Kendine nakit para akışı arayan ve bu amaçla reklam verenleri nasıl cezbedeceğini düşünüp duran sosyal medya ağı Twitter, şimdi yeni bir araçla reklam verenlerin karşısına çıkıyor: Emojiler.
Twitter’ın yeni reklam modeli emojileri temel alacak. 2014 yılından beri 110 milyar emojinin tweetlendiği sosyal medya servisinde artık reklam verenler kullanıcıların ruh hallerini emojiler vasıtasıyla tespit edip, ona göre reklam gösterecekler.
Örneğin, hamburger, yeme, içme emojsi paylaşan bir kullanıcının aç olduğuna kanaat getiren fastfood restoranları kullanıcıya kendi reklamlarını gösterecekler. Tatil, yelkenli, güneş, deniz emojileri paylaşan bir kullanıcının tatile gitme modunda olduğu varsayılarak, tatil reklamları görmesi sağlanacak. Otomobil, giyim kuşam, makyaj, televizyon, aşk, flemenko dansı, saç kesim, spor, fitness gibi başka emojilerle bu örnekleri genişletebiliriz. Her emojinin temsil ettiği ruh hali ve kullanıcı ilgisi, ilgili sektördeki reklam verenlerin reklamlarını o kullanıcılara yöneltmesini sağlayacak.
Diğer sosyal ağlara da yayılabilir
Diğer bir deyişle, artık kullanıcılar Twitter’da emoji kullandıkça daha çok reklam görecekler. Üstelik Twitter’ın bu yeni hamlesi, Facebook, Instagram, Messenger, Whatsapp, Snapchat gibi diğer “emoji yoğun” mecralarda da kısa sürede benimsenecek gibi görünüyor. Sadece Facebook Messenger’e geçen ay 1500 yeni emoji eklendiğini de unutmamak gerekiyor. Emojiler gerçekten reklam verenler için yeni “hedef kitle tespit aracı” olabilir.
Arttırılmış gerçekli gözlüğü Google Glass büyük umutlarla geliştirildikten sonra halkın ağır tepkisi nedeniyle geri plana çekilmek zorunda kalmıştı ancak aynı şey Snapchat’in de başına gelmek zorunda değil. Canlı yayınlar ve anlık fotoğraflarla Twitter’dan bile büyük bir kitleye sahip olan Snapchat’in şimdi gizli bir kameralı gözlük üzerinde çalıştığı söylentisi var.
Sosyal ağ servisinin gözlük üzerinde bir seneden uzun süredir çalıştığı ve hatta çalışan prototiplere de sahip olduğu düşünülüyor zira şirketin kurucusu ve CEO’su Evan Spiegel’ın geçtiğimiz yıl Corsica’da yaptığı tatil sırasında taktığı güneş gözlüklerinin çerçevesine kamera saklanmış olduğu fark edildi. Ayrıca gözlüğün iki sapının da normalden çok daha kalın olduğu dikkat çekti ki, bunların da dijital gözlüğün pillerini saklamak amacıyla tasarlandığı düşünülüyor.
Paparazzilerin Corsica’da görüntülediği Evan Spiegel’in, Snapchat’in tasarladığı akıllı gözlüğü denediği anlaşıldı.
Paparazzilerin Corsica’da çektiği fotoğraflar bir yıllık olmasına rağmen kimsenin fotoğraftaki gözlükten şüphelenmemiş olması Snapchat’in gözlük tasarımındaki başarısı olarak kabul ediliyor. Şirketin gözlük projesinin ortaya çıkmasıyla anlam kazanan eski fotoğrafların ötesinde, şirket içinden sızan bilgiler bu alanda çok sayıda mühendisin işe alınmış olduğunu da doğruluyor. Ayrıca şirketin düzenli olarak Çin’e giderek üreticilerle toplantı yapan bir ekibi de var.
Yapay zeka platformu IBM Watson, uçak yolcularının türbülanslardan zarar görmemesi için yeni bir hizmeti hayata geçiriyor.
IBM’in süper bilgisayarları ve öğrenen yapay zeka yazılımlarını birleştirerek oluşturduğu yapay zeka platformu Watson, uçaklarda WiFi hizmeti veren Gogo servisi ile işbirliği içinde, pilotların rotaları üzerindeki hava boşluklarını tespit edip pilotlara haber verecek. IBM Watson’ın hava boşluklarını tespit etmek için danışacağı adres ise IBM’in kısa süre önce 2 milyar dolar ödeyerek satın aldığı hava tahmin servisi Weather Company olacak.
Pilotlar, uçaklarda WiFi hizmeti veren Gogo servisi üzerinden rotolarını anı anına Watson ile paylaşacaklar, Watson ise Weather Company’den gelen anlık verileri hızla analiz ederek, pilotlara karşılaşabilecekleri muhtemel türbülans noktalarını iletecek. Pilotlar bu bilgileri yine Gogo üzerinden anı anına takip edebilecekler. Böylece uçaklar türbülansa girmeden çok önce rota değiştirmek için gerekli işlemleri tamamlayıp sarsıntıdan kurtulabilecekler.
