30 saat süren iş mülakatı olur mu?

0
Yolculuk esnasında müşterilerine mühendislik pozisyonlarında iş fırsatı sunan Code on the Road uygulaması ile işe alım süreçlerine yepyeni bir bakış açısı getiren Uber’de sıra mülakata gelince personel adayının beli bükülüyor. BusinessInsider haberine göre Uber CEO’su Travis Kalanick, bizzat işe alacağı eski VMware yöneticisi Thuan Pham arasında bir saat olarak planlanan ilk mülakat görüşmesi iki saate uzadı. Bu görüşme sonrasında iki hafta süren telefon maratonu başlarken, 30 saati aşkın Skype görüşmesi “böyle mülakat mı olur?” dedirtti.

Uber’in ilk günleri böyle şekillendi

Bu Skype görüşmesi öncesinde Kalanick, görüşmek istediği konu başlıklarını yönetici adayı Pham’e fotoğraf olarak gönderdi. Ardından ikili görüşmeye başladı ve 30 saat durmaksızın devam etti. GreekWire röportajında mülakat sürecine değinen Thuan Pham, “Her bir konu başlığını ele alınca tüm detaylarıyla konuştuk. Bir başlıkta personelin işe alımını ve işten çıkarılışını konuşurken, diğer başlıkta mühendislik ve proje yönetimini tartıştık.” https://www.techinside.com/uber-code-on-road-kodlama-yarismasi/ Daha sonra CTO olarak işe giren Thuan Pham’e göre 30 saatlik soru cevap süreci mülakattan çok, iki iş arkadaşı arasındaki görüşme şeklinde gerçekleşti. Bir telefon görüşmesinde Kalanick konuşmayı bıraktı ve tekliflere geçti. “Beni en çok etkileyen, Kalanick’in kendi görüşlerini paylaşan birini değil, fikirlerde çeşitlilik araması oldu. Kendisine meydan okuyabilen ve onun meydan okuyabileceği biri…” Teklif geldikten sonra Pham 30 dakika kadar düşündü ve Uber’e teknoloji yöneticisi (CTO) olarak katılmayı kabul etti. Uber’in 40 kişilik bir mühendislik ekibine sahip olduğu üç yıl önce gerçekleşen bu mülakat ve işe alım sürecinin ardından, Pham bugün 1200 kişiye ulaşan bir ekibi yönetiyor.

Apple kurucusundan Silikon Vadisi eleştirisi

0
Söz konusu Silikon Vadisi olduğu zaman, vadinin gediklilerinden Apple’ı Steve Jobs ile birlikte kuran Steve Wozniak’tan daha fazla kim söz sahibi olabilir? Bugüne kadar cesur çıkışlarıyla bilinen Wozniak, Mashable’a verdiği röportajda Vadi’nin 40 yıl önceki halinden çok farklı olduğunu dile getirdi ve artık insanların yeni bir şeyler geliştirmek yerine, kısa sürede zengin olmak için startup’lara geldiğini ifade etti. “Silikon Vadisinde dönen para, buraya çalışmaya gelenlerin teknolojiye bakışını değiştirdi ve herkesin aklına şu fikri soktu: ‘Belki bir startup kurar ve zengin olurum!'” diyen Steve Wozniak, Vadi’ye yeni gelen işletme mezunları için paranın ön planda olduğuna dikkat çekti. “Mühendislik mezunlarının öncelikleri ise daha önce olmayan şeyleri tasarlamak ve bir şeyleri başarmaktı.”

Steve Wozniak: “Biz parayı hiç düşünmedik”

Hewlett Packard’da çalıştığı dönemde ofisinde ya da garajında Steve Jobs ile çalışırlarken zengin olma hayalleri olmadığını belirten Wozniak, bunun özellikle kişisel bilgisayarların ilk döneminde mümkün olmadığını da ekliyor. Bugün ise Silikon Vadisi’nde geliştirilen teknolojilerin temelinde genç insanların hızlı büyüyen startup’larda ilk çalışanlardan olma ve voliyi vurma derdinde olduğundan yakınıyor. Onlarca unicorn’a -değeri 1 milyar doları aşan startup’a- ev sahipliği yapan Silikon Vadisinde yenilikçi teknolojilerin sürekli aynı şirketlerden çıkmasının bir açıklaması da bu olabilir. İnsanlar Silikon Vadisini yeni “Amerikan Rüyası” olarak görüyor ve altına hücum döneminin bir benzeri, teknolojiye hücum ile yaşanıyor. Bu yüzden de özellikle ekonomi dünyasında, şirketlerin gerçek değerinin çok üstünde el değiştirmesini anlatan bir teknoloji balonundan bahsediliyor. Bu balon patladığında, sadece para için Silikon Vadisine gelen iş odaklı insanların apar topar tersine göç başlatacağını tahmin etmek zor değil.

Yandex.Haritalar Marmaray’da arama yapacak

0
İş dünyasıyla içli dışlı olan herkesin yaşadığı o hazin sürece Yandex.Haritalar çözüm getiriyor: Levent ya da Maslak’ta katılacağınız bir toplantı için metroya binersiniz ancak gideceğiniz yeri hatırlamadığınız için hangi kapıdan çıkmanın daha uygun olacağı konusunda tereddüt yaşar, büyük ihtimalle de yanlış kapıdan çıkıp birkaç dakika fazladan yürürsünüz. Yandex.Haritalar mobil uygulaması, aldığı son güncelleme sonrasında adres veya mekan araması için internet bağlantısına ihtiyaç duymuyor. Böylelikle kullanıcılar cihazlarındaki harita uygulamasından mekan adreslerini, telefon numaralarını ve çalışma saatlerini görebiliyorlar. Ayrıca aratılan yerler “Yerlerim” listesine de eklenebiliyor. yandex haritalar

Kota dostu şehir haritaları

Herkes akıllı telefonunu 128 GB’lık modelden almıyor. Özellikle 8 ve 16 GB telefonlarda yüksek kapasite gerektiren şehir haritaları adeta birer ateşten gömleğe dönüşüyor. Yandex.Haritalar güncellemesi bu soruna da kota dostu bir çözüm getiriyor: Yeni güncelleme sonrasında haritaların cihazlarda kapladığı alan önemli ölçüde azaltıldı. Örneğin 1,9 GB boyutunda olan İstanbul haritası, yeni güncelleme sonrasında 182 MB’a indirildi.

