bir cihaz için Qualcomm Tricorder X Prize gibi ödüllü yarışları bulunuyor. İşin doğrusu her ne kadar bu hedefler kısa sürede elde edilemeyecek bile olsalar teknolojinin geliştirilmesi için sarf edilen çabanın ortaya konması ve sürekli yenilikçiliğin sürdürülmesi için önemli birer kulvar oluşturuyorlar.
Makine görüntüleme teknolojilerinde ise 2005 yılından bu yana düzenlenen bir mücadele söz konusu. 2005 yılından itibaren 2012‘ye kadar düzenlenen PASCAL VOC ve 2010 yılından itibaren düzenlenen ImageNet Large-Scale Visual Recognition Challenge.
Bu yarışmalara katılan uygulama ve sistemlerin yapması gereken iki basit işlev bulunuyor. Birincisi gösterilen herhangi bir fotoğrafın içinde belirli bir objenin bulunup bulunmadığını tespit etmek. Örneğin bir fotoğrafta arabaların olduğunu ama kaplanların olmadığını anlamak gösterilebilir. İkincisi ise sadece belirli bir nesneyi bularak bu nesneyi kare ile işaretlemek. Ancak işin kendisi burada yazdığı kadar kolay değil.
Bu mücadeleye katılan sistemlerin 1.000 farklı kategoride bir milyondan fazla fotoğraf içinde bu görevleri başarıyla tamamlaması gerekiyor.
2012 yılına gelinene kadar bu mücadelenin gerçekten kayda değer bir ilerleme elde ettiğini söylemek oldukça güçtü. ancak 2012’de Toronto Üniversitesi’nden SuperVision adında bir algoritma ile mücadeleye katılan ekip tarihte görülen en büyük başarıyı elde etti.
SuperVision “deep convolutional neural networks” adı verilen bir yapay sinir ağları teknolojisi kullanarak bu başarıyı yakalıyor. Başarı oranını rakamsal olarak ifade etmek gerekirse mücadeleye katılan en iyi takım 2010 yılında yüzde 28,2 hata payına sahipti. Bu rakam 2011’de yüzde 25,8’e düştü. Ancak 2012 yılında SuperVision bu hata oranını yüzde 16,4’e çekmişti. O günden bu yana bu teknoloji geliştirilmeye devam ediyor.
Aslında bu teknik yeni değil. 1980’li yıllarda keşfedilmiş olmasına rağmen bilgisayarların bu işin altından kalkabilecek noktaya gelmesi 20 yıl zaman aldı.
SuperVision beş katmanlı bir yapıda 650,000 nörona sahip ve fotoğrafları tanımak için yaklaşık 60 milyon parametrenin düzgün şekilde ayarlanmış olması gerekiyor. Elbette bu işlem insanlar tarafından değil yine uygulamanın kendisi tarafından yapılıyor.
2012 yılından bu yana SuperVision teknolojisi farklı gruplar tarafından geliştirilmeye devam ediyor. Bu sene Google mühendislerinin oluşturduğu GoogLeNet ekibi hata payını yüzde 6,7’ye düşürmeyi başardı. Burada esas sorulması gereken soru şu; bu hata payı bir insandan ne kadar iyi?
Yapılan çalışmalar eğitimli bir insan gözünün GoogLeNet tarafından elde edilen başarıdan sadece yüzde 1,7 oranla daha iyi olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası makineler artık insan kadar iyi görüntüyü algılayabiliyor ve yorumlayabiliyor. Çok kısa bir süre içinde insanlardan daha iyi hale gelmiş olacaklar.
Şimdi sorulması gereken soru şu oluyor; bu teknoloji neden bu kadar önemli?
Bu soruya cevap vermeden önce sizinle bir haber paylaşalım. Yaklaşık 24 saat önce Qualcomm Avrupa merkezli bir girişim olan Euvision Technologies firmasını satın aldığını açıkladı. Amsterdam Üniversitesi‘nde ortaya çıkıp geliştirdikleri bir yapay zeka uygulaması sayesinde bu noktaya gelen Euvision firmasının iOS ve Android için Impala adında bir uygulaması bulunuyor. Bu uygulama telefonunuzdaki fotoğrafları tarayarak farklı kategorilerde gruplayabiliyor. Üstelik bunu telefonunuzun içinde gerçekleştiriyor, bulut servislerine gerek duymuyor.
Şimdi sorumuza geri dönelim; Görüntü algılama teknolojisi neden bu kadar önemli?
Genel olarak günlük hayatta gerçekleştirdiğimiz işlemlerin yüzde 90’nında gözlerimizi kullanıyoruz. İnsan için bu denli önemli olan bir organın karar verme mekanizmalarımız üzerindeki etkisini göz önüne aldığımızda aslında nihai hedef öncelikle görüntüleme teknolojilerini ticari amaçlar için kullanmak ancak hedefler bunun ile sınırlı değil.
