Apple bize ne verecek?

1
Apple’ın CEO’su Tim Cook, katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamalarla teknoloji gündeminin tepesine oturdu. FBI ile şifre kırma kavgası nedeniyle aylardır gündemden düşmeyen Tim Cook şimdi de firmanın yeni çalışmaları ve iPhone 7 hakkındaki açıklamalar nedeniyle gündemde. Firmanın 2016’nın ilk çeyreğinde 50 milyar dolardan fazla gelir elde ettiğini, 10 milyar dolar da karları olduğunu açıklayan Tim Cook, başka hiçbir şirketin bu kar rakamına yaklaşamadığını da hatırlattı. iPhone 7’nin başarısından da emin olduğunun altını çizen Tim Cook, hem iPhone 7 hem de yeni ürünler için çok önemli çalışmalar yaptıklarını da vurguladı. Tim Cook’un röportaj sırasında, “size bugün ihtiyacınız olduğunu bilmediğiniz ama gördükten sonra onsuz yaşayamayacağınız bir şey vereceğiz. Bu aynı zamanda Apple’ın daima hedefi olmuştur,” ifadelerini kullanarak merak da uyandırdı.

Tim Cook Çin’de ne yapacak?

iPhone satışlarını tarihte ilk defa gerilemesinin ardından firmanın hem iPhone 7 ile hem de markaya dinamizm kazandıracak yeni ürünlerle 2016 içinde önemli bir çıkış yapması bekleniyor. Öte yandan elektronik devi Çin’de yaşadığı sorunlar da yatırımcıları endişelendiriyor. Çin devleti, firmanın online mağazası iTunes’da bazı bölümleri kapatmasına neden olan bir dizi yasa çıkartarak online aktiviteleri ciddi baskı altına almıştı. Apple’ın Çin’deki online satışlarını önemli ölçüde etkileyecek bu girişim nedeniyle firma iTunes’un online kitap ve film satış bölümlerini Çin için kapatmak zorunda kalmıştı. Tim Cook ise, Çin’deki bu gelişmeye karşı yeterince güçlü lobi yapmadığı ve Apple’ın çıkarlarını koruyamadığı için yatırımcılar tarafından ağır şekilde eleştirilmişti. Apple’ın şimdi Çin’de nasıl bir strateji uygulayacağı merak ediliyor.

Intel başarısızlığını itiraf etti

1
İşlemci devi Intel, mobil alana yatırım yapmakta çok geciktiği için uzun süre eleştirilerin hedefi olmuştu. Firma, piyasadaki hakim konumuna güvenerek olsa gerek, bu alanda da istediği zaman lider olabileceğini düşünerek yavaş adım atmasının sonuçlarını ise şimdi görüyor. Firma, bir türlü başarılı olamadığı mobil piyasada istediğini bulamadığı gibi bir de yükselen mobil trendler nedeniyle kan kaybeden PC sektöründen de büyük bir darbe yedi ve düşen gelirleri nedeniyle bu yıl 12 bin kişiyi işten çıkarma kararı aldı. Ancak 12 bin kişinin işine son vermek de firmanın sorununu çözmüyor. Firma artık resmi olarak, mobil pazardan beklentisi kalmadığını kabullenmek zorunda kaldı ve yakında piyasaya çıkması beklenen Atom işlemcisi Braxton’ı iptal ettiğini açıkladı. Braxton, Intel’in akıllı telefonlar ve tabletler için tasarladığı bir işlemciydi.

Intel’in geleceği tehlikede mi?

Işlemci devi, girmekte geciktiği mobil piyasada yerini sağlamlaştırmak için milyarlarca dolar yatırım yapmıştı ve şimdi bu işlemcinin iptali ile tüm bu yatırımların “çöpe” gittiği de anlaşılmış oldu. Dev işlemci üreticisi firma eğer mobil piyasa için yeni bir strateji geliştiremeyecek olursa, önümüzdeki dönemde sadece kurumsal alana ve sınırlı sayıda masa üstü/laptop sisteme işlemci sağlayan küçük bir işlemci üreticisi olarak hayatına devam etmek zorunda kalabilir. Ayrıca, Intel’in rakipleri mobil alandaki başarılarıyla kazandığı güç sayesinde, PC ve laptop alanına da adım atarak Intel’in işini daha da zorlaştırabilir.

Bankalar birleşirken siber suçlular pusuya yatıyor

1
Şirketler arasında yapılan birleşme ve satın alma anlaşmaları, her iki taraf için de yeni iş arkadaşları, yeni lokasyonlar ve yeni IT altyapıları demek oluyor, ancak siber güvenlik tam da bu dönemlerde gözardı edilebiliyor. Özellikle finans sektörü gibi kritik kullanıcı verilerinin işlem gördüğü ekosistemlerde, siber suçlular tam olarak bu süreçleri kovalayarak kurumları zayıf anında yakalamaya çalışıyor. Uzaktan çalışma gibi yeni trendlerle birlikte iş yapış şekillerinin de kapsamlı bir dönüşümden geçtiğini hatırlatan Cisco MEAR (Ortadoğu-Afrika-Rusya) Siber Güvenlik Sistem Mühendisliği Müdürü Hakan Tağmaç, “Finans kuruluşlarının karşılaştığı en önemli güvenlik risklerinden biri, satın alma ve birleşmeler sonrası gerçekleşen BT entegrasyonu. Şirketler BT altyapıların entegrasyonu sırasında önemli siber güvenlik açıkları verebiliyor” açıklamasını yaptı. Bunun sebebi ise oldukça basit; satın alma ve birleşme süreçleri, şirketlere yeni lokasyonlar ekliyor. Bu lokasyonlardaki ağ altyapıları ve kullanıcı grupları ise -en azından sözleşmedeki bir taraf için- henüz işlenmemiş “ham” halde duruyor. Tümünün güncellenmesi ve mevcut işleyişe uyumlu politikaların oturtulması gerekiyor. Bu gibi buhran dönemleri de siber güvenlik açısından doğal bir zayıflık oluşturuyor.

Siber güvenlik fidye yazılımlarla kırılıyor!

Siber saldırganların para kazanma motivasyonu ile her gün yeni yöntemler denediklerinin de altını çizen Hakan Tağmaç, Türkiye’de finans kuruluşlarının en çok karşı karşıya kaldığı saldırıların yeni Cryptolocker’lar (dosya şifreleme atağı) ve fidye yazılımları olduğunu ifade etti. DDOS saldırılarının da dönem dönem yükselişe geçtiğini belirten Tağmaç, saldırılara karşı kullanıcıları, ağı, kaynakları ve hizmetleri koruyabilmek için farklı parçaların işbirliği içinde çalışabildiği bir mimari kurgulamak gerekliliğini vurguladı. Tağmaç, “Ayrıca kullanıcıların phishing, kötü amaçlı reklam ve watering hole saldırılarına karşı eğitilmesi çok önemli. İnsan faktörü siber güvenliğin en zayıf halkalarından bir tanesi. Bu nedenle güçlü bir mimarinin üstüne güvenlik ile ilgili farkındalığın yaratılması gerekiyor” diye konuştu.

Apple iş mülakatında neler soruyor?

2
Facebook öncesi dönemde çalışanların birbirine “ne kadar da şanslıyız/şanssızız” demek için kullandıkları “FW mail” furyasında dönen e-postalardan biri mutlaka bir teknoloji devinin iş mülakatındaki sorularıyla ilgili olurdu. Bu önce Microsoft oldu, sonra Google, şimdi ise sırada Apple mülakat soruları var. Glassdoor adlı kariyer platformunda, çeşitli şirketlerden mülakat sorularının bir araya getirildiği bir bölüm bulunuyor. BI bu bölümde yaptığı tarama sonucunda en zor 33 soruyu bir araya getirmiş. Biz de bunların 10 tanesini seçtik. Her sorunun başında, bu sorunun hangi pozisyona aday olanlara sorulduğu da yazıyor. Listenin tamamına buradan göz atabilirsiniz.