Yandex.Haritalar’da BiTaksi Deneyimi de Yenilendi

Aranılan noktaya gitmek için BiTaksi üzerinden taksi çağırma özelliğine sahip olan Yandex.Haritalar mobil uygulaması, yeni güncelleme ile bu alanda da iki yenilik sunuyor. Kullanıcılar uygulama ile BiTaksi üzerinden taksi çağırdıklarında, taksinin kaç dakika içinde kendilerine ulaşacağını uygulama üzerinden görebiliyor. Güncellenen iOS ve Android uygulamalarından ayrıca gidilmek istenen noktaya kadar taksi ücretinin yaklaşık ne kadar tutacağını da gösteriyor. Bu sayede kullanıcılar daha taksiye binmeden yolculuk için ne kadar ödemesi gerektiğini öğrenebiliyor.

5 gün önce 10 yıl sonra #8 – 4.5G sonrası iş dünyası

1
TechInside.com’da Cuma akşamları saat 17.00’de yaptığımız “5 gün önce 10 yıl sonra” adlı canlı yayınımızda, sektörün geçen haftadaki önemli olaylarını ve 10 yıl sonrayı konuşmaya devam ediyoruz. Bu haftaki konumuz 4.5 G sonrası iş dünyası.
Türkiye, 1 Nisan itibari ile 4.5 G teknolojisine geçiş yaptı. Peki, 4.5 G ile hayatımıza sadece hız mı girecek? Bu yayınımızda 4.5 G sonra iş dünyasında nelerin değişeceğini konuşuyoruz. Bakan Binali Yıldırım’ın “Ulaşımda hız felaket, bilişimde hız berekettir.” sözleri bakalım iş dünyasına nasıl yansıyacak? Programımız YouTube üzerinden canlı olarak yayınlanıyor ve daha sonra kaydediliyor. Kaçıranlar diledikleri zaman tekrarını izleyebiliyor. Kanalımıza abone olarak TechInside’da yayınlanan tüm videolara erişebilirsiniz.

Apple 40 yılını böyle özetledi [Video]

1

Apple bugün 40 yaşına girdi. Steve Jobs ve Steve Wozniak tarafından 1 Nisan 1976’da kurulan şirket, teknoloji dünyasının son kırk yılına büyük katkı sağlamakla kalmadı, aynı zamanda ilk fare, kullanıcı dostu bir bilgisayar arayüzü (Mac OS) ve elbette bugün içinde bulunduğumuz dokunmatik ekranlı akıllı telefon çağının başlamasını sağlayan iPhone ile sektöre yön verdi.

Steve Jobs’ın bilgisayar kavramını basitleştirmeye çalışması ve sadelik ve kolay kullanıma neredeyse takıntı derecesinde odaklanması, zamanla bir şirket politikası haline geldi ve Kaliforniya merkezli kurumun dünyanın dört bir yanına yayılarak, 40 yıl içinde en değerli şirket olmasını sağladı.

Apple yokken her şey bej renkteydi

Apple’ın tüm ürün geliştirme sürecinde en büyük önceliği tasarıma verdiğini belirten Amerika Endüstriyel Tasarım Topluluğu Yöneticisi Daniel Martinage, “Basit ve insan odaklı bir tasarım konseptleri var: Şık olsun, hafif olsun, güzel olsun ve aynı şeyi tekrar ederek karmaşık hale gelmesin.”

https://www.youtube.com/watch?v=mtY0K2fiFOA

iPhone, iPad, Macbook, Watch ve diğer ürünlerle dün olduğu gibi bugün de teknoloji kullanıcılarının “ne istediğine karar veren” Apple, yayınladığı 40. yıl videosunda da alışık olduğumuz beyaz arka plan ve sunumlardan tanıdığımız AppleMyriad fontu ile sadelik ön planda.

Apple yine basit ama dikkat çekici bir videoyla, sadece kelimeleri kullanarak şirketin 40 yılda geçirdiği evrimi gayet iyi anlatıyor. Teknoloji devinin yakın dönem planları arasında 4 inçlik iPhone SE modelini ve yeni iPad Pro’yu pazara sürmek var. Sonrası için ise sürücüsüz bir otomobil ve akıllı ev teknolojileri konuşuluyor.

Microsoft bulutu çay markasıyla dağıtacak

0
Bulut pazarının hedefinde KOBİ’ler var; Office 365 için de durum farklı değil. Microsoft’un son açıklamasıyla birlikte bu daha iyi netleşiyor. KOBİ’lerin geleneksel süreçleri ve yeniliğe kapalı olarak bilinen yapıları, teknoloji şirketlerinin de onlara yaklaşımında yeniliğe gitmesi ihtiyacını doğuruyor. Sonuçta ortaya “Günde bir çay parasına KOBİ’leri buluta taşıyoruz” gibi açıklamalar çıkıyor. Microsoft Office Pazarlama Grup Müdür Çiğdem Kayalı tarafından yapılan bu açıklama, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ayda 30 TL’den başlayan fiyatlandırmalarla KOBİ’lerin Office 365’e geçmesini sağlayan yeni bir hamleyi dile getiriyor. Aynı açıklamada üç yıldır Türkiye’de satılan Office 365’in IDC araştırmalarına göre kurumsal kullanıcılara ortalama 300 bin dolara yakın tasarruf sağladığı belirtiliyor. Bu da yüzde 288 oranında yatırım getirisi demek oluyor.
Microsoft Office 365’in “Türkiye’de Toplam Sahip Olma Maliyeti” üzerine araştırma yapan IDC, BT altyapı harcamaları, personel verimliliği ve iş süreçlerinde üretkenlik alanlarında Office 365’in kurumlara esneklik, hız ve maliyet avantajı kazandırdığını ortaya çıkardı. Mart 2016’da tamamlanan araştırma sonuçlarına göre Office 365 kurumsal müşterileri üç yıllık bir süre içerisinde 292 bin 411 dolar tasarruf, yüzde 288 oranında da yatırımlarında geri dönüş yakaladılar. BT altyapı maliyetlerinde yüzde 48 düşüş yaşanan şirketler, çalışan verimliliğinde ortalama 58 bin 768 dolar tasarruf elde etti. Üretkenliği iş süreçlerinin merkezine yerleştiren, erişebilirlik ve iş sürekliliği nezdinde daha verimli çalışan son kullanıcılar nezdinde Office 365’in yarattığı katma değer ise 45.141 dolar olarak öngörüldü. Türkiye’den satılan her iki Office’ten bir tanesinin Office 365 bulut üretkenlik platformu olduğunu belirten Microsoft Office Pazarlama Grup Müdür Çiğdem Kayalı, şöyle konuştu; “Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin ilk 100 listesine baktığımızda 42 firmanın Office 365 çözümünü tercih ettiğini görüyoruz. Türkiye’de halihazırda 8 milyon kullanıcımız var ve bu oran her geçen gün katlanarak büyüyor. Office 365 iş hayatına sağladığı kolaylıklar sayesinde Türkiye’de de başarısını gösteriyor. IDC ile yaptığımız ortak bir çalışma kapsamında kurumlara maliyet, esneklik ve verimlilik avantajı sağladığımızı bir kez daha ispatladık. Araştırmamız Office 365’in neden kurumlar tarafından bu kadar çok tercih edildiğinin en güzel kanıtı, şimdi bu başarımızı KOBİ’lere yönelik yeni kampanyalarımızla daha da yaygınlaştırmayı ve katlayarak artırmayı planlıyoruz. Office 365 sektörlerde sağladığı verimlilik artışı ile ekonomik büyümenin lokomotifi, dijital dönüşümün anahtar teslim çözüm platformu olarak öne çıkacak.”  