IBM’in hesaplamasına göre, dünyada türbülanslar nedeniyle hava yolları her yıl toplam 100 milyon dolar zarar ediyor. Uçak ve uçuş sayısı arttıkça, bu rakam da hızla büyüyor. Mevsimsel anormalliklerin arttığı yıllarda ise rakam daha da artıyor. Aşırı sarsıntılarda ise yolcular ve kabin memurları arasında ağır vakalara varan yaralanmalar yaşanabiliyor.
Hakkında çok az şey bilinmesine rağmen teknoloji dünyasından topladığı milyar dolarlık yatırımlarla ilgi odağı olan Magic Leap, Star Wars karakterlerinin yer aldığı bir klip yayınladı.
Arttırılmış gerçeklik alanında yeni kurulmuş bir start-up iken yayınladığı kliplerle ilgi toplayan ve Google, Alibaba gibi dev teknoloji şirketleriyle eğlence endüstrisinden 1,4 milyar dolar yatırım alan şirket artık mixed reality kavramıyla birlikte anılıyor.
Genç şirket şimdi Star Wars’un yaratıcısı Lucasfilm ile stratejik ortaklık kararı aldıklarını açıkladı. Anlaşmanın duyurulması sırasında da içinde Star Wars karakterlerinin yer aldığı yeni bir klip de yayınlandı. Videonun, doğrudan Magic Leap teknolojisiyle oluşturulan görüntülerle çekildiği ve başka özel efekt kullanılmadığı da vurgulandı.
Bu yeni ortaklık, 3D sinema, video oyunları ve sanal gerçeklik sektöründe yeni gelişmelerin hızla hayatımıza girme olasılığını da beraberinde getirdi. Sonuç odaklı bir firma olan Lucasfilm, bugüne kadar satın aldığı, yatırım yaptığı veya ortak olduğu teknoloji şirketlerini hızla kendi filmlerine, oyunlarına ve diğer ürünlerine adapte etmesiyle biliniyor.
Duyuru sırasında yayınlanan videoyu aşağıda izleyebilirsiniz:
Facebook, WhatsApp ile birlikte dünyanın en büyük mesajlaşma yazılımına dönüşen Messenger’ın 900 milyondan fazla kullanıcısını etkileyecek önemli değişiklikleri yayına almaya hazırlanıyor.
Facebook’un blog üzerinden yaptığı duyuruya göre, mesajlaşma uygulamasında artık en son yapılan sohbetler, aktif sohbetler listesinin en üstünde görünmeyecek. Kullanıcılar, bazı sohbetleri favori olarak işaretleyerek, bunların en tepede görünmesini sağlayabilecek. Böylece farklı nedenlerle yapılan sohbetler, önemli sohbetleri listenin altına itemeyecek.
Diğer bir yenilikse, sosyal ilişkilerde çok önemli olan, doğum günü kutlamalarına kolaylık getiriyor. Artık Messenger kullanıcıları, kontak kişileri içinden doğum günü olan arkadaşlarını sohbet listesi içinde görebilecek ve doğum günü için kutlama mesajı gönderebilecek.
Mesajlaşma uygulamasının son sürprizi ise büyük tepki toplayabilir zira uygulama kullanıcılarının online olup olmadığını göstermeye hazırlanıyor. Active Now isimli özellikle, hangi kullanıcının online olduğunu görmek mümkün olacak ama Facebook’un dileyen kullanıcılar için bu özelliği kapatacak ayarları da hazırlayacağına inanılıyor.
Yeni özellikler, önümüzdeki haftalarda yayınlanacak güncellemelerle hayata geçecek.
Microsoft’un geçen hafta satın aldığı LinkedIn hakkında yeni detaylar ortaya çıkıyor. 26,2 milyar dolar ile Microsoft’un tarihindeki en büyük satın alma işleminde fiyatın bu kadar büyümesine, Salesforce’un neden olduğu anlaşıldı.
CRM yazılımları üreten dev firmanın, Microsoft ile birlikte kariyer sosyal ağına talip olduğu ortaya çıktı. Salesforce’un CEO’u Marc Benioff, sosyal ağı satın almak için Goldman Sachs ile çalıştıklarını ancak Microsoft’un devasa teklifinden sonra oyundan çıkmak zorunda kaldıklarını açıkladı.
Benioff, yaptıkları teklifin miktarı konusunda açıklama yapmadı ama LinkedIn’i insan kaynakları ürünleriyle entegre ederek iş/işçi arama süreçlerinde etkin kullanılacak bir platforma dönüştürmeyi planladıklarını vurguladı.
Öte yandan piyasadan kaynaklar, Salesforce teklifini yaptığında kariyer sosyal ağının Microsoft’la satın almanın detayları konusunda derin görüşmelere girmiş olduğunu, Benioff’un pazarlığa girmek için çok geç kalmış olduğunu da belirtiyorlar.
