Apple da Amazon Echo’nun karşısına çıkıyor
Google’ın, geçtiğimiz hafta I/O konferansı sırasında duyurduğu kendi akıllı ev asistanından sonra şimdi de Apple, Amazon Echo’nun karşısına rakip ürün çıkarmak üzere kolları sıvadı.
Apple’dan sızan bilgilere göre firma kendi dijital asistanı Siri’yi temel alan bir sesli komutla aktive olan dijital asistan hazırlıyor. Böylece iPhone kullanıcıları, alışkın oldukları Siri ile evdeki uygulamalarını çalıştırabilecekler ve sesli komut vererek ışıkları açıp kapamak, istedikleri şarkıyı çaldırmak, akıllı ev uygulamalarına müdahale etmek gibi seçeneklere sahip olacaklar.
Öte yandan iPhone üreticisi dev firma, Siri’nin etkisini arttırmak için uygulama geliştiricilere Siri üzerinden servis verebilme imkanı tanıyacak. Böylece bir kullanıcı konaklayacağı otelleri Siri’ye sorduğunda Siri’nin bulduğu otele Booking üzerinden rezervasyon yapmasını da isteyebilecek ve tüm işlemlerini sesli komutlarla Siri üzerinden tamamlayabilecek.
Bu yeni özellikler, Siri’nin yaratıcılarının Apple’dan ayrılarak kurdukları yeni dijital asistan Viv’in yeteneklerini anımsatıyor. Viv de kısa süre önce duyurulmuş ve Hotels.com veya Uber gibi servislerle entegrasyonu dikkat çekmişti. Viv kullanıcıları sesli komutlarla Hotels.com üzerinden otel aratıp rezervasyon yaptırabiliyor veya Uber’den taksi çağırabiliyor.
Toyota Uber ile flört ediyor
Mayıs ayı, otomobil üreticilerinin otomobil paylaşım servislerini paylaşma ayı oldu. GM ve Volkswagen’in otomobil paylaşım servislerine yaptıkları yatırımları önceki haberlerimizde okuyabilirsiniz. Şimdi ise Toyota, dünyanın en büyük otomobil paylaşım/taksi uygulaması Uber’e ortak olmak için firma ile görüşmeye başladığını duyurdu.
İki firma ortaklıklarını daha verimli yapabilmek ve birbirlerini iyi tanıyabilmek için bir süre beraber çalışacaklarının altını çizdi. İki firmanın çalışanlarına memo ile duyurduğu işbirliğinin sonunda firmaların ortaklık ve yatırım kararı alması bekleniyor.
Deneme süresi içindeyse Japon otomobil devi, Uber sürücülerine uygun şartlarla leasing imkanı sunacak, Uber ise Toyota sahibi şoförleri yüksek oranda tercih edecek. Deneme sürecinin sonunda Toyota’nın yatırım firması ise Uber’e önemli büyüklükte bir yatırım yapacak ancak bu rakam henüz açıklanmış değil. Böylece Toyota Uber’in hissedarı olacak. Bir anlamda Uber, Toyota’nın alt markalarından biri olacak. İleride Uber şoförlerinin altında çok daha fazla sayıda Toyota görmek mümkün olacak.
Uber’in ABD’deki rakibi Lyft ise GM’den yatırım almıştı.
Henüz resmen açıklanmamış olsa da aynı iPhone’da olduğu gibi kendi başına (veya bir taşeronla) otomobil üretmek gibi “çılgın” bir fikre sahip olduğuna dair söylentilerin çıktığı ve ABD’de otomobil fabrikası ya da deposu olabilecek büyüklükte dev arazi ve fabrika ve depo binası aradığı bilinen Apple’ın da geçtiğimiz haftalarda Çin’in en büyük otomobil paylaşım servisine 2 milyar dolar yatırarak ortak olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor.
Apple’ın, iPhone üretiminde olduğu gibi Çin’li bir otomobil üreticisine kendi tasarımı olan otomobili taşeron olarak ürettirip araçları ABD’de ve dünyada satışa çıkarması da büyük ihtimal olarak görülüyor.
Tüm bu gelişmeler sonunda, otomobil paylaşım servislerinin büyük otomobil üreticileri arasında paylaşılması trendi artık inkar edilemez bir görüntü almış oldu.
Gett Volkswagen’den 300 milyon dolar aldı
Otomobil üreticilerinin araç paylaşım servislerini gelecekte otomobil satabilmeleri için en önemli enstrüman olarak gördüğünü ispatlayan bir gelişme de Avrupa’dan geldi. ABD’li otomobil üreticilerinin kendi otomobil paylaşım servislerini duyurmalarının veya mevcut servislere ortak olmalarının ardından Avrupalı Volkswagen de Avrupa’nın en büyük otomobil paylaşım uygulaması Gett’e 300 milyon dolar yatırdı.
Volkswagen Gett’in 2025’e kadar piyasadaki en büyük otomobil paylaşım servislerinden biri olmasını planlıyor. Artık Volkswagen’in de ortak olduğu otomobil paylaşım servisi aynı zamanda rakibi Uber gibi, otonom sürüş teknolojilerine sahip otomobillerle yakından ilgileniyor ve hatta bu konuda kendi teknolojisini de üretmek için çalışmaları var. Volkswagen’la ortaklığı sonrasında servisin VW’in sürücüsüz otomobil teknolojilerinden faydalanarak amacına hızla ulaşması bekleniyor.
