Türkiye’de işletmeler dijitale hazır mı?

1
Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Engin Aksoy ile gerçekleştirdiğimiz özel bir röportajın detaylarına göz attığımızda ise karşımıza şu bilgiler çıkıyor; Yarinahazirim.com adresi üzerinden hizmete açılan Yarına Hazırım platformu, işletmelerin değişen iş dünyasında yarına ne kadar hazır olduklarını ve hazır olmak için neye ihtiyaç duyduklarını anlamalarını sağlıyor. Vodafone’un yönetim danışmanlığı şirketlerinden Accenture ile birlikte yürüttüğü araştırmanın sonuçları, ilginizi çekebilir.

İşletmeler, olan çözümleri kullanmıyor

Vodafone ve Accenture tarafından hazırlanan infografik

Yarına Hazırım platformuna katılan şirketlerden çıkan ilginç veriler şu şekilde:
  • Her 10 işletmeden 6’sı sahada araç kullanıyor. Ancak yüzde 76’sı araçlarını takip etmiyor.
  • Her 10 işletmeden 6’sı sahada ekibi ile iletişim kurmaya ihtiyaç duyuyor. Ancak yüzde 96’sı ekipleri arasında anlık iletişim sağlayacak teknolojileri kullanmıyor.
  • Her 10 işletmeden 7’si müşterilerine tanıtım faaliyetlerine ihtiyaç duyuyor. Ancak bu işletmelerin yüzde 55’i bu ihtiyacına yardımcı olacak teknolojileri kullanmıyor.
  • Her 10 işletmeden 6’sının işyeri dışında tahsilat yapmaya ihtiyacı var. Ancak yüzde 43’ü müşterilerine kolay ödeme imkanı sunan Mobil Pos teknolojisini kullanmıyor.
  • Aynı şekilde her 10 işletmeden 4’ünün işini internet ortamına taşıyarak satış yapmaya ihtiyacı var. Ancak yüzde 63’ü bu ihtiyacına yönelik teknolojik çözümü kullanmıyor.

Önemli ipuçları

İşletmeler, dijitalleşme endeksini ve ihtiyaçlarını belirledikten sonra, müşterinin ihtiyacını karşılamak üzere;
  1. Ekip Yönetimi Çözümleri
  2. Operasyonel Yönetim Çözümleri
  3. Müşteri Bağlılığı Çözümleri
olmak üzere 3 başlıkta toplanan çözümlerden en uygun olanı öneriliyor.

Örnek çalışmalar

Dijitalleşerek verimliliğini artıran şirketler, aldıkları olumlu sonuçlarla dijital skoru düşük şirketler için örnek teşkil ediyor. Örneğin;
  • Ford Türkiye, Connected Trucks projesinde yüzde 60’a kadar süreçlerin denetimini sağlayarak M2M çözümüyle müşterilerine yüzde 20’ye varan operasyonel verimlilik sağladı.
  • Lipton Türkiye, Vodafone Tablet Aplikasyonu projesi ile anında sahadan veri transferi sağlayarak operasyonel verimliliğini artırdı.
  • Danone-Hayat Su, Connected Cabinet projesi ile soğuk dolapların uzaktan yönetilmesini M2M teknolojisi ile sağlayarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi.
İşletmeler, dijitalleşmelerini artıracak çözümlerle finansal kârlılıklarına da olumlu katkı sağlayabiliyor. Örneğin;
  • Araç takip sistemi kullanan işletmeler %15’e varan oranda yakıt tasarrufu sağlayabiliyor.
  • Müşterilerine toplu mesaj ile tanıtım yapan işletmeler satışlarını %28’e varan oranlarda artırabiliyor.
Dijital dönüşüm açısından küresel eğilimleri ele aldığımız yazımızı da okumanızı şiddetle tavsiye ediyoruz.

BM: Kitlesel teknik takip tehlikeli

0
Birleşmiş Milletler (BM), tarafından hazırlanan bir rapor, devletlerin son dönemlerde kitlesel teknik takibe ağırlık verdiklerini ortaya koyuyor. BM, İnsan Hakları Konseyi, tarafından kaleme alınan 16 sayfalık raporda, uygulamaların insan hak ve hürriyeti ile kişisel mahremiyeti koruyacak şekilde yapılması gerektiği belirtiliyor. Raporda, devletlerin takip sonucu elde ettikleri verileri saklamalarının orantısız ve gereksiz olduğu da ifade ediliyor. BM, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, raporda, devletlerin şeffaflıktan uzak gerçekleştirdikleri teknik takibin, bir tedbirden çok alışkanlık halini aldığını ve bunun sivil toplum hayatına bir risk oluşturduğunu belirtiyor. Navi_Pillay Teknik takibin yasal çerçevesi kamuoyuyla paylaşılmalı Raporda, teknik takibin hangi şartlar altında gerçekleşeceği ve neleri kapsayacağının kamuoyuna duyurulmasının gerektiği ve bunun yasallık kazanması isteniyor. Raporda ayrıca, devletlerin servis sağlayıcı şirketleri kullanıcı verilerini kayıt altına almaya zorlamalarının ikna edici bir yönünün olmadığı ifade ediliyor. Bu, işletmeler için nasıl bir anlam taşıyor? Kuşkusuz, düzenlemelerin giderek baskısını daha fazla hissettirdiği bir dönemde işletmelerin buna karşı koymaları çok mümkün görünmüyor. Ancak, en azından şirketlerin kendi içlerindeki süreçleri iyileştirerek bu cephede kişisel gizliliğe saygılı yönergeler oluşturmaları iyi örnek oluşturabilir.