Çok değil, henüz dört yıl kadar önce, 2012’ye geri gittiğimizde dijital kullanıcıların büyük çoğunluğu üç farklı sosyal medya hesabı ile internet alışkanlıklarını özetleyebiliyordu; Facebook, Twitter ve YouTube.
Bugün bu tablo oldukça değişti; artık internette değil, sosyal ağlarda dolaşıyoruz. Bir sosyal ağdan çıktığımız anda diğerine geçiş yapıyoruz. Bilgisayarı kapattığımız an elimize telefonu alıp WhatsApp’i açıyoruz örneğin. Global Web Index tarafından yapılan araştırma da bu trendi doğruluyor. Öyle ki, dünyanın dört bir yanındaki 34 ülkede 50 ayrı sosyal ağ ya da platform/uygulama kapsamında gerçekleştirilen araştırmaya göre, internet kullanıcıları ortalama 7 farklı sosyal ağda hesap bulunduruyor.
GWI bu araştırma için Facebook, Twitter veya WhatsApp ile sınırlı kalmamış; ülkelere ya da bölgelere özel Tuenti, VK gibi ağları da işin içine dahil etmiş. Sonuç olarak 2012 yılında 3 olan kişi başına ortalama sosyal medya hesabı sayısı 2016 itibarıyla 7’ye yükselmiş. Diğer bir deyişle birkaç yıl önceye oranla tam iki katı sosyal hesabımız bulunuyor.
Sosyal medya patronu gençler
Bu alandaki öncü yaş grubu ise tahmin edileceği üzere 16-24 yaş arası gençlerden oluşuyor. Öyle ki, gençler arasındaki ortalama hesap sayısı 7’den 8’e yükseliyor. GWI ayrıca bu kitlenin sosyal medyaya günlük olarak en çok zaman ayıran grup olduğunu ekliyor ve mobil cihazlardan online olma oranının da yine en yüksek bu grupta olduğunu söylüyor.
Google çalışanları, cinsiyetçi bakış açısına karşı ilginç bir protestoyu hayata geçirdiler. Şirketin 800’den fazla çalışanı, görev sıfatlarının başına Lady sıfatını eklediler.
Protesto, geçtiğimiz hafta Alphabet’in hissedarları arasında düzenlenen bir toplantıda, bir hissedarın şirketin CFO’su Ruth Porat’tan bahsederken “Lady CFO” tanımını kullanması üzerine gelişti.
Cinsiyetlerin yapılan işle bağlantısı olmadığını ve çalışanların cinsiyetlerini vurgulayarak onları küçümsemeye çalışmanın cinsiyetçi bir yaklaşım olduğunun altını çizen şirket çalışanları, olayı protesto etmek için e-postalarında isimlerinin başına Lady ekini getirdiler.
Lady ekini kullananlar arasında erkek çalışanlar da yer alıyor ve bu yeni protesto şirket içinde hızla yayılıyor. Üstelik şirketin tüm dünyadaki ofislerinde bu protestoya katılanların sayısı da artıyor. Eğer Google ile iş yapıyorsanız ve yakında “Lady Ahmet Hacıpaşaoğlubeyli” gibi bir kişiden e-posta alırsanız, şaşırmayın.
Rakiplerini sürekli iPhone’ları taklit etmekle suçlayarak ABD’de telif davaları açan Apple’a Çin’den çok ilginç bir cevap geldi. Çin mahkemesi, Apple’ın iki iPhone modelini Çin’de satmasını yasakladı. Sebebi ise, bu iki iPhone modelinin Çin’li bir üreticinin telefon modellerine çok benzemesi.
Çinli üretici Baili’nin, Apple’a karşı açtığı davada Çin mahkemesi Çinli üreticinin lehine karar verdi ve Baili’nin 100C modeline çok benzeyen iki iPhone modelinin Çin’de satışına yasak getirdi. Yasak getirilen modeller ise iPhone 6 ve 6S.
Öte yandan bu kararın firma için büyük bir maddi kayıp oluşturmayacağı düşünülüyor çünkü Çin’deki elektronik mağazalarının aylar öncesinden iPhone 6 ve 6S modellerini satmayı bırakıp yeni modellerin satışına başladığı vurgulanıyor. Yani karar Apple’ın Çin’deki satışları üzerinde büyük etki yapmayacak ancak bu kararla Çin hükumetinin Apple’a bir uyarı vermiş olduğu düşünülüyor. Üretimini Hindistan’a kaydırma ihtimali üzerinde düşünen ve Foxconn haricinde farklı ülkelerden tedarikçiler arayan telefon üreticisi, bu planlarını hayata geçirecek olursa, Çin’in sudan bahanelerle tüm ABD’li dev firmanın ürünlerinin satışını yasaklama olasılığı da firmanın yönetim katında göz ardı edilmiyor.
