Perakendecilikte inovasyon hızlanıyor
Resmi açılışı Ekim 2015’te Lille’de, perakende rekabetçilik grubu Pôle de Compétitivité des Industries du Commerce (PICOM) dahilinde gerçekleştirilen Shopping Innovation Lab, perakendeciler ve marka üreticilerine özel bir geliştirme, simülasyon, teknoloji testi, değerlendirme ve uzmanlık merkezi olma niteliği taşıyor.
Merkez, mağazalar için yenilikçi çözümler geliştirme ve test hizmetleri, perakendeciler ve marka üreticilerinin yeni görsel ticari projelere başlayabileceği ve bir mağaza ortamının sanal ikizinde gezinip etkileşim kurabileceği kapsayıcı bir sanal gerçeklik odası içeriyor. Bu sanal evrende, ürünlerinin görünüşünü ve etkinleştirme kampanyalarını değerlendirebiliyor, yeni mağaza konseptleri oluşturabiliyor ve tüketici deneyimini zenginleştirmek için günlük ticari verimliliği geliştirebiliyorlar.
Shopping Innovation Lab, mağaza yenilikçilik hizmetlerinin bir parçası olarak Dassault Systèmes’in “Perfect Shelf” endüstriyel çözüm deneyimini içeriyor. Dassault Systèmes’in Fransa’daki sertifikalı satıcısı olan Kalista Solutions, bu ortaklık için 3D içerik, teknik uygulama ve kapsamlı ticari deneyim sağlayacak.
3DEXPERIENCE platformunu temel alan “Perfect Shelf”, gelişmiş bulut tabanlı 3D modelleme ve görselleştirme uygulamalarından faydalanarak raflar, aksesuarlar, ürünler, aydınlatma ve promosyon malzemelerini içeren mağaza koridorlarının gerçekçi görünümlerinin yanı sıra tüketicinin bakış açısından kapsayıcı bir alış veriş deneyimi sağlıyor.
FBI çözümü buldu, iPhone davasını kapattı
Kaliforniya’nın San Bernardino şehrinde 2 Aralık 2015 günü gerçekleşen ve 22 kişinin hayatını kaybettiği saldırı, teknoloji dünyasında benzeri görülmemiş bir davanın fitilini ateşledi. Olayın faillerinden biri olan Syed Rizwan Farook’a ait olan bir iPhone cihazındaki verilere erişmek isteyen Adalet Bakanlığı’nın destek talebine olumsuz yanıt gelince Apple FBI ile bir anda karşı karşıya geldi.
Ne koşulda olursa olsun, kullanıcı gizliliğinden ödün vermek istemeyen Apple, aynı zamanda diğer ülkelerde benzer taleplere kapı aralayacağı gerekçesiyle “devlet zoruyla telefona sızmaya” yanaşmıyor. FBI ise davada kritik rol oynayan böylesi bir işlem için Apple’ı sonuna kadar zorlamaya kararlı…
Apple FBI mücadelesine üçüncü şahıslar dahil oldu
İki gün öncesine kadar tablo bu şekildeydi. Adalet Bakanlığı, Apple karşısında Kaliforniya mahkemelerinde açtığı davayı dün geri çekti. Sebebi ise araya giren gizemli bir üçüncü tarafın, telefondaki bilgileri ele geçirmek için FBI’a yardımcı olarak Farook’un iPhone’una girebilmesi oldu. Bakanlık açıklamasına göre “Hükümet şüphelinin telefonundaki veriye başarıyla ulaştı ve artık Apple’ın mahkeme kararıyla mecburi desteğine ihtiyacı yok.” Devlet organları geçtiğimiz hafta ortaya çıkan bu gizemli yardımcının destek önerisi üzerine davayı ertelemişti. Anlaşılan önerilen yöntem işe yaradı ve federaller iPhone içindeki kritik verilere ulaşmayı başardı. Apple yetkilileri konuyla ilgili sessizliklerini korurken, hükümet kanadı kullanılan yöntem ya da iPhone içinde erişilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı hakkında bilgi vermedi. Ayrıca, hükümetin bu yöntemi gelecekteki benzer davalarda da kullanıp kullanmayacağı şimdilik bilinmiyor. Yetkiler “Şimdilik San Bernardino davasına odaklanmış durumdayız. Gelecekteki senaryolar hakkında yorum yapamayız” diyor. Yöntemin şüpheliye ait olan iOS 9 yüklü iPhone 5C dışında bir model ve yazılım sürümünde çalışıp çalışmadığı da şimdilik meçhul.HP, geleceğin sınıflarını İstanbul’da sergileyecek
HP Inc. eğitim alanına yönelik yeni PC’lerini ve yazılım çözümlerini gün yüzüne çıkardı. Öğrenciler, öğretmenler ve toplum için anlamlı eğitim sonuçları oluşmasını destekleyecek yeni çözümler ve programlar arasında Education Edition dizüstü bilgisayarlar, School Pack 2.0 yazılımı ile HP ve Microsoft’un Reinvent the Classroom Programı bulunuyor.
HP olarak, her öğrencinin bir sistemin standart ürünleri haline gelmesindense yaratıcı birer birey olma fırsatına sahip olmaları gerektiğini düşündüklerini ifade eden HP Türkiye PC Kategori Müdürü Ece Ergüven, HP’nin öğretmenlere ve öğrencilere öğrenimi standartlaşmayan araçlar sunma misyonunu benimsediğini kaydediyor. Ergüven, bu araçların eğitimi daha esnek, işbirliğine daha yatkın ve daha dinamik olmanın yanında daha özgün bir hale getireceğini sözlerine ekliyor.
HP Education Edition Dizüstü Bilgisayarlar günlük akademik kullanımın zorlu şartlarına dayanabilecek şekilde geliştirildi. Windows 10 ile öğrenim için tasarlanan ürünler ders anlatımını, derse katılımı ve eğitime yönelik etkin kullanım şartlarını iyileştiren yenilikçi araçlara sahip. Sınıf yaşamının şartlarına uygun pil ömrüyle tanıtılan cihazların özellikleri arasında bulut tabanlı Eğitim Yönetim Sistemleri, değerlendirmeler ve online eğitim programları için premium seviyede kablosuz teknoloji yer alıyor. Yine sınıf şartlarına uygun dayanıklı bir tasarıma sahip olan bilgisayarlar bu yeteneği kauçuk kaplamayla elde ediyor. Bu ürün ailesindeki HP ProBook 11 G2 Education Edition dizüstü bilgisayar 18 saate kadar pil ömrüne sahip. Bir diğer model olan HP ProBook 11 EE ise Windows 10 işletim sistemiyle geliyor ve opsiyonel olarak dokunmatik ekranla alınabiliyor.