Avrupa Birliği’nden Apple’a eleştiri

0
Avrupa Birliği (AB), Avrupa Komisyonu (AK), Apple’dan kamuoyunu ivedilikle aydınlatmasını talep ediyor. Katmadeğerli mobil uygulamaların önemli bir bölümü ücretsiz olarak sunuluyor. Ancak, kimi zaman interaktif oyunlarda olduğu gibi kullanıcının mikro ödeme yapması istenebiliyor. Bu durumun, işlemi başlatmadan önce kullanıcılara bildirilmesi gerekiyor. AK, Apple ve bir diğer uygulama platformu sahibi Google’dan kullanıcı politikalarını daha şeffaf bir şekilde duyurmalarını istiyor. AK’nin, eleştirilerinin Google‘dan çok Apple‘a yönelmesi dikkat çekiyor. Açıklamasında, Apple’ın ücretli uygulamaları sanki bedavaymış gibi kullanıcılara sunmaya devam ettiğini hatırlatan AK, bugüne kadar atılmış somut bir adımın olmamasının üzüntü verici olduğunu ifade etti. Tüketici koruma kuruluşlarının şirket ile görüşmelerini sürdürdüğünü anımsatan AK, Apple’a karşı yaptırım seçeneklerinin de masada olduğu uyarısını yaptı. mobile_games Oyun kimi zaman 100 sterline mal olabiliyor Apple, konuya ilişkin yaptığı açıklamada kullanıcıları korumak adına girişimlerde bulunulduğunu duyurdu. AK, geçtiğimiz Eylül ayında, uygulama geliştiren şirketlerin oyunlarını sunarken kullanıcıları yeterli derecede bilgilendirmelerini kendilerinden talep etmişti. Endüstri çevreleri alınan tedbirlerle kimi zaman kullanıcıya 100 sterline mal olan mobil oyunların daha tutarlı bir gelişim izlemesinin de mümkün olacağını değerlendiriyor. İşletmeler için ne anlama geliyor İşletmelerin yaptıkları işin odağına tüketicileri yerleştirmeleri bir zorunluluk. Ancak bunun şirket yerine düzenleyici kurumlar tarafından denetlenmesi ve düzenlenmesi işletmelerin güvenirliğini tehlikeye sokabilir.

Cep telefonları iletişim için tehdit mi?

1
ABD‘de yapılan bir araştırma, cihaz kullanıcılarının önemli ölçüde dikkatlerini buraya yönlendirmeleri neticesinde çevreleriyle o anda kurdukları iletişimin zayıfladığını gösteriyor. Araştırmayı gerçekleştiren Virginia Tech Üniversitesi Psikoloji Profesörü Shalini Misra, telefonların kullanıcıların dikkatini dağıttığını, bunda insanların aynı sosyo-kültür seviyesine sahip kişilerle ilişkilerini geliştirme saplantılarının önemli payının olduğunu değerlendiriyor. smartphone_kill_conversation Sohbet etmek yerine telefona bakmak tercih ediliyor Araştırma kapsamında yapılan teste katılan 200 kişiden, belli bir konuyu konuşmaları istendi. Bu amaçla denekler küçük gruplara ayrıldı. Sohbetin ilerleyen dakikalarında deneklerin her 3 dakikada bir telefon ya da tabletlerini kontrol ettiği görüldü. Araştırmacılar, gözlerin sürekli cihaz ekranında olmasının haliyle kişiler arası temasın kaybolması anlamına geldiğinin altını çiziyor. İşletmeler için ne anlama geliyor? Mobil cihazların iş süreçlerini kısalttığı bir gerçek, ancak kitlesel bir mekanikleşmeyi de beraberinde geliyor. Burada kullanıcıların bilinçli davranması akıllı cihazların hayatlarında baskın rol oynamasını nisbeten dengeleyebilir. Ancak görünen o ki işletmelerin gelecek günlerde bu durumu yönetmesi de gerekecek.

Türk teknoloji şirketlerine büyük fırsat

1
Birleşik Krallık Ticaret ve Yatırım Ajansı (UKTI), Birleşik Krallık ile Türkiye arasındaki ticaret ve yatırımı desteklemek amacıyla yürütülen GREAT kampanyası kapsamında Türkiye’deki genç teknoloji şirketleri arasında düzenlenecek ‘GREAT Startup’ yarışması düzenliyor. Türkiye’deki genç teknoloji girişimcilerini hedefleyen ‘GREAT Startup’ yarışmasına Türkiye’de yaşayan, en az bir yıl önce kurulmuş şirketinde ana hissedarlardan biri olan, 40 yaşını geçmemiş bütün girişimciler başvurabilecek. ‘Kadın Teknoloji Girişimcisi’, ‘Üniversiteli Genç Girişimci’, ‘Anadolu’dan Teknoloji Girişimcisi’, ‘Sosyal Teknoloji Girişimcisi’ ve ‘b’ olmak üzere 5 farklı kategoride ödül dağıtılacak olan yarışmanın jürisi şu isimlerden oluşuyor; Leigh Turner – Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosu ve UKTI Türkiye, Orta Asya ve Güney Kafkasya Genel Direktörü, Daniel King – UKTI Küresel Operasyonlar Hızlı Büyüyen ve Gelişmekte Olan Pazarlar Başkanı,  James Tyler –  Telecity Group International Ticaretten Sorumlu Başkan Yardımcı, Ali Sabancı – Pegasus Havayolları CEO’su, Nevzat Aydın – Yemek Sepeti.com CEO’su, Canan Özsoy – GE Türkiye CEO’su, Sina Afra – Markafoni.com kurucusu, Ümit Boyner – Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi, M. Rauf Ateş – Capital, Ekonomist, Startup Business Genel Yayın Yönetmeni, Fatih İşbecer – Monitise Turkey CEstartupO’su,  İhsan Elgin – Girişim Fabrikası Kurucu Direktörü, Tuğrul Tekbulut – Logo Yazılım Yönetim Kurulu Başkanı ve Hasan Aslanoba –  Angel Investor / Aslanoba Grubu Kurucusu. Türkiye’nin gelecekteki büyük teknoloji girişimcilerini ortaya çıkarmayı, desteklemeyi, başarı öykülerini paylaşmayı ve onlara global bir vizyon vermeyi hedefleyen GREAT “Startup” Yarışması’nda her kategoride ilk üç şirketin ismi kamuoyuna açıklanacak. Kategori birincisi olan şirketler ise risk sermayesi şirketlerinin katılımıyla gerçekleşecek Birleşik Krallık seyahatine katılım hakkı, Birleşik Krallık’a bir iş seyahati hakkı, Birleşik Krallık’ta iş kurmak isteyenlere danışmanlık/ilgili kişilerle tanışma ve Birleşik Krallık’ta iş yapmakta olan kişi ve şirketlerle tanışma/fikir alışverişinde bulunma olanağını kazanacaklar.   Başvuruların 20 Haziran – 30 Eylül arasında kabul edileceği yarışmada jüri, katılımcı şirketleri şu  kriterlere göre değerlendirecek;  yeni bir ürün ve hizmeti fikrini geliştirme, özgün bir iş modeli/iş fikri oluşturma,  girişimcilik ruhu ve risk alabilmek, sürdürülebilir bir şirket stratejisi oluşturma, geleceğe yönelik sağlam bir iş planı, bulunduğu pazara hakimiyet ve kuruluştan bugüne büyüme hızı. 1-18 Ekim 2014 tarihlerinde yapılacak değerlendirmelerin ardından sonuçların açıklanacağı ödül töreni Ekim 2014’de gerçekleştirilecek. Yarışmaya www.gov.uk/great-startup-turkey internet sayfasından başvuru yapılıyor.  