İşte Apple mülakat soruları:

  1. Ürün tasarım mühendisi: Bir fincan sıcak kahve ve dolaptan çıkmış küçük soğuk sütümüz var. Oda sıcaklığı bu ikisinin ortasında. En soğuk kombinasyonu en erken alabilmek için, sütü kahveye ne zaman eklemeliyiz? (Başında mı, ortasında mı, sonunda mı?)
  2. Apple Genius görevlisi: RAM’in ne olduğunu beş yaşındaki bir çocuğa nasıl anlatırsınız?
  3. Baş sistem mühendisi: Bir uçak kanadı nasıl çalışır?
  4. Donanım mühendisi: Bir arabada ne kadar yakıt kaldığını ölçmenin beş yolunu söyleyiniz.
  5. Evde destek danışmanı: Sekiz yaşında bir çocuğa modemin ne olduğunu ve işlevlerini anlatınız.
  6. Apple uzmanı: Yirmi dakikadır yardım almak için bekleyen ve olay çıkarmaya hazır, öfkeli bir müşteriyle ilgileniyorsunuz. Size Best Buy ya da Microsoft Store’a giderek istediği bilgisayarı alacağını söylüyor. Bu sorunu çözün.
  7. Yazılım mühendisi: Daha önce hiç bir müdürünüzün kararına karşı çıktınız mı ve bunu nasıl yaptınız? Gerçek bir örnek verin ve bu anlaşmazlığı nasıl çözdüğünüzü, sonucun ne olduğunu ve o kişinin sizi bugün nasıl tanımlayacağını anlatın.
  8. Apple uzmanı: Apple neden ticari adını Apple Computers Incorporated’dan Apple Inc.’e değiştirdi?
  9. Yazılım QA mühendisi: Bir tost makinesini nasıl test edersiniz?
  10. Yazılım mühendisi: Elinizde iki yumurta var ve yumurtayı kırmadan yere bırakabileceğiniz maksimum yüksekliği ölçmek istiyorsunuz. Bunu nasıl yapardınız? En iyi çözüm nedir?
Albert Einstein “Bir şeyi küçük bir çocuğa anlatamıyorsanız, siz de anlamamışsınızdır” der. Apple’ın işe alacağı adaylara sorduğu bazı soruların temelinde de bu mantık yatıyor. Soruların bir kısmı ise tamamen kuvvetli matematiğe dayalı. Peki, siz bu soruların kaçına yanıt verebilirdiniz?

Roaming tarifelerine Avrupa Birliği ayarı

1
Türkiye’nin son dönemde hız kazanan AB üyelik sürecinin olumlu sonuçlanması durumunda, vatandaşlarımız operatörlerin roaming tarifelerinde muazzam bir indirimle karşılaşacak. Avrupa Birliği’nin yeni aldığı karar doğrultusunda, telekom şirketlerinin AB üyesi ülkelerde uygulayabilecekleri roaming ücretlerine bir sınır geliyor. BBC haberine göre, Avrupa Birliği, üye ülkelerin operatörleri tarafından dolaşımda yapılabilecek azami ücretlendirmeyi telefon görüşmeleri, internet kullanımı ve SMS’ler için ayrı ayrı düşürdü. En büyük indirim ise veri kullanımına geldi. Habere göre veri tüketiminde ücretlendirmenin tavan değeri yüzde 75 oranında düşürüldü. Telefon görüşmeleri yine dörtte bire inerken, SMS ise yüzde 66 oranında indirime uğradı. Cumartesi günü hayata geçirilen güncelleme sonrası Avrupa’yı dolaşmak, telefon faturalarında daha az etki bırakacak gibi görünüyor.

AB roaming ücretini kaldıracak!

Avrupa Birliği, üye ülkeler arasındaki dijital sınırları ortadan kaldırabilmek için büyük bir adım daha atmaya hazırlanıyor: Roaming ücretlerini tamamen ortadan kaldırmak! Haziran 2017 itibarıyla 28 üye ülkenin tümünde telefon görüşmeleri yapmak ya da mobil internete bağlanmak aynı ücrete tabi olacak (o güne kadar Türkiye ile birlikte üye sayısı 29 olabilir mi acaba?). İngiliz Dijital Ekonomi Bakanı Ed Vaizey, BBC’ye yaptığı açıklamada “Yaklaşık olarak bir milyon İngiliz her gün Avrupa’yı dolaşıyor ve roaming ücretlerine yılda yaklaşık 350 milyon pound harcanıyor. Bu değişiklikler sayesinde İngiliz telefon kullanıcıları her yıl milyonlarca pound gereksiz harcamadan kurtarmayı planlıyoruz,” ifadesini kullandı.

Mobil oyun sektörü F2P tuzağına düştü

0
Mobil oyun dünyası hızlı büyümesini sürdürüyor. BI Intelligence verilerine göre geride bıraktığımız sekiz yılda, akıllı telefonların tüketiciler için öncelikli cihaz haline gelmesiyle birlikte geliştiriciler mobil oyun sektörüne adeta akın etti. Daha hızlı işlemciler, daha büyük ekranlar ve daha gelişmiş görsel performansa bir de düşen oyun fiyatları eklendiğinde oyun severler daha önce görülmemiş bir taleple sektörü büyüttü. Bu süreç içinde akıllı telefonlar da birer oyun cihazı olarak kendi evrimlerini yaşadı. Daha fazla geliştiricinin bu platformu tercih etmesiyle birlikte, uygulama mağazalarının oyun kategorileri doyuma ulaştı. Sekiz yıl önce bir kez ödeme yaparak satın aldığımız oyunlar revaçtaydı. Şimdi ise yeni bir gelir modeli olan “oynaması ücretsiz” (F2P) yapımlar pazarı adeta ele geçirdi. Bu oyunları (ya da uygulamaları) indirirken herhangi bir ödeme yapmanız gerekmiyor. Kullanım esnasında ise belirli özellikler ya da deneyiminizi reklamlardan arındırmak için ödeme yapmanız gerekiyor. Bu geçişle birlikte, mobil kullanıcıların büyük bir çoğunluğu, neredeyse bilgisayar kalitesinde oyunları ücretsiz oynamak ister hale geldiler. BI Intelligence tarafından yayınlanan yeni raporda, mobil oyun pazarının oynaması ücretsiz oyunlardan nasıl etkilendiğini anlatıyor. Rapora göre pazarın doyuma ulaşması, geliştiriciler için pek çok sıkıntıyı beraberinde getiriyor; pazarlama giderlerinin tavan yapması ve kullanıcı elde etme maliyetinin artması bunların başında geliyor.