Savunma sektöründen, sağlık sektörüne, güvenlikten, trafik kontrole kadar görüntüleme teknolojileri hayatımızın her alanında uzun süredir kullanılıyorlar. Bu etki gelecek günlerde giderek artacak. Bizlerin sorması gereken soru bu teknolojinin neden önemli olduğu değil. Cep telefonlarımızın, gözlüklerimizin veya ceket düğmelerimizin baktığımız, gördüğümüz, fotoğrafladığımız her şeyi bizden daha iyi tanır hale gelip anlamlandırdığı bir dünyada bu yetenek nasıl servislere dönüştürülebilir? Bu sorunun cevabını verecek kişi ve işletmeler gelecek yıllara şekil verecek.




Bankaların eğitiminde e-öğrenmenin payı arttı
E-öğrenme’nin çalışanların görev alanlarına yönelik zorunlu eğitim programları toplamı olmaktan çıkartılıp, bireysel gelişimi de sağlayacak bir bilgi platformu olarak konumlandırılmaya başlanması ile kurumların eğitim programları içerisindeki payı arttı.
Enocta’nın bankacılık sektörüne yönelik yaptığı araştırma, 2012-2013 yılları arasında çalışan başına atanan eğitim sayısında yüzde 38, kurumların toplam eğitim faaliyeti içerisinde e-öğrenmenin payında ise yüzde 26 oranında artış olduğunu gösterdi.
Enocta aracılığıyla eğitim alan 17 bankanın 112 bin çalışanını kapsayan araştırmaya göre 2012- 2013 yılları arasında atanan toplam adam-eğitim sayısı 2 milyon 435 bin’den, 3 milyon 341 bine, kişi başına atanan eğitim sayısı ise 22’den 30’a çıktı. Aynı dönemde atanan eğitim sayısı artışına paralel olarak kurumların eğitim faaliyetleri içinde e-öğrenmenin oranı ise yüzde 23’den yüzde 29’a çıktı.
E-öğrenme kullanıcılara zaman ve mekana bağlı kalmadan etkin ve ölçülebilir bir eğitim alma, kurumlara ise eğitim maliyetlerini optimum seviyede oluşturma olanağı sağlıyor.
Farklı mobil ve sabit cihazlar aracılığıyla eğitim alma e-öğrenmeye teknolojik açıdan, öğrenme faaliyetinin animasyon ve video filmler ile desteklenmesi, sosyal medya paylaşımına ve dijital platformu kullanmaya uygun olması da içerik zenginliği ve öğrenme etkinliği açısından önemli avantajlar sağlıyor. Türkiye’de 1 milyon 400 bin çalışan Enocta aracılığıyla eğitim alıyor.
Labris UTM, 10. yaşına giriyor
Labris Networks çözümleriyle Türkmenistan’dan İngiltere’ye, Slovakya’dan Tayland’a kadar 20 den fazla ülkede, askeri kurumlar, bakanlıklar ve özel şirketlerin dahil olduğu 3.500’den fazla orta ve üst düzey kurum ve kuruluşa güven ve güç veriyor. Sektöründe ABD ve İsrailli güvenlik şirketleri ile global ölçekte rekabet eden, yüzde 100 Türk sermayeli, ulusal bir şirket olan Labris Networks, siber güvenlik denilince akla gelen ilk firmalardan birisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Labris Networks, Ortak Kriterler (Common Criteria) EAL4+ seviyesinde sertifikasyon sürecini başarıyla tamamlamış, dünyanın en saygın 12 ağ güvenlik geçidi üreticisinden biri. Listedeki tek Türk şirketi olan Labris Networks imzasını taşıyan UTM 3.0 sürümü yeni nesil güvenlik mimarisi, yeni nesil kullanıcı yönetimi, log izleme, analiz, ağ trafiklerini takip edebilme özellikleri ile kullanıcılarına yönetilebilir güvenliği sunarken, gelecek tehditlere karşı yüksek seviyede yakın koruma sağlıyor.
Labris Yeni Nesil Güvenlik Mimarisi ile 2000 den fazla uygulama üzerinde tam hakimiyet sağlanırken, tüm modüllerin kullanıcı tanımlama ve yetkilendirmeleri merkezi kullanıcı dizininden gerçekleştiriliyor. Güvenli ve Yedekli Erişim yeni sürümle birlikte çok daha geniş kapsamlı ele alınıyor. Bantwidth kıstasları ve yönetimi, çok çıkışlı 3G router modu, geliştirilmiş yedekli WAN ve VPN yeni gelen özelliklerden sadece birkaçı.
Labris Wauth+ modülü artık sadece ağdaki misafir kullanıcıları değil, merkezi kullanıcı dizini ile entegre çalışarak iç kullanıcıların yetkilendirilmesine de olanak sağlıyor. Dış programlarla entegrasyonuna da yeniden el atılan modülün yeni sürümle bir çok otel yazılımına entegre hale getirildi (Fidelio Otel yazılımı, Sentez Otel Yazılımı, Akınsoft Volwox 6.0 Entegrasyonu, Rmos Otel Yazılımı, Amonra Otel Yazılımı, Asyasoft vb.).
Filtre+ ve IPS+ modülleri Labris’in şu an mevcut web filtre karaliste ve IPS veritabanlarına ek olarak sunulan yeni veritabanları çok daha geniş bir içeriği üzerinde barındırıyor. Webfiltre+ veritabanı ile 6 milyar üzeri web sayfası, IPS+ ile 20.000 zafiyet imzası tanımlanmış şekilde sunuluyor.