iPhone’ların üreticisi, Nisan ayında da Çin’de çıkan yeni yasalar nedeniyle iBooks ve iTunes Movies servislerini kapatmak zorunda kalmıştı. Bunun sonucunda ise firmanın hissedarları, Tim Cook’un Çin hükumeti ile yeterince yakın çalışmadığını, Çin’in söz konusu yasaları çıkarmasını engellemediğini dile getirerek ünlü CEO’yu suçlamış, Tim Cook da hatasını kabul ederek Çin devleti ile daha yakın temas kuracağını vurgulayarak Çin gezisine çıkmıştı. Ancak Tim Cook’un Çin’e uğramadan önce ülkenin yeni rakibi Hindistan’a uğrayıp Hindistan Başbakanı ile samimi pozlar vermesi ve Çin’deki üretimin Hindistan’a kaydırılması ihtimallerinin medyaya taşınması Çin hükumetini kızdırmış gibi görünüyor. Ayrıca ABD’li telefon üreticisinin sadece birkaç gün önce, iPhone’ların modemlerini IBM’den satın almaya başlayacağını açıklaması ve IBM ile tedarik anlaşması imzalaması da Apple’ın iPhone üretimini Çin’den çekeceği dedikodularının yoğunlaşmasına neden olmuştu.
İnternet üzerinden idare edilen bir iş kurmayı planlıyorsanız, “growth hacking” adlı kavramı mutlaka duymuşsunuzdur. Ne yazık ki bu kavramla ilgili yeterli Türkçe kaynak bulunmuyor. O nedenle yeni bir startup için kurulumun bir sonraki aşaması, yani “büyüme” kısmında neler yapılacağı çoğu zaman kestirilemiyor. Bu yüzden de çoğu girişim ilk yılını doldurmadan iflas bayrağını çekmek durumunda kalıyor.
Bu alanda sayılı yerel kaynaklardan biri de Lean Marketing Türkiye adlı platform. Geçtiğimiz yıl ücretsiz olarak yayınlanan “Growth Hacking’e Başlangıç” adlı e-kitap ile binlerce girişimciye rehber olan bu startup şimdi de bir portal kurarak, growth hacking videolarını paylaşmaya başladı.
Leanmarketing.co adresinden ulaşılabilen bu portalde büyüme taktikleri, çeşitli makaleler ve atölye çalışmaları ziyaretçilere ücretsiz olarak sunuluyor. Yeni bir iş kurmayı planlıyorsanız, bir iki adım sonrasında ihtiyaç duyacağınız büyüme taktikleri için bu platforma göz atabilirsiniz.
Emisyon skandalı ile büyük prestij kaybeden ve kasasına 18,2 milyar dolarlık ceza yükü binen Alman otomobil devi Volkswagen, önümüzdeki 10 yıl içinde 30 elektrikli otomobil modelini piyasaya süreceğini açıkladı.
Strategy 2025 adını verdikleri bir plan kapsamında, Almanya’nın da yakın gelecekte benzinli ve dizel otomobilleri yollardan kaldırma kararını destekleyecek şekilde, elektrikli otomobil tasarımlarına hız verecek olan otomobil üreticisi, hatalarından ders alarak gelecekte çok daha temiz, sürüş deneyimine değer veren bir şirket kültürü oluşturacaklarının altını çizdi.
VW bu hedefine ulaşmak için, öncelikle kendi pil teknolojisini geliştirecek ve kendi pillerini üretecek. Hatta şirketin odak noktasını bu amaca ulaşacak şekilde değiştirecek. Tesla da şu anda aynı yolda ilerliyor ve yüksek sayıda, düşük fiyatlı elektrikli otomobil satabilmek için ihtiyacı olan pilleri üretecek fabrikayı inşa etmeye çalışıyor ki, bu fabrika dünyanın en büyük fabrikası olacağı için ismi de Giga Factory olarak geçiyor.
Alman otomobil devinin planlarında ise 2025 yılına geldiklerinde 2-3 milyon adet elektrikli otomobil satabilmek hedefi yer alıyor. Bu kadar büyük miktarda otomobil üretebilmek ve satabilmek için şu anda en önemli engel, bir diğer deyişle şişe ağzı, dünyadaki pil üretimi. Dünya, bu kadar otomobile yetecek kadar pil üretmiyor.
VW 2025 hedeflerine ulaşabilmek içinse iki haneli milyar dolarlar seviyesinde yatırım öngörüyor. Bu rakamı elde edebilmek içinse ya başka alanlardan önemli oranda tasarruf edecek ya da mevcut gelirlerini arttırmayı deneyecek ancak gelecekte elektrikli otomobiller konusunda pazarda söz sahibi olmak için araştırma ve geliştirme çalışmalarına büyük yatırım yapmak zorunda olduğunun farkında.
Intel Security bugün yayınladığı McAfee Labs Mobil Tehdit Raporu: Haziran 2016 ile siber suçluların iki veya daha fazla uygulamayı manipüle ederek kullanıcı verilerinin istismarı, dosyaların incelenmesi, sahte SMS mesajlarının gönderilmesi, kullanıcı rızası olmadan farklı uygulamaların yüklenmesi ve sunucuları kontrol etmek için kullanıcı konumunun gönderilmesi gibi işlemleri nasıl gerçekleştirdiklerini ve mobil uygulamalardaki tuzakların dinamiklerini açıkladı. McAfee Labs mobil video akışı, sağlık gözetimi ve seyahat planlama gibi kullanıcı hizmetleri için tasarlanmış 21 uygulamanın 5000’den fazla sürümünde bu tür kötücül davranışlar tespit etti. Bu uygulamalardaki yazılım güncellemelerinin düzenli olarak yapılmaması eski sürümlerin kötücül niyetli faaliyetlerde kullanılması riskini arttırıyor.