Mobil oyun, uygulama mağazalarını domine ediyor

Mobil oyun kategorisinin diğer tüm kategorilere oranla devasa hacmine dikkat çekilen raporda, Mart 2016 itibarıyla App Store’da yer alan tüm aktif uygulamaların yüzde 20’sinin oyun olduğu belirtiliyor. Bu oran en popüler ikinci kategori olan iş uygulamalarının bile iki katına denk geliyor. Üstelik bu fark açılmaya devam edecek. Çünkü sadece ABD’de 180 milyondan fazla kullanıcı 2016 yılında mobil cihazlarında oyun oynayacak. eMarketer’dan gelen bu son veri, nüfusun yarısından fazlasını ve mobil kullanıcıların yüzde 70’ini kapsıyor. Rapora göre oynaması ücretsiz “F2P” gelir modelinin yükselişinin temelinde de bu pazar doygunluğu yatıyor. Bu da tavan yapan pazarlama giderlerine neden oluyor. Pazarlama giderlerinin artması, uygulamaların da oyun içi alım yapan küçük bir kitleye odaklanmasıyla sonuçlanıyor. Pay-to-win olarak da bilinen bu sisteme geçen oyunlarda, ödeme yapan oyuncular, haftalarını harcayarak ücretsiz birikim peşinde koşan oyunculara oranla bariz üstünlüğe sahip oluyor. Buna karşın, pazarda yeni ivme kazanmaya başlayan çeşitli çözümler, hem geliştiriciler hem de yayıncılar için farklı ve F2P’den daha sağlıklı gelir modelleri sunuyor. Yeni yöntemlerin mobil oyun piyasasına canlılık getirmesi ve inovasyon bekleyen son kullanıcılara daha farklı deneyimler sağlaması bekleniyor.

Google bulutta damping yaptı

0
Microsoft IBM’in orta ölçekli kurumsal müşterilerini hedefleyen Google, iki rakibinden herhangi birini kullanan işletmelere Google Apps üretkenlik araçlarına ücretsiz erişim imkanı sunuyor. Yaklaşık sekiz aydır sunulan bu teklif daha öncesinde 250 ila 3000 çalışanı bulunan şirketlerle sınırlıydı. Google son güncellemeyle birlikte alt sınırı 100 personele indirdi. Diğer bir deyişle 100 çalışanı bulunan ve Microsoft ya da IBM ile kurumsal sözleşmesi bulunan şirketler, mevcut anlaşmaları sonlanana kadar Google Apps for Work paketini ücretsiz olarak kullanabilecekler. Bu paketin içinde tüm Google Docs uygulamalarının yanı sıra Drive, Takvim, Gmail gibi tanıdık servisler, Sesle Yazma ve Explore gibi yeni özellikler yer alıyor. Google ayrıca kullanıcı başına 25 doları aşmamak kaydıyla bu uygulamaların işyerine kurulumunu da üstleniyor.

Google Apps için kurulum da şirketten

Business Insider bir üretkenlik programından diğerine geçişin işletmeler açısından hem zahmetli hem maliyetli olacağını hatırlatıyor. Google ise maliyeti kendisi üstlenerek, işletmeleri ikna etmeyi umuyor. Google for Work’un başındaki isim, Amit Singh, Microsoft Office müşterilerinin yüzde 80’ini kendi kurumsal çözümlerine transfer etme planını yaklaşık bir yıl önce devreye almıştı. Sadece Ekim ayından bu yana 200 binin üzerinde yeni Google Apps kullanıcısı platforma katıldı. Ancak Office halen 60 milyon kullanıcıya sahip. Yapılan bu son kampanya, kurumsal pazarda rekabetin kızıştığının yeni bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Bu temel uygulamalar aracılığıyla bulut üzerinde işletmelerle bir iş ilişkisi kurmaya çalışan bulut devleri, daha sonra aynı müşterileri daha ileri düzey ürünler ve bulut alanı almaya ikna etmeyi planlıyor.

Microsoft, Windows 10 Mobile’dan vazgeçmiyor

0
Her geçen gün yeni bir ürünün rafa kaldırıldığı teknoloji dünyasında, rakiplerinden hayli geride kalan Windows 10 Mobile için de sayılı gün kaldığını düşünebilirsiniz. Global akıllı telefon pazarında düşük bir paya sahip olan platform, iOS ve Android gibi ultra popüler alternatiflerinin yanında -Microsoft’un tüm pazarlama faaliyetlerine rağmen- beklediği popülariteye ulaşamadı. Ne var ki Windows Central tarafından temin edilen bir kurum içi e-postaya göre, Microsoft kendi mobil geleceğini Windows 10 Mobile üzerine kurmaya başlamış bile! Bu e-postaya göre şirket, yeni nesil mobil ürünlerinin tamamını Windows 10 Mobile üzerinde çalışacak şekilde geliştiriyor. Sebebi ise profesyonel kullanıcılar. Microsoft iş dünyasında kendi platformuyla yakaladığı ivmenin önemine inanıyor ve anlaşıldığı kadarıyla, bundan sonraki mobil ürünlerini kurumsal kullanıcılara odaklı hazırlayacak. Dahası, Microsoft’un tablet ailesinin yanı sıra çıkarması beklenen Surface Phone da önceliği güvenlik ve üretkenliğe verecek.

Windows 10 Mobile için yeni hedef ofisler

Son kullanıcıya ulaşma konusunda Lumia serisi akıllı telefonlarıyla son bir buçuk yılda (2014 sonundan bu yana) düşüş yaşayan Microsoft, geçtiğimiz çeyrekte sadece 2,3 milyon Lumia satabildi. 2015 yılı ilk çeyreğinde satılan 8,6 milyon cihazla (ki o bile tartışmalı bir başarı) kıyaslandığında bunun anlamı yıldan yıla yüzde 73 düşüş oluyor. Öte yandan Microsoft, Windows ve Office gibi geleneksel uygulamaların yanı sıra, Azure gibi bulut çağı ürünleriyle de kurumsal dünyayı yakından tanıyor. Mobil için de mevcut müşterilerine karşı bir avantaj sahibi olabilir. Yine de tüm odağı güvenlik ve üretkenlik üzerine kurgulayan Blackberry’nin sonu malum. Bakalım Microsoft yeni hedeflerinde nasıl bir başarı yakalayacak.

Veriler de yaşlanır!

1
Test Veri Yönetimi alanında uzman isimlerin katılımı ile 7. kez düzenlenen TestIstanbul Konferansı öncesi mobil teknoloji alanında uluslararası ölçekte çalışan Monitise’ın MEA Test Ekibi Direktörü Fulya Şengil, konferansın önemine dikkat çekerken test verilerinin yönetimi ile ilgili önemli uyarılarda da bulundu. Dünyanın en saygın gönüllü organizasyonlarından biri olan ISTQB’ye bağlı olarak yazılım test ve kalite alanında kurulmuş Turkish Testing Board (TTB) tarafından düzenlenen konferansın, Türkiye’deki yazılım sektörünün gelişimi için oldukça önemli olduğunu belirten Fulya Şengil, “Yazılımı sadece bir ürün olarak değil, sürekliliği olan bir hizmet olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Yazılım projelerinin başarıya ulaşmasında ise eğitimin ve bilgi paylaşımının önemi tartışılamaz. Türkiye’de bilişim ve yazılım testlerinin gelişmesi için düzenlenen bu konferansı, bu nedenle oldukça önemli olarak görüyorum.” dedi. Açıklamasında test verilerinin yönetimi ile ilgili tavsiyelerde de bulunan Şengil, “Bir sistemde yeni özellikler ve fonksiyonları test ederken veya bir müşteri tarafından iletilen hataları kontrol ederken, son kullanıcılar tarafından karşılaşılan etkileşim ve iş akışlarını doğru olarak simüle etmek ve ona göre aksiyon almak çok önemlidir. Bunu yapmak için, testler sırasında eşzamanlı olarak doğru ve kesin veri kullanımını sağlamak gerekiyor. Çoğu zaman sektörde test senaryolarının artırılmasının yazılıma katkısı olacağı düşünülüyor. Ancak senaryoları artırmaktan çok; doğru zamanda ve doğru miktarda veri elde etmek, testler için daha az efor gerektirir ve böylece daha kaliteli testlerin yapılması sağlanır. Bunun için de test verilerini yönetirken, ‘Veri Geçerliliği ve Tutarlılığı’, ‘Veri gizliliği’ ve ‘Veri Seçimi’ konularına dikkat edilmesi oldukça önemlidir.” dedi. Fulya Şengil Monitise