Bezos Yasasını duydunuz mu?

0
Teknoloji dünyasının içinde yer alanların çok iyi bildiği bir yasa vardır; Moore Yasası. Nedir bu Moore Yasası? Gelin, Wikipedia’daki tanımına bakalım; “Moore Yasası, Intel şirketinin kurucularından Gordon Moore’un 19 Nisan 1965 yılında Electronics Magazine dergisinde yayınlanan makalesi ile teknoloji tarihine kendi adıyla geçen yasadır. Her 18 ayda bir tümleşik devre üzerine yerleştirilebilecek bileşen sayısının iki katına çıkacağını, bunun bilgisayarların işlem kapasitelerinde büyük artışlar yaratacağını, üretim maliyetlerinin ise aynı kalacağını, hatta düşme eğilimi göstereceğini öngören deneysel (ampirik) gözleme dayanır. Bu yasanın 18 ay değil 24 ayda bir geçerli olduğuna veya 2005 yılından sonra geçerliliğini artık yitirmeye başlayacağına dair iddialar ve tartışmalar oldu ve olmaya devam ediyor, ama yazımızın konusu bunların hiç biri değil. Çok yeni bir yasa: Bezos Yasası.

Bezos Yasası da neyin nesi?

“Bulut depolama çözümlerinin fiyatları her üç senede bir yüzde 50 azalacak.”
Bezos Yasası AppZero‘nun CEO’su Greg O’Connor‘ın Amazon Web Servisleri (AWS) ile alakalı yaptığı bir analize dayanıyor. O’Conner diyor ki; “Bulut depolama çözümlerinin fiyatları her üç senede bir yüzde 50 azalacak.” 2008 yılının mayıs ayından itibaren 2014 yılının Nisan ayına kadar geçen 6 yıllık dönemde bu yasa AWS açısından işlevselliğini sürdürmüş durumda. Zaten  Ama bu yasanın geçersiz olduğu bir nokta yok değil. Süreç çok daha hızlı işliyor. O’Conner henüz bu yasa önerisini ortaya attığında Microsoft Office 365 servisi üzerinde sağladığı 25 GB kapasiteli OneDrive bulut depolama çözümünü 1 TB büyüklüğe çıkardığını duyurmamıştı. Öte yandan Apple iCloud depolama fiyatlarında yüzde 70’in üzerinde bir indirime gitti.

Sınırsız Depolama ve Sonsuz Veri Merkezine Doğru

Sınırsız depolama ve sonsuz hizmet gücüne sahip bir veri merkezi pratikte mümkün değil ama teoride mümkün. Ne demek istiyorum? İşletmeler açısından ihtiyaç duyacakları tüm hizmetleri kapasite sınırı olmaksızın bulut veri merkezlerinden temin etmeye doğru giden bir dünya var. Üstelik bu dünyada hizmetler her üç senede bir en az yüzde 50 azalma eğilimi gösteriyor. Peki, CIO’ların ne yapması gerekiyor? Cevabı çok basit; Veri Merkezi yatırımı yaparken birden çok daha fazla kez düşünmeleri gerekiyor.

Microsoft işten çıkarmaları bir fırsat mı?

0
Teknoloji şirketi Microsoft, binlerce kişiyi işten çıkartmaya hazırlanıyor. İşten çıkartmaların şirketin geçtiğimiz yıl satın aldığı telefon üreticisi Nokia ekseninde gerçekleşmesi bekleniyor. Microsoft’un, Nokia’yı yeniden şekillendirmek istediği bir süreden beri konuşuluyordu. Ancak, kaç kişinin işten çıkartılacağı bilinmiyordu. Kamuoyuna sızan bilgilere göre ilk etapta 6 bin kişinin işten çıkartılması bekleniyor. Ancak işten çıkartmaların 18 bin kişiye kadar artabileceğine dair söylentiler de mevcut. Microsoft, kendisini bulut bilişim ve mobil dostu bir yazılım şirketi olarak yeniden tanımlamak istiyor.

Bu gelişme işletmeler açısından ne anlama geliyor?

Microsoft gibi bir yazılım devinin işe alma prosedürlerinde ne kadar hassas davrandığı göz önüne alınırsa işten çıkartacağı, alanlarında uzman 18 bin kişinin yeni şirketler kurabileceği veya işletmelerin bu uzmanları istihdam ederek personel açıklarında önemli bir boşluğu doldurma fırsatı yakalayacağını söyleyebiliriz. Kısacası yetenek avcıları için verimli bir dönem kapıda gibi görünüyor.