“Günde 1 çay parasına KOBİ’leri buluta taşıyacağız”

Şirketlerin sadece inovasyonu gerçekleştirmek için değil, aynı zamanda bu inovasyonu maliyet ve süreç verimliliğiyle desteklemek için çabalaması gerektiğinin önemine değinen Kayalı, bu kapsamda bulut bilişim teknolojilerinin maliyet, yönetim ve erişilebilirlik alanında en temel teknolojilerden biri olarak öne çıktığını belirtti. Kayalı, bulut bilişimin şirketlerin uygulamalara ve altyapılara erişimini ve bunları kullanım şeklini dönüştürdüğünü belirterek; “Bulut bilişim hem bireyler hem de kurumlar açısından önemli fırsatlar barındırıyor. Önümüzdeki dönemde Nesnelerin İnterneti, paylaşım odaklı ekonomi ve robotik alanındaki gelişmeler yeni iş alanları ve sektörler inşa ederken, bazı pazarlar da eski gücünü kaybedecek. Dördüncü Endüstri Devrimi’nin getirdiği dinamizm ve ölçek daha da hızlı ve planlı olmamızı gerektirecek. Bu doğrultuda KOBİ’lerimizin de bulut bilişim trenini kaçırmaması ve bu alana yatırım yapması çok kritik. Office 365 olarak biz de bu alanda onlara destek olmak ve yenilikçi teknolojilerle onları buluşturmak adına yeni bir kampanya düzenledik. KOBİler, ihtiyaçları olan tüm teknolojik hizmetleri günde bir çay fiyatına sahip olabilecekler. Ayda sadece 30 TL’ye şirketlerini bulut üretkenlik platformuna taşıyarak, rekabet ve maliyet avantajı yakalayacaklar. Bu avantajlı fırsattan yararlanmak için Kobileri Office.com’a davet ediyoruz” dedi.  

“E5 ile dijital dönüşümde yol gösterici olacağız”

1 Aralık 2016 itibarıyla firmalara ihtiyaç duydukları katma değerli servisleri Office 365 çözümleri ile E5 paketiyle yenilediklerini ve artık daha fazla güvenlik ve analiz özellikleri sunduklarını belirten Kayalı, ileri düzeyde siber saldırılara karşı davranış analizleri kullanarak kurumları bilinmeyen zararlı yazılım ve virüslerden koruduklarını ifade etti. Kayalı, yeni E5 paketi hakkında şu bilgileri paylaştı; “Office 365 E5 paketimiz ile altyapınızı sadeleştiriyor, masraflarınızı azaltıyor ve çalışanlarınızı daha üretken ve güçlü bir ekibe dönüştürüyoruz. Bulut üzerindeki verilerinizle ilgili yeni onay hakları, şeffaflık ve denetim seçenekleri sunuyoruz. Power BI ile ileri düzey veri analizi desteği sağlıyor, Delve Analytics ile zamanı etkin bir şekilde yönetmenize yardımcı oluyoruz. Kısaca özetlemek gerekirse, dijital dönüşüm sürecinde daha kararlı, güvenli ve emin adımlarla ilerlemeniz için size yol gösterici olmaya devam ediyoruz.”

Bankacıların üçte biri işsiz kalacak

0
Bankacılık eskiden kariyer planlamalarının parlayan yıldızıydı. Doksanlı yılların sonuna doğru yayınlanan bir banka reklamını hatırlıyorum. Bir grup kadın, kızlarına damat olarak gelen adamı “Bankacıymış, bu devirde en geçerli meslek” şeklinde övüyordu. Citi tarafından yayınlanan rapora göre o devir 2008 yılındaki global finansal krizde kapandı. Öyle ki, bankacıların yüzde 30’u 2025 yılında işsiz kalacak. Yaşanan 2008 krizinden bu yana bankalar giderlerini azaltmaya çalışıyor. Artan yasal zorunluluklar ve çağa ayak uydurmak için yapılan devasa BT harcamaları, kârlılığı adeta öldürüyor. Aynı rapor, bankalardaki teknoloji harcamalarının yüzde 70’inin bir türlü vazgeçilemeyen eski nesil sistemleri desteklemek için gittiğini belirtiyor.

Bankacılık otomasyon ile çözülecek

Bankacıların yaptıkları işlerin elle yapılan süreç odaklı işler olması da kariyer basamaklarının önüne set çekiyor. Citi, yüzde 60 ila 70 oranında banka personelinin yaptığı işin -en azından teorik olarak- otomasyon teknolojileriyle gerçekleştirilebileceğine değiniyor. McKinsey’in benzer bir araştırması, bir bankada tüm operasyonların yüzde 85’inin otomasyonla çözülebileceğini ortaya koyuyor. Bu araştırmada, ideal seviyede bir otomasyon çözümü entegrasyonu sonucu arka ofis ekibinin yüzde 50’sine gerek olmayacağı belirtiliyor. İşin mali kısmı bir yana, otomasyon sonucunda bankalar açısından risk de azalıyor. Bütçe kesintilerinin yanı sıra, risk yönetiminin de bankalar için büyük bir öncelik olduğu biliniyor. Bankacıların yüzde 71’i 2015 yılında en önemli odaklarının risk yönetimi olduğunu belirtiyor (E&Y raporu). Otomasyon sonucunda insana bağlı hata ortadan kaldırılıyor. Ayrıca unutmayın; makinelerin kurum içi dolandırıcılık gibi şeylere aklı ermez – en azından şimdilik!