Veriler de yaşlanır ve kullanılmaz hale gelebilir

Veri geçerliliği ve tutarlılığı konusunda, “Veriler de yaşlanır ve kullanılmaz hale gelebilir” diyen Şengil, bu yüzden verilerde de yazılımda olduğu gibi versiyonlama yapılması gerektiğini belirtirken, yazılım yaşam döngüsünde verinin uçtan uca izlenilebilir olmasının da verilerin bütünlüğünün sağlanması açısından büyük rol oynadığının altını çizdi. Veri gizliliği başlığı altında da uyarılarda bulunan Fulya Şengil, “Birçok uygulama hassas kişisel bilgileri içerir.  Özellikle Türkiye’de BDDK tarafından denetlenen bankacılık sektörü gibi alanlarda üretilen veya artırılan verilerin maskeli, şifreli veya direkt tespit edilemiyor olması gerekir. Üretim ortamında kullanılan verilerin bu yüzden test ortamına ya hiç taşınmaması ya da taşınırken yukarıda bahsettiğim işlemlerden geçmesi gerekiyor. Monitise genel olarak python gibi script dilleriyle tanımlanan ifadelere uygun sentetik/dummy datalar oluşturarak çalışıyor, böylece müşterilerimize veri anlamında bağımlılığımız azalırken, uçtan uca sistemler hazır olmadığı durumda kapalı devre de olsa sistemin sağlamlığını test edebiliyoruz.” dedi. Şengil veri seçimi konusunda ise şunları söyledi: “Yapılan testlerde, hedeflerle alakalı verilerin seçimi oldukça kritiktir. Bilindiği gibi aslında biz sonsuza kadar testleri tekrarlayabiliriz, ama hem piyasadaki rekabetçi koşullar hem de kaliteyi artırmayan kendini tekrar eden testlerde verimlilik için küçültülmüş, üretim ortamındaki hata riskini azaltan bir veri setine ve mobil sektörüne özel olarak da cihaz setine ihtiyaç olacaktır. Monitise olarak, veri ve cihaz seçimi yaparken ISTQB’in de tavsiye ettiği şekilde uç nokta analizi ve cihaz seçimlerinde de sınıflandırma ağaçlarından faydalanarak, piyasa satış ve kullanım oranlarına çevik bir şekilde uyum sağlamaktayız.”

Türkiye, 5G yol haritasını belirliyor

4
Yeni Nesil Mobil Haberleşme Teknolojileri Türkiye Forumu (5GTR) toplantısı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğü’nde 29 Nisan 2016’da düzenlendi. Toplantının açılış konuşmasını Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Dr. Ömer Fatih Sayan yaptı. Ülkemizdeki 5G ile ilgili çalışmaların koordine ve takip edilmesi, kamu, üniversiteler ve sektör arasında eşgüdümün sağlanması, öncelikli alanların belirlenerek bu alanlardaki Ar-Ge ve Ür-Ge çalışmalarının desteklenmesine katkıda bulunulması gibi önemli faaliyetlerin yürütülmesi planlanan 5GTR Forumu toplantısına BTK Kurul Üyesi Figen Kılıç, BTK yöneticileri ile kamudan, üniversitelerden ve sektörden katılım sağlandı. Dünya genelinde akıllı cihaz sayısındaki hızlı artış, teknolojik gelişmeler, hız ve kapasite talebi gibi etkenler, mobil genişbant teknolojilerinde sürekli olarak yeni gelişmeleri tetiklediğini söyleyen Sayan konuyla ilgili şöyle detay verdi: “İnternete bağlı cihaz sayısındaki hızlı artış, makineler arası iletişim (M2M) uygulamaları, nesnelerin interneti, haberleşme cihaz ve ekipmanlarındaki enerji verimliliği, artan hız ve kapasite talebi ise 5G’yi gündeme getirmiş olup küresel mobil endüstrisi son iki-üç senedir 5G teknolojisine odaklanmış durumdadır. Henüz endüstriyel standartları tanımlanmamış olan 5G konusunda hararetli tartışmalar devam etmektedir. Kasım 2015’de Cenevre’de yapılan ITU WRC 2015 konferansının en önemli gündem maddeleri 5G spektrum planlamalarına ayrılmış, Şubat 2016’da Barselona’da düzenlenen Mobil Dünya Kongresi’nde ana gündem yine 5G olmuştur. Asya, Avrupa ve ABD arasında yeni mobil iletişim teknolojilerine yönelik yarış sürmektedir. 4G hizmeti, ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde aktif olarak kullanılmaktadır. 5G’nin ise en erken 2020’de Japonya ve Güney Kore’de hayata geçmesi beklenmektedir. Dünyada, 5G konusunda öne çıkan Güney Kore, Japonya gibi ülkeler standartları belirleyebilmek için Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermektedirler. 5G mobil şebekesinde hızın artırılmasından ziyade gecikme süresinin düşürülmesi ve bağlantının sağlamlığına odaklanılmaktadır. Hız artışı için ise hibrit şebeke kullanılması, spektrum verimliliğinin artırılması gündemdedir.” 5G’nin yol haritası belirlenecek 5G konusunun son bir yılda ivme kazandığını ve ilgi odağı haline geldiğini belirten BTK Başkanı Dr. Ömer Fatih Sayan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu son bir senede başta Kurumumuz olmak üzere konuyla ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve elektronik haberleşme sektöründe yapılan çalıştaylar ve toplantılar sonucunda; 5G teknolojisinde önde olan Güney Kore, Japonya ve Çin gibi ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kamu, üniversite, üreticiler, işletmeciler ve ilgili STK’ların işbirliğinin sağlanması ve 5G teknolojisinde söz sahibi olunabilmesi amacıyla tüm çalışmaların koordinasyonunun ve eşgüdümünün sağlanacağı bir Forumun (5GTR) kurulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmiştir. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, ülkemizdeki 5G ile ilgili çalışmaların koordine ve takip edilmesi, paydaşlar arasında eşgüdümün sağlanması, öncelikli alanların belirlenerek bu alanlardaki Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesine katkıda bulunulması, 5G’nin tek bir teknoloji olmayacağı ve çok sayıdaki kavram, hizmet ve teknolojilerin bir kombinasyonu olacağı düşünüldüğünde ULAK gibi temel projelerin yanı sıra, KOBİ’ler veya küçük girişimcilerin de 5G ekosisteminde kendilerine yer bulacağı, tüm paydaşların katkısı ile 5G yol haritasının belirleneceği ve hayata geçirilmesinde gerekli adımların atılması amacıyla ülkemizde 5GTR Forumunun kurulması için sizlerin görüş ve önerilerinizi almak üzere bu toplantı düzenlenmiştir.”