Twittercılar reklamı taciz olarak görmüyor

0
Twitter kullanımının Türkiye’deki etkilerini ve demografisini belirlemek amacıyla yapılan tüketici araştırması dikkat çekici sonuçlar içeriyor. Araştırma şirketi Nielsen tarafından 2014 Mart yapılan çalışma, 1000 Twitter kullanıcısı baz alınarak gerçekleştirildi. Nielsen Genel Müdürü Erdem Tolon, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Twitter kullanıcılarının bu mecra üzerinde yapılan reklamları taciz gibi görmediklerine dikkat çekiyor. Buna göre kullanıcıların yüzde 53’ü Twitter’daki reklamları faydalı buluyor. Araştırmada öne çıkan dikkat çekici diğer unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
  • Kullanıcılarının yüzde 74‘ü her gün Twitter’a erişirken, bunların yüzde 56’sı platformu günde bir kaç kez kullanıyor,
  • Kadın kullanıcılar daha çok ürün ve markalar hakkında paylaşımda bulunurken erkekler daha çok haber, spor ve iş ile ilgili paylaşımlarda bulunuyor,
  • Her 3 kişiden 2’si marka ve şirketlerin Twitter hesaplarını takip ediyor,
  • Arkadaşlar, aile bireyleri ve retweetler, kimin takip edilenler listesine ekleneceğinde etkili oluyor,
microblog.twitter Yolculuk esnasında tweetlere bakma eğilimi yüksek.
  • Her 5 kullanıcıdan 2’si iki ya da daha fazla cihaz üzerinden siteye erişiyor,
  • Kullanıcıların yarıdan fazlası (yüzde 56) Twitter’a pc ya da laptopları üzerinden ulaşıyor,
  • Twitter’ın, tweetleri okumak ya da trend olan konuları görmek amacıyla üyelerine sunduğu katma değerli uygulamalar günlük bazda geniş ölçüde kullanılıyor,
  • Twitter’a erişimde en çok kullanılan lokasyonlar; yüzde 48 ile iş ve kullanıcıların ev ile iş arasında yaptıkları yolculuk esnasında içinde bulundukları taşıt araçları,
  • Kullanıcıların yüzde 73’ü Twitter’a mobil cihazlarından bağlanıyor ve bunların yüzde 56‘sı günde bir kaç kez hesaplarına erişiyor,
  • Mobil kullanıcıların markalarla etkileşimleri diğer cihazlardan bağlananlara göre çok daha yüksek,
  • Mobil kullanıcıların markalarla etkileşimlerinde buralardan gelen indirim ve kampanya haberleri etkili oluyor,
  • Her 2 mobil kullanıcıdan 1’i markaların sitelerini ziyaret ederken yüzde 44’ü marka ürününü satın alıyor ve yüzde 38’i pozitif bir marka deneyimini paylaşıyor,
  • Kullanıcıların yüzde 83’ü bir tv reklamı esnasında buna ilişkin paylaşımda bulunuyor, ya da televizyonda gördüğü bir marka ya da ürünü Twitter’da arıyor.
Araştırmaya bakıldığında kullanıcıların kayda değer bir bölümünün özellikle televizyonlarında gördükleri marka ya da ürünlere ilişkin değerlendirmeleri daha çok Twitter aracılığıyla yapmaları dikkati çekiyor. Bu, ürün ve markalarını tanıtmak isteyen şirketlerin mikroblog mecrana daha fazla eğilmelerinin sonuç getirebileceği anlamını taşıyor.

TechInside Podcast – Bölüm 3

0
[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/159225511″ params=”auto_play=false&hide_related=true&show_comments=false&show_user=true&show_reposts=false&visual=false” width=”100%” height=”100″ iframe=”true” /] Bu hafta ele aldığımız başlıklar;
  • Almanya Dünya Kupasını kazanırken teknolojiyi nasıl kullandı?
  • Yakınsama kavramı nedir ve işletmeleri nasıl etkiliyor?
  • YouTube Holywood ile neden görüşüyor? Google’ın amacı ne?
  • Devletin internetle kamuoyunu yönlendirmesi mümkün mü?
  • Dijital tehditlere karşı korunduğunuzdan emin misiniz?
Mobil arayüzden bağlananlar Podcast yayınımıza buradan ulaşabilirler.

Facebook, ağına alışveriş butonu ekliyor

0
Dünyanın, kullanıcı sayısı itibariyle en büyük sosyal ağı Facebook’un, ekleyeceği satınalma butonu sponsorlu reklamların hemen altında bulunacak. Şirketten yapılan açıklamada yeniliğin, halen sınırlı sayıda küçük ve orta ölçekli işletmelerin katılımıyla sürdürüldüğü ifade edildi. Facebook’un, son dönemde dijital reklam gelirinde artış kaydettiği gözleniyor. eMarketer’in rakamlarına göre sosyal ağ, geçen yıl küresel reklam harcamalarının yüzde 5.8’ini elde ederken bu rakam 2014’de yüzde 7.8 düzeyine erişti. Dünyanın, dijital reklam harcamalarından en fazla gelir elde eden şirketi Google ise aynı dönemde küresel ölçekte yüzde 31.5 pay sağladı. online_shopping Pazarlama analistleri, iş çevrelerinin Facebook’u doğrudan satış yapmaktan çok kullanıcıları bilinçlendirmek için kullanılabilecek bir platform olarak gördüklerini paylaşıyor. Ancak, Facebook yönetimi doğrudan satış için yaptığı hazırlıkla adeta bu tezin yanlış olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Kredi kartı bilgilerinin satışı yapacak şirketlerle paylaşılmaması kullanıcı cephesinde Facebook’un tercih edilmesini sağlayabilecek bir unsur olarak göze çarpıyor.

İşletmeler için ne anlama geliyor?

Öncelikle Facebook’un zaman içinde bir e-ticaret platformuna dönüşme potansiyeli işletmeler açısından büyük bir fırsat oluşturacak. Bu durum eBay gibi pazar yeri servisleri için bir tehdit olabilir ancak e-ticarete girmek isteyen işletmeler için ucuz, etkin ve hedefe yönelik bir pazara bu kadar hızlı kavuşma şansı kesinlikle göz ardı edilemez.

Apple yönetim kuruluna yeni üye

0
Apple, dün yaptığı açıklamayla yönetim kurulunda görev yapan Bill Campbell’ın emekli olmasının ardından yerine Susan L. Wagner’ın getirildiğini duyurdu. 17 yıl Apple’a hizmet veren Campbell, aynı zamanda yönetim kurulunda en uzun süreden beri görev alan kişi ünvanına sahipti. Susan L. Wagner ise daha çok çizdiği başarılı iş kadını profiliyle tanınıyor. Yatırım ve varlık yönetimi şirketi BlackRock’un kurucu ortakları arasında bulunan Wagner, 2012 yılı ortalarına kadar bu şirketin başkan yardımcılığını yürütüyordu. Gözlemciler, Wagner’ın, şirketin bu denli büyümesinde kilit rol oynadığı değerlendirmesini yapıyor. Apple CEO’su Tim Cook, Susan L. Wagner‘ın yönetim kuruluna seçilmesi dolayısıyla yaptığı değerlendirmede kendisinden finans dünyasında bir öncü olarak bahsetmesi dikkat çekiyor. Cook’un, açıklamasına göre Wagner şirkete küresel ölçekte yeni iş perspektifleri kazandırılmasında rol oynayacak. Bir süreden beri yeni yönetim kurulu üyesi için arayış içerisinde olduklarını belirten Apple Başkanı Art Levinson, Wagner’in seçkin kişiliğiyle şirkete pozitif bir etki yapacağına inandığını ifade etti. Wellesley College’dan başarı derecesiyle mezun olan Wagner, sonrasında Chicago Üniversitesi’nden işletme yönetimi yüksek lisansı aldı. Fortune Magazine’in, iş dünyasının en güçlü 50 kadın yöneticisi arasında gösterdiği Wagner, kadın çalışanlara pozitif ayrımcılığı savunan bir isim olarak da dikkat çekiyor. Halen, kurucusu olduğu BlackRock‘ta yönetim kurulu üyeliği yapan Wagner, Swiss Re, Wellesley College ve Hackley School‘un yönetimlerinde de görev alıyor.