Öte yandan, dünya otomotiv endüstrisi, yakın gelecekte şehirli insanın evden-işe, işten eve geçen hayat döngüsü içinde hafta sadece 4-5 saat otomobil sürme ihtiyacı duyacağını ve bunun için de otomobil satın almak yerine saatlik/günlük otomobil kiralama yöntemini tercih edeceğini düşünüyor ve bu nedenle otomobil paylaşım/kiralama servislerine büyük yatırım yapıyor. General Motors da geçen hafta kendi servisini iki ABD şehrinde kullanıma açtığını ve saati 6-8 dolardan kiralayacağı otomobilleri kendi çalışanları ile müşterinin evinin önüne kadar götürüp teslim edeceğini ve yine müşterinin istediği noktadan teslim alacağını duyurmuştu. 2025 ve sonrasında araçların otoyollarda sürücüsüz ve otonom olarak hareket edebilmesinin önü açıldığında, bu servislerin talep eden müşteriye kiralık otomobili tamamen otonom şekilde gönderip alması bekleniyor. Araçları teslim edip almak için ayrıca çalışan istihdam etme zorunluluğu ortadan kalktığında düşecek fiyatlarla birlikte büyük şehirlerde yaşayan yüz milyonlarca insanın çok yoğun şekilde otomobil paylaşım servislerini günlük olarak kullanmaya başlaması ve üstelik kendileri adına otomobil satın almaktan vazgeçmeleri bekleniyor.
Huawei, Samsung’a patent davası açıyor
Apple ve Samsung arasındaki patent savaşları nedeniyle yıllarca meşgul olan ABD mahkemeleri bu davaları sonuçlandırmı ve bir süredir ortalık sakinleşmişken şimdi de Huawei dava açıyor. Samsung’a dava açacak olan Çin teknoloji devi, Samsung’un patentlerini ihlal ettiğini savunuyor.
Çinli şirketin iddialarına göre, Samsung cep telefonlarında kendisine ait olan patentli teknolojileri ve yazılımları kullanıyor. Bu iddia ile Çin’de ve ABD’de dava açan şirket, daha önce Apple’ın yaptığı gibi, Samsung’tan milyar dolarlık tazminat kazanmak peşinde değil, aksine para cezası yerine Samsung’un patentlediği başka teknolojileri kullanmak ve patentlerde ortak sahiplik istiyor. Diğer bir deyişle, telefon piyasasında kullanılan teknolojilerde hak sahibi olarak diğer firmaların ürünleri üzerinde kontrol ve gelir elde etmek istiyor.
Huawei’nin bu talebi, davanın asıl amacının Samsung’u pazarlık yapmaya zorlamak olduğunu düşündürüyor. Şirket amacına ulaşırsa, pek çok başka üreticiyle yeni iş imkanları ortaya çıkacak. ABD’deki mahkemede işleri biraz zor olsa da, şirketlerinin dünya pazarlarına hakim olmasını isteyen Çin’deki mahkemelerde Huawei’nin elinin güçlü olacağı düşünülüyor.
Samsung ise henüz bu dava haberleri hakkında bir açıklama yapmış değil ancak daha önce Apple’dan ağzı yanan Samsung’un patent davalarına karşı çok daha hassas olduğu biliniyor. Samsung’un benzer bir hüsrana uğramaktan çekinmesi halinde iki firmanın mahkeme dışında kendi aralarında anlaşması da mümkün görünüyor.
Samsung Güney Kore için özel ağ kuracak!
Samsung, İnternet dışındaki en büyük özel ağı Güney Kore’de kuracak. Samsung ve SK Telecom’un duyursuna göre iki dev şirket, Güney Kore’de dışarıya kapalı, dahili bir ağ kuracaklar. Böylece ülke içindeki küçük internet nesnelerinin ve akıllı evlerin, internetten gelecek saldırılara ve internet kaynaklı sorunlara takılmadan çalışması mümkün olacak. Öte yandan, ülkenin internet alt yapısı da, sadece ülke içindeki hizmet ve servislere bağlanacak bu noktaların ağır trafiği altında zarar görmeyecek.
LoRaWAN (Long Range Wide-Area Network / Uzun mesafe geniş alan ağı) olarak tanımlanan bu yeni ağ, dünyadaki en büyük özel ticari ağ olacak. LoRaWAN’ın özelliği, düşük güçle çalışabiliyor olması nedeniyle maliyetinin çok düşük olması ve bu sayede akıllı evlerle küçük internet nesnelerinin basit iletişim ihtiyaçlarına cevap verebilecek olması. Örneğin, evin kapısına birinin yaklaştığını tespit eden sensörlerin evin akıllı asistanına sinyal göndermesi için LoRaWAN ağı kullanılacak. LoRaWAN’ın yeterli olmadığı noktada ise geniş bant internet alt yapısı devreye girecek. Yani, eğer evdeki kullanıcı kapıya kimin geldiğine bakmak için video kamerayı çalıştırıp yüksek çözünürlüklü video aktarımı başlatacak olursa evin kablosuz internet ağı kullanılacak. Ya da şehir hayatını takip eden, trafiği, insan yoğunluğunu, hava durumunu analiz eden sensörler yine bu ağa bağlı olacak.