HP School Pack 2.0 ise, iş birliğine dönük, standartlara uygun ve kişiselleştirilmiş eğitim için tasarlanmış, yalnızca Windows cihazlarına özel, yepyeni bir dijital araç ve içerik çözümü olarak öne çıkıyor. School Pack 2.0 bir dizi eğitsel, yönetsel ve ek ihtiyaçlara yönelik aracı içerisinde barındırıyor. Yazılım süitinin en önemli parçalarından biri HP Classroom Manager Student Edition öğretmenlere sınıftaki PC’leri yönetme ve öğrencileriyle kolaylıkla iletişim kurma imkânını tanıyor. HP School Pack 2.0 yazılım paketinde yer alan diğer özellikler ise şöyle sıralanıyor: Fishtree’nin oluşturduğu HP Uyarlanabilir Öğrenme, HP Prime Graphing Hesap Makinesi Uygulaması, Classlink Tek Oturum Açma, Programlama Öğreten Codecademy, Corinth Classroom, Müfredat Matrisi, Oxford Advanced Sözlük ve PASCO SPARKVue.
HP School Pack yazılım süitinin yeni özelliklerinden biri de BT kaynaklarını en düşük seviyede kullanarak okullarda BT yönetimini kolaylaştıran bulut tabanlı uygulama HP Touchpoint Manager . HP Touchpoint Manager sayesinde verileri, cihazları ve kullanıcıları yönetmek ve güvenceye almak kolaylaşıyor. Okullardaki BT yöneticileri HP Touchpoint Manager’ı kullanarak oluşan aksaklıkları gerçek zamanlı ve kolayca giderebilecekler. Ayrıca farklı cihazlar, markalar ve işletim sistemleri arasında tek tıkla çalışabilen güvenlik politikaları da uygulayabilecekler.
Sınıf kavramı yeniden keşfediliyor
HP ve Microsoft ortak geliştirdikleri Reinvent the Classroom (Sınıfı Yeniden İcat Et) programını da duyurdu. Tüm dünyaya yönelik bu girişim, öğretici inovasyona ve hem Windows 10 hem de HP çözümlerini temel alan yeni nesil öğrenim deneyimlerine ilham vermeyi hedefliyor. Reinvent the Classroom son teknoloji ile donatılmış Öğretim İnovasyon Stüdyolarını tüm dünyada 60’tan fazla okula yerleştirerek harmanlanmış öğrenime, uluslararası iş birliğine ve eğitim alanında “kendin yap” akımına destek verecek. Microsoft Office 365, Skype ve HP Adaptive Learning (Uyarlanır Öğrenme) gibi araçlar sayesinde bu okullar öğrenimin geleceğini şekillendirecekler.
HP’nin eğitim dünyasına özel sunduğu ürün ve çözümleri tanıttığı Educashow, 31 Mart – 3 Nisan tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecek.
iPhone kullanıcıları parayı oyuna harcıyor
Uygulama pazarlama servisi SensorTower, ABD’deki kullanıcıların geçtiğimiz yıl mobil uygulamalar için ortalama 35 dolar harcadığını açıklayan iPhone araştırması sonuçlarını yayınladı. 2015 yılı içinde aktif olarak kullanılan 110 milyon iPhone üzerinden alınan veriyi kullanan araştırmada, Consumer Intelligence Research Partners (CIRP) tahminleri ve panel bazlı kaynaklar da kullanıldı. Harcama verileri ise SensorTower’ın kendisine ait.
Araştırmanın detaylarına indiğimizde ise kullanıcıların en çok parayı oyuna harcadığını görüyoruz. Ortalama harcama tutarı olan 35 dolar üzerinden 25 dolar ile oyun satın alıyoruz. Yine ortalama verilere dayanarak, 2015’te müziğe 3,40 dolar, sosyal medya uygulamalarına ise 1,80 dolar harcamışız. Daha doğrusu ABD’de yaşayan ve iPhone kullananlar varlıklarını bu şekilde tasarruf buyurmuş.
Eğlence için harcanan 1 dolar ve yaşam tarzı uygulamalarına verilen ortalama 0,40 dolar bu alanda mutluluğu daha başka platformlarda aradığımızın bir işaretçisi olabilir.
iPhone araştırması: Fotoğraf uygulamalarını denemeyi seviyoruz
Cihaz başına ortalama 10,5 oyunun indirildiği 2015 yılında, aynı verilere göre geçen yıl 3,4 adet fotoğraf ve video uygulaması, 3,3 sosyal medya uygulaması, 2,7 eğlence ve 2,3 yaşam tarzı uygulaması denemiş Amerikalılar. “3,4 fotoğraf uygulaması nasıl olur?” demeyin, 375 milyon toplam indirme sayısını başta belirttiğimiz 110 milyon iPhone’a bölünce sonuç böyle çıkıyor olsa gerek. Bu verileri baz alan SensorTower, mobil oyun geliştirmeyi planlayanlar için motive edici bir veriyi ortaya koyuyor; yüklenen her bir oyun (10,5 ortalama) yaklaşık 2,43 dolar (25 doları yüklemeye bölünce) kazandırıyor. Matematik sınavını andıran raporda ayrıca en az indirilen uygulamaların Sağlık kategorisinde olduğu ve Kataloglar’ın neredeyse hiçbir iPhone’a indirilmediğine dikkat çekiliyor. SensorTower raporunu önceki günlerde paylaştığımız Swrve verileriyle kıyasladığımızda, mobil oyun geliştiriciliği için kolları sıvarken, her şeyden önce hedef kitleyi belirlemek gerektiğini hatırlıyoruz. Çünkü o rapor da ücretsiz oyunları yükleyen her bin kişiden sadece ikisinin oyun içi satın alım gerçekleştirdiğini belirtiyordu.Google AdWords kullanıcılarına müjde!