Yıllardır yaygın bir şekilde teorik tehdit olarak düşünülen tuzaklı mobil uygulamalar, mobil işletim sistemlerine özgü uygulamalar arası iletişim özelliklerini kullanarak zararlı işlemler gerçekleştiriyorlar. Bu tür işletim sistemleri kum havuzlarında uygulamaları izole etmek, becerilerini kısıtlamak ve granüler seviyede sahip oldukları izinleri kumanda etmek için pek çok farklı teknik kullanıyor. Mobil platformlarda uygulamaların kum havuzu sınırları üzerinden birbirleriyle iletişime geçebilmesi için çeşitli yöntemler mevcut. Tuzaklı uygulamalar birlikte çalışarak uygulamalar arası becerileri kötü niyetli amaçlara hizmet verecek şekilde kullanabiliyor.
En büyük 3 mobil tehdit:
• Bilgi hırsızlığı: Hassas/gizli bilgilere erişimi olan bir uygulamanın, kasten veya istemeden bir veya birden fazla uygulamayla işbirliği yapması ve cihaz sınırları dışına bilgi göndermesi
• Mali hırsızlık: Bir uygulamanın, mali işlemler gerçekleştirmek veya mali API aramaları yapabilmek amacıyla başka bir uygulamaya bilgi göndermesi
• Hizmetin suistimali: Bir uygulamanın, sistem hizmetini kontrol altına alıp, farklı uygulamalardan komut veya bilgi alarak kötücül amaçlı işlemler gerçekleştirmesidir.
Mobil uygulamalardaki tuzakların oluşabilmesi için şunlara ihtiyaç vardır:
1) Erişimi kısıtlı bilgi veya hizmetlere erişim izni olan en az bir uygulama
2) Erişim iznine sahip olmayan ancak cihaz dışına erişimi olan bir uygulama
3) Bu uygulamaların birbirleriyle iletişim becerisine sahip olmaları
Bu uygulamalardan herhangi biri, veri sızması veya kötücül amaçlı kütüphanenin veya yazılım geliştirme setinin eklenmesi yüzünden kasten veya istemsizce işbirliği yapabiliyor. Bu tür uygulamalar, imtiyazlara ilişkin bilgi alışverişi yapmak ve uzaktan verilen komutlar için giriş noktası olarak kullanılmak üzere hangisinin optimal konumda bulunduğunu tespit etmek için ortak alan (herkesin okuyabileceği dosyalar) kullanabilirler.
2016 İlk Çeyreğindeki Tehdit İstatistikleri
• Fidye yazılımlar. Düşük vasıflı suçluların da fidye yazılım siber suç çevrelerine girmeye başlamaları ile yeni fidye yazılım örneklerinde bu çeyrek dönemde %24 oranında artış yaşandı.
• Mobil. Yeni mobil kötücül yazılım örnekleri 2016 yılı ilk çeyreğinde bir önceki döneme göre %17 oranında arttı. Toplamda mobil kötücül yazılım örneğindeki artış ise %23 oranında gerçekleşerek, son bir yıllık dönemdeki artışı %113’e taşıdı.
• Mac OS’a yönelik kötücül yazılımlar. Özellikle VSearch zararlı reklam yazılımındaki artış nedeniyle Mac OS’a yönelik kötücül yazılımlar yılın ilk çeyrek döneminde hızla büyüdü. Toplam örnek sayısı son çeyrekte %68 oranında, son bir yılda ise %559 arttı.
• Makro kötücül yazılım. Yeni makro kötücül yazılım örneklerindeki 2015 yılında %42 oranında yaşanan artış halen devam ediyor. Yeni makro kötücül yazılım türleri sosyal mühendislik aracılığıyla derlenen bilgileri kullanan gelişmiş spam saldırılarıyla kurumsal ağlara saldırmayı sürdürüyor.
• Gamut botnet. Hacmini yaklaşık %50 oranında arttıran Gamut botnet, ilk çeyreğin en etkin spam botneti oldu. Yaygın spam saldırıları, hızla zengin olma vaatleri ve sahte ilaç tedariki sunuyor gibi görünüyor. 2015 yılı son çeyreğinde en hızla yaygınlaşan spam botnet olan Kelihos ise dördüncü sıraya yerleşti.
Uber’in Çinli rakibi Didi Chuxing, yatırımcı arama turunu 7,3 milyar dolarlık fon toplayarak bitirdi. Didi’ye milyar dolarlar yatırıp ortak olanlar arasında Uber’in ortakları da yer alıyor.