Güney Kore’de ayrıca geniş alanlı kablosuz internet erişimi imkanı veren WiMax sistemi de uzun zamandır, hem de dünyada başka bir yerde WiMax uygulaması olmadığı dönemden beri kullanılıyor ve bu sayede semtler, büyük siteler geniş bant kablosuz internet şemsiyesi altında bulunuyor.
Snapchat piyasa değerini 20 milyar dolara mı taşıdı?
Fotoğraf paylaşımı ve sohbet üzerine odaklı, gençlerin büyük ilgi gösterdiği sosyal medya uygulaması Snapchat, yeni bulduğu yatırımla beraber, şirket değerini 20 milyar doların üzerine taşımış olabilir.
Firmadan henüz bir açıklama yapılmış olmasa da yeni ortaklar bulmak için yatırımcılarla görüşen Snapchat’in aradığı 175 milyon dolarlık fonu bulduğu ve bu satın almayla birlikte hisselerine 31 dolar düzeyinde değer biçildiği bilgisi sızdı. Böylece şirketin toplam değerinin 20 milyar doların üzerine çıktığı kabul ediliyor.
Snapchat, gençler arasında çok popüler bir uygulama ve sayısız yatırımcı grubu şirketten hisse almak için sürekli teklifte bulunuyor. Alıcı sayısı çok olunca da şirketin değeri sürekli yükseliyor. Uygulamaya daha önce yatırım yapanlar arasında Çinli e-ticaret servisi Alibaba, Suudi yatırım grubu Kingdom Holding Company ve hatta Yahoo da bulunuyor.
Günlük toplam 100 milyon aktif kullanıcı sayısına ulaşan mobil sohbet uygulaması aynı zamanda Facebook’un da en büyük endişelerinden biri. Facebook, kendi genç üyelerinin Facebook’u bırakarak zamanlarının çoğunu Snapchat’te geçirmeye başlamalarından endişe ediyor ve bu nedenle gençlerin ilgisini çekecek daha çok özelliği Facebook’a katmaya çalışıyor. Son haftalarda duyurulan video canlı yayın özellikleri de bu çabanın bir parçası.
Google şifre devrimini yıl sonunda yapacak
Şifreler dijital güvenliğimiz için çok önemli bir faktör ancak aynı zamanda dijital hayatı çok zorlaştıran bir etmen. Farklı servisler için farklı şifreler belirleme ve hatırlama zorunluluğu bir yük oluşturduğu kadar, her servis için aynı şifreyi belirlemek de bir güvenlik açığı sırasında tüm dijital servislere izinsiz erişim tehlikesini ve dolayısıyla kişiler ve kurumlar için dijital kıyamet senaryosunu güçlendiriyor.
Google yıllardır bu sorunu, yani şifre yükünü ortadan kaldıracak yeni bir teknoloji geliştirmek için çalışıyordu. Bu amaçla akla ilk gelen çözümler parmak izi veya iris taraması gibi biyometrik güvenlik kontrolleri olsa da Google çok daha doğal, daha hayatın akışı içinde, otomatik bir süreç geliştirmenin peşindeydi.
Şirket şimdi çalışmalarının sonuna gelmiş olabilir. Google’ın araştırma bölümünün başı Daniel Kaufman’ın Cuma günü yaptığı brifing medyanın dikkatine çok takılmadı ancak firma, sene sonunda Android uygulamalarında şifresiz güvenlik uygulamalarının devreye gireceğini açıkladı.
Böylece uygulamalar sizin yürüme, yazı yazma, koşma, lokasyon ve ürettiğiniz daha bir çok veriye bakarak, telefonun sizin elinizde olduğunuza ikna olacak ve herhangi bir şifre, parmak izi, güvenlik sorusu gerektirmeden açılacak. Kısacası Google telefon üzerinden topladığı verilerle sizi tanıyacak ve telefonun sizin elinizde olup olmadığını bilecek. Böylece bir yabancı telefonu eline aldığınca cihazınızın içeriğine erişemeyecek veya izin verdiğiniz bölümlere erişebilecek. Cihazı siz elinize aldığınızda ise telefon kısıtlamasız olarak çalışacak. Şifre sormayacak.
Minority Report gerçek mi oluyor?
Tom Cruise’ın başrolünde oynadığı 2002 yapımı sinema filmi Minority Report’a konu olan “polislerin suçu önceden tahmin etmesi” konsepti, Chicago’da gerçek olabilir. ABD’de her sene 3000 kişinin silahlı saldırıya uğradığı, suç oranının en yüksek olduğu şehri Chicago, şehrin ünlü çetelerini engellemek için yeni bir yöntem deniyor.
Büyük veriyi analiz ederek gerçekleşebilecek silahlı çatışmalara dair tahminler oluşturmaya çalışacak olan Chicago polis departmanı böylece 2,7 milyon insanın yaşadığı şehri daha güvenli bir yere dönüştürmek istiyor.