Yapay zekaya uluslararası kurallar geliyor

0
G7, yani dünyanın en büyük ekonomilerini temsil eden ülkeleri tanımlayan kısa ad. Bugüne kadar dünya ekonomisini ve uluslararası kuralları belirlemek için pek çok kez işbirliğine giden ülkeler bu kez geleceğe çeki düzen vermek için bir araya geldi. Amaç; yakın geleceğin yeni normali haline gelecek olan yapay zekanın hangi kurallar altında işleyeceğini şimdiden belirlemek. Japonya’nın Takamatsu şehrinde gerçekleştirilen G7 ICT Zirvesi‘nin ana gündem maddelerinden biri olarak belirlenen yapay zeka; Japonya, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Birleşik Krallık, ABD ve Avrupa Birliği’nin teknolojiden sorumlu en üst isimleri arasında değerlendirilecek. Bakan seviyesinde gerçekleşen toplantılara Japonya İçişleri ve İletişim Bakanı Sanae Takaichi evsahipliği yapıyor. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Bakan Takaichi, yapay zekanın muazzam bir hızda ilerlediğine dikkat çekerken, bu hıza ayak uydurmak için ülkelerin neler yapması gerektiğini de sözlerine ekledi. Ülkesinin teknoloji gelişiminde insan onurunu ön planda tutan, gizliliğe önem veren sekiz temel ilke üzerinde hareket ettiğini kaydeden Takaichi, uluslararası yapay zeka kurallarının da bu ilkeler baz alınarak oluşturulması gerektiğini ifade etti. Takaichi’nin dikkat çektiği bir diğer konu ise, siber güvenlik ile teröristlerin internetten faydalanmalarını engellemek için alınabilecek önlemler oldu. Etkinlikte masaya yatırılan bir diğer başlık ise yaşlıların bakımında robotların kullanımı oldu. Avrupa Birliği’nin dijitalleşmeden sorumlu üst düzey ismi Andrus Ansip, Japonya ve Avrupa Birliği’nin bu konuda ortak hareket edeceğini açıkladı. İki gün sürecek etkinliğin sonuç bildirgesinde, başta yapay zeka olmak üzere diğer konuları da içeren bir metin ortaya çıkarılması amaçlanıyor. Bu metin, sonraki çalışmalar için bir referans niteliği taşırken, yapay zekanın kullanımıyla ilgili yasal altyapıyı da şekillendirecek.

Türkiye bulut bilişimde geriledi

0
Tüm dünyada veriler artık bulut ortamında saklanıyor, bu ortamda analiz ediliyor kullanılıyor ve değerlendiriliyor. BSA’nın ülkelerin bulut bilişim alanındaki durumunu değerlendirdiği “2016 BSA Küresel Bulut Bilişim Karnesi”, hangi ülkelerin bu alanda daha atak bir görünüm sergilediğini ve hangilerinin küresel bulut rekabetinde geride kaldığını gösteriyor. Dünya genelinde BT pazarlarının yüzde 80’ini temsil eden 24 ülkede gerçekleştirilen 2016 BSA Küresel Bulut Bilişm Karnesi‘nde her ülke yedi temel politik alanda güçlü ve zayıf yönleri açısından sıralanıyor. Türkiye, bu 24 ülke arasında 19. sırada kendine yer bulmuş durumda. Bu durum, 2013’teki 18. sıra ile karşılaştırıldığında ülkemizde bulut bilişimle ilgili yasal ve düzenleyici çerçevenin, bulut inovasyonunu kısıtladığına işaret ediyor. 2016 ve bir önceki sonuçların alındığı 2013’teki durum karşılaştırıldığında tüm ülkelerin politik çerçevelerinde sağlıklı bir gelişim sergiledikleri görülüyor. Bununla birlikte yüksek, orta ve alt düzeyde başarı gösteren ülkeler arasındaki fark açılırken, orta başarı grubundakilerde bir değişiklik olmadığı, buna karşın yüksek başarı grubundakilerin ise politik çerçevelerini geliştirmeye devam ettikleri gözleniyor. BSA_Cloud_ranking   Güney Afrika ve Kanada hızlı yükseldi Genel sıralamaya bakıldığında en büyük gelişimin 6 basamak ile Güney Afrika e 5 basamak ile Kanada’da yaşandığı görülüyor. Kanada bu yükselişle kendine ilk 5’te yer bulmayı başarmış durumda. İlk 5’te kimler var diye baktığımızda ise Japonya, ABD, Almanya, Kanada ve Fransa karşımıza çıkıyor. Raporda öne çıkan bir diğer konu ise geride kalan ülkelerin, kendilerine ön saflarda yer bulamasalar da istikrarlı bir şekilde gelişim göstermeleri. BSA, bu noktada Tayland, Brezilya ve Vietnam’ın isimlerini veriyor. Diğer yandan yalnıza sıralama değil, yasal durum alanında gerileyenler yok değil. Raporda az sayıda ülkenin serbest ticareti veya bulut bilişim politikalarını teşvik eden politikaları desteklediğine değinilirken, özellikle Rusya ve Çin’in bulut bilişim hizmeti sağlanan sunucularının verileri yeterli derecede sınır ötesine taşıma olanağını kısıtladıkları belirtiliyor. Bununla birlikte BSA, Nisan ayında yürürlüğe giren yeni Kişisel Verilerin Korunması kanununun, araştırma daha önce yapıldığı için sonuçlara etki etmediğini de belirtiyor. Bu yasa, sonraki sıralamalarda Türkiye’nin konumunu etkileyecek.

Facebook startup ruhunu nasıl koruyor?

0
Dünyanın dört bir yanındaki ofislerinde 14 bine yakın çalışanı bulunan Facebook startup atmosferini yıllardır nasıl koruyor dersiniz? Bir ipucu verelim; bu şirkette Facebook’a girmek serbest! Şirket çalışanları tüm gününü kendi sosyal ağlarında geçiriyor ve burayı hem kişisel hem profesyonel amaçlarla kullanıyor. Böylelikle kurum içinde tüm mesai arkadaşları birbirini daha yakından tanıyabiliyor. Facebook’un kendi çalışanları arasında bugüne kadar 20 binin üzerinde Facebook grubu kurulmuş. Bunların içinde “Oculus satın alımı” ile ilgili olan işle ilgili gruplar da var, Game of Thrones hayranlarını bir araya getiren eğlence odaklı olanlar da… Business Insider‘a konuşan şirketin İK yöneticisi Lori Goler, çalışanlarından “tüm benlikleriyle” işyerinde olmalarını beklediklerini belirtiyor: “Ofisten ayrılıp eve gittiğinizde, gün boyu çalıştığınız halden farklı bir insan değilsiniz.”

Facebook FBFamily bir sağlık kriziyle başladı

İş arkadaşlarını daha iyi tanımanın kurum kültürü olarak empatiyi benimsemeye yardımcı olduğunu belirten Goler, birkaç yıl önceye ait bir anıyı da okurlarla paylaşıyor: Bir Facebook çalışanı, geçirdiği ciddi bir sağlık krizini bahsi geçen gruplardan birinde paylaşmış ve tüm mesai arkadaşları ona yardımcı olmak için adeta seferber olmuşlar. “Verilen destek öylesine güçlüydü ki, insanlar bu paylaşımı #FBFamily (Facebook ailesi) şeklinde etiketlemeye başladı. Bir anda FBFamily her yeri sardı. Tek bir paylaşım ile doğan bu etiket, daha sonra organik olarak büyüdü ve başlı başına bir yapı haline geldi.” Öyle ki, Facebook çalışanlarından bazıları bu sloganı bileklik yaptırıp koluna takıyor. facebook startup fbfamily bileklik

Facebook startup ruhunun toplantılara etkileri:

İş arkadaşlarının kişisel hayatlarına bir seviyeye kadar ortak olmak, çalışma hayatına farklı şekillerde etki edebiliyor. Örneğin habere göre bir çalışan, müdürünün bir toplantıda gösterdiği sert tutumu, bu kişinin yakın zamanda ailesinde yaşanan sağlık problemlerini bilmesi nedeniyle daha anlaşılır bulduğunu anlatıyor. Yine de Facebook bazı çizgiler çizmeyi ihmal etmiyor; her bir şirket çalışanının bir profesyonel hesabı bulunuyor ve bu hesapta “arkadaşlık eklemek” yerine birbirini “takip etmeleri” mümkün oluyor. Sosyal medya devi yakın zamanda bu çözümü diğer şirketlere de “Facebook at Work” adıyla pazarlamaya başladı. İşler de hiç fena değil; şimdiden 450 şirkette Facebook at Work kullanılıyor ve kapalı beta süreci tamamlandığında sırada bekleyen 60 bin işletme daha var!