Firmanın son aldığı yatırımla birlikte şirketin toplam değeri 28 milyar dolara ulaşırken, 7,3 milyar dolarlık son yatırımların içinde Apple’ın 1 milyar doları ve Çin’in en büyük sigorta şirketi China Life’ın 300 milyon doları da yer alıyor. Ayrıca China Merchants Bank’ın 2,5 milyar dolar yatırım yaptığı da biliniyor.
Çin’in en büyük taksi uygulaması olan Didi Chuxing, bu yeni fonlarla Çin’de hızla büyüyen Uber’e karşı yeni yatırımlar yapmakla kalmayıp, dünyaya da açılmayı ve dünyanın diğer büyük şehirlerinde de Uber’le rakip olmayı planlıyor.
Ancak burada ilginç bir detay da dikkat çekiyor. Uber’i Uber yapan ortaklardan biri olarak tanınan BlackRock’ın Didi’ye 215 milyon dolar yatırması gözden kaçmadı. 2014 yılında Uber henüz emekleme aşamasındayken şirkete 1,2 milyar dolar yatırım yaparak gözlerin Uber’e çevrilmesine neden olan BlackRock’un Uber’in en büyük rakibine de ortak olması şimdi herkesin dilinde. 30 ülkede toplam 4,6 trilyon dolarlık yatırımı kontrol eden yatırım firması BlackRock’un Çin’li dev teksi uygulamasına ortak olması, Didi’ye dünyaya açılma konusunda destek vereceğinin de işareti olarak kabul ediliyor.
İşlemci dışında farklı ürünlere de yatırım yapma kararı alan Intel, drone üreticisi bir şirketi satın aldıktan sonra şimdi de akıllı bardaklar üreten Mark One isimli şirkete yatırım yaptı. Intel Capital üzerinden yapılan yatırımın miktarı 4 milyon dolar.
Firmanın ürettiği Pryme markalı akıllı bardaklar, bardağın içindeki sıvının miktarı, ısısı gibi değerleri akıllı telefona gönderiyor ve telefondan gelen komutları uygulayarak kullanıcıların kahvesini veya soğuk içecekleri sürekli ideal ısıda tutmasını sağlıyor.
Daha çok çalışan kesimin ihtiyaçları göz önünde tutularak üretilen akıllı bardak, kullanıcı ofiste çalışırken kahvenin veya kolanın masanın üzerinde içilemeyecek duruma gelmesini önlemeyi amaçlıyor.
Pryme’ın ilk prototipi piyasaya sunulmuş ancak bazı bağlantı sorunları nedeniyle iyi tepkiler almamıştı. Kullanıcılar bardağın düzgün çalışması için defalarca reset atmaktan şikayetçiydi. Intel Capital’in sözcüsü ise şirkete sağladıkları fon ve teknoloji desteği ile bardağın bağlantı sorunlarının çözüleceğini ve ürünün çalışan profesyonel kesim arasında büyük ilgi göreceğine inandıklarını vurguluyor.
Projenin Intel için asıl önemi ise, firmanın Curie donanım modüllerini tanıtmak için bir örnek teşkil edecek olması. Curie modülleri, çeşitli hareket sensörleri, pil şarj yeteneği, sensörlerden aldığı verileri analiz edebilen bir işlemci ile donatılmış, düşük güçle çalışabilen bir donanım ve özel olarak IoT pazarı için tasarlanmış bir ürün. Intel, Pryme bardakları ile bu yeni ürününün bir tür demosunu yaparak IoT pazarında Curie’ye olan talebi arttırmayı hedefliyor.
Space Data Corporation isimli bir şirket, Google’ın yöneticileri Sergey Brin ve Larry Page’ın, Project Loon’a dair teknolojiyi, şirketin ticari sır niteliğindeki çalışmalarından çaldığını iddia ederek dava açtı. Üstelik, Sergey Brin’in 2007 yılında şirketin ilk test balonlarından birini elinde tutarken çekilmiş fotoğrafı da mahkemeye delil olarak sundular.
Şirketin iddiasına göre, 2007 yılında Google, Space Data Corporation şirketine yatırım yaparak ortak olmak istedi ve iki şirket kendi arasında bir gizlilik anlaşması imzaladıktan sonra Google, SDC’nin çalışmalarını incelemeye başladı. İnceledikleri belgeler arasında, balonların atmosferden interneti nasıl yayacaklarına dair ticari sır kapsamındaki teknolojik detaylar da yer alıyordu.
Ancak bir süre sonra Google şirkete yatırım yapmaktan vazgeçti ve kendi Loon projesi üzerinde çalışmaya başladı. SDC şimdi, Google’ın onlardan çaldığını iddia ettiği Loon projesi nedeniyle büyük zarar gördüklerini dile getirerek mahkemeye başvurdu. Bakalım mahkemenin yargıcı bu iddialar karşısında nasıl bir karar verecek. Google’ın suçlu bulunmasa bile bundan sonra pek çok küçük Start-up’ın, yatırım almak/satın alma görüşmelerinde şirket bilgilerini Google’a açmaktan çekinmesi çok doğal bir sonuç olacak.