Açık veri nedir, ne değildir?

0
Open Data, Türkçe çevirisiyle “Açık Veri”. Günümüz dünyasının şeffaflığına katkı sağlayan simgelerden biri olan açık veri için Gazeteciler Cemiyeti, Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği tarafından İngiltere Büyükelçiliği’nin desteğiyle özel bir sözlük hazırlandı. Açık Veri ve beraberinde gelişen terminolojilerin daha iyi anlaşılması için hazırlanan bir sözlük olan “Açık Veri Sözlüğü”, Open Data Handbook kitabındaki bilgilerin Gazeteciler Cemiyeti ile Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği ekipleri tarafından Türkçeleştirilmesiyle hazırlanmış. Ankara Açık Veri Hareketi projesi kapsamında yürütülen çalışmalarla hayat bulan sözlükte açık veriyi tanımlayan ve veri gazeteciliği yapmak isteyenlerin bilmesi gereken 75 adet kavram bulunuyor. Her bir kavramı klasik sözlüklerin aksine yaklaşık birer paragraflık açıklamalarla veren sözlükte, bazı terimler için hayata geçmiş  uygulamalara da yer veriliyor. Sözlük, aynı zamanda aplikasyon/uygulama, bant genişliği, torrent, bulut gibi gibi teknolojinin diğer alanlarını da kapsayan ya da telif hakkı, atıfta bulunma gibi kişisel verilerin önemine vurgu yapan açıklamaları da barındırıyor. Toplam 81 sayfalık “Açık Veri Sözlüğü” internet üzerinden ücretsiz olarak indirilebiliyor. Sözlükteki ifadelerden bazılarını aşağıda bulabilirsiniz… Acik-Veri-Sozlugu-40Acik-Veri-Sozlugu-78

Jay-Z: “Kazıklandım!”

1
Müzikle şaka olmaz; konu Tidal bile olsa Jay-Z ile şaka hiç olmaz! En yüksek kaliteli ses ile online müzik keyfi yaşatan servis şu günlerde zor bir dönemden geçiyor. Rihanna’dan Beyonce’ye, hatta Madonna’ya kadar tüm popüler müzisyenlerden aldığı desteğe rağmen Tidal’in bir yıldır sahibi olan Jay-Z hayal kırıklığı yaşıyor. Ünlü rap müzik sanatçısı ve yapımcıya göre ise bunun sorumluları, Tidal’in eski sahibi Kuzey Avrupalı Schibsted. Hakkını aramak için avukatlarını devreye sokan Jay-Z, geçtiğimiz yıl mart ayında satın aldığı online müzik servisinin kendisine bildirilen kullanıcı rakamlarının gerçeği yansıtmadığını söylüyor. İşin ilginç yanı henüz birkaç gün önce Tidal 3 milyon kayıtlı abonesiyle ilgili kendi kendine övgüler yağdırıyordu. Ancak duyurunun alt metni, işin iç yüzünü ortaya çıkardı: “Global olarak sahip olduğumuz 3 milyon aboneye sadece bir yılda ulaştık. Bu rakamlar önceden paylaştığımızdan bile daha önemli. Çünkü servisin başına geçip kendi araştırmamızı yaptığımızda gördük ki gerçek abone sayısı, bize önceki şirket sahiplerinin bildirdiği 540 bin kullanıcıdan önemli ölçüde daha düşüktü.”

Eski Tidal patronları: Bizde hata olmaz!

Yasal süreç devam ettiği için daha fazla açıklama yapamayan Tidal avukatları, Fortune haberine göre 15 milyon dolar civarında bir tazminat davası açmaya hazırlanıyor. Davalı taraf ise elbette kendini savunuyor ve hem abone sayısının hem de finansal performansın açık ve net bir şekilde Jay-Z’nin başında bulunduğu ve müzisyenlerden oluşan konsorsiyuma sunulduğunu öne sürüyor. Satın alma sırasında halka açık bir şirket olduklarını hatırlatan Norveçli Schibsted yetkilileri, bu nedenle hiçbir finansal verinin saklanmasının zaten mümkün olmadığını belirtiyor. Söz konusu Jay-Z olunca hukuk yoluyla çözüm aranması işin sevindirici boyutu. Ünlü rapçi, şarkılarındaki “gangsta” havasına fazla kaptırarak, ekibiyle birlikte kuşanıp Norveç’in yolunu da tutabilirdi.

İş dünyası 4.5G ile nasıl değişecek?

0
Operatörler 4.5G ile birlikte sunacakları hizmetlere bir bir netlik kazandırırken, Türk Telekom Kurumsal İş Birimi CEO’su Mehmet Ali Akarca 4.5G ile sektörlerde yaşanacak yıkıcı değişime TechInside için ışık tuttu:

Penta’dan Teknoloji Merkezi atağı

0
Türkiye bilişim sektörüne dahil olanların çoğu Penta ismini duymuştur. 1990 yılında kurulan ve o günden bu yana hem son kullanıcı ürünlerinde hem de kurumsal teknoloji çözümlerinin kullanılmaya başlamasında önemli bir rolü bulunan şirket, geçen Kasım ayında İstanbul’daki merkezinde Penta Teknoloji Merkezi (PTM) ismiyle özel bir ortam oluşturdu. Ürün tanıtım çalışmalarını en etkin şekilde gerçekleştirmek ve kavram kanıtlama çalışmalarının en üst seviyeye çıkarılmasını sağlamak amacıyla özel bir veri merkezi ve güvenli internet bağlantısını da bulunduğu Penta Teknoloji Merkezi’nde, şirketin dağıtıcılığını üstlendiği en yeni sunucu, veri depolama, network sistemleri ile diğer pek çok ürün ve çözüm iş ortakları tarafından kullanılabiliyor. Penta iş ortaklarının, müşterilerinin kendi verilerini doğrudan test etme olanağı da bulduğu merkez, üç farklı demo odasıyla teknolojik altyapısının haricinde akıllı ofis uygulamaları, LED ekranlar ve video duvar ekranları gibi sistemleri de barındırıyor. İhtiyaca ve simüle edilecek çözüme göre farklı kombinasyonlarda konfigüre edilebilen altyapıyla donatılan Penta Teknoloji Merkezi’ne yaptığımız ziyarette, Penta Satış Pazarlama Direktörü Necmi Ön ile PTM’nin sağladığı avantajları ve 25 yılı geride bırakan Penta’nın gelecek vizyonunu konuştuk.