İyi bir ajansla anlaşması olmayan blog yazarlarının ve web sitesi sahiplerinin en büyük gelir kapısı genelde Google reklamlarıdır. Siz onu bir de Google’a sorun. Milyonlarca kullanıcının bulunduğu Google AdWords reklam ağı, geçtiğimiz yıl toplam 74 milyar dolar kazanan Google’ın da ana gelir kaynağını oluşturuyor. Şirket en fazla parayı Arama sonuçları, Gmail ve YouTube gibi ücretsiz servislerinde görüntülediği reklamlardan kazanıyor. Hal böyle olunca, AdWords üzerinde yapılacak en ufak bir değişiklik Google’ın bilanço rakamlarını doğrudan etkileme potansiyeline sahip.
Google, biraz da bu yüzden, Materyal Tasarım adını verdiği ve “düz tasarım” (flat design) yaklaşımını benimseyen arayüz güncellemesini AdWords tarafında bugüne kadar bekletti. Hatta şirketin bu dev reklam servisi son sekiz yılda hiçbir tasarım değişikliği görmedi. Dolayısıyla Google’ın AdWords’ü Materyal Tasarım’a taşıması büyük önem arzediyor. Öyle ki Google geçişin pürüzsüz gerçekleşebilmesi adına dönüşüm için kendine bir yıl süre tanıyor: Bir grup kullanıcıyla bugün itibarıyla başlayan Materyal Tasarım geçişinin dünya üzerindeki tüm AdWords kullanıcılarına yayılması 2017’yi bulacak.
Fast Company bize dönüşümün mobil ile sınırlı kalmadığını, çok daha zengin içeriklerin barındırıldığı devasa bir multimedya dünyasına geçiş yaptığımızı hatırlatıyor. Mobilin ötesinde artık video ve sosyal medya da şirketlerin reklam ve pazarlama stratejilerinde kilit rol oynuyor. Google AdWords’e son güncelleme geldiğinde ise henüz iPad piyasaya sürülmemişti ve akıllı telefon furyası başlamamıştı: Kullanıcıların büyük çoğunluğunun elinde halen kapaklı telefonlar vardı.
AdWords ana sayfasına girdiğinizde, Excel sayfalarına benzer tasarımlarla kampanya sayfanız sizi karşılıyor ve satın aldığınız kelimeleri görüyorsunuz. Ancak bunların hangilerinin hangi kampanyalarda bir arada kullanıldığını ya da hangi platformlarda aktif olduklarını (alt sayfalara girmeden) ayırmak oldukça güç.
Greg Rosenberg bunun için anketlerin ve standart araştırmaların çok ötesinde çalışmalar yaptıklarını belirtirken, “Kullanıcılarımızın AdWords’ü nasıl kullandıklarını saatlerce onların kendi ofislerinde izledik. Sonra da kendi laboratuvarlarımızda prototip ve test çalışmalarına başladık. Sahip olduğumuz tüm teknolojiyi bu tasarım değişikliği için kullandık” diyor.
İnternet dünyası, Google AdWords’ten hızlı değişti
Kabul etmeliyiz ki internet sekiz yıl önceki internet değil. Henüz 2010 yılında gerçekleştirilen reklam kampanyaları ve irili ufaklı şirketlerin pazarlama stratejileri ile bugünkü çalışmaların alakası yok. Dolayısıyla AdWords için altyapı ve işlev olarak da köklü bir değişim kaçınılmazdı. Materyal Tasarım bunun için mükemmel bir bahane olacak. Servisin 15 yıl önce sadece 350 müşteriyle hayata geçtiğini belirten Google kullanıcı deneyimi şefi Greg Rosenberg, pazarlama dünyasındaki dinamiklere bağlı olarak en son sekiz yıl önce güncelleme yapıldığını söylerken; “Fakat bu tasarım, aramaların masaüstü bilgisayarlarda yapıldığı bir dünyaya aitti. Bugün reklam dünyasındaki en büyük dönüşüme, mobile geçişe, tanıklık ediyoruz” ifadesini kullandı.
Google basit, AdWords hariç
Google tüm hizmetlerinde basitliği ve kullanıcı dostu yapısıyla biliniyor. Siz bunu bir de AdWords kullanıcılarına sorun. Her ay binlerce liralık reklam verenler bile bir aracı olmaksızın pazarlama kampanyalarını AdWords üzerinde başarıyla yürütemiyor. Öyle ki sırf bu amaçla “dijital reklam ajansları” adı altında dev bir sektör doğdu. Sekiz yılın ardından tasarımda böylesi köklü bir değişiklik yapmak ise büyük bir risk. Zira reklam hizmeti alanlar sadece yerel esnaf ya da e-ticaret siteleri değil; dünyanın en büyük şirketleri ve hatta şirketin ezeli rakipleri bile konu dijital pazarlama olunca “internetin giriş kapısı” konumunda bulunan Google’a yönelmek zorunda kalıyor. Arama devi bu yüzden ince eleyip sık dokumak istiyor.
Google AdWords yeni tasarımında neler sunacak?
Öncelikle kelimelerin yerini grafikler alacak. Önümüzdeki yıl içinde geri dönüşlere bağlı olarak sık aralıklarla mini güncellemeler alacak olsa da, Google AdWords artık kelime odaklı değil, Overviews adı verilen genel görünüm tablolarına odaklanan bir yapıya dönüşecek. Bu tabloların altında her bir kampanya için performans değerlendirmeleri, yan tarafta ise bu kampanyaların masaüstü bilgisayarlar, tabletler ve telefonlardaki yansımaları görülebilecek. Herhangi bir kampanyaya tıklayınca karşılaşacağınız detay sayfasında yine grafik odaklı genel görünüm korunacak. Google içeriğin ön planda olacağı, kullanıcılara her bir sayfayı infografik kıvamında sergileyeceği bir tasarıma hazırlanıyor. Artık kelimeler arasında kaybolmak yerine, ihtiyaç duyduğunuz veri sayfayı açtığınız anda adeta size doğru hücum edecek. Düzenli olarak para ödeyen bir milyonun üzerinde müşteriyi memnun etmek hiç kolay değil. Ancak Google bunu başarmak zorunda. Bakalım şirketin AdWords Materyal Tasarım güncellemesi müşterilerden nasıl geri dönüş alacak…Bu oyunu kazanan Uber’de mühendis oluyor!
Uber hızla büyüyor ve bu büyümeyi sağlıklı şekilde sürdürebilmek için yeni yeteneklere ihtiyacı var. Dev bir taşıma hizmetinin mühendis aramak için ilk bakacağı yer neresi olurdu? Elbette kendi müşterileri. Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli eyaletlerinde kullanıcılar, bindikleri araçta akıllı telefonlarına gelen bir mesajla en hızlı büyüyen startup’lardan birinde mühendis olma fırsatı yakalıyor.