Büyük veriyi analiz ederken insanların suç geçmişini, eğitimini, ırkını, gelir durumunu, mesleğini, oturduğu adresi ve diğer değişkenleri de göz önüne alacak olan polis, birbiri ile husumeti olabilecek bireyleri veya oluşabilecek husumetleri tespit etmeye çalışacak. Böylece, hangi grupların birbirine karşı bilendiğini önceden bilen polis birimlerinin ilgili kişileri izlemeye alarak, silahlı saldırılar düzenlemelerini ve şiddet olayları yaratmalarını önlemeleri mümkün olacak.
Polis departmanının elinde ayrıca şehirde çetelerle ilişkisi olan 1400 kişinin ismi de bulunuyor ve veri analizi sırasında bu 1400 şüpheli öncelikli olarak incelenecek. 2016 yılında bu 1400 kişinin %70’nin silahlı saldırılara karışması veya silahlı saldırıya uğraması da listenin başarılı bir şekilde oluşturulduğunu kanıtlıyor. Ayrıca sadece geçen hafta bu listedeki 114 kişi, yine silahlı saldırı nedeniyle tutuklanmış bulunuyor. Polis ayrıca büyük veri dışında şehir halkının şikayetlerini ve uyarılarını da bu analizlere dahil edecek. Polis şefi, bu yeni sistemle polisin işini robotlara, yazılımlara bırakmadıklarını aksine polise yardımcı olacak yeni bir silah yarattıklarını da dile getiriyor.
Facebook her gün 200 milyon satır tercüme yapıyor
1,6 milyar kullanıcısıyla dünyanın her köşesinden insana hitap eden sosyal medya devi Facebook, aynı zamanda dünyanın en gelişmiş tercüme teknolojisine de sahip olabilir mi? Servisin, dil teknolojilerinden sorumlu Mühendislik Direktörü Alan Packer’ın açıklamalarına göre, Facebook her gün 200 milyon satır tercüme yapıyor ve her ay 800 milyon farklı insan bu tercümeleri okuyarak dünyayı anlıyor.
MIT’ın bir konferansında konuşan Packer’a göre Facebook şu anda dünyadaki 400 dili ve şiveyi anlayabiliyor ve birbiri arasında tercüme yapabiliyor. Ayrıca servis sadece kelimeleri değil, onların sosyal anlamalarını da analiz edebiliyor. Örneğin, bir kullanıcı yayınladığı postunda, “Paris’te bildiğiniz iyi bir otel var mı?” diye sorduğunda bu postu Fransız arkadaşlarının önüne öncelikli olarak çıkarılıyor.
Sosyal medya servisi ayrıca, kullanıcının postlarındaki yorumlarına, ifadelerine göre, aramalarda karşına çıkaracağı arkadaşlarını belirliyor veya diğer postları veya kişileri ararken bunları da göz önüne alıyor. Packer’a göre, sosyal medya servisinin tercüme teknoloji dünyanın birbirini anlamasının önündeki dil engelini kaldıran çok önemli bir gelişme.
Facebook’un veya Google ya da diğer teknoloji şirketlerinin tercüme servisleri için nihai amaçlardan biri, bu teknolojiyi duyduğunu anlayan ve kullanıcının kulağına çeviren minik bir çeviri kulaklığı yaratabilmek. Bu konuda yapılan çalışmalar var ancak şimdilik ortaya çıkan ürünlerin çok başarılı olduğu söylenemez. Öte yandan Google, fotoğraf üzerindeki metinleri tanıyıp hızla çevirebilen bir tarayıcı uygulamasına sahip ve bu sayede turistler yabancı ülkelerde tabelaları veya menüleri kolayca okuyabiliyorlar.
iPhone çok mu pahalı? Tim Cook bu soruya cevap verdi!
iPhone çok uzun süre satışlarını sürekli arttıran bir ürün olarak Apple’ı dünyanın en zengin şirketi haline dönüştürdü. Bu başarının ardından, iPhone’un 600 dolar düzeyindeki fiyatının da etkisi oldu. iPhone satışlarından büyük kar eden Apple, adet olarak Android telefonlardan çok daha az satmasına rağmen, iOS sistemli telefon satan tek firma olarak yüksek fiyatlı iPhone’ların satışından oluşan geliri kendi hanesine yazdığı için, akıllı telefon pazarının kaymağını yiyen firma olarak tahtını korumayı başardı. Ancak şimdi bu yüksek fiyata tepkiler yükseliyor. Peki Tim Cook bu konuda ne düşünüyor?
Ancak yeni raporlar bu gidişatın değişmeye başladığını gösteriyor. İlk defa satışlarının düştüğü gerçeği ile karşılaşan Apple nihayet politikasını sorgulamaya başladı. Satışlarını arttırmak için şimdi Çin ve Hindistan’a gözünü diken Apple’ın CEO’su Hindistan’daki bir röportajda, iPhone fiyatlarını çok yüksek bulup bulmadığı ve buna değiş değmeyeceği konusundaki bir soruya, fiyatın biraz yüksek olabileceğini kabul ederek cevap verdi. 600 dolar + vergi şeklindeki fiyatın Hindistan için biraz yüksek olacağını kabul ettiğini ve Hindistan’daki iPhone fiyatlarını tekrar mercek altına alacaklarını belirtti.