Microsoft, bugünlerde alışverişe çıkmış gibi görünüyor. Ardı ardında, yeni şirket satın almaları duyuruları yapmaya başladı. 26,2 milyar dolar ile kendi tarihinin en büyük satın alması olan LinkedIn’i satın aldığını duyurmasının üzerinden bir hafta geçmemişti ki, şimdi de yeni bir mesajlaşma yazılımı olan Wand Labs’ı satın aldığını duyurdu.
Wand Labs, üç yaşında bir mesajlaşma yazılımı. Microsoft, satın almadaki amacını, “Conversation as a Platform” stratejisine uygun olarak girişimlerini hızlandırmak olarak tanımlıyor. Şirketin burada vurgulamak istediği detay, sohbetlerin içine yapay zekayı entegre edebilmek. Böylece Cortana içine entegre edilecek yapay zekalı botlarla sohbet etmek ve üçüncü parti servisleri mesaj platformu üzerinden kullanmak mümkün olacak.
Microsoft böylece Google ve Facebook’un planlarına rakip çıkarmış bulundu. Google ve Facebook da aynı amaçla çalışmalar yürütüyordu, hatta Facebook Messenger üzerinde çoktandır bazı botların çalışmasına izin veriyor ve kullanıcıların ilgili firmaya Messenger üzerinden mesaj atarak çiçek göndermesini, taksi çağırmasını veya pizza sipariş etmesini sağlıyor.
Wand Labs ile Microsoft akıllı ev uygulamalarına da erişim sağlayacak. Böylece örneğin, Wand üzerinde bir sohbet sırasında eve davet edilen arkadaşlar, Wand sohbeti üzerinden ev sahibinin Nest uygulamasına erişip, evin veya kalacağı odanın sıcaklığını kendi istediği dereceye göre ayarlayabilecek.
Satın almanın maddi boyutu henüz açıklanmadı ancak Microsoft detay açıkladıkça bu bilgilerin de ortaya çıkacağı düşünülüyor.
İş dünyasının sosyal ağı LinkedIn’in Microsoft tarafından satın alınması en çok sürpriz bir isme yaradı: Twitter. Duyurunun yapılmasının hemen ardından mikro blog servisinin borsada işlem gören hisseleri aynı gün yüzde 6 oranında yükseldi. Bunun sebebi ise bir zamanlar Google ile anılan söylentilerin, şimdi ana şirket Alphabet üzerinden tekrar alevlenmesi: Google Twitter’ı satın alacak!
Bir zamanlar “Google Twitter’ı satın alacak” başlıkları gündemden düşmemişti. Ancak şirketin bunu düşündüğü ve ardından “gereksiz bulduğu” çok konuşulmuştu. Yatırımcılar ise şimdi Microsoft tarafından yapılan satın almanın, Twitter’ın potansiyel talipleri için de istek uyandırıcı olacağına inanıyor. LinkedIn hissedarları, Microsoft alımının ardından hisselerine yüzde 49 değer katmış durumda.
Buna karşın Twitter, Jack Dorsey’in yeniden CEO olmasının ardından bile 2014’ten bu yana devam eden düşüşün önüne geçemedi. Hatta Microsoft’un LinkedIn’i satın alması, şirket hisselerine Dorsey’in liderliğinden daha fazla olumlu etki yaptı. Business Insider’dan Jim Edwards, böyle bir durumda Twitter’ı kimlerin satın alabileceğini yazdı:
Google
Saxo Bank Yöneticisi Peter Garnyr, Twitter’ı satın alabilecek büyüklükte olan sayılı şirketten birinin Google olduğunu hatırlatıyor. Öte yandan, Twitter’ın kullanıcı istatistiklerinin durağan seyrine karşın, yakın dönemde gelir modellerinde iyileşme olduğunu belirtiyor ve bunun da Google açısından iştah açıcı olabileceğine dikkat çekiyor.
Comcast
Recode’dan Kurt Wagner, “Twitter’ı kim kurtarabilir?” diye başlayan yazısında Google’ın yanı sıra daha büyük bir medya şirketi olan Comcast’in de listeye dahil edilmesi gerektiğini anlatıyor.
News Corp.
Tıpkı Google gibi daha önce News Corp. tarafından da Twitter için bir satın alma ihtimali üzerinde durulmuş ve daha sonra bu iddialar reddedilmişti.
İsveçliler cebinde beş kuruş olmadan IKEA mağazasına giriyor, alışverişlerini yapıyor ve hatta meşhur köftelerle akşam yemeklerini yiyip sıkıntısız bir şekilde evlerine dönüyor. Onlar için cüzdanın boş değil; dolu olması alışılmadık bir durum.
Çünkü Business Insider haberine göre bu küçük İskandinav ülkesinde nakit parayla yapılan ödemeler, tüm alışverişlerin sadece yüzde 2’sini oluşturuyor. Üstelik ülkenin hedefi kağıt ve madeni paradan tamamen kurtularak dünyanın ilk yüzde 100 nakitsiz toplumu olmak!