Code on the Road (Yolda Kodla) adını verdiği bir mini programcılık oyunuyla Uber kendi kullanıcılarının becerilerini sınıyor ve belirli bir puanın üzerinde başarı yakalayan müşterilerine kendi bünyesinde çalışma imkanı tanıyor. Şirketin yaptığı açıklamaya göre bu yarışma ABD’de teknolojiyle ilgili işlerin yoğunlukta olduğu şehirlere odaklanış durumda.
Uber ile hem eğlenin, hem iş bulun!
Şirket adına BusinessInsider’a açıklama yapan bir yetkili, “Sorunlarımızın üstesinden gelirken ekibimize destek olacak potansiyel iş adaylarımıza erişmenin yeni yollarını her zaman arıyoruz. Eğer teknoloji alanında çok fazla istihdamın olduğu bir yerde yaşıyorsanız, Code on the Road yarışmasını yolcu uygulamamızın içinde görebilirsiniz” ifadelerini kullandı. Böylelikle yolcular herhangi bir mülakata girmeden önce becerilerini doğrudan mobil uygulama üzerinden kanıtlayabiliyor.Oyunu deneyenlerin yaptığı paylaşımlara göre Code on the Road üç ayrı kodlama yarışı içeriyor. Katılımcıların her biri için 60 saniyelik süresi bulunuyor. Yeterince iyi puan kazanan oyuncular, uygulama üzerinden Uber ile bağlantı kurarak iş başvurusunda bulunabiliyor. Geçtiğimiz günlerde online ve mobil altyapısında zaafiyet ya da hata bulanlar için 10 bin dolara kadar ödül vereceğini açıklayan Uber, kendi ihtiyaçlarına hitap ettiği topluluk ile çözüm bulma konusunda güzel bir örnek sergiliyor.Uber gave me a "HACKER CHALLENGE" while in the car today. Apparently "HACKER" means "can implement quicksort". pic.twitter.com/zZVkfkNub4
— [email protected] (@jxxf) March 12, 2016
Bu banka kartı sadece bir defa kullanılabiliyor!
Sanal banka kartı şöyle dursun, doksanlı yıllarda bir bankadan kart çıkarmak bile zorlu ve zahmetli bir süreçti. Bankayı bu kartı bir insan evladının, para yatırıp çekmek için kullanacağına ikna etmek deveye hendek atlatmaktan zordu. Takvimleri bugüne çektiğimizde ise banka şubesine gitmeyi bırakın, evinizden çıkmaya ihtiyaç bırakmayacak şekilde size hesap açan, kart gönderen bankalar var.
Şimdi bu teknolojilere bir de tek kullanımlık banka kartları eklendi. Eski American Express CPO’su ve Başkan Obama’nın eski özel kalem müdür yardımcısının desteğiyle 1,2 milyon dolarlık yatırım alan ABD merkezli fintech girişimi Privacy.com, sanal banka kartlarına tek seferlik kullanım özelliği getirdi.
Türkiye’de de pek çok banka tüm bilgileri güncellenebilen sanal kartlar sayesinde fiziksel kartınızın yanlış ellere geçmesinden etkilenmeyecek hesaplar oluşturabiliyor. Ne var ki günümüzde en gizli banka bilgileri dahil her şey hack saldırılarına açık. Bu nedenle tek seferlik sanal kartlar oldukça mantıklı görünüyor. Üstelik Privacy.com ile bu kartı bir iOS ya da Android telefon ile kolaylıkla oluşturabiliyorsunuz.
Tek seferlik sanal banka kartı ile üst seviye güvenlik
Böylelikle ticaret yaptığınız işyeri bile saldırıya uğrasa, aynı kartın bir daha geçerliliği olmayacağı için saldırganlar eli boş dönmek durumunda kalacaklar. Visa ile çalışan tüm işyerlerinde kullanılabilen uygulamayı indirip, kayıt yaptırdıktan sonra online bir banka hesabına bağlamak yeterli oluyor. Karta herhangi bir miktarda ön yükleme yapmanız gerekmiyor ve iki adımlı doğrulama ile güvenliği en üst düzeyde sağlamak mümkün oluyor. Kredi kartı bilgi sızıntılarının endişe verici seviyede olduğunu belirten Privacy Kurucusu ve CEO’su Bo Jiang, “Dolandırıcılık ve kimlik sahtekarlığı gibi risklere karşı kullanıcılarımızı tek seferlik sanal banka kartı ile koruyoruz. Uygulamamızı kullanmak oldukça kolay. Böylelikle insanlara kendi kişisel ve finansal bilgilerini en güvenli şekilde koruma imkanı sunuyoruz” açıklamasını yaptı.Oculus Rift kutusunda neler var?
Oculus Rift’in sipariş sayfasında bizim Sahibinden.com ilanlarına benzer şekilde “Alaska içi elden teslim edilir” yazmadığına eminim. Ancak şirketin kurucusu Palmer Luckey, ilk ön siparişi veren Alaska’daki Ross Martin isimli şanslı müşteriye bir sürpriz yaptı ve cihazı bizzat kapısına götürdü.
Biz bunu nereden biliyoruz? Hawaii tişörtünü şortuyla kombin ederek Alaska için sıra dışı bir görünüm yakalayan Palmer Luckey, kendisinin yanı sıra diğer Oculus kurucuları tarafından imzalanan kutuyu müşteriye teslim ederken bir video çekti ve Facebook sayfasında yayınlandı. Ross Martin ile ilgili “İkimiz de büyük oyuncularız, ikimiz de çocukken evde eğitim gördük. Aramızdaki en büyük fark ise ben sörf tahtalarıyla büyürken o kızak köpekleri arasında yetişti.”