Hindistan’da 50-70 dolar aralığındaki Android telefonlar büyük ilgi görüyor ve çok adetli olarak satılıyor. Hindistan’da iPhone satışlarını arttırmak için operatörlerle görüşmeye giden Apple CEO’su, ülkede devlet başkanı gibi karşılanmış, başbakan ile özel görüşme yapmış ve bu sırada yine devlet başkanları gibi görüntü vermişlerdi.
Cook’un yeni açıklaması ışığında, kişi başı geliri düşük olan diğer ülkelerdeki tüketicilerin de iPhone fiyatları konusunda indirim istemesi bekleniyor.
Afrika’da çalıp Japonya’da paraya çevirdiler
Japonya’da 15 Mayıs’ta gerçekleştiği anlaşılan organize bir saldırı, Afrika’daki bankaların sadece 4 saat içinde 19 milyon doları dijital hırsızlara kaptırmasına neden oldu. Olay şimdi, dijital güvenlik ve bankacılık uzmanlarının yeni önlemler almasını gerektirecek.
Japonya’daki bankamatiklerden sadece 4 saat içinde 19 milyon dolar nakit para çalınmasına neden olan olay, Afrika’da çalınan kredi kartlarının vakit kaybetmeden Japonya’da nakit çekim için kullanılmasıyla yaşandı. Bankamatikler günlük sadece 900 dolar çekim izni verdiği için hırsızlar her kredi kartından sadece 900 dolar çekebildi. Ancak asıl ilginç olan 4 saat içinde farklı bankamatiklerde aynı anda yapılan işlemlerle bu çalıntı kredi kartlarından toplam 19 milyon dolar çekilmesi.
Japon polisi hırsızlık operasyonuna 100 kadar üyenin katıldığını hepsinin mümkün olan hızlı şekilde, ellerindeki tüm kartlardan 900’ar dolar çekerek operasyonu tamamladıklarını düşünüyor. Hırsızlık çok hızlı yaşandığı için Afrika’daki alt yapıları zayıf bankaların müşterilerine ulaşıp teyit almak için gerekli vakti bulamadığı ve kartları bloke etmekte geciktiği de anlaşılıyor.
Bu yeni hırsızlık yöntemi, sağlıklı alt yapı kuramayan bankacılık sisteminin her zaman risk altında olduğunu da gösteriyor. Türk bankaları çoğu zaman, müşterinin kartıyla, müşterinin yaşadığı ilden farklı bir ilde ilk kez alışveriş yapıldığını tespit ettiğinde sadece birkaç dakika içinde müşteriyi arayıp teyit istiyor. Müşteri teyit vermezse, banka hemen polisi bilgilendiriyor ve alışverişin yapıldığı üye iş yeri aranarak güvenlik kamerası kayıtlarının hazır edilmesini veya hırsız yakınlardaysa gözden kaçırılmaması, oyalanması istenebiliyor. Hırsız daha dükkandan uzaklaşmadan polis harcamayı yapan hırsızı yarım saatten kısa sürede yakalayabiliyor.
Şimdi Japonya ve Güney Afrika polisi ile Interpol de, dünya çapında dolaşıma çıktığı düşünülen bu 100 kişilik organize çetenin peşinde. Polis, çetenin kredi kartı bilgilerini uluslararası online alışveriş işlemleri sırasında çaldığını düşünüyor. Bir diğer deyişle, online alışverişlerde çok daha güvenli bir seçenek olan sanal kartları kullanmak tüketiciler için daha doğru bir hareket.
3D yazıcı ile üretilen ilk motosiklet
3D yazıcı teknolojileri, ABD başkanı Obama’nın başkanlık seçimleri sonrasında yaptığı konuşmada, yeni yüzyılın en önemli gelişmeleri arasında sayılmıştı. Obama’nın başkanlık süresi önümüzdeki sene dolacak ancak henüz 3D yazıcıları çok etkin şekilde günlük hayatımızda görebilmiş değiliz. Yine de endüstrinin özellikle prototip üretmek için 3D yazıcıları yaygın olarak kullandığını biliyoruz.
HP’nin geçtiğimiz hafta duyurduğu yeni süper hızlı 3D yazıcıları ise bu teknolojiyi seri üretime biraz daha yakınlaştırdı. HP’nin yazıcıları şimdilik tek renkli baskı yapabiliyor olsa da, kimi ürünleri çok hızlı olarak üretip doğrudan toplu veya perakende satışa sunmak mümkün olabiliyor.
3D yazıcılar konusunda ilginç bir gelişme de Avrupa’da yaşandı. Airbus’ın alt şirketi olan APWorks, 3D baskı teknolojilerindeki uzmanlığını kullanarak bir motosiklet üretti. Elektrikli motosikletin iskeleti tamamen 3D yazıcıda üretilirken, alüminyum karışımlı hafif bir metalin kullanıldığı motosikletin 35 kilogram ağırlıkla son derece hafif olması da dikkat çekti.
Saatte 80 km hıza çıkabilen LightRider isiml motosiklet 45 km/h hıza ise sadece 3 saniyede ulaşıyor. Pili 60 km boyunca enerji sağlayan motosikletin bataryası çıkarılıp değiştirilebiliyor. Böyelce bağajında önceden doldurulmuş yedek batarya taşıyan bir sürücü motosikletiyle yüzlerce kilometreyi, hiç şarj yapmadan gidebiliyor.