Google donanım işini yeniden yapılandırıyor

0
Google donanım işini mobil, bulut ve servisler derken unutmadığını yeni bir atılımla gösterdi: Kendi donanım birimini kuran şirket, Motorola’nın Lenovo’ya satışı sırasında ayrılan Rick Osterloh’u geri alarak bu işin başına atadı. Re/Code haberine göre bu yeni birimin amacı, Nexus, OnHub, Chromebook Pixels gibi tüm donanım çalışmalarını tek bir çatı altında toplamak. Bu yeni operasyon, Nexus markalı akıllı telefonların bundan böyle daha özgün bir tasarımla gelmesini bekleyebiliriz demek oluyor. Henüz belirli bir adı olmayan bu birimin sorumluluk alanına aynı zamanda Chromecast, Pixel C ve Google’ın deneysel donanım laboratuvarı olan ATAP da giriyor. Habere göre “oturma odası” adıyla yeni bir ürün ailesi de donanım birimi tarafından yönetilecek. Buradan akıllı ev cihazlarıyla ilgili Google’ın aklında yeni planlar olduğunu çıkarmak mümkün. https://www.techinside.com/revolv-nest-nesnelerin-interneti-kime-ait/ İşin ilginç yanı ise yakın zamanda yaşanan problemlerle gündeme gelen Nest’in bu yeni donanım birimiyle herhangi bir ilişkisinden bahsedilmemesi. Google tarafından birkaç yıl önce satın alınan Nest akıllı ev teknolojileri geliştiriyor ve bu alanda öncüler arasında görülüyor. Anlaşılan şirket bir sebepten bu operasyonları donanım işinden ayrı tutmak istiyor. Bir süredir gündemi meşgul eden bir başka ürün, akıllı gözlük Google Glass ise yeni birimine dahil edilmiş durumda.

Microsoft Flow nedir? Neden bu kadar önemli?

2
Windows ile tüm uygulamaları bir arada tutan bir işletim sistemine imza atan şirket, şimdi de Microsoft Flow ile tüm bulutu birbirine bağlamaya hazırlanıyor. BI tarafından sızdırılan bilgilere göre, Flow hayata geçtiğinde Dropbox’taki tüm dosyalarınızı OneDrive hesabınızla otomatik olarak senkronize etmek sorun olmayacak. Bulut bazlı tüm servisleri birbirine entegre etme hedefiyle yola çıkan Flow, tıpkı IFTTT servisi gibi kullanıcılar tarafından oluşturulan “akışlar” (flow) çerçevesinde bireysel otomasyona olanak tanıyacak. Paylaştığınız sosyal medya mesajlarını aynı zamanda bir Excel dokümanında saklamak mı istiyorsunuz? Flow bunu sizin için yapacak. microsoft flow siteh0x0d” adlı Twitter kullanıcısı tarafından fark edilen blog yazısını baz alan haberde dikkat çekilen nokta ise Microsoft’un henüz Flow’u duyurmaya hazır olmaması: Konuyla ilgili yayınlanan bir resmi blog yazısına önceki gün erişmek mümkün iken (şu an bu blog yazısı da kaldırılmış durumda), flow.microsoft.com ana sayfası henüz işler durumda değil.

Microsoft Flow nasıl çalışacak?

Gelen tüm e-postalar arasında müdürünüzden ya da patronunuzdan gelen mesajı fark etmek her zaman kolay olmayabilir. Flow kullanıma açıldığında, belirlediğiniz kişilerden gelecek her e-posta için bir SMS mesajı bildirimi ayarlayabileceksiniz. Yine benzer şekilde, sosyal medyada istediğiniz arama komutuyla ilgili tüm paylaşımları otomatik olarak seçtiğiniz Excel dosyasına aktaran bir başka “akış” hazırlamak oldukça kolay. Microsoft PowerApps ile birlikte geçtiğimiz yılın kasım ayında kapalı önizleme sürümünde yayınlanan bir aracı baz alan Flow servisi, resmi olarak duyurulduğu anda ücretsiz ve herkese açık olarak sunulacak. Eğer bu servis kullanıcılar tarafından benimsenirse, Microsoft bulut çağının Windows’unu hayata geçirmiş olabilir.

TROY – Türkiye’nin Ödeme Yöntemi sahaya çıktı!

1
Onu Bankalararası Kart Merkezi CEO’su olarak tanıyoruz. Oysa Dr. Soner Canko’nun bugün bankalar arası değil, “bankalar üstü” bir görevi vardı. 30 Eylül’de başlatılan 180 günlük geri sayımın sona ermesiyle birlikte Soner Bey basın mensuplarının huzurunda cebinden herhangi bir banka logosu taşımayan kartı çıkardı ve kutlama pastasını bu kart ile ödedi. Neyi mi kutladık? Bir ipucu verelim: Pastanın üstünde TROY yazıyordu, yakında çok daha sıkça duyacağımız bir isim bu; “Türkiye’nin Ödeme Yöntemi”. Bugün fintech’i konuşurken kartların bir adım ötesini, mobil ödeme ya da akıllı cihazlarla ödeme gibi yöntemlerden bahsediyoruz. TROY ise tam aksi istikamette sayılabilecek, ödeme mantığının temelinde yer alan bir boşluğu -en azından Türkiye için- doldurmayı hedefliyor. Bizim bugüne kadar -popüler tabiriyle- “yerli ve milli” bir ödeme sistemimiz yoktu. Artık var.

Yerli ödeme yöntemi bu işin fıtratında var

Dünyayı sadece Mastercard ve Visa’dan ibaret sanıyorsanız yanılıyorsunuz. İşin aslı, yine Canko’nun toplantıda paylaştığı bilgilere göre sadece gelişmiş ülkeler değil, gelişmekte olan coğrafyalar da kendi yerli ödeme yöntemlerini kurgulayarak hayata geçirmiş. Hindistan’dan İtalya’ya, Kanada’dan Güney Kore’ye kadar her refah seviyesinde ülke için yerel ödeme sistemleri olmazsa olmazlar arasına girmiş bile. Dr. Soner Canko ve ekibinin 2023 için koyduğu iddialı bir hedef var üstelik; tamamen nakitsiz ödemeler toplumu haline gelmek. Mevcut duruma baktığımızda şu an bu hedefin bir hayal olmadığını görebiliyoruz. Geçtiğimiz yılın verilerine göre yıllık 5 milyar kartlı işlem, 375 milyar dolar işlem hacmi iştah açıcı bir ekosisteme zemin hazırlıyor. Türkiye genelinde 2,2 milyon kart kabul noktası (POS) ve 112 milyon banka kartı ile tamamen nakitsiz topluma dünyadaki çoğu ülkeden daha yakınız. 59 milyon kredi kartı bu yakınlığı sadece pekiştiriyor. Üstelik bu kartlarla yapılan işlemlerin yüzde 98,5’i yurtiçinde gerçekleşiyor. Kısacası yerli bir ödeme yönteminin geliştirilmesi için geç kalmak üzereymişiz…

Madem yerli, neden TROY?