İlk Oculus Rift unboxing videosunu da aradan çıkardılar
Kısa sürede sosyal medyada viral olan videoda oyunculuklar Flash TV efsanesi Gerçek Kesit kıvamında olsa da, ticari olarak satılan ilk Oculus Rift’in sahibi Ross Martin’in şaşırmaya çalışması oldukça eğlenceli. Videoda heyecan yaşayan ve eğlenen tek kişi Oculus Kurucusu Luckey Palmer (ve ara sıra kameraman hanım) gibi görünüyor. Yine de bir Nintendo 64 yılbaşı hediyesi videosu kıvamında olmadığı ortada (Bugüne kadar izlemediyseniz, o videoyu da buraya tıklayıp mutlaka izleyin). Aynı zamanda ilk Oculus Rift kutu açılışı videosu olma özelliği taşıyan bu sanat eserine beş dakikanızı ayırarak haftaya başlamanızı öneriyoruz: https://www.facebook.com/palmer.luckey/videos/10207710972306676/4G’nin en hızlı olduğu şehirler
4 – 4.5 derken sayıların arasında kendine yer bulmayan teknoloji ve pazarlama dünyası için 1 Nisan’dan itibaren yeni bir dönem başlıyor. Türkiye, açıklandığı üzere 1 Nisan 2016 itibariyle 4G temelli iletişim teknolojilerinden faydalanmaya başlanıyor. Altyapı ve biraz da pazarlamacıların etkisiyle ülkemizde dünyadaki örneklerden farklı olarak 4.5G olarak sunulacak olan bu teknolojiden en büyük beklenti hız. Ülkemizde Bakan seviyesinde yapılan açıklamalara göre ortalama hızlar 10 kat artacak. Pratikte bunu görebilir miyiz yoksa iddia edilen hızlar hangi tarihte ülke geneline yayılacak bu operatörlerin planlarına bağlı biraz da. Ve elbette kullandığınız 4G uyumlu cihazın teknik yeterliliklerine…
Geçen yıl bu zamanlarda OpenSignal’in bir raporunu TechInside sayfalarına taşımış ve hangi ülkedeki ortalama hızların daha yüksek olduğunu belirtmiştik. OpenSignal, temel itibariyle topladığı verilerle operatörlerin hız ve yeterliliklerini ortaya koyan bir kurum. The State of LTE başlıklı raporda Kasım 2014 – Ocak 2015 arasındaki ölçümleri baz alınmış, o tarihte 4G hizmeti sunulan 124 ülke arasındaki en hızlıları sizlerle paylaşmıştık. Operatörlerin ülke bazında en hızlı olduğu ülkeler 18 Mbps ile İspanya, 17 Mbps ile de Finlandiya Danimarka ve Güney Kore olarak sıralanmıştı. Ancak konu 4G’den hiç kopmadan kesintisiz hizmet alabilme olduğunda Güney Kore %95 ile ilk sıraya çıkmış, onu %80’in üzerindeki oranlarla Japonya, Kuveyt ve Hong Kong takip etmişti. Toplam 22 ülkenin %50 barajını aşabildiğini de ekleyelim. Raporla ilgili diğer detaylara “4G’nin en hızlı olduğu ülkeler” başlıklı yazımızdan ulaşabilirsiniz.
4G’nin en hızlı olduğu şehirler
Yukarıdaki raporun sahibi OpenSignal, benzer nitelikteki araştırmalardan birini Avrupa’daki şehirler için de gerçekleştirdi. Sonuçlara göre Avrupa’daki operatörlerin son bir yılda iyi çalıştığını söylemek mümkün. Avrupa’nın 40 önemli metropolünde gerçekleştirilen araştırmaya göre ilk sırada Hollanda’nın Lahey şehri bulunuyor. Bu şehirde ortalama 4G hızı 31.5 Mbps seviyesinde. Onu bir başka Hollandalı Amsterdam 30.2 ile takip ediyor. Bu iki şehir dışında 30 Mbps barajını aşabilmiş şehir Avrupa’da bulunmuyor. Üçüncü sırada ise sürpriz diyebileceğimiz bir isim, Bükreş var. 28.4 Mbps’lik ortalama 4G hızına sahip şehri Rotterdam, Viyana, Budapeşte, Marsilya, Riga, Madrid, Helsinki, Kopenhag, Lizbon, Göteborg ve Brüksel takip ediyor. Bu şehirlerdeki ortalama 4G hızı 20 Mbps ve üzerinde bulunuyor.
Araştırmanın gerçekleştirildiği 40 şehrin ortalama hızı ise 19.8 Mbps olarak ölçülmüş. 40. Sıradaki şehir ise Almanya’dan Frankfurt. Bu şehirdeki ortalama 4G hızı 11.4 Mbps olarak belirtilmiş.
Kaynak: OpenSignal. Görselin büyük hali için tıklayın.
OpenSignal araştırmalarının önümüzdeki yıllara ait versiyonlarında Türkiye’den şehirleri de görmek mümkün olabilecek. Bizim operatörlerin 4G sunmaya başlayacağı Nisan ayından yıl sonuna kadarki performansı ise, ülkemizdeki şehirlerin Avrupa ve dünyadaki durumu için belirleyici olacak.

Facebook Pakistan’da sınıfta kaldı
Dünyanın dört bir yanında yaşanan doğal felaketlere bir de insan eliyle gerçekleştirilen terör saldırıları eklenince, “ölmemeyi başardığımızı” duyurmak da bir ihtiyaç halini aldı. Facebook Güvenlik Durumu Kontrolü bu ihtiyaca yanıt verme amacıyla doğdu. Tohoku’da 2011 yılında yaşanan deprem ve tsunami felaketinde insanların birbirine sağ salim olduklarını duyurmak için sosyal medyayı kullanmasından esinlenen özellik sayesinde bulunduğunuz coğrafyada bir felaket yaşandığında hayatta olduğunuzu Facebook üzerinden sizi merak eden arkadaşlarınız, akrabalarınızla paylaşabiliyorsunuz.
Facebook Güvenlik Durumu Kontrolü ilk olarak 2015 Nisan ve Mayıs aylarında yaşanan Nepal Depremlerinde kullanıldı. Patricia Kasırgası sırasında insanlar güvende olduklarını belirtmek için bu özelliği kullandı. İnsan eliyle yaşanan ilk felaket ise Kasım 2015’te yaşanan Paris saldırıları oldu. Sosyal ağ benzer şekilde Güvenlik Durumu Kontrolü ile Ankara’da ve İstanbul’da yaşanan patlamalarda ailelerimize haber vermemizi sağladı. Son yaşanan Brüksel patlamasında da durum farklı değildi.
Ne var ki Facebook Güvenlik Durumu Kontrolü, 27 Mayıs Pazar günü Pakistan’da yaşanan patlama sonrası -en azından yer tespiti konusunda- aynı başarıyı gösteremedi. Lahor kentinde bir parkta gerçekleşen ve 50 kişinin ölümüne, çok daha fazlasının yaralanmasına neden olan intihar saldırısından sonra Facebook’un güvenlik bildirimi ilgisiz konumlarda olan kişilere iyi olup olmadıklarını sormaya başladı.