Network Visibility modülü ile web tabanlı olarak anlık trafik izlenebiliyor ve kırılımlı görsel analizler gerçek zamanlı olarak yapılabiliyor. Aktif olarak kurulan bütün bağlantıların görülebildiği modül ile seçili arabirim üzerindeki anlık kullanım takip edilebiliyor, akıllı arama özelliğiyle trafik oluşturan tüm noktalar da görülebiliyor. Tasarlanan ekranlarla belirli IP’nin tüm bilgilerine ulaşılabiliyor.
Log View, Log Analiz sistemi ile operasyonel, güvenlik duvarı ve UTM fonksiyon log tipleri izlenebiliyor, raporlanabiliyor. Özelleştirilebilen dashboard ile tarihsel kayıtlar filtrelenebiliyor, özel tarihler verilerek tarihsel kayıtlar oluşturulabiliyor. Labris SoC (Security Operation Center) entegrasyonu ile yeni sürümle birlikte tüm Labris ve Harpp cihazları Labris merkezi izleme ve müdahale merkezine bütünleşik bir yakın korumaya dahil olabiliyor.
Kliksa kategori direktörlüğüne Hakan Kayaman atandı
Sabancı Topluluğu’nun online alışveriş platformu Kliksa’nın Kategori Direktörlüğü görevine Hakan Kayaman getirildi. Kayaman, Kliksa’nın tüm kategorilerinin satın alma stratejilerinin yönetimi ve planlanmasının yanı sıra tedarikçi kurumlarla koordinasyonun sağlanması ve satış hedeflerinin yönetiminden sorumlu olacak.
1995’te Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü’nden mezun olan Kayaman, profesyonel kariyerine 1996 yılında Roche firmasında Satış Temsilcisi olarak başladı. Kayaman, ardından Profilo’da Ürün Uzmanı olarak görev yaptı. 1998 yılında Sabancı Topluluğu bünyesine katılan Kayaman, İklimSA’da Ürün Yönetimi ve Satış Planlama Müdürü olarak göreve başladı. 2004 yılında Teknosa İç ve Dış Tic. A.Ş.’de Kategori Grup Müdürlüğü’ne ve 2010 yılında Pazarlama Direktörlüğü’ne atandı. TeknoSA’da edindiği tecrübenin ardından 2012-2014 yılları arasında Gittigidiyor/eBay’de sırasıyla Satış ve Pazarlama Direktörlüğü ile Ticari Direktörlük görevlerini üstlendi. 2014 yılında Kliksa İç ve Dış Tic. A.Ş.’ye Kategori Direktörü olarak geçen Kayaman, evli ve 3 çocuk sahibidir.

e-Dönüşüm 2.0 için hazır olun
Geride bıraktığımız 2000’lerin başında yoğun olarak konuştuğumuz e-Dönüşüm kavramı tekrar hayatımıza giriyor. Başlarda şirketlerin BT altyapıları kurmaları ve bu altyapılar üzerine işlerini inşa etmeleri olarak özetleyebileceğimiz bu kavram bireylerden kurumlara kadar her şeyin artık “e” olacağı günleri müjdeliyor adeta.
Özellikle büyük kurumların önemli çalışmalar yaptığı bu kavram ne kadar hayata geçti tartışılır. Zira o dönemde danışmanlık yaptığım ülkemizin e-Dönüşüm sürecinde lokomotif rol üstlenmiş büyük gruplardan bir tanesinde önemli çalışmalara imza atılmıştı. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da değişim, dönüşüm, bunları yönetmek ve dahası devamlılık ana şart. Durum böyle olunca da işin ne kadar sürdürülebilir olduğunu başka bir platformda tartışabiliriz.
Nedir bu e-Dönüşüm 2.0
Bu sorunun cevabı aslında çok basit. Kurumlarda başlayan ve işi BT doğru seçilip kurulmuş BT altyapılarının üzerine kurma sürecinin kurumlara olduğu kadar bireylere ya da diğer bir deyişle vatandaşa götürme işlemi bu. Yani artık devletten bireye kadar her başlığın “e” olmasından bahsediyoruz.
Yavaş hayatımıza giren e-imza, e-arşiv, e-defter ve e-fatura gibi kavramlar öncü uygulamalar diyebiliriz aslında. Birey olarak birçok bürokratik sıkıcı işlemi bu uygulamalarla kolayca yapabilmek önemli tabii ki. Ancak şirketler tarafından bakacak olursak saatler alan onlarca işlemin birkaç dakika içinde yapılabilmesi inanın yine e-Dönüşüm döneminin moda terimleri etkinlik-verimlilik ikilisinin tekrar sahne alması anlamına geliyor.
Her zamanki gibi kısa keselim ve bireyler ve kurumlar olarak e-Dönüşüm 2.0 için hazır olduğumuzu söyleyelim. Kanunlar ve mevzuatlar tarafında yapılacak her girişime destek olacağımızın altına da çizerek tabii ki.