Olay yerinden yaptığımız sosyal medya paylaşımlarında en çok şu yorumu gördük: “Türkiye’nin Ödeme Yöntemi neden Türkçe bir isim taşımıyor?” Sahi, neden TROY? BKM CEO’su Soner Bey’e kulak verdiğimizde, bunun aslında bir isim değil, bir kısaltma olduğunu öğreniyoruz: “TROY’un arkasında bankacılıktaki bilgi birikimi, deneyimi ve teknolojisi ile Türkiye var. Bu yüzden adımız “Türkiye’nin Ödeme Yöntemi”nden geliyor. Türkiye’nin “TR”si, ödemenin “O”su ve “Yöntemi”nin “Y”sinden oluşan kısaltmayla ona “TROY” adını verdik.” Türkiye genelinde 29 bankayla çalışan tüm POS, ATM ve e-ticaret siteleri  1 Nisan 2016 itibariyle TROY logolu kartlar ile işlem yapmaya hazır hale geldi. TROY logolu kartları görmemiz için ise bankaların kendi takvimlerini beklememiz gerekiyor. Etkinlikte en fazla üzerinde durulan konulardan biri verimlilik ve maliyet tasarrufuydu. Hal böyle olunca kullanımda olan kartları bir anda TROY ile değiştirmek pek tasarruflu bir çözüm gibi görünmüyor. Diğer bir deyişle, TROY logolu kartınıza muhtemelen şu anki kartınızın kullanım süresi dolup, yenisiyle değiştirmeniz gerektiğinde kavuşacaksınız.

TROY’un arkasında Türkiye var !

Dr. Soner Canko toplantıda, “TROY’un arkasında Türkiye var. Türkiye’nin bilgi birikimi, deneyimi ve teknolojisi var. Finansal teknolojilerde ve güvenlikte dünya standartlarını yakalamış bir ülke olarak bu çok önemli bir güvence. Dolayısıyla hepimiz için kutlamaya değer bir yenilik. Bunun sebeplerini daha iyi anlayabilmek için geleceğe odaklanmamız lazım” dedi. Canko sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyadaki örnekler bize yerel kartlı sistemlerle ilgili çok önemi ipuçları veriyor. Tüm dünyada kartlı ödemelerin ekonomilerin büyümesine yardımcı olduğunu görüyoruz. Kayıtdışı ekonomiyi önlüyor, enflasyonu düşürüyor, istihdam yaratıyor ve nakit para yükünden kurtarıyor”.

TROY Türkiye ile buluşmaya hazır !

BKM olarak tüm bu fırsatları gördüklerini ve sektör olarak çok çalıştıklarını belirten Dr. Soner Canko, “Türkiye’nin ilk ve tek ulusal ödeme yöntemini geliştirebilmek için uzun çalışmalar yaptıkStandartları belirledik, operasyonel kuralları hazırladık. Kart çıkaran ve bunları kabul eden üyelerle çalıştık. Kart üreticilerinin, terminal sağlayıcılarının hazır hale gelmesini sağladık. Yasal otoritelerden onaylarımızı aldık ve tüm çalışmalarımızı tamamladık. 1 Nisan 2016 itibariyle Türkiye’deki tüm POS, ATM ve e-ticaret siteleri, TROY logolu kartlarla işlem yapmaya hazır hale geldi” dedi. TROY hakkında detaylı bilgiyi web sitesinden edinebilirsiniz.

Çorabınızın kayıp tekini bulan girişimler

Sabah uyandınız, ama bir önceki akşamın yorgunluğu ve biraz da uyku mahmurluğuyla çorabınızın tekini bulamıyorsunuz. O en sevdiğiniz kravat ya da fular da her zaman astığınız yerde yok. Üstelik uçağa yetişeceksiniz, trafiğin o çekilmez haline yakalanmamak için bir an önce çıkmanız gerek. Ama o da ne, otomobilinizin anahtarları da ortalıkta yok!.. Bu senaryo, eğer iş dünyasında sıklıkla şehirlerarası toplantı yapıyorsanız alışık olduğunuz bir durum olmalı. Ne kadar tertipli, düzenli olsanız da kimi zaman Murphy kanunları kimi zamansa belki de Merkür’ün gerilemesi sizin canınızı sıkmaya aday olaylar yaşatıyor olabilir. Ama artık o kadar da endişelenmenize gerek yok. Çünkü tile adlı bir girişim sizin yerinize adeta bir mobil kayıp eşya bürosu gibi çalışıyor. Kaybettiğiniz ya da bulamadığınız eşyanızı bulmak için tek yapmanız gereken tile’ın mobil uygulamasını açıp eşyanızın ‘ses çıkarmasını’ sağlamak!.. Tile, bu iş için bozuk para büyüklüğünde bir aparatı kaybetmek istemediğiniz eşyanıza iliştirmenizi istiyor. Bu, cüzdanınız, anahtarlarınız, kredi kartı veya pasaportunuzun olduğu çanta, bisikletiniz ve 27 Nisan itibariyle de otomobiliniz olabilir. Sistemin çalışma mantığı hem basit hem de çok etkili. Araç takip sistemlerini andıran bir teknolojiden faydalanan tile, bu sistemi tile üyesi herkesi yaygınlaştıracak şekilde kullanıyor. Örneğin bir markete gittiniz, sadece 1-2 dakika süreceği için bisikletinizi kapının ön tarafına güvenle bıraktınız. Alışverişinizi yapıp dışarı çıktığınızda bisikletinizin olmadığını gördünüz. “İzler taze, fazla uzaklaşmış olamaz.” demeden önce telefonunuzdan uygulamayı açıyorsunuz. Sistem, tüm aktif tile üyelerine ulaşarak bisikletinizin nerede olduğunu, üstelik harita üzerinde neredeyse nokta atışı yaparak size bildiriyor. Aynı durum, eğer ev ya da ofisteyseniz kendi telefonunuzla bu işi kolayca yapabilmenizi sağlıyor. Kayıp bulma rekabeti Tile, bu bulma işini telefonunuzla minik aparat arasında Bluetooth ile haberleşerek sağlıyor. Yani herhangi bir tile kullanıcısı, sizin kayıp olan eşyanızın ortalama 10 metre yakınındaysa kayıp ilanını kaldırabilirsiniz. Ancak Tile bu alanda yalnız değil. Hemen hepsi benzer sisteme, benzer fiyatlara ve benzer tasarımlı aparatlara sahip olsa da rakiplerinden Chipolo, turuncu, yeşil, pembe gibi renk alternatifleriyle ek bir dikkat çekme yeteneğine sahip. Slovenya merkezli Chipolo, 60 metreyi bulan sinyal kapasitesiyle öne çıkmayı başarıyor. Chipolo, eğer kaybolan eşyanız telefonunuzsa da size yardımcı olmaktan geri kalmıyor. Bu kez bilgisayarınız üzerinden Chipolo’nun sitesine girerek telefonunuzu nerede bıraktığınızı görebiliyorsunuz. Bir diğer takip servisi olan TrackR ise tile gibi 7-12 metre aralığını destekliyor. Çalışma sistemi hemen hemen aynı. Ancak TrackR’a avantaj sağlayan özellikler arasında iki taraflı çalışabilmesi ve ışıklı uyarı da yapabilmesi. Bu sayede telefonunuzu bir yerde unuttuğunuzda bile anahtarlığınızdaki TrackR’a dokunarak telefonunuzun nerede olduğunu bulabiliyor, karanlık bir ortamsa cihazın ışığı sayesinde kolayca bulabiliyorsunuz. Öne çıkan bir diğer rakip ise Wuvo. 30 metrelik bir aralıkta sinyal yakalayabilen Wuvo, oyuna en son dahil olan şirket. Mart 2016’da satışlara başlayan Wuvo’nun nispeten daha kullanışlı bir mobil uygulaması var gibi görünüyor. Ayrıca kullanılan malzeme konusunda da bir farklılığı var. Kazanan kim olur? Tüm ürünleri tek tek ya da 3’lü, 5’li veya 10’lu paketler halinde almak mümkün. Bununla birlikte hemen hepsi darbelere karşı dayanıklı, suyla temasta bozulmayan malzemelerle kaplanmış. Standart saat pili kullanan bu cihazlar için belirtilen pil ömrü ise 6 ayı bulabiliyor. Dayanıklılıktan bahsetmişken tile’ın Antarktika dahil 7 kıtada koşulan bir maratondaki sporcuları GPS ile takip etmede kullanıldığını söylemeliyiz. Konuyu iş planı ve çözüm ortakları olarak ele aldığımızda ise tile ve Chipolo bu dörtlü arasında öne çıkıyor. Chipolo, renk, mesafe, etkileşim gibi konularla farklılaşırken tile ise yaptığı kurumsal anlaşmalarla adından söz ettiriyor. Şirketin, 27 Nisan itibariyle Jaguar & Land Rover grubu ile yaptığı işbirliğini duyurduğunu, bu sayede bulunabilen kayıp eşyalar listesine otomobilleri de eklediğini ve aracın sistemini kullanarak eşyalarınızı bulabilmenizi sağladığını atlamamak gerek. Diğer üç firma ise son kullanıcıları hedef müşteri kitlesi olarak belirlemişe benziyor.
Havalimanında valiziniz kaybolursa Bu tip kayıp eşya bulma uygulamalarının en yaygın kullanılacağı yerlerden biri kuşkusuz valiz ve çantalar. Dünyanın önde gelen valiz üreticilerinden biri olan Samsonite da, Nisan ayı ortalarında Track&Go uygulamasını duyurarak kayıp valiz olaylarını önleyeceğini duyurmuştu. Samsonite_Track_GoYazıda bahsettiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi bir mobil uygulama ile çalışan bu sistem ayrı bir aparat takmaya gerek bırakmıyor. Daha doğru bir tanımla; siz valizi içine yerleştirilmiş takip cihazıyla birlikte satın alıyorsunuz. Tek yapmanız gereken, valizinizi Travlr by Samsonite uygulaması ile kaydetmek. Herhangi bir Travlr by Samsonite kullanıcısı dünyanın neresinde olursa olsun valizinizin 50 metre yakınından geçtiğinde sizin de haberiniz oluyor. Samsonite, arka planda Google Eddystone kullanılan bu çözümle havalimanlarında kaybolan valiz sorununu çözmeyi amaçladığını belirtiyor. 2014 verilerine göre dünya genelinde 24 milyondan fazla valiz yanlış yönlendirilerek geçici olarak ya da tamamen kayboldu. Bu valizlerin yüzde 85’i 48 saat içinde sahiplerine ulaştırılmış, ancak yüzde 5,5’i hiçbir zaman sahiplerine döndürülememiş. Yaşlılar ve çocuklar kaybolmasın Bu servisi sunanlar ‘eşya’ üzerine odaklanmalarına karşın, sistemi Alzheimer tipi hastalıkları bulunan yaşlılarda ya da sabahları okula bıraktığınız minik çocuğunuzun önlüğünde de kullanabilirsiniz. Aynı senaryoyu kedinizin ya da köpeğinizin tasması için de düşünebilirsiniz. Dünyadaki tüm kayıp kişi ve eşyaları bulmak elbette bugün için biraz ütopik. Ancak Samsonite örneğinde olduğu gibi kurumsal uygulamaların artmasıyla kısa sürede on milyonlarca kişiye ulaşılma ihtimali oldukça gerçekçi. Bu ürünleri, ortalama 20-30 dolar ya da Euro gibi bir para verip kayıp çorabınızı bulmak için kullanır mısınız bilemiyoruz. Ancak bu mobil kayıp eşya büroları için gelecek oldukça parlak görünüyor.