“Her yer Pakistan, hepimiz Pakistanlıyız”
Dünyanın dört bir yanından yapılan paylaşımlardan anlaşılacağı üzere Facebook bugün herkesi Pakistanlı yaptı. Türkiye, İngiltere ve hatta ABD’den sosyal medya kullanıcıları, Haber Akışında görüp şok oldukları “İyi olduğunu arkadaşların ve ailenle paylaş” bildirimini paylaştı. Bu sıkıntının Facebook’un coğrafi yakınlık belirleyen algoritmasında yaşanan bir problemden kaynaklandığını tahmin ediyoruz. Ancak yakınlarının durduk yere Pakistan’daki patlamalar sonrası güvende olduğunu bildirmesi Facebook kullanıcılarını hiç şüphesiz tedirgin etti. Teyzemin, Ümraniye’de oturan oğluna “Ne işin var evladım Pakistan’da?” diye sormasının başka bir açıklaması olamaz…Android Pay Avrupa yolcusu
Fintech dünyasıyla ilgilenmeyenler bile mobil cüzdanları biliyor; Apple Pay, Android Pay ve Samsung Pay arasında 2016 yılında alev alması beklenen bir rekabet kızışıyor. Apple Pay’in Avrupa’daki hizmetlerine Birleşik Krallık ile başlamasının ardından Google vakit kaybetmeden Android Pay’i aynı pazarda hizmete sunmaya hazırlanıyor.
Hafta içinde yayınlanan bir blog gönderisine göre Android Pay önümüzdeki aylarda Birleşik Krallık’taki mobil kullanıcıların servisine sunulacak. Üstelik bankalardan ödeme ağlarına, perakende zincirlerinden mobil uygulamalara kadar pek çok iş ortağı da Google’ın yanında yer alıyor. Tıpkı Apple Pay’de olduğu gibi, Android telefon kullanıcıları cihazlarına girdikleri kredi kartı ya da banka kartı bilgileriyle sadece akıllı telefonlarını kullanarak alışverişlerini gerçekleştirebilecek.
Android Pay İngiltere’de daha avantajlı
İngiltere ve civarını kapsayan Birleşik Krallık’ta akıllı telefon pazarını yüzde 53 pay ile Android domine ediyor. iPhone kullanımı yüzde 39 oranında. Android Pay hizmete girdiği anda bu hizmeti kullanabilecek olan 26 milyonluk kalabalık bir kitle bulunuyor. Öte yandan HSBC, Lloyds, Bank of Scotland, Halifax ve ülkedeki diğer büyük bankaların Android Pay’i destekleyeceği aynı blog yazısında açıklanıyor. Bu da ilk andan itibaren tüm Birleşik Krallık bankalarının yüzde 60’ının Android Pay’i desteklemesi demek oluyor. Google’ın asıl iştahını kabartan ise; Birleşik Krallık’ta mobil cüzdan konusunda farkındalığın dünyanın geri kalanından çok daha iyi durumda olması. Temassız ödeme servisleri bu coğrafyada mobil kullanıcılar tarafından yaygın olarak biliniyor ve özellikle geçtiğimiz yıl sıkça tercih edilmeye başlandı.Birleşik Krallık temassıza alışık
Bölge genelinde 319 bini aşkın temassız işlem noktası bulunurken, ülkede temassız kartlarla yapılan harcamalar 2015 yılında 10,8 milyar doları aşmış durumda. Bu sayı 2014 ve öncesindeki yedi yılın toplamından iki kat daha fazla. Android Pay pazara girdiğinde ise grafiğin daha da hızlı yükselmesi bekleniyor. Fintech alanında en hızlı gelişimin gözlendiği ve her geçen gün yeni bir finansal teknoloji startup’ıyla gündeme gelen Birleşik Krallık’ta Apple Pay Temmuz 2015’ten bu yana hizmet veriyor. Google bu yıl içinde pazara girecek ve Samsung Pay için de 2016 yılı için umutlar büyük. Mobil cüzdan teknolojilerinin Avrupa’da gösterdiği gelişim, dünyanın geri kalanında da trendin seyri açısından önem arz edecek.e-Crime Turkey 2016’da mesaj netti: Oyuna gelmeyin!
Mektupları bir bir yırtıp, tüm iletişimimizi mobil uygulamalara ve bulut servislerine emanet ettiğimiz bir çağ, dijital paranoyayı da beraberinde getiriyor ve bunda phishing hatırı sayılır pay sahibi. Açtığımız her e-posta, gelen her tanıtım SMS’i aslında sandığımız kişiden gelmiyor olabilir. Telefon faturası diye açtığınız e-posta aslında tüm fotoğraflarınızı kilitleyip, sizden binlerce dolar fidye isteyen bir cryptolocker’ı barındırıyor belki de…
Hal böyleyken, Türkiye’de kamu kurumlarıyla özel sektörü siber saldırılara karşı dijital güvenlik temasıyla bir araya getiren e-Crime Turkey 2016’nın da ana konusu phishing adı verilen ve “başka biri gibi görünerek karşı tarafı kandırma” anlamı taşıyan sosyal hack saldırıları oldu. Daha etkili siber güvenlik mekanizmalarının oluşturulması için yapılması gerekenlerin gündeme geldiği etkinlikte konuşan Phishme Operasyon Direktörü Jim Hansen, siber saldırıların önlenebilmesi için öncelikle çalışanların ataklara karşı eğitilmesi gerektiğini söyledi.
Phishme ile birlikte markanın Türkiye’deki tek iş ortağı olan Innovera’nın da sponsorları arasında olduğu etkinlik kapsamında gerçekleştirilen panelde “Phishing Saldırılarına Karşı Koruma: Örnek Olaylar ve İnsan Savunmaları” konulu bir konuşma yapan Jim Hansen, savunmanın insan odaklı yöntemlerine dikkat çekerek, proaktif simülasyon metotlarına değindi ve çalışanların eğitiminin saldırıları tespit etme ve önlemedeki rolüne dikkat çekti.
Son 20 yılda güvenlik sektörünün teknolojik yatırımlara odaklandığını ancak sadece bunun güvenliği sağlamada sonuç vermediği dile getiren Hansen, “Phishing e-mailini aldığınızda bunu anlamanız mümkün. Zaten ayırt edebiliyorsanız durdurma imkanınız da var. Hacker sizin ağınızda ise bunu bulmak aylar sürebiliyor. Saldırıların yüzde 91’i phishing e-maili ile başlıyor ve tek mail üzerinden çok hızlı şekilde yayılıyor. Yani ilk phishing saldırılarını fark edebilirsek, siber saldırıyı birkaç saat içinde önleyebiliriz” dedi.