Firma motosikletlerin tanesini 56 bin dolara mal ediyor ve henüz satış fiyatı da belli değil. Aslında firmanın reklamını yapmak amacıyla sadece 50 adet üretilen “koleksiyon”daki motorları satın almak isteyenler şimdilik 2 bin dolar depozito yatırmak durumunda.
Ticari drone operasyonları Afrika’da başladı
Ticari drone operasyonları, robotlarla donanmış geleceğin ilk sembolü olarak kabul ediliyor. Otonom otomobiller, otonom garson robotlar, otonom hasta bakıcılar gibi, robotların günlük yaşama dahil olacağı gelecek senaryosunda günlük yaşama ilk katılacak robotların, minik uçan robotlar olacağı düşünülüyor.
Özellikle kargo teslimatları için drone’ların yoğun olarak kullanılması düşünülürken Amazon veya UPS gibi firmalar teslimatlarında otonom dronelar kullanmak üzere çalışmalara da başladılar ancak bu drone’ların kullanımı henüz sivil havacılık otoritelerinden gerekli onayları alamadı ve sadece test amacıyla belli bölgelerde denemeler yapılabiliyor.
Öte yandan UPS, ilk ticari drone servisini Afrika’da hizmete soktu. Ruwanda’da, kara yoluyla ulaşmanın zor olduğu bölgelere drone vasıtası ile ilaç göndermeye başlayan UPS bu servisi için tıbbi drone servisi Zipline ile işbirliği yapıyor. Ortaklığa ayrıca aşı geliştirmeyi ve ihtiyaç olan yere ulaştırmayı amaçlayan tıbbi bir kuruluş olan Gavi de dahil.
UPS’in ticari drone servisi Ruwanda hükumeti tarafından da destekleniyor. Böylece ilaç ve aşıların hızla bölgedeki köylere gönderimi mümkün olurken, hastalıkların yayılması veya tıbbi müdahalelerin hızla yapılması sağlanıyor. Bu yeni hizmet aslında ticari drone servislerinin denenmesi için de bir fırsat olarak görülüyor. UPS, Afrika’daki bu deneyim sayesinde, büyük şehirlerde büyük kazalara yol açmadan önce ticari drone operasyonlarının açık noktaları halinde bilgi sahibi olabilecek. Zipline ise yeni drone servisini Ruwanda dışına da genişleterek, ticari drone’lar ile ilaç taşıma işinden 1 milyar dolarlık gelir elde etmeyi planlıyor. Tüm bu operasyon başarıya ulaşırsa, ticari drone’ları önümüzdeki senelerde Avrupa, ABD ve Asya’daki büyük şehirlerin üzerinde uçarken de görebileceğiz.
Indiegogo iyi projelere alt yapı desteği sağlayacak
Topluluk fonlaması dünyasındaki krizler, bu alanda hizmet veren sitelere büyük darbe vurdu. Bazı projelerin büyük fonlar topladıktan sonra, proje sahiplerinin bağış paralarıyla ortadan kaybolması bu sistemin kötü amaçla kullanılabileceğini gösterdi. Üstelik, PayPal gibi dev bir ödeme servisinin de topluluk fonlaması sitelerinde yapılan bağışlarda geri ödeme garantilerini kaldırdığını duyurması, Kickstarter ve Indiegogo için tabuta çakılan çivi etkisi yarattı.
Indiegogo ise şimdi kendi servisi içindeki projelerin hayata geçebilmesi için önemli bir adım atıyor. Arrow Electronics firmasıyla iş birliğine giden fonlama servisi, kendi siteleri üzerinde açılan projelerden umut vadedenleri için üretim, mühendislik ve pazarlama desteği verecek. Projelerin Arrow Electronics üzerinden üretimini sağlayacak olan bağış servisinin bu sistem üzerinden proje sahiplerine sağlayacağı desteğin maddi karşılığı 500 bin dolara kadar çıkabilecek.
Proje sahipleri Arrow Electronics ile çalışmayı tercih ettiklerinde, üretim için gereken parçaların satın alımında, üretim süreçlerinde, mühendislik ve tasarım aşamalarında indirimler alacaklar ve elbette geniş bir dağıtımcı ağına kavuşacaklar. Ayrıca projenin üzerinde Indiegogo ve Arrow’un onay simgesi de yerleşecek, böylece kampanyaya bağış yapmak isteyenler kendilerini güven içinde hissedebilecekler.
Android uygulamaları lokasyona tepki verecek
Google’ın geliştiriciler konferansı I/O’da ortaya çıkan etkileyici yeniliklerden biri de, Android uygulama geliştiricileri için duyurulan yeni geliştirme aracı oldu. Bu araç sayesinde artık mobil uygulamaların, lokasyona bağlı olarak tepkiler vermesi mümkün olacak.