Şirketler dijital dönüşümü nasıl algılıyor?

0
Dünya üzerine hemen her gün bir başka özel gün kutlanıyor. Günlerin sayısı sınırlı olduğundan, uluslararası nitelikte olduğundan birbirleriyle çakışıp aynı günü paylaşan ‘özel’ler de yok değil. İşte bu seçilmiş günlerden biri olan Dünya Erişilebilirlik Günü, günümüzün veri işlemeye dayalı modern dünyasının olmazsa olmazlarından biri haline gelmiş durumda. 30 Mart’ı Dünya Erişilebilirlik Günü olarak ilan eden Veeam, hem bu özel günü yeniden gündeme getirmek hem de 4.5G ve sonrasındaki veri temelli dünyanın kesintiye taviz vermeyen yapısını hatırlatmak için bir toplantı düzenledi. TechInside olarak bizim de katıldığımız toplantıda hazırladıkları 2016 Veeam Erişilebilirlik Raporu’na ait sonuçları paylaşan Veeam Türkiye Genel Müdürü Ozan İnan, dijital transformasyonun önemine dikkat çekti. 25 ülkede 1140 kıdemli IT yöneticisinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırmanın, işi teknoloji olan firmalar ile teknoloji dışındaki firmaların dijital transformasyona bakışını ortaya koyduğunu ifade eden İnan, Türkiye ölçeğinde 4.5G sonrası veri temelli iş yapış şekillerinin artmasının erişilebirlik konusunun önemini ortaya çıkaracağını söyledi. Rapordan öne çıkan başlıklar Rapor, her şeyden önce veriye erişilebirliğin oldukça önemli olduğunu ortaya koyarken, şirketlerin bu konuda hala yeterince başarılı olmadığını da kanıtlıyor. Sayıların dilinden ifade ettiğimizde ise durum özetle şu noktada;
  • Kullanıcıların yüzde 63’ü gerçek zamanlı operasyonlar için destek ve yüzde 59’u ise uluslararası işler için BT hizmetlerine 7/24 global erişim istiyor.
  • Veri merkezlerini modernize ederken, yüksek hızlı kurtarma (yüzde 59) ve veri kaybını engelleme (yüzde 57) en çok aranan iki yetkinlik.
  • Kurumlar uygulama arızalarını azaltmak (kurumların yüzde 96’su ihtiyaçlarını artırmış durumda) ya da veriye ulaşımı garantilemek (yüzde 94) için geçtiğimiz iki yılda hizmet seviyesi gerekliliklerini artırdılar ancak buna rağmen erişilebilirlik uçurum hala mevcut.
  • Bununla birlikte bunu çözebilmek için araştırmaya katılanlar kurumların halihazırda ya da yakın gelecekte başlayacak şekilde veri merkezlerini bir şekilde modernize edeceklerini belirtiyor. Sanallaştırma yüzde 85, yedekleme ise yüzde 80 ile bu amaca ulaşma için en çok güncellenmesi düşünülen alanlar
Araştırma aynı zamanda verilerin risk altında olduğunu da ortaya koyuyor. Yine sayıların dilinden baktığımızda;
  • Hizmet anlaşmaları (SLA) kurtarma zamanı hedefleri için 1,6 saati belirledi ama araştırmaya katılanlar gerçekte bu sürenin 3 saat sürdüğünü belirtiyor. Benzer şekilde kurtarma noktası hedefleri (RPO) için SLA’ler 2,9 saati vaat ederken gerçekte işlem 4,2 saatte gerçekleşiyor. Araştırmaya katılanlar kurumlarının ortalama bir senede 15 planlanmayan kesintiye şahit olduğunu belirtiyor. 2014’te ise bunun ortalaması 13’tü. Bunun sonucunda 2014’le karşılaştırıldığında planlanmayan iş kritik uygulama kesintilerinin uzunluğu 1,4 saatten 1,9 saate çıktı ve iş kritik olmayan uygulamalardaki kesinti süresi ise 4 saatten 5,8 saate çıktı.
  • Yüzde 50’ye yakını aylık ya da daha az sıklıkta test yedeklemesi gerçekleştiriyor. Testler arasındaki bu tür uzun zaman aralıkları verinin kurtarılması gerektiğinde sorunla karşılaşılması olasılığını artırıyor ki bu tür kurumlar için bir noktada çok geç olabiliyor. Yedeklemelerini test edenlerin da sadece yüzde 26’sı yedeklemelerinin yüzde 5’den fazlasını test ediyor.
Veeam_Erisilebilirlik_Raporu_2016_Infografik_sml_1 Kesintilerin şirketlere yıllık maliyeti ise sektörlere göre değişkenlik göstermekle birlikte ciddi miktarlara ulaşabiliyor. Örneğin;
  • Kesintilerin şirketlere yıllık ortalama masrafı 16 milyon dolara kadar çıkabiliyor. Bu da 2014 ortalamasına göre 6 milyon dolarlık bir artışa karşılık geliyor.
  • İş kritik uygulamalar için kesintinin bir saatlik ortalama masrafı 80 bin doların biraz altında. Kesinti sonucunda iş kritik uygulamalardaki veri kaybının ortalama bir saatlik masrafı ise 90 bin dolara yakın. Konu iş kritik olmayan uygulamalara geldiğindeyse ortalama bir saatlik kayıp her iki konu için de 50 bin doların üzerinde oluyor.
  • Müşterinin güveninin kaybedilmesi (yüzde 68), kurumun imajına verdiği zarar (yüzde 62), çalışanların güvenini kaybetmesi (yüzde 51) zayıf ve eksik erişilebilirliğin yol açtığı en üstteki üç ‘finansal olmayan’ sonuç.
“İşletmelerin artık yedeklemeye değil, erişilebilirliğe ihtiyacı var” Veeam Türkiye Genel Müdürü Ozan İnan, toplantıda 4.5G sonrasındaki durum için de ayrı bir parantez açtı. 4.5G’nin Türkiye için yeni bir dönemin de başlangıcı olduğunu ifade eden İnan şu yorumu yaptı: “Bundan sonraki adım IoT veya M2M (machine to machine), yani iletişimi insansız ortama taşımak olacak. Yani başta her sektörden büyük şirketler olmak üzere bütün hayatmızı kapsayan bir çok alanda, insanların programladığı sistemlerin çalıştığı bir dönem başlıyor. Burada önemli olan “kusursuz” iletişim sağlayabilmek. Dolayısıyla, her adımın daha da hassas olacağı bu dönemde, veriye erişim ve hız olmazsa olmaz bir kriter olacak. İşte tam bu noktada Veeam olarak şirketlerin ihtiyacı olan teknolojik desteği vererek, veriye erişimi kesintisiz ve hızlı hale getiriyoruz. Diğer bir deyişle iş hayatımıza dahil olan ve gelecekte normal hayatımızın da çoğunu oluşturacak sistemlerin sorunsuz ve sürekli çalışabilir olması için çözüm sunuyoruz.” Tüm bu araştırma sonuçlarına bakıldığında veri merkezinin sadece olağan üstü durumlarda kullanılan bir yapı olmaktan çıktığını, süreklilik – iş devamlılığı tarafına doğru bir misyon üstlendiğini belirten Ozan İnan dijital trasformasyonda, piyasa yapıcı firmaların CAMMS stratejisini – Cloud (bulut), Analitics (analitik), Mobile (Mobil), Social (sosyal ağlar) ve Security (güvenlik)- benimseyeceğinin altını çiziyor. İnan “Dijital dönüşüm, geleceğe hazır olmak isteyen her şirketin odağında olması gereken bir konu. Objektif şirketlerin yaptığı araştırmalar, önümüzdeki yıllar için firmaların CAMSS stratejisini benimsemeleri gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye’de herhangi bir alada kriz çıkma ihtimali herhangi bir Avrupa ülkesine göre daha yüksek olduğu için Türk insanı teknolojiyi daha yakından takip ediyor ve olası durumlara karşı önceden önlem almaya çalışıyor. Bu nedenle teknolojinin değdiği her alanda Veeam olarak sürekli çalışan bir ortam için köprü görevi oluşturacağız ” açıklamasında bulunuyor. Bu yeni dönem için Veeam Türkiye olarak ciddi bir hazırlık yaptıklarını da ifade eden İnan, Aralık ayından bu yana çalışan sayısını yüzde 50 artırdıklarına dikkat çekiyor. Veeam’in 2018 yılına kadar global cirosunu iki katına çıkartarak 1 milyar dolar barajını aşmayı hedeflediğine vurgu yapan İnan, 2011’den bu yana yüzde 550 büyüyen Veeam Türkiye’nin bu global hedefi belirlemede önemli bir katkısı olacağına inandıklarını sözlerine ekliyor. İlgili raporun tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz.