Sahte e-postalar ile phishing eğitimi!
Siber güvenlik yatırımlarının şirket çalışanlarını da kapsaması gerektiğini vurgulayan Hansen, insanların phishing saldırılarını fark edebilmeleri için belirli bir eğitim sürecinden geçmeleri gerektiğini belirtti. Hansen, “Öncelikle çalışanlara sahte phishing mailleri göndererek onları kandırmaya çalışacağız ve maili açanlar için yemleme yöntemi kullanılacak. Eğitimde esas amacımız çalışanların davranışlarını değiştirmek ve onları eğitmek olmalı” diye konuştu. Çalışanların güvenlik farkındalığını artırmak için yola çıkılması gerektiğine işaret eden Hansen, şöyle devam etti: “Bugüne kadar 15 milyon kişiye sahte phishing maili gönderdik ve yüzde 50-60’ı buna kandı. Çalışanların öncelikle phishing e-postalarını fark etmesini sonrasında da bunu hızla raporlamalarını sağlamalıyız. Phishme’nin kullanıcılar için basitleştirilmiş, tek bir tıklama ile kullanılabilen raporlama özelliği bulunuyor.”Kendi oyununuzu ATOM desteğiyle geliştirin
Türk oyun şirketi çıkmaz kalıbı ODTÜ Teknokent ATOM gibi programlar sayesinde çok eskilerde kaldı. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de çeşitli üniversitelerin oyun ve animasyon üzerine açtığı yeni bölümler sayesinde biz de Peak Games gibi dünyada ses getiren startup’lar ile iftihar edebiliyoruz. Sekiz yıldır oyun alanına odaklanmış bir ön kuluçka merkezi olarak çalışan ATOM, 2016 yılından da bir TaleWorlds, bir Peak Games çıkarmak istiyor.
Oyun alanında kariyer yapmak isteyen ve kendi oyununa imza atmak isteyen geliştirici gruplara ortak ofis alanı, donanım, yazılım, altyapı gibi destekler sunan ATOM programı bu yıl işlediği hayırları bir adım öteye taşıyacak: Yurt içi ve yurt dışından uzmanlar desteğiyle hazırlanan ve sunulan eğitim çalışmaları, mentorluk desteği, iş birliği imkanları, kapsamlı staj programının yanısıra bu yıl iş geliştirme ve proje yönetimi desteği, tanıtım ve yayın destekleri ile zenginleşen ön kuluçka programı, oyun geliştiricilerin hayallerini iş fikirlerine, iş fikirlerini de başarı hikayelerine dönüştürmeyi amaçlıyor.
Profesyoneller ODTÜ Teknokent ATOM’da buluşuyor
Yedi yılda 65 ekibe destek veren ATOM, Türkiye’de oyun geliştirme sektörünün de kilit taşını oluşturuyor. Şimdiye kadar 600 saatin üzerinde eğitim sağlayan ve binin üzerinde geliştiricinin faydalanmasına imkan yaratan merkez, bu şekilde sektörde faaliyet gösteren firmaların insan kaynakları ihtiyaçlarına, ekip yapılanmalarına da destek oluyor. Staj programları, geliştirme etkinlikleri, sektör toplaşmaları gibi aktivitelerle sektörün ve sektör paydaşlarının nabzını tutan ATOM bu yıl daha heyecanlı ve zengin bir programla başvuru sürecini açıyor. Yedi yıl boyunca binin üzerinde geliştiricide gözlemlenen eşsiz verileri bu yıl bir sektör raporu haline getirmek üzere çalışmalarını sürdüren ODTÜ TEKNOKENT ATOM yönetimi, ön kuluçka süreciyle başlayan girişimcilik serüvenlerinde öncelikli önerisini “paylaşmak gelişmenin en güzel yoludur” olarak belirledi.ATOM başvurusu için bir haftanız var!
ATOM’a geliştirici olarak kabul edilmek için oyun veya animasyon alanlarında geliştirme faaliyeti yapmayı istemek ve henüz şirketleşmemiş olmak gerekiyor. Ekiplerin bir arada çalıştığı ve deneyimlerini paylaştığı ATOM’a başvurmak ve ilk aşama değerlendirmeye dahil olmak için www.atom.org.tr web sitesindeki detayları takip ederek atom.odtuteknokent.com.tr adresindeki başvuru formunu doldurmak gerekiyor. Başvuruları 1 Nisan 2016 günü mesai bitimine kadar kabul edecek olan ATOM’a bu yıl ekibi olmayan kişiler de başvurabilecek. Tüm başvurular ODTÜ Teknokent ATOM yetkilileri tarafından proje fikri, ekip yapısı ve ekip vizyonu çerçevesinde değerlendirilecek.5 gün önce 10 yıl sonra #7 – Mobil Sağlık ve Sağlık Teknolojileri
TechInside.com’da Cuma akşamları saat 17.00’de yaptığımız “5 gün önce 10 yıl sonra” adlı canlı yayınımızda, sektörün geçen haftadaki önemli olaylarını ve 10 yıl sonrayı konuşmaya devam ediyoruz. Bu haftaki konumuz Mobil Sağlık ve Sağlık Teknolojileri.
TÜSİAD’ın da özel bir raporla gündeme getirdiği Mobil Sağlık konusu, sektörün son yıllardaki en önemli konularından biri olma niteliği taşıyor. Akıllı bilekliklerden, görüntülemede düşük radyasyonun etkilerine kadar pek çok konuyu ele alacağımız programımızda “insansız hastane” kavramına da değineceğiz.
Programımız YouTube üzerinden canlı olarak yayınlanıyor ve daha sonra kaydediliyor. Kaçıranlar diledikleri zaman tekrarını izleyebiliyor. Kanalımıza abone olarak TechInside’da yayınlanan tüm videolara erişebilirsiniz.
Başarılı bir startup için 4 ipucu
Herkes maaşlı işini bırakıp iyi bir startup ile yoluna devam etmek istiyor. Özellikle Y ve peşi sıra gelen Z kuşağında bu süreç oldukça popüler. “Bir sonraki Mark Zuckerberg” ya da “bir sonraki Elon Musk” olmak, her sabah metrobüse binip saat 8’de mesaiye başlayan, akşam trafiğinde eve ancak yine 8’de gelebilenlerin en büyük hayali.