Yeni geliştirici aracının yeteneklerine örnek olarak, bir kullanıcının aracıyla ilerlerken eczaneye yakınlaşması halinde, not veya alarm uygulamasının alarm vererek, biten ilacını alması için eczaneye uğrayabileceğini hatırlatması gösterilebilir. Veya kullanıcının işe gidiş, dönüş saatlerinde navigasyon veya alarm uygulamalarının dışarıdaki hava durumu hakkında bilgi veren bir not göstermesi mümkün olabilecek. Akıllı ev uygulamaları ile birleştirilebilecek yeni yetenekler sayesinde kullanıcı işten eve doğru yaklaştığında navigasyon uygulaması akıllı ev uygulamasına müdahale ederek evdeki kaloriferi/kombiyi önceden çalıştırıp kullanıcı eve vardığında evin sıcak olmasını sağlayabilecek. Aynı şekilde sabah evden çıktıktan sonra kombiyi otomatik olarak kısarak, hatta açık kalan ışıkları, elektronik cihazları kapatarak tasarrufa katkıda bulunabilecek.
Google’ın, Awareness API ismini verdiği yeni geliştirici araçları sayesinde mümkün olacak bu yeteneklerin, önümüzdeki yıla kadar Android ekosisteminde ortaya çıkması bekleniyor. Awareness API de önümüzdeki günlerde indirmeye açılacak ve geliştiricilerin kullanımına sunulacak. Yeni araç sayesinde uygulamaların diğer cihazların konumlarını okuma imkanı da olacak. Böylece küçük IOT cihazlarla etkileşim mümkün olacak. Örneğin, kapıya takılacak bir akıllı kilide internetten müdahale etmek mümkün olacağı gibi, evin sahibi telefonuyla birlikte kilide doğru yaklaştığında kapı otomatik olarak açılacak, telefon kapıdan uzaklaştığında kapı tekrar kilitlenecek. Yeni API sayesinde çok sayıda farklı uygulama geliştirilebilecek. Bakalım, yaratıcı zekalar hayatımıza hangi yeni yetenekleri katacaklar?
Area 120: Google’ın şirket içi Startup’ı start aldı
Teknoloji dünyasının devleri, çoğu zaman başka bir devin içinden doğuyor. Bir şirkette çalışırken yan proje olarak üzerinde çalıştığı ürünü ticarileştirebilen çalışanlar işten ayrılıp kendi şirketini kurabiliyor ve böylece piyasada yeni devler doğabiliyor. Google şimdi bu tür “yan projelere” sahip çalışanlarını desteklemek amacıyla Area 120 isimli yeni bir girişim kuruyor.
Area 120, Google içinde çalışan kişilerin yan projelerini destekleyip bir startup haline getirmeyi amaçlayan bir kuluçka servisi. Bu servis, Google çalışanlarının normal mesailerinin %20’sini, kendi kişisel yan projelerine ayırmalarını sağlıyor. Serisin ismindeki 120 de buradan geliyor.
Google, Area 120 hakkında henüz resmi bir açıklama yapmış değil ama şirket içindeki bu oluşumun varlığını şirketin CEO’su Sundar Pichai de bir röportaj sırasında onayladı.
Area 120’nin tam fonksiyonu, şirket çalışanlarının fikirlerini destekleyerek, beraber kazanmak. Çalışanlar umut vadeden fikirlerini kolayca geliştirmek için fırsat yakalamış olacak, işten ayrılıp geleceklerini riske atmadan startuplarını kurmuş olacaklar ve Google garantisi ile projelerine fon bulmuş olacaklar, Google da bu yeni fikirlerin yaratacağı gelire ortak olacak. İki taraf da bir win-win ilişkisi yaşayacak.
Microsoft servislerindeki terörizm içeriklerini takip edip temizleyecek
Terör örgütlerinin interneti özgürce kullanabilmeleri, kendilerine militan ve taraftar toplayabilmek için propaganda yapabilmeleri veya bombalama gibi eylemler için gerekli haberleşmeyi internet üzerinden rahatça gerçekleştirebilmeleri dünya çapında bir sorun. ABD de güvenlik kurumları, Facebook, Twitter gibi sosyal medya servislerini terör organizasyolarına karşı mücadelede ortak hareket etmeleri için sıkıştırırken Microsoft da terör propagandasına karşı kendi politkasını açıkladı.
Yazılım devinin blogunda yayınladığı yeni politikasına göre şirket artık tüm online hizmetlerini dikkatle tarayacak ve terör örgütleriyle ilintili hesapları servislerinden banlayacak. Online servislerinde terör propagandası içeren yayınları kaldıracak, Xbox Live, Outlook kullanıcı versiyonu ve doküman paylaşım servisi Docs dahil olmak üzere Microsoft’un tüm servisleri bu yeni politika ile taranacak.
Bing servisi içinde de terör propagandası yapan siteler arama sonuçlarında çıkmayacak. Ancak bunun için devlet yetkililerinin Microsoft’a başvurarak ilgili web sitesinin terörle bağlantısı olduğunu bildirmesi gerekecek. Yani Microsoft yargılama yapmayacak.