Japonya fintech için vites yükseltiyor

0
Fintech dünyasına son bir yılda ABD ve İngiltere merkezli startup’lar yön veriyor. Yüzlerce milyar doları bulması beklenen bu yeni ekonomide Japonya da söz sahibi olmak istiyor. Ancak ülkedeki regülasyonlar, yerli ve yabancı yatırımcıların önüne set çekiyor. Örneğin Japonya’da bankalar herhangi bir startup’ın yüzde 15’inden fazlasını satın alamıyor. Oysa finans teknolojileri dünyası büyük oranda bankaların yaptığı yatırımlarla büyüyor. Japonya’daki startup’ların 2015 yılının ilk dokuz ayında aldığı toplam yatırım da bu gerçeği doğruluyor; ülkedeki tüm fintech girişimleri toplamda 44 milyon dolara yakın yatırım almış durumda. Aynı dönemde Çin merkezli fintech şirketlerinin aldığı yatırım 2,7 milyar doları geçmişti.

Japonya fintech yatırımlarına kucak açıyor

Hal böyle olunca Japonlar devlet kademesinde düğmeye basma kararı aldı ve Japon Finansal Servisler Otoritesi (FSA) bankaların fintech şirketleri özelinde yapacağı yatırımlarda sınırları ortadan kaldıran bir kanun teklifi hazırladı. Parlamentoya Mayıs ayında sunulacak olan teklifin kabul edilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Mevcut fintech’lerin fon toplamasının yanı sıra yeni fintech girişimlerine de pazara giriş imkanı tanıması beklenen yasa değişikliği, BI Intelligence verilerine göre yüzde 43 oranla fintech dünyasının en büyük zorluklarından biri olarak kabul edilen regülasyonları hafifletecek. Büyük bankalar diledikleri fintech yatırımını yaparak hızla değişen pazar dinamiklerine ayak uydurabilecek, startup’lar aldıkları yatırımla daha iyi ve kaliteli servisleri hayata geçirecek, kullanıcılar ise dijital cüzdanların, kredi hizmetlerinin ve genel olarak finans teknolojilerinin bir sonraki adımıyla tanışmanın mutluluğunu yaşayacak.

TELKODER’den yeni 4.5G uyarısı

0
Türkiye’de genişbant İnternet’in yaygınlaşması ve fiber altyapının hızla büyütülmesi konularında uzun zamandır önemli çalışmalar yürüten TELKODER, 4.5G’ye geçiş sürecinde yetersiz ulusal fiber altyapısına hem alternatif, hem de tamamlayıcı kimliği olan Kablo TV şebekesi hakkında hazırlanan Türkiye’nin İletişimde İkinci Baharı-KabloTV Şebekesi Raporu’nu değerlendirdi. Kalkınma Bakanlığı tarafından yayınlanan, 2014-2018 arası “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı”nda 2015 sonuna kadar “Kablo TV ve İnternet Altyapısının Özelleştirilmesi” hedefinin bulunduğunu belirten TELKODER, bu altyapının özelleştirilmesi ile Türkiye’nin elde edebileceği en büyük faydalar arasında 4.5G yatırımlarında fiber konusunda yaşanan sıkıntıların aşılabilmesinin olduğunu dile getirdi. Kablo TV şebekesinin özelleştirilmesinin, duraklamaya giren ADSL ve hızlanamayan fiber şebeke yapımındaki açığa önemli bir çare olduğu belirtildi. Yıllar içinde, Kablo TV abone sayısının artışına bakıldığında ise, 2004 yılında Türk Telekom yönetimindeyken raporlanan 2,5 milyon erişilebilir hane sayısının aradan geçen 11 yıllık sürede %40 arttırılarak 3,6 milyona çıktığı görülüyor. Buna karşın TV abone sayısı aynı dönemde 1.075.000’dan ancak 1.160.985’e çıkabilmiş durumda. TELKODER, 3.600.000 ev ve işyerine 100-150 Mbps yüksek hızında internet sağlama kapasitesi bulunan bu şebekenin özelleştirilmesi durumunda, 4.5G’nin fiber ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayacağını belirtti.