Ne var ki hayaller Silikon Vadisi, gerçekler KOSGEB. Kendi işini kurma çabalarında başarı hikayelerinden çok fiyaskolar dinliyoruz. İyi fikir etrafında şekillenmek bir startup için başarının garantisi olmuyor. Süreç yönetimi, müşteri ilişkileri ve doğru bir ekip gibi pek çok faktör kurduğunuz işin başarısına etki ediyor.
Kurucu ortağı olduğu Paraşüt ile İstanbul merkezli Revo Capital ve ABD merkezli girişim sermayesi fonu olan Ribbit Capital’den aldığı yatırımlarla başarılı girişimciler arasında gösterilen Sean X. Yu’nun tavsiyeleri, bir sonraki denemenizde başarı ile hayal kırıklığı arasındaki ince çizgide yürümenize yardımcı olacaktır:
Gurur duyacağınız bir şey üretin!
Bir şeyi sıfırdan yaratmayı sevin. Uzun süre yaşayacak bir şey… Zanaatkarlık zordur ama her zaman zoru sevin. Ürününüzü sadece kurumsal olarak değil, kişisel olarak da sahiplenin.Müşterilerinizi dikkatle dinleyin
Yeni bir ekosistem yaratarak müşterilerinize daha kapsamlı hizmetler sunabilmek için yeni çözüm ortaklarını bu ekosistemin paydaşı yapın. Müşterilerinizi dikkatle dinleyerek, özenle destek verin. Kendinizi en iyi şekilde ifade ederek, verdiğiniz sözlerin arkasında durmayı vaat edin.Ekibiniz yaptıkları işle gurur duyan bireylerden oluşmalı
Ne iş yaparsanız yapın, ekibinize tutkulu insanları almaya özen gösterin. İşletme olarak çalışanlarınıza tutkularını ve yaratıcılıklarını kullanarak kendilerinden bir şeyler katmalarını teşvik edin. En iyi ürünler ve en mutlu çalışanlar tutkuların bastırılmadığı bir ortamda ortaya çıkar.Yalın girişim yöntemini ekibinizle uygulayın
İşe alımlarda sadece belli yetkinliklere sahip kişilerin seçimi değil, şirket kültürünü yaşatabilecek, ekip içinde uyumlu çalışabilen ve birbirine güvenen kişilerin seçilmesi çok önemli. Özellikle de girişimin başlangıç safhasında güvendiğiniz kişilerle çalışmak başarı ihtimalinizi arttıracaktır. Yalın girişim; sürekli yeni hipotezlerle gelerek deneme yanılma yöntemi ile öğrenerek yapılan işi geliştirmek anlamına geliyor. Dolayısıyla, bu şirket kültürünü benimseyebilen, yaratıcı, denemeye ve öğrenmeye açık, çözüm ve müşteri odaklı, enerjik, sorumluluk sahibi, teknolojiyi takip eden kişiler ile çalışmak oldukça önemli. Bu sayede girişiminiz sürekli kendisini geliştirebilir ve ekibinizle beraber tüm yeniliklere açık olursunuz.Google’ın dev veri merkezine davetlisiniz
Google Cloud Platform ile arama devinin bulut alanında da vites yükselttiğini sizlerle daha önce paylaşmıştık. Anlaşılan şirket, son dönemde bulutta yakaladığı güçlü basın yansımalarının kesilmesini istemiyor. Bu amaçla da yepyeni bir video yayınladı: Google Cloud Platform kanalında yayınlanan videoda şirket devasa veri merkeziyle adeta gövde gösterisi yapıyor.
Türkçe altyazı seçeneğiyle, 4K çözünürlükte ve 360 derece deneyimiyle izlenebilen videoda teknoloji devinin Oregon’daki veri merkezi tesisini Google Cloud Platform Geliştirici Yardımcısı Sandeep Dinesh kılavuzluğunda dolaşma şansı yakalıyoruz. Veri merkezinin çeşitli birimlerinde dolaşırken, alanında uzman yetkililerden Gmail ve Haritalar gibi popüler servislerin arka planında çalışan sistemi öğreniyoruz.
Verilerin saklandığı donanımlardan, farklı ülkelerdeki veri merkezlerinin birbirine nasıl bağlandığına ve iklimlendirme sistemlerine kadar pek çok konuyu ele alan video, ışık tuttuğu yüksek teknolojiyle sıradan şirket videolarından ayrılıyor. Videoyu şirketin mukavvadan imal edilen sanal gözlüğü Cardboard ya da bir diğer sanal gerçeklik gözlüğüyle tecrübe etmek mümkün ancak bir bilgisayarda izlerken de sol üstteki ok tuşlarını kullanarak etrafa göz atabilirsiniz.
Google önümüzdeki yıllarda Cloud Platform’u en büyük gelir kaynaklarından biri haline getirmeyi planlıyor ve önümüzdeki iki yılda toplam 12 yeni bölgede veri merkezi kurmayı hedefliyor. Son IDC raporuna göre şirketin buluttaki payı yüzde 4’ü geçmiyor. Bakalım bu özverili çalışmalar ve büyük ölçekli yatırımlar, Google’ın Amazon Web Services ve Microsoft Azure’dan ne kadar pazar payı kapmasını sağlayacak.
Bu romanı bir robot yazdı
Dövüş Kulübü’nün yazarı Chuck Palahniuk bizi yapay zeka karşısında zamanında uyarmıştı: Fotoğraf icat edildiğinde ressamlar ne yaşadıysa, yapay zekanın gelişimiyle birlikte öykü yazarları aynısını yaşayacaklar. Robot yazarlar kusursuz kitaplar yazabilecekler. Bu yüzden tıpkı ressamlar gibi sürreal çalışmaktan ve gramer sınırlarını zorlamaktan çekinmeyin.
Usta yazarın bahsettiği gün nihayet geldi. Japonya’nın Hakodate, Hokkaido bölgesindeki Future University araştırmacıları, geliştirdikleri yapay zekaya bir roman yazdırdı. “Bir Bilgisayarın Roman Yazdığı Gün” adını taşıyan roman Japonya’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden biri olan Hoshi Sinichi Edebiyat Ödülü için yarışmaya katıldı. Toplamda 1.450 romanın yarıştığı etkinlikte Hitoshi Matsuraba ve ekibinin geliştirdiği yapay zekanın yazdığı kitap finale kadar yükselmeyi başardı.