Ülkede seyyar satıcılar bile nakit yerine kredi kartıyla ödemeyi tercih ediyor. Mart ayında ülkenin en büyük radyo kanalı Swedish Radio tarafından yayınlanan raporda, İsveç’in yüzde 100 nakitsiz hedefine 2021 yılında ulaşması mümkün.
İsveç’in ‘derdi’ bitmez
Refah seviyesinin zirvede olduğu bir ülke olarak, İsveç “birinci dünya sorunlarını” çözmek için daha önce de pek çok konuya el attı. Örneğin bu yılın ilk aylarında, ilk insansız bakkal açıldı. Müşteriler buraya gelip akıllı telefonlarını kullanarak dükkana giriyor ve alışveriş yapıyor. İsveç’in bir diğer önemli hedefi ise petrolsüz ilk ülke olmak.
En büyük atılımları verimlilik ve sürdürülebilirlik alanında gerçekleştiren (büyük ihtimalle atılım gerçekleştirilecek başka alan kalmadığı için) İsveç; her türlü geleneksel sürece devrim niteliğinde yaklaşımlar getirmesiyle biliniyor. En yenilikçi ülkelerin sıralandığı global listede İsveç’i her zaman tabelada (ilk 5’te) görmek mümkün.
Nakitsiz toplum dijital tehditlere açık
Elbette kağıt paranın komple ortadan kalktığı senaryoların olumsuz yanları da yok değil. Örneğin kırsal kesimde iş yapan esnaf veya teknolojiyle arası iyi olmayan yaşlı vatandaşlar için bu bir yük getiriyor. Dahası, tüm ödemelerini dijital yöntemlerle gerçekleştiren bir ülke, siber saldırılara ve elektronik sahtekarlıklara daha açık hale geliyor.
İki yıl önce İsveç Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklama da bunu bir ölçüde doğruluyor: Ülkede sahtekarlık olayları on yıl önceye göre iki kat artarak 140 bine ulaşmış durumda. İsveç gibi bir ülkede sahtekarlığa neden ihtiyaç duyulduğu ayrı bir yazı konusu olabilir tabii. Ancak nakitsiz toplum konusunda çekinceleri olan insanlar, tamamen online ödemeye geçildiğinde bu alanda daha fazla saldırı beklediklerini belirtiyor.
Doğuş Müşteri Sistemleri’nin (DMS) hayata geçirdiği eğlence ve yaşam tarzı mobil uygulaması Zubizu, Turkcell ile stratejik bir işbirliğine imza attı. d.ream iş ortaklığında, Türkiye’nin çeşitli restoranlarında başlayacak mobil ödeme sistemi ile yeme-içme deneyiminde önemli bir dönüşüm hedefleniyor.
Düzenlenen basın toplantısında konuşan DMS CEO’su Hakan Kaplan, “Her şeyin dijitalleştiği bir dünyada cüzdanlarımızın da dijitalleşmesi kaçınılmazdı. Zubizu üyeleri, artık yanlarında kredi kartı veya cüzdan olmasa dahi, Turkcell’in mobil ödeme platformu Paycell sayesinde tek dokunuşla ödemelerini gerçekleştirebiliyor” dedi.
Doğuş Grubu bünyesinde faaliyet gösteren Doğuş Müşteri Sistemleri Yönetim Kurulu Üyesi İzi Adato, d.ream (Doğuş Restaurant Entertainment and Management) Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Öztangut, Doğuş Müşteri Sistemleri CEO’su Hakan Kaplan’ın ev sahipliğinde ve Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu’nun katılımıyla; Zubizu’nun Turkcell işbirliği ile hayata geçirdiği ‘tek dokunuşla mobil ödeme’ sisteminin ayrıntıları paylaşıldı.
Zubizu mobil ödeme sistemi nasıl çalışıyor?
Zubizu üyeleri, kredi kartlarını fotoğrafını çekerek ya da bilgilerini elle girerek Zubizu uygulamasına tanımlıyor. Sisteme girilen kredi kartı bilgileri, PCI-DSS (Kartlı Ödeme Endüstrisi Veri Güvenlik Standardı) uyumlu olarak son derece güvenli Paycell altyapısında saklanıyor ve bu bilgiler hiçbir kişi , firma, veya işyeri ile paylaşılmıyor.
Zubizu üyeleri uygulama açıkken telefonlarını yan çevirdiklerinde çıkan QR kodu ile kendini tanıtıyor. Varsa indirimler otomatik olarak hesaplanıyor ve faturadan anında düşülüyor. Ödeme tutarı üyenin ekranına bir mesajla geliyor ve onay tuşuna basarak üye ödemeyi tamamlıyor. Ödeme bilgisi işyerinin kasa sistemine iletiliyor. Böylece mobil ödeme işlemi kolayca tamamlanmış oluyor.
Zuma, Gina, Masa, Mezzaluna, Go Meso gibi Türkiye’nin en seçkin restoranlarında hayata geçen bu uygulama kısa bir süre sonra yeme-içme sektörüyle sınırlı kalmayarak akaryakıt ve perakende sektörlerinde de yaygınlaşacak.