NSA personeli seks görüntüleri paylaşıyor

0
Amerikan istihbarat birimi NSA’de çalışanların, internette gerçekleştirdikleri takibat esnasında ekranlarına düşen mahrem video ve fotoğrafları kendi aralarında paylaştıkları iddia edildi. İddianın sahibi, önceki gün yayınladığımız Devlet internetle kamuoyunu yönlendirebilir mi? başlıklı haberimizde adından söz ettiren eski NSA çalışanı Edward Snowden. Kendisiyle yapılan bir röportajda bu iddiaları açıklayan Snowden, NSA’de istihdam edilen gençlerin mahrem görüntülere bakarak bir hayli eğlendiklerini ve bunları yanlarındaki masada çalışan meslektaşlarıyla paylaştıklarını ifade ediyor. government_snooping Snowden’in, iddiasına göre istihbarat örgütü, teknolojiye yatkın, 18-22 yaşlar arası gençlere oldukça geniş yetkiler veriyor. İnternette oldukça geniş tarama ve takip yetkisi verilen gençler, mesajlaşma platformlarında yakaladıkları, ulusal güvenliğe herhangi bir tehdit oluşturmayan içeriklere de bakıyor. Öyle ki bu içerikler kimi zaman kişiler arasında gerçekleşen çıplak fotoğraf ve video değişimleri de olabiliyor.

İstihbarat konsepti değişiyor mu?

Ancak, olayı kamuoyu adına vahim kılan ajanların ele geçirdikleri bu görüntüleri kendi aralarında paylaşmalarıyla yaşanıyor. Kendisinin de benzer durumlarla karşılaştığını ifade eden Snowden, bunun oldukça sıklıkla yaşanan bir durum olduğunu söylüyor. Yine Snowden’in ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla istihbarat biriminde görev yapan üst düzey kişilerin bu yaşananlardan haberi yok. Zira denetim mekanizması etkili çalıştırılmıyor. Günün sonunda sorulması gereken soru şu; Acaba bu tarz istihbarat örgütleri işletmelere ait verileri de kendi aralarında veya üçüncü parti şirketler ile de aynı derecede pervasız şekilde paylaşıyorlar mı?

Weber Shandwick’ten rehber

0
Kurumsal iletişim ve pazarlama faaliyetlerinin yakınlaşması olarak tanımlayabileceğimiz bu yeni eğilim, dijital medyadaki çapıcı değişimin ve marka itibarı ile kurumsal itibar arasındaki güçlü ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Dünyadaki lider global halkla ilişkiler şirketlerinden biri olan Weber Shandwick, İletişim ve Pazarlama Bütünleşmesi(Convergence Ahead: The Integration of Communications and Marketing) adlı araştırmasındapazarlama departmanını da yöneten iletişim direktörlerinin 2012 yılından bu yana yüzde 35 oranında arttığını ortaya çıkardı. Weber Shandwick’in bu çalışması; Amerika, Avrupa ve Asya Pasifik bölgelerindeki 10 pazarlama ve iletişim direktörüyle yapılan  kapsamlı telefon görüşmelerinden çıkan sonuçlara dayanıyor.. İletişimi başarıyla bütünleştiren yöneticilerin deneyimlerini anlamak için, kısa bir süre önce gerçekleştirilenaraştırma; birleşme kararının ardındaki etmenleri, artıları-eksileri ve meydana gelen çeşitli örgütsel yapılanmaları derinlemesine inceliyor. Araştırma tüm bunlara ek olarak; iletişim ve pazarlamayı aynı çatı altında birleştirmeyi düşünen iş dünyasının liderlerine de yönlendirmelerde bulunuyor. Dijital medya birleşmeyi hızlandırıyor Weber Shandwick’in araştırmasındaki bulgular  bu bütünleşme akımını tetikleyen etkenlere dikkat çekiyor. Dijital medya, içerik üretimi ve teknolojinin birleşmede oynadığı rol ise bu etkenlerden en önemlisi… Sosyal medya ve dijital teknolojiler, pazarlama ve iletişim arasındaki sınırları ortadan kaldırırken, bu yeni yapılanma, veriye dayalı medya ortamının taleplerini karşılama konusunda daha başarılı oluyor. Marka ve İtibarın Bölünmezliği Pazarlama ve iletişimdeki bu bütünleşmenin ardındaki diğer etken ise; marka ve kurumsal itibarın birbirinden ayrılamaz olması. Weber Shandwick Kıdemli İtibar Stratejisti, Leslie Gaines Ross, “Bilginin online olarak anlık erişiminden dolayı şirketler marka itibarına yatırım yapmak kadar kurumsal itibara da yatırım yapmanın değerini görüyor. Söz konusu pazarlama iletişimi olduğunda liderler; iletişimciler ve pazarlamacıların bir araya gelmesini stratejik bir ihtiyaç olarak görüyor.” Başarılı birleşme için 6 adım Weber Shandwick’in “İletişim ve Pazarlama Bütünleşmesi” araştırması, deneyimlerini paylaşan, pazarlama ve iletişim direktörlerinin çıkardıkları derslerden elde edilen başarılı bir birleştirme rehberi sunuyor.  
  1. Birleşmeyi stratejik avantaj sağlamak için ele alın – Pazarlama ve iletişim direktörleri, itibar kazanımı kadar pazarda yeniden konumlandırmayı kapsayan girişimler için bütünleştirmeyi paha biçilemez buluyor.
  2. Ortak bir vizyon ve misyon ile başlayın – Marka kimliğinizin bir tanımını yapın ve bütünleşen yeni departmanı, bu tek kurumsal ve marka misyonu etrafında düzenleyin. Şirketin misyonuna ulaşmak için değişimin mantığını açıkça ifade edin ve bütünleşme için ikna edici gerekçenizi anlatın.
  3. Derinlemesine yaygınlaştırın – Birlikte neler başarabileceğinizi ve yeni fonksiyonlarınızın nasıl işleyeceğini şirket içi paydaşlarınızla paylaşarak birleştirilen misyonu tanıtın. Özellikle iç birim yöneticilerinin, müşterilerin ve son tüketicinin başlıca ihtiyaç ve isteklerini keşfedin.
  4. Bütünleştirmeyi Yönetin – Uzak coğrafyalarda ve iş birimlerinde geniş organizasyonların yönetilmesi için genellikle güçlü bir koordinasyon gerekir. Şirketteki farklı bölümlerin liderlerine danışmanlık yapan grupların birleştirilmesi, öncelikleri belirlemeye yardımcı olur.
  5. Çabuk ama planlı hareket edin – İçgüdülerinize güvenin ve birleşmeyle oluşturulan yeni birimin sorunsuzca yürütülmesini sağlayacak aksiyonları hızlandırın.
  6. Başarılarınızı erkenden ve sık sık kutlayın – Sonuçları ilk fırsatta sergileyerek bütünleşmenin faydalarını şirket içinde kutlayın. Daha da önemlisi şirket içinde destek toplamak için bu değerleri sürekli olarak yöneticilerinizle paylaşın.
Araştırma gösteriyor ki; iletişim ve pazarlamayı birleştirmeye karar verirken hesaba katılması gereken birçok etken bulunuyor. Ancak süreci başından sonuna kadar yaşayan pazarlama ve iletişim direktörleri, medya ortamındaki değişimlerin bu iki görev arasındaki uyumu yeniden değerlendirmesi konusunda hemfikir.