Amazon’dan IoT için özel platform

Sadece birkaç yıl sonrasında sayıları on milyarlarla ifade edilecek nesnelerin interneti cihazlarının sorunsuz servis verebilmesi için bulut platformlarının önemli bir rolü bulunuyor. Bu platformlardan biri olan Amazon Web Serwices (AWS), AWS IoT adını verdiği platformla güvenli, ölçeklenebilir ve yönetilebilen bir bulut platformu vaat ediyor. Milyarlarca cihazı ve trilyonlarca mesajı destekleyebilen AWS IoT, bu mesajları işleyip güvenli bir biçimde AWS uç noktalarına ve diğer cihazlara yönlendirebiliyor. Platform, aynı zamanda cihazlar ağa bağlı olmasa bile uygulamaların onlarla iletişim kurup takip edebilmesini destekliyor. Nesnelerin internetine yapay zeka desteği AWS IoT; AWS Lambda, Amazon Kinesis, Amazon S3, Amazon Machine Learning ve Amazon DynamoDB gibi AWS servisleri ile birlikte; herhangi bir BT altyapısı yönetim operasyonu gerekmeden, ağa bağlı cihazların ürettiği verileri toplayan, işleyen, analiz eden ve bunlara göre hareket eden IoT uygulamaları üretme desteği sunuyor. Aynı zamanda müşteriler, servisleri kullanırken kullandığın kadar ödeme modelinin avantajından yararlanabiliyor.

Lexmark’ı kim satın aldı?

0
Bir süredir şirketin yol haritasında yeni stratejik alternatifleri değerlendiren Lexmark, önceki gün Apex Technology ve PAG Asia Capital liderliğinde bir grup yatırımcı tarafından satın alındığını açıkladı. Yatırımcılar şirkete tamamı nakit olacak şekilde net olarak yaklaşık 3,6 milyar dolar ya da hisse başına 40,50 dolar değerle ödeme yaptı. Bu sayede yönetim kurulunun yatırımcılarla görüşmeye başladığı 21 Ekim 2015’teki değerin üzerine yüzde 30 artış sağlanmış oldu. Satın almaya ilişkin yayınlanan basın bildirisine göre yatırımcılar, Lexmark’ın merkez ofisinin Lexington, Kentucky’de kalmasını planlıyor. Benzer şekilde Lexmark Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Paul Rooke da yönetim görevine devam edecek. Satın almanın 2016 yılı ikinci yarısında tamamlanması beklenirken, konuyu değerlendiren Paul Rooke “Yönetim Kurulunun inancı, alınan kararın değeri maksimize etmek üzere kapsamlı şekilde yürütülen stratejik alternatiflerin değerlendirildiği sürecin sonunda hissedarların yararına olan heyecan verici bir işlem olduğudur. Bu işlem, müşterilerimize de yarar sağlayacak ve çalışanlarımıza yepyeni fırsatlar yaratacaktır” açıklamasını yaptı. Lexmark CEO’su ayrıca “Konsorsiyumun bir parçası olarak Lexmark, müşterilerinin, iş ortaklarının ve tedarikçilerinin yararına, bir sonraki gelişme ve inovasyon seviyesine, kendi başımıza yapabileceğimizden çok daha hızlı bir şekilde ulaşacak” diye ekledi. “Konsorsiyumun özkaynakları ile, yatırımlarımızı sürdürebilecek ve işimizi geliştirerek Asya Pasifik pazarına donanım, yazılım ve Toplam Baskı Yönetimi hizmetlerimizin daha fazla ve tam olarak nüfuz etmesini sağlayacağız.” diyen Lexmark Yönetim Kurulu Baş Direktörü Jean-Paul Montupet, sözlerine şöyle devam etti: “Bu işlem Yönetim Kurulu tarafından yürütülen detaylı bir gözden geçirme sürecinin eriştiği doruk noktasını ve Lexmark’ın gelişme ve dönüşümündeki bir sonraki adımı temsil etmektedir. Öngörümüz, işlemin operasyonlarımızda ve süregelen maliyet tasarrufu çabalarımızda herhangi bir kesintiye sebep olmayacağı ve sadece faaliyetlerimizi daha da güçlendireceğidir.”