Ulusal altyapıda rahatlama sağlanacak

TELKODER Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata ARIAK “Genişbant internetin diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemiz açısından da öneminin farkında olan siyasi iradenin önünde, genişbant yatırımlarının son beş yılda yeterli büyüklükte gerçekleşmemiş olması sorunu bulunmaktadır. Dolayısıyla, mevcut Kablo TV internet şebekesi, genişbantın yaygınlaştırılmasında değerlendirilmek için bekleyen ikinci ve çok önemli bir fırsat olacaktır. KabloTV şebekesi, hem alternatif işletmecilerin hem de mobil işletmecilerin önüne geniş bir otoyol sunacaktır; böylece rekabeti arttıracak ve vatandaşlara ses-internet-video gibi tüm hizmetlerin rekabet altında sunulmasına katkı yapacaktır. Son zamanlarda ortak bir telekom altyapı şirketinin kurulması konusu gündemdedir. Böyle bir durum gerçekleşirse, KabloTV altyapısı da büyük altyapının önemli bir parçası olabilir. Ayrıca, yeni nesil video çözümleri ülkemiz pazarında yer edinemeden önce, güçlü ve kültürümüzü koruyan bir video çözümü oluşturmanın da yolu açılacaktır. Özelleştirmenin oluşturacağı gelirin devlet için önemli bir kaynak olmasının yanında, yapılacak çalışmaların hem istihdama hem de vergiye katkıları olacaktır.” şeklinde konuştu.

Google CEO’su ne kadar kazanıyor?

2
Google sürpriz bir kararla tüm alt şirketlerini Alphabet adı altında birleştirince, Google CEO’su da daha önce Android ve Chrome gibi en öne çıkan servisleri yöneten Sundar Pichai olmuştu. Çiçeği burnunda Google patronunun kazandığı para şimdiden gündemde kendine yer buldu. Google tarafından yapılan bir kanuni başvuru sonucunda Sundar Pichai’nin 2015 yılında şirketten 100 milyon doların üzerinde ücret aldığı ortaya çıktı. Buna göre Pichai’nin net maaşı yıllık 652 bin 500 dolar olarak tespit edildi. Geri kalan 99,8 milyon dolarlık prim kısıtlı hisse senedi olarak 2017 yılında Pichai’nin hesabına geçecek. Google CEO’sunun diğer giderleri ise 22 bin 935 dolar tuttu. https://www.techinside.com/googlein-yeni-patronu-kim/

Sundar Pichai bugünlere nasıl geldi?

Bir teknoloji devini yönetmek kolay iş değil. Google’ın ürün yönetimi bölümüne 12 yıl önce Chrome tarayıcı ve işletim sisteminden sorumlu başkan yardımcısı olarak giren Pichai, becerileri ve iş disiplini sayesinde hızla yükseldi. 2008 yılında yayınlanan Chrome’un ve ardından gelen Chrome OS’un başarısıyla Pichai adını basın bültenlerinde ve etkinlik sunumlarında sıkça duymaya başladık. Android CEO’su Andy Rubin’in görevden çekilmesiyle boşalan koltuğa 2013 yılında Pichai’nin geçmesi de bu nedenle kimseyi şaşırtmadı. Nezaketi ve kabiliyetleriyle dikkat çeken Sundar Pichai, Google’ın Alphabet çatısı altında yeniden yapılanması sonucunda yeni Google CEO’su olarak atandı. Yönetim kurulu, Hint asıllı yetenekli CEO’dan bir hayli memnun olacak ki, Google tarihinin en büyük primini geçtiğimiz ay Pichai’ye ödül olarak verdi: tam 199 milyon dolar!

NASA için evdeki hesap Mars’a uymadı

0
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi, daha çok bilinen adıyla NASA Mars planlarını yakın zamanda gözden geçirmek zorunda kalabilir. NASA Genel Müfettişi tarafından kurum içinde yapılan bir denetleme, 2030 yılında Mars’a astronot göndermeyi hedefleyen Space Launch System (SLS) projesi için kullanılacak yazılımın bütçeyi bir hayli aştığını ortaya çıkardı. Üstelik yazılım geliştirme süreci planlanan takvimin de oldukça gerisinde. NASA Mars projesinin belkemiği niteliğinde olan SLS sistemini her yönüyle bu yazılım kontrol edip denetleyecek. Ancak yazılımı geliştirmenin astarı yüzünden pahalıya geldi. ABC News‘in elde ettiği bilgilere göre yazılımı geliştirme giderleri 207 milyon dolara dayanacak. Bu da ilk düşünülen bütçeden yüzde 77 daha fazla.

Sadece video oyunları değil, sistem yazılımı da gecikir

Bu yılın yaz aylarında tamamlanması planlanan yazılımın 2017 sonuna sarkması da denetleme bulgularının üstüne tuz biber ekiyor. Müfettiş raporunda bu gecikmeler nedeniyle SLS yazılımında “ekipman ve sistem arızalarının temel sebebinin otomatik tespitini” sağlayacak yeteneklerden vazgeçilmesi planlandığı belirtiliyor. Diğer bir deyişle Mars’a gidecek olan NASA astronotları biraz daha az güvenlikli bir yolculuğa çıkacaklar. Raporda NASA’nın bu projeyi şimdilik askıya alması ve SpaceX’te kullanılana benzer bir ticari uzay uçuşu yazılımı kullanması öneriliyor. Ancak müfettiş bile bunun gerçekleşeceğine inanmıyor; çünkü “süreçte değişiklik yapmaktan çekinmek, NASA’daki aşırı iyimserliği ve belirli bir süre içinde kurumun yapabileceğinden fazlasına söz verme alışkanlığını yansıtıyor.

Samsung Pay Çin’de hizmete girdi

0
Aynı soy ismine sahip olan üç büyük rakip; Apple Pay, Samsung Pay ve Android Pay dünyanın dört bir yanında her gün gerçekleşen milyonlarca temassız işlemden komisyon alabilmek için yanıp tutuşuyor. Dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesi Çin de üç oyuncunun da puan almak için atılım yaptığı yerlerin başında geliyor. Şubat ayında mobil ödeme cüzdanını Çin’e taşıyan Apple’ın ardından, bir aydır beta sürecinde bulunan Samsung Pay de bugün itibarıyla Çin’de genel kullanıma açıldı. Güney Koreli teknoloji (ve daha bir sürü şey) devi, Çin açılımında da Kaliforniyalı rakibinden esinlenmekten çekinmedi: Tıpkı Apple Pay gibi Samsung Pay de ülkede şimdilik UnionPay iş ortaklığıyla Çin operasyonlarına başladı.