Kredi Kayıt Bürosu, finans CIO’larını buluşturdu

0
Kredi Kayıt Bürosu (KKB),  finans sektöründe teknolojinin yönünü belirleyecek  bir platform oluşturmak üzere sektör CIO’ları için ‘Tekno Füzyon’ adlı özel bir etkinlik  düzenledi. Kredi Kayıt Bürosu Merkezi’nde  gerçekleşen ve  IDC  Türkiye Başkanı Nevin Çizmecioğulları’nın konuşmacı olarak yer aldığı etkinliğe sektörden Bilgi Teknolojilerine yön veren bir çok üst düzey yönetici katıldı. Etkinliğin başlığı olan ‘Tekno Füzyon’un etkinlik hedefini birebir yansıttığını belirten Kredi Kayıt  Bürosu CIO’su Abdullah Bilgin, “Füzyonun anlamı bir çok elementin bir araya gelip, reaksiyonla kendilerinden daha ağır bir element ortaya çıkarması, bu isim de bankaların BT yönetimlerinin de teknoloji anlamında sinerji yaratarak böyle bir füzyon yaratabileceği mesajı veriyor” diye konuştu. Katılımcılarının araştırma sonuçları ile teknolojide dünya gündemi hakkında geniş bilgi aldığı ve tekno füzyon oluşmasına katkı sağlanan etkinlikte “Dünyada büyük teknoloji kurumlarının yönetimlerinin izledikleri son eğilimler ve bunların olumlu/olumsuz etkileri”, “Türkiye’nin dünyadaki bu eğilimlere  ilgisi, algısı ve bu gelişmeler doğrultusundaki hareket planları”, “Türkiye’de (en azından özel sektörde) teknolojik stratejileri belirlemek ve yönlendirmek için neler yapılabilir” konuları tartışıldı. Bu doğrultuda en fazla üzerinde durulan konulardan bir tanesi bankaların rekabeti engellemeyecek bilgi teknolojileri altyapılarının konsolide edilerek tüm sektörce paylaşılabilir hale gelmesi için ortak hareket etme kararı oldu.  Bilgin, üye bankaların da önerileri doğrultusunda paylaşılabilecek birçok potansiyel alanların ortaya çıktığını, banka BT temsilcilerinden oluşturulacak çalışma grupları ile bu potansiyel projelerin önceliklendirileceğini belirtti. Bulut bazlı uygulama paylaşım platformları oluşturulması, ortak kullanılan ağ bağlantıların konsolidasyonun, kapalı-devre bulut hizmeti ile kritik verilerin kontrollü olarak tüm finans kurumlarınca paylaşılmasının gerek maliyetlerin düşürülmesi, gerekse de siber güvenliğin arttırılması anlamında önemli katkıları olacağını belirten Bilgin,  Teknolojiye yatırım yapan en büyük kurumlar olarak bankaların bu alanlardan elde edeceği faydaların hem kurumların kendilerine hem de milli gelire önemli bir katkı sağlayacağını belirtti. Etkinliğin CIO Klüp mantığında periyodik olarak devam etmesinin hedeflendiği, bunun sektörde  teknolojinin yönünün belirlenmesinde, ortak projeler geliştirebilmek için bankalar BT yöneticileri arasında iletişiminin arttırılmasında önemli katkı sağlayacağı belirtildi.

Büyük veri küçük işletmeleri etkiliyor

0
Verinin, bulut bilişim ve diğer yenilikçi teknolojilerle kapsamının genişlemesi işletmeleri de önemli ölçüde etkiliyor. İşletmelerin günlük operasyonları da gelişmelerden etkileniyor. Verinin, hizmet kalitesinin daha da artırılması, risk analizi gibi başlıklarda daha geniş ölçüde kullanımı mümkün hale geliyor. Mobil teknolojiler ile sosyal uygulamalar, geleneksel iş anlayışının köklü değişiminin ötesinde bunlara yeni iş alanlarının da eklenebilmesini mümkün kılıyor. Sağlıktan iş süreçlerinin kontrolüne kadar bir dizi yenilik, iş ve pratik hayata kolaylıklar getiriyor. İşletmelere olduğu kadar yaşantımıza da kolaylık getiren yeniliklerden bir kaçı; Geliştirilen kablosuz bir steteskopla doktorların gerçek zamanlı muayene yapabilmesi mümkün hale geliyor. Böylelikle hem doktor hem de hastası zaman kazanmış oluyor, hem de geleneksel yöntemlerle oluşması muhtemel enfeksiyon riski ortadan kaldırılıyor. CleveMed tarafından geliştirilen bir test sistemiyle uyku apnesi olarak tanımlanan rahatsızlığın uzaktan tespit edilmesi ve dolayısıyla tedavisi mümkün hale geliyor. Uygulama aracılığıyla hasta kendi evinde istirahat ederken tüm veriler bir ağ aracılığyla doktorunun muayenehanesine ulaşıyor. Bir diğer teknolojiyse, işletmelere akıllı şehir konsepti ekseninde çalışma ortamlarını etkili bir biçimde kontrol edebilme imkanını veren Intwine Connect. Platform, enerji yönetiminden içerideki havanın kaitesine kadar bir çok parametreyi bunları verimli kılacak şekilde ayarlıyor. Günümüzde, işletmelerin başarı sağlayabilmelerinde büyük veriyi nasıl değerlendirdiklerinin önemli bir rol oynadığına dikkat çeken gözlemciler, büyüklüğü ve iş hacminden bağımsız olarak tüm işletmelerin veri ile bu eksende geliştirilen uygulamaları bünyelerine adapte etmelerinin kaçınılmaz olduğu değerlendirmesini yapıyor. SMB Group tarafından bir süre önce paylaşılan bir analizde, küçük boy işletmelerin ancak yüzde 18’inin, orta boy işletmelerin ise yüzde 57’sinin iş zekası ve analizi çözümlerini kullandıkları belirtiliyor. Özellikle, sağlık, perakende gibi müşterilerle birebir temasın olduğu alanlarda yakın bir gelecekte çok daha farklı bir etkileşim kültürünün gelişimine hepbirlikte tanıklık edeceğimizi söyleyebiliriz.