Firma, Docs gibi servislerinde yer alan içeriği ise, Birleşmiş Milletler’in belirlediği terörizm listesi ışığında değerlendirecek ve bu listede yer alan örgütlerle ve aksiyonlarla bağlantılı içerik ve hesapları kaldıracak. Şirket ayrıca özel bir web sayfasını da yayına alacak ve bu sayfadan kullanıcılar, rastladığı terörist içeriklere dair şikayette bulunabilecek. Firma şikayet edilen içeriği inceleyecek ve şikayeti haklı bulursa içeriği kaldıracak. Yazılım devi ayrıca bu tür içerikleri, terörizmle bağlantısı bilinen görselleri, videoları otomatik olarak bulacak özel bir tarayıcı teknolojisinin geliştirilmesi amacıyla çalışma da yapıyor. Yani, örneğin bir terörist örgütün liderinin fotoğrafı bilindiğinde o kişiye ait tüm fotoğrafları ve hatta çizimleri tespit edip bulabilmek ve böylece örgütün propagandalarını engellemek mümkün olacak.
Amazon neden otel satın aldı?
Dünyanın en büyük e-ticaret servislerinden birine dönüşen Amazon, şimdi de hayır işlerine mi el atıyor? Amazon, dün yaptığı açıklamada, Seattle’da eski bir oteli satın aldığını ve oteli şehirdeki evsizler için geçici barınma evine çevireceklerini vurguladı.
2017’de hizmete açılacak olan bina, bölgedeki bir hayır kurumuyla ortak yönetilecek. 60 odaya sahip otelde 200 kişiye kadar barınma sağlanabiliyor. Çocuklar için oyun odası, yemekhaneler, çamaşır odaları bulunan otelde çalışan sayısı minimumda olacak ve evsizlere temel ihtiyaçları temin edilecek. Ayrıca Amazon’un müşkül durumdaki insanlara bağış yapılmasını sağlayan Wish List isimli siteden de otelde kalan evsizlere elbise, ayakkabı, yiyecek, iletişim cihazları için bağış yapılması sağlanacak.
Amazon aslında binayı tam anlamıyla “iyilik” olsun diye almış değil. Binanın bulunduğu arazi çok değerli ve Seattle’daki dev gökdelenler arasında yer alıyor. Amazon 2017’den sonra burada, kendi ihtiyacı olabilecek dev bir ofis binası inşaa etmek istiyor. Ancak o planlar netleşene kadar küçük otel binası, evsizler için barınak olarak kullanılacak. Bina yıkıldıktan sonra ise içerideki evsizler, bölgedeki diğer 6 barınağa transfer edilecek.
Tesla, Model 3 için Panasonic’ten yatırım bekliyor
Elon Musk’ın sahibi olduğu elektrikli otomobil üreticisi Tesla, 2018 yılı içinde 500 bin adet otomobil üretmeyi planlıyor. Bu amaçla tasarladığı düşük fiyatlı elektrikli otomobil Model 3’ün ön satışından ise şimdiden yüz milyonlarca dolarlık sipariş aldı. Ancak Tesla’nın üretimi hayata geçirebilmek bir eksiği var: 500 bin adet dev elektrik bataryası.
Bu kadar büyük miktarda elektrikli otomobil üretebilmek için gereken dev pilleri üretecek bir fabrika ise şimdilik dünya üzerinde mevcut değil. Tesla o fabrikaya sahip olabilmek için geçtiğimiz yıl temel atmış ve dünyanın en büyük fabrikasının inşaatına başlamıştı. Ancak bu inşaatın tamamlanmasında Japonya’nın dev elektronik üreticisi Panasonic’e de görev düşüyor. Fabrikada Tesla ile ortak olan Panasonic’in, inşaatın tamamlanması için kendi payına düşen 1.6 milyar doları ödemesi gerekiyor.
Panasonic, şimdi yaptığı açıklamada, bu fonlamayı sağlamak için acele ettiklerini vurguladı. Tesla’nın 2018 hedeflerine ulaşabilmesi adına kendilerinin bir şişe ağzı yaratmak istemediklerinin altını çizen Panasonic, fabrikanın tamamlanması gereken fonu bir an önce sağlayacaklarını açıkladılar. Böylece elektrikli otomobillerin seri üretimi için gerekli olan yüksek teknoloji ürünü yeni bataryaları üretecek olan Giga fabrika 2018’den önce faaliyete başlayacak.
Panasonic, aslında küçük elektronik cihazlar üretmesiyle tanınıyor ancak bu firma bu ürünlerden çok memnun değil çünkü kar payı çok küçük olan bu cihazların hem lojistik maliyetleri çok fazla hem de piyasadaki sayısız rakiple uğraşmak zorunda kalan firma sürekli pazar payı kaybetme riskiyle karşı karşıya… Oysa otomobil bataryası üretmeye başladığında, dünyadaki az sayıdaki üreticiden biri olacağı gibi Giga fabrikanın ortağı olarak, dünyadaki hızla artan elektrikli otomobil satışlarından büyük bir pay elde edecek.
Yine de Pansonic için risk yok değil. Eğer Model 3 başarısız olursa, Panasonic’in yatırımını geri alması biraz uzun zaman alabilecek. Model 3’ün başarısızlığı halinde, uygun fiyatlı elektrikli otomobillerin seri üretime girmesi 4-5 yıl daha ileri atabilir. Ancak Elon Musk’ın bugüne kadar el attığı işlerin başarısız olmadığı (Uzaya çıkarken patlayan birkaç NASA roketi hariç) düşünülürse, Panasonic için şimdilik endişelenecek bir durum yok.