Samsung Pay Çin’de nasıl kullanılacak?

Samsung Galaxy S6 Edge+ ve sonrasında çıkan Galaxy serisi cihazlarınızla Çin seyahatinizde ödemeleri kolayca yapmak isterseniz ICBC, China Construction Bank ya da China Merchants Bank’tan birinde hesabınız bulunması gerekiyor. Dışa kapalı yapısıyla bilinen Çin’de bu nedenle HSBC ya da diğer global bankaların kullanılamaması şaşırtmıyor. “Pay” ailesine sahip oyunculardan ikisinin Çin’i seçmesinin önemli sebeplerinden biri de, kalabalığın yanı sıra mobil cüzdan kullanımının ülkede oldukça yaygın olması: Sadece 2015 yılının üçüncü çeyreğinde Çin vatandaşları toplam 4,54 milyar mobil ödeme işleminde 2,8 trilyon dolara denk gelen (hayır, yanlış çevirmedik, gerçekten 2,8 trilyon dolar) 18,17 trilyon Yuan alışveriş yaptı. Engadget bunun yıldan yıla yüzde 253 büyüme demek olduğunu belirtiyor. Çin için Google henüz bir açılım yapmadı ancak Android Pay’in de bu pazara uzak kalacağını sanmıyoruz. 2,8 trilyon doları binde beş komisyonla bile kendi hanesine yazdırabilen mobil ödeme servisi, gelirlerini görülmemiş oranda artıracaktır.

Oracle Java’nın parasını Google’dan çıkaracak

0
Oracle Java programlama dilinin geliştiricisi Sun Microsystems’i 2009 yılında satın alınınca, o güne kadar bu dilin kodlarını çeşitli ürünlerinde kullanan herkes yeni patron ile davalık oldu. Java’nın bazı bileşenlerini Android platformunun altyapısı için kullanan Google da istisna değil. İki teknoloji devi arasında 9 Mayıs’ta görülecek olan telif hakları davası, Oracle’ın 9,3 milyar dolarlık tazminat talebiyle bir anda gündeme oturdu. Yedi yıl önce dev bir şirket olan Sun Microsystems’i Java dahil tüm operasyonlarıyla birlikte 7,4 milyar dolara satın alan Oracle, anlaşılan bu alışverişin faturasını açtığı tazminat davasıyla Google’a kesmeye hazırlanıyor. https://www.techinside.com/hp-enterprise-oracle-ile-mahkemelik-oldu/ Google’ın Java kodlarını bedelsiz olarak kullanma hakkı olup olmadığına bu yeni mahkemede karar verilecek. Elbette davalı taraf, Java’yı kullanım şeklinin sınırlı kopyalama koşulları altında adil kullanım ilkesine uygun olduğunu, Oracle’a herhangi bir borcu olmadığını iddia ediyor. Buna karşılık davacı taraf ise bir yandan Google’ın milyarlarca dolarlık Android operasyonları hakkında gelir bilgilerini paylaşmasını isterken, diğer yandan Java’nın emekleme dönemini atlatamayan mobil işletim sistemi işinin başarısız oluşunda Android’in suçu olduğunu öne sürüyor.

Oracle Java davasının takipçisi

Oracle Java ile Google’a karşı ilk kez dava açmıyor. Android üzerinden Google’a 2011 yılında 6 milyar dolarlık tazminat davası açan Oracle’ın bu talebi, yargıcın bedeli çok yüksek bulması nedeniyle geri çevrilmişti. Şimdi ise söz konusu tazminat, davacının son çeyrekte sağladığı toplam gelir olan 9 milyar dolardan da fazla. Mahkemenin vereceği karar bir yandan da Java’nın adil kullanım politikalarının hukuki yönünün tesis edilmesinde etkili olacak. Diğer bir deyişle, eğer mahkeme Oracle’ı haklı bulursa, Java kullanan diğer tüm teknoloji şirketlerinin de cüzdanı hazırda bulundurmasında fayda var.

Periscope bir yılı böyle geçirdi

3
Periscope bir yaşında. iOS ve web sürümleriyle 26 Mart 2015 tarihinde hayata geçen kullanıcı odaklı canlı yayın platformunda bir yılda 200 milyonun üzerinde yayın yapıldı. Bugün 24 saatte izlenen videoların toplam seyir süresi 110 yılı aşıyor. Twitter’a ait olan yayın kanalı bir yılda tartışmaların da odağında yer aldı. Örneğin biletle izlenen veya abonelik gerektiren spor müsabakaları ya da gala gösterimleri gibi deneyimlerin Periscope aracılığıyla kitlelere ulaştırılması, yayıncılar ve içerik üreticiler arasında gerginliğe neden oldu. periscope infografik Bir yıllık dijital macerasını kısa bir infografikle anlatan Periscope için iOS ve web sürümlerinin ardından Android platformundaki çıkış geldi. Apple TV ve GoPro desteği, harita bazlı arama, yatay ekran desteği, web üzerinde profiller ve Twitter entegrasyonu bir yıla sığdırılan gelişmeler arasında.

Periscope kaç kişiye ulaşıyor?

Kullanıcı bazlı veriler paylaşmaması nedeniyle servisin son olarak paylaştığı 10 milyonun üzerinde aktif kullanıcıya ne kadar daha eklendiği konusunu muallak bırakıyor. Buna karşın güçlü Twitter entegrasyonunun yanı sıra GoPro desteğinin video yayın ağına daha fazla abone çektiğini tahmin etmek güç değil. İnternet kullanıcılarının video çekme konusunda tabularının yıkılması neticesinde canlı yayın ağları yeni bir pazar haline geldi. Facebook’ta da kolayca yayın yapmayı sağlayan bir uygulama hayata geçti. Benzer şekilde YouTube da canlı yayın yapma olanağı sunuyor. Büyük şirketlerin ve hatta Jimmy Kimmel gibi ekran devlerinin kendi Periscope stratejilerini belirlemeleri sonucunda bu platformlara olan ilgi daha da artacak gibi görünüyor.