Bloggera fazla göründün cezası

0
Arama motorunda üst sırada yer almak, blog yazarlarının en çok arzuladıkları şeylerden biridir. Ancak bu, kimi zaman akla gelmeyecek sorunlara da yol açabiliyor. Bugünlerde Fransa’da olduğu gibi. Fransa’da bir hakim, bir blog değerlendirme yazısının Google arama sonuçlarında “çok üst sıralarda” yer aldığı gerekçesiyle blog sahibini tazminat ödemeye mahkum etti. Evet, yanlış okumadınız. Leschroniquesculturelles isimli blogda yer verilen bir yazının restoran sahibinin rekabet şansını azalttığı iddiasıyla açılan dava öngörülemeyen bir şekilde sonuçlandı. Mahkeme dosyalarına göre, Google’ın arama sonuçlarında dördüncü sırada indekslediği blog yazısında bir restoranın tanıtımı, daha doğrusu değerlendirmesi yapılıyor. Blogger Caroline Doudet, yazısında restoranın düşük hizmet kalitesinden ve gördüğü ilgisizlikten bahsediyor. İşletmesine ilişkin değerlendirmenin arama sonuçlarında hayli yüksek bir blogda yer aldığını gören restoran sahibi durumu yargıya intikal ettiriyor. Davayı inceleyen hakim, 3 bin takipçisi olan blogun rekabeti kaydadeğer ölçüde etkileyebileceğine hükmediyor. Alınan kararın yeni bir suç tanımı getirdiğine dikkat çeken gözlemciler, bunun benzeri diğer davalara emsal teşkil edebileceğini belirtiyor. Bu ise, bireylerin görüşlerini özgürce paylaşmalarının bir sonucu olan blogların yeniden tanımlanması gibi bir durumu beraberinde getirebileceği düşüncesini akıllara getiriyor. Cezası ağır oldu Gelelim hakimin bloggera verdiği cezalara. Hakim, ilk etapta blogger Doudet’ten ilgili yazının başlığını değiştirmesini talep ederken, yazının restorana maddi kayıplar yaşattığı gerekçesiyle de 2000 Dolar tazminat ödemesine karar verdi. Blogger, davanın akabinde yazısını internet ortamından kaldırdı. Restoran sahibinin, tüm bu yaşananlara karşın sorulara herhangi bir cevap vermemesi dikkati çekiyor. Bu olayın, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” deyişine güzel bir örnek teşkil ettiğini söylemek sanırız yanlış olmaz.

E-vicdanlara teslim hayatlar

0
Cep telefonumu tasarlayan mühendisler alarmını sempatik hale getirmek için ellerinden geleni yapmış ama nafile. En az yatmak kadar kalkmayı da sevmeyen zihnim parmağımı otomatik olarak o mucize düğmeye değdiriyor. Tek dokunuşla hayata eklenen 10 dakikalık ekstra uyku kredisi! Huzurdan çok tavşan uykusu tedirginliğinde geçen o sayılı dakikalarının en tatlı anında alarm yeniden çalmaya başlıyor. İkinci 10 dakikalık tura niyetlenmişken Google Now ekranımda beni uyarıyor: randevuna yetişmek için yola şimdi çıkmalısın! İşte şimdi her şey değişti. Ajandama birkaç gün önce girdiğim toplantımdan Google -doğal olarak- haberdar. Saatin şu an kaç olduğundan, o an nerede bulunduğumdan ve toplantımın yerinden de. Ona kalan harita ve navigasyon uygulamasından kullanmam gereken rotaya ve o güzergah üstündeki güncel trafik bilgisine bakarak yola koyulmam için en uygun zamanı belirlemek. Eldeki bunca veriyle  çok zor olmamalı. Bir avuç bilgiyi elindeki uygulama ve hizmetlerle birleştiren bu ve benzeri yapılar (kimi zaman varlıklarını bile hissettirmeden) hayatımızın pek çok alanını yönetiyor. Örneğin çoğumuzun zamandan haberdar olabilmek ardına kerteriz aldığı elektronik cihazlarımızın üstündeki saatler zaman bilgisini merkezi sunuculardan çekiyor. Cep telefonlarımız bu bilgiyi operatörümüzün sisteminden alıyor. Olası bir hedefli virüsün zaman sunucularının ayarını değiştirebildiğinde olacakları hayal etmeye çalışın (oysa her gün hayatımızdan birkaç dakika çalan gizemli bir siber örgüt kulağa gayet heyecan verici geliyor). Yani cihazlarımızın gösterdiği zamanın gerçekle ne kadar bağdaştığını asla bilemeyeceğiz. İstanbul araç trafiğini düşünün. Her gün yüz binlerce araç yol tercihini şehrin akıllı elektronik tabelalarına yansıtılan merkezi trafik bilgisine dayanarak  yapıyor. Fakat o tabelaların dürüstlüğüne kim kefil? Bize sıkışık olduğu söylenen  yolların gerçekten yoğun olduğuna dair en ufak bir kanıtımız var mı? Çoğu zaman yok. Yolda hangi süratle ilerleyeceğimizi dahi elektronik tabelalar söylüyor. İstismara alabildiğine açık bir düzende kendimizi makinelerin, sensörlerin, algoritmaların vicdanına emanet etmiş durumdayız. Sosyal medya paylaşımlarını takip ederek semantik analiz yapan sistemler kullanıcıların ruh hallerini dahi algılayabiliyor. Dahası bu tahliler kendi yönettikleri sistemleri şekillendiriyor. Bir devlet başkanının ele geçirilmiş Twitter hesabında sadece bir prestij kaybı anlamına gelmiyor. Bu hesaplardan yapılan sahte / provokatif paylaşımlar otomasyon temelli karar veren mekanizmaları alt-üst edebiliyor. Örneğin Barack Obama’nın İsrail’i sert dille kınayan bir Twitter mesajının ardından yönettiği fondaki Amerikan dolarlarını satmaya, belirli şirketlerin hisse senetlerini elden çıkartmaya başlayacak pek çok yatırım yazılımı şu an görev başında. İrili ufaklı örnekleri uzatıp gitmek mümkün. Sonuçta internet of things / şeylerin interneti (ya da Cisco’nun tercih ettiği şekliyle ‘her şeyin interneti‘) diye adlandırılan yapı bugünden hayatımızın pek çok alanında bize hem hizmet hem de şekil veriyor. Bilişim sektörünün iş zekası, sürdürülebilirlik, kesintisiz hizmet, veri güvenliği gibi sıkça kullandığı kavramlara bir de bu gözle bakmakta fayda var. Bu sistemde yuvasına oturmayan, harekete katılmayan çarklara ne müşterinin ne iş ortağının tahammülü var.

Organizasyonların yüzde 96’sının güvenlik açığı var

2
Analizler, organizasyonların halen büyük ölçüde güvenlik zaaflarının olduğunu ortaya koyuyor. Verilere göre güvenlik riski atlatan organizasyonların oranı yüzde 96 seviyesine ulaşıyor. Bu ise kritik eşiğin aşıldığını gösteriyor. Müşterilerine ağ erişim kontrol çözümleri sunan ForeScout‘un açıkladığı rapor, işletmelerin bilgi teknolojileri ekseninde ne denli kırılgan olduklarını göz önüne seriyor. Raporun en dikkat çekici noktasını BT  kuruluşlarının sadece yüzde 33’ünün yakın bir gelecekte altyapılarını tam anlamıyla güvenlik altına alabileceklerini belirtiyor olmaları oluşturuyor. Operasyonların giderek daha da karmaşık bir hal alması, buna karşılık tehditlerin çok daha geniş bir alana yayılmış olmaları organizasyonların bunlara karşı etkili önlemler alma konusunda bir hayli zorluyor. Rapora göre, organizasyonların yüzde 43’ü tehditlerden korunma ve bunların tespiti gibi konularda sorun yaşıyor. Rapora yansıyan bazı geri bildirimlere göre tehditleri belirlemek 2 yıl öncesine göre daha zor. Geneline bakıldığında, geçtiğimiz 1 yıllık süreçte, her 6 organizasyondan birinin ortalama 5 güvenlik tehdidiyle karşılaştığı rapora yansıyor. Bu organizasyonların önemli bir bölümü BT alanında altyapılarına güvendiklerini beyan etse de yapılan yatırımlar gerekliliklerin oldukça gerisinde değerlendiriliyor. Güvenlik sorunlarının tespit ve değerlendirilmelerinin uzun vadeli emek gerektirmesi, organizasyonların, durumun vehametini kavrayamamalarına gerekçe gösteriliyor. Raporda öne çıkanlar; .En fazla maruz kalınan güvenlik zaafiyeti olayları arasında phishing saldırılarına maruz kalma, kurumsal ağ üzerinde kişisel cihazların kullanılmaya devam edilmesi, .En fazla raporlanan saldırılar, doğrudan kötücül yazılımlar aracılığıyla gerçekleşiyor, .Sanallaştırma ve veri tabanı güvenliklerinin yeterince sağlanamaması, .Adları en çok telaffuz edilen 5 güvenlik teknolojisi: firewall, antivirüs, ağ erişim kontrol birimi (network access control), mobil cihaz yönetimi ve ileri tehdit belirleme (advanced threat detection) şeklinde sıralanıyor. Rapora göre, veri sızıntısı endişesinin en fazla hissedildiği alan sağlık olurken, phishing saldırılarına en fazla hedef olan kuruluşların başında finans ve bankacılık kuruluşları geliyor. Teknolojinin kontrol edilmesi ve uygulamaların uçtan uca tüm altyapıya entegrasyonunda en başarılı sektörün bankacılık olması dikkati çekiyor.

Herkesin söyleyecekleri var

0
Amerikan kamuoyu, bir süreden beri sesini kamu otoritelerine duyurmak için yoğun çaba sarf ediyor. İnternet trafiğinin yoğunlaşmasına neden olan konu yine internet. Amerikalı vatandaşlar, ülkelerinde Ağ Tarafsızlığı kurallarının belirlenmesi konusunda ulusal telekomünikasyon düzenleyici kuruluşu FCC’nin çalışmasına katılmak isteyince kuruluşun web sitesi kilitlendi. FCC, bunun üzerine Cuma gününe kadar tanıdığı süreyi 2 ay kadar daha uzattı. İnternet Tarafsızlığı olarak da bilinen kavram, internet servis sağlayıcıları veya devletin internet üzerindeki verilere eşit davranması ilkesine dayanıyor. Bir başka ifadeyle, internet üzerindeki hiçbir verinin, kullanıcının, içeriğin, sitenin, uygulamanın, platformun özel olarak bir politikayla, kanunla, kuralla kontrol edilmemesi ilkesine dayanıyor. Dolayısıyla, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen internet ülkenin en sıcak konularından biri oluyor. Amerikalıları, görüşlerini paylaşmada bu denli istekli olmaya iten nedenler arasında Federal Temyiz Mahkemesi‘nin bir süre önce almış olduğu, FCC’nin bu konuda herhangi bir yaptırım yetkisinin olmadığı yönündeki kararı etken gösteriliyor. Bu kararla örneğin bir servis sağlayıcının bir web sitesi lehine internet trafiğinde iltimas sağlamasının önü açılıyor. Aralarında Google, Netflix ve Amazon‘un da olduğu bir grup internet şirketi, hafta başında FCC’ye başvurarak internetin açık bir ortam olarak korunması hususunda talepte bulunmuştu. Grubun ortaklaşa kaleme aldığı başvuruda internetin, genişbant servis sağlayıcılar tarafından kablo tv hizmetine dönüştürülmek istendiği eleştirisi yer almıştı.